Hegemon güçler, küresel egemenliklerini sağlamak için başlangıçta Ortadoğu’da ulus-devlet sistemini kurmuşlardı. Ancak günümüzde, kendi yarattıkları bu sistemin tıkanıklığını aşmak için onu yavaş yavaş kendileri yıkıyorlar. Birinci Dünya Savaşı’nda işgalci Türk devleti kuruldu, İkinci Dünya Savaşı’nda İsrail devleti kuruldu ve Üçüncü Dünya Savaşı’nda ise İsrail’in hegemonyası daha da genişletilip geliştiriliyor. Suriye devletinin çöküşünde, işgalci Türk devleti övünüp “Biz yıktık” propagandası yapsa da bu sadece propaganda. Zira bu meselede İran büyük bir darbe almış olsa da Türkiye de büyük bir darbe yedi ve bu darbeyi yemeye devam edecek gibi görünüyor.
NATO’NUN ŞIMARIK ÇOCUĞU BUNDAN SONRA NE YAPACAK?
Burada önemli olan soru: NATO’nun her zaman her türlü desteğini alan, çevresine saldıran şımarık çocuğu Türk devleti, elindeki oyuncaklar alındığında bundan sonra ne yapacak? İşgalci Türk devleti, NATO’ya katıldığı günden beri ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkileri olduğu sürece, kimse onun yaptıklarına ses çıkarmıyordu. Türk devleti, bu güçlerin yardımıyla onların politikalarına uygun hareket ediyor ve bu sayede siyasi, diplomatik, ekonomik ve askeri açıdan büyük kazançlar elde ediyordu. Ancak günümüzde, yani Üçüncü Dünya Savaşı’nda, İran ve işgalci Türk devletinin Ortadoğu’daki rolleri sona erdi; onlara verilen görevler bitti. Çünkü bundan sonra Ortadoğu’da neler gelişecekse, bu İbrahimi Anlaşmaları (İsrail ile Araplar arasındaki ittifak) çerçevesinde gerçekleşecek. 2024 yılında gündeme gelen “Arap NATO’su”nun kurulması da bu gerçekle bağlantılı. Bu, aynı zamanda Arap ve Yahudi sermayesinin bir araya getirilmesi anlamına geliyor. Bu ittifakla hem sermaye birleşiyor hem de daha önce İran ve Türkiye’ye verilen roller artık İsrail ve Araplara devrediliyor. Arap devletleri arasında bu rolü üstlenecek olan ise Suudi Arabistan’dır. Eskiden Mısır öndeydi, ancak bundan sonra Suudi Arabistan öne çıkarılacak ve eskiden Mısır’ın oynadığı rolü o devralacak.
ENERJİ YOLU MESELESİ İTTİFAKLARI ALTÜST ETTİ!
Kuşkusuz bu durum, kapitalist modernite sisteminin tıkanıklığının bir sonucu ve bu tıkanıklığı aşmak için yeni bir çaba içindeler. Bu nedenle kapitalist modernite sistemi, Ortadoğu’da ilginç ittifaklar kurarak yeni bir süreci başlattı. Dikkatle bakıldığında, eskiden İsrail’e karşı duran Arap cephesi artık tamamen dağıldı. Kimse artık sesini çıkarmıyor, çünkü eski ittifakların hepsi çöktü. Bu, büyük değişimlerin yaşandığı bir dönem; Ortadoğu’da temel değişimler yaşanıyor.
Birinci Dünya Savaşı, kapitalist modernite sisteminin enerji kaynaklarını ve enerji hattını ele geçirme mücadelesiyle geçti. Bu hat Hindistan ve Avrupa üzerinden kurulmuştu. İkinci Dünya Savaşı’nda ise karşılarına çıkan sorun, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın eline geçen fırsatlardı. Bundan ders çıkardılar ve enerji hattını İran üzerinden geçirmeye çalıştılar. Hitler’in Rusya’ya saldırmasının nedeni, Kafkasya hattını ele geçirip Azerbaycan’a ulaşmak ve oradan Hindistan’a giderek enerji kaynaklarını kontrol etmekti. İran’da bir yanda İngiltere hegemonyası, diğer yanda Sovyetler vardı; İran’ı kendi aralarında bölüşmüşlerdi. Orada Almanya’ya karşı bir cephe açtılar. İran Şahı’nı görevlendirerek Almanya’yı sınırlamak istediler. 1970’lerde Şah’ın isteneni yapamadığını görünce müdahale ettiler, İran’da karışıklık çıkardılar ve İran Şahı Rıza Şah’ı Mısır’a gönderdiler; “İran’daki karışıklıklar durulana kadar orada kal” dediler. Daha sonra Humeyni hazırlandı ve İran’da bir darbe gerçekleştirildi. Humeyni’yi Fransa’dan uçağa bindirip İran’a getirdiler. Günümüzde ise aynı şeyi Suriye’de yaptılar: Beşar Esad’ı Rusya’ya götürdüler, HTS-Colani’nin önünü açtılar ve Şam’a yerleştirdiler. Irak ve Suriye sahasında yaşanan savaş her devlete büyük zararlar verdi.
KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ’NİN GELİŞİMİ NATO’YU KORKUTTU!
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra, ilk kez dış güçlerin desteği olmadan ortaya çıkan Kürt Özgürlük Hareketi, özellikle Kürt halkı ve Ortadoğu’nun ezilen toplumları için büyük bir umut kaynağı oldu. Kuzey Kürdistan’da gerilla eylemleriyle topluma büyük bir coşku veren Özgürlük Hareketi, 1990’lardan itibaren Newroz kutlamalarında ve sonrasında sergilediği değerli direnişle bu coşkuyu Güney ve Rojava Kürdistanı’na da taşıdı. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu yükselişi NATO’yu korkuttu ve 1992’de işgalci Türk devleti eliyle KDP’yi özgürlük gerillalarına karşı savaştırdılar. Aslında bu, bizzat NATO’nun müdahalesiydi. Bu süreç, Önder Apo’ya yönelik Uluslararası Komplo’ya kadar ve Hareket’in tamamen ortadan kaldırılması için devam etti. Bunu, birinci bölümde belirttiğimiz gibi, Önder Apo’nun yarattığı Demokratik Modernite çizgisi ile NATO-ABD öncülüğündeki Kapitalist Modernite arasındaki Üçüncü Dünya Savaşı olarak tanımlayabiliriz. Çünkü iyi biliyorlardı ki, bu çizgi Kürdistan’da hakim olursa tüm Ortadoğu’da egemen olacak ve dünyaya yayılacaktı. Bu müdahale çabası günümüze kadar sürüyor.
Kuşkusuz bahsettiğimiz bu süreçte Türk devleti, Kürtleri yok etmek için saldırılarını yoğunlaştırdı ve bu durumdan faydalandı. İran da bu süreçten büyük ölçüde yararlandı. İran, son zamanlara kadar Şii Hilali planını Ortadoğu’da genişletmeye ve bölgede tam bir egemenlik kurmaya çalıştı. İran, yürüttüğü siyasetin başarılı olduğunu sanıyordu; bu da ona bir zafer sarhoşluğu yaşattı ve Ortadoğu’da büyük adımlar atabileceğini düşündü. Ancak sadece savaşlardan, krizlerden, kaoslardan ve Sovyetler’in çöküşünden sonra ortaya çıkan boşluklardan faydalanmıştı. Bu gerçek, 2019’da Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle ortaya çıktı. Süleymani’nin öldürülmesi sıradan bir olay değildi; bu olay Ortadoğu’da yeni bir süreci başlattı. Ondan önce de bir savaş vardı, ama onun öldürülmesiyle bu savaş yeni bir aşamaya geçti ve hızla ilerledi.
Sovyetler Birliği dağıldığında ABD, Büyük Ortadoğu Projesi’ni gündeme getirdi ve bu projeyle Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmeyi, bu temelde dünyayı düzenlemeyi amaçladı. Yıllardır bu projeyi hayata geçirmek için çalışıyorlar ve şu anda atılan adımlar ile yapılan savaşlar da Ortadoğu’yu ve dünyayı yeniden şekillendirme çabalarının bir parçası. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları gibi, Üçüncü Dünya Savaşı’nın merkezi de Ortadoğu’dur.
ÖNCE ERDOĞAN’I ŞİŞİRDİLER, SONRA İSRAİL’İN ELİYLE PATLATTILAR!
İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları başlamadan önce hegemon güçler, Ortadoğu’da, özellikle Akdeniz hattında güçlerini artırdı. Enerji meselesindeki planlarını başlatmak için AKP-Erdoğan hükümetini şişirdiler ve onu Büyük Ortadoğu Projesi’nin lider yardımcısı gibi gösterip Hamas üzerinden İsrail’e saldırı başlattılar. Böylece İsrail’e bir gerekçe sundular; yani Erdoğan’ı bu işte kullandılar. Bu, Türkiye’nin de işine geliyordu; Hamas ile Hindistan ve İsrail üzerinden geçen enerji planını engellemek istiyordu. Ancak İsrail önce Hamas’a büyük bir darbe vurdu, ardından Hizbullah’a ve son olarak Suriye’ye yöneldi. İsrail bu hamleyle Türk devletinin istediği yolları kurmasını engelledi. Hegemon güçler, özellikle ABD, önce Erdoğan’ı şişirdi, sonra İsrail’in eliyle onu patlattı.
Bu enerji yolu meselesi Rusya ve Çin’i de rahatsız etmişti. Onlar, enerji hattının tamamen Rusya üzerinden Avrupa’ya ulaşmasını istiyordu, ancak NATO müdahale etti, Ukrayna savaşını çıkardı ve bu hattın oluşmasını engelledi. Ardından Azerbaycan ve Ermenistan üzerinden bir koridor açmayı denediler, ama bu da engellendi. Geriye tek bir yol kaldı: Hindistan-İsrail hattı. Bu durum Türkiye’ye büyük bir darbe vurdu. Hem Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri bozulmaya başladı hem de Irak üzerinden geliştirmek istedikleri enerji ittifakı çökmeye yüz tuttu. Erdoğan’a karşı oynanan oyun, daha önce Kuveyt’te denenen plana benziyordu. Akdeniz meselesinde Erdoğan’ı kullandılar; şimdi Suriye için de aynı şeyi yapıyorlar. Eğer bu hamleyi İsrail doğrudan yapsaydı, İsrail ile Araplar arasında çelişkiler çıkardı. Ancak Erdoğan’ı kullanarak İsrail’e yönelik tepkileri ve çelişkileri engellediler.
Başlangıçta Erdoğan ve Türk devleti her şeyin dışında tutuldu; ta ki İsrail Hizbullah’a darbe vurana, Hizbullah’ın Suriye’deki gücünü çekmesine ve Suriye ortada kalana kadar. Ardından Lübnan’da ateşkes ilan edildi ve yönlerini Suriye’ye çevirdiler. Önce İsrail İstihbaratı Türkiye’ye gitti, görüşmeler yapıldı; sonra İngiltere Savunma Bakanı Türkiye’ye geldi, ardından NATO Genel Sekreteri ziyarette bulundu. Hemen sonrasında HTŞ’nin Suriye’ye yönelik saldırısı başladı. HTŞ’nin saldırısı 27 Kasım’da başladı ve aynı gün İngiltere, Kürt dernek ve merkezlerine baskın düzenleyip çok sayıda kişiyi gözaltına aldı. Aynı tarihte HTŞ harekete geçirildi çünkü bu hamle Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşıydı. Ortadoğu politikası şu anda Britanya tarafından yönetiliyor. Uygulamada ABD ve İsrail ön planda görünse de bu savaşı esas yöneten İngiltere’dir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda da Britanya aynı yöntemi izlemişti; böyle durumlarda görünmezler ama her şeyi onlar yönlendirir.
Suriye sahasında şu anda yaşanan gelişmelerde bir gerçek var ki, HTŞ ve Colani bu haliyle devam ederse, dar düşünen radikal bir grup kalıbından sıyrılamayacak. Görünen o ki, İsrail, Ortadoğu’da Kapitalist Moderniteyi savunduğu ve bölgede Amerika ile İsrail’in hâkimiyetini ilerletebildiği için, Baas Rejimi’ne karşı olduğu gibi HTŞ’ye karşı da aynı tutumu sergiliyor. Şunu söyleyebiliriz ki, bunun temel nedenlerinden biri, işgalci Türk devletinin bölgede yayılmasını istemesi, diğeri ise Özgürlük Hareketi’nin Demokratik Modernite temelinde tüm bölgede gelişmesinden duyduğu korku.
EDİTÖRDEN