Bu biçimde zaman zaman yazarak Kürtler üzerinde uygulanan özel savaşın çeşitli boyutları üzerinde durmaya çalışıyoruz. Bu temelde TC Devletinin uyguladığı çok boyutlu özel savaşı ve özellikle de özel psikolojik savaşı teşhir etmek ve anlaşılır kılmak istiyoruz. Çünkü tüm kesimleriyle toplum, özel savaşa ve psikolojik savaş saldırılarına karşı çok donanımsız. Belli bir çabayla bu donanımsızlığı azaltmaya ve toplumu özel savaşa karşı donanımlı kılmaya çalışıyoruz. Burada da Türk özel psikolojik savaşının KDP üzerindeki etkileri konusunu irdelemek istiyoruz.
Bilindiği gibi, özel psikolojik savaşın iki temel saldırı alanı bulunuyor. Biri yalan, diğeri ise şok edici baskı ve zulüm oluyor. Yalan ile hedeflenen güç aldatılmaya ve yandaş hale getirilmeye çalışılıyor, şok edici baskı ve zulüm ile de hedeflenen güç korkutulup teslim alınmak isteniyor. Sonuç olarak, her iki biçimde de karşı irade tümden kırılarak avlama işi tamamlanıyor.
Açık ki temel siyaset aracı savaş olan iktidar ve devlet güçleri söz konusu özel psikolojik savaşı yaygın ve etkin bir biçimde kullanıyorlar. Bu temelde halkları, kadın ve gençleri, işçi ve emekçileri egemenlikleri altına alıyorlar. Bu çerçevede de yalan ve baskıda uzmanlaşıyorlar. Yüzleri kızarmadan yalan söyler, yürekleri titremeden de baskı ve zulüm uygular hale geliyorlar.
Belli ki bu işte en çok uzmanlaşan güçlerin başında da TC Devleti geliyor. Çünkü iktidar ve devlet sisteminin baştan itibaren oluşan bütün mirasının üzerinde yükseliyor. Osmanlı İmparatorluğu gibi tarihi bir iktidar ve devlet sentezinin yıkıntıları üzerinde şekillenmiş bulunuyor. İttihat ve Terakki Cemiyetinin yönetiminden bu yana son yüz yılı aşkın süredir de baskı ve zulmü soykırım düzeyinde yürütüyor. Bütün bunlar da TC Devletinin tepeden tırnağa bir özel savaş sistemi olduğunu ortaya koyuyor.
Şimdi son beş yıldan bu yana işte bu özel savaş makinasının başında da AKP-MHP ittifakı bulunuyor. Tabi AKP ve MHP deyip geçmemek gerekiyor. AKP zirvede seyreden bir yalan makinası olurken, MHP de Hitler rejiminde doruk yapmış olan faşist baskı ve zulmün esas hocası ve temel uygulayıcısı oluyor. Sonuçta AKP-MHP iktidarı yalan ve baskıdan oluşan özel psikolojik savaşı en etkili uygulayan bir yönetim olma özelliğine sahip bulunuyor. Balkanlar’da, Anadolu’da ve Mezopotamya’da yürütülen faşist-soykırımcı özel savaş birikimini daha da geliştirerek pratiğe geçiriyor. Kürtlere karşı yüz yılı aşkın süredir yürüttüğü özel savaş Türk egemenlerini bu konuda iyice eğitmiş görünüyor.
Kuşkusuz AKP-MHP faşist iktidarı soykırımcı özel savaş saldırılarını en çok Kuzey Kürdistan halkına ve PKK’ye karşı uyguluyor. Fakat bu savaşta başarılı olabilmesi için Kürdistan’ın diğer parçalarındaki halka ve diğer Kürt örgüt ve partilerine karşı da özel savaş uygulaması gerekiyor. Böyle yapmasa PKK’ye ve Kuzey Kürdistan halkına karşı başarılı olamaz. Zaten PKK ve Kuzey Kürdistan halkı üzerinde uyguladığı özel savaşın temel amacı da Kürt soykırımını gerçekleştirmek oluyor ki, bu da Kürtlerin tümünü ilgilendiriyor ve içine alıyor.
TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin PKK’den sonra üzerinde en çok özel savaş uyguladığı Kürt partisi KDP oluyor. Hem KDP’nin varoluş gerekçesi buna imkân veriyor ve hem de KDP’nin Kürdistan üzerindeki etkinliği bunu gerektiriyor. Zira KDP, bir Kürt ulusal hareketi olmaktan çok, Kürt sorununu yaratan güçler tarafından böyle bir ulusal hareketi engellemek üzere yaratılmış bulunuyor. İkinci Dünya Savaşından bu yana da söz konusu uğursuz rolü etkili bir biçimde oynuyor. Bu da KDP’nin aslında bir özel savaş partisi olduğu gerçeğini ortaya çıkartıyor.
PKK’nin geliştirdiği yeni Kürt özgürlük direnişini bastırmak için 1983’ten bu yana Güney Kürdistan’a saldıran TC generalleri, söz konusu saldırılarının iki amacı olduğunu belirtiyorlar: Birincisi PKK’yi ezmek, ikincisi ise KDP’yi daha fazla teslim almak. Bu biçimde KDP üzerinde egemenlik kurarak 1985 güzünden bu yana PKK’ye karşı savaştırıyorlar. Nisan ortasında Zînê Wertê’ye güç kaydırma ile başlayan ve Ekim sonunda Gare’den Haftanin ve Xakurkê’ye kadar gerilla alanlarını kuşatmaya kadar varan KDP askeri hareketliliği işte bu savaştırma durumunun son halkasını oluşturuyor.
Çok açık ki, PKK gerillası üzerine KDP pêşmergesini sürme kararını KDP Yönetimi vermiyor. Bu kararı küresel düzeyde ABD Yönetimi, bölgesel düzeyde ise AKP-MHP faşizmi vermiş bulunuyor. Belli ki her iki güç de bunu özel savaş kapsamında yapıyor. Burada kuşkusuz ABD etkisi başattır ve KDP için adeta bir emir niteliğindedir. Fakat KDP’nin PKK’ye karşı son saldırılarında AKP-MHP faşist özel savaş yönetiminin yönlendirmesi daha da güçlü ve etkili görünmektedir. Kuşkusuz KDP Yönetiminin daha çok mülk sahibi olma tutkusu ile sürekli acı kaynağı olan Şengal’den kaçmış olmasının da bu son saldırılarda payı vardır. Ancak AKP-MHP özel psikolojik savaşının neredeyse belirleyici düzeyde etkili olduğu da açıktır.
Peki AKP-MHP faşist-soykırımcı iktidarı mevcut KDP Yönetimini PKK’nin üzerine nasıl sürebilmektedir? Çok açık ki, bunu esas olarak özel psikolojik savaşı kullanma temelinde yapmaktadır. Yani AKP’nin yalancılığı ile MHP’nin faşist saldırganlığı burada rol oynamakta ve KDP üzerinde sonuç almaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, bir yalan makinası olan AKP, KDP’ye sürekli “PKK yok edildiğinde KDP yönetiminin daha da güçleneceği” yalanını söylemekte ve bu yalan biraz da güçsüz ve çaresiz olan KDP Yönetimi üzerinde etkili olmaktadır. “Ya tutarsa!” misali AKP yalanlarına sürekli aldanılmaktadır. Halbuki PKK olmasa AKP Yönetimi KDP’nin mevcut statüsünü bile kabul etmez. Nitekim Tayyip Erdoğan açıkça bu statüyü kabul etmenin TC için tarihi bir hata olduğunu ve fırsat bulduğunda buna son vereceğini söylemiştir. Buna rağmen KDP Yönetiminin “PKK yok edilirse kendisinin güçleneceği” yalanına aldanması gerçekten bir ironi konumundadır.
Tabi KDP üzerinde daha çok rol oynayanın MHP katliam ve tehditleri olduğu da bir gerçektir. Bunu Kuzey Kürdistan halkı üzerindeki uygulamalardan görmekte ve adeta ödü koparcasına korkmaktadır. Bu konuda TC Devleti, mevcut KDP Yönetimini değil, aslında Baba Barzani’yi korkutmuş ve esas sonucu orada almıştır. Nitekim Mustafa Barzani’nin çocuklarına “Asla TC Devleti ile karşıtlaşmayın” vasiyetinde bulunduğu ve bugünkü yönetimin de bu ata vasiyetini esas aldığı belirtilmektedir. Kuşkusuz TC Devleti de MHP de faşist-soykırımcıdır ve kendi çıkarı için her türlü zulüm ve katliamı gözünü kırpmadan uygular. Bunun Amed, Dersim ve Ağrı’daki örnekleri kadar bugün tüm Kuzey Kürdistan’daki ve Afrin’den Xakurkê’ye kadar uzanan alanlardaki örnekleri vardır.
Ancak MHP saldırgan ve TC soykırımcı diye de Kürt varlık ve özgürlük mücadelesinden vaz geçilemez. Böyle bir durum özgürlük mücadelesinden vaz geçip TC’ye ve MHP’ye biat etmeyi değil, tersine daha çok örgütlenip birleşerek Kürt özgürlük mücadelesini daha etkili ve çok yönlü geliştirmeyi gerektirir. İşte PKK’nin yaptığı ve başarmaya çalıştığı da budur. Burada KDP’nin özel psikolojik savaş yönlendirmesi altında olduğu ve Kürt özgürlüğüne karşıt bir konuma düştüğü açıktır. Oysa bütün Kürt örgütleri ve Kürt toplumu bir olsa ve elindeki imkânları etkili bir biçimde kullansa mevcut TC Devletinden daha kuvvetlidir ve TC’nin soykırımcı saldırılarını kırıp özgürlüğü kazanabilir. Çünkü dünya ve bölge koşulları Kürtlerin lehinedir. TC’ye karşı yüzyıllık direniş ve son PKK mücadelesi TC soykırımcılığını çok ağır bir biçimde darbelemiştir. Mevcut KDP Yönetiminin korkmasına ve yalanlara aldanmasına gerek yoktur. Gerçeği biraz görüp Kürt ulusal birliğine yaklaşması tüm özel savaş oyunlarını bozmaya ve soykırımcı saldırıları kırmaya yetecektir.
Atakan ÇETİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi