Denenen ama başarıyla sonuçlanmayan şiddet araçlarının bir kenara bırakılarak sorunların diyalog ve tartışmayla çözülebileceğine varılan kanıdır. Bunun için birincisi demokratik siyaset ve ikincisi ise demokratik hukuk gerekir. Barış sürecinde sorunların çözümü ve tekrarlanmaması için siyasal alanın düzenlenmesi ve demokratik hukukun hâkim kılınması zaruridir.
Yani Barış demek; sorunların tümden biteceği, özgürlük hayallerinin, ütopyalarının sonlandığı, ideolojik, felsefik, siyasal, kültürel, ekonomik ve ahlaki çelişki ve mücadelelerin durduğu anlamına gelmez. Tam aksine barış ve uzlaşma süreçleri ideolojik mücadelenin içiçe geçerek daha da belirleyici hale geldiği önemli dönemlerdir. Hatta sistem içinde ama sisteme karşıtlık temelindeki ideolojik ve siyasal mücadele birçok özelliğiyle silahlı mücadelelerden daha zordur. Silahlı mücadelede olduğu gibi, siyasal demokratik mücadelenin de dayandığı ve beslendiği alan yine ideolojik, sosyal, kültürel ve ahlaki ölçü ve ilkelerdir. Barış süreçlerinde de, kapitalist sistem ve onun türevleri olan rejimlere karşı kadınlar, emekçiler ve sosyalistler başta olmak üzere demokrasi, eşitlik, özgürlük, kardeşlik isteyen tüm kesimlerin mücadelesi devam edecektir. Kapitalist sistemin zorbalığına ve bastırmalarına karşı mücadele zaman zaman şiddetlenerek silahlı isyana kadar bile varabilir. Zıt kutupları ifade eden kapitalist modernite ile Demokratik Modernitenin ilişki ve çelişki diyalektiği bu tarzda gerçekleşecektir. Demokrasi+Devlet formülü bu tarzda yaşanacaktır. Demokratik Toplum her zaman devletçi sistemin saldırlarına ve kuşatmalarına maruz kalacaktır. Demokratik Toplum ise buna karşı varlığını ve özgürlüğünü korumak için hep mücadele ve direniş halinde olacaktır. Zıtların konumlanışı ve öznelerin iç ve dış faaliyetleri mücadelenin dozajını ve seviyesini belirleyecektir. Devlet kendini toplum üzerinde farz kılmaya çalışırken Demokratik Modernite güçleri ise kendilerini öz savunma temelinde toplumun tüm gözeneklerine yerleştirerek radikal komünal demokrasiyi hayata geçirecektir.
KENDİNİ SAVUNMA HAKKI!
Demokratik Toplumun kendini savunması var oluşunun temel bir ilkesidir. Demokratik Toplumun değerlerine saldırı ve imha tehdidi karşısında Meşru Savunma kapsamında kendini savunma hakkı vardır. Saldırıya karşı misilleme hakkı amacını ve kapsamın aşmadıkça meşrudur. Bu tür sorunu olan devletler sorunu demokratik yoldan çoğulcu, katılımcı demokrasi, güçlendirilmiş yerel yönetim ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle halklara özgürlük alanı, kendini yönetme ve özgürce geliştirme imkânı tanıyarak bütünlük içinde kendi kaderini tayin hakkını kabul etmektedir. Fakat sömürgeci faşist Türk ulus-devleti katı bir inkâr ve imha siyasetiyle hiç bir seçeneğe fırsat vermemiş ve Kürtler için birlikte yaşama zeminini sunmamıştır. Bundan sonrada inkar ve imha siyaseti devrede oldukça Kürt halkının meşru savunma mekanizmaları aktif olarak işleyecektir. Varlığı ve kültürel hakları inkâr edilen, değerleri talan edilen, her türlü çağdışı saldırıya maruz bırakılan bir halkın başvuracağı meşru savunma savaşı bir seçenek değil, varlığını, onurunu, özgür yaşamını, değerlerini koruyacağı ve geleceğini/ kaderini belirleyeceği bir zorunluluk olarak öne çıkmaktadır.
“EYLEMLER DEMOKRASİNİN DİLİDİR”
Önder Apo, eylemler ‘’demokrasinin dilidir” demektedir. Eylemsiz, dolayısıyla meşru savunmasız bir demokrasi ve demokratik toplumdan bahsedilemez. Meşru savunmasız bir toplum ve ulus olamaz, olsa da varlığını ve özgürlüğünü koruyamayacağından sömürgeleştirilmiş bir toplum olacaktır. Demokratik meşru eylem biçimleri halkın temel talepleri göz ardı edildiğinde, bastırılıp inkâra uğradığında, demokrasinin kurum, kural ve araçları işlevsizleştirilip tahrip edildiğinde, halkın diline, kültürüne, sosyal, siyasal, ulusal, ekonomik ve ideolojik değerlerine saldırıldığında öz savunma ile eylemler zorunlu olarak çözüm aracı haline gelir. Bu eylemler basitten karmaşığa, özelden genele, bireyselden topluluğa doğru gelişir. Sivil itaatsizlik, protesto, gösteri, boykot, toplantı, oturma eylemi, yürüyüş, miting, grev, toplu dilekçe verme, devlet veya sömürgeci kurumları ret vb. eylem türleri ile çatışma ve silahlı-silahsız ayaklanmalara kadar çeşitlendirilir. Öz savunmada en etkili eylem örgütlenmiş, bilinçlenmiş, öz savunma disiplini ve hazırlığıyla ve yaygın eylem çeşitleriyle yerinde ve zamanında harekete geçirilebilen, aktif eylem kabiliyetine sahip Demokratik Toplum kitleleridir.
Barış ve uzlaşı süreçlerinde yengi ve yenilgiden bahsedilemez. Zaten yengi ve yenilgi olmadığından barışa ihtiyaç duyulmuştur. Şiddetin verdiği tahribatın önüne geçmek için yöntem değiştirilmiştir. Ancak barış ve uzlaşı süreçlerinde mutlak iyilik ve kötülük yaşanacak gibi bir determinizme düşmemek gerekir. Tüm sorunların çözümü gibi yansıtmak ve iyimserlikle yaklaşmak ne kadar saflıksa, her şeyin sonuymuş gibi karamsar ve güvensiz yaklaşmakta anlamsız ve nihilistçedir. Her şeyden önce Barış ve demokratik Toplum Çağrısı bir son değil yeni bir mücadele dönemi için start anlamına gelmektedir. Asla son değildir, daha büyük amaçlara yönelmeyi ifade ediyor. Özgür ve demokratik dünyayı inşa etme maratonunda yeni bir başlangıçtır. Demokratik Ulusun inşa hamlesidir. Demokratik Modernite sisteminin inşasında önemli siyasi bir hamledir. Bu süreç ne cennete açılan bir kapı ne de cehennemde kalma durumudur. Yeni bir mücadele dönemidir. Kimin ne kadar kazançlı çıkacağı tarafların ideolojik, politik, diplomatik yeteneklerine, psikolojik üstünlüklerine ve toplumu örgütleme düzeyine bağlı olacaktır.
Demokratik Toplum çözümü ancak demokrasi kanallarının açık olduğu, uzlaşı ve barış araçlarının siyasette etkin kılındığı, bunların anayasal güvenceye alındığı koşullarda gerçekleşebilir. Örneğin; Kürtler Demokratik Cumhuriyet temelinde Halk olarak Demokratik öz yönetim şeklinde kendilerini ifade etmek ve yönetmek istemektedirler. Devletçi paradigmaya dayalı bir çözüm yerine demokrasiye ve Demokratik Topluma dayalı bir toplumsal ve ulusal örgütlülüğü esas almaktadırlar. Bunu Demokratik Ulus olarak projelendirmişlerdir. Bu çözüm projesi tüm Kürdistan parçaları bakımından ise Demokratik Konfederalizm biçiminde somutluk kazanmıştır. Evrensel hukukta bu süreç “içsel kendi kaderini tayin hakkı” olarak ifadesini bulur. Yani bütünlük içinde demokratik çözüm anlamına gelir. Önder Apo’nun uzun yıllardır geliştirmek istediği bu siyasal demokratik çözümdür. Barış ve Demokratik Toplum Çağrı’sının içeriği bunu ifade etmektedir. Önder Apo’nun ısrarla geliştirmek istediği ancak sömürgeci Türk devletinin yanaşmadığı bu çözüm biçimidir. Bu çözüm biçimi iki yöntemle gelişebilir; demokratik siyaset ve öz savunma temelinde. Siyasal kanallar kapalıysa meşru savunma araçları devreye girmek zorundadır. Siyasal ve hukuki alan açılıncaya dek çatışmalı süreç devam edecektir.
PKK HAKİKATİ BAKİDİR VE YOK OLMAYACAKTIR
PKK’nin ismen feshini, PKK hakikatinin feshi ve tasfiyesi biçiminde ele almak ancak PKK ve Kürt düşmanlarının işi olabilir. Bu konuda ortaya çıkan ilkel milliyetçi fesatçılara, küçük burjuva ukalalarına, şovenist sol maskeli sahtekarlara, dönek-tövbekarlara ve ihanet etmiş kaçkın kesimlere karşı devrimci ve yurtsever tutum almak gerekmektedir. En keskin laflarla ahkam kesen, Kürtler can ve kan verirken kendileri bunu rant-kazanç aracına dönüştüren, devlete karşı bir taş bile atmamışların bolca silahlı devrim propagandası yapanların beş kuruşluk bir değeri yoktur. PKK, Kurdistan ve Ortadoğu’da sadece dört sömürgeci devlete karşı savaşmadı, onu destekleyen gerici dünya egemen güçlerine karşıda destansı bir mücadele yürüttü. Bu hususta kimsenin söyleyeceği tek bir cümlesi bile söz konusu olamaz. Lüks bürolarında, konforlu koltuklarda oturarak sıcak kahvelerini yudumlayan kendini bilmezlerin amansız koşullarda her türlü zehirli kimyasal silahlar karşısında direnmekte olan PKK’ye savaş ve sosyalizm dersi vermeye kalkanların hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Partiler, ortak bir amaç doğrultusunda, ideolojik, felsefik, siyasal ve ekonomik düşünceler ve çıkarlar kapsamında kurulan araçlardır. Partiler amaç değil araçtırlar. Belli bir misyonu yerine getirmek için görev üstlenirler. Misyonlarını yerine getirdikten sonra ihtiyaca göre dönüşür ve oluşan yeni yapılar içinde kendilerini sürdürürler.
Fes etmek ile tasfiye etmek arasında belirgin bir fark vardır. PKK kendini tasfiye etmiyor, adının değişmesi gündemdedir. Elbette değişim sadece isim değişiminden de ibaret değildir. PKK’deki asıl değişim eski paradigmaya göre şekillenen mücadele ve örgütsel sistemin yeniden yapılandırmasıdır. Yani kendini dağıtmıyor, daha da güçlü kılmak için yeniden değişim-dönüşüm sürecine giriyor. Bunun sadece Türk devletiyle de olası gerçekleştirilecek bir çözüm süreciyle de alakası yoktur. Değişim-Dönüşüm ve Yeniden Yapılanma süreci PKK’nin kendi yapısallığıyla ilgili olan, daha önce başlatmış olduğu fakat tamamlayamadığı bir değişim sürecidir. Buna tasfiye ve son denilemez. Tasfiye demek kendini ideolojisiz, politikasız, amaçsız ve projesiz bırakarak dağıtmaktır. Önder APO’nun Demokratik Modernite ve Demokratik Ulus projesi mevcuttur. Bunun öncülüğünü yapacak partinin de bu paradigmaya uygun olarak kendini yapılandırması bir gereklilik olmaktadır. PKK, Demokratik Modernite sisteminin stratejisi, taktik ve programına göre kendini dönüştürerek görevini devredecektir. Yani yaşanmakta olan değişim-dönüşüm ve yeniden yapılanmadır.
Önder APO’nun yeniden yapılanma süreci yeni değildir. PKK’deki değişim-dönüşüm süreci 1990’larda başlamış, 1995 yılında gerçekleşen 5. Kongresinde alınan yeni kararlarla adım atılmış ve daha sonraki süreçlerde devam etmiştir. Yeniden Yapılanma süreci dört nedenden dolayı PKK’nin gündemine girmiştir. Birincisi; Reel sosyalizmin yaşadığı deneyim ve sonuçları, ikincisi; Ulusal Kurtuluş Mücadelelerinin kapitalist sisteme entegre olma pratiği, üçüncüsü; Kürt sorununun bölgedeki ağırlığı ve özgünlüğü çözüm yollarında da esnek olmayı şart kılmıştır. Son olarak Dördüncüsü; İmralı süreciyle yaşanan paradigmasal dönüşümle iktidar ve ulus-devlet odaklı çözümler aşılarak Kadın merkezli Demokratik ve Ekolojik Toplum paradigmasıyla değişim-dönüşüm ve yeniden yapılanma sürecine girilmiş ve Kürt sorununun çözümü de bu çerçeveye oturtulmuştur. Ayrıca 3. Dünya savaşına bağlı yaşanan küresel ve bölgesel değişimler ve planların devreye girmesi bu süreci hızlandırmıştır. Geçtiğimiz yıllarda Önder Apo, “ne eskisi gibi yaşayacağız ne de eskisi gibi savaşacağız” belirlemesiyle çağın gerekliliğine göre değişimi amaçlayan yeniden yapılanma sürecini PKK’nin önüne bir görev olarak koymuştur. PKK, bu çerçevede bir yenilenme sürecine girmiş bulunmaktaydı. Örgütlenme ve savaş tarzında değişim-dönüşüm sürecindedir. 27 Şubat çağrısıyla Önder Apo bu süreci daha kapsamlı bir şekilde sonuca götürme amacındadır.
Önder APO önderliğindeki PKK, Kürtlerin bir ulus olarak kendini her boyutta gerçekleştirmesinin eylemi ve hakikati oldu. PKK, hem de dehşetvari koşullarda destansı bir direnişle Kürt hakikatini dünyaya kabul ettiren düzeye getirdi. Kürtlerin elli iki yıllık PKK süreci elbette kendi kronolojisini ve sosyolojisini yaratmıştır. Efsaneleşen PKK ve yarattığı direnişçi insan modeli yok edilemeyecek tarzda toplumsal kültüre dönüşmüştür. PKK, Kürdistan’ın son yarım yüzyılının büyük kahramanlık tarihi olarak yer edinmiştir.
PKK hiçbir zaman klasik siyasi bir parti olmamıştır. PKK; Kürt halkının zihnine, duygularına, maneviyatına, yaşamına, ilişkilerine çok derinden sirayet eden manevi yönü çok güçlü olan ideolojik, felsefik, sosyal, siyasal, kültürel, ahlaki ve askeri yönü olan toplumsal bir Özgürlük Hareketidir. PKK, Kürt toplumu içinde filizlenmiş yeni demokratik bir toplumu ifade ediyor. Dolayısıyla Kürt halkının gönlünde, bağrında, ruhunda, manevi dünyasında yer edinmiş PKK’nin ismen bile feshedilmesi başta PKK kadroları olmak üzere her yurtsever Kürt bireyi için duygusal etki yaratması gayet doğaldır. Zira PKK, Kürtler için bir parti olmanın çok ötesinde manevi bir anlama sahiptir. Yaşanacak değişim-dönüşümle PKK’nin moral kaynağı, kollektif ruhu, özgürlük felsefesi, düşünce ve yaşam tarzında bir gerileme yaşanmayacak tersine, Demokratik Toplumda daha güçlü bir ifadeye kavuşacaktır.
PKK’nin yarattığı demokratik değerler Kürt toplumunda olduğu gibi Türkiye’de de büyük dönüşümler yaratmış ve Demokratik Toplumun alt yapısını hazırlamıştır. Devrimsel süreçle yaratılan maddi ve manevi değerler Demokratik Toplum’ un alt yapısını döşemiştir. Özgür birey ve özgür toplum gerçeği, özgür kadın hakikatinin geldiği aşama kendi başına dünyayı değiştirecek potansiyele sahiptir.
Sosyalizm PKK’nin kültür ve ahlakıdır. Sosyalist geçinen birçok çevre ve yapının sosyalizmi daha teorik olarak tartışırken PKK sosyalizmi pratikte yaşadı. PKK on binlerce kadrosuyla, yüzbinlerce sempatizanıyla ve milyonlarca kitlesiyle komünal yaşam tarzını esas almıştır. Bu konuda yapılan karalamaların tarihsel, ahlaki ve siyasi bir değeri yoktur. PKK, kendini devrimci savaşta kanıtlamıştır. Yarattığı potansiyelle şimdide siyasal demokratik alanda sosyalizm mücadelesini sürdürme kararlılığındadır.
Tarihin sonu gibi bir çıkarsama toptancı inkar anlamına geliyor. Oysa değişim-dönüşüm, yeniden yapılanma ve demokratik siyaset çağı Demokratik Uygarlık çağının en belirgin özelliğidir. Önder Apo bunu daha 2001’de yazdığı “Sümer Rahip Devletinden Demokratik Cumhuriyete” adlı savunmasında çok geniş bir şekilde açmıştır. PKK’nin ismen feshi yeni bir biçimde varlığını yeni strateji, yöntem ve araçlarla sürüdürme anlayışına dayanmaktadır. Önceki dönemin yaratımlarıyla özgüven ve cesaretle kendini yeniden kurma kapasitesini ortaya koymaktadır. Bu tarihsel dönüşüm projesi salt silahlı mücadeleyle izah edilemeyecek denli bir anlama sahiptir. Tarihsel, ideolojik, felsefik, sosyolojik, siyasal, kültürel ve örgütsel bir muhtevaya sahiptir. Dar ufuk ve paradigmayla söz konusu değişim-dönüşüm ve yeniden yapılanma sürecinin anlaşılması mümkün değildir.
SOSYALİZMİN YAŞAM TARZI!
Sosyalizmi hep devrimler ve savaşlarla kazanılacak bir yaşam tarzı olarak gören anlayışlar Sosyalizm hakikatini ifade etmiyor.
Reel sosyalizmin bir yansıması olan ‘’devrim sonrası’’ diye bir anlayış vardı. Newton’un determinist düz ilerleme mantığına dayanan bu anlayış birçok sorunun çözümünü ‘’devrimden sonraya’’ ertelemiştir. Oysa gerçek kuantumik hayatta ‘’devrimden sonra’’ diye birşey yoktu. Ne varsa ANDA ve ŞİMDİ’deydi. Anladığımız an gerçekleştiğimiz andı. Newton fiziğinden, düz ilerlemeci sosyal bilim anlayışından kuantumik bilimine ve onun sosyal bilim anlayışına geçildi. Devrimci politik hareketlerinde ona göre bir değişim yaşaması gerekirdi. Bu noktada tıkanma yaşanıyordu. Eski devletçi paradigmanın sundukları daha somut görünüyordu. Gerçekleştirilmesi daha kolay gibiydi. Daha cazip geliyordu. Şimdiki gibi karmaşıklaşmış çok sorunla uğraşmak gerekmiyordu. Bazı sorunların çözümü ‘’devrim sonrası zaten halledilir’’ mantığıyla ötelenmişti. Kendi kaderini devletle özleştirmek bir ilke niteliğindeydi. Özgürlük ile kurtuluş ölçüleri öyle şekillenmişti. Tüm dünyada, hayranlık duyulan devrimler, UKM’ler öyle yapmıştı. Bazı yönleriyle tümden yanlış değildi. Devleti geçici olarak kullanma tezi benimsenmişti. Devlet aygıtının egemenlerin bir icadı olduğunu ve zamanı geldiğinde Engels’in deyimiyle çöp sepetine atılacağı varsayılıyordu. Ama PKK’nin kendine has yönleri de vardı. PKK reel sosyalist partiler gibi olmadı. PKK baştan beri Reel Sosyalizme hep eleştirel tarzda yaklaştı ve körce bağlanmadı. Bürokratikleşmedi, üste kalmadı, toplumdan hiç kopmadı. İktidar ve ulus-devlet paradigmasından kaynaklı dar yönleri çıkmış olsa da halkçı özelliğiyle demokrasiyi esas aldı. PKK’de ordu da bile demokrasi, seçim sistemi hep olmuştur. Yani geçmişi eleştirirken PKK’yi klasik reel sosyalist partilerle tümden aynılaştırmamak gerekir. PKK, klasik sosyalist partiler gibi yaklaşmadı. Ne kapitalizmin blokuna ne de yanlış olan Reel Sosyalist bloka endekslendi. Bağımsız çizgisini korudu. Önder Apo, PKK’nin farkını birçok değerlendirmesinde dile getirmiştir. Kuruluşundan beri toplumsal bir hareket biçiminde şekillendi. Ama esas aldığı strateji ve kullandığı araçlar, benimsediği sosyal bilim anlayışı büyük oranda reel sosyalizmden etkilenmeydi. Bununla bağlantılı tekrara düşüldü ve kriz durumu ortaya çıktı. Bu paradigmasal bir krizdi. Paradigmasal kriz ancak Önder APO’nun Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü yeni paradigmasıyla büyük ölçüde aşılabildi. Önderlik olmasaydı yanlışlar tüm boyutlarıyla açığa çıkarılıp aşılamazdı. Önderlik paradigmasıyla anlaşıldı ki, devletçi paradigmadan kopmayla çok şey kaybetme değil, çok şey kazanmışız, kazanacağız. Devleti kaybetmeyle toplumu kazanacağız. Kutsal olarak tabir ettiğimiz amacımızda özgür ve demokratik temelde toplumsal hakikatimizi gerçekleştirmektir. Varsın tüm devlet ve iktidarlar yıkılsın. Parasız ve iktidarsız yaşanabileceğini insanlık tarihinin %98’lik bölümü bize çok yalın bir şekilde göstermektedir.
PKK’de yaşanan radikal dönüşüm süreci kolay gerçekleşmedi, gerçekleşmiyor. Önderlik bunu ‘’zihniyet devrimi’’ şeklinde formüle etti. Zihniyet devrimi içinde AHLAK VE VİCDAN DEVRİMİ gerekiyordu. Bu Hakikat devrimi anlamına geliyordu. Önderliğin geliştirdiği söylemde sistem karşıtı geçinen bazı çevrelerin yaptığı gibi değil gerçekten çok farklı bir devrimdi. Önderlik, PKK ve PKK kadrosu şahsında yeni toplumsal bir devrim geliştiriyor. Bu aynı zamanda Ortadoğu ve Dünya devrimini hedefleyen devrimlerin devrimi anlamına geliyor. Yeni bir kültür oluşumudur. Önderlik bu hususu çarpıcı bir şekilde açıklıyor: ‘’Ortadoğu kültürü kendini yenilerken, bunun yolunun hakikat devriminden geçtiğini de bilmek durumundadır. Hakikat devrimi bir zihniyet ve yaşam tarzı devrimidir. Kapitalist modernitenin ideolojik hegemonyasından ve yaşam tarzından kurtulma devrimidir. Geleneğe sarılan sahte dinci ve soycu-şovenistlere aldanmamak gerekir. Onlar kapitalist moderniteyle savaşmıyorlar. Bekçi köpekliği için biraz pay istiyorlar. Bunlar için asla hakikat savaşı düşünülemez. Kaldı ki, modernite karşısında sadece yenik değil, yaltaklanma durumundadırlar da. Eski sol, feminist, ekolojik, kültüralist hareketler de tutarlı anti-modernist olmak istiyorlarsa, hakikat savaşını bütünselliği içinde ve yaşam tarzlarına dek indirgeyerek yürütmeyi bilmek durumundadırlar.
Hakikat savaşı yaşamın her anında, tüm toplumsal alanlarda, komünalist ekonomik ve ekolojik birimlerde, demokratik kent, yerel, bölgesel, ulusal ve ulus ötesi mekânlarda yürütüldükçe anlam ve başarı kazanır. Dinlerin ilk doğduklarındaki elçi ve havarîleri gibi yaşamayı bilmedikçe, hakikat peşinde koşmadıkça hakikat savaşı verilemez. Verilse de başarılamaz. Ortadoğu’nun yenilenmiş kadın tanrıça bilgeliklerine, Musa, İsa ve Muhammed’lere, Saint Paul’lara, Mani’lere, Veysel Karani’lere, Hallac-ı Mansur’lara, Sühreverdi’lere, Yunus Emre’lere, Bruno’lara ihtiyacı vardır. Hakikat devrimi, eskilerin eskimeyen ama yenilenen mirasına sahip olmadan başarılamaz. Devrimler ve devrimciler ölmez, sadece miraslarına sahip çıkılarak yaşanılabileceğini kanıtlar. Ortadoğu kültürü fikri-zikri-eylemi bütünleştirmenin kültürüdür ve bu yönden çok zengindir. Demokratik modernite bu kültüre, uygarlığın ve kapitalist modernitenin eleştirisini ekleyerek katkısını sunacak, tarihsel rolünü oynayacaktır.’’ (Ortadoğu’da Uygarlik Krizi Ve Demokratik Uygarlik Çözümü)
Önder Apo, elli iki yıllık PKK mücadele birikim-deneyimi ve yirmi altı yıllık İmralı yoğunlaşma süreciyle büyük entelektüel kapasite geliştirmiştir. Bu entelektüel düzey toplumsal dönüşümlere yol açmaktadır. Yeni anlam gücü ve hakikat algılarının temelinde yeni entelektüel devrimler bulunmaktadır. Her entelektüel devrim aynı zamanda hakikat algısına ve anlam gücüne yol açar. Önder Apo’nun savunmalarına bakıldığında bu gerçeği açıkça görebiliriz. Dolayısıyla Önder APO yeni bir şey söylemiyor aslında. Kitaplarında bu sürecin karakterini kapsamlıca değerlendirmiştir. Demokratik