KDP çizgisinden kaynaklı çok uzun bir süredir Başurda iktidar olma çelişki ve çatışması yaşanmaktadır. Bu çatışma 1975’de YNK’nin kuruluşundan sonra derinleşmiştir. KDP Kürt egemenlerin çizgisidir. YNK ise Kürt küçük burjuvaların ve orta kesimlerin temsilciliğini yapmaya çalışmaktadır. KDP’den biraz daha solda ve demokratiktir.
1980’den itibaren Başur’da bu iki çizgi arasında zaman zaman yüzlerce insanın öldüğü ve binlercesinin akıbetlerinin halen belli olmadığı çatışmalar yaşanmıştır. İki binli yılların başında ise iki parti bir daha “brakuji”yi gündeme getirmeme, seksenlerden itibaren yaşanmış “brakuji” çatışmalarını karşılıklı örtme anlaşması yapılmıştır. 2003’den sonra YNK Irak cumhurbaşkanlığı karşılığında Başur başkanlığını ve başbakanlığını KDP’ye vermiştir. Böylece Başurda yeni bir durum ortaya çıkmış oldu. Mam Celal’in vefatından sonra KDP çok daha fazla YNK içine müdahale ederek yalnızlaştırma ve güçten düşürme siyaseti izlemeye başlamıştır. Son seçimden sonra Goran hareketinin YNK ile yapmış olduğu anlaşmalara rağmen KDP çizgisine destek vermeye başlaması, içinde daha önce YNK’de önemli görevler almış kadroların olduğu Yekgurtu İslami’nin KDP’yi destekler siyaset izlemesi vb gelişmeler KDP’nin YNK’ye karşı izlediği siyasetin sonuçlarından bir kaçıdır.
KDP, 1800’lerden itibaren Kürt Mirlerinin temsil ettiği ve yenilgisinden sonra devreye giren Nakşi kimlikli Şexlerin İslami söylemlerle sürdürmeye çalıştığı siyasi çizginin milliyetçi biçimidir. Kürt mirlerinin ve şexlerinin hemen hemen tümü Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetine karşı isyan etmiş ve trajik yenilgiler almıştır. Hemen hepsinin yenilgisinde Türk egemenlerini tanımama, Osmanlının oyunlarına gelme, isyan ettikleri süreci doğru okuyamama, tam bağımsızlık yerine bölgesel özerklik isteme gibi politikaları belirleyici olmuştur. KDP bu çizgiyi çok daha ileriye götürerek, Türk egemenleri ile işbirlikçilik temelinde sürdürmenin adı olmuştur. KDP’nin temel görevi yani varlık gerekçesi, Lozan anlaşmasıyla hakkında inkar ve imha kararı verilmiş Kürtlerin olası bir özgürlük mücadelesini engellemektir. Kuşkusuz bu çizgi ve amaç KDP’nin başından itibaren esas aldığını belirtemeyiz. Bu doğru da olmaz. Bu durum İbrahim Ahmet gibi aydınların ağırlıkta olduğu KDP merkezinin Mele Mustafa Barzani tarafından tasfiye edilmesi, Irak devletine karşı mücadelede zorlandıkça içine girdiği arayışlar sonrasında hakim olmaya başlamıştır. Bu durum PKK’nin 1984’ten sonra Türk devletine karşı başlattığı özgürlük mücadelesinden sonra adeta temel siyaset tarzı olmaya başlamıştır. 2015’de Bakur Kürdistan’da şehir merkezlerinde öz savunma direnişi geliştirirken Mesut Barzani’nin Türk özel kuvvetler karargahını ve eğitim merkezini ziyaret etmesi, bugün KDP denetimindeki Başur’da Türk ordusuna ait onlarca üssün bulunması, Türk ordusunun Başurdaki HPG güçlerine dönük hava saldırılarında KDPdeki merkezi bir gurubun bilerek ve isteyerek koordinat vermesi gibi herkesçe bilinen hususlar KDP-TC ilişkilerinin vardığı boyuttu göstermektedir. KDP bunu sadece PKK ye karşı değil, YNK’ye karşı Saddam ile anlaşarak 1997’de Hewler’i YNK’den alarak, İran ile birlikte Rojhılat KDP’sine karşı tasfiye operasyonları yaparak, ENKS adı altında PYD’ye karşı TC ve çeteleriyle birlikte savaşmasının da gösterdiği gibi tüm Kürt örgütlerine karşı izlemiştir. Demek ki Kürtler arasında kardeş kavgası olmasın diyen her Kürt en başta çok açık bir biçimde KDP’ye daha özgün olarak da Barzani ailesinin KDP’yi elinde tutan gurubuna karşı açık tavır almak zorundadır.
Kürtler arasında brakuji olmamıştır. KDP’nin başta TC ile olmak üzere İran ve Saddam’ın Irak’ı ile anlaşarak Kürt örgütleri ile savaşması vardır. Doksanlardan sonra Kürtlerin binlerce şehit vererek üzerlerindeki inkar ve imha siyasetini kırması en çok da TC’yi zorlamıştır. Çünkü sistemin Kürt inkar ve imhasıyla görevlendiği devlet TC’dir. Dikkat edilirse Kürt inkar ve imhasının temel politika olduğu ve beka meselesi olarak ele alındığı tek sömürgeci devlet Türkiye’dir. Örneğin ne İran ne Irak ne de Suriye rejimleri Kürt yoktur, Kürtçe bilinmeyen bir dildir dememiştir. Saddam’ın Irak’ında ve Esad’ın Suriye’sinde bile. Bu da Kürt örgütlerinin, kişi ve kurumlarının Türk devleti ile ilişki biçiminin Kürt ve Kürdistan konusunda nerde durduğunu göstermektedir. Halk tabiri ile belirtirsek Kürtlerin Türk devleti ile değil ilişki kurması, Kürtler hakkında siyasi değişikliğe gitmeden konuşmalarının bile çok tehlikeli olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Kürtlerin her şeyine düşman bir devletle Kürt karşıtlığını destekler temelde çok açık biçimde ilişki içinde olan KDPdir. KDP içindeki bazı yöneticilerin Türk bankalarında milyonlarca dolar parası duruyor. KDP Türkiye’ye Başur petrollerini beleşten veriyor. Başuru Türklerin çöplerini en kaliteli mallarını satıyormuş gibi kullanmasına izin veriyor. Hem PKK’ye karşı hem Rojava devrimine karşı TC’ye destek veren örgüt KDP’dir. Yurtsever ve vicdan sahibi hiçbir Kürt bu ilişkiyi normal diplomatik ilişki olarak değerlendiremez. O zaman Kürt halkının özgürlüğünü ve Kürdistan’ın bağımsızlığını isteyen her Kürt, KDPye ama özellikle Barzanilerin Türklerle ilişkide olanlarına karşı açık tavır almak zorundadır. Bu gurup hakkında bildiklerini Kürt halkına açıklamalıdır. KDP ulusal ve yurtsever çizgiye çekilmeden Kürtler her zaman büyük bedeller ödemek zorunda kalacaktır.
KDP’de en etkili güç Barzani ailesinin bir kesimidir. KDP içindeki Kürt yurtseverlerin bu kesime karşı son yıllarda belli bir rahatsızlığı oluşmuştur. Ancak henüz kendilerini açıktan ifade edebilecek imkanlara sahip değiller. Barzani ailesi Kürdistandaki Nakşi tarikatının temsilciliğini yapan ailelerden biridir. Kürt Nakşileri arasında özellikle de Mevlana Xalit’tan beri her zaman iki çizgi olagelmiştir; Biri yurtsever diğeri ise Türk egemenleri ile işbirliği içinde olup Kürtlere, Araplara ve diğer kesimlere karşıtlık yapan kesimdir. Barzani ailesi Şex Abdulselam ve Şex Ahmet zamanına kadar esasta yurtsever, Mele Mustafa ile birlikte İran ile başlayan ilişkilerle Kürt sömürgecilerle işbirliği içinde siyaset izlemeye başlamıştır. Mesut Barzani zamanında özellikle Türkiye ile Kürt karşıtlığı temelinde ilişkiler daha da geliştirilmiştir. AKP iktidarının Kürt Nakşilerle ittifakı, Bakurdaki işbirlikçi Kürt Nakşilerin Barzani ailesiyle yakınlıkları, KDP ile Türk devleti arasındaki ilişki düzeyini bugün yaşandığı seviyeye çıkarmıştır. Kürtler içinde bu durumun cesaretle tartışılmasının zamanı gelmiş hatta geçmiştir. Kürt halkı, aydınları, sanatçıları, din alimleri ve diğer kanat önderleri yurtseverlik görevlerini yerine getirmelidir. Unutmayalım ki Kürtler KDP’ye çok fazla toleranslı yaklaşıyor. Artık buna bir son vermenin zamanıdır. Herkes KDP’nin ne yaptığını, Türklerle işbirliği içindeki Barzanileri bildiği halde normal görmeye devam ederse Türklere karşı verilmiş son iki yüz yılık mücadele de şehit düşmüş binlerce Kürtün anılarına sahip çıkmamış olur. Dolayısıyla her Kürt KDP’nin pervasızlıklarına karşı kendini sorumlu görmelidir. Bu parti ya da guruplar nasıl oluyor da bu kadar rahat ihanet ediyor ve ihanetine de siyaset diye biliyor diye düşünmeli ve kendi payını görebilmelidir.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi