26 Eylül 2014 Cuma Saat 06:22
2.Bölüm
Bu temelde tüm taraflara şu soruyu sormak gerek. Şengal
Güney Kürdistan tarihindeki trajik olaylara benzer ve ulusal yargılaması
yapılmadan tekrardan geçiştirilecek bir olay gibi mi yaklaşım gösterilecek yada
formalite bazı peşmerge komutanlıklarında görevden almalar-yer değiştirmeler
gibi basit gözleri boyama maksatlı değişikliklerle mi sınırlı kalacak? Güney
Kürdistan başkanlığı ve KDP klasik tarihlerinin sonuçlarını Şengal’de
tekrarlayacak mı? Politikleşmiş Kürt halkı buna izin verecek mi? Êzîdî’ler Şengal’de
ayaklar altına alınmış onurlarının derin sorgulaması yapmadan bazı
mirlerin-şêxlerin rantına kurban vererek ulusal mahkemeyi Müslüman Kürtlerin
üzerinde ve özelikle Şengal’den sorumlu olan KDP yönetimi üstünde
gerçekleştirmeyecek mi? Güney Kürdistanlı örgütler, partiler, aydınlar, Êzîdî
ileri gelenleri ve diaspora Kürtleri Şengal’i
elbirliği ile balık hafızalı dolar kasalarına hapsedip kilidini
tekerrürden kazanç üstüne kazanç elde eden cellatlarına mı teslim edecekler?
Özeleştirisi-özrü demokratik ulusal platformlarda yapılmadan bir kaç ağıt,
Êzîdîlere bakanlık, KDP merkezli Êzîdî pirlere şêxlere maddi yönü güçlü
yeni komitelerle Şengal
dezenformasyonuyla Şengal’de ikinci bir
katliam daha mı yapılacak? Kürtler Şengal’i derin muhakemelerden ve ulusal
yargılamalardan geçirmediği sürece yeni Şengallerin yolda olduğunu
bilmelidirler. Yeni Şengaller Kürdistan’ın hangi parçasında olur? O ayrı bir
araştırma ve tartışma konusu gibi orta yerde duracaktır.
Aynı hatalara düşmemek için bu sorulara bağlantılı olarak birkaç örneği vermek gerekir. KDP’ye izah
edildiği gibi parti içi sorunlardan
kaynaklı suçlamalar yapılmamaktadır. Bu
konuda parti içi işleyiş mekanizması nasıl? KDP’ye ya da başka bir partiye
katılanlar parti iç disiplin kuralları gereği gereken sözleri ve uygulamaları daha baştan kabul etmiş
sayılırlar. Örneğin KDP kendi tüzük ve programlarında muhafazakar demokrat
olduğunu, Irak’ın sınırları içerisinde oluşturulacak bir yönetim modelinde
Kürtlere statü isterken, diğer Kürdistan parçaların özgürlüğüne dair tek bir
cümle bile partisinin tüzük, hedef ve stratejisinde sözü bile edilmez. Aynı
zamanda kurulacak sistemin yönetim biçimi hakkında ise herkes kendi görüşünü
KDP görüşüymüş gibi sunar. Oysa KDP programında bu yönetim işleyişi
sıralanmamıştır. Buna rağmen iç disiplin kuralları her partinin iç işleyişi
olarak kabul görürken demokratik ulusal sorunların partilerin iç işlerinden
ayrı ele alınması ve karıştırılmaması gerekir. Her parti kadro ve üyelerine iç
disiplin işleyiş ve vermiş oldukları sözlerin gereklerine göre istediği
yargılamayı ve cezalandırmayı verebilir. Ulusal özgürlük davasına ve halka
karşı işlenmiş suçlar ise ayrı ele alınması ve halk mahkemesinde halka açık
mekanlarda yargılanması gerekir. Her dört parça Kürtlerden oluşan bağımsız jüri
heyetlerinin gözetiminde Kürdistan ve Kürt halkına karşı suç işlemiş kim olursa
olsun yargılamasının önü açılmalıdır. Şengal bunun çekirdek mayası niye olmasın
diye Kürtler demokratik eylemlerle hatta sloganlarla Kürdistan’ın dört bir
parçasına bunu yaymalı. Bağımsız heyetlerin çağrıları, gerçek Êzîdî ileri
gelenleri buna niye öncülük yapmasın. Yine üstüne basa basa söylemek gerek
Güney Kürdistan’da bağımsız Kürdistan devletinin ilan edilmesi
vaadi-hayali ya da somut pratiği bile
Şengal katliamının ulusal suçlularının yüzlerini örtmemelidir. Bu mahkeme
kurulmadan on devlet bile kurulsa Kürtler sürekli Şengal türü Kürt kapanlarıyla
yaşamak zorunda kalacaklardır. Kürtler belki böylece tarihe karşı olan
borçlarını bir nebzede olsa öderler. Belki ulusal suçlular böyle bir mahkemeye
gelmek istemezler. Ama doğacak yeni nesillere aktarılmak üzere ulusal Kürt iddianamesinin bırakılması kutsal bir
kitap kadar değerli olacaktır. Zihinleri açmada ve Kürtlerin kendi elleriyle
bir aşiret partisinin veya liderinin iktidar çıkarı için devşirdikleri Kürt
tarihi gerçek ulusal demokratik rayına oturarak
öz gücüne ve bağımsız ulusal öngörüsüne dayanarak gerçek yoluna
devam eder.
Temennilerin pratikleşmediği yerde bir kıymetinin olmadığını
bilerek yargılamalar umarız yakın tarih Güney Kürdistan gibi olmaz.
KDP karanlık iktidar deneyimlerinden aldığı tecrübeler ışığında Güney Kürdistan’daki
bütün kesimleri, azınlıkları ve Êzîdî’leri hakimiyeti altında tutmak için
‘şeker kamçı’ politikasını Demokles’in kılıcı gibi Güney Kürdistan ve bilhassa
Behdinan halkı üzerinde göstermektedir. Bir yanda Behdinan’daki gizli
örgütlü güçlerini kendisinden
bağımsızmış gibi göstererek şiddet
olayları ile azınlıklar ve muhalefet üzerine göndererek kamçı politikasını uygular. Sonra kurtarıcı
olarak sahneye çıkarak ben olmasam sizleri bitirirler. Beni sürekli destekleyin
diye şeker politikasını yürütmektedir. Batılı hegomonik kapitalist modernite
devletlerine ben Güney Kürdistan’da bütün dini azınlıkların ve Êzîdîlerin
garantisiyim diyerek iktidar varlığını tazeler, kaybolmuş imajını tekrar tamir
eder. Azınlıklarda teşekkür üstüne
teşekkürler sunarlar. Yakılan, yıkılan ve katledilen kişilere maddi imkanlar
verildikten sonra olay son bulur. Bu provokasyon ve komplolarda yer alan KDP’li
gizli kadrolar bir süre sonra terfi edilerek ödüllendirirler.
2007 Yılında Êzîdîlere yönelik Güney Kürdistan’ın Behdinan
sahasında yeni oyunlar devreye sokulur.
Mir Tehsin Bey’in ve şêxlerin evlerinin bulunduğu Şêxan’da Êzîdîlere yönelik
anti-propagandalar alttan alta yapılır. KDP alt örgütlemelerinin eliyle
sürdürülen bu propagandalara bazı dış güçlerde destek verir. 6 Şubat 2007
tarihinde ailesi tarafından şiddete uğradığını ve baskılar gördüğünü belirten
Sünni bir Kürt kadını yolda karşılaştığı iki Êzîdî gencinin arabasına biniyor. Yolda bekleyen
KDP kontrol noktasında KDP’liler bu kadını tanıdıklarını ve evli olduğunu ileri
sürerek Êzîdî gençleri tutukluyor. Sonradan mahkemede gençler serbest
bırakılıyor. Olay sona ermiş gibi görünürken olayın fitili bir kere
tutuşturulmuştu. Bölge yönetiminde bulunan KDP’li yöneticiler bir müddet sonra
Êzîdîlere karşı çirkin propagandalar yapmaya başladılar. İftira dolu sözler
dilden dile dolaşmaya başladı. Bölgede bulunan Êzîdîlere karşı Sünni halk
patlamaya hazır bomba haline getirilmişti. KDP alt örgütlerin kışkırtmasıyla 14
Şubat 2007 tarihinde Êzîdîlere karşı
şiddet saldırılar gerçekleştirdiler. Êzîdî’ler Şêxan’da 200 Müslümanı
katletmiş, iki Êzîdî genci bir Müslüman gelinini katletmiş gibi gerçek dışı
kara propagandalarla Şêxan’a 3 gün boyunca çevreden gelenlerin katılımıyla
saldırı yaptılar. Şêxan 3 gün boyunca abluka altında kaldı. Êzîdî mirlerinin
arabalarını evlerini yaktılar. Kutsal
bildikleri divanlarını yerle bir
ettiler. Şêxan Êzîdîleri kaçtılar. Yaralılarla kimse ilgilenmedi. Birçok ibadet
yerlerini yıktılar, yaktılar. Êzîdî’lerin çığlığına ‘şeker kamçısı’ elinde olan
Barzani yetiştiğini göstermek amacıyla özel ordusunu Sidar Barzani yönetiminde
Şêxan’a gönderdi. Olaylara müdahale ettiğini söyleyerek asayişi sağladığını
Êzîdî mirlerini şêxlerini kurtardığını beyan etti. Muhalefetin olayların
sorumluları açığa çıkartılmalı. Mahkemeye verilmeli. Êzîdîleri korumayan KDP’li
yerel yetkililer en sert şekilde
cezalandırılmalı dediler. Êzîdî mirleri ve şêxlerini çağıran Mesut
Barzani olaylara neden olanları cezalandıracaklarını ve Êzîdîleri korumayan
peşmerge komutanları ve asayiş müdürlerini en sert cezaya çarptıracaklarının
sözünü verdi. Basına çok geçmeden Şêxan asayiş müdürü ve kaymakamının görevden
alındığı haberleri düştü. Bu gelişmelerden sonra Şam’da bir büro açan UNESCO
Êzîdîleri yurtdışına çıkartacağına dair söylentiler yaydı. Kısa sürede 100 bine
yakın Êzîdî Şêxan, Musul, Zaxo’dan Suriye’nin başkenti Şam’a giderek isimlerini
yazdırdılar. Ne Irak ne Suriye nede KDP giden Êzîdîlere gitmemeleri önünde ikna edici çağrılar
yapmadı. Aksine vize konusunda kolaylıklar sağladılar. Ondan sonra Bağdat
merkezli bazı Êzîdî gruplar ortaya çıkarak biz Kürt değiliz, Êzîdî’yiz diye yeni
örgütlemeler içerisine girdiler. Tıpkı
bu gün Şengal’i terk eden ‘Green Card’ (yeşil pasaport) hayali taşıyan Êzîdî
Kürtler gibi biran önce ülkelerini bırakıp Avrupa’ya göç etmek istediler. Acaba
KDP Êzîdîlerin kendi topraklarından uzaklaştırılması planını taşıyan bu
senaryonun hangi kısmında rol almıştı? Bazı Êzîdî pirleri ve şêxleri
Barzani’den aldıkları dolar şekerleriyle tatmin olup bağlılıklarını belirtirken
bu soruları sorma gereği bile duymayarak bugünkü Şengal’in trajedisinde ne
kadar rol aldıklarını hiç ölçüp biçip hesapladılar mı? Ve en önemli soru, Mesut
Barzani ve KDP Şêxan’da olaylara yol açtığı söylenen KDP’li üst düzey ve asayiş
müdürü olan Ahmet Newroz’a ne oldu? Yargılaması nerde nasıl yapıldı? Kimler
katıldı? Güney Kürdistan partileri YNK, Goran, Yekgîrtu, Zehmetkêşan, Sosyalist,
Komünist ve Liberal partileri bağımsız aydınları hiç sordunuz mu? Êzîdîlere
yönelik bu ulusal suç nasıl yargılandı? Ne kadar takip ettiniz? Sahi Êzîdîlere
yönelik Şêxan komplosunda yer aldığı dile getirilen KDP’li Ahmet Newroz’a ne
oldu? Kaç yıl hapisle cezalandırıldı? Kimden emir aldığını? Kimlerin bu oyunu
kurgulayıp pratiğe geçirmek için talimat verdiğini söyledi mi? Mesif-Selahattin
koltuğu deşifre edilir diye sustular mı? Yada ödüllendirildi mi?
Çifte maaşlı izne çıkartılan Ahmet Newroz 2 yıl içerisinde
KDP’nin Duhok örgütlemeleri içerisinde gizli
görevlendirmeler içinde görevini ifşa etti. Ardında terfi
edilerek Amediye bağlı Şeladizê bölgesinde KDP genel karargah ve birinci
dereceden parti sorumlusu olarak atandı. Şeladizê Türk askerlerinin bulunduğu ve Barzanla sınırı olan bölge acısından
stratejik öneme sahip bir mıntıka olarak değerlendiriliyor. Şimdi aynı mirler
ve şêxler Şengal için KDP’den ve bölge başkanından benzer yargılama ve
soruşturmalar istiyor? Kimin eline yağ sürdüklerinin farkındalar mı acaba?
2011 Yılında Güney Kürdistan’da yeni politik dengeler baş
göstermeye başladı. Süleymaniye’de ortaya çıkan Goran hareketi, YNK ve
Yekgîrtu’ya ek olarak Behdinan sahasında görünmeye başladı. Özelikle Goran
hareketinin KDP ve Barzanilere dönük sert eleştirileri halkta yeni umutlar ve
değişimler yapar diye rağbet görmeye başladı. Batılı güçlerin özelikle Goran
hareketini Güney Kürdistan hükümetinin yolsuzluklarına müdahale etmek için
desteklediğini iddia eden KDP, yeni planlar yapmaya başlamıştı. Behdinan
bölgesinin merkezi sayılan Duhok ve Zaxo’da çalışmak için Şengal’den gelen
Êzîdîlere karşı halkta anti-propagandalar ve önyargılar bizzat KDP’li mollalar
aracılığı ile camilerde ve dini sohbetlerde
yaratılmaya başlandı. Êzîdî’ler yine hedef tahtasındaydı. Özelikle
Şengal’den çalışmak için Duhok ve Zaxo’ya gelen Êzîdîlere her gün hakaretler
yapılmaya, taşlanmaya ve köle gibi çalıştırıldıkları yerlerde hakları yenilerek
adeta zulüm uygulanıyordu. Her futbol karşılaşmasında yenilen takımın taraftarları
Şengal’den çalışmak için gelen Êzîdîlere taşla sopayla saldırılar yapıyor.
Bulundukları yerlerin camlarını kırıyordu. Maç sonrası yenilginin hıncını bile
Êzîdîlerden çıkartıyorlardı. Duhok genel asayiş müdürü Sünni Müslüman olan Sait
Şengal’i ve Zaxo genel asayiş müdürü Aşti Kuçer olayları adeta seyrediyor,
müdahale etmiyordu. 1992’lerde başlayan PKK’ye karşı ihanet savaşında
yaptıkları komplo ve provokasyonlarla tanınan KDP’li olan bu kadrolar her türlü
çirkefliğin temellerini atabilecek tecrübeye sahiptiler.1992’lerde KDP’nin
Türkiye ile geliştirdiği ilişkilerde Türk devletinin kozmik çevrelerince derin ilişkiler içerisinde Güney Kürdistan’da geliştirilen birçok önemli
cinayetin içerisinde yerlerini aldıkları biliniyor. Aynı dönemde Duhok KDP
bölge sorumlusu olan Fazıl Mirani’nin koordinasyonunda Sadık Emer, Mehemed
Xalid gibi yurtseverlere karşı geliştirilen komplo ve cinayetlerindeki yerleri
belirgindir. Dolayısıyla şimdiki politik oyunlar ise bir çocuk oyuncağı olarak
yanlarında kalıyordu. Nitekim Duhok ve Zaxo eksenli geliştirdikleri yeni komplo
da bu açığa çıkıyordu. Behdinan bölgesinde KDP’nin kirli işlerini ve
organizasyon senaryolarını Fazıl Mirani yerine alan Ali Awni bizzat Êzîdî ve
Hristiyanlara dönük provokasyonun fitilini ateşleyen kişi olarak göründü.
02-12-2011 tarihinde KDP’li mollardan olan mele İsmail Camii hutbesinde
Hristiyan ve Êzîdîlere yönelik ağır tahrik taşıyan bir hutbe verdikten sonra
çoğunlukla Êzîdî ve Hristiyanların çalıştığı turistik mekanlara saldırılmasını
tahrik ederek, halkı kışkırtı. Galeyana
gelen halk KDP asayişi ve güvenlik görevlilerinin gözü önünde Hristiyan ve
Êzîdîlere saldırdılar. İşyerlerini, evlerini, mekânlarını yakıp yıktılar.
Hristiyanlar ve Êzîdîler kaçtılar. Sonra KDP fırsattan istifade Behdinan’da bulunan
ve KDP’ye muhalif bütün parti ve kurumlara saldırılar yapmaya başladı. Bizzat
KDP’nin mahalle komitelerinde görevli KDP’li gençler tarafından yakılan ve
yıkılan bu yerler ise hiç gereksiz şiddete maruz kaldılar. Goran hareketi
büroları ve Yekgirto İslam partisinin Behdinan’daki bütün binaları tümüyle
yakıldı. Olaylarda birçok kişi ölürken onlarca kişi ise yaralanmış ve büyük
maddi kayıplar oluştu. KDP olayları organize ettiği halde suçu Yekgîrtu
partisinin üzerine atmış, olaylarda sorumluluğu olmadığını dünya aleme
göstermeğe çalışıyordu. Bir kez daha kurtarıcı rol alarak hem dünyaya hem de
bölgede bulunan Êzîdî ve Hristiyanlara
demokrasi barış ve tek kurtarıcı olduğu
mesajları veriyordu. Maddi zararların ödeneceğini vaat ederken bizzat Güney Kürdistan bölge başkanı ise
suçluları ve yetkilileri cezalandıracağı sözünü veriyordu. Güney Kürdistan
bölge başkanlığı sitesinde yayınlanan
bildiride Barzani, güvenlik güçlerinin olayları yatıştırmak için yoğun
çaba gösterdiğini ancak olayları kontrol edemediklerini kaydetti.
Yaşananları insanlık dışı olaylar olarak değerlendirip
kınayan Mesut Barzani, Kürdistan halkına çağrıda bulunarak, dini ve etnik
gruplarıyla birlikte yaşamayı temel amaç olarak almalarını ve yıllardır bu
konudaki tavrı ile halkların saygısını kazanan Kürdistan halkının birlikte
yaşamaya önem vermesini istedi.
Bu tip yasadışı olayların önünün alınıp bir daha
tekrarlanmaması için özel bir komite kurulması kararını verdiğine dikkat çeken
Barzani, araştırmaların sonunda suç işleyenlerin yasalar çerçevesinde en ağır
şekilde cezalandırılacaklarının altını çizdi.
Şengal katliamından sonra bölge başkanı Mesut Barzani’nin
yaptığı açıklamaya ne kadarda benziyor! Birbirinin adeta kopyası gibi…
Peki, Zaxo ve Duhok’ta başlayan ve tüm Behdinan sahasına yayılan
bu çirkin olaylarda rol alan KDP’li yöneticiler cezalandırıldı mı? Yoksa
ödüllendirildi mi? Güney Kürdistan partileri başta Goran hareketi ve Yekgîrtu
partileri bu yargılamaları neden takip etmediler? KDP onlarında mı balık
hafızalı yapmış? Ya YNK muhalefeti savunmak için kendi içindeki KDP’li
YNK’lilerin hışmına mı uğradı? Olayları araştırmak için Mesut Barzani’nin
oluşturduğu özel komite içinde kimler vardı, yada kuruldu mu? Kurulduysa
kimleri yargıladı? Özeleştiri aldı mı? Ulusal suçlar kapsamın giren bu durumu
ne kadar gündemleştir di? Demokratik savunma mekanizmalarını neden
güçlendirmedi? Yapmadılar? Aslında bu soruların cevaplarını KDP’den başka Güney
Kürdistanlı hiçbir parti, örgüt ve kurum bilmiyor. Bilse bile demagoji
yapmaktan başka bir şeye yaramıyor.
KDP ise bu olaylarda rol oynayan ve talimatları en iyi
şekilde uygulayan kadrolarını kısa süre
içinde terfi ve duble maaşlarla ödüllendirdi. Ali Awni KDP başkanlık üyesi
yapıldı. Sait Şengali Duhok asayiş müdürlüğünden Şengal’i doğru yürütmediğinden dolayı görevi
değiştirilen Serbest Babiri’nin yerine bugün Şengal KDP genel bölge yetkilisi
olarak atandı. Aşti Kuçer ise Şengal dağında KDP komutanlık yetkilisi olarak
görevlerini sürdürüyorlar. Ama ilginçtir KDP 1992’lerde PKK ile yürütülen kirli
savaştaki bütün kadrolarını Şengal’e kaydırmış bulunmaktadır. Komplo ve
provokasyonlarda sınır tanımayan ve uzmanlaşmış bu kişilerin KDP üst yönetimi
tarafından Şengal’e atanması ve görevlendirilmesi ise dikkat çekmektedir. Kürt
halkı bir kere daha ulusal anlamda yaşanan bu suçlara karşı tarihin sessiz
raflarında yerini alarak yargılanmadığından eleştiri ve özeleştirisi
yapılmadığından dolayı toz tutmuş, diğer tahrif edilmiş, bilgi işlem numaraları
çalınmış ulusal yargı dosyalarının yanında yerini aldı. Şengal katliamı ve
işgali ise bunların armağanı olarak Kürt halkına sunuldu.
Şimdi ise bambaşka bir durumla Kürtler yüz yüzedir.
Şengal’de bu olaylar gibi es geçilerek özeleştirisiz ve yargısız tarihin çöp
sepetine mi atılacak? Yoksa gerçek ve derin bir soruşturma sonucunda ulusal
jürinin önünde halka açık bir şekilde mahkemeye mi verilecek? Uluslararası
mahkemeler nasıl devreye girecek? Êzîdî ve demokrat avukatlar hangi Kürt lider
ve yöneticiler için batı ülkelerinde yargılanmaları için nasıl dilekçe verebilirler?
Sembolikte olsa bazı adımların tarihe mal olma ihtimalleri gelecek için sıçrama
yapabilir? Şengal bu yanıyla Kürdistan’da yeni gebeliklere neden olurken neyi
nasıl doğuracağı ise meçhul olmamalıdır. Geçmişte Şengal türü katliam ve
komplolarda PKK yoktu. Oysa şimdi var. Onun için halkın güven ve bağlılığını
doğru örgütleyerek gerçekliğin derinliğini halka açıklamak bir görev olsa
gerek. Hakikatler ve eksiklikler ortaya atılmadıkça ve söylenmedikçe doğrular
nasıl bulunur? Özeleştiri vermek istemeyen. Özür dilemeyi kendisine hakaret
sayan, eleştiriyi hakaret, küçük düşürücü olarak propaganda eden güçler ve
kişiler aynı hataları ve ihanetleri sürdürmek niyetlerini gizlemeden
sürdürenlerdir. Genelde Kürt siyasetine özelde KDP’ye dönük yapılan eleştiriler,
ulusal suçlamalar ve hataları açığa çıkartmak KDP’yi Kürdistani çizgiye
getirmek için yapılmaktadır. KDP’nin özeleştiri sınavından kendisini geçirerek
gerçek özgürlük zihniyetine ve özgüce dayalı bağımsız bir çizgiye davet etme
niyetini taşımaktadır. KDP pratikte bunun gereklerini yerine getirdiği müddetçe
politikleşmiş Kürt çevreleri ve halkı tarafından ancak sempati ile bakıla
bilinir ve ittifak kurula bilinir. Aksi taktirde bulunduğu çizgide Kürt
özgürlük davasına karşı Kürtler içindeki istihbarat lobilerinin birer maşası
olarak değerlendirilmekten başka bir konuma erişmeyecektir. Şengal’den sonra
ise durumları çok daha aşağıya doğru ineceklerini bilmelidirler. Hiçbir şey
artık demokratik ulusal gerçekleri değiştiremez. Bu gerçekler ışığında KDP’nin Güney
Kürdistan ve ulusal sorunlara yaklaşımı olmalıdır. Doğru tarihi yargılamalar ve
ulusal özeleştiri pratiği ile kendisini büyütmenin yollarını ulusal birlik
kongrelerinde aramalıdır.
Bu temelde özelde Şengal katliamı genelde Musul, Kerkük,
Celawla, Zımar, İnzala, Rabia ve Kesk bölgelerinin durumunu kısada olsa
irdelersek Musul’u işgal eden IŞİD’in Kürdistan bölgesine saldırmadığı aksine
bir ittifak sonucu Musul’u savaşsız ve direnişsiz işgal ettikleri biliniyor. O
zaman KDP ve IŞİD’in ittifakı nasıl ve neden bozuldu? Musul tarih boyunca
politik Sünniliğin merkezi yuvası olarak rolünü daima oynamıştır. Bunun için
Saddam Hüseyin Baasçı taraftarlarına, “ Musul’a fazla karışmayın, Musul uyuyan
devdir diyerek önemini dile getirmişti. Musul’da yaşayan aşiretler ve
azınlıklar bunun bilincini söylemde olmasa da duygularında yaşıyorlardı.
Çözülmeyen sorunlarının her geçen gün ağırlaştığının bilinciyle yeni yollar
arıyorlardı. Nitekim IŞİD’çi Saddam’ın fedai Baasçıları Musul’da dağıttıkları
ilk bildiride, “biz laik demokratik nizamlar denedik, olmadı. Onun için İslam
devletinin katı şeriat kanunlarıyla yeni bir sistem kurduk. Bu bizim için artık
vazgeçilmezdir diye kararlarını açıkladılar. Aslında ABD’li başkan yardımcısı
Joe Biden’in Irak’ın 3’e bölünmesi senaryosunun ilk ayağı sayılmıştı. Şiiler,
Sünniler ve Kürtler olmak üzere. Fakat plan tutmadı. Maliki hükümetinin Irak
genelkurmay başkanı olan KDP’li Babekir Zebari’yi suçlaması ve diğer Sünni
komutanlarla birlikte IŞİD’e karşı savaşmadıkları ve direnmediklerinden dolayı
mahkemeye vereceklerini duyurması bardağı taşıran son hamle oldu. Irak hükümeti
Musul’un IŞİD’in eline geçmesinde birinci derecede Güney Kürdistan ve özelikle
KDP yönetimini gördüğünü, Hewlêr IŞİD’in yuvası olmuş diyerek sert tepki verdi.
Sünni aşiret liderleri ve IŞİD’e destek verdikleri için Irak hükümeti tarafında
aranan ve Hewlêr’e kaçan birçok Sünni lider Hewlêr’de toplantı üstüne toplantı
yapıyorlar. Basın konferanslarını düzenliyorlardı. Irak ordusunun IŞİD’e destek
verdiği için Ramadiye girişi yasaklanan Sünni aşiret Şeyh Ali Hatemi Silamen
ise Irak hükümetine taleplerini sıralıyordu. KDP’nin kanalı olan Rudaw TV ise
bu toplantıları canlı olarak veriyordu. IŞİD’i destekleyen açıklamaların
Hewlêr’de yapılması ise birçok çevreyi düşündürüyordu. KDP ise IŞİD’e karşı hiç bir peşmerge veya güvenlik
görevlisinin ateş açmaması ve savaşmaması yönünde özel ve gizli talimatlar
verdi. Bizzat bölge başkanı Mesut Barzani yurtdışında olduğu halde peşmerge ve
güvenlik güçlerinin var olan sınırlarında kalmasını ve ileriye gitmemesi
yönünde resmi açıklama yayınlayarak kesinlikle ateş etmeme emrini verdi.
Kerkük, Celawla ve Saadi’ye saldıran IŞİD’çiler ise YNK peşmergeleri ile yoğun
çatışmalar yaşıyordu. KDP peşmergeleri ise çatışmasız kendi bölgelerinde ve Irak
askerlerinin boşalttığı bölgelere girdi YPG’nin Rabia’da, YNK’nin Kerkük’te,
Şiilerin Bağdat’ta göstermiş olduğu direniş IŞİD üzerine oynanan hesapları
bozdu. Amman toplantısında (basında verilmişti) 36 paralele razı edilen Tak
Tak, Berdereş ve Tawke petrol sahalarıyla ödüllendirilen KDP’ye bir ömür
iktidar olacağı yerlerin hakimiyetinde söz ve karar nikahı kılınmıştı. YPG’nin
Rabia’dan sonra Kesk bölgesini alacağı iddialarını duyan KDP bu bölgelerin
IŞİD’in eline geçmediğini görünce müdahale etti. IŞİD’in elinde olsun ama
PKK’nin eline geçmesin tavrıyla güçlerini bu alanlara göndermek zorunda kaldı.
YPG IŞİD’in elinde aldığı Rabia sınır kapısını KDP’ye teslim etti. Oysa güneyli
başka Kürt güçlerine verebilirdi. Yada yeni
güneyli askeri Kürt güçlerini oluşturup onlara verme ihtimalini
düşünebilirlerdi? Hesapları Rabia, Kerkük ve Bağdat’tan dönen IŞİD Baasçı
Sünniler ilan edecekleri İslam devletinin gelir kaynağı için Kerkük ve diğer
petrol sahalarına sahip olması gerekiyordu. Türkiye üzeri bu istemlerini YNK’ye
bildirdiler. KDP yanına aldığı Kerkük valisi ve YNK’li üst düzey yöneticilerle
Türkiye’yi ziyaret etti. Bu görüşmeler basına da yansıdı. KDP ve IŞİD’in
önerileri YNK’ye bildirildi. Özellikle Kerkük valisi olan Necmeddin Yusuf bu
teklifleri reddetti. Kabul etmediler. Kerkük’ün tek başına Kürdistan bölgesi
yerine Musul vilayetine bağlanacak şekilde özerk yapıyla bir sisteme
kavuşturulmasını reddettikten sonra IŞİD ve Türkiye KDP üzerinde YNK’yi ikna
etmesi için yoğun baskılar yaptı. Kerkük valisine olmadık siyasi ve diplomatik
komplolar kuruldu. YNK içindeki KDP’li YNK’lilerde bu ittifakın ekonomik
saltanat koltukları için var güçleriyle çalıştılar. Bu arada İran ve ABD
nükleer sorunlardan dolayı bir araya gelirken Irak’ta Maliki’siz bir yönetim
üzerinde gizlice anlaştılar. ABD için artık Irak’ta IŞİD’in işi bitmişti. Suudi
Arabistan Sünnilere yer verecek yeni
Irak yönetimine karşı IŞİD’i kesinlikle destekleyemeyeceklerini ABD’ye önceden
bildirmişti. Irak Şii dini lideri Sistani bir açıklamasında Irak’ta bütün
tarafların temsil edileceği Şii Sünni
ağırlıklı bir hükümetin kurulması adımlarını desteklediğini açıkladı. Maliki
haftalık televizyon mesajında IŞİD’i destekleyenler IŞİD’in saldırısına
uğrayacaklardır diyerek Hewlêr yönetimini tehdit edecek kadar ileri gitti. KDP,
Türkiye’ye duyduğu derin güvenle her türlü tehdide göz kapatıyordu. Tıpkı 1974
mele Mustafa Barzani’nin İran’a duyduğu güven ve destek gibi. ABD’nin desteği
ve İran’ın yardımlarıyla Güney Kürdistan’da devrim yapacağız diyorlardı. Şimdi
ise ABD onaylı Türkiye’ye dayalı olarak Güney Kürdistan’da bağımsız Kürdistan’ı
kuracağız. Irak’ta 140 madde denilen Kürt coğrafyasının tümünü ele geçirdik
geri dönüş yok. IŞİD Kürdistan’ın kurulması için büyük bir fırsat doğurdu.
Kürtler Irak‘ta bütün coğrafyalarını aldı. Türde ve benzerde teorilerle adeta
IŞİD’in gelişine sevinenler oluyordu. Bazı Kürt şarlatan sanatçılar ise
peşmerge için “ bernedîn diye methiye dolu klipler çekiyordu. Hiç kimse
girilen bu yerlerin savunulması için ne tedbirler alınmış nasıl savunulacak
diye bir tartışma bile yürütmüyorlardı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan İmralı
zindanında Şengal ve Kerkük’ün
savunulması için çağrı üstüne çağrı gönderirken, PKK ise Şengal’i savunmak için
uzman ekipleri bölgeye gönderiyordu. KDP ve taraftarları ise PKK’nin başka
niyetleri var diyerek klasik tarzda yaklaşarak giden PKK0 uzman gerillalarını
Şengal’de tutukladılar. Peki, Türkiye 1974’te Kürtleri Irak’a satan İran gibi
Güney Kürdistan’ı IŞİD’e satar mı? diye soranlara bizimle Türkiye arasında
çelişkiler yaratmak isteyenlerin komploları, iyi ticari ilişkilerimizi
hazmedememe gibi basit politik kavramlarla yaklaştılar. Ulusal kongre
çağrılarını Kürdistan bağımsız devletine destek verecek olan Türkiye’yi
kızdırmasın diye gündemlerine bile almıyor. Aksine çöp sepetine attıklarını
beyan eden bahaneler öne sürmekten geri durmuyorlardı. KDP ise Irak
askerlerinin boşalttığı Kürdistan mıntıkalarına, köylerine, şehirlerine ve
askeri üslerine girmişti. Bölge başkanı M. Barzani’nin oğlu Mensur Barzani’nin
genel komutasında bulunan Sipelkê, Mêrgesor, Duhok ve Zaxo’da peşmerge güçleri
başta Zımar, İnzala, Tılkef, Behşika, Behzan, Musul barajı, Kesk ve Rabia’ya
güçlerini gönderdiler. Bu güçlere başkanlık yapanlar ise Duhok genel peşmerge
komutanı Şêx Elo ve Seit Kesteyi, Serbest Babiri, eski Duhok valisi olan ve War
TV sahibi Temer Ramazan Kuçer ve sınır koruma komutanı olan Müşir Ramazan
Kuçer’di. Bunlara ek olarak yerel Gergeri ve Miran aşiretinden KDP’li bazı
komutanlar ve yetkililerde vardı. KDP genel sekreteri olan Fazıl Mirani ise sık
sık bölgeye gelerek Sünni Arap aşiret reisleriyle görüşüyor, Hewlêr’e davet
ediyordu. Bunların başında IŞİD’e yardım ve yataklık etmedeki rolleri ile
tanınan Şarabi aşireti reisleri ile oluyordu. Zımar ve Rabia’da Ebud Şarabi ile
yapılan gizli ziyafetlerde ne tür anlaşmalar ve sözler verildiği yönünde ise
hiçbir acıklama yapmadılar. Ama şuan Zımar, İnzala ve Rabia’da IŞİD’in en büyük
emirlerinden birisi Ebud Şarabi getirilmiş ve IŞİD’in bölgede en üst düzeyde
yetkilisi seçilmiş bulunmaktadır. Rabia sınır kapısını sözleşmesiz KDP
peşmergelerine teslim eden YPG sınır ambargosuyla karşılaşmıştı. Duhok bölgesi
genel komutanı şêx Elo ve diğer komutanlar ise sık sık bu bölgelere gelerek
denetim yaptıklarını ve peşmergeyi ziyarette bulunduklarını belirtiyorlardı.
Oysa gerçek hiçte öyle değildi. Irak’ın en büyük 2.askeri üssü sayılan ve
içindeki askeri büyük depolarda Irak’ın en büyük stratejik silahlarını
depolayan Kesk askeri üssü KDP peşmergelerinin denetimi altına girmiş, IŞİD Kesk
askeri üssüne girmemişti. YPG’nin bu üssü ortak savunalım tekliflerine ise KDP
peşmergeleri ise kesinlikle olmaz diyerek reddetmişlerdi. Aslında Musul
bölgesindeki Irak’ın en büyük askeri üssü ve silahları bu üsteydi. Ne olduysa
kısa sürede bu üste bulunan Hammer türü askeri cipler, zırhlı jammerler,
füzeler, bombalar ve uçaksavarlar,
mermiler ve bir orduya yetecek düzeyde tüm askeri teçhizatların kaybolduğu
bildirildi. Oysa kaybedilmemiş. Seit Kesteyi ve diğer Miran aşiretine mensup
KDP’li yetkililerle birlikte IŞİD’e satmışlardı. IŞİD adına silahları KDP’li
komutanlardan alan Sünni aşiret şexleri Kesk’i tümden silahlardan
arındırdıklarını ve Kesk askeri üssünde işe yaracak silah kalmadığını
gördüklerinde saldırı için askeri
taktiklerini yeniden gözden geçirdiler. Çünkü Kesk askeri üssüne ve içindeki
teknik silahlara sahip olanlarla savaşmak adeta intihar demekti. IŞİD bunu
biliyordu. Onun için KDP’lilerden buradaki bütün silahları satın aldılar.
KDP’nin bölgede bulunan güçlerinin adeta geçici olduğunu düşünen ve anlaşma
gereği gideceklerini planlayan Sünni IŞİD’çiler Rabia, Kerkük cephelerinde gereken başarıyı kazanamadılar. Bağdat ise
IŞİD’e biz ABD ile anlaştık Suudilerde Irak işi tamam derken Türkiye ve Katar
ise yeni bir adresi IŞİD’e göstermişti. Ben artık 140 madde denilen bölgeden
çıkmam. Güzel oldu. IŞİD geldi. Referandum yaparız diyen KDP ve yakın Kürtler
hiç hesaplayamadıkları Osmanlı taktiklerinin Baas çıkarlarıyla örüldüğünü
görmediler. Neçirvan Barzani Türkiye’ye hemen çağrıldı. Dış işleri bakanı
Davutoğlu ve Tayyip Erdoğan gereken uyarıyı yaptılar. IŞİD’e yol verin. Plan
Çerçevesinde yürüyün dediler. Fakat Neçirvan’ın bu uyarısına Kürdistan bölge
başkanı Zımar – Rojava sınırına yaptığı ziyaretle karşılık verdi. IŞİD Türkiye
ve Katar’la birlikte Arap ülkeleri bunu Kürtler o bölgeden çıkmayacak diye
anlayıp. Barzani sözünden döndü diyerek
Kürdistan bölgesine saldırılması için başta Şengal olmak üzere Maxmur,
İnzala ve Hewlêr’e yönlendirildiler. ABD’nin ve Şiilerin kısmen destek verdiği
bu saldırılarda Güney Kürdistan tümüyle sınırlandırılıp 36. paralelin
sınırlarına çekilip 10 yıl daha geriye çekmek istediler. IŞİD bunun için
KDP’nin bulunduğu bazı bölgelerden geri çekilmesi için bazı uyarılar ve
çağrılar yaptı. Buralardan çekileceğiniz üzerinde anlaşmıştık onun için çekilin
dedi. Kazayla birkaç olayda peşmergeler
önce şehit edildi. KDP ise saldırmadı. Yerinde durdu. Onlar saldırmasa biz
saldırmayız. Saldırı emrini KDP genel peşmerge komutanı olan Mensur Barzani’den
kimse almamıştı. Onun için bütün peşmergeler IŞİD’in herhangi bir saldırısında
nasıl davranacakları konusunda bilgi ve askeri taktik sahibi değildi. Günler
önceden belli olan IŞİD’in saldırısı hakkında Duhok ve Zaxo’da KDP kendi iç
toplantılarında 8.ay çok çetin ve zor geçecek diye yakın akrabalarına bilgi
geçiyordu. Birçok aile gizlice ailelerini Türkiye’ye ve Avrupa’ya göndermişti.
Şengal’e ne yapacağız. Zaten orda eskisi kadar oy alamıyoruz. Şengal Êzîdî’ler
kendilerini Kürt görmüyorlar ki en iyisi orayı bırakmaktır tarzında KDP’li
yerel mahalle üyeleri dilden dile bunları halk arasında dolaştırmaya
başlamıştı. Ve bunun sonucunda IŞİD’in saldırıları gelişti. Güney Kürdistan
büyük bir kriz ve kaosla karşı karşıya kalmıştı. Güney Kürdistan’ın bağımsızlık
havasında ve referandum siyasetinde hiç bir eser kalmamıştı. Güney Kürdistan
adeta yıkılmakla yüz yüze kaldı. Yerel anlamda hükümet ve KDP diye bir şey
artık yoktu. Türkiye ve Arap devletleri IŞİD’in eliyle Kürtleri geriye çekmek
istiyorlardı. Güney Kürdistan’da kısmen başarılı olsalar da PKK’nin Hewlêr’e ve
Şengal’e müdahalesi bu oyunu durdurmuş fakat daha bitirmemiştir. KDP
peşmergeleri ise silah yoktu türünden gerçek dışı bahanelerin arkasına
sığınarak kaçışlarına ve direnmeyişlerine kılıf uydurmaya çalıştırlar. Oysa
Rabia ve Mahmudiyeyi YPG, peşmergelerin bırakıp kaçtığı ağır silahlarla IŞİD’in
elinden geri almıştı. YPG’nin başardığını KDP peşmergeleri neden başarmadı,
peşmergeler dağınık disiplinsiz, eğitimsiz vs. diye sorup eleştirenler ise
peşmergeye düşman, morali bozuyor diye karalama propagandasıyla karşılık
verdiler. Oysa her eleştiri yeniyi ve daha doğruyu bulmak için bir öneridir.
Kürt düşmanlarının Kürt yenilgilerini eleştirdikleri nerde görülmüştür. Çünkü
onlar Kürt yenilgiden ders çıkartmasın ki sürekli yenilsin diye dua
etmektedirler. Eleştiriye de Kürtlere bakın birbirlerine hakaret ediyorlar diye
vermekten zevk duyarlar. Oysa Kürtlerin ulusal başarısının eleştiri ve
özeleştiride gizli olduğunu anlamak için daha
kaç Şengal katliamı gibi trajik
ve ağır sonuçları olan tarihi yanılgılara düşmek gerekir.
Türkiye İran’ın 1975 ABD ile birlikte mele Mustafa
Barzani’ye yaptığının aynısını 2014 Ağustos’unda bu defa oğlu Mesut Barzani’ye
yapmıştı. Acaba bu ne kadar görüldü. Kürdistan bölge başkanı sözcüsü Fuat
Hüseyin’in, “biz Türkiye’den yardım istedik vermediler. Yardımımıza gelmediler
demesi ise içler acısı hallerini adeta gözler önüne seriyordu. Oysa hangi dağın
hangi kavuğunda bir PKK’li gerilla var dediğinizde ise dörtnala geliyorlardı.
Şimdi PKK gerillaları Laleş’ten çıksın diye doğru dürüst Duhok’ta ki evinde
uyuyamayan Duhok valisi Ferhat Ertoşi ise önce Güney Kürdistan’da bulunan Türk
askeri üslerini kapatmak için Kürdistan parlamentosunda bulunan imzalara sahip
çıkarak onları çıkartmalıdır, yada IŞİD’in elinde bulunan diğer Güney Kürdistan
bölgelerini özgürleştirip onları çıkartsın. Sonra HPG Gerillalarına çağrı
yapsın. Kendisi Yekgîrtu İslam partisine ihanet ederek KDP saflarına katılan
Ferhat Ertoşi, Neçirvan Barzani ve Mesrur Barzani arasındaki çelişkinin sonucu olarak
Duhok valiliğine getirilmiş bir vakadır. Güney Kürdistan ile Irak hükümetinin
arasını bulma yerine bunu bozan kişi olarak tarihe geçen yeni Duhok valisi
Zaxo’ya bağlı Batufa’da baş gösteren sosyal talepler içeren gösteriler için
göstericilere, “bir daha yaparsanız
ellerinizi keseriz diyecek kadar DAİŞ zihniyetine sahip olduğunu göstermiş bir
kişilik bozuntusu olarak Kürt davasına ve Kürdistan’a zarar verecek bir misyona
sahip olduğunu göstermiş bulunmaktadır. Güney Kürdistan’ı ve halkın çağrıları sonucu
Soran ve Behdinan sahasına inmiş PKK Gerillaları ise ancak halkın çağrıları
sonucu ve halkın güvenliğinin tam sağlanması sonucunda eski mevzilerine geri
dönebilirler. Bu kararı verecek ulusal kongre çalışmalarının biran önce
hazırlıklarının yapılması ve bu temelde Şengal’in özgürleşmesinin sağlanacağını
herkesin görmesinde yarar var. Aslında Güney Kürdistanlı diğer Kürt parti ve
aydınların Duhok valisine cevap vermesi ve tepki göstermesi gerekirdi. Neden
lakayt kalıyorlar sorusunu vicdanlarına sormaları gerekir?
Güney Kürdistan’a PKK Özgürlük Hareketi girmesin diye
KDP’nin imdadına koşan ABD ise geç kalmış fakat basın ve enformasyon aracılığı
ile uçak sortilerinde sanal zaferleri havada umut olarak yağdırıyordu. PKK
gerillarının, Hewlêr’e, Maxmur’a, Kerkük’e, Rabia ve Şengal’e müdahalesinden
rahatsız olan Rudaw TV ise gerçek dışı haberlerle adeta IŞİD’in sözcüsüymüş
gibi davranarak haberler veriyordu. PKK Gerillaları ve YNK peşmergelerin ortak
mücadelesi sonucu özgürleştirilen Maxmur-Kerkük hattında IŞİD’in yenilgisini
duyunca bu defa zaferi PKK Gerillalarına mal etmekten ziyade ABD’nin
müdahalesine verdi. Ve bir ara Türk devletinin Güney Kürdistan’a yardım
edeceğini ve Türk uçaklarının sınırı geçerek IŞİD mevzileri üzerinde uçtuğunu
saldırı için istihbarat topladığını bile iddia etti. Aslında Rudaw sadece bir
televizyon kanalı değildir. KDP içinde Neçirvan Barzani’ye bağlı bir partidir.
İçinde PKK kaçkınları, itirafçılar, yeminli PKK düşmanları, istihbarat
örgütleri ve petrol lobilerinin yoğunlaşmasından doğan Kürt kirli-özel savaş
gücüdür. Rudaw partisi Kürdistan’da bir doğruyla 10 yanlışı ve yalanı götürme
profesyonelliğinde Kürtler arası ilişkileri zedeleme ve yıkmak için tüm gücüyle
mücadele eden düşman güçlerin adeta Kürdistan’da kurmuş olduğu bir özel savaş
partisi rolündedir. Kürt partileri ve demokratik siyasetinin TV görüntüsü adı
altındaki bu gladio gücüne karşı daha aktif, net ve kesin tavırlar göstermesi
Kürdistan’da dışa bağımlı siyasetin istihbarat oyunlarını ve Kürtler üzerindeki
katliamların örtünmesini, perdelenmesini de boşa çıkartacaktır. Bunun için
Kürdistan’ın dört parçasında yurtsever ve demokratların Rudaw partisi üyelerine
daha radikal tepkiler ve ciddi uyarılar yapması can alıcı olabilir. Şengal
katliamında Rudaw partisi medya kanalıyla ulusal suç işlemiş bir kanaldır.
Çalışanları ise bu katliama sübjektif yada objektif destek vermişlerdir.
Dolayısıyla Şengal’i Kürt tarihinin basit bir yargısal ürünü
gibi değerlendirip es geçmek Şengal’e yapılmış ikinci katliam olur. Onun için
Şengal’i Güney Kürdistan tarihinde aramak ve ulusal anlamda soruşturarak
geleceğe taşırmak Kürdistan politik hukuk ve vicdan zihninde yeni bir dönüm
noktası açacaktır. Aksine yeni Şengellere daha farklı versiyonlarda
Kürdistan’ın diğer parçalarında karşılaştığımızda çok geç olabiliriz. KDP başta
olmak üzere güneyli Kürt partileri verecekleri güçlü ulusal özeleştiri ile
Kürdistan ve güneyde yeni bir sayfanın geleceğini neden açmasınlar. Bu temelde
KDP Behdinan’da Kürt parti ve örgütlerin İsrail’i olmaktan vazgeçmelidir. Diğer
Kürt partilerine Behdinan sahasında özgür ve serbest çalışma imkanı mutlaka
sağlanmalıdır. Artık bu durum kabul edilemez. Bu sadece KDP’nin yüzkarası değil
diğer bütün Kürdistani partilerin büyük başarısızlığıdır. Artık ne fedakarlık
gerekiyorsa Kürt partilerin ve özelikle KCK’nin Behdinan sahasını kapalı bir
kutu olmaktan çıkartıp özgür bir saha haline getirmesi elzemdir. Bunun için KDP
tarafından gerekirse toplu tutuklamalar yapılsa bile vazgeçilmemesi gereken bir
arayıştır. Aksi taktirde diğer Kürdistan parçalarında karşıt pozisyonlarla
karşılık verileceği hissedilmelidir. Ekonomik sahalarının can damarlarının
koparılmasını bile gözlerinin önüne koymak bir özgürlük eylemi olarak
değerlendirile bilinir.
Güneyli Kürt parti ve kurumları başta YNK, Goran, Yekgîrtu,
Komala partileri ve bunlara bağlı medya kuruluşlarının PKK sırtında Güney
Kürdistan’da politika yapması kabul edilecek bir durum değildir. PKK’ye
dayanarak ama karşılığını vermeden KDP’ye karşı durmak varlıklarını garanti
altına almak nasıl politik ahlaktır? Kendi eleştirdikleri konu ve sorunları
sadece PKK’nin yapmasını beklemek ardında çıkan sözlü çelişkileri PKK ile
KDP’nin medya savaşı olarak vermek yada PKK ile KDP arasındaki sorunlar olarak
lanse etmek faydacılıktan başka bir şey değildir. Bu partilerin yapması gereken
eleştirilerin PKK tarafından KDP’ye yapılmasını destekleyecekleri yerde PKK ile
resmi ve yazılı ortak birlik ittifaklarıyla pratikte gösterilmesi gerekirdi.
Ama YNK başta olmak üzere, Güney Kürdistanlı diğer partiler gerçek, net ve açık
bir siyasetin sahibi olmalıdır. Şengal’i doğru ele almalıdır ve üzerinde derin
durmalıdır. Herkes PKK’ye dayanarak KDP’den taviz elde etmeyi bırakıp ulusal
kongre üzerinde ve ulusal askeri komutanlıklar üzerinde ciddi durarak tarafını
netleştirmelidir. Daha önce KDP’yi eleştiren Goran hareketi dört lastiği
patlamış araba gibi yerinde cunta üzerinde badanaj yapmaktan başka bir şey
yapmıyor. Şengal katliamında halk gücü olmasına rağmen gücünü oynamadı.
Şengal’e bir ziyarete bile bulunmadı. Adeta KDP kuyrukçusu olmuş gibi
gelişmeleri izlemekle kalıyor
KDP bu travma şokunu atladıktan sonra YNK’ye ve Irak
hükümetine daha fazla ama gizli tavizler vererek tekrardan yeni politik taraflı
fırsatların doğmasını bekleyecektir. Bütün bu konularda KDP’nin Güney
Kürdistan’da itibarını ve gerçek yüzünü deşifre ettikleri düşündükleri KCK ve
özgür medyaya karşı ise öfkesi dinmiş değildir. Özelikle doğru yolda ve PKK’nin
itibarını yükselterek bunu açık ve net duyuran KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı
Cemil Bayık, doğru saptamaları tarihe şimdiden damgasını vurmuştur. Ronahi
TV’den Berfin Hêzil’in peşmergenin kaçışını görüntüleyen çalışması ise bir
tarih boyunca KDP’nin aynı şeyi tekrarladığını dünya aleme ve Kürdistan halkına
göstermiştir. Lekolin. Org’ un güneyin gizlenmiş kozmik odalarını ve gelecek
öngörüleri tartışma konuları olurken, karanlıkları deşifre etmesi ise KDP ve
bağlı tüm güçleri derinden etkilemektedir. Bu her üç olguya karşı KDP’nin özel
ve kirli çalışmalar içerisinde oldukları iddia ediliyor. Neden KDP
gerçekliğinin açığa çıkmasından bu kadar çekiniyor? Diye sorarken yanıtlarını
Şengal’in dönüşüne saklayalım
Şengal’i bugün içinde ararken tarih içinde bulanlar gerçek
özgürlüğe ereceklerdir. Laleşin zemzem suyunda yıkanan, hol hola meleke tawusun
direnişinde zılgıtlar haykıran ve İmralı’nın derin sularında Şengal’in
özgürlüğüne doğru kulaç açan büyük Derwêş’in Adulesine kavuşmasında Kürdistan
güneşinin Newroz ateşi bir kez daha Şengal dağında yakılıyor ve Ortadoğu’yu
aydınlatıyor.
Serkef Azadî
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info