Lozan Antlaşması sonrası İngiltere’nin başını çektiği emperyalist güçler tarafından yaşadıkları coğrafya 4’e bölünen Kürtler, yüz yıldır imha ve inkar politikalarına karşı direniyor. Şeyh Sait, Agirî, Zilan ve Dersim’de direniş kanlı bir şekilde bastırıldı. En son Önder Apo’nun 1973 Newrozu’nda Ankara’nın Çubuk Barajı’nda yaptığı 6 kişilik toplantı ile yeni bir örgütün temelleri atıldı. Önder Apo ve öncü kadrolar, 27 Kasım 1978’e gelindiğinde ise Lice’nin Fis köyünde kurdukları örgütün ismini ilan etti: Kürdistan İşçi Partisi (PKK).
Yeni bir dönemin başlangıcı olarak gösterilen örgüt, 15 Ağustos 1984’te Sêrt’in Dihê (Eruh) ve Colemêrg’in Şemzînan (Şemdinli) ilçesinde ilk silahlı eylemini yaptı. Dönemin hükümet yetkilileri tarafından “3-5 çapulcu, şaki, eşkiya” olarak nitelendirilen PKK’ye 6 saat ömür biçildi. Sonrasında bu saat 72’ye, ardından 1 haftaya çıktı. 2015 yılından bu yana İçişleri Bakanlığı görevini yürüten Süleyman Soylu da göreve geldiğinden bu yana en az 45 kez “PKK’yi bitirme” sözü verdi. Ancak 6 saat ömür biçilen PKK, 45 yıldır varlığını sürdürdü, sürdürmeye devam ediyor. “Bitireceğiz” sözü veren hükümetler giderken, PKK’nin önderliğini yapan Önder Apo’nun ortaya koyduğu paradigma milyonlar tarafından benimsendi.
‘EĞER BİZİM YÜRÜTTÜĞÜMÜZ SİLAHLI MÜCADELENİN ÖZELLİKLERİ KAVRANSAYDI…’
Gerilla mücadelesi, modern zamanlarda iktidarcı yapılanmalara karşı devrimci hareketlerin halk savunma gücü olarak kendisini gösterir. Kürdistan’daki gerilla mücadelesinin ortaya çıkış koşulları da iktidarcı devlet yapılanmasının sömürgeci karakterine karşıt olarak gelişti. PKK’nin kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan, özgürlük mücadelesinde gerillanın rolü ve silahlı mücadelenin karakteri konusunda Gazeteci Mehmet Ali Birand’a şunları söylüyor: “Eğer bizim yürüttüğümüz silahlı mücadelenin özelliklerini kavrasaydınız müthiş kazandırdığını görecektiniz” diyor. Ve şöyle devam ediyor: “Silahlı mücadele yalnız silahların patlaması değildir, en yüksek ideolojik yoğunlaşmadır. Politikayı en gerçekçi kavrayıştır.”
1984 15 Ağustos’undan bugüne yaşananlar ortada. Gerillanın sadece askeri bir yapılanma olmadığı, siyasal, toplumsal ve kültürel özellikleri ile büyük bir değişim dinamiği olduğunu belirtmek gerekir. Gerilla 38 yıl içinde Kürt toplumunda büyük sosyolojik değişimlere yol açtı. Varlığı inkar edilen, dolayısıyla özgürlüğü yok hükmünde olan Kürt toplumunun kendi varlıksal özelliklerinin bilincine varması, kendi özgürlüğünü sağlaması bu çağda gerilla ile mümkün olmuştur. Eğer 15 Ağustos 1984 gerilla atılımı olmamış olsaydı, bugün bütün Ortadoğu’yu ya da dünyayı sarsan Kürt siyasetinden bahsetmek mümkün değildi. Tabii ki 15 Ağustos gerilla çıkışına vesile olan en büyük direniş kuşkusuz Amed Zindanı’ndaki PKK’li önder kadrolarının direnişiydi. Mazlum Doğan, Dörtler, Kemal Pir, Hayri Durmuş, Ali Çiçek, Akif Yılmaz’ın ölümüne direnişi Önder Apo tarafından 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı’nın çıkışı sayılmıştı. Gerillanın çıkışı ile 1990’larda Kürt halkının kitlesel katılımı ile gerçekleştirdiği serhildanlar Kürt toplumunun kimliğinin hangi özelliklerde olduğunu ortaya koyuyordu.
Kürtler gerillanın açtığı direniş hattında ilerlerken siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel bir güç haline geliyordu. Bu gelişim düz çizgisel özelliklere sahip olduğu gibi döngüseldi de. Yani hem içte hem dışta Kürt toplumu büyük bir gelişme gösteriyordu. Bugün gerillanın Kürt toplumu için yaptığını görmek isteyenler İran içlerindeki Doğu Kürdistan’dan Dersim’e, Kerkük’ten Şengal, Qamişlo, Kobanê ve Afrin’e uzanan coğrafyaya baksınlar. Binlerce kilometrelik uzunluğundaki cephede gerilla ya da gerilla zemininden yükselen öz savunma güçleri mevzilenmiş ve kendi toplumunun savunmasını yapıyor. Gerilla sadece Kürt toplumu için bir savunma gücü değil. Gerilla Rojava, Başur, Irak ve Suriye’de Arap, Türkmen, Asurileri için de bir savunma gücü. Şengal’de Êzîdîleri soykırımdan kurtaran gerilla güçleri Telafer’deki Şii Türkmenleri de DAİŞ soykırımından kurtardı. Yine Kerkük ve Maxmur savunması yapan gerillalar Türkmenleri, Kürtleri, Arapları büyük saldırılardan kurtardı, kurtarmaya da devam ediyor.
Türk devleti için gerilla “terörize” bir yapı olarak gösterilmek isteniyor. Oysa Türkiye toplumu iyi incelenirse gerillanın bugün Türkiye’de gençlik için önemli bir sembol ve değer olduğu görülecektir. Rojava’daki direniş ile dayanışmaya giden gençlere esin kaynağı olanların gerillalar olduğu, PKK’nin önder kadroları olduğu biliniyor. Dolayısıyla 15 Ağustos 1984’ün 38. yılında gerillayı analiz ederken kaba bir askeri direniş gücü olarak algılamamak, ele almamak gerekiyor. Kuşkusuz bilinen ötesinde bir askeri güç, özgürlük pusulası ve en önemlisi de halkların hayatlarının garantisidir.
15 AĞUSTOS ATILIMIN KAZANIMLARI
Kurdistan coğrafyasının sömürge olarak görülmesi nedeniyle geçmişten günümüze birçok isyan ve ayaklanma var ve bu 100 yıllık süreçte Kürtlerin hiçbir zaman boyun eğmediğini herkesin malumu. 1938 Dersim isyanının bastırılmasından sonra 1973 yılına kadar Kurdistan’da büyük bir sessizlik söz konusuydu. Aynı zamanda o dönemlerde Kürt halkının iradesi bir anlamda kırılmış, korku imparatorluğu yaratılmıştı. Kürt halkı varlığını bir şekilde sürdürüyordu. Dilini, geleneklerini, kültürünü sürdürüyordu. Ancak halk olarak, ulus olarak tamamen mezara gömülmüştü.
Devlet ve meşru olmayan Hükümet, Kürt halkına karşı açtığı savaş devam ediyor. Onlarca yıl bir sömürge muamelesi gören, baskı, terör ve imha politikaları ile yaşamını sürdüren Kürt halkının son Başkaldırı’sı 1984 yılında fiilen başlamıştı. 15 Ağustos 1984’de PKK Gerillaları’nın Eruh ve Şemdinli Eylemleri, Gerilla Mücadelesi’nin başlangıcı oldu. 45 yıldır süren ve dönemsel olarak tek taraflı ateşkeslerin uygulandığı mücadele sürecinin sonunda Kürt Özgürlük ve Demokrasi Hareketi, gerek Türkiye Kürdistan’ında, gerekse Türkiye’nin diğer bölgelerinde siyasal olarak etkin bir güç haline geldi ve Kürt Ulusu üzerindeki kimi yasakların gevşetilmesi konusunda egemen sınıfları baskı altına aldı. Kürt özgürlük hareketinin bu politikaları sonucunda, Türkiye işçi sınıfı hareketi ve demokrasi güçleri ile birlikte TBMM’de % 13 oranında oy alan, 80 vekil ile temsil edilen bir parti oluştu. Kürt ulusal sorunu konusunda yürütülen mücadele, Türkiye’de işçi sınıfının mücadelesi ile bütünleşti, sınıf mücadelesinin önemli bir bileşeni haline geldi. Onun da ötesinde 12 Eylül faşist diktatörlüğü döneminde sınıf hareketi yok edilmek istenirken, 15 Ağustos Atılımı ile bir yandan Kürt ulusu yok edilme tehlikesine karşı ayaklanırken, diğer yandan devrimci mücadeleyi yeni bir niteliksel aşamaya yükseltti. Kürt halk önderi Abdullah Öcalan 15 Ağustos eylemini şöyle değerlendirir; “Bir ulusun varlığı tümüyle tehdit altındaydı. 15 Ağustos atılımı bu yok olmanın önüne geçilmesi için binbir emekle hazırlanmış, başta o zindan direnişiyle, zindan şehitlerinin anılarına bağlılığın bir gereği olarak ve en başta da bir ulusun son nefesini vermemesi için atılması gereken bir adımdı. Ve biz de bu adımı atmaktan çekinmedik.”
Daha önce Kürt kelimesini ağızlarına almayanlar için Kürt demek bugün olağan bir durum oldu. Göstermelik ve kendi kirli amaçları için uyguladıkları halde yazılı ve görsel Kürtçe yayınların serbest bırakılması, ailelerin çocuklarına Kürtçe isim koymaları önündeki engellerin kalkması, yerleşim birimlerine Kürtçe isimlerin iade edilmesi, okullarda seçmeli ders olarak Kürtçenin serbest olması, üniversitelerde Kürdoloji kürsülerinin kurulması bu söylenenlere örnek teşkil ediyor. Bu yetersiz kazanımlar dahi 1984’te başlayan Başkaldırı sayesinde elde edilmiştir.
Ancak önemli olan bunun çok ötesinde yaratılan kazanımdır. Kürt halkı ulusal bilincini yeniden kazanmıştır, kendisini ezenlere karşı halk olarak baş kaldırmıştır. Kürt kadını özgürleşmiştir. Kürt gençliği sorunlarına her şekilde sahip çıkmıştır. “Ana dilde eğitim” gibi bir çok konuda direnen devlet, konuları çözmek amaçlı değil, var olan çözülmemiş sorunları kendi egemenliğine daha fazla zarar vermemesi amacıyla gündemine almak zorunda kalmıştır. Kürt halkının bu kazanımlarını örgütleyen ve garantisi olan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme amaçlı politikalar geliştirmiştir. Devlet, “çözüm” görüşmelerini dahi karşı tarafı tasfiye amaçlı yürütmüştür. Oslo görüşmeleri sürecinde, bir yandan temsilcileri ile görüşürken, KCK üst düzey yöneticilerini hedef alan ve dört gerilla korumanın katledildiği hedefli uçak bombardımanı veya yine görüşmelerin başladığı ve tek taraflı ateşkes ilan edildiği dönemde PKK kurucu kadrolarından Sakine Cansız’ı da hedef alan Paris Katliamı ve bilinen, bilinmeyen onlarca girişim ancak böyle izah edilebilir.
EDİTÖRYADAN