Halklar, devletler ve örgütler arası ilişkiye genel manda diplomasi denir. Diplomasi bir gücün başka bir güç karşında çıkarlarını savunma mücadelesi ve ilişkisidir. Diplomasi güçler arasındaki sorunları savaşmadan çözme imkanı da yaratabilir. İki ya da daha fazla güç arasındaki ilişkileri daha da güçlendirebilir. Bu cümlelere hemen herkes aşinadır. Diplomasi de en önemli unsur ekonomik ve askeri güçse, ikincisi de kullanılan sözlerdir. Çünkü diplomasi aynı zamanda söz sanatını iyi kullanma işidir. Bin bir çeşit protokolü ve mesaj dili de vardır.
Geçen hafta Türk savunma bakanı ve genelkurmay başkanı önce Bağdat’ı sonra da Hewler’i ziyaretti. Tük heyetinin bu iki şehirdeki görüşmelerde kullandığı dil, seçtikleri cümleleri irdelediğimiz de Kürtler için utanç verici bir durumun yaşandığını görüyoruz. Üç Barzani’nin Başur Kürdistan adına Türklerle yaptığı görüşmelerde nerede durduklarını bir kez daha görmüş olduk.
Bilindiği gibi 2020 nisan ayından bu yana KDP, Türk devletinin direktifleriyle PKK gerillalarının etrafını kuşatıyor. PKK, KDP Türk MİT’i ve ordusuyla birlikte gerillaya karşı savaşa hazırlanıyor dediğinde bazı Kürtler buna inanmış, bazı çevrelerde sanki iki parti arasında çelişkiler, sorunlar çok derinmiş ve bu nedenle gerginlik yaşanıyormuş gibi yaklaşarak, itidal çağrısı yaptı. Türk savunma bakanı ve genelkurmay başkanının Hewler’de ‘birlikte PKK’ye karşı mücadele etmeliyiz, Türkiye ile olan kazanır’ demesi, PKK’nin ne kadar doğru söylediğini, Kürtler içinde bir kesimin de ne kadar ciddi bir yanılgı ve kendini kandırma içinde olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Bu yazımızda çok iyi bilinen bu konuyu mesele yapmayacağız. Konuya farklı bir açıdan bakarak Kürt halkının haklarını savunduğunu söylen bir kesime yeniden düşünmeleri için birkaç soru soracağız.
KDP, Kürt devleti kuruyorum diyor. Devlet istemeyen çevrelerin, Kürt halkının mücadelesine zarar verdiğini ileri sürüyor. Bu konuda da en çok PKK’yi suçluyor. Türk devletiyle ilişkilerini de ‘PKK tehlikesine karşı’ geliştirdiğini ima ediyor. Kendi iç tartışmalarında, toplantılarında ‘hazırlıklı olmazsak PKK bize saldırır ve bitirir’ diyerek peşmergeye propaganda yapıyor. Gerçekten de KDP Kürt devleti istiyor mu? Gelin Türklerin son ziyareti üzerinden bu sorunun cevabını arayalım.
Yazının ilk paragrafında diplomaside sözün anlam ve önemini hatırlattık. Türk savunma bakanı Bağdat ve Hewler ziyarettinde ‘biz Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız ve bunu önemsiyoruz’ dedi. İkincisi Türk savunma bakanı, ‘Irak’lı yetkililere ikinci bir sınır kapısı açalım önerisinde bulunduk’ dedi. Türk diplomasisinde ‘toprak bütünlüğü’ deyimi etnik sorunların yaşandığı her yer için değişmez bir diplomatik söz olarak dilendirir. ‘Siyasi birlik’ klişesiniyse dost gördüğü hükümet ve devletlerin başka bir siyasi yapının eline geçmemesi için kullanıyor. Ve bu sözü aynı zaman farklı etnik unsurların devlet ya da özerklik elde etmemesi için kullanıyor. Türk diplomasi dilindeki bu iki klişenin, TC’nin Kürt halkının hak talebine karşı yaratıldığını söylemek için diplomat olmaya gerek yok.
Türk savunma bakanı ‘Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız ve bunu önemsiyoruz’ derken Başur Kürdistan’ın ayrı bir devlet olmasını istemediğini söylemiş oldu. ‘Siyasi birlik’ vurgusuyla da federal sisteme karşı olduğunu ima etmiş oldu. Çünkü Irak’ta ayrı bir devlet kuracak ya da merkezi siyasi yapıyı bozacak tek etnik yapı Kürtlerdir. Madem Türkler, Başur’da bir Kürt devletine, güçlendirilmiş federal sisteme karşıdır ki bunu her fırsatta dilendiriyorlar, o zaman üç Barzani Hewler’de Türklerle ne görüştü? Madem Türkler Kürt devletine karşıdır, o zaman devlet istiyoruz iddiasını dillendiren Barzaniler Türklerden ne elde etmek için görüşür? Irak’lı yetkilerle ikinci bir sınır kapısı açma istemiyle Kürtleri baypas edip Musul üzerinden doğrudan Sünni Araplarla ve oradan da güneydeki Araplarla ekonomik ve siyasi ilişki kurmak istediklerini de açıklamışken yine de üç Barzani ile ne diye görüşmeye gelirler?
KDP devlet istiyor, Türk devleti her şarta Kürt devletine karşıyız diyor. Kürt dilini dahi yasaklamış bir devletten başka bir şey zaten beklenmez. Ancak biz yine de soralım; KDP daha doğrusu üç Barzani, Türklerle niçin ve hangi amaç için görüşür? İlk paragrafta diplomaside protokolün ve mesaj dilinin önemli olduğunu söyledik. Diplomaside hiçbir güç, kendi stratejisinin zıddını ısrarla savunan bir güçle kabul edilebilir protokol usullerle görüşmez. Sen ben ‘devlet istiyorum’ diyorsun, adamlar ‘devletini başına yıkarız, sizi açlıktan öldürürüz’ diyor ve siz bir şey olmamış gibi diplomasi adı altında görüşüyorsunuz. Düşmanlar da görüşür denilebilir. Eyvallah. Yani KDP’liler de usulüne göre Türkler görüşebilir. Biz buna karşı değiliz. Fakat görüşmelerde ‘siz istemezseniz de biz devlet kuracağız’ deme şartıyla görüşme olursa yapılana diplomasi denir. Şimdiye kadar KDP’lilerin Türklerle görüşmelerinde ‘kendilerine siz arzulamazsanız da, çıkarlarınıza ters bulsanız da biz devlet kuracağız dedik’ sözünü duyan oldu mu? Biz bir daha soralım; O zaman KDP adına üç Barzani Türklerle neyi görüştü, görüşüyor? Sıkça sorduğum soruyu ben cevaplarsam bazıları sübjektif, önyargılı hatta üç Barzani’ye haksızlık ettiğimi düşünecek. Bu nedenle sıkça sorduğum ‘KDP Türklerle neyi görüştü’ sorusuna cevabı Türk savunma bakanı versin; “Türkiye-Irak, Türkiye-Erbil arasındaki iş birliği, terörle mücadele konusunda çok önemli birtakım gelişmelere sebep olabilecek.” KDP’yi Kürt partisi gören, yaptığına siyaset diplomasi diyen Kürtler, sizin dilinizi dahi yasaklamış sömürgeci Türk devletinin, kendine Kürt diyenlerle yaptığı görüşmelerin amacı altı çizili sözlerdedir. Bunun için üç Barzaniye ne söylemek istersiniz?
Ey Kürtler;
En az yirmi milyon Kürt’ün yaşadığı Bakur’u, Rojava ve Başur’un belli bölgelerini işgal altında tutan, Kürtlerin kendi dilinde konuşmasını bile yasaklamış bir devlete karşı savaşan PKK’nin yanında değil de Kürt halkının düşmanıyla birlikte PKK’ye karşı savaşanlar, ben Kürt devleti istiyorum deyince ihanetlerini ve işbirlikçiliklerini gizlemiş olmuyorlar mı? Size yalan söylemiyorlar mı? Bunlar Kürt devleti istemekte samimilerse, Türkler onların da düşmanı olduğunu Hewler’de de dilendiriyorken, Türk devletiyle görüşünce bu düşmanın yaptıklarını meşrulaştırmış olmuyorlar mı? Görüşünce de Kürtlerin çıkanlarını değil, sömürgeci soykırımcı Türklerin istediklerini konuşarak Kürt düşmanının askeri haline gelmiş olmuyorlar mı? O zaman halk olarak üç Barzani’ye ve onlara para karşılığında çalışanlara siz kimsiniz sorusunu sormak gerekmez mi? Üç Barzani’ye siz Türk bankalarındaki paralarınız, Türk şehirlerindeki mülkleriniz, Türklerle imzaladığınız petrol anlaşmalarını sağlama alma karşılığında, PKK düşmanlığı yapmak için görüşüyorsunuz demek gerekmez mi? PKK bu yaptıklarınızı kabul etmediği için siz PKK’ye karşı Türklerle birliktesiniz demeyelim mi?
Son söz;
Unutmayın ki, Kürt halkı Başur’da Saddam rejimi gibi bir rejime onlarca yıl direndi ve yıkılmasında baş aktör oldu. Kürdistan dağlarının zirvelerindeki ve Fırat, Dicle kenarındaki saraylarda yaşayan Saddam, küçük yer altı sığınağında yakalandı. Sıra Barzani düzenine geldiğinde, bu üçlüye ne olacağını tahmin edebiliyor musunuz?
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi