26 Kasım 2013 Salı Saat 09:55
Kadın hem feodal toplumda hem de kapitalist toplumda bir madde olma durumundan kurtulamamıştır. Erkek iktidarının şiddetine maruz kalan kadın kendine yabancılaşmış ve erkeğe köleliği adeta bir kader olarak görüp binlerce yıl bu şekilde yaşamıştır. Kadın Neolitik dönemde otoriter bir konumdayken erkek iktidarının sonucu olarak devletleşen toplumda, erkeğin meta olarak gördüğü bir konumda olmuştur. Günümüze baktığımızda erkek egemenliğinin kendini en çok gösterdiği alan Önderliğin devletin en küçük organı olarak ifadelendirdiği ailedir. Günümüzdeki aile kavramı küçük devleti andırırken erkeğin erkekliğini en çok gösterdiği alan olarak görülüyor. Dışarıda egemen sistemin baskısına maruz kalan erkek bu sefer ailede erkekliğini, kadına uyguladığı şiddetle göstermektedir.
Kadın feodal toplumlarda bir utanç kaynağı hatta erkeğin hatalarının da sebebi olarak görülmektedir. Erkeğin cennete gitmesine bile engel olarak görülmüştür. Çünkü bir erkeğin bir kadından etkilenmesinin nedeni yine kadın olarak görülüyor. Bu yüzden de kadın dövülür, aşağılanır, hor görülür. Adeta mutfak işçisi, çocuk doğurma makinesidir. Kendisine her söyleneni yapmak zorundadır. Çünkü kendisi düşünemez, karar veremez duruma getirilmiştir. Maalesef bu durum kadın tarafından da kanıksanmıştır. Kendi tarihinden bihaber olan kadın bu durumu kabullenmiştir. Bir zamanlar kendisinin otoriter olduğu doğal topluma şimdi erkek egemenlikli devlet zihniyetinin hakimiyet kurduğunu unutmuştur. Yani kadın tanrıçalık kültüründen aldığı özelliklerden kopmuştur. Daha doğrusu kopartılmıştır. Sistemin istediği bir nesne konumuna getirilmiştir.
Egemen sistemde kadın bir nesne durumuna getirilmiştir
Kapitalist toplumlarda kadın bir meta aracı olmuştur. Kadının konulduğu durum oldukça vahimdir. Kadın bir reklam aracı, modayı takip etmek zorunda olan, düşünemeyen, kendisini erkeğe beğendirmek için çaba harcayan, erkeğe göre giyinen, “güzel olmak için her zaman makyaj yapmak zorunda bırakılan bir konumdadır. Kendisine güvenmediği için ve özünden uzaklaştırıldığı için kendisini beğendirmek zorundadır. Bugün kadınla hiç alakası olmayan reklamlara baktığımızda bedeniyle gösteriş yapan bir kadının reklamda yer aldığını görürüz. Ya da kadın her yeni çıkan modaya uygun giyinmek, süslenmek zorundadır. En güzel kadın bile sisteme göre giyinip kuşanmadığında kendini eksik görür. Çünkü sistemin kadına biçtiği rol tamamen görsellik üzerine, dış görünüm üzerinedir. Sistem, kadını kendi cinsini kıskanan, çekiştiren ya da dedikodu yapan bir konumda göstermeye çalışmaktadır. Bu şekilde küçültmeye, toplumda söz sahibi bir konumdan çıkartmaya çalışmaktadır. Çünkü sistem düşünen, fikir üreten kadından korkar. Aslında bu durum sadece kadın için değil genel toplum için de geçerlidir. Ancak sistem de kadının toplumda belirleyici rolü olduğunu bildiği için onun üzerinde etkisini daha çok oynamak istemektedir. Erkek egemen sistem özünde erkeği de iradesizleştirmiştir. Dışarıda iktidarın baskısına uğrayan erkek, zayıflığını kadına yönelik gerçekleştirdiği şiddet ile kapatmaya ya da bu şekilde tatmin olmaya çalışmaktadır. Özünde çok güçlü olduğu için değil tersine zayıf olduğu için egemen sisteme karşı gelemeyip gücünü kadın üzerinde göstermektedir. Yani egemen sisteme karşı çaresiz ve zayıf kalan erkek kadına yönelmektedir. Bu yönüyle erkek tam bir karılaşma durumu yaşamaktadır. Erkeğin de düşünmesini engelleyen sistem ona bütün gücünün kaba kuvvetinde olduğu yanılsamasını aşılamıştır.
Toplumu yöneten zihniyetin erkek egemen devlet zihniyeti olduğunu biliyoruz. Devlet yönetimlerinde sistemleşen kadınlar da bulunuyor. Ancak devlet yönetiminde bulunan kadınlar zihnen erkek egemen sistemin yarattığı sadece biyolojik olarak kadın sıfatındalar. Yani şu anda katliamlara yol açan devlet zihniyetinin ortakları durumundalar. Kadın özünde doğa ile iç içe olduğu için katliamlardan, şiddetten, baskıdan, zulümden uzaktır. Devlet yönetiminde olan kadınların bu şekilde ezilmiş, masum halkların yok edilmesine yönelik kararlar alması kendi özlerinden tamamen uzaklaşıp sistemleşen kadına dönüştüklerini ve sadece bedensel olarak kadını temsil ettiklerini göstermektedir.
Bugün mevcut iktidar sistemlerine karşı gelişen başkaldırıların öncüleri kadınlardır. Kadınlar geliştirdikleri devrimlerle sistemlerin en büyük tehdidi durumundadırlar. Yüzyıllar önce elinden zorla alınan değerlerini elde etmeye başlamaktadırlar. Kadın yavaş yavaş özüne dönüş yapıyor. Önderlik felsefesi ile toplumun iliklerine kadar işlemiş erkek egemen zihniyeti bir kırılma yaşıyor. Ana tanrıçaların hüküm sürdüğü doğal topluma geçiş yaşanıyor. Tabi bu durum kapitalist sisteme en büyük tehdidi oluşturuyor.
Nergiz Botan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info