AKP-MHP iktidarı 2017 yılında ise Rojava ve Başur’e Kürdistan’a yönelik işgal saldırılarını daha öncekilerden farklı olarak yürütüp Misak-ı Milli hedeflerine ulaşmaya çalıştı. Nitekim Erdoğan yaptığı açıklamalarla Efrin’den Süleymaniye’ye kadar olan bölgede bir hat çizeceklerini ve buraları alacaklarını, işgal ettikleri yerlerden de çıkmayacaklarını belirtiyordu. Yine BM Genel Kurulu’nda Rojava’da işgal edecekleri bölgelerin haritasını gösterip destek istiyordu. Anlaşıldı ki bu planına destek de aldı. Nitekim 2017 yılında Kuzey Sureyi’nin Cerablus, Bab ve Dabık kentlerini işgal ederken, aynı yılın sonunda ise Medya Savunma Alanları’nın Xakurke bölgesine işgal saldırısı başlattı. 2018 yılının ocak ayında Efrin, 2019 yılında Serekaniye ve Gire Spi’yi işgal ederken, Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırılarını da aralıksız sürdürdü.
2021 yılında Zap, Metina ve Avaşin’e işgal saldırısı başlatan AKP-MHP faşizmi gerilla direnişi karşısında ağır darbe alınca, Rusya’nın Ukrayna saldırısını fırsat bilerek KDP ihanetinin de desteğinde 2022 14 Nisan’ında yeniden Zap, Avaşin ve Metin’ya saldırdı. Ancak tarihi direnişle karşılaşan TC. ordusu hezimeti yaşarken, AKP-MP faşist iktidarını da yıkılmanın eşiğine getirdi.
NATO DESTEĞİNDE YENİ PSİKOLOJİK SAVAŞ VE SALDIRI PLANI
Anlaşılıyor ki NATO’nun tüm teknik ve silah yardımına, içeride ise tüm muhalefeti susturma çabalarına rağmen sergilenen tarihi direniş karşısında duramayan AKP-MHP faşizmi yeni psikolojik savaş planları yapmakta. Nitekim bir taraftan Önder Abdullah Öcalan ile görüşmelerin yapılacağı, yeni “çözüm süreci!’nin başlatılacağı ileri sürülürken, bir taraftan da Rojava ve diğer Kürdistan parçalarına yeni saldırı planları yapılmaktadır. Kürt Halk Önderi ile görüşmelerin yapılacağı söylemleriyle direniş gevşetilmeye çalışılarak kafalarda “Ya doğruysa?” gibi soru işaretleri yaratılmak istenirken, halktın giderek korku zincirlerini kıran ve güce dönüşen tutumu önlenmeye çalışılmaktadır. Son Gemlik Yürüyüşünde halkın sergilediği tutum bu görüşü güçlendirmektedir. Öyle görülüyor ki AKP-MHP faşizmi Ayhan Bilgen gibi şahsiyetler ile Kürtler adına hareket ettiklerini ileri süren kimi çevrelerle direnci kırmaya, Türkiye ve Kürdistan kamuoyunda umut yaratmaya çalışacaktır. 2023 yılında yapılacak seçimler de dikkate alındığında daha önce defalarca yaptığı gibi yine Kürtlere şirin görünmeye çalışacaktır. Çünkü Kürtler olmadan kazanamayacağını iyi bilmektedir.
Ancak Kürtler yeniden bu oyuna gelecek mi sorusu da hemen akıllara gelmektedir. 20 yıllık AKP pratiği göz önüne getirildiğinde soruya “hayır” cevabının verileceği kesindir. Belki çok bilinçli, sinsi ve psikolojik, yine tehdit ve şiddet yönü iç içe olan planı uygulamaya çalışacaktır, ancak Kürtlerin de artık buna kanmayacağı ve “Edi Bes E” diyeceği açıkça görülmektedir. Nitekim Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da AKP’nin psikolojik savaşına dikkat çekmiş ve “Neredeyse beni bile inandıracaklardı, ancak dikkatli bakılırsa bunun Kürtleri soykırıma uğratma operasyonu olduğu anlaşılacaktır” uyarısında bulunmuştu.
Öte yandan son NATO toplantısında AKP’nin Kürtlere karşı yeni destek aldığı görülüyor. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine karşı silah ambargosunun kaldırılması ve Kürtlerin soykırımına onay almış gibidir. Denilebilir ki 2007’deki Erdoğan-Bush görüşmesinin ardından başlayan saldırı sürecine benzer bir durum söz konusudur. Nitekim Erdoğan hemen Rojava’ya yeni işgal saldırılarını gündeme getirirken, karşı çıkışlar yok denecek düzeydedir. Ukrayna savaşıyla birlikte ortaya çıkan enerji sorununu da fırsata çevirmek isteyen AKP-MHP faşizmi KDP desteğiyle de Ortadoğu petrol ve doğalgazını en kısa yol olan Kürdistan üzerinden Avrupa’ya taşırma pazarlıklarını yapmaktadır.
Batılı güçlerin de işine gelen bu planın önünde engel olarak görülen tek güç ise Özgürlük Hareketi olmaktadır. Bu nedenle yeni saldırı planları yapıldığı anlaşılmaktadır. Erdoğan’ın başta İran olmak üzere kimi Ortadoğu ülkelerine yaptığı ziyaretler, yine kimi ülke liderleriyle telefon görüşmeleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Özellikle Suriye’de etkin olan İran’ın olurunu almayı amaçladığı söylenebilir. Böylece Önder Abdullah Öcalan’a ve Özgürlük Hareketi’ne de baskı uygulayarak kendilerince geri adım attırmak, olmadıysa soykırımı gerçekleştirmek isteyeceklerdir.
HALKLARIN DİRENİŞİ KAZANACAKTIR
Planlar başaralı olur mu ayrı bir konu ancak son 20 yılda verilen mücadele, Önder Abdullah Öcalan’ın Demokratik Ulus projesi kapsamında özellikle Rojava’da öz güce ve halkların ortak birlikteliğine dayalı sistemin tüm saldırı ve kuşatmalara karşı nasıl ayakta durduğu dikkate değerdir. Tüm halkları ile dünya demokrat ve enternasyonalist çevreleri etrafında toplayan Demokratik Ulus çizgisi öz savunmaya dayalı mücadelenin zafer kazanacağını göstermiştir. Giderek daha fazla bilinçlenip örgütlenen Kürt halkı da ihanet çizgisini daha fazla tanıyıp teşhir ederken, halkların ortak mücadelesine öncülük etmektedir. Dolayısıyla AKP-MHP’nin en ağır saldırı ve kirli planlarına karşı durduğu gibi, bundan sonra da oyunlarına gelmeyecek, özgürlük mücadelesini zaferle taçlandıracaktır.
Lakin “Zafere çiçekli yollardan gidilmez.” Yaşamın hiçbir alanında bilinç, emek, mücadele, yaratıcılık ve üretim olmadan başarı da mümkün olmamaktadır. İnsanlık tarihi, düşünce gücünü harekete geçiren, örgütlülüğe ve yaratıcılığa dönüştürenlerin başarıya, tersi durumda olanların ise yenilgiye ve yok oluşa gittiklerini gösteren gerçekliklerle doludur. Dolayısıyla tarihten dersler çıkarıp kendini, dostunu, düşmanını iyi tanıyarak hareket etmek hedefe ulaşmada olmazsa olmazlardandır. Bu gerçeklik Önder Abdullah Öcalan’ın “Tarih günümüzde gizlidir ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz” sözünden başka bir sözle daha iyi anlatılamaz. Kürtlerin tarihinde ilk defa örgütlü, dirençli, yaratıcı ve sonuç alıcı mücadele yürüten Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni bu denli yoğun ve kapsamlı saldırılar karşısında ayakta tutmanın ötesinde, bölgede ve dünyada aktör haline getiren de bu gerçeklik olmaktadır. İlk adımlar tarihi gerçeklikleri, Kürdistan ve düşman gerçekliğini anlama-kavramakla ve bu doğrultuda yapılanmaya gidilerek atılmıştır. Günümüzde Kürtleri ve bölge halklarını özgür yaşamın inşa gücü haline getiren bu bilinç olmaktadır.
Düşman tanındığı oranda ona karşı örgütlenme ve sonuç alıcı eylem söz konusu olmaktadır. Düşman gerçekliğinin tam anlamıyla bilince çıkarılmaması örgütlülüğü ve eylemi zayıflattığı gibi, psikolojik savaşın tuzaklarına düşürmesi de kaçınılmazdır. 28 Kürt isyanı başka yoruma yer bırakmayacak düzeyde anlaşılırdır. İdeoloji, bilinç, örgüt ve eylemden yoksunluk parçalı duruşların yanı sıra, düşman oyunlarına gelmeyi, ihaneti ve yıkımı getirmektedir. AKP-MHP faşist rejiminin günümüzde yapmaya çalıştığı da bu olmaktadır.
Ancak Kürdistan Özgürlük Hareketi soykırımcı anlayışı yıktığı gibi, Kürt halkında da bilinç ve örgütlülük yaratmıştır. Kuşkusuz mücadele verilmeden, bedel ödenmeden bu başarının sağlanması söz konusu değildir. En olmaz denilen koşullarda, en insanlık dışı saldırılar karşısında düşünce ve inanç gücüyle değerler yaratılmıştır. Büyük önderler Mazlum Doğan, Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçeklerin dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevleri arasında gösterilen Diyarbakır Zindanında sergiledikleri direniş, azim, kararlılık ve fedailik günümüzü sağlayan temeller olmaktadır.
Günümüz koşulları o dönemin koşullarından daha kötü değildir, TC. rejiminin imha ve inkar politikaları ve soykırım politikaları değişmemiştir, çeşitli renklere bürünerek devam etmektedir. Ancak Kürt halkı büyük mesafeler kat etmiş, bilinç, örgütlülüğünü sağlamış ve güç haline gelmiştir. Dolayısıyla daha avantajlı konumda olup son dönemlerdeki tüm soykırım saldırılarını da boşa çıkarabilir, özgür yaşamı inşa edebilir konumdadır.
Bu temelde Önder Abdullah Öcalan’ın bir insanın 24 saat bile dayanamayacağı, en ağır tecrit koşullarında 24 yılda AKP-MHP özel savaş taktiklerini nasıl boşa çıkardığı gerçekliği daha iyi kavranmak durumundadır. Nitekim komployu boşa çıkarmanın yanı sıra Kürtleri Ortadoğu ve dünya ezilen halklarının özgürlük umudu haline getiren Önder Abdullah Öcalan’ın eşsiz direnişi ve geliştirdiği Demokratik Ulus modeli olmaktadır. NATO’nun tüm teknik desteğine ve her türlü saldırıya rağmen özgürlük gerillasının bugün Zap, Metina ve Avaşin’de gösterdiği tarihi direniş bu zihniyetin sonucudur. O halde AKP-MHP özel savaş rejiminin politikalarını boşa çıkarmanın ötesinde özgür yaşam temelinde halkların ortak birlikteliğini sağlamak zor olmasa gerek. Yeter ki psikolojik savaş oyunlarını görecek bilinçte ve devrimci halk savaşı içerisinde olunsun. Önder Abdullah Öcalan’ın dediği gibi “Görülüyor ki özlemlerin ve umutların sınırı olmadığı gibi, gerçekleştirilmesi için bireyin kendisinden başka önünde ciddi bir engel de yoktur. Yeter ki biraz toplumsal namus, biraz da aşk ve akıl olsun”.
Militan RÊHAT – Yasin KILIÇ
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi