05 Şubat 2020 Çarşamba Saat 07:35
Özelde kadın cinsi kendi
içerisinde her ne kadar kategorileştirilemez ve bölünüp parçalarına ayrılamaz
desek de maalesef bu kadınlar açısından en acımasız yöntemlerle uygulanmıştır.
Ancak sınıflı-egemenlikçi ataerkil sistemler toplumdan topluma bir kar topu
gibi büyüyerek gelen insanlık değerlerinin taşıyıcısını hiçe saymıştır.
Günümüze gelecek olursak bunu en yoğun şekilde genç kadın kimliği üzerinden
inşa ettiğini rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Genç kadın olmak, kadın kimliği
açısından belirleyici bir evredir. Kadın kimliğinin inşa edilmesinde,
oluşturulmasında en can alıcı aşamadır. Elbette insan gelişimi açısından
erkekler için de gençlik çağı aynı nitelikte önemlidir. Ancak toplumun
varoluşunda ve gelişiminde kadının rolünü yadsımazsak, öncülük rolünü doğru
değerlendirirsek o zaman genç kadın evresinin kadın şahsında toplumun gelişimi,
değişimi ve varlığı açısından ne kadar önemli olduğunu bilince çıkarabiliriz.
Kapitalist modernist güçler bunu iyi analiz edip araştırmış olmalılar ki
sistemin en önemli dişlisi olarak kadını gördüğünden ve taze kana her zaman
ihtiyaç duyduğundan genç kadını komple sistemin bir motoru olarak ele
almaktadır.
Günümüzde kapitalist güçlerin
bilimi ve teknolojiyi tekelleştirmesiyle birlikte gençlerin, kadınların zapt
edilmesi işlemi başlatılmıştır. Geçmişte zor ve ikna yoluyla bir şekilde ele
geçirilen toplum, bilim ve tekniğin gelişimiyle birlikte daha fazla
kurumsallaşmış saldırıların cenderesine alınmıştır. Saldırı, baskı ve ele
geçirme resmileştirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında genç kadın üzerinden
geliştirilen politikaların ne kadarının toplum, aile, erkek, devlet, din ve
özel savaş eliyle olduğu adeta anlaşılmaz bir düzeydedir. Toplumsal yapının
erkek eliyle aile denilen toplumsal gerçekliğe hapsedilmesinden kaynaklı
tartışılamaz, sorgulanamaz zihniyeti neredeyse herkesçe kabul edilmiştir.
İnsanlık uzunca bir süre iktidar kurumlarının geliştirdiği yapıları göz ucuyla
bile sorgulayamamıştır. Dolayısıyla mevcut durumda simülasyona uğramış genç
kadın kimliği ve en genel anlamda hem kadını hem de genç erkekleri tesiri
altına alan simülark gerçeklik her şeyi kapitalist modernist sistemin
amaçlarına göre dizayn etmiştir. Bundan on beş-yirmi yıl öncesine kadar 3S’ler
dediğimiz sanat, seks ve spor üçlemesine gerek bile kalmamıştır. Uyuşturucu ve
içkiyle zehirlenen beyinler, bedenler toplumdan zaten ayrı düşmüştü. Özel savaş
mekaniği istediği sonucu tam olarak alamamış olmalı ki yeni yol ve yöntemler
geliştirmiştir. Özel ve psikolojik savaşın toplumla bir mücadele yöntemi ya da
en somut tanımıyla toplum kırım istenilen düzeyde gerçekleşmemiş ki günümüzde
teknik en hunhar şekilde servis edilmektedir. İnsanın gelişimi ya da kadının
hak ettiği konuma ulaşması ve ekolojik felaketlerin durdurulması için değil
elbette. Kadının en fazla gelişim sağladığı dönemlere ket vurmak, gençlerin
toplumla bağının kesilmesi için kullanılmaktadır. Toplum kırım amacıyla hareket
eden bu iktidar sahipleri sistemin kriz içinde kriz üretip bu şekilde kendisini
sağlama alma çabası genç beyinler üzerinden olmaktadır. Küreselleşmiş bir
sistemin çanağına çomak sokma ihtimali olan genç beyinler artık günümüzde
simülasyon gerçeklikle zapt u rapt altına alınmaktadır. Kendi gerçekliğinden
kopan, bir başka kişiliğe istediğinde geçebilen, tekniğin içine hapsolmuş bir
mahkum vardır ortada. Sormadan, sorgulamadan, kim olduğunun ve nereden
geldiğinin bilincine varamayan bu toplumsal kesim kendini bilgisayarların,
sanal dünyanın soğukluğunda bulmaktadır. Her gün bir kimliğe bürünmekte,
istediği şekilde içinde yaşayabilmektedir. Bedenini bu dünyada bırakmakta ve
hiç olmamış uygarlıklar ve topluluklar içinde yaşamaktadır. Tanımadığı
insanları öldürmekte, sabah akşam şiddet uygulamaktadır. Atari ve şiddet
araçlarıyla mayalanan bir çocuk sanal ortamlarda kendini tümden kaybetmektedir.
Yani doğal sorumluluklarını ve görevlerini daha öğrenmeden bireysel bir yaşama
koşturulmakta, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamdan soyutlanmaktadır.
Bir kez bile bu gerçeklikle karşılaştığında kimlik krizi yaşamaktadır. Çünkü
alt yapısız maddi bir bina bile çökmektedir. Bu kadar kendi toplumsal
gerçekliğinden soyutlanmış, kimlik, cins ve sınıf bilinci edinmemiş, mücadele
etmemiş bir kişiliğin bir anda kendini toplumsal sorunların içinde görmesi
normal bir tepki ya da davranış ortaya çıkarmayacaktır. Bu açıdan simülasyona
uğramış ve uğramakta olan genç beyinlerin çarpıtıldığını, soyutlandığını,
gerçeklik dışı düşündüğünü, alt yapısız olduğunu unutmamak gerekir. Aslında bir
başkalaşıma uğramıştır, farklılaşmıştır. Adeta mutasyona uğramış gibi toplum
içinde geçinen tipler çoktur. Dolayısıyla temelden bilinçlendirme, düşünmesini
ve üretmesini sağlama, dinleme, anlama ve öğretme çabasının olması gerekir.
Kişinin iradesizleştirildiğini, güven sorunu yaşadığını, emeksiz ve sorumsuzca
geliştirildiğini de bilmek gerekir. Bu açıdan bakılırsa görülecektir ki aslında
günümüzde yaşanan siyasi ve toplumsal krizlerin büyüklüğüne rağmen neden toplum
bu kadar öncüsüz ve eylemsiz kalabiliyor. Çünkü adeta toplumun başı
kesilmiştir. Toplum kırım yaşanmaktadır.
Özel savaş denilince ilk akla
gelen nedir? Bence ilk akla gelen devletin ya da devlet destekli güçlerin
toplum üzerinde özelde de toplumun temel asli unsurları olan kadın ve gençlik
üzerinde yürüttüğü ahlaksız savaştır. İlk bakışta fark edilmeyen, elle
istenildiğinde tutulamayan, duyulan ama hemencecik reaksiyona neden olmayan
ince bir savaş tarzıdır. Savaş diyoruz çünkü topluma rağmen, ahlaki ve kültürel
değerlere rağmen, daha doğrusu insana rağmen, insana karşı kullanılan insanlık
dışı bir savaştır. İnsanı hiçleştirmeyi esas almaktadır. İnsana insani olmayan
yöntemlerle mücadele etmektedir. Hem de insanın bunda hiç bir suçu yokken, yine
insan tarafından ve insan aklıyla geliştirilen çirkin bir savaş aracıdır. Buradaki
amaç elbette egemenlikçi güçlerin çıkarlarıdır. Uygarlıklar boyunca egemen ve
hegemon güçler hiçbir zaman her istediklerini kolay yollardan elde
etmemişlerdir. Bazen belki ikna yöntemi o dönemin koşullarına ve niteliğine
göre değiştiği için egemen sınıflar hemen sorun olarak gördükleri şeyi
değiştirip dönüştürebilmiş ve kendi emellerine alet etmişlerdir. Ancak ikna
yöntemi her zaman kullanılmamıştır. Ya da ikna yöntemi o dönemin niteliği ve
gelişimi nedeniyle başarılı olamamıştır. Tıpkı günümüzdeki gibi… İnsanlık
diyalektik bir gelişim içerisindedir. Dolayısıyla artık herkes kolaylıkla her
söylenene ya da her yazılıp çizilene inanmamaktadır. İnsanlık ciddi anlamda bir
birikim ve kültür edinmiştir. Herkes bir şekilde bazı doğru bilgilere de
ulaşabilmektedir. Kaldı ki doğru ve hakiki bilginin savunulması ve mücadelesi
tarihte her zaman bir öncü güç tarafından ya da önder APO’nun deyimiyle
demokratik modernite güçleri tarafından korunmuş ve geliştirilmiştir. Tarihin
bir akışı da bu yönlü olmuştur. Bu açıdan her zaman egemenlikçi erkek egemen
sınıflar kazanamamıştır, mücadele devam etmektedir. Demokratik-devrimci güçler
insani bir direniş içerisinde olmaktan vazgeçmemiştir. Özellikle de tarihin her
döneminde sistematik olarak ezilmeye ve ikinci sınıf insan muamelesi gören
kadın cinsi açısından direniş -güçlü ya da zayıf- bir şekilde hep var
olagelmiştir. Çünkü demokratik modernite güçlerinin öncüsü kadınlar olmuştur.
Kadın demokratik özgürlükçü hareketlerin şah damarı olarak işlev görmüştür.
Hayat veren kadın, temel yaşam damarı olarak rol oynamış ama diğer direniş
odaklarını hiç bir zaman küçük görmemiştir. Kadının ilham olduğu direnişler
tarihte her ne kadar çokça yazılmamış olsa da günümüzde ağır da olsa uygarlığın
çatlakları arasından gün yüzüne şimdilerde çıkmaktadır.
Bu açıdan kadının temel bir hedef
olarak belirlenmesi ve egemenlikçi güçler açısından bir tehdit olarak
algılanması konunun daha iyi anlaşılması açısından önemlidir. Ancak ‘önce kadınları vurun’ zihniyeti hiç bir
şekilde meşrulaştırılamaz. Kadının tarihsel-toplumsal gelişim seyri içerisinde
oynadığı role bakılırsa belki durum biraz daha iyi anlaşılabilir. Ancak
kadınların herkesten ve her şeyden önce günah keçisi olarak seçilmesi de makul
bir durum değildir. Bu açıdan toplumun temel dinamiği olan kadınların ve
gençlerin bileşkesi olan genç kadınlar hiç kimseye fark ettirilmeden toplum
dışı bırakılmaktadır. Hem kadının hem de gençliğin ortak paydasını teşkil eden
genç kadın kimliği korunması gereken nadide bir değer ve özdür. Toplumun esas temeli
ve tarihin gerçek seyri bu kimlik üzerinden akacaktır. Tarihi toplumsal
değerlerin ve bin yılların köhnemiş zihniyetinin yerle bir edileceği kesimi
temsil etmektedir. Bir kesim diyoruz ama bu toplumsal kesim hiç de yadsınacak
bir güce sahip değildir. Bu toplumsal kesim kesinlikle tarihi tersine çevirecek
güce ve enerjiye sahiptir. Bu açıdan iktidarcı-erkek egemen zihniyet genç kadın
kimliğini sonuna kadar istismar etmektedir. Kadın üzerinden yürütülen ideolojik
ve politik savaşlar genç kadın üzerinden daha çocuk yaşlarda başlamaktadır. Ana
karnından çıkar çıkmaz ideolojik ve psikolojik savaş altında şekillenen genç
kadın kişiliği daha kendisi olmadan dumura uğratılmaktadır. Genç kadınların
bilincini çarpıtmayı, bilinci üzerinde tesirde bulunarak onu yedi yirmi dört
yönlendirmeyi, bu anlamda kadın cinsinin iradesini ve belleğini alıp kırmayı ve
bir başka şeye dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Özellikle de günümüz kapitalist
modernite çağında bu özel ya da psikolojik dediğimiz hemencecik fark edilmeyen
savaş yöntemleri ile yapılmaktadır. Yani daha belli bir kişilik ve karakter
edinmemiş, kendi iç dünyasında debelenen, ergenlik sorunları ile meşgul, kimlik
edinme çabasındaki bu kesim hunharca aslında katledilmektedir. Her şeyine bir
şey biçilmekte, her düşündüğüne bir kılıf uydurulmakta ve adeta sen düşünme biz
senin yerine onlarca yıl önce düşündük ve karar verdik al sen şu gömleği giy
der gibi bir rahatlıkla yaşayacağı sistem, yaşam, koşullar, maddi ve manevi
açıdan yönlendirilmektedir. Binlerce seçenek arasından en kolayına kaçarak
kendini sorunlardan sıyırmaya çalışan bu kimlik daha kendini bulamadan
kaybetmektedir. Nasıl mı? Aslında herkes bir kaç dakika düşünürse yol ve
yöntemlerini sıralayabilecektir. Çünkü bizler kapitalist modernite çağında
yaşamaktayız. Beynimiz her gün yönlendirilmekte, şekillendirilmekte adeta
başkalaşıma uğramaktadır.
