01 Ağustos 2016 Pazartesi Saat 11:52
Kürt halkının Önder Abdullah Öcalan’ın sağlık ve güvenlik
durumunu öğrenme isteminin önemini ve aciliyetini burada dile getiriyoruz…
Yoksa mevcut durum sürerse iç çatışmanın daha da gelişeceğini herkes bilmelidir.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 27 Temmuz 2011 tarihinden
bu yana avukatlarıyla görüştürülmüyor. Tam beş yıldır söz konusu avukatların
müvekkilleriyle görüşme talepleri “Koster bozuk , “Hava muhalefeti var gibi
sudan gerekçelerle geri çevriliyor. Çok açık ki, adı “F tipi cezaevi olan
İmralı’da cezaevlerine ilişkin yasalar işlemiyor. O halde cezaevi dememek,
“Rehine evi demek daha uygun ve doğru oluyor.
Önder Abdullah Öcalan sadece beş yıldır İmralı’da
tutulmuyor, 16 Şubat 1999’dan bu yana tam on sekiz yıldır İmralı’da tutuluyor.
Fakat beş yıl öncesine kadar dönem dönem aksamalar olsa da avukat ve aile
görüşü yapılıyordu. Ancak son beş yıldır avukat görüşü yaptırılmıyor ve siyasi
kararla keyfi olarak engelleniyor. Eğer İmralı’da avukat görüşü olmazsa, o
zaman beş yıl önce neden yapılıyordu? Yok eğer avukat görüşü yapılabilirse, o
zaman neden beş yıldır keyfi kararlarla engelleniyor? İmralı’da cezaevi
olmadığı ve insanların orada rehin tutulduğu net bir biçimde açığa çıkıyor.
Kaldı ki, Kürt Halk Önderi için bazı ceza davaları
kesinleşmiş olsa da, hala görülen bazı davalar da bulunuyor. Bu konularda
avukatlarıyla görüşmesi ve savunma yapması gerekiyor. Yine on sekiz yıldır bir
rehine olarak İmralı işkence hanesinde tutuluyor. Bu konuda da uydurulan hukukî
kılıfların durumunu ve sürecin işleyişini takip etmesi gerekiyor. İşte bütün
bunlar, gereken bilgileri alıp tartışmaları yapabilmesi için avukat görüşü
gerektiriyor. Ancak beş yıldır gereken bu görüşmeleri yapamıyor ve dolayısıyla
işlemeyen yazışmalarla sorunları çözmeye çalışıyor.
Diğer yandan, 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana yaklaşık on
altı aydır Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile hiçbir görüşme yapılamıyor. En
son 5 Nisan 2015 günü bir HDP Heyeti görüşme yapmıştı. Ondan sonra tam on altı
aydır HDP Heyeti’nin, avukatlarının ve ailesinin görüşme talepleri yukarda
belirttiğimiz sudan bahanelerle geri çevriliyor. Önder Abdullah Öcalan’ın
kardeşlerinin ve yeğenlerinin görüşme istemleri de reddediliyor.
Avukat görüşü ardından şimdi de aile görüşünün reddediliyor
olması, ortaya çok ilginç bir tablo çıkarıyor. İmralı’da bir cezaevi değil,
tamıtamına ortaçağ zindanlarını andıran bir yapının var olduğu görülüyor.
Dahası Kürt Halk Önderi ile birlikte İmralı’ya götürülmüş olan diğer tutsaklar
üzerinde de aynı şeyler uygulanıyor. Onlar da ne avukat ve ne de aile görüşü
yapabiliyorlar. Yani siyasi iktidar isterse İmralı’ya herkes gidebiliyor ve her
şey gidip gelebiliyor, istemezse hiç kimse gidemiyor. Dolayısıyla hukuka bağlı
hiçbir şey bulunmuyor. İmralı’da her şey siyasi kararlarla yürütülüyor.
Son on altı aydır İmralı’ya gidip gelen tek grup bir CPT
(İşkenceyi Önleme Örgütü) Heyeti oluyor. Yaklaşık üç aylık bir süre geçmiş
olmasına rağmen, söz konusu CPT Heyeti’nden de kamuoyunu bilgilendirici ve
tatmin edici herhangi bir açıklama yapılmamış bulunuyor. Dolayısıyla başta
ailesi ve Kürt halkı olmak üzere tüm demokratik kamuoyu Kürt Halk Önderi
Abdullah Öcalan’ın sağlığı ve güvenliği konusunda derin kaygı yaşıyor.
Şimdi tüm bunlara bir de 15 Temmuz askeri darbe girişimi ile
20 Temmuz Olağanüstü Hal ilanı eklenmiş bulunuyor. 15 Temmuz askeri darbe
girişimi deyip geçmemek gerekiyor. Şimdiye kadar Türkiye çok askeri ve sivil
darbeler ve muhtıralar yaşadı. Neredeyse dönemsel siyasetler darbesel
karakterde oluyor. Fakat bunların hiç birinde 15 Temmuz’daki gibi sert
saldırılar olmadı. Örneğin TBMM, Cumhurbaşkanlığı, MİT ve Emniyet Merkezleri
bombalanmadı. Savaş uçakları, helikopterler, mitralyözler kullanılmadı. Cadde
ortasında darbeci askerlerle sivil halkın çatışması yaşanmadı. Bunların hepsi
sadece 15 Temmuz askeri darbe girişiminde yaşanan hususlar oldu.
Kısaca 15 Temmuz askeri darbe girişiminde başta Tayyip
Erdoğan, AKP Hükümeti ve yönetimi olmak üzere tüm toplum ciddi bir tehlike
yaşadı. Gerçekten de Türkiye pek alışık olmadığı sert bir çatışma süreci
yaşadı. Hem de bu durum, “Göz bebeğim dediği ve öyle sandığı ordudan geldi.
Peki bu tehdit ve saldırının İmralı boyutu ne oldu? Şimdi Kürt halkı ve
demokratik kamuoyu işte bunu merak ediyor ve sorup öğrenmek istiyor. Adalet
Bakanlığı tarafından yapılan yuvarlak ve muğlak açıklamalar toplumu
inandırmıyor ve tatmin etmiyor.
Kaldı ki İmralı’nın, yani Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan’ın darbelere karşı açık ve net tutumu biliniyor. 12 Eylül 1980
askeri-faşist darbesine karşı en büyük mücadeleyi veren ve darbeyi yenilgiye
uğratan harekete önderlik yapmış kişi oluyor. Yine 28 Şubat muhtırası
karşısında en sağlam tutum koyan bir pratiğe sahip bulunuyor. Bugüne gelince,
aslında 17 ve 25 Aralık 2013 girişimleri karşısında en tutarlı duruş gösteren
ve bu girişimlerin boşa çıkarılmasında belirleyici rol oynayan bir tutumun
sahibi oluyor.
Şimdi bu denli saldırgan olan 15 Temmuz askeri darbe
girişimcilerinin, yine bu kadar darbe karşıtı olan Kürt Halk Önderi’ne yönelik
saldırı planlamamış olması düşünülebilir mi? Besbelli ki hiç kimse bunun
tersini düşünmüyor. Dolayısıyla 15 Temmuz darbe saldırısının İmralı üzerindeki
etkisinin ne olduğunu herkes yeterince öğrenmek istiyor. Özellikle Kürt
halkının bu konuda çok hassas olduğu biliniyor.
Önderliğine karşı tutumu savaş ve barış gerekçesi saydığını her gün
sokaklarda net bir biçimde haykırıyor.
Kuşkusuz bunun devamı da var. 15 Temmuz askeri darbe
girişimi bastırılmış, ancak ardından 20 Temmuz günü olağanüstü hal ilan edilmiş
bulunuyor. Askeri darbecilerin sıkıyönetimine karşı sivil darbecilerin
olağanüstü hal yönetimi gerçekleşmiş oluyor. Söz konusu olağanüstü hal ilanı
temelinde on binlerce insan işinden atılıyor, tutuklanıyor, onlarca gazete,
dergi, televizyon, üniversite, okul kapatılıyor. Kısaca Türkiye’de yer yerinden
oynuyor. Deyim yerindeyse her taraf toz-duman. 24 Temmuz 2015 topyekûn faşist
özel savaş saldırısı ardından, 15 Temmuz askeri darbe girişimiyle başlayan iç
savaş tüm Türkiye’de derinleşerek devam ediyor.
Bir de bütün bunların İmralı ve Kürt Halk Önderi üzerindeki
etkisinin ne olduğu sorusu Kürt halkının ve insanların beynini kurcalıyor.
Tayyip Erdoğan yönetiminin geliştirdiği bu sürek avının İmralı üzerindeki
etkisinin ne olduğunu halk ve kamuoyu öğrenmek istiyor. Böyle bir iç savaş
ortamında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlığı ve güvenliğinin nasıl
olduğu konusu Kürtleri ve demokratik güçleri kaygılandırıyor. Bu nedenle de
“Öcalan’a Özgürlük eylemleri içte ve dışta her yerde çığ gibi gelişiyor. Söz
konusu bu eylemlerin Kürt Halk Önderi ile görüşme oluncaya kadar da artarak ve
yayılarak süreceği anlaşılıyor.
Dikkat edilirse, on sekiz yıldır İmralı’da yaşanan fiziki ve
psikolojik baskı ve işkenceye, ağır tecride ve tehdide burada hiç değinmiyoruz.
Halbuki bunların hepsi de var. Ancak güncel durum o kadar hassas ki, bu nedenle
Kürt halkının Önder Abdullah Öcalan’ın sağlık ve güvenlik durumunu öğrenme
isteminin önemini ve aciliyetini burada dile getiriyoruz. İmralı’dan sorumlu iç
ve dış güçler bu gerçeği görmeli ve Kürt halkının taleplerini karşılayıcı bir
tutum içine girmelidir. Yoksa mevcut durum sürerse iç çatışmanın daha da
gelişeceğini herkes bilmelidir.
Örneğin, Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi “Türkiye’nin yeniden
yapılandırılmasından söz ediyor. Doğrudur, Kürt düşmanı ve soykırımcı,
diktatörlük üreten ulus-devlet faşizminin köklü bir değişime uğratılması
gerekiyor. Ancak bu nasıl olacak? Sadece Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi olmaz.
Böyle bir yeniden yapılanmaya herkesin katılması gerekiyor. Yeniden yapılanma mevcut
iç savaş ve terör ortamında gerçekleşmez. Bunun için ateşkes ve barış ortamının
sağlanması gerekiyor. Yine Kürtsüz bir yeniden yapılanma demokratik olmaz. Bu
nedenle Kürt halkının özgür iradesiyle böyle bir yeniden yapılanmaya aktif
katılması gerekiyor.
Bütün bunlar da, Türk-Kürt barışını ve birliğini sağlayacak
tek kişi olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü ve aktif
katılımını gerektiriyor. Önder Öcalan katılmadan Türkiye’de ne barış ve
birliğin, ne de demokratik yeniden yapılanmanın sağlanamayacağını herkesin
bilmesi gerekiyor. Türkiye’yi yönetenler için bu gerçeğin dikkatle
değerlendirilmesi zorunlu olurken, Kürt halkı ve demokratik güçler içinse
barış, birlik ve demokrasinin teminatı olan Önder Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü
sağlanıncaya kadar kesintisiz bir eylemlilik içinde olmak devrimci ve
demokratlığın tek kıstası olarak ortaya çıkıyor. Yeni Özgür
Politika/Selahattin Erdem
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”