12 Mart 2013 Salı Saat 20:43
Uluslar
arası güçler, yüzyıllardır Ortadoğu’ya egemen olma girişimlerini
sürdürmektedirler. Bu çoğunlukla, ekonomik çıkarlar temelinde olmaktadır. Bunu
da siyasi partiler, farklı örgütler ve ideolojilerle hayata geçirmeye
çalışmaktadırlar. Ancak, attıkları her adım demokratik halkların komünal
direnişi ile karşılaşmaktadır. Bu esasla, toplumların komünal yapısı her
süreçte olduğu gibi, hegemonik güçlerin hedefi olmuştur. Çünkü hegemon güçler,
kendi emellerini gerçekleştirmek için, toplumların liberalleşmesini
öngörmektedir. Toplumsallığın tek antitezi de liberalizmdir. Bu uğurda da verilen mücadeleler kanlı olmuş,
uğrunda yüz binlerce insan yaşamını yitirmiştir. Bu nedenle, hegemonik güçlerin
saldırısı da acımasız olmuştur. Çünkü toplumsallık, her zaman onların varlığını
tehdit etmiştir. Bunun karşılığında da halkların direnişi, varlık-yokluk
çizgisinde olmuştur.
Ortadoğu’daki
politikaları çöken hegemonik güçlerin değişen politikaları, Ortadoğu’ya hakim
olma yolu, bugün toplumsallığı yaşayan, onun temsili olan, bu uğurda yıllardır
mücadele eden Önderlik ve PKK Hareketini tasfiye etme üzerine kuruludur. Bu esasla hareketin her alanına, Kürdistan’ın
her parçasına yoğun saldırılarına devam etmekte ve yoğunlaştırmaktadır. Bu
süreç, 15 Şubat 1999 Komplosuyla en yoğun şeklini almıştır. Önderliğimize karşı
gerçekleştirilen 15 Şubat uluslararası komplonun 14. Yılında, komplo ile Kürt
halkını yok etmek isteyen uluslararası hegemon güçlere verilen en güzel cevap,
komplonun büyük İmralı direnişi ve gerilla direnişinin yanında, Kürt halkının
direnişi ve tarihi 2012 yıllındaki zindan direnişi ile komplo boşa
çıkartılmıştır. Önderliğimiz için
çıkarılan idam kararının tarihi, Şêx
Said’in idam tarihi ile aynı olması, aslında komplocu güçlerin Kürtleri tasfiye
emellerinin istikrarlı bir biçimde devam ettiğini göstermektedir. Tarihte,
diğer Kürt önderlere karşı uygulanan çirkin komplolardan aldıkları sonuçları
göreceklerini sanan uluslararası güçlerin hesaplayamadığı, Kürtlerin artık eski
Kürt olmadığıdır. Önderliğimize uygulanan 15 Şubat komplosundan sonra, 65’ten
fazla Kürt yurtseveri bedenini ateşe vererek komployu protesto etti. Aslında bu şekilde, komplonun uluslar arası
ayağının kırıldığı da görüldü. Şu anda Önderliğimizle yapılan görüşmelerde de,
komplonun boşa çıkartıldığı görülmektedir. Hegemon güçlerin tasfiye
politikaları çerçevesinde, bu tür komploların devam edeceği gözle görülürdür.
Önderliğin de bahsettiği gibi Paris komplosu, aslında uluslar arası komplonun
devamı niteliğindeydi.
Komplo, Ortadoğu’yu liberalizm ile parçalamak
isteyen zihniyetten bağımsız değildir. Nitekim birbirlerine karşı bir iktidar
savaşı veren güçler (ABD, Rusya gibi), söz konusu Önderlik ve PKK hareketi olunca,
ortak noktada uzlaşmışlardır. Bu da hareketin gücünü göstermekle beraber, bize
karşı yürütülen uluslar arası politikaların sinsiliğini de açık olarak ortaya
koymaktadır. Bu sinsi politikalar, bugün Rojava devrim sürecinde Önderlik ile
yapılan görüşmelerde ve Medya Savunma Alanlarına yapılan saldırılarda da
kendini açığa vurmaktadır.
Özgürlük Hareketi Liberalleştirilip
Parçalanmak İstenmektedir
Ortadoğu’da,
tarihi bir sorun olarak bilinen Kürt Sorunu’nun çözümü konusunda, tarihi bir
süreçten geçiyoruz. Kürt Sorunu’nun çözümünde, uluslar arası güçleri çözmeye
mecbur bırakan, Önderliğimizin İmralı direnişi, binlerce tutsağın zindan
direnişi ve özellikle gerillanın 2012’de büyük bir başarıyla yürüttüğü devrimci
halk savaşı direnişi, küresel güçleri Kürt halk Önderini muhatap almaya
zorlamıştır. Öte yandan, Ortadoğu’daki
emellerine ulaşmanın yolunu, Ortadoğu’nun en büyük sorunu olan Kürt Sorunu’nun
çözümünden geçtiğini gören uluslar arası hegemon güçler, yine sorunu çözmeye
doğru yol almak zorunda kaldı. Daha önce, Kürtleri tasfiye etme amaçlı çaba
sarf eden bu güçlerin birdenbire sorunun çözümü konusunda böylesi bir değişime
girmesi, aslında projenin iç yüzünün sorgulanmasına neden olmaktadır. Uluslararası güçlerin himayesinde olan AKP
Devleti’nin, bir yandan sorunu çözebileceği göz önünde bulundurulurken, diğer
yandan da bunun bir oyun olabileceği gibi düşüncelere gidilebilir. Ancak, genel çerçeveye bakıldığında ortada
çok somut bir çözümün olmadığını da görmek mümkündür. Önderlik ile görüşmelerin
başlatılması AKP’nin değil, komplocu güçlerin AKP’ye dayatması ile başlatılan
bir süreçtir. Bu süreç 12 Eylül sonrasında, Turgut Özal ile hareketi bitirmeye
dönük iken, günümüzde Tayyip’in eliyle, hareket sisteme entegre edilmeye
çalışılmaktadır. Bununla ABD’nin Önderliğin Demokratik Konfederalizm sistemini
kendi lehine çevirerek, bu çerçevede Ortadoğu hâkimiyeti altına alma çabası
yatmaktadır. Bunun da ancak Kürt halk Önderini esir alma, Kürt Halk Önderi ile özgürlük hareketini karşı
karşıya getirme, PKK ve Kürt halkını birbirinden ayırmayla
gerçekleştirebileceklerinin farkındadırlar.
Komplocu
güçlerin AKP’ye dayatmasıyla başlatılan görüşmeler çözümden çok, parçalamaya
dönüktür. Önderliğin görüşmeler için DTK ve BDP’nin Eş Başkanlarında ısrar
etmesine rağmen, AKP’nin sorunu ve görüşmeleri kurum bazında değil de şahıslar
bazında yaptırmak istemesi bu gerçeği ortaya koymaktadır. AKP’nin Kürt kurumlarını (DTK, BDP) muhatap
almaması ancak bireyleri muhatap alması, AKP’nin sorunun çözümünden yana
olmadığı, bilakis kurumları liberalleştirip, parçalamaya dönük olduğu gerçeğini
açığa vurmaktadır. Nitekim Erdoğan’ın ‘Kürt Sorunu Yoktur, Kürt Vatandaşlarımın
Sorunu Vardır’ söylemi soruna nasıl baktığını gözler önüne sermektedir.
Komplocu güçlerin yeni çözüm
planı, PKK’yi yok etme temeline dayanıyor
AKP
Devleti Başbakanının, ısrarla PKK’nin silah bırakıp, sınır dışına çıkarma
söylemleri AKP’nin çözüm stratejisinin tasfiyeye dönük olabileceği şıkkını da doğrulatmaktadır.
Zira sınır dışına çıkma durumunda, gerillanın tekrar Kuzey’e dönmesi mümkün
olmayabilir. Çünkü tekniki açıdan 99’dan günümüze çok gelişme oldu. Bu şekilde,
Güney’de kalan gerillaya dönük saldırılar uluslararası boyutta artabilir ve
gerillanın imhası kolaylaştırılabilir. Güney’de farklı işbirlikçi güçlerin
eliyle, gerillaya dönük farklı operasyonlara girişilebilir. Bu nedenle, Tayyip’in gerillayı silahsız bir
şekilde sınır dışına çıkartmaya dönük girişimlerinin anlamı, PKK’yi bitirme
üzerine kurulu bir plandan başka bir şey değildir. AKP Devleti’nin gerillayı
sınır dışına çıkarmak için farklı oyunlar da oynaması, ihtimaller arasında
gözükmektedir. Örneğin sınır dışına çıkışın meşrulaştırılması için, 2009’da
Colemerg’in Peyanis Köyü’nde, 9 köylüyü gerilla kılığına girip katletmesi gibi
katliamlar vs. gibi durumlar sergileyebileceği de anlaşılmak durumundadır.
Kürt kazanımları üzerindeki gizli
anlaşmalar devrede
40
yıldır süren özgürlük mücadelesinin çözüm dönemi olarak gözüken bu dönemde, elbette
hegemon güçler süreçten nemalanmak, çıkar sağlamak için ellerinden geleni
yapacaklardır.. Fransa, Almanya, İspanya’da PKK’nin tasfiyesine yönelik gizli
anlaşmaların yapılması, bu tür güçlerin çıkar sağlamaya dönük çabalarını ortaya
koymaktadır. Yine KDP Güney Kürdistan’da olduğu gibi özellikle Rojava ve Kuzey
Kürdistan’da etkinliğini sürdürme çabası içerisinde olmakla beraber, bunu
sürdürebilmek için de dış güçlerle olan ilişkilerini geliştirmektedir. KDP ve
Türkiye’nin ilişkileri, bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Nüfus Planlaması adı altında
asimilasyon politikaları geliştiriliyor
Ülkesindeki
genç nüfusun hızla azaldığını gören AKP Devleti Başbakanı Tayyip, bunun önüne
geçmek için bir dizi projeler geliştirdi. Israrla 3 çocuk söylemleri, Kürtajı
yasaklaması, sezaryen ile yapılan doğumlara kısıtlama getirmesi vs. gibi
uygulamalarla nüfus azalışını önlemek istemiştir. Ancak yapılan istatistiklerde
de Batı’da özellikle genç nüfusun hızla azaldığı görülmektedir. Oysa yakın
geçmişe baktığımızda Tayyip, Kürdistan’a yönelik nüfusu azaltma temelinde aile
planlaması adı altında kısırlaştırma uygulamaları geliştirmişti. Olayın gerçek
boyutuna bakıldığında ise, aile planlamasının bir AKP projesi olmadığı,
görülecektir. USAİD’in (ABD uluslar
arası kalkınma ajansı)’nın Türk hükümetinin dağıttığı doğum kontrol haplarının
%90’ının temin ettiği ortaya çıkmıştır. Yani nüfus planlaması adı altında
hegemon güçler, Kürt nüfusunu azaltma temelinde çalışmalar
yürütmektedirler.
AKP Devleti’nin Kürtlere yönelik ırkçı
saldırıları arttı
AKP Devleti’nin sürece yönelik
samimiyetsizliği, özellikle Batı şehirlerinde AKP yanlılarının Kürt halkına
yönelik ırkçı saldırıları ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Son olarak, BDP ve
HDK’lilerden oluşan heyetin ‘barış Süreci’ni anlatmak için gittikleri Karadeniz
turunda maruz kaldıkları ırkçı saldırılar, aslında görünürde MHP, CHP, AKP’nin
ırkçı yanlılarının bir müdahalesi olarak görünse de, olayın arkasında yeşil
gladio da denilen, Ergenekon’un diğer parçası Ötüken örgütü bulunmaktadır. Ötüken,
bu saldırıyı MHP ve CHP yanlılarına yaptırmıştır. Nitekim Ötüken’in buna benzer
birçok saldırı gerçekleştirdiği ve gerçekleştirme planlarının bulunduğu ortaya
çıkmıştır. Son olarak ortaya çıkan belgelerde, “Ötüken’’in 21 Mart’ta büyük bir
provokasyon hazırlığında olduğu görülmüştür. Daha önce, hareketimiz
yöneticilerine yönelik suikast hazırlığında olan bu örgütün şimdiki hedefinde
ise Eş başkanlarının olduğu görülüyor.
AKP
Devleti’nin özellikle HDK ve DTK’nin kendisine alternatif olabileceğinden korktuğu
açıktır. Bu yüzden de bu partileri tasfiye girişimlerini de arttıracaktır. Öte
yandan CHP’nin Kürt Sorunu’na olan çözümsüz yaklaşımları da göz önündedir. Daha
önce ‘Kürt Sorunu’nun çözümü için siyaseti bırakmam gerekirse bırakırım’
sözlerini kullanan Kemal Kılıçdaroğlu, son dönemlerde süreci baltalamaya dönük
her türlü yolu izlemektedir. Aslında bu da gösteriyor ki CHP, kuruluşundan
günümüze Kürtlere yönelik imha amaçlı politikalarında hiçbir değişiklik olmamış
hatta farklı boyutlar kazanmıştır. CHP’nin asıl zihniyeti, daha önce ırkçı
açıklamalarda bulunan CHP’li Birgül Ayman Güler’in zihniyetinden farkı
olmadığı, Kürt asimilasyonunu öngördüğü nettir.
Rojava sahasına yönelik derin
planlar
AKP
Devleti, Batı Kürdistan devrimi gerçekleştiği günden itibaren Rojava üzerinde
her türlü kirli oyunu ve ittifakı gerçekleştirmeye çalıştı. Ancak ne AKP
Devleti’nin ne de diğer güçlerin Rojava üzerindeki planları sadece Kürtlerin
sahip olduğu statüden ibaret değildi. Olayın arkasında, neredeyse %90’ının
Kürdistan’da bulunduğu petrol asıl sebepti. Rojava’daki petrolün büyük kısmı
Kürtlerin denetimindedir. Tabi orada petrolü işletme durumu olmayınca Türkiye
özellikle bu konuda kendisiyle ilişkiye geçilmesi için türlü politikalar
oynamaktadır. Öte yandan, YPG güçlerine yönelik hem rejim güçlerinin hem de
çete üyelerinin saldırıları Kürt halkının YPG’ye olan desteğinin daha da
artmasını sağladı. Aslında Rojava’ya bakıldığında görünürde YPG ile silahlı
çete üyeleri arasında görünen savaşın aslında PKK ve NATO başta olmak üzere
uluslararası güçler arasında olduğu anlaşılacaktır.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
Özgürlük Hareketi Liberalleştirilip
Parçalanmak İstenmektedirKomplocu güçlerin yeni çözüm
planı, PKK’yi yok etme temeline dayanıyorKürt kazanımları üzerindeki gizli
anlaşmalar devredeNüfus Planlaması adı altında
asimilasyon politikaları geliştiriliyorAKP Devleti’nin Kürtlere yönelik ırkçı
saldırıları arttıRojava sahasına yönelik derin
planlar