Alnında kavga, cesaret, fedailik ve devrimci halk savaşı ışıldıyor, direnişin Tişrin Barajı’ndaki Rojava halkının. Haberin var mı? İyi bilirler korkunun ihanetle bütünleştiğini. Korkunun çürümüş bir beyin olarak kafalarda yattığını, iyi bilirler. Ama korku öldü. Direnişleriyle öldürdüler. Onunla beraber Ölümü de öldürdüler Tişrîn’de. İnsan olma özelliklerinden yoksun olan düşmanını iyi tanıyarak, ölümü öldürdüler Tişrîn’de. Ölümün üzerine yürümedir onların yürüyüşü. Ah edip, vah edip inlemediler ölümün karşısında. Yaralıyken bile moral veriyorlardı herkese. Düşmanını daha fazla kahrediyordu bu durum.
Yaşarken, düşünebilirsiniz ölümün üzerine gidenleri. Ölümde çoğalan ve ölümü öldürenleri… Bir de tanık olmak vardır, bakışlarındaki cesaretlerine ve fedailik özlerine. Direniş eylemlerinde taşıdıkları anlamın ve hissin güçlü yanlarına, bir de tanık olmak vardır. Kalbinin, aklının ve yüreğinin birleştirici gücünü kullan! Ve bak Rojava halkının özgürlük direnişlerine. Şanlı isyanı ve başkaldırıları muhteşemdir değil mi? Tişrîn Barajı’nın çevresi bombalanırken, hele bir de zafer işareti yapıp, zılgıtlarıyla o saldırılara karşı durması, ayağa kalkmaya ve kıyameti koparmaya yeterli değil midir? Bak, zulmün namertliğine bir şamardır direnişleri.
Bir Bak hele Bavê Teyar’a, Apê Kêfo’ya, Dayîka Menîce’ye, Tala bebeği komşularına bırakıp, direnişe giden Hêza Mihemed ile Ethem Elî çiftine ve şehit düşen diğer devrimci yurtseverlere. Ölümün elbisesini yırtarak, direnişin yolunu gösterdi herkese. Ödenen bedel ağırdı kuşkusuz. Kürdistan halkının ve çocuklarının kahramanı Bavê Teyar şehit düşmüştü. Devrimci sanatıyla herkesin yüreğine, ruhuna, beynine ilmik ilmik işlemişti. Apê Kêfo, Cizire Kantonu’nun özellikle de Qamışlo’daki gençlerin sportif hocasıydı. Herkese kapitalist rekabetten uzak bir spor dalını öğretmişti. Önce vasiyeti gereği Qamişlo Stadyumu’na götürüldü, sonra o çok sevdiği İtalyan ekiplerinden Juventus takımının formasıyla defnedildi. Dayîka Menîce Heyder Haco, PYD’nin onuru ve kadınların saf, temiz, dürüst ve fedai yoldaşıydı. Anaydı, yoldaştı, savaşçıydı, savaşçıların direniş anasıydı. Ve Bir Gerilla annesiydi. Hêza Mihemed, Eğitim ve Öğrenim Kurulu’nda görev yürütüp, çocukların ve gençlerin özgür düşünme yetisini geliştiriyordu. Onun için bu alan önemli ve onurlu bir çalışmaydı. Ethem Elî, Ziraat Mühendisliği eğitimini tamamladıktan sonra, kazandığı bilgiyi ve deneyimi devrime hizmet etmek için kullanmaya adıyordu. Ama Şairin de dediği gibi, “söylenen her türküde, yıkılan her ağıtta ve dinmeyen her silah seslerinde” yaşıyorlar Tişrin Şehitleri.
Bir bak hele, işgalci Türk Devleti’nin ve onun kara gücü olan çetelerin yoğun saldırı ve bombardımanlarına rağmen, Rojava’nın direnişçi halk gerçekliği, “biz ölümden daha büyüğüz” demiyorlar mı? Bu deyim, bir slogan değildir Kürtler için. “Direnmek yaşamaktır” parolasının en güzel tarifi ve en güzel irade savaşıdır. Kaygısız, tasasız, hiçbir maddi düşüncesi olmayanların direniş pusulasıydı “ölümden büyük olma” kararlılığı. Direnenlerin ve şehitlerin barajıydı artık Tişrîn. Buranın gerçek sahibi Rojava halklarıdır.
Halk direnişinin 16’ıncı, QSD savaşçılarının Türk devleti ordusuna ve onun paramiliter gücü olan SMO çetelerine karşı yürüttüğü direnişi ise, 48’inci günlerini geride bıraktı. 47 güne kolay gelinmedi. İnsanlık dışı uygulamalarıyla Rojava’ya getirilen çeteler grubunu yöneten Türk devleti, olanca gücüyle Tişrin Barajı, Karakozak Köprüsü, Deyr Hafir ve Syrtel Tepesi’ne saldırılarını sürdürüyor. Fakat burada tıkanmış durumda. QSD savaşçılarının savaş tünellerinde gerçekleştirdiği etkili eylemlerle, yine yakaladığı yaratıcı taktik ve yetkinlikle, bunları yaparken aynı zamanda büyük bir aşk ve zafer inancıyla mücadele ettikleri, işgalcilere asla unutamayacağı tarihi büyük darbelerin vurulmasına öncülük ediyorlar. Engel teşkil eden her şeyi aşma mücadelesi verilirken, savaş tünellerinde zor koşulların ve imkansızlıkların içinde büyük umudu ve inancı örüyorlar.
Biliyorlar ki, Tişrin Barajı direnişinin, 2’inci Kobane direnişi olduğunu. Nasıl ki, Stalingrad, Leningrad ve Moskova kuşatması temel mücadele süreçlerinde hep hatırlanır, örnek verilir ve Kobane direnişi ile özdeşleşen tanımlamalar yapılarak, direniş tutkusunu geliştirdiyse; Bugün de Tişrin Barajı direnişi ikinci Kobane rolünü oynadığını biliyorlar. En büyük morali de Tişrin Barajı üzerinde yılmadan, korkmadan, geri adım atmayan Kürtler, Araplar, Süryaniler, Asuriler, Ermeniler, Enternasyonallerden alıyorlar. Tişrin Barajı’nı bir varlık ve yokluk meselesi olarak görüyorlar. Ne savaşçılar ne de bölge halkları, bu barajı Türk devleti ve çetelerine bırakmaya hiç niyeti yok. Kürtlerin ve tüm halkların varoluşunu ören bir kaledir Tişrin.
İyi ama, bizim yazar-aydınlarımız neden bu kadar kayıtsız kalıyor? Aydın, Yazar, Akademisyen ve Entelektüel kesimler ne duruyor? Neden yazmıyorlar bu direnişi? Neden sessiz kalıyorlar? Bu direnişin muhteşemliği gündeme alınmaz mı? Tişrin direnişinin tuvali çizilmez mi? Tişrin’e saldıran gücün kim olduğunu ayırt edemiyorlar mı? Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD) eline geçen görüntüler izlenmedi mi halen? O görüntüler de intihar dronlarını ve SİHA’ları kullananların Türk askerleri olduğu, dronları prova amaçlı kullandıkları yerin ise, Türk devletine ait bir üs noktası olduğu belgelendi.
Oysa PKK Yürütme Konseyi Üyesi Sayın Duran Kalkan demedi mi; “Büyük bir direniş var Tişrin’de. Günlerdir, haftalardır gerçekten de Rojava halkları Kürt halkı öncülüğünde tarih yazıyor, destansı bir mücadele yürütüyorlar. Büyük bir cesaret ve fedakarlıkla bunu yapıyorlar, başaracaklar…”
Halkın Şehitlere bağlılıkla büyüyen direnişi, kazandıracaktır.
Evet başaracaklar…!
Özgür AVZEM