Uygarlık Manifestosu adlı Savunmalarında tez olarak yazdıklarının ilanını yapıyor. Önder Apo’nun yazdığı Savunmalar, Çözüm manifestoları ve YOL Haritaları incelendiğinde neyin amaçlandığı daha iyi anlaşılacaktır. Önder Apo, demokratik bir kültür geliştiriyor. Uluslararası komplo ve İmralı soykırım sistemi buna karşı geliştirilmiştir. Anlam gücü ve hakikat algısı entelektüel yetkinlik ile gerçekleşir. Tarihin her dönemindeki düşünce çıkışları entelektüel devrim sayesinde gerçekleşmiştir. Her devrimin dayandığı bir entelektüel birikim vardır. Entelektüel devrim yaşanmadan zihniyet devrimleri ve ona dayalı gelişen toplumsal devrimler gerçekleşemezler. Eski düzenlerin yıkıldığı ve yeni düzenlerin belirlemeye başladığı süreçlerde yeni arayışlara kapı aralayan ve yeni düzenlerin üstünde inşa edildiği temel düşünce yapıları entelektüel dünyadır. Kapitalizmin bunalımda olduğu çağımızda entelektüel devrim olmadan sistemin bilgi tekeli ve ufku aşılamaz. Önder Apo, İmralı yoğunlaşmalarıyla gerçekleştirdiği entelektüel devrime bağlı olarak Demokratik Toplumu inşa edecek araç ve yöntemleri geliştiriyor.
PKK’de yaşam-oluşum bir irade olarak her andır. PKK sosyalizm anlayışı anda gerçekleşir. Sosyalizm soyut ve ütopik değildir, şimdiki yaşamda somutluk kazanır. Sosyalizm, bir inanç, yaşam tarzı ve özgürlük felsefesi olduğuna göre sadece devrimlerle ilişkilendirmek yanlıştır. Sosyalizm köyde de, kentte de bireysel olarakta, toplumsal olarakta yaşanabilir. Sosyalist yaşam salt askeri şiddet veya savaşla da gerçekleşmez. Entelektüel, Ahlaki ve Politik bilinçle de gerçekleşip yaşanabilir. Sosyalist yaşamı devrimler sonrasına bırakmak kapitalist yaşamdan vaz geçmeme anlayışının bir yansımasıdır. Reel sosyalizmin uyguladığı kaba materyalist yaklaşımdır. Söylemde radikal geçinen ama yaşam tarzıyla moderniteyi gırtlağına kadar yaşayan sahte anti-kapitalistlerin demagojilerinden biridir. Sosyalizmi sadece işçi sınıfının öncülüğüne bağlayan ve daha çok şiddete/savaşa endeksleyen anlayışların reel sosyalizmde yol açtıkları tahribatlar da ortadadır. ‘’Sosyalizmi hep devrimler ve savaşlarla kazanılacak bir toplum olarak görmek de yanlıştır. Şüphesiz koşullar oluştuğunda devrimci dönüşümler için savaşlar da mümkündür. Ama sosyalizm sadece devrim demek değildir; topluma demokratik katılım ve kapitalizme karşı bilinçli ve eylemli yaşamdır. ‘Devrim olur, sonra sosyalist yaşam olur’ demek, kendini kandırmak ve boş beklentiler içine sokmaktır. Geçmiş ne kadar bilinçle güçlü yaşanır ve şimdileştirilirse, gelecek de o denli güçlü ve bilinçli karşılanıp yaşanır. Şüphesiz tüm bu süreçlerde stratejik ve taktik önderlikler gereklidir. Ama sosyalizmi bu tür askeri terimlerle yürütülecek bir eylemlilik hali olarak görmek büyük hatalara yol açar. Reel sosyalizm bir yönüyle böyle yürütüldü. Yorgun düşüldüğünde de yığılıp kalındı.’’ (Önder Apo: Kürt Sorunu Ve Demokratik Ulus Çözümü)
(BÖLÜM 3: Ancak Büyük Bilinç ve Cesaret Sahibi Olanlar Dünyayı Değiştirebilirler)
Dıjwar SASON