HPG’nin 1 Mart 2025’te başlayan ateşkes sürecine ve PKK’nin 12. Kongresi’nde aldığı “fesih ve savaşa son” kararına rağmen, işgalci TC devleti barış söylemlerini dillendirirken sahada saldırılarını aralıksız sürdürüyor. Gerilla tünellerine tahrip gücü yüksek patlayıcı ve kimyasal gaz atan Türk ordusu, dronlar eşliğinde kepçe ve sondajlarla yıkmaya çalışıyor.
HPG’DEN SAVAŞ RANTÇILARINA KARŞI KAMUOYUNA ÇAĞRI!
HPG Basın İrtibat Merkezi (BİM) tarafından dün yapılan yazılı açıklamada, kimyasal silahlarla saldırıların devam ettiğini belirterek şu uyarıları yaptı: “Kamuoyunun bildiği üzere tüm güçlerimiz 1 Mart’ta başlayan ateşkes süreciyle birlikte farklı bir pozisyona geçmiştir. Zap ve Metîna bölgesindeki Türk ordu güçleri fırsatçı yaklaşmakta ve güçlerimizin eylem yapmamasını fırsat bilerek rahat hareket edip gerilla üs alanlarını kuşatmaya almaktadır. Bu biçimde ateşkes pozisyonunu çok çirkefçe kullanarak tünel direnişçilerini imha etmeyi hedeflemektedir.”
Yine HPG-BİM’in 12 Haziran 2025 tarihli açıklamalarında, işgalci TC ordusu, 9-12 Haziran tarihleri arasında Zap, Metîna ve Garê bölgelerinde onlarca kez saldırı düzenledi. Bu saldırılarda yasaklı kimyasal gazlar, fosfor içeren mühimmatlar, yüksek tahrip gücüne sahip patlayıcılar, dronlar ve tünel delme amaçlı sondaj makineleri kullanıldı. HPG, TC ordusunun gerilla tünellerine yönelik 28 kez kimyasal gaz ve patlayıcılarla saldırı gerçekleştirdiğini, bu saldırıların “imha temelli” bir stratejiye dayandığını bildirdi.
HPG, Türk devletinin ateşkes sürecini istismar ederek gerilla güçlerinin eylem yapmama kararını fırsatçı bir şekilde değerlendirdiğini vurguladı. Ayrıca, bu operasyonların yalnızca askeri hedeflere değil, bölgedeki ekolojik dengeye ve sivil yaşam alanlarına da zarar verdiği ifade edildi. Kimyasal silah kullanımı, uluslararası savaş hukuku açısından ciddi bir ihlal olarak öne çıkıyor.
İşgalci TC ordusunun kimyasal gazlar, fosfor bombaları ve teknolojik harp araçları kullanması dikkat çeken HPG, bu silahların gerilla tünellerini çökertmek ve alan hâkimiyeti kurmak amacıyla kullanıldığını belirtti. Dronlar ve sondaj makineleri, fiziksel tahribatı artırmak için devreye sokulurken, havadan bombardımanlar Zap ve Metîna gibi stratejik bölgelerde yoğunlaşıyor. Bu saldırılar, sivil yerleşimlere yakın alanları da tehdit ederek bölgesel istikrarsızlığı derinleştiriyor.
BARIŞI İSTEMEYEN KLİKLER KİMLER?
Türk devletinin barış söylemlerine rağmen Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırılarının devam etmesi, Türkiye’de barış sürecine karşı çıkan belirli klik ve kesimlerin varlığını ortaya koymaktadır. Bu kesimleri sıralayacak olursak;
Milliyetçi-Şovenist Siyasi Çevreler: Türkiye’de milliyetçi söylemleri benimseyen bazı siyasi partiler ve gruplar, Kürt sorununun çözümüne yönelik diyalog süreçlerini “taviz” olarak görüyor. Özellikle Zafer Partisi ve İyi Parti gibi partiler ve onların desteklediği ittifaklar, sert güvenlik politikalarını savunarak barış girişimlerini engellemeye çalışıyor.
Askeri-Bürokratik Elitler: Türk ordusu içinde ve güvenlik bürokrasisinde, Kürt meselesini yalnızca askeri yöntemlerle çözme yanlısı olan kıliklerin varlığı söz konusu. Bu kesimler, ateşkes ve siyasi çözüm süreçlerini kendi güç alanlarının zayıflaması olarak algılıyor.
Savaş Ekonomisinden Beslenen Rantçılar: Askeri operasyonlar, silah sanayii ve güvenlik harcamaları üzerinden rant elde eden bazı sermaye grupları ve bürokratlar, çatışmaların devamından çıkar sağlıyor. HPG-BİM’in “savaş rantçılığı” ifadesi, bu kesimlerin barışa engel olan kesimin başında geldiğini ortaya koyuyor.
Medya ve Propaganda Araçları: Türkiye’de ana akım medyanın bir kısmı, milliyetçi söylemleri ve şovenizmi körükleyerek barış karşıtı bir kamuoyu oluşturuyor. Gerilla güçlerini “terörist” olarak yaftalayan bu medya, diyalog ve çözüm süreçlerine yönelik toplumsal desteği zayıflatıyor.
Bu kesimler, barış söylemlerini gölgede bırakan ve sahada saldırgan politikaları destekleyen ana aktörler olarak öne çıkıyor. HPG-BİM, bu grupların ateşkes sürecini sabote ettiğini ve Türk devletinin “fırsatçı” bir yaklaşım sergilediğini yaptığı açıklamada da belirtti.
Türk devletinin Medya Savunma Alanları’na yönelik operasyonları, Irak merkezi yönetimi ve Federe Kürdistan Bölgesi ile ilişkiler bağlamında da tartışılıyor. Irak hükümetinin bu saldırılara sessiz kalması ve KDP’nin işgalci TC ile iş birliğini devam ettirmesi işgalci TC’nin pervasız saldırılarını meşrulaştırmaya devam ediyor.
Son celsede HPG-BİM’in son iki haftaya dair bilançosu, Türk devletinin Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırılarının ateşkes sürecine rağmen aralıksız devam ettiğini gösteriyor. Kimyasal silahlar, fosfor bombaları ve teknolojik harp yöntemleriyle sürdürülen bu operasyonlar, insani ve ekolojik açıdan ağır sonuçlar doğuruyor. Türkiye’de barışı istemeyen milliyetçi klikler, askeri-bürokratik elitler, savaş ekonomisinden beslenen çevreler ve propaganda medyası, bu sürecin önündeki en büyük engeller olarak öne çıkıyor.
İşgalci TC’nin mevcut çöktürme ve imha politikaları, ateşkes sürecini riske atarak bölgesel istikrarsızlığı derinleştiriyor. HPG’nin “eylemsel pozisyon” uyarısı, çatışmaların yeniden tırmanma potansiyelini artırıyor. Kuşkusuz Medya Savunma Alanlarındaki gerilim, yalnızca bölgeyi değil, tüm Ortadoğu’yu etkileyen daha geniş bir çatışma dinamiğine dönüşebilir.
Militan RÊHAT