Rêber Apo’nun “demokratik değişim ve dönüşüm gerçekleşmezse darbe mekaniği devreye girer” dediği koşullar oluşmuştu. 15 Temmuz’da, uzun yıllardır devlet kurumları içerisinde örgütlenen ve AKP iktidarında ordu, emniyet, yargı, eğitim, bürokrasi, üniversiteler, iş dünyası, medya gibi etkin alanlarda önleri tamamen açılan Fetullahçı Cemaat olarak ifadelendirilen yapıya bağlı subaylar darbe girişiminde bulundu.
MİT’in daha önceden darbe hazırlığından haberdar olduğu, kontrollü kalkışmaya izin verdiği gibi iddialar uzun süre gündemde kaldı. Bastırılan darbe sonrasında devlet kurumlarında Fetullahçı kadrolara dönük tasfiye operasyonları başladı.
Kürdistan’da vahşi katliamları yapan ordu, emniyet ve yargının hemen hemen tüm kadroları tutuklandı. Cizre katliamını yöneten 2.Ordu komutanı Orgeneral Adem Huduti yaptığı katliamlar nedeniyle AKP tarafından ödüller verilmiş, kahraman ilan edilmişti. 15 Temmuz’dan sonra ise darbeci olarak tutuklandı.
TC ordusunun özel birimi olan Özel Kuvvetler Komutanı Tuğgeneral Semih Terzi ise Şirnak katliamını bizzat Şirnak’ta yönetiyordu. Darbe gecesinde Ankara’da öldürülecekti. Binlerce subay, astsubay, JÖH üyesi; on binlerce emniyet, yargı ve bürokrasinin diğer kademelerindeki Fetullahçılar tutuklandı.
AKP iktidarı kısa sürede darbeyi “fırsata” çevirerek kendisine muhalif gördüğü, kendi yönetimine gecen devlete karşı gördüğü tüm kesimlere yöneldi. On binlerce devrimci, sendikacı işten atıldı, gözaltına alındı, tutuklandı. Binlerce basın yayın kurumu, kültürel dernek, Kürtçe eğitim veren kurslar kapatıldı. 24 Agustos’ta AKP orduyu Suriye’ye sokarak Cerablus’u ve sonra da Al Bab’ı DAIŞ’ten devraldı.
SAVAŞI YAYMA POLİTİKASI
Erdoğan’ın Rusya ziyareti sonrasında Putin’in onayı ile Suriye’ye kendi ordusuyla müdahalesi yeni bir dönemin başlangıcıydı. O tarihe kadar DAIŞ, El Nusra ve diğer cihadçı çeteleri Rojava’ya saldırtarak Rojava’yı işgal ettirmek amacı güden TC Devleti, YPG/YPJ’nin Minbic ve Efrin’i birleştirmesini, Al Bab ve Cerablus’u işgal ederek engelledi.
1 Eylül’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe sokulan KHK ile bu sefer HDP elindeki belediyelere kayyum atama darbesinin önü açıldı. Böylece 1980 darbesinden 44 yıl sonra yeniden bir darbe ile kayyum gaspına başvuruluyordu. Uygulamaya konulan KHK düzenlemesinden 15 gün sonra HDP’nin elinde bulunan belediyelere kayyım atanarak yerel yönetimler gasp edildi, belediye başkanları tutuklandı, binlerce belediye emekçisi işten atıldı, belediyenin kurduğu kadın dayanışma merkezleri, Kürtçe kreşler dahil eğitim kurumları kapatıldı.
Kasım 2016’da ise dokunulmazlığı kaldırılan HDP eş başkanları dahil çok sayıda HDP milletvekilleri tutuklandı. Binlerce parti kadrosu gözaltına alınıp çoğu tutuklandı. 2018’e kadar Bakur, Başur, Rojava’daki her alan TC ordusunun ve istihbaratının saldırısına maruz kaldı. Medya Savunma Alanlarından Şengal’e, Maxmur’dan Rojava’ya her yerde savaşçılar, siviller ve sivil tesisler TC’nin hedefi oldu.
2018 Ocak ayında ise Rusya’nın onayıyla TC ordusu 1 günde 72 savaş uçağı ve onlarca saldırı helikopteri ve SİHA ile Efrin’e saldırdı. On binlerce kişilik TC ordusu ve cihatçı çetenin ABD, Almanya, İngiltere başta olmak üzere NATO üyesi ülkelerin zırhlı ve füzeleriyle 58 gün boyunca Efrin saldırı altında kaldı. Binlerce sivil ve özgürlük savaşçısı şehid düştü. Yüzbinlerce Efrinli Efrin’i terk etmek zorunda kaldı. Evleri, malları, zeytinlikleri talan edildi. Şehidlikler imha edildi. YPG ve YPJ şervanlarının cenazeleri mezarlarından çıkarıldı. İşgalden sonra da yüzlerce Efrinli fidye için kaçırıldı, işkence gördü, infaz edildi.
İşgalci TC, Efrin işgalinden sonra bu sefer Medya Savunma Alanları’na yönelik önce “Dicle Kalkanı” ismiyle, sonra da “Pençe” ismini verdikleri işgal saldırıları başlattı. KDP’nin desteğiyle havadan ve karadan başlatılan işgal saldırılarına karşı gerilla tarihin en amansız direnişini sergiledi. Deyim yerindeyse, bir tepeyi işgal edebilmeleri için o tepelerdeki kayalıkları dahi parçalayan F-16 savaş uçaklarının bombardımanı ile mümkün olabiliyordu. 2018’de Efrin ve Medya Savunma Alanlarına karşı başlatılan işgal saldırıları yeni bir konseptin ilanıydı. Özgürlük Hareketini tamamen yok etme ve bulunduğu her yeri işgal etme konsepti için devletin tüm imkanları seferber ediliyordu. Bu da TC’nin tarihin en ağır ekonomik krizine sürüklenmesine yol açıyordu.
2018’de başlatılan Rojava ve Başur’u işgal etme, Bakur’da ise gerilla bırakmama saldırıları 2019’da da şiddetini artırarak devam ediyordu. Medya Savunma Alanlarına yaz-kış demeden her gün saldırılar oluyor. Gerillanın tünel direnişi ile TC’nin hava saldırılarındaki etkinliği azaltılmış, karadan işgal alanını genişletmesi zorlaşmıştı. Deyim yerindeyse TC ordusu Zagroslara çakılmıştı. Ağır kayıplar vermesine rağmen ve ekonomik olarak en ağır krizi yaşamasına rağmen Özgürlük Hareketi’ni bitirme konseptini devam ettirmekte kararlıydı. Rêber Apo üzerindeki tecrit ağırlaşmış, sivil alanda faaliyet yürüten kadrolara dönük tutuklama furyası olanca hızıyla devam ediyordu. Özellikle TC, Rusya ve İran arasında kurulan “Astana Mutabakatı” ile Rojava’ya karşı aşamalı işgal saldırıları devam ediyordu.
TC’NİN ABD İLE BİRLİKTE KURDUKLARI OYUN!
Ekim 2019’da bu sefer TC’nin hedefinde Fırat’ın doğusu vardı. Serêkaniyê ve Girê Spî’ye karşı işgal saldırısı, ABD’nin onayıyla gerçekleşecekti. ABD önce bölgede bulunan YPG/YPJ mevzilenmesinin tasfiye edilmesini talep etmiş, bu sayede TC’nin işgal saldırısından vazgeçeceğini Özerk Yönetime iletmişti. Ancak daha sonra bunun ABD-TC arasındaki planın parçası olduğu anlaşılacaktı. Kobane ve Eyn İsa’daki üslerini kısa sürede boşaltan ABD, bölgenin TC ordusu tarafından işgal edilmesine onay vermişi. YPG/YPJ’nin direnişi ve özellikle uluslararası alanda gösterilen tepki sonucu ABD yönetimi devreye girip TC’nin işgal saldırılarını durdurması talep edilmişti. Girê Spî ve Serekaniye işgalinden sonra günümüze kadar Kobane, Til Temir, Eyn İsa başta olmak üzere bölgeye TC ve ona bağlı çetelerin saldırıları devam etmektedir.
2021 yılının başında TC ordusu yönünü Garê’ye çevirdi. Şubat’ta Garê’deki HPG kampında esir tutulan asker, polis ve istihbaratçıları kurtarma adı altında başlatılan operasyon HPG ve YJA STAR’ın etkin direnişi ile boşa çıkarılacak, TC ordusunun Bordo Bereliler olarak tanımladığı özel kuvvetleri ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kalacaktılar. Medya Savunma Alanları’nın Haftanin, Metina, Xakurke, Avaşin, Zap alanına dönük başlatılan işgal saldırılarına karşı gerillanın tarihi direnişi, TC ordusunun Rojava’da da amaçladığı işgal saldırısını yapmasını engelliyordu. TC Devletinin yetkilileri bu durumu “Kandil temizlenince sıra Kuzey Suriye’ye gelecek” şeklinde ifade ediyordu ancak amaçladıkları “temizleme” bir türlü gerçekleşmiyordu. Gerillanın özellikle Zap direnişi, TC’nin on binlerce özel kuvvet askerini Medya Savunma Alanlarına çakılı halde tutuyordu. Zap aynı zamanda Şengal ve Rojava’ya dönük işgalin de savunma kalesi oluyordu.
Türkiye’de ise 2016’da başlayan Belediyelerin kayyum ile gasp edilmesi, sonraki seçimlerde de HDP/YSP/DEM Parti tarafından kazanılan belediyelerin gasp edilmesiyle devam etti.
TC Devletinin sivil örgütlenme alanlarına, siyasete, medyaya, kurumlara dönük tutuklama ve etkisizleştirme saldırılarının yanı sıra gerilla alanlarına dönük kalıcı işgal ve yok etme saldırılarının ötesinde bir konsepti daha vardı: Kadrolara dönük suikast!
Medya Savunma Alanları, Başur kentleri, Şengal, Maxmur, Rojava fark etmeksizin her yerde öncü kadrolar hedefleniyordu. Gerilla komutanlarından özgür basın çalışanlarına, kanaat önderlerinden, siyasetçilere kadar, özgürlük hareketinin kadrolarına dönük suikastler devreye sokulmuştu.
1990’larda Bakur’da uygulanan JİTEM infazları Başur’da sivil alan çalışanlarına karşı rutin bir hal almaya başladı.
2023 Ekim’inde Hamas’ın İsrail’e saldırısı ile başlayan ve İsrail’in buna karşı Gazze’ye ağır saldırısı ile devam eden süreç zamanla Lübnan’ı da kapsayan bölgesel alana yayıldı. Iran ile Israil arasında doğrudan füze ve hava saldırılarına sahne olan 2024 yılı, Hamas ve Lübnan Hizbullah liderlerinin öldürülmesi ile doruğa ulaştı.
2024’ün Kasım ayına gelindiğinde ise Suriye’de birçok kesimin beklemediği ve hatta tahmin etmediği bir gelişme yaşandı. Kasım 2024’e kadar Esad ile anlaşma arayışında olan TC devletinin desteklediği El Qaide’ye bağlı ve çoğu DAIŞ’in eski üyesinden oluşan HTŞ örgütü İdlip’ten Halep’e saldırı başlattı. Kısa sürede Suriye ordusu tüm alanlardan çatışmadan çekildi. Iran, Hizbullah ve Rusya da destek vermeyince Esad ve Suriye Baas yönetimi Suriye’yi terk etti. Baas rejiminin denetiminde olan her yer HTŞ öncülüğündeki cihatçıların eline geçti. Bunu fırsat bilen İşgalci TC ve ona bağlı çeteler ise Efrin Özgürlük Güçleri (HRE) denetimindeki Til Rifat’a ve Minbic Askeri Meclisi denetimindeki Minbic’e saldırı başlattı. HRE, Şehba’da bulunan 200 binden fazla sivili katliamdan kurtarıp tahliye etmek için Til Rifat’tan çekildi.
Minbic Askeri Meclisi ise ABD’nin “çekilme ve ateşkes” vaadi ve yerel unsurların ihaneti sonucu Minbic merkezinden çekildi ancak Minbic kırsalında direnişe geçti. TC devleti ve ona bağlı çeteler kısa sürede Tişrîn ve Qareqozak’ı da işgal ederek Fırat doğusuna geçmeyi ve Özerk Yönetim’in Fırat Nehri ile bağlantısını kopararak Kobane’yi abluka altına almak, böylece Raqqa, Tabqa ve Derazor’u QSD denetiminden çıkarmak istiyordu. Ancak, Kobane direnişini aratmayan bir direniş Tişrin Baraji ve Qaraqozak’ta sergilenecekti.
Üçüncü ayına giren ve hâlâ devam eden direniş sonucu TC ordusu ve ona bağlı çeteler Fırat’ı geçemediler. Özellikle QSD’nin teknik hava araçlarını devreye sokması ile savaşta yeraltı mevzilenmelerinin etkinliği hava gücü ile destekleniyordu. Zap, Tişrin ve Qaraqozak direnişi sadece Özerk Yönetim’in statüsünün kalıcılığını sağlamıyordu, aynı zamanda TC devletinin İmralı’ya giderek Rêber Apo ile yeni bir müzakere süreci başlatmasını sağlıyordu.
Medeni YILDIRIM