Başur Kürdistan halkı, hakları için onlarca yıl, Irak Arap milliyetçiliğine ve Baas diktatörlüğüne karşı direndi. Binlerce şehit verdi. Yıkılmadık köy kalmadı. Ülkesinden göçmemiş insan bırakılmadı. Bu direnişin kazanımları ve konjonktürün el vermesiyle 1990’dan beri Başur Kürdistan’ın yarısından biraz daha fazla alanında Kürt partilerinin iktidarında hükümet kuruldu. Devlet gibi bir siyasi yapı oluşturuldu. Kürtler haklarına kavuştu, zulümden kurtuldu, artık rahat ve zenginlik içinde yaşayabiliriz derken gün geçtikçe eskisinden daha kötü durumlarla karşı karşıya kaldı.
Başur Kürdistan halkı özellikle de son on yıldır Kürt partilerinin hükümetine karşı mücadele eder duruma düştü. Baas partisinden istediklerini Kürt hükümetinden, devletinden ister oldu. Demek ki devlet ve iktidar olanların halklara yaklaşımını etnik kimlikleri, ideolojileri, dinleri imanları değil, iktidar ve devletin kanunları belirliyor. Demek ki hak elde etmek, özgür olmak ve rahat bir yaşam sürmek için devlet olmak çare olmuyor. Başur Kürdistandaki durum bunu her gün yeni olaylar ve gelişmelerle kanıtlıyor. Çarenin demokratik bir yönetim olduğu bir kez daha ortaya çıkmış bulunuyor.
Başur halkı yıllardır iki temel talebini bıkıp usanmadan dillendiriyor; Ekonomik sorunlarının çözümü ve özgürlükler.
Gerçekten de Başur gibi bir yerde ekonomik sorunların yaşanması akıl alır gibi değil. Tarım arazileri bol, hayvancılığa el verişli, su kaynakları bol ve en önemlisi de iklimiyle her mevsim üretimin yapılabileceği bir coğrafyada işsiz kalmak, üretmemek anlaşılır şey değildir. Bu ancak çok özel ve iyi planlanmış Kürt halkına düşmanlık siyasetinin ve hırsızlığın temel yönetim biçimi haline gelmesiyle yaşanabilir. Yine gelir kaynaklarından elde edilen para ile halkın ihtiyaçlarını karşılamamak çok derin ve büyük bir adaletsizliğin yaşandığını gösteriyor ki halk da zaten bunları dilendiriyor.
Mevcut durumda memur olarak çalışan halk maaşlarını istiyor. Hükümet yetkilileri ama özelliklede KDP yöneticileri para yok diyor. Bununla da yetinmiyor son gösterilere karşı halka küfür ve hakaret ederek yanıt verebiliyorlar. Para yok diyenler yalan söylüyor. Çünkü milyonlarca dolar paranın harcandığı ikimi işler aksatılmadan yapılıyor. Hem de halkın hiçbir çıkarı olmayan işlerde sarf ediliyor.
Para olmadığı için maaş veremiyoruz diyenlerin tümüne yakınının Türk bankalarında milyonlarca dolar para tuttuğu biliniyor. Başta ABD ve Avrupa’nın kimi ülkelerinden çifte vatandaşlık alan onlarca kişinin yurtdışında epeyce yüklü hesaplarının, pahalı gayrimenkullerinin olduğu uluslaarası basına bile konu oldu.
Hükümetin büyük ortağı KDP, dünyanın en güvenlikli dağlarına Türkler için askeri seferler yapabiliyor. Bu iş için binlerce özel kuvvet gücünü harekete geçirebiliyor. Onlarca tank ve zırhlı aracı hareket ettiriyor. Onlarca iş makinasını ve işçiyi çalıştırıyor. Onlarca dağa karakollar kuruyor. Ve ortalama bir hesapla bu işler için milyonlarca dolar para bulup harcayabiliyor.
Halk gösteriler yaptığında binlerce polis, asayiş, özel eğitimli gücü operasyona çıkarmaya da para bulunuyor. Silah kullandırılıyor. Tüm bu işler için de harcayacak para buluyor da halkın maaşlarına neden para bulamıyor? Açık ki büyük bir yalan ve aldatma yaşanıyor.
Halkın tepkisinin büyümesi ve süreklileşmeye başlaması meşruiyetlerini yok ettiğini bildiklerinden yalan söyleyerek, göstericilerin Başurlu değil, Kürdistan’ın diğer parçalarından gelenler olduğunu söyleyebiliyor. Bu söylem halk tabiri ile bir hırsızın kendini överken hırsızlığını ele vermesine benziyor. Çünkü çok defa KDP yöneticileri bizzat Kürtlere çağrı yapıp ‘burası özgür Kürdistan’dır, isteyen Kürtler gelebilir’ manasında konuşmuşlardı. İkincisi ise diğer parçadaki Kürtlerin varsa göstericiler arasında etkileyici ve yönlendiriciliği bu halkın gösterilerinin anlamını azaltmıyor. Tam tersine daha haklı ve meşru yapıyor. Daha ulusal ve demokratik yapıyor.
Netice itibarıyla Başur Kürt siyaseti otuz yılık pratiğinde iyi bir sınav vermemiştir. Kürtlerin dünyadaki prestijini zedelemiştir. Kürtler kendini yönetemez algısını güçlendirmiştir. Kürdistan’ı örnek yer haline getirememiştir. Milliyetçi, faşist ve diktatör rejimlerden kurtulmak isteyen Kürt halkına ve diğer komşu halkların beklentilerine cevap şurada kalsın, çoğu Başurlu Kürt’ün söylemeye başladığı gibi ‘xwezîya dema Saddam’ trajik söyleminin dilendirilmesine yol açmıştır.
Başını KDP’nin çektiği ve etkisiyle diğer partilerin politikalarını da belirlemeye çalıştığı Başur siyasetti, son yıllardaki gelişmelerden sonuç çıkarmak zorundadır. Halkın taleplerini, isteklerini anlamalıdır. Ve bilmek gerekir ki çıkarılacak sonuç daha ulusal ve demokratik olmak gerektiğidir.
Bu ülke bir ailenin ya da birkaç aşiret ağasının mülkü değildir. Başur’un siyasi statü kazanmasında tüm Kürtlerin emekleri vardır. Özellikle de Başur’da ailesinden şehit olmayan yok gibidir. Düşmana kurşun sıkmamışların sayısı yok denecek kadar azdır. Hal bu iken dar bir gurubun akla, vicdana sığmaz politikalarla ülkenin zenginliklerini başta sömürgeci soykırımcı Türk faşistlere olmak üzere birçok hırsız ve talancıya peşkeş çekmesi son bulmak zorundadır.
Başur halkı köklü ve büyük bir değişim istemektedir. Bilmek gerekir ki artık hiçbir şey eskisi gibi yürütülemez. Türkler için bir avuç yoksul Êzdîyle uğraşmayı siyaset sananlar bu işten vazgeçip kendini dayatan değişime kafa yorarsa daha hayırlı işler yapmış olurlar. Bu akılla değişmek varken, Kürt halkının düşmanlarının işine yarar konuşmalar yapmak, Kürdistan dağlarına karakol kurmak, halka silah çekmek çıkar yol değildir. Ve olamazda.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi