27 Mayıs 2014 Salı Saat 07:34
Bu gün itibarı ile Soma’da katledilen işçi sayısı 301’i olarak gösterildi. Varsayımlara ve olasılıklara göre öldürülen işçi sayısının daha fazla olduğu ve bunun açıklanmayarak, zamana yayılarak rakamlar yavaş yavaş daha fazla artacaktır. Başta şu saptamayı net ve açık olarak yapalım. Bu bir facia değildir. Açık bir katliamdır. Kim bu katliamdan sorumludur ve hesabı kimden ve nasıl sorulacaktır?
Öncelikle bazı gerçekleri masaya yatıralım. Devletin-Hükümetin en üst temsicileri başta R.T.Erdoğan ve kurmay bakanları Soma’ya gidiyor ve halkın yaşadığı ağır acı travmalardan sonra R.T.Erdoğan’a saldırarak öfkesini yansıtıyorlar. R.T.Erdoğan mağaza ve marketlere sığınarak kendini zor kurtarıyor. Bu ne anlama geliyor? Katleden sensin, katil sen ve senin tüm kurmay bakanlarınla birlikte kurduğun sahte sistemindir. Bu sistemin tekelci tüm sermaye ve maskeli maskesiz patronların kana susamışçasına daha fazla sınırsız para kazanma tutku ve hırslarıdır. Bu hırsları tarihin derinliklerinden bu göne kadar en pervasızca artmış, insanlık onuru ile bağdaşacak ahlaki değer, sınır ve ölçü kalmamıştır.
Bu sistemin tezgahı nedir? Önce Maden kurumları devlet kurumlarına bağlı işletmelerle yürütülüyordu. TC’nin kuruluşundan bu güne kadar. İşçi ve emekçinin emek değeri, hak ve özgürlükleri, örgütlenme hakları, can ve iş sağlığının korunması, insanca yaşayabileceği bir yaşam ortamının sağlanması asla olmamıştır. Bunu birinci derecede sağlaması gereken devlet aygıtının kendisi olmasına rağmen bu görevinden kaçarak özelleştirme ve taşeronlaştırma yöntemleri ile kapitalist sömürücü vampirler olarak adlandırılan özel sermayelere bir bir peşkeş çekilmiştir. Devlet ve devletin temsilcileri olan kurmay bakanlarda bu ve buna benzer şirketlerde hisse sahibi olarak, bu tür sektörlerin suç ortakları olmuşlar ve tüm kirliliklerini aklayan bir rol ve misyon sahibi olmuşlardır. Özelleştirilmiş bu kurumlar en ince ve pervasız yasa tanımaz yöntemlerini devreye sokarak, işçi ve emekçinin kanı ile sermayesine sermaye katarak göbeklerini ve cüzdanlarını şişirmişlerdir. Kurdukları sistemde sendikalaşma sahtedir, verilen ücret ancak ölmeyecek düzeyde verilen sadakadan öte bir şey değildir. Ocaklarda oluşturulan iş ve çalışma güvenliği, koca bir yalan ve aldatmadan öte değildir. Sadece ücret kölesi insan çalıştırmanın yanında, daha çocuk yaşlardaki küçücük bedenleri binlerce metre yerin altına göndererek, çocuk bedenini canlı tabuta gömüyor. Bundan daha ağır bir suç olabilir mi?
Zaman bunu bir kader olarak görüp sahte timsah gözyaşları dökerek ah-vah çekmenin ne zamanıdır ne de yeridir. Sorun devletin egemenler lehine işleyen çarkı ve onun uygulayıcısı olan AKP’dir. Sorun bu alçak çarkı nasıl durdurmalı ve geçmişten ve bu güne bunun hesabını sormadır.
Dünyanın herhangi bir ülkesinde böylesine bir işçi emekçi katliamı olduğunda yer yerinden oynar ve başta başbakanlar olmak üzere bakanları ile istifa ederler. Fakat Türkiye de öylesine bir pervasızlık ve ahlaksızlık vardır ki bırakın istifa etmeyi Başbakan en pişkin bir edayla bu tür ölümleri rahatlıkla normal görecek kadar ar ve insani değerini yitirmiştir. Zaten fazlada bir şey beklenmeyeceği de bir hakikattir. Bir cani asla kendi cinayetine cinayet adını koymaz. Onun satılmış ve güdümlü medya uzantıları da her gün sahte timsah göz yaşları dökerek kaderciliği adeta ruhlara empoze etmeye çalışır.
Vampirlermiş eli kanlı Kapitalist Modernite’nin yerli uşaklarına karşı ortak örgütlülük yaratılarak birleşik bir devrimci demokratik haraketin inşa zamanı gelmiştir. Gün Demokratik Modernite’nin inşasını gerçekleştirme günüdür. Kırk yıldır dağlarda ve şehirlerde Kürt Özgürlük Hareketi Faşizmin en alçakça yüzü olan Hegemonik Devletçi sisteme karşı en amansızca gerillası ve halkıyla yenilmez bir ruhla tüm bedellerini fazlasıyla ödeyerek özgürlük bayrağını bu güne kadar getirmiştir. Şimdi Demokratik Ulus Şiarı ile yenilmez birleşik bir demokratik mücadele cephesini örmektedir. Herkesin ağzından düşürmediği gezi ruhu direnişçilerinin bu bayrağın altında güç birliği yapma günüdür. Alçakça yapılan ve ilerde olası gelişecek olan işçi ve emekçi katliamlarını durduracak tek güç ortak birliği inşa etmedir. İşçi ve emekçilerin ruhunun verdiği emir budur. Ağlayarak ve sızlayarak ortaya koyulan her tavır onların bu ruhuna en büyük hakarettir. Hesap sorulacaksa yenilmez bir örgütlülüğü yaratma ve onun mücadelesini kesintisiz yükseltme olmalıdır. Tarihi anlamda sorulacak soru şudur nereden başlanmalı? Tam da bu gün ve buradan başlanmalıdır. Yığınların öfkelerini toplanan bu enerjiyi boş ve geleneksel eylemlerle boşa harcanmamalıdır. Bu enerji somut bir çatı örgütlülüğüne, bir programa ve onun eylemselliğine hızla dönüştürülmelidir. Fazla detaylara ve ayrıntılara takılmadan bu emekçilerin anısına verilecek en anlamlı cevap bu olacaktır. Bu görev herkesindir ve yol açıktır. Bu yolda değer yaratacak herkes özgürlük yolunda bir mihenk taşıdır. Özgürlük, adalet ve halkların ve emekçilerin kardeşliği için devrimci görevlerimizin başına.
Munzur Dersim
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.info