28 Haziran 2015 Pazar Saat 01:49
Bir gün rastgele bilgisayardaki müziklerden bir seçim
yaparak bir şarkı seçtim. Daha ilk girişindeki melodi tüylerimi ürpertmeye
yetmişti bile. Daha bir merak sardı beni o zaman. Hep müziğin duygulara hitap
ettiği gerçeğini göz ardı etmediysem de beynimde yankı bulmasına izin verdim.
Çünkü bana birçok gerçekliği hatırlatmakla kalmamış onu iliklerime kadar
hissetmemi sağlamıştı.
Bir ananın en yalın duygularla anlattığı gerçeklik vardı
şarkıda. Bir çocuğun olmayışı duygusu anada yaratılan duygu seli çok sade bir
ağıtla dile gelmişti. Biz Kürtler hep ağıtlarla büyümüştük. Yabancısı değildik bu duyguların. Yaşayarak,
görerek duyumsamıştık birçok defa. Ama bu bende yeni duyuyormuşum gibi bir
duygu yarattı. Tekrar tekrar dinledim. Hiç sıkılmadım bu tekrarlardan. Tam
tersi bir ananın yüreğini hissetmeyi hedefledim. Empati yaparak kendimi onun
yerine koymaya çalıştım.
Ağıtta ana, giden çocuğunun ardından kendisini hep yarım
gördüğünü defalarca vurguluyor. Bunun boş olmadığının bilinciyle olması huzur
yarattığını söylüyor. Huzur dolu geleceğin inşasında güç oluşturuyor onda. Akan
gözyaşlarını ise “yaşam kaynağı olarak değerlendirmesi en anlamlısıdır bence.
Umut dolu geleceklerin bedelsiz olmayacağını gösteren bir ananın ağıtı kadar
hiçbir şey bu kadar güzel ifade edemezdi.
Halende beynimde yankılanıyor bu ananın ağıtı. Sonra
milyonlarca ana gözlerimin önünde canlanıyor. Nice analar nice canlarını gözünü
kırpmadan feda ettiler. Hep bir gün bu anaların ellerinden öpeceğim günü
sabırsızlıkla bekliyorum. Analar sayesinde özgürlüğün ne demek olduğunu anladık
kanısını taşımaktayım. Kesinlikle bu böyle. Asıl mücadeleyi yükselten anaların
fedakârlıklarıdır. Gözleri yaşlarla dolacağını bilmelerine rağmen “can diye
kucakladığını özgür bir yarın için gözlerden ırak edebiliyorlar. Hiç tereddüt
etmeden hem de. Sevgisizliklerinden
değil tam tersi aşırı sevgilerinden bunu yapıyorlar. Tutkulular onlar. Huzur
dolu yarınlara tutkulular. Ve bu yarınları çocuklarının aşkla yürüttüğü kavgada
görüyorlar.
Şimdi büyüyünce çocuklar, eski analarda da müthiş bir
değişim oluyor artık. Ana çocuğuna hep kavga etmemesini öğütürken bu seferde
kendisi kavga etmesini öğretiyor. Kavga etmeyen çocuk azarlanıyor işte. Yaşamın
bir kavga olduğunu en sade bir şekilde gösteriyor. Hak istenilmez elde edilir
düşüncesini çocuklarına öğretenler anneler oluyor artık.
Hâlbuki eskiden analar çocukları sırf kavgaya bulaşmasın
diye her şeyi yaparlardı. Ancak şimdiki zaman öyle bir zamanki anneler başı
çekiyor oldular. Dünya kavga etmesini bilmeyenleri yaşatmıyor nedense. Bu
yüzden anaların bilinciyle, yaşam tecrübesiyle öğreniyoruz bu kavgaları. Artık analarda bedelsiz özgürlüğün
olamayacağının farkında olduğundan bedel ödemek için hazır olduklarını
gösteriyorlar. Özelliklede kendi elleriyle özgürlük yolculuğuna yolcularken
bunu dimdik duruşlarında gösteriyorlar. Zafere sevdalılar. Özgürlüğe
âşıklar.
Yaşamın en büyük öğretmeni olan annelerden bir kez daha
öğreniyor çocuklar. “Anasının çocuğu olmak böyle bir gerçekliktir. Zaten hep
analardan öğrendik yaşam gerçekliğini. Şimdi de öyle. Kavga etmesini, hakkını
elde etmeyi ve kimliğini kazanmayı analar öğretti bizlere. Hem de hiç durmasan,
tekrar ede ede…
Bir oğulun ardından özgürlük çığlığıdır bu ağıtlar.
Yenilmişliğin, pişmanlığın acı bağırmaları değildir. Özgürlüğün bedelsiz
olmayacağının ve olamayacağının bilinç çığlıklarıdır. Bu yüzden ağıtlar
destanlaşır. Türkü eşliğinde söylenir. Tıpkı şarkı tadında yaşadığını herkese
göstermek ister gibidir ağıtlar.
Tüm yaşam kavgamızı anaların yolunda yürümeyle kazanmışız.
Ve hep de böyle olacaktır. Analara huzur dolu bir yarın yaratmak için kavgaya
devam edeceğiz. Hiçbir zaman pes etmeyeceğiz.
ASTAREGÜL BOTAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com