Türk devleti, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılarını arttırması ve ABD heyetinin Ankara ziyaretiyle eş zamanlı olarak hava sahasını Rusya’ya kapattı. Türk devletinin Rusya ve NATO arasındaki ilişkilerinde bir denge yaratma çabaları sürerken, Moskova-Ankara arasındaki yüksek gerilimli birkaç ayın ardından Rusya’dan Suriye’ye asker taşıyan askeri ve sivil uçaklara hava sahasının kapatılması, Rusya’nın Suriye’de Türk işgali altında olan bölgelere dönük saldırılarına hız vermesi aslında gerilimin boyutlanarak sürdürüldüğünü gösterdi. Öte yandan İşgalci Türk devletinin Başûrê Kurdistan’daki Medya Savunma Alanları’na dönük saldırılarıyla eş zamanlı olarak Kuzey ve Doğu Suriye’deki saldırılarını da arttırması yeni bir kirli planın faaliyete girdiği anlamına geliyor. Belki mevcut süreçte ‘Türkiye ve Rusya ilişkileri tamamen kopacak’ demek zordur ama ikisi arasında bir çatlak oluştuğunu söylemek mümkün.
TÜRK DEVLETİNİN HAVA SAHASINI RUSYA’YA KAPATMASI NE ANLAMA GELİYOR?
Türk devletinin ekonomik ve teknolojik kazanımlar elde etmek için ABD ve Avrupa ile yakınlaşma adımları atarken, hava sahasını Rusya’ya kapatması, Rusya’ya Suriye’deki müzakere şartlarını kabul ettirme baskısı olarak da yorumlanabilir. Bu hamleyle Rusya’nın Suriye’ye gönderdiği lojistiği engelleyeceğini düşünen Türk devletinin aslında Rusyanın kargo uçaklarının İran ve Irak hava sahasıyla Suriye’ye gidebileceğinin de farkında değil. Bu anlamda Türkiye Rusya ile 2015’teki soğuk ilişkiler dönemine geri döneceğinin korkusunu yaşıyor. Bunun daha farklı boyutları önümüzdeki süreçte özellikle Putin’in 9 Mayıs’ta Ukranya’daki zaferini ilan etmesinden sonra tekrardan ağırlığını Suriye sahasına verceği söylenebilir. Aynı zamanda Türkiye’ye karşı oyun kartlarını yeniden oynayacaktır.
Türkiye, aslında Suriye’de uzun bir süredir bölgesel bir aktör olmaktan ziyade bölgedeki aktörlerin emir erine dönmeyi kabul etmiş durumda. Bu esas üzerinden baktığımızda Rusya ve Türkiye ilişkileri boyutlanarak devam ediyor. Türkiye’nin S-400 füzeleri alma yönündeki çabaları, Suriye krizi sonrasında Rusya ile geliştirdiği ilişkiler döneminin ürünüdür. İç dengelerin Avrasyacı olarak bilinen Ergenekoncularla yan yana getirdiği Erdoğan, Kürt düşmanlığı ile birlikte siyaseten kırılma yaşadığı Ortadoğu’da, “Çelişkilerden yararlanacağım” zannıyla yönünü Rusya’ya çevirdi. S-400 alma girişimini de ABD üzerinden NATO cephesine karşı bir tehdit olarak kullandı. Bir yandan Ukrayna’ya Bayraktar TB2 verirken bir yandan da Rusya’ya dönük yaptırımları kabul etmeyen ikiyüzlü bir politika yürüttü.
SURİYE’DE SAVAŞIN 11. YILINDA TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ VE KRİZLERİ
İşgalci Türk devletinin başından beri Suriye krizinden faydalanmak adına önüne koyduğu 2 stratejik hedefi oldu. Bunlardan birincisi bölge üzerinde Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek, ikincisi ise özellikle idlip ve Halep’de örgütlü bir oluşuma sahip radikal islamcılarla ilişki geliştirmek oldu. Aynı zamanda Türkiye o süreçte Suriye’den kaçan Esad muhaliflerine ve radikal çete gruplarına açık kapı politikası uyguluyordu.
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un Ankara’da uğradığı bir suikast sonucu öldürülmesi ve Türk hava sahasını ihlal ettiği belirtilen bir Rus savaş uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesiyle Moskova-Ankara arasındaki yüksek gerilimli bir havaya neden oldu.
Suriye hükümetinin isteği üzerine Rusya 2015 yılında aktif bir şekilde Suriye hükümetine siyasi, ekonomik anlamda büyük bir destek sunuyordu. ABD, Türkiye ve İran’ın artık müdahil olduğu savaşın dördüncü yılında Rusya da Şam’a verdiği desteğin şeklini değiştirdi ve hava bombardımanıyla savaşa müdahil oldu. Bu dönemde Guta, Derea, İdlib sınırına kadar uzanan hatlarda yine Hems, Tedmur çöllerine kadar bir çok alan DAİŞ ve çete gruplarının elindeydi. Rusya bu anlamda hem bu çete grupları arasında bir denge oluşturmak hem de uluslararası alanda müşriyet kazanmak adına Putin, ‘Ülkedeki cihatçıların Rusya için tehdit olduğunu, savaşa bu grupları engellemek için girdiğini’ belirti. Türkiye’nin denetiminde olan bir çok çete grubuna da destek vererek optimal bir denge politikası yürütmeye çalıştı. Yine Kürt sorununa çözüm olacak bir dinamik güç olarak kendini yansıttı. Sahada bunlar yaşanırken İşgalci Türk devleti esas olarak Rusya’nın 2016’da hem Kürtlerle hemde Esad rejimiyle geliştirdiği ilişkileri kendi çıkar temelli politikaları önünde çok büyük bir tehlike olarak gördü. Türkiye’nin Rusya ilişkilerinde birinci adımı bu olaylar üzerinden yürütürken diğer bir adımı ise El Nusra artıklarından kalan bütün çete gruplarını tek çatı halinde toplamak oldu ve bunlara Katar’ın finans desteği ile ılımlı islam imajı verdi. Türkiye’ye bölgede mayın temizleme görevi verildi. Bu görev nedeniyle olacak ki Türkiye hala hem ABD’den, hem Batı’dan, hem de Rusya’dan destek alabiliyor.
Adnan MUSTAFA
Kürdistan Stratejik Araştırma Merkezi