İsrail, 13 Haziran Cuma günü sabahı İran’a yönelik kapsamlı bir hava saldırısı başlattı. Operasyonda Natanz, Fordow ve İsfahan’daki kritik nükleer tesisler, balistik füze depoları ve hava savunma sistemleri hedef alındı. Saldırılarda Devrim Muhafızları Komutanı Hossein Selami, Genelkurmay Başkanı Mohammad Bagheri, diğer üst düzey yetkililer ve 6 nükleer bilim insanı hayatını kaybetti.
İran’ın nükleer tesisleri, füze üretim merkezleri ve üst düzey askeri liderlerini hedef alan bu saldırılar, vekalet savaşlarından doğrudan askeri çatışmalara evrilen bir süreci tetikledi. Medya, sivil kayıplar ve bölgesel gerilim dalgasıyla bu olayı geniş çaplı ele almaya devam ediyor.
BÖLGESEL BAĞLAM’DA AYRILMAZ BİR BÜTÜN
Kuşkusuz bu saldırılar, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Filistin’deki gelişmelerden bağımsız değerlendirilemez. Kasım Süleymani’nin 2020’de öldürülmesiyle başlayan bu süreç, İran’ı sınırları içinde sıkıştırma stratejisinin bir parçasıdır. İran’ın bölgedeki vekil güçleri (Hizbullah, Husiler, Irak’taki Şii milisler) zayıflatılmış olsa da, bu saldırılar İran’ı uzlaşmaya ya da teslimiyete zorlama amacı taşıyor. Uzmanlar, nihai hedefin rejim değişikliği olabileceğini belirtiyor.
SYKES-PİCOT’UN SONU VE YENİ ORTADOĞU
ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Thomas J. Barrack’ın “Sykes-Picot anlaşması artık geçerli değil” açıklaması, bölgedeki sınırların ve güç dengelerinin değiştiğine işaret etmektedir. ABD’nin “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” politikası, İran’ı köşeye sıkıştırırken bölgesel aktörleri yeni bir düzen içinde pozisyon almaya zorluyor. Bu durum, Ortadoğu’da köklü bir dönüşümün habercisi demek mümkün.
İSRAİL’İN HEDEFLERİ VE STRATEJİSİ
İsrail’in saldırıları, İran’ın nükleer programını durdurmayı, füze kapasitesini zayıflatmayı ve askeri liderliğini hedef alarak rejimi istikrarsızlaştırmayı amaçlıyor. Natanz ve Esfahan’daki nükleer tesisler, Kermanşah’taki füze üssü ve Şahid Beheşti Üniversitesi’nden beş nükleer bilim insanının öldürülmesi, bu stratejinin parçaları. İsrail Başbakanı Netanyahu, İran halkına “özgürlük” çağrısı yaparak rejim değişikliği hedefini açıkça dile getirdi. Mossad’ın organizesiyle gerçekleşen operasyonlar, İran’ın hava savunmasını bastırmayı ve misilleme kapasitesini önemli bir düzeyde sınırlandırdı.
İran, 18 saat sonra Tel Aviv ve Kudüs’e yönelik balistik füze saldırılarıyla karşılık verdi, İsrail’in Demir kubbe hava sistemine rağmen bazı askeri noktalar ve yerleşim yerleri vuruldu. Fakat İran’ın “Direniş Ekseni” ortakları (Hizbullah, Hamas, Irak milisleri) zayıflamış durumda ve yalnızca Husiler İsrail’e yönelik eylemlerini sürdürüyor. İran lideri Ali Hamaney, “acı ve zor bir kader” uyarısında bulundu, ancak rejim içindeki lider değişiklikleri daha sert bir duruşu işaret edebilir.
KCK’NİN AÇIKLAMASI VE DEMOKRATİK ÇÖZÜM ÇAĞRISI
KCK Yürütme Kurulu Eşbaşkanlığı, saldırıları kınayarak savaşın sorun çözmediğini ve halklara zarar verdiğini vurguladı. Açıklamada, Önder Apo’nun “Demokratik Ulus” ve “Demokratik Modernite” paradigmasına dayalı çözüm önerileri öne çıkarıldı. Önder Apo’nun “İran’dan sonra sıra Türkiye’ye gelecek” uyarısı hatırlatılırken, savaş politikalarının terk edilip diyalog ve müzakere yolunun açılması gerektiği belirtildi. KCK, kadınların ve demokrat güçlerin birleşerek Önder Apo’nun 27 Şubat 2025’teki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı güçlendirmesi gerektiğini ifade etti.
İran’ın demokratikleşmesi, tüm bileşenlerin ve bölge halklarının katılımıyla mümkün bir çözüm olarak bu süreçte daha da öne çıkıyor. Rojhilat Kurdistan’ında başlayan “Jin Jiyan Azadî” direnişi, bu süreçte önemli bir rol oynuyor ve daha da yükseltilmelidir.
BÖLGESEL SAVAŞ RİSKİ VE OLASI SENAYARYOLAR
-İran, ABD’nin İsrail’e destek verdiğine inanıyor ve Irak’taki ABD üslerini ya da diplomatik misyonları hedef alabilir. Bir ABD vatandaşının ölümü, Trump’ı çatışmaya çekebilir. ABD’nin sığınak bombalarıyla İran’ın derin tesislerini vurma kapasitesi, tırmanmayı hızlandırabilir.
-Yine İran, Körfez’deki enerji altyapısını vurabilir. 2019’daki Suudi petrol sahaları saldırısı ve 2022’de BAE’ye yönelik Husi saldırıları bu riski hatırlatıyor. Körfez ülkeleri, ABD’den savunma talep edebilir.
-İsrail’in saldırıları, İran’ın nükleer tesislerini tamamen yok edemezse, İran nükleer silah yarışını hızlandırabilir. Bu, bölgeyi sürekli bir çatışma döngüsüne sokabilir.
-İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması veya Husilerin Kızıldeniz’deki sevkiyatı engellemesi, petrol fiyatlarını artırarak küresel ekonomiyi sarmaya doğru götürebilir. Bu, birçok ülkede ekonomik krizi derinleştirirken Rusya’ya ekonomik avantaj sağlayabilir.
-İran rejiminin çökmesi, Irak ve Libya örneklerinde olduğu gibi güç boşluğu yaratabilir. İç çatışma, bölgeyi daha da istikrarsızlaştırabilir.
KÜRESEL VE BÖLGESEL TEPKİLER
BM: Çatışmanın kısıtlanması için çağrı yapıyor, ancak etkisi sınırlı.
ABD: Trump, İran’ı nükleer görüşmelerden çekilmesi halinde “daha acımasız” yaptırımlarla tehdit etti. İran bugün görüşmelere gitmeyeceğini açıkladı. USS Thomas Hudner’ın konuşlandırılması, ABD’nin İsrail’e dolaylı desteğini gösteriyor.
Rusya ve Çin: Artan petrol fiyatları Rusya’ya fayda sağlarken, Çin’in bölgedeki nüfuzunu koruma çabaları devam ediyor.
KIRILGAN BİR DENGE VE ÜÇÜNCÜ YOL
İsrail-İran çatışması, vekalet savaşlarından doğrudan çatışmalara evrilerek Ortadoğu’da bölgesel bir savaş riskini artırıyor. İran’ın misilleme kapasitesi, vekil güçlerinin durumu ve küresel aktörlerin müdahalesi, önümüzdeki günlerin seyrini belirleyecek. Ancak, savaşın sorun çözmediği, halklara zarar verdiği ortada.
Önder Apo’nun Demokratik ulus ve toplum paradigması, bu kaotik denklemde üçüncü bir yol olarak öne çıkıyor. İran’ın demokratikleşmesi ve “Jin Jiyan Azadî” direnişinin güçlenmesi, bölgede barışçıl bir çözümün anahtarı olabilir. Savaş politikalarının yerini diyalog ve müzakereye bırakması, Ortadoğu’nun tarihsel çıkmazdan kurtulması için tek çıkış yolu.
Aras ŞAHO