No Result
View All Result
No Result
View All Result
  • Anasayfa
  • Anketler
  • Hakkımızda
  • home page
  • İletişim
  • Test
  • Tüm Yazılar
  • Yorum İlkesi
Home Bölümler Politik Analiz

Demokratik Toplum Sosyalizmi ve Öz Savunma

Sosyalizmi salt bir gelecek ütopyası olarak görmek en büyük yanılgılardan biridir. Sosyalizm ancak devrimden sonra yaşanılabilir demek, sosyalizmi hiç yaşanmamış olarak kabul etmektir.

Lekolin by Lekolin
1 Temmuz 2025
Reading Time: 8 mins read
A A

ÖZ SAVUNMA VE GÜL TEORİSİ 

Önder Apo öz savunmayı Gül Teorisiyle açıklamaktadır. Gül teorisi aynı zamanda estetik, etik ve ahlak ilişkisini de kapsamaktadır. ‘’Gül estetik ise, diken onun etiği ve ahlakıdır. Etiği olmayan bir estetik olamayacağı gibi, estetiği olmayan bir etik de söz konusu olamaz. Olursa, kapitalist modernitenin açığa çıkardığı, hiçbir etik ve estetik özellik taşımayan sapkın anlayış ve ucubelikler biçiminde olur.”

Gülü gül yapan, onun dikenli savunma mekanizmasıdır. Dikeni olmasaydı belki ilk nüve halindeyken güle dönüşmeden yok olabilirdi. Yani gülün gül olmasında bir bilinç, savunma ve gelişme mekanizması işlemektedir. Gülün evrensel cazibesinin altında onun dikeni vardır. Dikensiz bir gül savunmasız bir güldür. Savunmasız bir gül, belki de hiç gül olmayacaktı. Hatta gül, açmadan önce dikenini yeşertir. Yani savunma olgusu başta gelir. Tüm renkleriyle gülün güzelliği estetiği olurken, dikeni de etik yani ahlaki yanı oluyor. Diken saldırganlığa değil öz savunmaya dayanıyor. Yönelen saldırılara karşı caydırıcı tedbirdir. Savunma kalkanıdır. Israrla zarar vermek isteyene batan ve kanatan bir araçtır. Öz savunmanın kendisidir. Yani Gül Teorisinde şiddet ancak savunma eksenlidir. Olmak durumundadır. Toplum gül ise öz savunmada onun dikenidir. Tıpkı bir çiçekler bahçesi misali, her topluluğun kendi rengiyle özne olarak katılacağı Barış ve Demokratik Toplumun öz savunması ve otoritesi de bu şekilde sağlanacaktır.

Ahlak aynı zamanda öz savunma bilinci ve ilkesidir. Ahlakın temel görevi toplumsal varlığı savunma ve geliştirmedir. Nasıl ki ideoloji irade haline gelmiş ortak fikirleri tanımlıyorsa, ahlakta bunun bilinci, vicdanı, maneviyatı ve tavrıdır. Kolektif bilinç olan ahlak, bir yanıyla ideoloji bir yanıyla da tavırdır. Toplumsallık; kendini öz savunma ile sahiplenme, özgürlük temelinde geliştirmedir. Bunun da kaynağında ideolojik bilinç vardır. Kapitalizmin en fazla ahlak olgusuna saldırmasının amacı toplumun kollektif bilincini dağıtma ve öz savunmasız bırakmadır. Çünkü ahlak aynı zamanda politik bilinçtir ve vicdani tavırdır. Bundandır ki kendini savunamayanın estetiği de, güzelliği de ve ahlakı da olmaz.  Köleliği özümsemiş insanın ahlakından ve estetiğinden bahsedilemez. Teslim olmuş insanın ahlakından, iradesinden, estetiğinden bahsedilemez. İhanet ve teslimiyet köleleştirir ve çirkinleştirir. Direniş ise özgürleştirir ve güzelleştirir.  Öz savunma toplumsal bilince ve ahlaka dayanan iradedir. Önder Apo’nun; “Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir” belirlemesi öz savunma bilincinin ve direncinin özgürleştirici, güzelleştirici ve sevilir kılıcı gücünü ifade ediyor.

ÖZ SAVUNMA İRADESİ DEVLETE BIRAKILAMAZ

Öz savunma sadece askeri boyutuyla ele alınmamalıdır. Toplumun öz varlığını, temel değerlerini korumayla bağlantılıdır. Bilinçle, ahlakla, kültürle, örgütlenmeyle ve iradeyle sağlanır. İrade, komünal kollektif bilinçle, ahlakla ve estetikle bağlantılı olduğunda açığa çıkar. Öz savunma iradesi devlete bırakılamaz. Devlet toplumsal özü korumaz, koruyamaz. Devlet, farklı sınıfların çıkar iş birliğini ifade eder. Toplumla iktidar bağlamında bir bağı olsa da esasta egemen sınıfların çıkarlarını korur. Burada ‘’demokratik devlet’’ kavramı devreye girer. Aslında devlet demokratik olmaz, olamaz. Varlık gerekçesine terstir. Nasıl ki, hukuk egemen sınıfların ahlakıysa devlette egemen güçlerinin bir ittifakı, hukukla çerçevesi belirlenmiş ideolojik, politik, ekonomik ve askeri örgütlenmedir. Demokratik devlet denilen yapı; demokratik toplumu kabul eder hale getirilmiş, bazı toplumsal özgürlükleri kabul etmiş, demokrasiye duyarlı hale getirilmiş devleti ifade eder. Yani dönüştürülmüş, revize edilmiş ama devlet olmaktan da tam çıkmamıştır. Aynı şey hukuk içinde geçerlidir. Komün + Devlet nasıl ki iki sistemi (komün ve kastik katil sistem veya Merkezi Devletçi Uygarlık – Kapitalist Modernite ve Demokratik Modernite) ifade ediyorsa Hukuk + Ahlak da iki sistemi ifade ediyor. İki sistemin yan yanalığını, diyalektik birliğini, çatışma ve mücadelesini de ifade ediyor. Devrimden ziyade Demokratik Sosyalizmin siyaset anlayışını esas alan bir tarz oluyor. Demokratik Cumhuriyet böyle bir süreci tanımlar.

SOSYALİZM; TOPLUMUN KOMÜNAL YAŞAM TARZIDIR

Sosyalizmi salt bir gelecek ütopyası olarak görmek en büyük yanılgılardan biridir. Sosyalizm ancak devrimden sonra yaşanılabilir demek, sosyalizmi hiç yaşanmamış olarak kabul etmektir. Halbuki sosyalizm, toplumsal doğanın her döneminde yaşanmış bir komünal yaşam tarzı olmuştur. İlk komünal topluluktan tutalım, diğer toplumsal dönemlere kadar, sosyalizm her daim var ola gelmiştir. Bu nedenle sosyalizmi güncelleştirip anda yaşamsallaştırmak devrimci görevlerin başında gelmektedir. Geçmiş ve geleceği ANDA sosyalistçe yaşamsallaştırmak sosyalistlerin temel tarzı olmalıdır. Çünkü toplumun gerçek özü sosyalizmdir. Kastik Katil Sisteme karşı direnişin motor gücü olan klan ve kabilelerin binlerce yıllık doğal yaşam hali sosyalistçe olmuştur. Dinlerin ilk çıkışları kesinlikle demokratik ve sosyalist toplum eksenlidir. İktidarlaştıkça ve devletleştikçe sosyalist özlerini kaybetmişlerdir. Komünal toplulukların kastik katil sisteme karşı öz savunma temelinde dağlarda yaptıkları direniş manastırları/kaleleri halen ihtişamlıdır. Bu sosyalist komünal değerlerin tarihi devletçi uygarlığa mal edilemez. Avrupa’da, işçi, emekçi, zanaatçı, köylü, kadın ve yurtsuz-evsiz göçmenlerin gerçekleştirdiği devrimler ‘’burjuva devrimleri’’ olarak nitelenemez. Bu yaklaşım egemen sınıflara övgü anlamına gelir. Halk devrimlerini burjuva maskesi takmış istismarcı, fırsatçı, gaspçı-talancı, korsan gruplara mal etmek, onları ilerici saymak tarihin kendisine hakaret ve hakikatin çarpıtılması olur. Burjuvaziyi, kapitalizmi ilerici saymakla reel sosyalist anlayış bu hatalara düşmüştür. İstemeyerek de olsa kapitalizmi ve burjuvaziyi meşrulaştırmakla ona güç vermiştir. Ömrünü uzatmasına neden olmuştur. Oysa sosyalizm toplumun sınıfsallık temelinde değil, KOMÜN temelinde yeniden örgütlenmesidir.

Elbette sınıf vardır, bir gerçekliktir, parti vardır onun öncü gücüdür. Fakat katı bir sınıf ve parti anlayışının iktidar ve devletle buluşmasının sonuçları facia olmuştur. İktidar-devlet aracıyla, bilimciliğin türettiği endüstriyalizm anlayışıyla ‘’ilerleme veya kalkınma’’ mantığının reel sosyalizmde vardığı nokta firavun sosyalizmi olmuştur. Bunun Sümer rahiplerinin veya Mısır Firavun kastik sisteminden farkı yoktur. Daha da öte vahim bir durumu ifade etmiştir. Partiden devlete uzanan reel sosyalist anlayışın nereye vardığını reel sosyalizm ve UKM’ler örneği bize çok iyi göstermiştir. Asıl olan toplumun sınıf ve parti örgütlenmesine indirgenmemesidir.

Sosyalizmin toplumsal bilim olarak tanımlanması doğrudur. Fakat sosyalizmin sadece sanayileşmeyle doğan işçi sınıfı üzerinden açıklanması çok eksik bir perspektiftir. Bu noktada cevap arayan şu sorular karşımıza çıkmaktadır; On binlerce yıl tek vücut halinde yaşamış anacıl komünal klanı nasıl tanımlayacağız, oldu-bitti mi sayacağız? Tarihsel sosyolojide oldu-bitti diye bir gerçeklik var mıdır? Komünalizmin bir gelenek halinde günümüzde de halen devam ettiği açıktır. Uygarlığın yayılmacı, gaspçı emperyal saldırılarına karşı dağlarda, çöllerde, ormanlarda binlerce yıldır direnmiş kabile-etnisite-aşiret formlarının tarihteki yerlerini nasıl izah edeceğiz? Diğer taraftan, bize buğdayı, ekmek-yemek üreten köylüyü tarihin neresine oturtacağız? Toplumsallaşmada başat rol oynayan, insan doğuran, büyüten, dili ve kültürü geliştiren kadının tarihini nasıl değerlendireceğiz? Kadın emeğini ölçen bir ölçü birimi var mıdır? Kadın olgusu sosyalizmin merkezinde yer almıyor mu? Bu nedenledir ki Önder Apo, kadına yaklaşımı sosyalizmin temel şartı olarak ortaya koymaktadır. ‘’Sosyalizm kadının özgürleşmesinden geçer’’ demektedir.  Sosyalizm; en başta kadın ve erkeğin özgür, demokratik ve eşit ilişkiler temelinde birbirine yaklaşmasıdır. Çünkü ilk toplumsal sorunsallık sınıf veya devletle ortaya çıkmıyor, kadın erkek ilişkisinden doğuyor ve M.Ö 30 bin yıl öncesine kadar uzanıyor. Bir erkek avcı grubunun örgütlenerek ana kadın etrafında oluşan komüne karşı saldırıları, gaspları, talan ve köleleştirmeleri ilk toplumsal sorun olarak açığa çıkıyor. Toplumsal yarılmaya yol açıyor ve tarihin seyrini değiştiriyor. Tarih artık; kastik katil toplum ile komün arasındaki mücadelenin eseri haline geliyor. Sınıflaşma, devlet ve uygarlık bu kastik katil yapının karşı-devrimiyle gelişiyor. Neolitik sürece de kastik katil yapının komünal toplumu zorla köleleştirilmesiyle geçiliyor.  Bundan dolayı Önder Apo, tarihi çarpıklıkları gidermek için, yeni tarih anlayışında sınıf çatışmasını esas alan tarihsel materyalizm ve sosyalizm tanımı yerine, devlet ve komün ikilemine dayalı bir tarihsel materyalizm ve sosyalizm alternatifi geliştirmektedir. Doğru tanım ve diyalektik budur.

Devrimci şiddet denilen şey öz savunma kapsamında kalmadıkça bir canavarlaşmayı yaratmaktadır. Özgürlük Şiddetle değil bilinç ve örgütlenmeyle sağlanır. Eğer sosyalizmi yaşayacak demokratik bir ortam varsa aslında hiçte şiddete gereksinim yoktur. Devrimci şiddet öz savunma temelinde KOMÜN’e alan açma amaçlı olabilir. Toplum şiddetle inşa edilmez. Şiddet fiziki olarak kurtarabilir ama özgürleşme apayrı bir aşamadır. Devrimci şiddet ön açar, alan yaratır, kurtarır ama özgürleşme zihniyetle, ahlakla ve örgütlenmeyle sağlanır. Önder APO’nun deyimiyle; “Ne kadar örgütlüysen, o kadar varsın” durumu ortaya çıkar. Sosyalizm ve özgürlük adına, iktidar ve devlet ile şiddetle kurtuluşu sağlamış ulusların/sınıfların özgürlük düzeyleri kapitalist sistemin bile çok gerisinde kalmıştır. Rus oligarkları eskinin komünist parti üyesidirler. Vietnamlı kapitalistler dünyanın en zenginleri arasındadırlar. Çin sosyalizmi günümüz kapitalizminin en temel direklerindendir. Kapitalist hegemonyaya taliptir. Büyük direniş ve bedeller pahasına, sosyalizme geçmiş sanılan toplumların kapitalizmin bile gerisine düşmesi tamamen şiddet-iktidar-devlet paradigmasıyla bağlantılıdır. Demek ki, sosyalizmin gerçek anlamda yaşam bulması ancak komün, yani radikal demokrasinin tüm boyutlarda gerçekleşmesine bağlıdır. Sosyalizm; devletle değil, ancak Komünle gerçekleşebilir.

Özgürlük, kendini özne olarak örgütlemekle alakalıdır. Sosyalizm ise bunun teorik ve ideolojik zihniyetidir, perspektifidir. Kurtuluş özgürleşme anlamına gelmiyor. Eşitlik de tam özgürleşme anlamına gelmez. Özgünlük temelindeki eşitlik anlamlıdır. Bir köylü ile bir ağa, bir burjuva ile bir proleter mevcut haliyle eşit olamaz. Burada alt yapı üst yapı durumu devreye girer. Ekonomi ve kendini ifade özgürlüğü belirleyici olur. İşsiz ve ekonomisiz bir bilinç elbette tek başına özgürlük sağlayamaz. Komün olarak örgütlenmiş, kadın özgürlüğünü baz alan, farklılıkları gözeten, öz savunma örgütlülüğü olan, siyasal, ekonomik ekolojik ve kültürel bir komün kurumlaşması eşitliği ve özgürlüğü sağlayabilir. Sosyalizm; demokratik toplum, ekolojik bilinç ve kadın özgürlüğü zemininde gelişebilir. Üçü de toplumsal doğanın yaşam alanlarıdır. Birinci doğa ile ikinci doğanın temel üretim ve gelişim alanlarıdır. Sosyalizm ancak toplumsal komünle anlam kazanabilir. En güçlü devrim yaşansa da toplumsal komün kurulmadan sosyalizm gerçekleştirilemez. Sovyet devrimi bariz örnektir. Reel sosyalizmin kaba materyalizminde, pozitivist sınıf anlayışıyla sınıfsal, ulusal ve toplumsal sorunlar çözülmedi. Tersine ağırlaştı. Çok güçlü bir iktidar-devlet-şiddet ağı yaratıldı ama demokratik toplum yaratılamadı. Kastik sistemi aşmadı, tersine güçlendirdi. Xerawreşk/Göbeklitepe’den de öteye giden, kastik katil yapı anlaşılmadan toplumsal doğaya ilişkin yapılan tüm tanım ve tespitler geçerliliğini yitirecektir. Reel sosyalizm örneğinin ortaya çıkarttığı gibi; sınıf adına kurulan sistemler toplumsal ve ulusal sorunları çözememiştir, tersine bu sorunlar reel sosyalizmi çözmüştür.

BARIŞ VE DEMOKRATİK TOPLUM MANİFESTOSU EZBERLERİ BOZUYOR!

Öz savunma öz yönetimle mümkündür. Yönetimden mahrum bırakılan ve ekseriyetle yabancı yönetimlerin egemenliğinde tutulan Kürt halkı PKK ile birlikte öz yönetimlerine kavuşma sürecine girmiştir. PKK’nin öncülük yaptığı Devrimci Halk Savaşıyla birlikte Kürt halkı, öz gücüne dayalı ideolojik ve politik bilinç kazandı. PKK’deki politikleşme ile Kürt halkındaki politikleşme iç içe gelişti. Kürt halkı en güçlü politikleşmeyi, öz yönetimi ve öz savunmasını PKK mücadelesiyle elde etti. PKK, Kürt özgürleşmesindeki değiştirici, dönüştürücü ve özgürleştirici rolünü oynamış ve Diriliş sürecini başarıyla geçmiştir. Ama demokratik kurtuluş görevini tam olarak yerine getirememiştir.  Bunu da Barış ve Demokratik Toplum Manifestosuyla, Demokratik Sosyalizm perspektifiyle gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu, Demokratik Sosyalizm perspektifiyle dört parçadaki Kürt halkının ‘’Kürdistan Demokratik Komünler Birliği’’ çerçevesinde örgütlenmesini esas almaktadır. Bu Kürt ulusallaşmasının tamamlanması anlamına gelmektedir. Sorunun bölgesel çözümü ise, ‘’Ortadoğu’da Kürt sorunu ve demokratik entegrasyon çözümü” şeklinde gerçekleşecektir. Bu Demokratik Cumhuriyetle entegrasyon tarzında yaşanacaktır. Bu perspektif Kürt Sorununun Ortadoğu Çözümünü; “Ortadoğu Demokratik Uluslar Birliği” veya “Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi” temelinde sağlamayı amaçlamaktadır. Birinci Komünal Enternasyonalin toplanması ve Dünya Demokratik Uluslar/Konfederasyonlar Birliğini örgütlemek enternasyonalist hedefler olmaktadır. Yani MANİFESTO, sosyalizm çözümünü yerel, bölgesel ve küresel boyutta ortaya koymaktadır.

Barış ve Demokratik Toplum Manifestosu, ezberleri bozan yeni tarihi analizlerle sosyalizmin yeni programını, stratejisini, hedeflerini ve taktiklerini ortaya koymaktadır. Bunun için yeni kavram, kuram ve tezlerle tarihsel sosyolojiyi derinlemesine yorumlamakta ve yeni bakış açısı kazandırmaktadır. Anlamak ve mücadele etmek isteyenlere bolca argüman sunmaktadır. Dolayısıyla Manifestonun yoğun tartışmalara yol açması doğaldır. Çünkü eski, klasik düşünce kalıplarını kırmaktadır. Manifesto, tarihsel, teorik, ideolojik, felsefik ve sosyolojik yeni değerlendirmeler geliştirerek sosyalist mücadeleye ivme kazandırıyor. Önder Apo’nun yeni fikirleri, sosyalistlere, kadınlara ve sistem karşıtı kesimlere tartışma zemini yaratıyor. İlgili olanları heyecan, arayışa ve araştırmaya sevk ediyor. Demek ki, böyle bir tartışmaya büyük bir ihtiyaç var. Önder Apo bu konuda da büyük katkı sunuyor ve her kesimi etkiliyor. Kötü niyetli sahte sol ve sosyalizm maskeli şovenlerin, savaştan beslenen rantçıların, ilkel milliyetçilerin, kaçkın ve ihanetçi unsurların karalamaları anlaşılırdır. Kaçkın ve teslim olanların toplum, direniş ve sosyalizm diye bir derdi zaten yoktur. Kendilerini kurtarmak için kaçmışlardır.  Onları tedirgin eden beslenme kaynaklarının kesilecek olmasıdır. Bunların dışında, anlamaya dönük iyi niyetli her tartışma ve eleştiri değerlidir.

Dijwar SASON

Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi

Tags: basurDemokratik SosyalizmGül TeorisikurdistanÖnder APOÖz SavunmaPKKSURIYETürkiye
Share201Tweet126
Previous Post

Zilan’ın Fedailiği: Özgürlük Aşkının Manifestosu

Lekolin

Lekolin

Öne Çıkan Yazılar

  • Zilan’ın Fedailiği: Özgürlük Aşkının Manifestosu

    531 shares
    Share 212 Tweet 133
  • MİT ve HTŞ, Uyuşturucu Kaçakçılığında Baas Rejiminin İzinden Gidiyor!- HABER ANALİZ

    571 shares
    Share 228 Tweet 143
  • Önder Apo’nun Manifestosu Ve Yaşanan Gelişmelere Etkisi

    509 shares
    Share 204 Tweet 127
  • Demokratik Toplum Sosyalizmi ve Öz Savunma

    502 shares
    Share 201 Tweet 126
  • Küresel ve Bölgesel Hegemonik Rekabetin Bir Yansıması

    531 shares
    Share 212 Tweet 133

Önerilenler

Demokratik Toplum Sosyalizmi ve Öz Savunma

Zilan’ın Fedailiği: Özgürlük Aşkının Manifestosu

Önder Apo’nun Manifestosu Ve Yaşanan Gelişmelere Etkisi

MİT ve HTŞ, Uyuşturucu Kaçakçılığında Baas Rejiminin İzinden Gidiyor!- HABER ANALİZ

Küresel ve Bölgesel Hegemonik Rekabetin Bir Yansıması

  • Anasayfa
  • Anketler
  • Hakkımızda
  • home page
  • İletişim
  • Test
  • Tüm Yazılar
  • Yorum İlkesi
KÜRDİSTAN ARAŞTIRMALAR MERKEZİ

© 2025 Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi