Türkiye’nin gündemini epeydir meşgul eden Sinan Ateş davası, Türk yargı sisteminin güç yettiremediği bir dava olarak kalacaktır. AKP-MHP faşist iktidarın bilgisi ve onayı dahilinde işlenen bu cinayet, birçok cinayette olduğu gibi yakalanan üç beş tetikçi, azmettirici, yardım-yatakçı ile sınırlı kalacak ve dava kapanacaktır. Aysberg’ in görünen tarafı ile sınırlı kalan çok sayıda dava Türk yargısına olan güveni yeteri kadar zayıflatmıştır. Asıl suçlulara hiçbir zaman ulaşılmamıştır. Türkiye gerçek anlamda sosyal, hukuk devleti olmadığı gibi sözde hukuk devleti olmaktan da çoktan çıkmıştır.
Türkiye’de hukukun olmadığı ve var olan hukukun ise uygulanmadığını ispatlayacak binlerce cinayet var. En bariz örneğiyle Kürtlerin maruz kaldığı haksızlık ve hukuksuzluk ortadadır. Binlerce ‘faili meçhul’ cinayet, yargısız infazlar bir türlü aydınlatılmadı. İmralı’da ki tecrit sistemi, kişiye özel hukuk, hukuksuzluğun en alasıdır ve açık ispatıdır.
Karanlık Türkiye’nin meşhur aktörü Mehmet Ağar ‘tuğla çekilirse duvar çöker’ sözü, devletin ne kadar suça battığının bir ifadesidir. 90. yıllarda işlenen cinayetler yargı yoluyla aklandı-kapandı ya da zaman aşımına uğradı. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Behiye Üçok, Turan Dursun, Maraş, Madımak Alevi katliamı, Roboski katliamı, Vedat Aydın, Mehmet Sincar, Musa Anter, Savaş Buldan, Hırant Dink, Tahir Elçi ve daha binlercesi, liste böyle uzayıp gider. Tuğla bir türlü çekilemedi Türkiye’nin karanlık dehlizleri bir türlü aydınlatılmadı. Türkiye’nin karanlık yüzü aslında Türkiye’nin gerçek yüzüdür.
Kürdistan’da işlenen binlerce siyasi cinayet karşısında Sinan Ateş olayına siyasilerin yoğun ilgisi açıkça çifte standartlı bir yaklaşım olduğunu göstermektedir. Birçok parti lideri, siyasi şahsiyet Sinan Ateş davasına koşarken Adalet arayan bir annenin feryadına kulak tıkarlar. Emine Şenyaşar’ın yaşadığı mağduriyete ilgisiz kalmaları, dillere pelesenk olan adalet kavramını yaralamaktadır.
Sinan Ateş olayı faşist odakların, klikler arası husumetin dışa vurumudur. MHP içi bir hesaplaşmadır. İçinde rant kavgasının ve çıkar çelişkilerinin olduğu bir cinayettir. İktidar ortağı olan MHP’nin eliyle işlenen bu cinayettin aydınlatılması çok da kolay olmayacaktır. Bahçeli ve Erdoğan bu cinayetin yargı ayağı konusunda anlaşmaya vardılar. Düzmece bir mahkeme, kurgulanmış bir senaryo ile göstermelik yargılamayla olay kapanacaktır. Ülkücü camianın içinde işlenen bu cinayete yargının adil davranmasını beklemek saflık olur. Yargı zaten iktidarın sopası haline gelmiştir. Bu davada 4 savcı değişti. İktidarın isteğine uygun bir savcının hukuka, ahlaka ve vicdani kanaate uygun karar vermesi beklenemez.
Bu cinayet her ne amaçla işlenirse işlensin mahkemenin vereceği karar siyasi erkin isteğine uygun vereceği bir karar olacağından dolayı, olay siyasi bir dava niteliği kazanmıştır. Mafyacı ülkücülerin iç temizliğidir. Sinan Ateş cinayeti, Mersin limanına çıkan uyuşturucu trafiğin etrafında dönen olaylar zincirinin sadece bir halkasıdır. Suça batmış iktidar ve ortağının yönlendirmesiyle başlayan ve biten bir dava olacağı daha ilk duruşmada anlaşılmıştır. Sanıkların beyanlarından da anlaşılacağı gibi önceden hazırlanan senaryonun mahkemede sahnelenmesidir.
Çağın vebası olan Milliyetçilik zihniyetinin temsilciliğini yapan kişi ve kurumlar kendi dışında ki halklara azınlıklarına düşmanlığı bakidir. Faşizmin Türkiye’de ki temsilcisi MHP ve ülkü ocakları gibi kurumlar etnik ve dini azınlıklara düşmanlık yapan kurumlardır. Bu zihniyet sahiplerinin hak etmediği kadar toplumun gündemini işgal etmesi de ayrı aymazlıktır. Siyasi kesimlerin bu davaya yoğun ilgisi, davaya en üst düzeyde katılmaları, adalet arayışından, ya da adaletin adil tecellisinden dolayı değildir. Bu davayı kendi siyasi çıkarları doğrultusunda nasıl daha iyi kullanacaklarıyla alakalı bir durumdur. Siyasetçilerin konuyla alakadar oluşları siyasi çıkar devşirmeleriyle bağlantılıdır.
Toplumsal kutuplaşmada, etnik milliyetçilik yapmada, birçok karanlık cinayettin işlenmesinde, Kürtlere ve Alevilere yönelik ideolojik-pratik faşist saldırıların odağında MHP vardır. Sözde muhalif siyasetçiler, hiçbir konuda MHP’ye tek söz etmemiştir. Ne hikmet se Sinan Ateş’in en hararetli savunucuları oldular. MHP’nin işlediği bu cinayetin üzerine giderek sözde adaletin yerini bulmasını sağlamakmış. Sinan Ateş cinayeti de nihayetinden bir kişinin katledilmesidir. Sinan Ateş’in dünya görüşü Kürt düşmanlığı üzerine kurulu ülkücü faşist camiadan gelse de ona da adalet gerektiğine inanıyoruz. Kürtlerin başına gelen hukuksuzluğun yanında devede kulak kalan bir olaya birçok siyasi parti başkanının katılması, bütün basın-yayın organlarının canlı yayın yapması olayın mahiyetini aşan bir durumdur. Yaşanan mağduriyeti ve acıları yarıştırmak amacında değiliz. Kürt cephesinden bakınca işin rengi biraz farklı görünüyor.
Bir örnek üzerinden konuyu ele alırsak daha açıklayıcı olacaktır. Adalet Bakanlığının kapısında adalet nöbeti tutan Emine Anneyi görmezden gelmek, Sinan Ateş’in mahkemesine ise tam takır kadro katılmak çite standart değil de nedir? Şenyaşar Ailesinden bir baba ve iki oğulun katledilmesi, öyle gizli saklı bir olay da değil. Türkiye’nin gözleri önünde işlenen bir katliam var. Her gün halkın tepesine bomba yağdırılıyor. İnsanlar katlediliyor, hayatta kalanlar ise yaşamın her alanında her türlü hakarete maruz kalıyor. Peki bu sözde adalet arayışında olan siyasilerin şovunu adaletin neresine koyalım. Kürdün mahallesine hukuk girmez, semtine adalet uğramaz olmuş. Düşman hukuku tırısa kalkmış dört nala koşuyor. Zaten çürümüş bir yargı sisteminde adalet aramak da ayrı garabettir.
Türk yargı sistemi siyasallaşmıştır. Mahkemeler, Siyasi iktidarın çıkarlarına uygun kararlar veren, siyasi kararları hukuken onama merkezine dönüşmüştür. Kararların adil, bağımız ve tarafsız verilmesi oldukça zordur.
Hak, hukuk, adalet, tarafsız yargı, bağımsız mahkemeler gibi kulağa hoş gelen sözlerin biç bir anlamının kalmadığı Türkiye’de, alınacak her karar faşist iktidarın tekelinde ve tasarrufunda olacaktır. Sinan Ateş davasına destek vermek için mahkemeye sükûn eden siyasi kesimler, Adalete ve hukuk normlarına sahip çıkacaksa her şeyden önce Kürtlere yapılan zülüm karşısında üç maymunu oynamamaları gerekir. Kürdün katledilmesine sesiz kalmakla adalet aranmaz.
Rauf KARAKOÇAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi