22 Nisan 2016 Cuma Saat 15:46
ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE MEZHEPSEL MİLLİYETÇİLİK -4-
Sorunlara Çözüm
Olmaktan Çok, Çözümsüzlüğü Derinleştirirler
1970’li yıllardan sonra Arap alemi, Arap birliğinden giderek
uzaklaşarak parçalı Arap devletleri olmaktan öteye gidememişlerdir. Her birinin
ipi başka devletlerin elinde kalmıştır. Bölgede ağırlıklı ABD’nin etkisi
gelişmiştir. Suriye’nin ilişkileri daha fazla İran ve Sovyetlerle olmuştur.
Irak kimi zaman Sovyetlere, kimi zamanda Amerika’ya yanaşmıştır. 1979
yılındaki İran İslam Devrimiyle İran, ABD’nin denetiminden çıkmıştır. 1980
yılında ABD’nin etkisiyle Irak, İran’a saldırmıştır. Sekiz yıl süren savaş her
iki taraf açısından büyük kayıplara yol açarken savaş süreci ve sonrasında en
büyük zararı Kürtler yaşamıştır. Saddam ikiyüzbine yakın Kürdü enfal etmiştir,
katletmiştir.
1980’li yıllardan itibaren Arap milliyetçiliği giderek
soğurken, radikal İslami hareketler gelişmeye başlamıştır. ABD ve Batılı devletler,
Sovyetlerden kaynaklı sol, sosyalist düşüncelerin önünü almak amacıyla ‘’yeşil
kuşak’’ projesi çerçevesinde İslami düşünceye dayalı hareketler örgütlemeye
başlamışlardır. Bu biçimiyle Dünya çapında İslami fobi’nin gelişmesine yol
açmışlardır.
Bu politikalar temelinde gelişen yeni akım, İslami kökten
dinci akımlardır. Sovyetlerin Afganistan’a girmesi sonrasında CIA, MOSSAD
tarafından kurulan El Kaide örgütü de, İslami kökten dinci bir harekettir. 1988
yılında kurulan bu Selefi hareket Sovyetlere karşı savaştırılmıştır.
Sovyetlerin yıkılışına kadar bu örgüt kullanılmıştır. Ancak Sovyetlerin
yıkılmasından sonra Hıristiyan ve Yahudilere karşı küresel çapta bir örgütlenme
içine girerek, küresel çapta etkiye sahip olarak Dünya’nın başına bela olmaya
başlamışlardır. Bela eden ve gündemde tutan ABD, İsrail ve İngiltere başta
olmak üzere Batılı devletlerdir. 2001 yılında Amerika’daki ikiz kulelere
yapılan saldırılarla önce Afganistan’a daha sonrada Irak şahsında Ortadoğu’ya
müdahalenin zemini haline getirilmişlerdir.
ABD’nin Ortadoğu politikalarının temel eksenini, şüphesiz bu
bölgenin petrol bakımından zenginliği oluşturmaktadır. Bu bölgedeki petrol
kaynakları üzerinde denetim kurmak için siyasi ve askeri mücadeleler
yürütmektedir. 2003 yılında Irak’a yönelik gelişen ABD saldırısı da bu amaçla
yapılmıştır. Bu saldırıyla Irak’ı denetim altına alırken bölgedeki Suriye ve
İran devletlerini de kontrol etmeyi, uzun vadede denetim altına almayı
amaçlıyordu. Ancak gelişmeler istediği gibi olmamıştır. Bırakalım Suriye ve
İran’ı kontrol etmeyi, Irak’ta bile denetimi sağlayamayarak bugün yaşanan
tablonun ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bugün Irak’ta yaşananlar, ABD’nin Irak saldırısı sonrasında
yaşananlarla bağlantılı ortaya çıkan gelişmelerdir. Eğer bugün DAİŞ ve El Nusra
gibi örgütler Ortadoğu’nun ve Dünya’nın başına bela olmuşsa, bu Batılı
devletlerin Ortadoğu politikalarıyla bağlantılıdır. Bu devletler tarafından
beslenen Arabi-Selefi örgütler iktidar çıkarları için kullanılmaktadır.
Sınırları aştıkları zaman gerektiğinde askeri, gerektiğinde de farklı
biçimlerde baskı kurularak terbiye edilmektedirler. Ancak tümden tasfiyesi
gerçekleştirilmemektedir. Bu da her zaman kullanılmaya hazır bir piyon olarak
tutulmak istenmesindendir.
Faşizan bir çete olan DAİŞ, 2013 yılında El Kaide’den
ayrılarak kurulan bir örgüttür. Bu çete örgütü şahsında gelişen mezhepsel
milliyetçiliktir. Sunni mezhebine dayanarak kendisinden olmayan herkese ve her
şeye ölüm kusan bir makine haline gelmiştir. Arabi-Selefi bir hareket olarak,
İslamın özüyle alakası olmayan sahte İslamcı bir harekettir. Arap
milliyetçiliğinin biçim değiştirerek mezhepsel- din duygularıyla
sürdürülmesidir. Özünde yine bir Arap milliyetçiliği vardır. Ancak İslami
maskeye bürünmüş, dar mezhepsel anlayışa dayanmaktadır. Etnik milliyetçiliğe
dayanan Pan Arabizim’den, sahte İslam’cı-siyasal Sunni mezhebe dayanan bir
milliyetçiliğe bürünmüştür. Tıpkı Türkiye’de AKP şahsında gelişen Türkçü-İslami
anlayışta olduğu gibi. AKP’de kendisini İslamcı parti olarak sunarken özde
geliştirdiği siyasallaşmış Sunni İslamcılıktır. Bunu Türkçülüğü geliştirerek
yapmaktadır. Bu yönüyle DAİŞ’le ortaklaşmaktadır. Zaten ortak hareket
etmelerinde, AKP’nin DAİŞ’i desteklemesinde ve her türlü yardımı sunmasında
ideolojik olarak bu yakınlığın büyük etkisi vardır.
DAİŞ, uluslararası güçler ve bölge devletleri tarafından
kullanılan bir örgüt durumundadır. DAİŞ’in Irak ve Suriye’de Sunniliği merkez
edinerek farklı inançtan insanları-halkları yerinden yurdundan etmesi,
katletmesi Ortadoğu’nun geleceğine ilişkin karamsarlığa yol açmaktadır.
Türkiye’nin de Sunnilik merkezli politikaları bölge gerçeği gözetildiğinde,
uzun vadede mezhepsel çatışmalara kapıyı aralamaktadır. Bu politikalar
Ortadoğu’da başta Şia olmak üzere diğer inançtan halkların katıldığı bir mezhep
savaşına yol açabilir. Kuzey Afrika’dan Pakistan’a kadar uzanan bir mezhep
savaşı gelişebilir. Etnik milliyetçiliğin mezhepsel milliyetçiliğe
büründürülerek sürdürülmesi çok ağır sonuçları beraberinde getirebilir.
Ortadoğu’nun böyle bir mezhepsel çatışma alanı haline
gelerek, kan deryasına dönüşmemesi için her türden milliyetçilik biçimlerinin
terk edilmesi gerekmektedir. Bu tür çatışmaların halklara bir yarar sağlamadığı
yaşananlardan anlaşılmaktadır. Bu topraklar kültürel mozaiğin filizlenip
yeşerdiği mekanlardır. Farklılıkları kendi içinde barındırmıştır. Hangi etnik
kökenden, inançtan, dinden, dilden, kültürden olursa olsun birlikte yaşamasını
bilmiştir. Bugün etnik veya dini-mezhepsel örtüye bürünmüş milliyetçilikle
ancak küresel emperyalist güçlere ya da bölgedeki statükocu güçlere hizmet
edilebilir. Bu tür milliyetçiliklerin sorunların çözüm yöntemi olmadığı
açıktır. Zaten günümüzde bu yöntemi kullananların tek derdi Ortadoğu’nun petrol
kaynaklarına sahip olmak, enerji gücünü ele geçirerek kendi hegemonyasını
kurmaktır. Sonuçta Ortadoğu’da yaşanan da bir hegemonya savaşıdır. Bunların
gündeminde hiçbir zaman halkların özgürlük-eşitlik ve demokrasi sorunları
olmamıştır.
Ortadoğu’da yaşanan bu hegemonya savaşları karşısında
Ortadoğu halklarının tarihsel mirasına sahip çıkarak onu güncelleştiren ve
pratikleştiren güç Kürdistan Özgürlük Hareketi olmaktadır. Her türden
milliyetçiliğe karşı olarak, bütün halkların kendi kültürleriyle eşitliğe ve
özgürlüğe dayalı bir arada yaşamasını savunan ve bunu gerçekleştirme mücadelesi
yürüten PKK öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük Hareketidir. Rojava ve Başur’da
oluşturulan örgütlenme ve ortak savunma güçleriyle bunu gerçekleştirmeye
çalışmaktadır. Yine Kürdistan genelinde yürüttüğü mücadeleyle halkların
birlikte yaşamasının zeminini oluşturmaktadır. Özgürlük Hareketi, Kürdistan’da
yürüttüğü mücadeleyle halkların eşit ve özgür yaşam ideallerinin umudu olduğunu
bütün Dünya’ya göstermiştir, göstermektedir.
SON
Düzgün Kaya
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”