Temelinde dinsel çelişki olan yeni bir bölgesel savaş, gelmiş kapıya dayanmıştır. Bunun çok köklü tarihsel, toplumsal temelleri vardır. Öl, öldür kısır döngüsü içinde dolanıp duran ve bir türlü aşılmayan/aşılamayan zihniyet kalıplarıyla varılan sonuç halkları birbirine kırdıran soykırım savaşlarıdır. Ortadoğu halklarının farklılıkları düşman üretmeye yatkın potansiyel tehlikeler içermektedir. Dinsel, mezhepsel, etnik kimlikler, kültürel farklılıkları hafiften kaşımak bile hemen kanamaya sebep olacak, enfeksiyon kapan yaralara yol açacak kadar yeterli sebep üretmektedir.
Savaşın sıcak merkezlerinden gelen haberler eli kulağında olan saldırıların her an başlayacağı yönündedir. Elde etekte ne varsa ortaya dökülecek ve hesaplaşma namluların ucunda nihayete erecek mi? bilinmez. Hamaset söylemlerle üst perdeden restleşmelerle savaşın asıl koç başları ile vekalet güçler, taraflar diş bilemenin ötesine geçip geçmeyeceğini kestirmek şimdiden pek mümkün değildir. Savaşın kapsamı, derinliği, bölgesel ve küresel boyutları gibi konuları, savaşa girecek güçlerin savaş kapasiteleri, teknik donanımları ve stratejik ittifakları belirleyici olacaktır.
İran’da öldürülen Hamas siyasi büro şefi İsmail Haniye için İran’ın direkt top yekûn bir savaşa gireceği ihtimali oldukça zayıf bir ihtimaldir. Hele hele karadan bir bağlantısı olmayan İsrail’e cepheden savaş yerine Irak, Lübnan, Suriye, Yemen’deki vekaletler üzerinden hava saldırılarında bulunması akla daha yakın duruyor. Savaşın stratejik-taktik-pratik boyutları bir yana yol açacağı sonuçlar üzerinden durmak çok daha elzemdir.
Ortadoğu’nun tarihsel-toplumsal-kültürel geleneği dikkate alındığında, bölgesel ve küresel ölçekteki geleceğini okumak pek de zor olmasa gerek. Mevcut zihniyet kalıpları aşılmadığı müddetçe, ölme ve öldürme ikilemi içinde yitip gitmekle kalmayacak, küresel sermayenin ve kapitalist sistemin değirmenine su taşımaya devam edecektir. Kapitalist moderniteyi, devlet aygıtını, iktidarı, sınıf çelişkilerini çözdükçe ve alternatifleri üretildikçe tarihin nereye evirileceği de anlaşılmış olacaktır. Zihniyette çıkış yapmayanlar/yapamayanlar kaos aralığında kendilerine çıkış bulamazlar.
Yahudi sorunu belki de insanlık tarihin en büyük temel sorunudur. Bu sorunun tarihselliği anlaşılmadan, ekseninde ki diğer toplumsal sorunların çözülmesi oldukça zordur. Kutsal kitaplarda vaat edilen Kenan diyarı ve Yahudi gerçeği geçmişte olduğu gibi günümüzün de temel sorunudur. Kan döküldükçe alevlenen ve intikama dönüşerek savaşların süreklileşmesine yol açan bir karaktere sahiptir.
Sorunun çözümünde izlenilen yöntemler de sorunludur. Seçilecek yöntemde, savaşan tarafların karşıtı veya yandaşı gibi durarak çözüm arayanlar, aslında sorunun dinsel, bilimsel, tarihsel, toplumsal, sosyolojik tanımlanmasından işe başlamaları en sağlıklı duruştur. Savaşa ramak kaldı peki ya çözümü nasıl olacak? konusunda kafalar net değil ve çözüm üretilmiyor.
İran-İsrail düşmanlığında Filistin sorunu sadece bir aparattır. Hamas ise bir amaçtan ziyade bir araçtır. Aslında Hamas örgütü, kuruluşundan beri bir proje olarak ele alınmıştır. Eğer bugün Filistin’in meşru lideri konumundaki Mahmut Abbas Haniyen’nin cenaze törenine katılmıyorsa Hamasla olan iç çelişki ve çatışmaların bir sonucudur. Hamas; Filistindeki örgürtsel yapının zayıflatılması amacıyla İsrail’in teşvikiyle kurulmuş ve de İsrail Devleti Hamas ile amacına ulaşmıştır.
Türkiye’nin Filistin meselesi ise tamamen siyasi çıkara dayalı bir kabuldür. Erdoğan iktidarı, iç siyaset malzemesi olarak Filistin sorununu epeyce kullanarak pirim elde etmiştir. Erdoğan’ın Davos’da ‘Wan Minüt’ çıkışıyla kameraların önünde yaptığı şov aslında İsrail’in işine yaramıştır. Bunu şimdiki meclis başkanı Numan Kurtulmuş, AKP ye katılmadan önce Erdoğan’a veryansın ettiği dönemde itiraf etmiştir.
Öldürülen Hamas lideri Haniye’nin çok eşli, dolar zengini kişiliği ve kimliği bir yana, izlediği siyasi çizgi, çıkmaz sokağa çıkmaktadır. Müslüman kardeşler eksenli bütün radikal İslami yapılanmalar sorunların çözümünü ıskalayan zihni yapılanmalardır. Hamas’ın en büyük sorunu Filistinlilerledir. İzlediği strateji ve başvurduğu taktikler Gaze’ye felaket getirdi. Başlayan savaşın nerede durulacağı da bu aşamada belli değildir.
Hamas’ın Filistinlilere yaşattığı bu cehennem azabını idrak edemeyen AKP şefi Erdoğan, yangına körükle giderek, savaşın tarafı haline gelmek için adeta can çekişiyor. Çünkü savaştan besleniyor. Erdoğan’ın izlediği Filistin politikası zere-i miskal kadar Filistin halkının çıkarına değildir. Tamamen iç kamuoyuna ve İslam alemine dönük popülist siyasi manevralardan ibarettir.
İsrail ile ilişkileri geliştirme uğruna Hamas’ın Türkiye’de ki bürosunu kapatan Erdoğan, çokça övdüğü ve adına methiyeler dizdiği, ölümüne milli yas ilan ettiği Haniye ise Katara sığınmak zorunda kalmıştı. Şimdi ise fanatik düzeyde Filistin’e sahip çıkan(mış) gibi yaparak liderlik havalarına bürünüyor. Mahmut Abbas’ı (özür dilemeli) çıkışından anlaşılan nerdeyse zorla Türkiye’ye getirerek açıklama yaptıracak. Böylece Filistin davasına sahip çıkmış oluyor.
Filistin halkının meşru talepleri kör bir siyaset uğruna heba edildi. Halkın geleceği karartıldı. Filistinliler dünya halklarından yalnızlaştırıldı. Gazze, Kapitalist sistemin sofrasına meze olarak sunuldu. Kapitalist sistem, İsrail devletinin insanlık dışı saldırılarına arka çıkmakta, Filistinlileri ise potansiyel tehlike olarak görmekteler. Gazze soykırımını, söz birliği etmişçesine desteklemekteler. Buradan çözüm veya barış asla çıkmaz. Çıksa çıksa daha fazla şiddet çıkacak, kan ve gözyaşı akmaya devam edecektir. Ve bütün bölgeyi sarmalayacak düzeye gelmiştir.
Bu savaş kabusundan uyanmak için her zamankinden daha fazla Önder Apo’nun çözüm paradigmasına ihtiyaç vardır.
Rauf KARAKOÇAN