29 Mart 2012 Perşembe Saat 06:59
Mahsum Korkmaz da birçok arkadaşı gibi, yüreğini Kürdistan dağlarında bırakarak geçici bir süre için ülke dışına çıkmıştı. Ortadoğu alanına geçmişti, geçiciydi, ama yine de bir kimlik gerekiyordu.
Bir tanıdığa siyah beyaz bir vesikalık fotoğraf verildi. Tanıdık, birkaç gün sonra elinde kimlikle çıkageldi. Kimliğin üzerinde, Mahsum’un fotoğrafının sağında “Allah’ın Adıyla diye bir yazı vardı. Aslında tam anlamıyla bir kimlik de değildi. Bir tanıtma kartı, bir belgeydi. Mahsum’un “Agit’ten sonraki ikinci takma adı da ilginçti: Ali Mahmud Resul.
Ali “yüksek anlamına geliyordu. Mahmud, “değerli, kıymetli manasındaydı, Resul’un da çift manası vardı biri peygamberin sıfatıydı, diğeri “elçi ye karşılık geliyordu.
Sanki kimliği yapan tanıdık, bu özelliklerin Mahsum’da bulunan özellikler olduğunu biliyordu ve sanki yıllar geçtikçe bu ismin yüklendiği manaların daha açık görüleceğini tahmin etmişti. Onun, umudun ve inancın elçisi, aydınlığın, yüksek değerlerin habercisi olduğunu bu tanıtım belgesine işleyerek kanıtlamak istemişti.
Ali Mahmud Resul, bu kimlikle epey dolaştı. Eğitim gördü, tartışmalara katıldı, planlamalar yaptı.
Kimlik 5 Eylül 1982 tarihliydi. Kimliği Irak Kürdistan Sosyalist Partisi vermişti. Belgenin geçerlilik süresi üç aydı. Belgede, Ali Mahmud Resul’a yardımcı olunması da isteniyordu. Mahsum Korkmaz, Ali Mahmud Resul kimliği ile Lübnan’da, Filistin’de kaldı. Bu kimliği üç aydan daha fazla bir süre yanında taşıdı, ülkeye gelirken de atmaya veya yakmaya kıyamadı, sakladı.
Agit’in bu siyah beyaz ve soluk fotoğrafında Mazlum da vardı. Batman’da onu devrimcilikle tanıştıran Kürtleri, Kürdistan’ı ve özgürlüğü elde etmenin ‘reçete’sini sunan ilk öğretmeniydi çünkü. Mazlum, Mahsum’la ilk konuşmalardaki yoğunlaşma, dikkat ve ilgi düzeyini tespit etmişti. Mazlum, onu Kemallere, Hayrilere anlatırken “oldukça yetenekli, girişken ve arzulu bir arkadaş. İyi bir komutan, iyi bir halk önderi olabilir demişti.
Büyük bir ülke sevgisi, özgürlüğe olan inanç, halka ve kendine güven özellikleri çok açıkça görülen Mahsum Korkmaz bu güzel özelliklerini Başkan Apo’nun somut plan ve perspektifleri ile yoğurarak mükemmel bir komutana dönüştürdü. Önderlikle geçirilen bu ülke dışı süreci “demirin övülmesi ya da “çelikleşme dönemi olarak adlandırmak mümkün.
Devrimcilerin boş anı olmaz
Agit’in el yazıları arasındaki en ilgi çekici notların başında günlük ve haftalık planlamaları geliyor. Yolculuklardan tutalım yemek yemeye, haber dinlemeye, eğitim ve tartışmaya, dinlenmeye kadar günün her saati titiz bir biçimde kullanılıyor. Onun zamanı kullanma konusunda son derece “cimri olduğu, yazdığı bu notlardan çok açık bir biçimde görülüyor.
Agit, tek başına da olsa, küçük gruplar halinde de olsa günün planını, akşamdan yapmayı alışkanlık haline getirmişti. İki üç kişi de olsalar eğitim mutlaka görülürdü. Her gün mutlaka okunacak şeyler bulurdu. Agit’in yaşadığı dönemde bütün gerillaların planlamalar yaptıkları ve bunu günlüklerine işledikleri, el yazmalarından açıkça görülüyor.
17 Aralık 1983 günü Mahsum’un günlük planı şöyleydi:
8.00: Kalkış,
8.10: BBC, kahvaltı,
8.50: Not yazımı ve tüzük ekinin okunması,
12.00: Yemek için bekleme,
2.50: Yemek yenildi,
3.30: Tüzük okundu,
5-9: Komşularla sohbet, haber dinleme ve partinin bir bölümü okunmuştur,
9.15: Haberler,
9.30: Yatma
Agit, grup komutanı olmasına ve esas olarak çalışmaları koordine ve planlamasına rağmen, bu yoğun tempoda mazeret aramıyor, arkadaşlarının yaptığı her görevi o da ek bir çaba ile tamamlamaya çalışıyor. Odun kırıyor, nöbet tutuyor, inceleme-araştırma çalışması yürütüyor.
İşte, 9 Ocak 1983 tarihli plan: 7.30 kalkış 7.30-8.00 kahvaltı, 8-11 inceleme çalışması, 11-12.00 odun kırma, 12-13.30 yemek, dinlenme, 13.30-17.00 inceleme çalışması, 17.30-18.00 yemek, 18-22.00 arkadaşlar ve Abbas ile çeşitli konuları konuşma, 23-30 yatma, 03-4.30 nöbet, 4.30 yatma.
“Siyasi konuşma istemiyoruz
PKK’nin ilk kadrolarının Güney Kürdistan’daki öncelikli hedefleri eğitimlerini yürütebilecekleri üstler bulmaktı. Bunun yanında Güney’deki Kürtlerle zamana yayılmış bir ilişki geliştirme planlanıyordu. Onlar, bu parçadaki Kürtleri, Güney Kürtleri de ‘PKK partizanları’nı bilmiyor, tanımıyordu. Ama bu ilişki biçimi değişmeli ve giderek geliştirilmeliydi. Çünkü PKK programındaki temel ilkelerden biri de “Bağımsız, Birleşik, Demokratik Kürdistan hedefiydi. O halde Güney’deki halk ihmal edilemezdi.
Mahsum Korkmaz 18 Aralık 1982 tarihinde günlüğüne bu ilişkilere başlangıç sayılabilen anılarını yazmış. Şöyle anlatıyor:
“Grup halinde Rojan’dan Zeve üzeri Şino’ya saat 11.30’da vardık. KDP teşkilatında öğle yemeği yenildikten sonra (1)Firaz’la birlikte alışverişe çıktım. Biraz gecikmeyle döndüğümüzde, bizi sınır köyüne götürmek için bekleyen arabamızın sahibinin yakınmalarıyla karşılaştık. Kısa bir ikna çabasından sonra yaklaşık 30 dakika süren kısa yolculukla Şemzurf köyündeki KDP makarasına, şoförümüzün tembih edildiği biçimiyle peşmerge sorumlusuna teslim edildik. Araba sahibinin istediği 500 tümeni (fazla olmakla beraber) adamın zararını dikkate aldığımızdan dolayı, vermeme diretmesini uygun bulmadık. Çünkü bir gününü bize ayırmıştı.
Makarada kısa bir sohbet konuşması içinde Selim, Türkiye Kürdistanı’nın nüfus, coğrafik ve sosyal farklılığını, önderlik durumunu izah etmeye çalıştı. Fakat peşmergelerin… Köylü onaylaması biçiminde fazla ilgi gösteren olmadı. Peşmerge sorumlusunun baş sallaması ve her şeye idraksızca ‘evet öyledir…’ karşılığı. Akşam yemeğini yedikten sonra kervanlar için yer olarak ayrılan köyün camisine yollandık. Selim’le karşılıklı sohbet biçiminde başlayan konuşmalarımız, iki KDP’nin çatışmaları, İran’da Kürt toplumunun bugünkü durumu hakkında konuşuldu. Gerilik sorununda… Ne tür gücün temel alınacağı, KDP’nin ilişkileri, konumu vb tartışmalar gelişi güzel, yöntemsiz şekilde, ikimizin de dikkatsizliğiyle, biraz sertleşmeyle birlikte fazla sürdürülmedi. Daha sonra yatsı namazını kılmak için camiye doluşan köylülerle konuşmamızı Selim istedi. Ben de kendisinin veya başka arkadaşların da konuşabileceğini söyledim. O ara Firaz, bir köylü topluluğunun yanına gitti. Konuşma ortamını yokladı. Fakat bir köylünün ‘siyasi konuşmaların yapılmasını istemiyoruz’ demesi üzerine geri yanımıza geldi. Selim bazı teşebbüslerde bulundu. Tam konuşma ortamı açılırken, Selim’in, parçamızın özelliklerini, yurtseverlik vb propagandasını yapmaya başladığı an, köylüler konuşmayı dini ve gereksiz yöne kaydırdılar. İşi alaya almaya başladılar. Selim’in bozulması fayda vermedi.
Köylüler dağılmaya başladılar. Köylünün biri kapıdan çıkarken alaycı bir dille, fazla anlaşılmayan bir laf söyleyip dışarı çıktı. Selim’in ‘ne dedi’ diye sorması üzerine ‘alay ediyor’ dedim. Kendisi bu zavallılığını gösterir, bu sizin hüsnüniyetinizdir dedim. Böylece hayli gergin bir tonda, karşılıklı kısır bir tartışma ortamına, yanımızdaki arkadaşları düşünmeksizin sürüklendik. Geceyi nöbetle geçirdik.
19 Aralık 1982, 20 Aralık 1982 günleri yine yola çıkmak için bekliyoruz. Köylülerle daha sıcak ilişkiler içine girme çabamız oldu. Bir topluluğa hitap edecek şekilde konuşmam oldu. Bize yaklaşımlarının soğuk olduğunu KDP’ye olan düşman duyguların bütün halka karşı olmaması gerektiğini, yenilgilerinin Kürt sorunun bitimi anlamına gelmediğini mücadelemiz ve kardeşlerimize olan ihtiyaçlarımız vb konuları özlü anlatmaya çalıştım. İçten yakınmalarını üstü örtülü bir tarzda imha ettiler.
İlk kamp kurma çalışmaları
Kuzey’e girebilmek ve belli bir süre askeri siyasi eğitimi tamamlamak için Güney’de bir üs kurma zorunluluğu vardı. Fakat bu sorun öyle kolay çözümlenecek bir sorun da değil. KDP, YNK, IKP ve diğer örgütlerin en azından karşı çıkmamaları, rahatsız olmamaları gerekiyordu. Çünkü PKK’nin kamp kurmak istediği alanlarda bu güçlerin de kampları vardı. O dönem sözü edilen bu örgütler Saddam’ın baskıları ile karşı karşıyaydılar. Fakat PKK’ye göre onlar daha büyük olanaklara sahipti, onların silah sıkıntıları yoktu, PKK’nin çok büyük bir silah ve cephane ihtiyacı vardı. Onların para sorunu yoktu, PKK’liler kıt kanaat geçinmek zorundaydılar. O zamanki hitap şekliyle bu örgütler “PKK’li partizanları ne ciddiye alıyorlar, ne de onlara sıcak bakıyorlardı. Onlara göre PKK de diğer birçok örgüt gibi sonunda ya teslim olacak, ya da yavaş yavaş tükenip gidecekti.
Fakat PKK kadroları, ilişkilere böyle geçici ve faydacı bir gözle bakmıyorlardı. Alandaki bütün güçleri hem ciddiye alıyor, hem de geliştirici ve kalıcı ilişkiler oluşturmaya çalışıyorlardı.
Agit’in başında bulunduğu birim uzun girişimler sonucunda “Lak I denilen bir kamp yeri edinirler. Zap kıyısında, her iki yakasında sarp kayalıklar bulunan dar bir alan… Ama yine de kendilerine ait bir kamp kurmak grubu sevindirir. Çünkü artık yoğun bir biçimde askeri siyasi faaliyetler yürütülebilecek, düzenli olarak eğitim görülebilecektir. En önemlisi de gelecekte önemli sonuçlara yol açacak, Eruh-Şemdinli baskını gibi birçok eylemin tartışmaları, planları bu ilk kampta yapılıyor.
Ve eğitim başlıyor
Agit 1983 kışında tuttuğu günlüğünde sık sık ‘kadroların eğitimi için plan çalışması’ndan söz ediyor. Devrimci mücadeleye katılımda tereddüt geçirmeyen onlarca arkadaşı “kadro özelliklerine ancak yoğun bir eğitimle kavuşabilirdi.
O halde kadronun özelliklerini birinci ders olarak anlatmalı ve yoğunca tartışmalıydılar. Agit bir sonraki gün derste anlatacağı konuları özenle defterine kaydetti.
Kadro özelliği
a- Formasyon
Bilinç, Deney, yetenek
b-Meziyet
Feragat duygusu
Sorumluluk duygusu
Göreve bağlılık
Coşku, azim
Canlılık, hareketlilik
Fedakârlık
Duyarlılık
c- Çalışma tarzı
İnisiyatif
Uyanıklık
Tahlil inceleme, araştırma, yorumlama, gelişmeleri takip etme
Planlama, programlama
Kolektif olma
Sistem kurma
Sonuç çıkarma
İlkeli hareket
Yaratıcı olma
Agit, bu başlıklar dışında günlüğünün kenarına sonradan ek özellikler de ilave etmiş. Aslında bu notlar okunurken herkesin bildiği ya da öğrendiği kadro özellikleri. Mesele bu değil zaten. Başta Agit, günün devrimcileri bu özelliklerin tümünü eksiksiz yerine getiriyorlar. Onlar adeta bu özelliklerin pratik uygulayıcısı durumunda. Agit şöyle sıralıyor diğer özellikleri alçak gönüllülük, sınıf kini-gururu, sadelik, mütevazilik, tutumlu olma, halk sevgisi, halk kültürü, halkla kaynaşma yeteneği, halkın sorunları karşısında kayıtsız olmama.
Bütün bunları tespit ettikten sonra Kürdistan’da kadro tipi üzerinde de duruyor komutan Agit. Toplumun sosyokültürel yapısı, düşmanın durumu, mücadelesinin niteliği ve yetkin politik askeri kadro tanımı verildikten sonra yanlış eğilim ve belirgin özellikler başlığı altında da bir bölüm ayrılmış. Mahsum Korkmaz “yanlış anlayış ve eğilimler üzerine başlığı altında alt başlıklar altında sıralayarak, eğitimde bu konuların titiz bir biçimde anlatılarak ortaya çıkarılmasına özen göstermiş.
Yanlış anlayış ve eğilimler üzerine
I – Dar sorumluluk, memur zihniyeti
2- Parti çizgisi ve talimatlarını kendi sübjektif niyetine göre yorumlama, uygulama
3- Dar pratikçilik, perspektif yoksunluğu, plansızlık
4- Yöresel bağ ve özelliklerin korunması
5- Deneylerden sonuç çıkarmama
6- Sekter tavırlar
7- Zorluklar karşısında yeterli direnç göstermeme
a- Kuralsızlık
b- Disiplinsizlik
c- Bireyci davranışlar
8- Girişim zayıflığı
a- Kitle ilişkisinde ve çalışmasında
b- Çeşitli sorunları önleme ve gidermede
c- Eylemde
Agit, militanın bu özelliklerini anlatırken, en çok kendisinin bu özellikleri edinmesinin zorunluluğuna inanıyordu. Bu özellikleri komutan önce kendinde başlatmalıydı.
Cemal arkadaşa/ l Aralık 1982
“Lek-I’den ülke içine doğru yürütülecek çalışına kapsamı, biçimi, hedefleri konusunda gerekli talimatı, atandığınız yerden zaten almışsınızdır.
İlerde daha somut, gelişkin talimatları biz de size gönderebileceğiz, aynı zamanda bizimle de (Lolan-Rajan) ilişkide bulunuyorsunuz. Irak güçlerinin durumu, ilişkilerimiz hakkında yanınızdaki arkadaşlardan ön bilgileri alabilirsiniz. KDP, IKP, IKSP (Sosyalist Parti) bu dönemde en sıkı, gelişkin ilişkilerde bulunduğumuz güçlerdir. Oradaki birimleri ile ilişkilerinizi iyi durumda tutmaya çalışın. KDP sorumlularını güçlendirecek tavırlardan kaçınılmalıdır.
Suriye ile olan ulaşım yolu sürekli açık tutulmalı, daha başka kanallar açmaya uğraşmalısınız. Grup olarak kalınacak yerin sınırdan az bir ötede olması gerekirdi. Hala yapılmamışsa, şartlar elverdiğinde yapmaya çalışın.
Kenangilin(1) grubu hakkında kesin netice alınmalıdır. Olay yerine yakın Irak-Türkiye köylerinde araştırma yapın. Bu konuda KDP size yardımcı olmalıdır. Kendileriyle konuşun.
Gönderdiğimiz iki adet paket ve başka bir örgütten olan adamı en kısa zamanda, hiçbir suretle bekletmeden, çok güvenilir biçimde, hemen… ya gönderin. Paketlerden küçük olanı önemli bilgileri kapsayan bir yazıdır. Mutlak şekilde korunmalı, tehlike durumunda da imha edilmelidir. Hiçbir surette düşman eline geçmemelidir.
Yakınımızdaki bir makarada kalan beş kişilik Delil grubu ile ilgilenin. Yeni gelen yayın olursa kendilerine gönderin.
D. Selamlar
***
Agit ülkeye girmeden önce Başkan Apo’nun tarihi sözlerini ve ülkeye ayak basmanın değeri ve anlamı üzerine yaptığı derin çözümlemelerini düşünüyordu. Bir de Mazlum’u ve cezaevine düşen diğer yoldaşlarını bir an olsun aklından çıkarmıyordu. Mazlum’un direnişi mutlaka dağlara taşınmalıydı.
Bütün bu sorumluluk ve görevleri yerine getirebilmek ise ancak büyük bir azim, fedakarlık, arzu ve planlama ile mümkün olabilirdi. Mahsum Korkmaz bu nedenle günün her saniyesine mutlaka bir işlev kazandırmaya, her dakikayı bir anlama kavuşturmaya çalışıyordu. Kamp çalışmalarını bu nedenle büyük bir titizlikle düzenlediler.
3 Nisan 1983 günü yapılan toplantı
Kış süresince kampta birçok toplantı yapılmış, birçok görüşme sağlanmış ve bilgiler elde edilmişti. Kadro da koşullara göre iyi bir eğitim görmüştü.
Toplantıda siyasal durum değerlendirmesi, talimatların değerlendirilmesi, sınır faaliyetlerinin düzenlenmesi, yeni keşif çalışmalarının planlanması gibi konular yanında “Süleyman’ın durumu, “(1)A. arkadaşın yanımıza gelme isteğinin değerlendirilmesi gibi özel gündem maddeleri de vardı. Süleyman, daha sonra devrimciliği bırakacak olan Baki Karer’di. Zorluklar karşısında, sorunlar karşısında devrimci bir duruş gösteremiyor, zorlanıyordu. Sonunda sorun örgüte de yansıdı. Ve Agit’in notları arasında yerini aldı.
Bu toplantı öncesinde Agit’in tuttuğu notlar içinde önemli bir bölüm de kamp çalışmasına, yani Lolan ana kampa ilişkin olanlardı. Agit, Lolan kampının mevcudunun azaltılması yanında KDP’nin de bilmeyeceği, gizli noktalara yerleşme gerekliliğinden bahsediyordu.
Ülke içi faaliyetlerin ise sınır boylarına uygun bir biçimde dağılarak ve buraları geri üsler haline getirildikten sonra ivme kazanabileceği tespitini yapmıştı. Bu görüşlerini toplantıda da dile getirdi.
“Cephe gerileri, ön cephe hareketinin geliştiği, güçlendiği oranda sağlamlaşır, istikrara kavuşur. Bu yapılmadan, uzun süre kullanılabilecek sağlam cephe gerileri bulmak zor olacaktır. Güçlerin niteliksel durumu ve düşmanımızla olan çelişkiler ve olumsuz gelişmelerden etkilenmeler oranında bazı istikrarlı alanlar bulunabilir.
Cuntanın geri üs olarak kullandığımız alanlara yönelik olarak yeni engelleyici çabalarına karşı bir dizi önlem arasında en belirgin önemde olan iç yerleşme faaliyetinin hızlandırılmasıdır.
Agit, bu nottan açık bir biçimde anlaşıldığı üzere ülke içini ve oradaki faaliyeti esas alıyor. Geri üs alanlarının esas çalışma yerine konmamasına dikkat çekiyor. Bu toplantıda “iç faaliyet planlaması tartışılırken şöyle belirlemelerde bulunuyor:
“Hakkâri, Siirt, Van üçgeninde gizli siyasi üs çalışmaları planlamanın birinci hedefidir. Çalışmaların sevk ve idaresi başta İran-Irak sınırında yapılmalı, merkez birimleri alanın içinde yerleşme ve yönetim olanaklarını yaratmalıdır. Üçgen şu şekilde ayrılabilir:
1- Şemdinli’nin Gerdi mıntıkasından başlayarak, Yüksekova’nın doğusu, İran sınır boyu.
2- Oramar-Doski mıntıkasından itibaren Yüksekova’nın batısına kadarki alan.
3- Çukurca ve Hakkâri merkezinin Kuzey çevresi.
4- Uludere (Lak-I)’den Kuzey’e doğru Beytüşşebap merkezini çevreleyen alan.
5- Şırnak, Eruh ve Pervari ilçe sınırları bir bölge.
6- Merkezinde Başkale olmak üzere Kuzey’de Gürpınar, Güney’de Yüksekova sınırlarına kadar.
Altı grup olarak Irak ve İran sınırlarından açılarak bu çalışma bölgelerine yayılma harekâtını, birinci ilerleme dalgası olarak değerlendirmek gerekir. Bütün grupların ilerleyerek bir noktada çakışmaları gereken yer, üçgen coğrafyasının orta noktası olan Hakkâri merkezinin Kuzey ve Batı çevresidir. Bu nokta, bölgenin ortasında yer alması, ulaşım yollarının kullanılmayışı, elverişli arazi yapısıyla alanın en büyük ve gizliliğe uygun noktasıdır.
Sınırları yukarıda belirtilen altı çalışma bölgesiyle çevrelenmiş olacak bu nokta faaliyetlerin yönetimi ve denetimini yapabileceği gibi, düşmanın kuşatma ve tecrit etme operasyonundan kurtulabilme olanağına sahiptir.
Altı çalışma kolunun kapsamlarındaki sınır köylerinin işlenmesi ve kolların faaliyet merkezinde bulunan böyle bir noktanın yaratılmasının koşulları hazırlandığında birinci açılma safhası tamamlanmış olacaktır.
Bu çalışmalara eşlik halinde Özalp-Muradiye ilçelerinin İran sınırıyla birleştiği şeritte bir keşif grubu çıkarılabilir. Maku’dan Çaldıran, Malazgirt ve Bulanık üzeri Varto’ya kadar dayanan ulaşım hattı oluşturulabilir.
Lak-I’den Şırnak, Eruh, Baykan, Kozluk üzeri Sason’a kadar bir ulaşım hatta oluşturulabilir. Sason ve çevresine bir keşif grubu çıkarılabilir.
İran’dan Aralık, Iğdır, Tuzluca, Digor üzeri Kars’a kadar Erivan sınır boyunda ilişki sağlama, keşif hattı açma çalışması yapacak bir grup gönderilebilir.
Birinci aşamada görevlerle birlikte ele alınacak olan, belirtilen yörelere ilişkin keşif çalışmaları tamamlandığında, merkezinde Muş, Bingöl ve Kars yörelerinde üslenme, dar örgüt çekirdeklerini atama çalışması olan ikinci hareket dalgası başlatılacaktır. Her iki faaliyet aşaması tamamlandığında, kadro ve savaşçı adaylarını çıkarma ve geri üslerdeki eğitime alarak silahlı propaganda birliklerinin sayısal artışı sağlanmalıdır.
Ülkeye giriş planını bu kadar kapsamlı bir biçimde ortaya koyan Agit bu planın 1983 yazının sonunda tamamlanabileceği hesabını yapmıştı.
20 Mart 1983 günü yapılan toplantıya Mahsum Korkmaz geniş bir raporla katılmıştı. Yapılan planlamanın kaç kişi ile yürütüleceğini de mevcut kadro yapısını göz önünde bulundurarak düzenlemişti.
Buna göre grupların sayı düzeyi 3 ile 5 arası olmalı, bileşimlerde üyelerin kişisel, pratik ve siyasal özelliklerinde birbirlerini tamamlamalarına dikkat edilmeliydi. Propaganda, hareket ve inisiyatif kapasitesi yüksek tutulmaya çalışılmalıdır.
Agit, dönemin cezaevlerindeki durumunu gözden uzak tutmamış, bu konuda da bir öneri sunmuştu: “Cezaevindeki öldürme ve idamlara karşı misilleme amacıyla sınır yörelerinden uzak, ana yolların denetimini sağlayan karakollara imha eylemleri geliştirmek için hazırlıklar yapılmalı, hedefin büyüklüğüne göre bir veya iki grup hazırlanmalıdır.
“Mali durumumuz iyi değil
Büyük bir coşku ile ülkeye yönelen Agit ve arkadaşlarının morali, coşkusu ve kazanma arzusu tamdır. Çalışmalar da giderek rayına oturmaktadır. O günlerde tutulan “maliye cetvelleri incelendiğinde yapılan harcamalar ve alınan malzemelere bakarak ne denli zorlu bir süreçten geçildiği örgütün ne kadar mali sıkıntılar içinde bulunduğu da açıkça görülmektedir. Paralar, Agit’in yanında taşıdığı çantada korunmaktadır.
13 Aralık 1982 günü Agit’in yazdığı notlarda partinin 86 bin Türk lirası, 10 bin tümeni şöyle dile getirilmektedir:
“Bu alanda mali olanağımız oldukça ciddi bir sorundur. Bu sorunu çözmek için sınır boylarında küçük bir kısım gruplarla soygun yapmayı düşündük. Fakat faaliyet alanlarımız zamanından önce açığa çıkacağı için ve düşmanın dikkatini buralara çekeceğini, bu alandaki kitlelere yoğun baskı yapılacağını düşünerek böyle bir teşebbüste bulunmadık. Ama mali alanda ciddi sıkıntılarımız var. Başkan bu konuda kendi imkânlarımızı yaratmamızı ve yardımcı olamayacağını söyledi. Geçmişte birtakım faaliyetlerimiz aksadı. Buradaki örgütlerden yardım talep ettik, fakat hiçbiri de pek yardımcı olmadı. Yani bu sorun çözüm beklemektedir.
Agit’in tuttuğu gider listesindeki her nesne en acil ve zorunlu ihtiyaçlar oluyordu. Gereksiz veya “lüks denilebilecek en küçük bir şeye rastlamak mümkün değil. 2 kilo çivi, 4 adet fanus camı, 8 adet defter, 40 adet kalem, 6 adet lastik ayakkabı, 10 adet çorap, 2 adet sırt çantası, 7 adet sigara… gibi.
Mali durumu bu biçimde özetlendikten sonra Agit çözümü de ortaya koyuyor: “Önümüzdeki dönemde maddi kaynakların tespiti ve finanse yeri bellidir. Bir halk savaşının temel kaynağı halkın kendisidir. Aynı biçimde ulusal kurtuluş hareketinin gelir kaynağının temelinde halkın düzenli ve sürekli maddi ve manevi katkısı yatmaktadır.
1- Bu aşamada ülkedeki örgütlenmemizin tahrip olması, birimimizin faaliyet alanına giren yörelerde, hareketimizin geçmişteki kitle ilişkilerinin zayıf olması, ilişki kurulan sınırlı çevrenin de aydın gençlik oluşu, TC’nin bunlar üzerinde şiddetli baskı uygulaması ve bu kesimlerin büyük bir maddi sıkıntı içinde olmaları gibi nedenler, buralarda hareketimizin finanse edilmesinde etkin bir rol oynamayacaktır.
2- Dost güçlerden de bu alanda herhangi bir katkı sağlanamayacaktır.
3- Düşman kaynaklarına el koyma yolu ile hareketin finanse edilmesi en doğru yol olmasına karşılık bu seçenek de şimdilik tesadüflere bağlı bir yoldur.
Mücadelemizin maddi ihtiyaçları esas olarak kendi imkânlarımızla yaratılacaktır. Fakat içinde bulunduğumuz mevsimin kış olması, yağan yoğun kar yüzünden hareket imkânının olmayışı ve yine geçmişte de bu alanda herhangi bir olanağın bulunmayışı gibi nedenlerle birim merkez yürütmeden yardım almak zorundadır, belirlemesinde bulunuyor.
Rapor örgüte karşı sorumluluğun gereğidir
Agit’in rapora verdiği önem ve kendisinin bu konudaki hassasiyetini yukarıda belirtmiştik.
11 Mart 1983 günlü bir yazısında raporu şöyle anlatıyor: “Rapor vermek, merkezin doğru değerlendirmeler yaparak kararlar çıkarmasına, alt birimlere yön gösterilmesine olanak sunan, örgüt işleyişini sağlamlaştıran bir araçtır. Çalışmalarını belirlenen sürede teferruatıyla rapor haline getirerek sunamayan kadro veya birimlerin, örgüte karşı sorumluluklarının gereğini yerine getirmemiş ve görevlerini yapmamış sayıldıkları gerçeği Lenin’in de önemle belirttiği bir husustur. Önem ve gereği bilindiği halde aylar boyu rapor vermeme olayları sıkça yaşanmıştır. Rapor, tüm parti ve örgütlerde işletilmesi ihmale gelmez öneme sahiptir, ihmalkârlığın bu dereceye çıkması son derece ciddi sorumsuzluk örneklerinin başında gelir. Karmaşık, zor ve mutlak titizlik isteyen şartlarda merkezi yönlendiricilik ve merkezin denetimi her zamankinden daha fazla zorunluluk taşır. Merkeziyetçiliği boşa çıkarmanın, onu işlemez duruma sokmanın bir yolu da rapor vermeme olacaktır.
Zor koşullar güçlü insanları ortaya çıkarır
Koşulların ağırlığı ve buna karşın olanakların sınırlılığı ne kadar zorlarsa zorlasın Mahsum Korkmaz, Başkan’ın “zor koşullar güçlü insanları ortaya çıkarır sözünü hep bir destek olarak hafızasında tuttu. Agit kamp çalışmalarını ve ülkeye küçük gruplar gönderme çalışmalarını beraber yürütürken karşılaştığı ağır sorunları da abartmadan defterine kaydediyordu. O küçük, kibar defterine not alırken bu defterin yaprak yaprak hem de kapalı tutulmaktan solsa bile yazılarının bugünlere taşınacağı aklına gelmiş miydi?
Zoru ve zoru aşmanın en büyük bilgelerinden biri komutan Agit’ti.
Uzun vadileri, arka arkaya dizilmiş onlarca dağı sayılı saatler içinde yürümeyi en iyi o bilirdi. Tepeleri, yokuşları hem çıkarken, hem inerken kan ter içinde kalıyordu. Soluğu kesiliyor, ayaklarının altı yırtılacakmış gibi oluyordu.
Ama o, bu durumu hiçbir zaman bahane yapmadığı gibi ağzına dahi almadı. Kopuk defter yapraklarının arasında “dizimdeki ağrılar yol yürümemi engelliyordu cümlesi ile açıklamıştı bu durumu. Barzan mıntıkasına yapılan bir yürüyüş esnasında yazılmış.
Oysa onun dizi tek değildi ağrıyan. Yürürken arkada kalmazdı hiç. Grup nasıl hareket ederse o da öyle davranırdı. Ama onun ayaklarının durumunu birçok arkadaşı bile bilmedi.
Agit düz tabandı ve bu yüzden zorlanıyordu.
* Kaynak: Agit’in Günlüğü / Weşanen Serxwebun
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info