Corona Virüsü salgını başını almış gidiyor. Salgını tüm güçleri fena vurmuş haldedir. Bu salgının kapitalist modernitenin ürettiği politikalarının bir sonucu olduğu tartışmasızdır. Doğayı hesaplamadan endüstriyalizm ile üretilenler doğanın başına bela haline gelmiştir. Tarımı tahrip ederek milyonlarca insanı devasa kentlere yığan bu kapitalist kültür özü itibariyle kendisini taşıyamaz hale gelmiştir. Ürettikleri ile Ozon Tabakasının delinmesi, kutuplardaki buzların erimisi derken doğanın dengesiyle oynamalar insanı bitiren birçok hastalık ve salgın olarak insanlığa geri dönmektedir. Özcesi, iflas eden bir kapitalist sistem ile karşı karşıyayız.
Bu yazımızda iflas eden kapitalist sistemi değerlendirmeyeceğiz. Konumuzu sadece Türkiye’de olup bitenlerle sınırlı tutacağız.
Devlet denilen aygıtının neme nem bir hırsız olduğunu en bariz bir şekilde bu süreçte Türkiye’de görmekteyiz. Her şeyin vergisini sözde bir gün geri halka geri vermek üzere aldıklarını kendi ceplerine, yandaşlarına ve şatafatlı yaşamlarına yatıranlar, böylesine krizli bir günde soyup soğana çevirdikleri vatandaşının yanında olması gereken sözde bu devlet ve yöneticileri, vatandaştan bu krizden çıkmak için yeniden vatandaşın cebine yönelerek yardım kampanyaları başlatmışlardır.
Tuhaf olan ise Türkiye’yi soyup soğana çeviren bir avuç çapulcunun da sözde bu kampanyaya yardım etmiş olduklarını göstermeleridir. Buna iyi bir örnek ise Erdoğan ismindeki baş hırsızdır. Hiçbir şeyi olmadan Türkiye’ye başbakan ve daha sonraları da cumhurbaşkanı olan bu kişinin 1000 odalık sarayı, 15-16 özel uçak ve onlarca en lüks ve pahalı araçları bulunmaktadır. Dahası birçok yerde yapılan sarayları ise saymıyoruz. Ailece de Türkiye’nin ensesi kalın olan ailelerinin içerisinde yer almalarını saymıyoruz. İşte böyle ve buna benzer olanlar halkın cebindeki kaç kuruşu her fırsatta alırken, güya bu zor durumda ellerini taşın altına koyarak bu ağır durumu aşmayı hedefliyorlar.
Perşembe’nin gelişi çarşambadan bellidir. Dünyanın başka devletleri bu ağır süreçte daha da perişan olmamak için trilyon dolarlar sarf ederken AKP iktidarı halkın cebindekilerine hem el uzatıyor hem de milyonlarca işçiyi-emekçiyi kapı önüne koymaktadır. Evde Kal kampanyaları tam gaz sürüyor ancak bir lokma ekmeği olanların nasıl evde kalacaklarına ise cevaplar yoktur. Söylenenler sadece sosyal mesafenin korunmasıdır. Mesafe korunmalıdır ancak bu mesafe korunurken insanların boğazına birkaç gram ekmeğin geçmesi gerekmez mi? Halkı soyupta köşeyi dönenlerin ne de olsa bir dertleri yoktur. Onların bir eli yağda bir diğer elleri ise baldadır. Durum tam da, yiğit muhtaç olmuş kuru soğana misali gibidir. Ancak eğer kuru soğan bulunur ise…
Bu krizli duruma muhalefetin söyledikleri; ‘kesenin ağzını açın, herkese yardım edin’ olmaktadır. Dahası, acaba ‘kasada bir şey yok mudur’ diye de sorulmaktadır. Halbuki Türkiye’nin bu hale gelmesinin bir diğer sorumlusu muhalefet kendisi olmaktadır.
Sorulması gerekli öncelikli soru neden Türkiye’nin bu hale getirildiğidir?
İktidardaki AKP’nin iktidarda kalabilmesi için bir kesim çevreyi zenginleştirdiği doğrudur. Türkiye’nin tüm değerlerini bir avuç çetenin eline bırakmıştır. Türkiye’nin satılmadık bir yerini de bırakmamıştır.
Peki neden Türkiye’nin her yeri ve adeta her şeyi satılmıştır ve halen de satılmaktadır?
Bu soruya iktidar kadar muhalefette doğru cevap vermemektedir. Belki de iktidardan daha fazla muhalefet bu soruyu sormaktan çekinmektedir. İktidardaki faşist şef ile hasta ruh ikizi en azında, ”bir merminin kaç kuruş yaptığını biliyor musunuz(?)” diyerek Türkiye’nin zenginliklerinin nereye gittiğini bir şekilde dile getirmektedirler. Dediğimiz gibi soru sormayan ve sormaktan kaçınan muhalefetin kendisidir. Özelde de CHP’dir.
Erdoğan ve çevresi kimseye bir kuruş veremez. Hele ki çarkları hiç durduramaz. İşçilerin işini garantileyemez. Tam tersine tümden batmamak için vatandaşın cebindekini almak zorundadır.
Yine Erdoğan elektriği bir Nijerya ve Kongo gibi bedava veremez.
3 ay ya da daha fazla bir süre için para aktararak hiç kimsenin ayakta kalmasını sağlayamaz.
Kirasını veremeyecek vatandaşın, iş verenin, esnafın kirasını karşılayamaz.
Bunu yapması için en çokta muhalefetin MHP’nin ruh hastası olan zombisi ile Ergenekon’un sözcüsü olan ajan kişinin ve çevresinin canhıraş destekledikleri savaşın durdurulması gerekmektedir.
Acaba her kalkan savaş uçağına giden benzinin faturası, fırlattığı bombaların maliyeti ne kadardır?
Günlük olarak durdurmadıkları obüs topları Türkiye halkına neye mal olmaktadır?
Özel ordu, özel güçlerle yürütülen operasyonların harcamaları nasıl karşılanmaktadır?
Durmayan savunma sanayinin parası kimin cebinde çıkmaktadır?
Özcesi, Corona Virüsü’ne rağmen sürdürülen savaşa hiçbir kesinti yapıldı mı? Operasyonlar durduruldu mu? Atılan bombalar eksildi mi? Uçaklar hangarlarında bir köşeye çekildi mi?
Corona Virüsüna karşı etkili mücadele bu sorulara verilecek cevaplarla mümkündür. Biliyoruz ki, Corona Salgınına rağmen savaş çark tam takır çalışıyor.
Bilelim ki savaş sürdükçe devletin kasası hep boş olacak ve boş olan kasayı doldurmak için ise halkın cebine her gün el uzatılacaktır. Ve Türkiye’nin herhangi başka güzel bir yeri de birilerini sürekli şimdi yapıldığı gibi peşkeş çekilecektir.
Özcesi, Corona Virüsü ile mücadele sağlıklı yürütülmek isteniyorsa, öncelikli olarak Kürtlere karşı yürütülen savaşın durdurulması gerekmektedir.
Hiç şüphe yok ki Türkiye’yi bu hale getiren israf politikaları da sorgulana bilir. Yine Türkiye halklarının kanıyla beslenen bir avuç şirketin ve şirketokrasinin yaptıkları da sorgulanmalıdır. Ancak bilelim ki israfı da bir avuç çeteyi de, hırsızı da besleyen savaşın rantıdır. Savaşa dayalı politikalardır.
Muhalefet başta olmak üzere Erdoğan ve çevresinin politikalarında rahatsızlık duyanlar önce Erdoğan’ın savaş politikalarını sorgulamayla başlamalıdırlar ki, Corona Virüsüne karşı sağlıklı mücadele edebilsinler.
Kasım ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html- http://kursam.net/index.html