06 Ocak 2010 Çarşamba Saat 10:13
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, ‘’ Eğer devlet ve
hükümet radikal bir tutum değişikliği ortaya koymazsa 2010 yılı her bakımdan
çatışmalı geçecektir. AKP hükümeti Kürt demokratik siyasetine yaptığı
saldırılarla bu politikada ısrar edeceğini göstermiştir. Buna karşı yapılacak
şey gerilla alanında ve halk hareketi cephesinde direniş yükseltilecektir’’
dedi.
Bayık, hareketlerinin eylemsizliği devam ettirmesinin hiçbir
gerekçe kalmadığını belirterek, ‘’AKP damgalı özel savaş hükümeti, Kürt Özgürlük
Hareketi karşısında devletin son direniş mevzisidir. AKP’nin gidişi daha
olumsuz bir sürecin gelişmesi anlamına gelmeyecektir. MHP ve CHP ile devlet bir
ay bile yürüyemez. AKP’nin çöküşü, devletin Kürt sorununu çözmek zorunda
kalması anlamına gelecektir. Nasıl ki AKP eliyle yürütülen tasfiye politikası
bir devlet projesiyse çözüm de bir devlet projesi olarak gündeme gelecektir’’
şeklinde konuştu.
* PKK’nin ilk çıktığı
yıllarda Ermenilerin kışkırtması deniliyordu. Sonraki yıllarda Suriye, İran,
Amerika ve birçok ülkenin ismi geçti. Şimdi ise devletin PKK’yi yönlendirdiği
iddiaları var. Bütün bunlar psikolojik savaşın bir parçası mı?
-Tokat eylemiyle birlikte bu eylemle ilgili spekülasyonlar
ve sanki karanlık güçler yaptırmış gibi değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Bunlar aslında hükümetin Önderlik üzerinde yürüttüğü baskı politikasını, DTP’ye
açılan kapatma davasının anayasa mahkemesinin gündem almasını, yine sağla-solla
görüşerek Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etme konseptini görmezlikten
gelenlerdir. Hatta bu tasfiye politikasını bir açılımmış gibi Kürtlere
yutturmak isteyenlerdir.
Türkiye’deki egemen zihniyet, Kürtlere her şeyi yapmayı
kendilerine hak görüyorlar, ama Kürtler buna bir tepki gösterince hemen suçlu
ilan ediyorlar. Biz bu zihniyeti on yıllardır iyi tanıyoruz. On yıllardır her
türlü hakareti ve zulmü Kürtlere layık görenler, Kürtlerin buna karşı
direnişini de terör ilan etmişlerdir. Şimdiye kadar Kürtlerin bu zulme karşı
direnişini dış güçlere bağlayanlar bugün de Kürt Özgürlük Hareketine karşı en
kirli savaşı yürüten devletin kirli güçleriyle bağlantılandırmaya
çalışmaktadırlar. Dış güçlerin uzantıları olduk, Ermeni olduk, Asala bitince
dış güçler bu defa bizi görevlendirdi, şimdi de bizi devletin kirli-karanlık
elleri yönetiyor! On yıllardır çok kirli bir özel savaş ve kara bir psikolojik
savaşla hareketimizi tasfiye etmek isteyenler şimdi başka bir senaryoyla Kürt
halkının Özgürlük Mücadelesini karalamaya çalışıyorlar.
Dünyada Kürtlere uygulanan zulmün bir eşi ve benzeri yoktur.
Hangi halkın kimliği ve dili bu kadar yok sayılmış? Aslında Kürtler için bir
defa değil, bin defa direnme hakkı vardır. Kürtlerin bu çok zalim güce karşı
direnişini bir yerlere bağlamak, olsa olsa Türkiye’nin zulmünü hafifletmek ya
da direnilecek bir zulmün olmadığını insanlara kabul ettirmektir. Bunlar
psikolojik savaş merkezinin kirli propagandalarıdır. İnkarcı Türk
sömürgeciliğinin kirli savaşın yürütüldüğü dönemde polis istihbarat müdürlüğü
yapmış, Kürtlere karşı kirli savaşın kirli yüzü Çiller’in istihbarat şefliğini
yapmış bir karagözlüklü adamdan başka bir değerlendirme de beklemek olmaz.
Herhalde ezemedikleri Kürt Özgürlük Hareketini böylece halkın gözünden
düşüreceklerini sanıyorlar. Halkımız bu şom ağızlıları iyi tanımaktadır.
AKP yandaşı basın ve Fetullah cemaatinin Kürt Özgürlük
Hareketine neden bu kadar düşmanlık yaptıklarını iyi biliyoruz. Nasıl ki
1990’lı yıllar öncesi PKK ve Apo düşmanlığı yapanlar ekonomik ve siyasi rant
elde ediyorlardı, kendilerini devletin sahibi görüyorlardıysa bunlar da PKK ve
Apo düşmanlığı yaparak kendilerinin ne kadar devlet savunucusu olduğunu
ispatlayarak hükümette kalma ve devlet içine yerleşme rantı elde etmeye
çalışıyorlar. 1990’lı yıllarda, hatta öncesinde Kürt Özgürlük Hareketinin
tabanını daraltmak için bunların bağlı olduğu partilerin ve tarikatların önünün
nasıl açıldığı sır değildir. Bugün palazlanarak Türkiye’de nasıl bir ekonomik
ve siyasi güç oldukları bilinmektedir. Kürt Özgürlük Hareketinin devlete karşı
mücadele süreci onlar için devletten müsamaha görme ve gelişme süreci olmuştur.
Ne var ki bu müsamahayı yapanlar daha sonra bu büyüyen güçle çatışmaya
girmişlerdir. Bir gün kozmik denilen karanlık odalar tümüyle açılırsa ve
belgeler de imha edilmezse bunların Kürt Özgürlük Hareketine karşı nasıl
kullanıldığını herkes daha iyi görecektir.
Dünyanın başka bir yerinde bundan daha az bir zulme karşı
direniş olacak hatta bunları destekleyeceksiniz, ama dünyanın en haksız
rejimine karşı yürütülen en haklı mücadeleyi karalayacaksınız! Dünyada herkes
direnebilir, ama Kürtler direnemez! Kürtler olsa olsa birilerinin maşası
olabilir. Bu yaklaşım her şeyden önce Kürtlere hakarettir. Bu çevreler
bilmelidir ki eğer Kürtler böyle bir zulme karşı bir mücadele geliştiremeseydi
o zaman kuşku duyulması gerekirdi. Dünyada bu durumda olan halklar mücadele
veriyor da Kürtler neden bunu yapamıyor diye araştırma konusu olurdu.
TÜRKİYE’DEKİ ZULÜM ON PKK ÇIKARACAK KADAR BÜYÜKTÜR
* Hem Gülen basını
hem de kendine liberal demokrat aydınların PKK’ye yönelik öfkelerini neye
bağlıyorsunuz?
– Türkiye’deki zulüm düzeni bir değil, on tane PKK
direnişinin çıkmasına neden olacak bir zulümdür. Bu alçaklar PKK hakkında
spekülasyon yapacaklarına, dünyanın en haksız zulmünü Kürtlere uyguladıklarını
bugün de yine Kürtleri egemenlik altında tutmak için farklı politikaları
devreye koyduklarını itiraf etmelidirler. PKK mücadelesi kadar temiz, PKK
mücadelesi kadar özgücüne dayanan başka bir hareket dünyada görülemez. PKK
Önderliği iğne ile kuyu kazarcasına ve nefes nefese bir çabayla PKK’yi ve
mücadelesini yaratmıştır.
Türk devletinin de NATO’nun da birçok gücün de tasfiye
çabalarını boşa çıkararak bu mücadeleyi geliştirmiştir. PKK’liler zindanda,
dağda, bulundukları her yerde insan üstü direnerek kendilerini var etmişlerdir.
Türk devleti başka bir güç olsa ezebilirdi, ama PKK’nin öncülük ettiği direniş,
fedailikle ayakta kalmıştır. Uluslararası komplo bu hareketi tasfiye etmek için
yapıldı. Kürt Halk Önderi görülmemiş bir komployla bunun için İmralı’ya atıldı.
Bu insanlık dışı komplodan en başta da bölgeden ve Türkiye’den çıkarları
sarsılan uluslar arsı güçler sorumludur.
Hiç kimsenin gücü PKK’yi karalamaya yetmez. 1987 yılından
itibaren başlatılan kirli savaş, PKK ile halk arasındaki bağı koparmak, PKK’nin
toplumsal tabanını yok etmek için yapılmıştır. 1991 yılından sonra ise bu kirli
savaş dizginsiz bir vahşete dönüşmüştür. Bir çakıl taşı vermemek için Kürdistan
yangın yerine çevrilmiştir. PKK taraftarı olduğu düşünülen herkes bu nedenle
faili meçhul cinayetlerle katledilmiştir. On binlerce insan PKK kadro ve
sempatizanı olduğu için zindanlara doldurulmuştur. Tüm bu baskılara rağmen bu
çok haklı dava dişini tırnağına katarak direnmiştir. Bu direnişin
yenilmemesinin temel nedenlerinden biri de yürütülen davanın çok haklı
olmasıdır.
HERKES PKK’Yİ CİDDİ ALMALI
Tokat olayı üzerinde spekülasyon yapanlar şunu bilmelidir:
Siz bir halkın Önderine saygılı olmazsanız, o halka saygılı olmazsanız, o
halkın evlatları da tepkisini ortaya koyar. Uluslararası komplo olduğunda
yüzlerce insanın kendini yakmak istediği bilinmektedir. Onlarcası kendini
yakmış ya da başka eylemlerle canını ortaya koymuştur. Bu çevreler komplo
olduğunda yüzlerce militanın fedai eylem yapmak için sıraya girdiğini
bilmelidir. Bugün hala binlerce fedai olduğunu unutmasınlar. Yönetim olarak bu
fedaileri zor durdurduğumuzu herkes bilmelidir. Bir kez daha herkesin PKK’yi
ciddiye alması gerektiğini söylüyoruz.
Tokat eylemini Karadeniz güçlerimiz yapmıştır. Önderliğe
yönelik baskıyı duyduklarında harekete geçmişlerdir. Karadeniz’le HPG karargahı
arasında bin kilometrelik mesafe vardır. Gerilla bugün Karadeniz ve Amanoslar
da dahil Kürdistan’ın her yerinde vardır. Bunlar kurbanlık koyun değildir. Bir
daha hatırlatalım: Bizlerin yaptığı tek taraflı eylemsizlikti. Ordu sürekli operasyon
yaptı, operasyonlar hiç bir zaman durdurulmadı. Eylemsizlik sürecinde 90
gerilla şehit düşmüştür. Bunların çoğu saldırı ve pusudur. Gerilla bu kayıpları
eylemler yaparken vermedi. Bu kayıplar operasyonlarla karşılaşmama sırasında
oldu. Türk devleti, ben devletim eylemsizlik tanımam, bulursam ezerim diyor. Bu
yaklaşım için kıyamet koparmayanların, eylemsizlik var, neden operasyon
yapıyorsunuz demeyenlerin Tokat eylemini eleştirmeye bile hakları yoktur.
