30 Ağustos 2016 Salı Saat 06:47
Evet, ne desek bazen boş, ne desek karşılığı yok ve ne desek
tarifi yok aslında.
Kolumuzda ki jilet izi neden var?
Bedenimizde ki morluklar kimin eseri?
Düşüncelerimiz bizim mi?
Rahmimizin sahibi biz miyiz?
Giyim tarzımıza kim karar veriyor?
Nerde, nasıl, kimin için yaşıyoruz?
Burnumuzda ki keskin koku günahın mı?
Sahi biz kimiz?
Yanıtı bilinen sorularla gördüğünüz kadınların sayısı
artıkça kafamızdaki sorular çoğalıyor bunlar sadece bir kaçı elbette. Kim bu
kadınlar? Neden bu kadar soruya sebep oluyorlar ve bunların nedeni ne? Savaşın
gün geçtikçe kirlenen yüzünün bizlere yansıması mı? 5 bin yıllık erkek egemen
zihniyetin bir kültürü olan taciz ve tecavüz devletin meşrulaştırmaya çalıştığı
bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Kadını gözaltına aldığında taciz ve tecavüz
ile tehdit eden (hatta taciz ve tecavüz
eden) bu barbar sistem tecavüzü aile dediği küçük yapılanmasında da hayata
geçiriyor. Sadece kadına değil, erkeğe, çocuğa, doğaya, taciz ve tecavüz
içindeki sisteme karşı topyekûn bir isyan ve başkaldırı gerekiyor zira devlet
bu argümanı yok etmek yerine gün geçtikçe derinleştirip daha çok büyütecektir.
Önce tanıklık ettiğimiz birkaç hayat anlatmaya çalışalım.
Sonra mı? Sonrasını henüz bende bilmiyorum fakat birlikte öğrenebiliriz…
*Gözlerinde acı ve
öfke vardı. Çığlıkları yer yüzündeki bütün kötülüklerin karanlık perdesini
yırtarcasına inletiyordu her yeri. 2002 yılında başka bir kadının acı dolu
doğum sancılarıyla gelmişti dünyaya. Onun dünyaya gelişinde sorun yoktu ona
göre. Çünkü annesi babasıyla evliydi ve o evli bir çiftin çocuğu olarak dünyaya
gelmişti. Ama onun yaşadığı bunun
ötesinde bir şeydi. Ergenliğe atılan ilk adımlarda belki de hayatı boyunca
unutamayacağı bir çığlıkla tanışmıştı. Ne bu çığlığı ne de bu çığlığın nedenini
hiç kimseye anlatamamıştı. Kimse ona inanmayacaktı. Kimseye de güvenemezdi
zaten, bu çığlıkların sebebi en çok güvendiği!
*Karşımda duruyor şimdi 2002 doğumlu bu küçük kadın
çığlıklar içinde anne olacak, “abisinin bebeğini dünyaya getirecek! *
**Endişeli ve korku dolu gözlerle etrafı seyrediyor. Canı
yanıyor, bağırmak istiyor, çığlıkları bir yumru gibi düğümleniyor boğazında,
yutkunamıyor, gözlerinden akan yaşlar acısının dili oluyor bir an da.
Çalışırken çığlıklar eşliğinde çalışırız biz, anne adayı kadınlarımız
bağırmıyorsa, muayeneye izin vermiyorsa, sizden bile korkuyorsa vardır bir
sebebi, travması. 1981 doğumlu bu anne
adayımız 13. gebeliğini yaşıyor, yaşayan 6 çocuğu var, sağlıklı bir doğum
geçirirse bu 7. çocuğu olacak. Bedeni o
kadar yorgun ki içinize işliyor acısı.
İncecik bacaklarında ve kollarında ki morluklar kızgınlık ve öfkeyi
açığa çıkarıyor. Kısa bir sohbet sonrası morlukların sebebinin eşi tarafından
uğradığı şiddet olduğunu öğrenince öfke katlanarak büyüyor. Uğradığı şiddetin
nedenini erkek çocuk doğuramamak olarak belirleyen bu anne adayımız erkek çocuk
doğuruncaya kadar doğurmaya devam edeceğini dile getiriyor. Hastaneye getirilirken eşi tarafından bu da
kız olursa hastaneden babanın evine git dönecek evin yok cümlesiyle tehdit
ediliyor, korku dolu gözlerle doğuracağı bebeğinin cinsiyetinin ne olacağını
bekliyor. Yorgun kadınım dünyaya getirdiği 6 kadından sonra 1 erkek çocuğunu
kucağına alıp şiddet dolu evinin yolunu tutuyor .**
*** Sedye ile gelen bir kadın. O kadar zayıf ki gebe
olduğuna, doğuma geldiğine inanmak mümkün değil. Sedye ile gelen hastalara
alışığız, acil hastalar hep sedye ile gelir. Hastanın genel durumuna bakınca
bir acili yetinin olmadığını fark ediyoruz. Sedyeden yatağa almaya çalışırken
de kadının yatalak olduğunu, getiren personel tarafından da kadının öyküsünü
öğreniyoruz. Hayatının son 6 yılını yatalak olarak geçiren bu anne adayımız 4.
çocuğunu dünyaya getiriyor. Kendisi bakıma muhtaç olan bir kadının bedenine
yapılan ne? 3 kızım var çok iyi bakıyorlar bana eşim erkek çocuk istiyor, ben
hamile kalmazsam evlenecekti ve ekliyor babamın evine çocuklarımı götüremem
onlar bana da bakmazlar mecburen doğuruyorum cümleleri dökülüyor kadının
ağzından.***
***Nöbet teslim alıyoruz koridoru inleten çığlıklar
eşliğinde. Bütün çığlıkları bastıran, ara da soluklanıp küfür ve hakaret eden,
her kesin sabrını taşırmış, tahammülleri fazlasıyla zorlayan bir kadın. Kadının
kaldığı odaya geçiyoruz. Kocaman iri gözlerinden hayata dair kızgınlıkları,
kırgınlıkları akıyor resmen, aktıkça içinizde bir çağlayan oluşturuyor. Biraz
gözlem yapıp diyalog kurmaya çalışıyorum ama nafile. Kolların da ki jilet
izleri dikkati mi çekiyor bir an da. Derin kesikler çok derin. Kesiklerden
bazıları iyileşmiş, bazıları iyileşmek üzere, bazıları dokunsan kanayacak
durumda. Daha çok dikkatimi çekiyor, onu huzursuz etmeden vücudunu inceliyorum
aynı kesikler bacaklarında da var. Daha önce çok karşılaştım kollarında kesik
izleri olan kadınlara ama bu çok farklıydı. Nerdeyse vücudun da sağlam doku
yoktu. Serviste çalışanlar dâhil olmak üzere her kes bir an önce doğum yapıp
hastaneden gitsin diye dua eder olmuş. İlk doğumu. Bebeğinin babasının kim
olduğunu bilmiyor ve/veya biliyor ama söylemek istemiyor. Bedenine bunu yapanları
bildiği gibi. Bebeğini doğurdu, çok güzel bir kız bebek. O zaman sessizleşti,
sadece gözlerinden yaşlar akmaya başladı sessiz çığlıklarından daha çok acıtan.
Bakmadı bebeğine, görmedi, dokunmadı, emzirmedi…***
*** Gece yarısını çoktan geçmiş, yorgunluktan bitap
düşmüşüz. Kapı aralanıyor yeni bir hasta için. İçeri bütün masumiyeti ile bir
çocuk giriyor. Arkasından yetişkin bir kadın. Gece uzun sürecek belli oldu
diyorum içimden. Yine ve yeniden bir çocuğun feryadına tanıklık edecek bu
gözler ve kulaklar. Çok geçmeden yetişkin kadın başlıyor anlatmaya. Çocuğumuz
16 yaşın da. Amcasının tecavüzüne maruz kalmış. Bebek doğunca DNA testinin
yapılması gerekiyor. Dava süreci devam ediyor amcanın ceza alabilmesi için,
çocuğun doğru söylediğinin tespiti için bu şart. Muayene olması gerekiyor,
sessiz ürkek, küçük bir güvercin gibi. Kalbinin sesini uzaktan duyabiliyor
insan. Evet abartmıyorum kalbinin ritmi hala kulaklarımda. Koluna dokunduğum
zaman bile bütün vücudu korkudan titriyordu. Muayene ederken ki çığlığı unutulmaz.
Tecavüzcüsünün bebeğini doğurmak zorunda kalan bir kadının doğumuna daha
tanıklık etmenin tahammül edilmez ağırlığı ile günü bitiriyoruz .***
Tanıklık ettiğim, anlatırken basit gelen yaşamak da
zorlandığım kadınların yaşam öykülerinden sadece bir kaçı. Söz de eğitimli,
üniversite diploması cebinde, cinsiyet farkı olmaksızın insanların, kadınları
sorguluyor olması uğradıkları tecavüzlerde neden araması ve kadın suçludur
cümlesi kuruyor olması kadar insanlık onurunu yerle bir eden ne olabilir ki? Büyük
bir hayranlıkla sinema, dizi ve reklamlarda ki taciz ve tecavüz sahnelerini
izleyip, sözde kurtarıcı erkeğe hayran olan beyni uyuşturulmuş bir toplumdan
beklentimiz çok mu yüksek? Bitirirken, edebiyat ve demokrasi mücadelesine
bitimsiz katkıları olan Vedat Türkali’nin bir sözünü hatırlatmak istiyorum,
“Bazen öyle diplomalı insanlar görüyorum ki içimden “bu kadar cehalet ancak
eğitimle mümkün olur diyorum . Kadınlara, bunca acı ve zulmü reva gören erkek
egemen zihniyettir, farkındaysanız faillerin tahsil durumlarına değinmedim bile
ancak hepsinin de aile evlerinin duvarlarını süsleyen üniversite diplomaları
olduğunu eklemeyi istiyorum. Kadına yönelik şiddet diploma sorunu değil
toplumun kadına yönelik cinsiyetçi bakış açısı ve eril zihniyet ile örülmüş kapitalist
modernitenin vahşiliğinden doğar.
Kadına yönelik şiddet karşısında öncelikli olarak kadının öz
örgütlenme ve öz savunmasının oluşturulması elzemiyetini korumaktadır.
Helbest Zana
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
:” ”
:””
” “,” ”