Bir kadının özelde de genç olan
kadının düşünme yetisi çok güçlüdür. Beyinsel, fiziksel, biyolojik ve
psikolojik olarak henüz temiz, saf ve el değmemiştir. Bu genç kadın kimliği en
mükemmeline ulaşma çabası içindedir. Sürekli yönlendirme ve tercihlere zorlama
söz konusu olmasa belki de mükemmel bir dünya yaratmanın ütopyasına hızla
ulaşacak ve hep onun için mücadele edebilecektir. Normal şartlarda bir gencin
beyni hele bir de genç kadın beyni milyonlarca soruyla doludur. Doğal muhalif
bir karaktere sahiptir. Öğrenme, bilgi edinme, bilgiye ulaşma, tecrübe kazanma
konusunda muazzam enerji yüklüdür. Verili olanı, mevcut olanı reddeder.
Kendisini bulmak, yaratmak, inisiyatif geliştirip farklı olan bir şeyler
yaratmak, kendi farkını ortaya koymak ister. Herkes kendi genç halinden bunu
bilir! Hiç kimseye benzemek istemezsin, kendini bulma çabasının yanında kendini
bir de yeniden var etmek, imkan olsa belki de yeniden doğurmak istersin. Ama
kendin yapmak istersin. Eğriyi doğruyu ayrıştırma gayretindesindir. Hatalı,
kusurlu ve yanlış olanı sevmezsin. Güzel, iyi, doğru peşinde koşarsın. Zayıf
olana yardım etmek istersin. Ezilenin yanındasındır, fiziksel ya da ruhen bir
şekilde herkesi kucaklamak istersin. Tüm gücü elinde bulunduran bir avuç insan
olduğunu öğrenince, yani iktidarın ayırdına varınca da bu sefer tüm öfkeni ona
yönlendirirsin, değiştirmek istersin. Mesela ailede baskı uygulayanı sevmezsin,
özgürlüğünü kısıtlayanı kabul etmezsin, ya da cins ayrımını sezince üzülürsün,
başkaldırırsın. Yanlışı gördüğün yerde evde, okulda, sokakta ya da insan
ilişkilerinde hemen itiraz edersin. Bazen kendini her şeyden daha güçlü
hissedersin. Düşündükçe, derinleştikçe gücünün her şeye kadir olduğunu
sanırsın. Bazen de direkt eyleme geçersin, protesto edersin.
Şimdi düşünün iktidarcı-devletçi
güçler böylesi bir potansiyeli göz ardı edebilir mi? Etmez. Etmiyor da… Ne
yapıyor peki? Var gücüyle bu potansiyelin akmaya başladığı ilk noktada önünü kesmeye
çalışıyor. Bunu da kendi yöntemleri ile yapıyor. Günümüz gerçekliğini ele
alırsak ilk sıraya tekniği alabiliriz. Telefon, internet, bilgisayar kablosuz
kablosuz ağ sistemiyle yaşamın her alanındadır. En ücra köylerde bile
insanların evinin içine girebilmektedir. Adeta bir ajan gibi teknik yoluyla her
insan takip edilmekte, denetlenmekte ve yönlendirilmektedir. Özelde de genç
kadınların hedef olduğunu düşünürsek her şeyin bir genç kadının yoldan
çıkarılmasına göre hazırlandığını vurgulamak önemli olacaktır. Evinden çıkar
çıkmaz, sokakta, okulda ya da eğitim ve öğretim gördüğü temel devlet
kurumlarında ise zaten özel ve psikolojik savaşın elemanları olduğundan
kaynaklı genç kadınların kaçış yolu yok gibidir. Şimdilerde devlet okullarında
özelde de görsel tekniğin kullanımında artış olmasından kaynaklı genç
kadınların algısının değişiminde ciddi anlamda sistem mesafe kat etmiştir.
Gençler, kadınlar teknik bağımlılığıyla toplumsal bağlarını neredeyse tümden
koparma noktasına ulaşmıştır. Teknik üzerinden her şey en mükemmel denilecek
şekilde dolaşıma sokulduğu için aslında ortalama maddi bir durumda olan bir
gencin neredeyse hiçbir zaman yaşayamayacağı bir yaşam önüne serildiğinden
kaynaklı insanlar hep o ekranlarda gördükleri gibi olmak, onlara ulaşmak hatta
mümkünse ‘o’ olmak istemektedir. Reddettiği ya da kabullenemediği mevcut
gerçekliği aşma, değiştirme ya da bunun için mücadele etme yerine en kolay yolu
seçmektedir. Adeta gençlerin beyinleri bir başka yere taşınmıştır. Normal bir
davranışı sergileyememektedir. Günümüzde yaşanan toplumsal sorunlar artık
geçmişteki gibi sadece sosyolojik bir analizle gerçek tanımına kavuşamayacak
denli derinleşmiştir. Bunun adı krizdir. Ve bu krizi yaratan bu sistemin
sorumlusu Kapitalist modernist hegemon güçler, ulus üstü şirketler ve
sermayedarlardır. Mevcut sistem insanı robotlaştırmaktadır. Adeta gençlerin,
kadınların yaşamı bir bilgisayar ya da telefon tuşlarında akmaktadır. Toplumun
öncüsü, toplumun geleceği dediğimiz bu kesim artık teknik yoluyla simülasyona
uğramıştır. Şimdiki gençler, genç kadınlar savaşlarını, mücadelelerini aslında
enerjilerini elektromanyetik alanda, simülasyon ortamlarında akıtmaktadır. Üç
boyutlu beş boyutlu derken insanlar boyutlar arası yaşamda seyretmektedir. Hep
bir sonuca daha doğrusu mutluluğa ulaşmak isteyen genç kadınlar ve en genel
anlamda gençler teknik ortamda bir sonuca ulaşamamaktadır. Hep bir hayal
ortamında bir topaç gibi kendi etrafında dönüp durmaktadır. Sistem bize karşı
bilgi savaşı yürütmektedir. Genç kadınlar ve gençler yoluyla toplumun beyni
kontrol altında tutulmaktadır.
Peki, bizler nasıl mücadele
edeceğiz? Psikolojik ve özel savaşın anlaşılması, araştırılması ve bilince
çıkarılması şarttır. Kimler ve hangi yöntemlerle bu savaşı yürütmektedir?
Evimizin içinde, sokakta, okulda, sanal ortamlarda hangi yol ve yöntemlerle
etki altına alınıyoruz? Bunların tespit edilmesi gerekiyor. Bir örnek verecek
olursak; örneğin AKP-Erdoğan faşist iktidarı bugünlerde Türkiye’de okullarda
rehber öğretmenlik yapan öğretmenlere bir kitapçık dağıtmış. Öğrencilerin
hal-hareket ve davranışlarını daha iyi çözümlesinler ve nasıl yaklaşacaklarını
bilsinler diye sözde Milli Eğitim bakanlığı böyle bir broşür hazırlamış.
Broşürde anlatılan konuyla alakalı bazı resimler var. Resimler karşılaştırmalı
olarak sayfalarda düzenlenmiş. Bir resimde bir anne çocuğuna şiddet
uygulamaktadır. Bu çocuğun psikolojisi çözümlenmiş. Bir diğer resimde ise yine
bir anne var ancak o sözde örnek anne çocuğuna şefkatle yaklaşmaktadır. Tabi bu
şekilde anlatırsak sorun yoktur. Ancak resimlerde çizilen annelerin kılık
kıyafet ve biçimlerine bakarsak orada nasıl bir subniminal mesaj verildiğini
anlayabiliriz. Bu da bir özel savaştır. Şiddet uygulayan anne başı açık,
pantolon giymiştir. Şefkatli annemiz ise başı kapalı ve geleneksel bir giyim
tarzına sahiptir. Yani Türkiye’de başı kapalı her anne sevgi ve şefkatle
çocuğunu büyütürken diğerleri anne bile olamamaktadır. Annelikten nasibini
almamıştır. Burada yaratılmak istenen algıyı herkes biraz çözümleyebilir. Tabi
çok güncel olduğu için bu örneği verdik. Bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak
bizler de buna karşı düşmanın araçlarını kullanarak mücadele edebiliriz.
Örneğin bu kitapçıkları dağıtan mukaddes kuruma 200.000 elektronik posta
göndererek kınama yapabiliriz. İnternet taarruzu denilen bu savaşı batılılar
şimdilerde ise herkes kullanıyor. Bizim tek mücadele yöntemimiz ise bu olamaz.
Birincisi bilinçlenme ise ikincisi de eyleme geçmedir.
Yine Amed HDP il binası önünde
kandırılarak ya da para pulla bir şekilde getirtilip oturtulan annelerin durumu
var. Bu bizler açısından bir psikolojik savaştır. AKP özel savaş kurumlarının
başında gelen içişleri bakanı Süleyman Soylu günlük açıklamalar yaparak Türkiye
halkını bu annelere sahip çıkmaya çağırıyor. Yapay, sanal ve hiç bir gerçekliği
olmayan köpürtme haberlerle bu annelerin sözde evlat nöbetinde olduğunu TV
kanallarından her gün servis ediyor. Gerilla da olan 3000 gence ulaştıklarını,
ikna etmeye çalıştıklarını belirtiyorlar. PKK çözüldü çözülecek diyerek mal
bulmuş mağrip misali tüccar kafasıyla hesaplar yapıyor. Adeta hayal dünyasında
yaşıyor. Neredeyse kendi kurguladıklara yalanlara kendileri inanacak. Herkesin
tür haberlerin özel savaş kapsamında yapıldığını bilmesi gerekir. Bu tür
haberler nasıl işleniyor, aynı gün on tane kanalda nasıl benzer başlıklarla
servis edildiğini takip ederek analiz edebilmesi gerekir. TC faşist rejimi kırk
yıla aşkın bir süredir savaştığı Kürdistan Özgür Hareketine karşı özel savaş
yöntemlerine baş vurarak sonuç almak istemektedir. Askeri, siyasi, kültürel ve
ekonomik savaş yöntemlerinin tümünü denemesine rağmen sonuç almamıştır. Dış
güçlerin özellikle de ABD-Rusya ortaklığına ve NATO’nun tüm imkanlarına rağmen
Kürdistan özgürlük gerillalarına darbe vuramamıştır. Bölüp parçalayarak
yönetememiştir. Her daim özgür Kürdün iradesi galip gelmiştir. Bu açıdan her
türlü ahlaksız yönteme baş vurmaktan kaçınmamaktadır. Bunun bilincinde olarak
beyaz, gri ve kara propagandanın etkisi altına girmemek önemlidir. Düşmanın
aracı olmamak için güçlü bir amaç sahibi olmak şarttır. Amaçsız emelsiz bir
insanın her yere savrulması muhtemeldir. Kaldı ki kimse amaçsız olarak
yaşayamaz. Ama düşmanın kurduğu ham hayallerin berheva olacağını da gösterme
zamanı gelmedi mi?
Bilmek sorumluluk gerektirir.
Sorumlulukların da örgütlü bir şekilde yansıtılması sonuç alınması açısından
olmazsa olmazdır. Sonuçta psikolojik savaş bilgi savaşı olarak tanımlanıyor.
Kavramları üretmek, dağıtmak, daha çok kitleye ulaştırmak bilgi çağında artık
mümkündür. Sistemin ele geçirdiği zihinleri temizlemek, arındırmak ve toplumun
hizmetine koymak zor değildir. Yeter ki isteyelim. Ondan sonra her şey daha
kolay olacaktır. Demokratik ulusun özgürlük-eşit birey yurttaşı olabilmek için
irade sahibi olmak gerekir. Özgür düşünmek, örgütlenmek ve eyleme geçmek gerekir.
Sistemin çarkına çomak sokma zamanı gelmiştir. Her önümüze süsleyerek
getirileni güzel, her cilalanmış olanı yeni olarak görmekten vazgeçmeliyiz.
Soru sorma, sorgulama, araştırma, muhakeme etmek gerekir. Kendin olma
mücadelesini başlatabilmeliyiz. Sorumluluk ve aidiyet duygularımızı
güçlendirmeliyiz. Büyük düşünme cesareti gösterebilmeli, öz güvenli olmalı ve
öz savunmamızı yaşamın her alanında geliştirebilmeliyiz. Öz gücümüze dayanarak
her şeyi mümkün kılabiliriz. Yeni bir dünya bile yaratabiliriz. Çünkü artık
bunun zamanı gelmiştir! Araç değil bir amaç uğruna öncü olun!
Ş. G.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html