Bunlar da, devlet silahlı güç tekeline sahiptir, operasyon da yapar, öldürür de
demek istiyorlar. Bu, sömürgeci zihniyettir, işgalci zihniyettir. Kimse bu
zihniyeti bize kabul ettiremez.
KÜRT SORUNU ÇÖZÜLÜRSE GERİLLA SORUN OLMAKTAN ÇIKAR
* PKK’nin hiçbir
zaman silah bırakmayacağı iddiası da son dönemlerde sürekli gündeme
getiriliyor. Peki gerilla hangi koşullarda silah bırakır?
– Haksız ve işgalci olan Türk devletidir. Demokrat olduğunu
söyleyenler bunu sorun yapmalıdır. Kürt sorununun çözümünü dayatmalıdır.
Bazılar gerillada silah olursa devlet sorunu çözmez diyorlar. Aslında silah
bırakın dayatması yapıyorlar. Bu anlayış bile işgalci ve sömürgeci anlayıştır.
Devlet Kürt sorununu çözerse gerilla sorunu da çözülür. Gerillanın varlığının
devam etmesi bir pazarlık gücü değildir. Zaten bir pazarlık gücü olarak da
ortaya çıkmamıştır. Haksız olan ve silahlı direnişe neden olan devlet
politikasıdır. Dolayısıyla çözüm iradesini de en başta devlet açıkça ortaya
koymalıdır. Kürt Özgürlük Hareketi en makul yaklaşımı göstererek niyetini
ortaya koymuştur. Bu konuda Kürt Özgürlük Hareketinin eleştirilecek hiçbir yanı
yoktur.
Sorun çözüldüğünde gerilla sorun olmaktan çıkar. Bu nedenle
kimse gerillayı bahane yapmamalıdır. 6 yıla yakın eylemsizlik oldu hatta
gerillanın yüzde 90’ı sınır dışına çekildi. Ama yine de devlet adım atmadı.
Kürt Özgürlük Hareketinin zayıfladığına bağlayarak siyasi, sosyal ve ekonomik
tedbirlerle yok etme planlaması yaptı. Böyle bir planlama yapıldığı kamuoyuna
defalarca deklere edilmiştir. Bugün de Türk devletinde sorunu çözme niyeti hala
yoktur. Silah bırakma dayatması da tasfiye içindir. Bu nedenle hiç kimse
gerillanın silahını çözümsüzlük konusunda bir etken olarak gösteremez. Bunu
söyleyenler otuz yıldır şiddetle gerillayı tasfiye etmek isteyenlerin farklı
versiyonudurlar.
TALEPLER NET VE BELLİDİR
* Siyasi çözüm için
hiç şans yok mu?
– Siyasi sorunlarda anlaşmazlık taleplerde çıkar. Bu konuda,
bu tür sorunlarda hiç görülmediği kadar makul bir noktadayız. Talepler net ve
bellidir. Eğer Kürt sorunu çözülmüyorsa taleplerin yüksekliğinden değil,
devletin Kürtlerin varlığını tanıyan ve bu temelde muhatap alan bir politikası
olmadığındandır. Önceleri gerilla eylem yapmamışsa, sabırlı davrandığı içindir.
Devlet ve hükümeti bir çözüme zorlamak için ağır koşullarına rağmen eylemsizlik
kararını sürdürmüştür. Ancak Önderliğe yapılan ölümcül tasfiye politikaları
netleşince, tasfiye için her türlü ilişkiye girince ve demokratik siyaset
üzerinde baskıyı arttırınca, siyasi linç yürütülünce ve kapatma davası gündeme
girince gerilla haklı olarak inisiyatifini kullanıp tepki göstermiştir.
Kimse kendini ve toplumu kandırmasın. DTP’nin kapatılması
gündeme girdiğinde kapatma kararı alınmıştır. Birkaç günlük toplantı sadece
formaliteyi yerine getirmek içindir. Devletin tasfiye politikasının ne halk ne
de demokratik siyaset tarafından kabul edilmeyeceği anlaşılınca DTP’yi kapatma
kararı alınmıştır. Zaten hükümet sözcüleri bile DTP tutumlarıyla kapatmayı hak
etmiştir demiştir. Bu nedenle DTP’nin kapatılmasını Tokat eylemine bağlamak
sadece politik olmayan insanları kandırmak içindir. Herkes de biliyor ki
önceden de beş parti kapatılmıştır. Tümünün kapatılma nedeni ne idiyse DTP’nin
kapatılma nedeni de odur.
KCK DEVLET DIŞI BİR ÖRGÜTLEMEDİR
*Türkiye’de BDP’ye
yapılan operasyonlarda çok sayıda kişi tutuklandı ve gözaltına alındı. Ancak
bunun bir KCK operasyonu olduğu söylendi. KCK’nin PKK ile DTP arasında köprü
olduğunu dile getirildi. Nedir KCK sistemi?
-KCK, Kürt halkının demokratik siyasi kurumlaşmasıdır.
PKK’nin öngördüğü demokratik siyasi sistemin örgütlenme modelidir. Tabandan
başlayarak tüm toplumun demokratik temelde örgütlenmesini amaçlamaktadır. Bu
örgütlenmelerin de demokratik konfederal temelde bir araya gelerek demokratik
bir sistem kurmalarını hedeflemektedir. Batıda olduğu gibi hala halkın değil de
egemenlerin hakimiyetini sürdürdüğü demokrasi anlayışı yerine, toplumun güç
yapılarak gerçek demokratikleşmenin sağlandığı bir demokratik toplum
projesidir.
Aslında normal demokratik bir ülkede tamamen yasal ve meşru
karakterde bir örgütlenmedir. Örgütlenme özgürlüğü olan bir ülkede bu tür
örgütlenmelerin takibata uğraması ve kriminalize edilmesi söz konusu olamaz.
Ama Türkiye’de ve bölge ülkelerinde örgütlenme özgürlüğü olmadığı, anayasa ve
yasalar Kürtlerin temel demokratik hakları için mücadele etmesine izin veren
bir karakter taşımadığı için Kürtlerin hakları için örgütlenen kurumlar
yasadışı görülmektedir. Bu nedenle PKK’nin ideolojik ve siyasi doğrultusunun
öngördüğü KCK modeli hala legal çalışma imkanı bulamamıştır. Kürt sorunu gerçek
anlamda demokratik çözüme kavuşmadığı müddetçe legalleşmesi söz konusu
değildir.
Şu anda tüm Kürdistan’ın parçalarından gelen delegelerle her
yıl genel kurul yapılmakta ve KCK Yürütme Konseyi seçilmektedir. KCK tam bir
demokratik sistemi hedeflemektedir. Doğrudan demokrasiyi gerçekleştirmek temel
amacıdır. Devlet dışı bir örgütlenmedir. Öyle söylenildiği gibi devleti
amaçlamıyor. Aksine devletleşmeyi özgürlüğe ve demokrasiye aykırı görüyor.
Toplumun tabandan başlayarak örgütlenmesi ve kendi sorunlarını kendi
imkanlarıyla çözme sistemidir. Sorunların çözümünü, devletçi sistemde ve devlette
arama yerine, demokratik örgütlenmenin ortaya çıkardığı toplumsal güçte gören
bir örgüttür.
KCK örgütlenmesi, demokrasi için toplumun demokratik temelde
örgütlenmesini hedefler. Toplumun demokratik örgütlenmesine dayanarak hem kendi
demokratik kurumlaşmasını derinleştirir hem de toplumun devlete karşı
demokratik bir duruş içinde olmasını sağlar. Bu anlayışla örgütlenmiş
demokratik örgütlenmeler, devletin antidemokratik yapısına karşı mücadele eder
ve devletin demokratik kurumlara ve temel haklara saygılı olmasını sağlayacak
biçimde demokratikleşmesini hedefler.
Demokratik siyaseti, yani toplumu tabandan örgütleyerek
toplumun demokratik siyasi güç olmasını hedefler. Ekonomik, kültürel, sosyal
sorunlarını kendi örgütlenmeleriyle ortaya çıkardığı güçle çözmesini sağlar.
KCK, devletten bekleyen toplum zihniyetini aşarak, devlet dışı örgütlenmeyle
insanlık sorunlarını çözeceklerini ortaya koyan bir sistem tanımlanması ve
modelidir.
Tabii ki Kürdistan’ın tüm parçalarında da bu sistemle gerçek
bir özgürlük ve demokrasi geleceğine inanan geniş topluluklar vardır. Böyle bir
sistemin gerçekleşmesi için toplumu bilinçlendirenler ve örgüt bilinci
geliştirenler vardır. Zaten toplumun örgütlenmesini sağlayarak örgütlü toplum
gerçeği ortaya çıkarmaya çalışanlar, KCK sistemi içinde olmasalar da bu sisteme
doğal olarak hizmet edenlerdir. KCK sistemi özü itibariyle demokratik bilincin
gelişmesi ve toplumun demokratik örgütlenmesidir.
* Gözaltına alınan
belediye başkanlarının KCK ile bir ilişkileri yok mu?
– Türkiye gibi bir ülke demokratik olmadığı için KCK’nin
açık örgütlenmesi söz konusu değildir. Bu nedenle legal siyasi alanda
çalışanların, Türkiye yasaları çerçevesinde kurumlaşmış demokratik sivil toplum
örgütlerinin böyle bir sistem içine alınmasının koşulları yoktur. Hele hele
Belediye Başkanları ve demokratik siyasi kurumlarda çalışanların KCK sistemi
içine alınması düşünülemez. Demokratik siyasal alanda ve yasal derneklerde
çalışanların Türkiye tarafından illegal ve yasadışı görülen KCK’nin içine
alınması mantık dışıdır. Türk devletinin bu konuda herhangi bir bulgu ve belge
ileri sürmesi düşünülemez.
Tutuklananların tümü Türkiye yasaları çerçevesinde siyaset
yapanlar ve dernek kuranlardır. Bu çerçevede örgütlenenler ve düşüncelerini
açıklayanlardır. Bunların KCK ile ilişkilendirilmesi tamamen kılıftır. Minareyi
çalıp sonra da kılıf uydurmadır. Bunların esas olarak tutuklanmalarının nedeni,
bazı yeminli PKK ve Apo düşmanları gibi Kürt Özgürlük Hareketine küfür
etmemeleri ve Kürt Özgürlük Hareketine karşı devlet ve hükümet ağzıyla
konuşmamalarıdır.
AKP’NİN POLİTİKALARI BOŞA ÇIKARILDI
* 2010’da Kürt
meselesinin çözümü için bir gelişme bekliyor musunuz?
– Kürtler üzerinde eski politikanın iflas ettiği
görülmüştür. Bunu da PKK’nin öncülüğünde yürütülen Kürt halkının Özgürlük
Mücadelesi sağlamıştır. Eski politikanın iflas ettirilmesi Kürt sorununun
çözümü için koşulları daha elverişli hale getirmiştir. Ne var ki Türkiye’de
Kürt inkarcılığı o kadar çok köklüdür ki Türkiye Kürtleri Türklük içinde
eritmeyi temel ulusal strateji haline getirdiğinden bu amaçtan vazgeçmede
zorlanıyor. Bu nedenle özel televizyon, adı bile söylenmeyen enstitüler ve kimi
yer isimlerinin değişmesi, kursların resmi biçimini uygulama ve dış kamuoyunda
çok zorlayan Kürtçe propaganda yasağı konusunda yapılacak bazı yumuşatmalarla
yeni bir egemenlik ve kültürel soykırım politikası kabul ettirilmek isteniyor.
Böyle bir hileyle Kürt sorunu konusunda yaşadığı sıkışıklıklardan kurtulmak
istiyor.
Görüldüğü gibi bu politika da boşa çıkarıldı. Bu nedenle
Türk devleti artık Kürtler için yeni egemenlik ve kültürel soykırım
politikalarından vazgeçmelidir. Bu politika Türkiye’yi daha da kötü bir duruma
sokuyor. Hala bir şeyler yapar tasfiye ederim düşüncesiyle hareket etmek,
kendini kandırmak ve altın değerinde zamanı halklarımıza kaybettirmektir.
Aslında çözümsüzlüğün bu tür sonuçlar yarattığı görülmektedir. Ne var ki AKP
hükümeti başkasının yapamadığı tasfiyeyi ben yaparım inadındadır. Siyasi
yaşamını Türkiye’nin gerçek demokratikleşmesine değil, PKK’yi tasfiye etmeye
bağlamıştır. Çünkü Kürtler üzerinde egemenliği sürdürüp soykırımı tamamlamak
isteyen devletle böyle anlaşmışlar.
AKP’nin yedi yıllık politikası ortadadır. Düşünmezseniz Kürt
yoktur tutumundan, Kürt vardır, ama Türklük içindedir ya da toplumsal hakları
yoktur noktasına gelmiştir. Gerçek anlamda demokrat olunmazsa siyasi ortamın
zorlamasıyla bir şeyler yapmak durumunda kalınmışsa düşülecek durum AKP’nin
bugünkü durumu olur.
Kürt sorununda yapılması gerekenler öyle sır ya da bilinmez
şeyler değildir. Her şeyden önce Kürtler bir ulus ve toplum olarak kabul
edilecektir. Toplumsal hakların kabul edilmesi konusunda kesin bir irade ortaya
konulacaktır. Bunun gerektirdiği haklar pazarlık konusu yapılmadan kabul
edilecektir. Tek millet yaratma ısrarı terk edilecektir. Kürt Halk Önderi
demokratik cumhuriyet dedi. Yasalar ve anayasalar buna göre düzenlenecektir.
Demokratik vatan, sınırlar değişmeden, ama bu vatanda farklı
ulusların yaşadığı kabul edilecektir. Sadece Türk milletinin yaşadığı bir vatan
olmadığı kabul edilecektir. Yani bu ortak vatan Kürtlerin, Türklerin,
Çerkezlerin, Lazların vatanı olarak görülecektir.
Tek ulus, tek millet anlayışı bırakılacaktır. Kürt, Türk ve
diğer toplumların içinde bulunduğu demokratik ulus gerçeği kabul edilecektir.
İspanya ve İngiltere’de nasıl ki farklı ulusların varlığı ortak bir demokratik
ulus olmaya engel değilse Türkiye de böyle bir ulus gerçeğini kabul etmelidir.
Dolayısıyla anayasa kimliklere nötr olmalı ve anayasal vatandaşlık temelinde,
demokratik cumhuriyet rejimi içinde, demokratik vatanda, demokratik ulus
anlayışıyla kardeşlik içinde bir Türkiye gerçeğine ulaşma hedeflenmelidir.
Böyle bir yaklaşım benimsenirse demokratik cumhuriyet içinde
Kürtlerin demokratik uluslaşması, meclisleri ve demokratik özyönetimleri ve
demokratik uluslaşmayı gerçekleştirecek bir demokratik özerklik bir bölünme
gerekçesi değil, Türkiye’nin birliğini güçlendiren bir olgu olarak ele alınır
ve pratikleşmesi kabul edilir.
TASFİYEYİ ÇÖZÜM POLİTİKASI OLARAK YUTTURULAMAZ
* Peki sorunun
çözümünde muhatap kimdir? AKP tüm millet muhataptır gibi laflar etti. Ne demek
bu?
– Yukarıda belirttiğimiz gibi Kürtler bir toplum olarak
kabul edilir ve bu temelde demokratik özerklik Kürt sorununun çözümü için bir
model olarak benimsenirse bu tür konular gündeme bile gelmez. Böyle bir çözüm
anlayışıyla hareket edildiğinde muhataplık sorunu da gerillanın durumunun ne
olacağı da kolay çözülür. Şu anda bu konuları bir sorun haline getiren,
Kürtlerin hala bir toplum olarak tanınmaması ve bireysel haklar denen şeylerle
tasfiye politikası izlenmesidir.
Türk devleti yukarıda belirtilen gerçek çözüme yanaşmadığı
için Kürt Demokratik Hareketini muhatap almıyor. Bu çerçevede müzakere
yapmıyor sadece benim tasfiye politikama ortak ol dayatmasında bulunuyor. Kürt
Özgürlük Hareketi de Kürt Halk Önderi de doğrudan bizi muhatap alın, koşulumuz
budur demedi. Kürt Demokratik Hareketinin muhatap alınması gerektiğini
söylediler. Bunu defalarca da tekrarladılar.
Devlet ya da hükümet DTP’yi muhatap almadı. Aksine PKK’yi
tasfiye ve Apo’yu saf dışı etmede bana yardımcı ol dedi. Gerillanın terörist,
eylemlerinin de terör eylemi olduğunu ilan et dayatması içinde oldu. DTP de
haklı olarak PKK ve İmralı gerçeğini yok sayarak ya da bunları tasfiye edeceğim
diyerek bu sorun çözülmez dedi. Yoksa beni muhatap almayın, ben muhatap değilim
gibisinden şeyler söylemedi. Aklı başında olan herkes kabul eder ki Önder Apo
ve PKK tasfiye edilerek hiçbir sorun çözülemez. Kürtlerin siyasi iradesini
kıracağım, ama çözeceğim demek ancak aptalların işi olabilir. Tasfiye de bir
çözüm politikası olarak yutturulamaz.
Tabii ki çözüm olursa gerillanın dağda kalması ya da Türk
devletine karşı bir tutum içinde olması anlamsızlaşır. Sorunun çözüldüğü yerde
kim bu gerillayı dağda tutacağım diyebilir. Sorun çözüldüğünde gerillanın
direniş misyonu sona erer. Bazıları Kürt sorunu çözülürse PKK bitecek, bu
nedenle sorun çıkarıyor diyor. Bu bir psikolojik savaş söylemidir. Eğer Kürt
sorunu tam çözülürse PKK’nin de gerillanın konumunun da bugünkü gibi olmayacağı
kesindir. Türkiye’de demokratik sistemin içinde yer alan bir konumlanma
yaşayacaktır. Gerçek çözüm olursa böyle olacaktır. Ama tasfiye politikası
izlenirse kırk yıldır direnildiği gibi bir kırk yıl daha direnilir. Bunu da
herkes bilmelidir. Kürtler ya varlıklarını güvenceye alacaktır bir demokratik
ve özgür yaşama kavuşacaklardır yada bu kadar yıldır süren bu varlık mücadelesi
devam edecektir. Kürtler hala var olma yok olma savaşı veriyor. Ne ulusal ne de
siyasal varlıklarını güvenceye almışlardır. Onurlu her Kürt bu durumda
direnmeye devam eder.
Kendileri sömürgecilikle, şovenizmle Kürtleri egemenlik
altında tutuyor. AKP Kürtlerin Özgürlük Mücadelesini tasfiye etme temelinde
ekonomik ve siyasi rant elde etme mücadelesi yürütüyor. Kürt Özgürlük
Hareketiyse savaşçısından yönetimine kadar fedai tarzda yaşıyor ve bu tarzda
direniyor. Zaten Kürt Halk Önderinin tam 11 yıldır dünyada görülmemiş ağır
tecrit altında olması bu gerçeğin kanıtıdır. Hiç kimse Özgürlük Hareketinin
yönetimi ve savaşçısı gibi bir hafta bile yaşayamaz. Bir gün bile rahatlarından
olmak istemeyenlerin, bir gün bile eşlerini bırakmayacak olanların çağdaş derviş
olan özgürlük savaşçılarını şu ya da bu şeyle suçlaması bir çarpıtma ve
kuyruklu yalandan başka bir şeyi ifade etmez. Önderliğin yaşadığı tecridi
bazılarına bir yıl uygulayın dışarıya deli olarak çıkar. Bu nedenle herkes
ciddi olsun ve saygılı olsun. Tabii Türk devletinin psikolojik savaşının birer
memurları ya da uzantıları değillerse.
AKP DEVLETİN SON MEVZİSİDİR
* Kürtler önümüzdeki
dönemde nasıl bir Yol Haritası izleyecek? Çatışmalı bir süreç başlayabilir mi?
– Eğer devlet ve hükümet radikal bir tutum değişikliği
ortaya koymazsa 2010 yılı her bakımdan çatışmalı geçecektir. Çünkü şu anda
işleyen tasfiye amaçlı yeni Kürt politikası Kürt Özgürlük Hareketinin iradesini
kırarak kabul ettirme politikasıdır. AKP hükümeti Kürt demokratik siyasetine
yaptığı saldırılarla bu politikada ısrar edeceğini göstermiştir. Bu durum
Türkiye için çıkmaz bir politikada ısrardır. Buna karşı yapılacak şey,
mücadeleyi her alanda daha fazla geliştirmektir. AKP’nin her alandaki
saldırısını püskürtecek bir direniş geliştirmektir. Bu hükümete karşı sadece
Kürt halkının değil, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin de mücadeleyi
geliştirmeleri gerekir. Bu hükümetin hiçbir demokratik talebe karşılık verecek
iradesi yoktur. Tek derdi kendini yaşatmak ve devlet içinde yer almaktır. Devletin
yeni sahibi olarak Kürtler üzerinde egemenlik kurmak, Türkiye halkı üzerinde
ise sömürücü güçlerin temsilcisi olarak iktidar olmaktan başka bir projesi
yoktur.
AKP damgalı özel savaş hükümeti, Kürt Özgürlük Hareketi
karşısında devletin son direniş mevzisidir. Bu hükümet dışında hiçbir iktidarla
ve hükümetle halklarımızı aldatamaz. Dolayısıyla AKP’nin gidişi daha olumsuz
bir sürecin gelişmesi anlamına gelmeyecektir. MHP ve CHP ile devlet bir ay bile
yürüyemez. Türkiye’de mutlaka demokratik bir siyasi irade ortaya çıkacaktır.
AKP’nin çöküşü, devletin Kürt sorununu çözmek zorunda kalması anlamına
gelecektir. Nasıl ki AKP eliyle yürütülen tasfiye politikası bir devlet
projesiyse çözüm de bir devlet projesi olarak gündeme gelecektir. AKP olmasaydı
devlet bugüne kadar bile Kürt Özgürlük Hareketi ve demokrasi güçleri karşısında
dayanamazdı. AKP demokrasi güçlerini oyalayarak devletin Kürtler üzerindeki
egemenliğini sürdürmüş, böylece Türkiye’nin gerçek demokratikleşmesini
engellemiştir. Dolayısıyla AKP demokrasiyi geliştiren değil de demokrasi ve
özgürlük özlemlerini çarpıtan ve yozlaştıran bir güç olarak demokratik
birikimin çarçur olması rolünü oynamıştır.
Artık AKP’nin halklarımızı oyalayan bu duruma son verilmesi
gerekiyor. Aksi halde bencil, çıkarcı ve devleti ele geçirme hırsı ile
Türkiye’nin gerçek anlamda demokratikleşmesi önünde bir engel olma konumunu
sürdürmeye devam edecektir. Demokrasi güçleri gerçek demokrasi programını açık
ve net ortaya koyarak AKP’nin gerçek yüzünü daha iyi teşhir ederek yeni bir
seçimde sandığa gömmelidir.
Aslında AKP ve CHP’nin birbirleriyle dalaşmaları demokratik
potansiyeli yanlış ve saptırılmış duygular ve hedefler peşine takmaktadır. Her
ikisi birbirinin varlık gerekçesi olmuştur. AKP özellikle ölümü gösterip
toplumu sıtmaya razı ettiren bir politika izliyor. Bu oyunun bozulması
gerekiyor. Kürt halkı bu oyunu bozdu. AKP’nin politikaları artık tutmayacaktır.
Demokrasi güçleri de Kürt Özgürlük Hareketiyle birlikte olursa kesinlikle tüm
Türkiye kazanacaktır.
Eski Kürt politikası iflas etmiştir. Artık eski politikaya
dönülemez. Yeni araçlarla yeni tasfiye amaçlı inşa edilen inkarcı bu
politikalar da boşa çıkarılırsa Kürt sorununun çözülmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bu da Türkiye’nin demokratikleşmesi ve tüm halklarımızın özgürleşmesi anlamına
gelecektir.
Kürt Özgürlük Hareketi her olasılığa karşı hazırlanmaktadır.
Türk devleti, Kürt sorununun demokratik çözümünde adım atmaz, Kürt demokratik
siyaseti üzerinde baskısını sürdürerek demokratik mücadelenin ve demokratik
çözümün önünü alarak tasfiye politikasındaki ısrarını sürdürürse buna karşı
gerilla alanında da halk hareketi cephesinde de direniş yükseltilecektir.
Herkes şunu bilmelidir ki, hareketimizin eylemsizliği devam ettirmesi açısından
hiçbir gerekçe kalmamıştır. Her gün tasfiye edeceğim diye bar bar bağıran,
bunun için içeride ve dışarıda birçok gücü Kürt Özgürlük Hareketi karşısına
çıkarmaya çalışan bir konsept karşısında hiç kimse Kürt Özgürlük Hareketinin
kasaplık koyun gibi boyunu uzatacağını sanmamalıdır.
Gerillamız tasfiye saldırısı karşısında direnmeye her
zamankinden daha fazla hazırdır. Dün olduğu gibi bugün de saldırılar ne olursa
olsun fedai ruhla bu saldırıları boşa çıkarma gücündedir. Hiç kimse kendisini
akıllı, Kürtlerin özgürlük iradesini de aptal sanmamalıdır. Oyalarım, zaman
içinde fırsatını bulurum ve ezerim yaklaşımları ters teper. Bunu hesaplayanları
çarpar. Bu açıdan ya Türk devleti mevcut politikasını terk edecektir ya da
çatışmaların her bakımdan şiddetlendiği yeni bir döneme girilecektir. Artık
eski iflas eden politikaların yerine yeni egemenlik politikaları inşa etmenin
koşulları kalmamıştır. Kürt halkı özgürlük ve demokrasi bilinciyle, mücadele
örgütleri ve kurumlarıyla bu tür politikaları boşa çıkaracak güçtedir. Bu
nedenle bir daha hiç kimse yanlış hesap yapmasın diyoruz.
ULUSAL KONFERANS ACİL İHTİYAÇTIR
* Kürt sorununun
demokratik çözümü açısından Güney Kürdistan hükümeti beklentileriniz nedir?
– Kürtlerin onlarca yıldır yürüttüğü büyük mücadeleyle ve
verdikleri ağır bedellerle bütün parçalarda özgürlük ve demokrasiye yakınlaşmış
oldukları açıktır. Hem Kürt halkı derinleşmiş bir özgür ve demokratik yaşam
bilincine ulaşmıştır hem de sadece parçalar içinde değil, parçalar arasında da
önemli bir duygu ve amaç birliği ortaya çıkararak tarihsel, siyasal ve ulusal
sonuçlara yol açacak bir birlik eğilimi yaratmıştır. Dünya ve bölge koşulları
da dikkate alındığında bu fırsatların ve imkanların doğru değerlendirilmesi
gerekmektedir. Eğer doğru politikalar izlenirse mevcut koşullar her bakımdan
halkımızın özgür ve demokratik yaşamını her parçada yaşamsal hale getirme
imkanı sunmaktadır.
Egemen sömürgeci zihniyet Kürtlerin bu konumunu kendileri
açısından bir tehlike olarak gördüklerinden aralarında şovenist, gerici bir
birlik yaratarak halkımızın özgürlük umudunu kırmak istemektedirler. Bir
taraftan böyle bir politika izlerken, diğer taraftan tarihsel olarak
kullandıkları Kürtleri birbirine karşı çıkarma politikasından da
vazgeçmemişlerdir. Hala bu konuda umutlarını sürdürmektedirler. Eğer Kürt siyasi
güçleri sömürgeci egemen güçlerin bu umutlarını boşa çıkaracak bir birlik
yaklaşımı ve politik tutum ortaya koyarlarsa Kürt sorununun çözümü daha da
yaklaşacaktır. Bu açıdan hiçbir Kürt siyasi gücünün sömürgeci egemen güçlere
umut verici yaklaşım içine girmemesi gerekmektedir. Bu durum, tüm siyasi güçler
için ve tüm Kürt birey ve çevreleri için de geçerlidir. Bu süreç varlık-yokluk
savaşı veren Kürt halkının tüm güçleri açısından ulusal ve demokratik
hassasiyetin yüksek tutulması gereken bir karaktere sahiptir.
Biz Güney Kürdistanlı güçlerin önemli bir siyasal tecrübe
sahibi olduğunu biliyoruz. Sömürgeci güçlerin hangi sözü ve davranışının hangi
gizli amaçtan kaynaklandığını bilecek geniş bir tarihsel tecrübeye sahiptirler.
Bu açıdan sömürgeci güçlerin dayatmalarının sonuç vereceğini sanmıyoruz. Kaldı
ki ne Kürt halkı eski Kürt halkıdır ne de Kürt kamuoyu eski Kürt kamuoyudur.
Artık Kürt halkı ve Kürt kamuoyu şu siyasi gücün ya da şu liderin keyfi ve
sorumsuz davranışıyla Kürtler arası bir çatışmaya yol açacak tutumlara izin
verecek bir konumda değildir. Artık Kürt halkının ulusal ve siyasal çıkarlarını
koruyan ve bu konuda hassas olan bir Kürt demokratik kamuoyu oluşmuştur.
Onlarca yıldır yürütülen mücadelenin en önemli kazanımlarından biri de budur.
Gelinen aşamada Kürtler arası kavga ve çatışmanın olmaması
bile Kürtler açısından yaşanan bu tarihsel süreç açısından yeterli
görülmemelidir. Sadece savaşmamayı önemli görmek bile doğru değildir. Bu mevcut
siyasal koşullarda geri bir durumdur. Kürt siyasi güçlerin artık bunu aşıp
kendi aralarında bir birlik yaratarak demokratik ulusal irade ortaya çıkarıp
sömürgeci güçler karşısında ortak tutumla durmalarının zamanı gelmiştir. Bu
nedenle bir ulusal konferans acil bir ihtiyaçtır. Böyle bir konferansla Kürtlerin
en temel siyasal ve ulusal haklarının ne olduğunu tespit etmek, her parçada
özgür ve demokratik yaşamın olmazsa olmaz ölçülerini ve ilkelerini ortaya
koymak ve bu temelde Kürt halkının demokratik siyasi iradesini bölge ülkelerine
ve dünyadaki siyasal güçlere göstermek çok önemli hale gelmiştir. Kürtlerin
ulusal varlıklarından vazgeçmeyecekleri, bunu gerektiren siyasal ve ulusal
hakların tanınması için ortak bir irade göstereceklerinin ilan edilmesinin
zamanı gelmiştir, hatta geçmiştir.
Sadece Güney Kürdistan açısından değil, tüm parçalardaki
ulusal siyasal güçler açısından böyle bir yaklaşım zorunlu hale gelmiştir. En
başta da Kuzey Kürdistan’da mücadelenin geldiği düzey dikkate alındığında Kürt
siyasi çevrelerinin ve şahsiyetlerinin sorumlulukları daha da artmış
bulunmaktadır. Eğer ilkeli durulur, Türk devletinin ideolojik ve siyasi
baskıları karşısında sağlam durulur ve psikolojik savaşın oyunları boşa
çıkarılırsa Kuzey Kürdistan’da özgür ve demokratik yaşamı kazanmak uzak
değildir. Bu nedenle Kürt siyasi güçlerinin geçmişteki ilişkileri ne olursa
olsun Kürt halkının ulusal ve siyasi varlığı açısından ortak paydalarda
buluşmaları ve Türk devleti karşısında ortak tutum koyacak bir irade ortaya
çıkarmaları gerekmektedir. Artık sadece BDT değil, tüm Kürt siyasi güçlerinin
üzerinde anlaştığı Kürt sorununun demokratik çözümü konusundaki temel talepler
ortak bir deklarasyon ve tutumla ortaya konulmalı ve bunun için demokratik
mücadele yükseltilmelidir.
Kürt Özgürlük Hareketinin ve halkımızın hassas olduğu Önder
Apo gerçeği ve gerillanın Kürt halkının ulusal ve siyasal sağlığı güvenceye
alınana kadar savunma gücü olarak varlığının tartışma konusu yapılmaması ve
toplumsal cinsiyetçiliğe karşı duruş dışında her konu tartışılabilir ve Kürt
halkının özgür ve demokratik iradesi olarak ortaya konulabilir. Biz bu temelde
tüm Kürt siyasi güçlerini ve şahsiyetlerini duyarlı olmaya, güçlerini
halkımızın özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle birleştirmeye, özgürlük ve
demokrasiyi kazanmanın onurunu birlikte yaşamaya çağırıyoruz.-ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info