Kadın, kendi doğal gelişim seyri içinde toplumun öncüsü, örgütleyicisi, yaşamın inşacısı olurken ulus devlet sistemi içinde, devlet için risk olarak görülüp doğallığında bu riski ortadan kaldırması gereken hedef kitle olmaktadır. Yaşamın kendisi, toplumsallığın geliştiricisi sevginin eşitliğin paylaşımın ahlakın adaletin bütün güzelliklerini kendi doğal yapısında bütünleştiricisi olurken bugün devletin her türlü kırım politikalarının uygulama alanı olmaktadır.
Erkek egemen sisteme model olarak sunulan üzerinde her türlü insanlık dışı, kadın düşmanı doğa karşıtı politikaların uygulama alanı T.C faşist ulus devleti olmaktadır. Burada başta kadınlar olmak üzere bütün farklı etnik kimlik ve inançlara dair özel fiziki, kültürel, siyasi kırım politikalar uygulanıp sonuç alınan bu faşizan politikalar başta Irak, İran, Suriye olmak diğer devletler tarafından da oradaki Kürt halkı üzerinde uygulanmak üzere ihraç edilmektedir. Faşizmin ihraç edilmesi olarak karşımıza çıkan bu uygulamalar dört Kürdistan da Kürtlerin imhası ve inkârı biçiminde tecavüz kültürü olarak uygulanmaktadır.
T.C faşist özel savaş rejiminin uyguladığı politikalarının öncelikli hedef kitlesi şüphesiz kadınlar olmaktadır. Özellikle doğaları gereği özgürlük arayışları güçlü olan genç kadınlar bu politikaların temel uygulama alanı esas hedef kitlesi olmaktadır. Toplumun en dinamik kitlesi olan gençliğin geleceği değiştirme dönüştürme potansiyeli bilindiğinden en fazla bu kitlenin örgütlendirilmesinden bu kitlenin bilinçlenmesinden korkulmaktadır. Bu nedenledir ki ulus devletin başta eğitim alanı olmak üzere ekonomik siyasi askeri alanları bu kitlenin gelişim alanlarına müdahale edip kendi sistemi içine çekerek bu sistemde eritip kendi kimliğinden kişiliğinden öz değerlerinden uzaklaştırıp sisteme uyumlu birer köle kişiliğe dönüştürmek istemektedir.
Bunun ideolojik araçları olan milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik gibi zihniyet kalıplarıyla şekillendirilerek her koşulda sisteme hizmet eden sistemin devamını sağlayan bir gençliğin şekillenmesi temel amacı olmaktadır. YÖK ün tamamen devletin denetimine alınması, yeni Osmanlıcılık politikalarının zihniyetinin geliştirildiği imam hatipler, özel tarikat örgütlendirmeleri, Ensar vakfı gibi sivil toplum örgütleri bu zihniyetin geliştirildiği kurumlar olmaktadır. Genel olarak bu durum bütün Türkiye toplumu açısından böyleyken Kürdistan da Kürt toplumu üzerinde çok daha keskin ve sinsi bir biçimde uygulanmaktadır.
Kürt gençliğinin kendisi için başkaldıracak potansiyel risk olarak görürken Kürdistan da bu risk grubunu etkisiz kılacak her türlü özel savaş politikası uygulamaktadır. Bu politikaların başında özellikle Lise kapıları olmak üzere her yerde uyuşturucu dağıtımı ve satışı, hırsızlığın teşvik edilmesi, fuhuşun geliştirilmesi, ajanlaştırılmanın yaygınlaştırılması, tarikat örgütlenmeleri adı altında gençliğin zihnen uyuşturulması (Batman, Adıyaman buna örnektir), spor sanat, sanal bağımlılık yapan bilgisayar oyunları internet siteleri vb gelmektedir. Bu tür araçlarla ilgi alanlarını buralara yoğunlaştırarak özgür düşünmelerinin irade kazanmalarının kendi toplumsal gerçekliklerini görmeyecek noktaya gelmelerini amaçlamaktadırlar. Özcesi arayışlarının önüne geçilerek, mücadeleden uzaklaştırılmaları istenmektedir. Bunlar bildiğimiz en yaygın özel savaş uygulamalarıdır. Fakat bunların dışında çok sinsi bir şekilde ahlaki politik toplum mücadelesi veren Kürdistan toplumunda, aşk sevgi ilişkileri adı altında Kürt kızlarını Kürt gençlerini kendisine bağlayarak bir yandan toplumun ahlaki dokusunu bozmaya çalışırken yine bu yollarla onların düşürülmesini yani ajanlaştırılmasını sağlayarak öte yandan farklı ilgi alanları oluşturarak mücadeleye tepkilenmelerini ya da uzak durmalarını sağlamaktadır. Daha çok değer ailelerimizin (tutuklu ve şehit aileleri) çocukları şahsında bu politikalar uygulanmak istenmektedir. Kürdistan toplumunun kutsalları yani manevi değerleri üzerinden geliştirilmeye çalışılan bu politikalarla bu aileler ve çocukları şahsında mücadeleye güvensizlik yaratmaya, gençlerde Kürt toplumun ahlaki değerleri manevi değerleri yok edilmeye özgürlük bilincini yok edilerek, sahte özgürlük algıları yaratılarak kendi toplumdaki ahlaki dokuyu kendi lehine dönüştürerek kullanmaya çalışmaktadır.
Devletin genç kolluk güçleri tarafından (asker, polis, kontra vb.) aşk adı altında Dersimde Batman da Siirt’te yaşanan kadın cinayetleri bunun en somut örnekleridir. Salt bu vakalar şahsında devletin bu kişileri sahiplendiğine dair yaptığı açıklamalar bile kürde olan düşmanlığın düzeyi göstermektedir. Bu vakalar şahsında bir tecavüz kültürü olarak işgal edilen sadece Kürdistan’ın toprağı değil, aynı zamanda işgal edilen Kürt kadınlarının, kızlarının bedeni ve ruhu olarak karşımıza çıkmaktadır. Şüphesiz bunlar kadın hareketinin ve özgür basın geleneğinin çabaları sayesinde deşifre olup basına yansıyan durumlardır. Basına yansımayıp toplumda yaşanan durum çok daha ağır olma riskiyle karşı karşıyadır. Özgürlük arayışının güçlü olduğu gençliği, sahte özgürlük algıları yaratarak sevgi adına aşk adına kendi tuzağına çeken bu faşist rejim güçlü bir örgütlülük ve bilinç oluşturulamazsa ileride çok tehlikeli biçimlerde kendine alan açıp toplumda yaygınlaştırılacaktır.
Peki o zaman ne yapmak gerekir. Şüphesiz başta kadın ve gençlik örgütlerimiz olmak üzere toplumu düşmanın bu politikaları konusunda uyarılarak bilinçlendirilmesi, örgütlenmesi olmazsa olmaz konumdadır. Ancak bu tek başına yetmemektedir. Kırk yıllık mücadelenin toplumda geliştirdiği bir yurtseverlik bilinci bir düşman algısı vardır. Belki de bu mücadelenin yarattığı en önemli şey düşman bilincinin toplumda geliştirilmesidir. Fakat riskli olan ailelerin gençlerin bu özel savaş uygulamalarının tuzağına farkına varmadan düştüğü gerçeğidir. Bu nedenledir ki bütün yurtsever anne ve babaların en temel yurtseverlik görevi çocuklarını düşman olgusu ve düşman politikaları konusunda eğitmesi olmaktadır. Bizi yok etmeye çalışan bir düşmandan sevgi beklemenin en büyük gaflet olduğu sevgi diye sunulanın en büyük zehir olduğu ve Kürt halkının geleceği olan onlar şahsında bütün toplumun zehirlenmeye çalışıldığı anlatılmalıdır.
Ona nefes alma şansı dahi verilmeyen bir ülkede hangi gelecekten bahsedile bilinir ki. Her gün inkâr ettiği yok etmeye çalıştığı en ufak bir kazanımına dahi tahammül etmediği tarihin en büyük intikam siyasetini yürüten bir sistemde hangi sevgiden hangi aşktan hangi özgürlükten hangi gelecekten bahsedile bilinir ki.
Gerçek sevginin ancak özgürlükle anlam kazanabildiği özgürlüğün özgür bir yaşamın ve zihniyetin olmadığı bir ortamda sevgiden aşktan özgürlükten bahsedilemeyeceği bilinmelidir. Düşmanın iddia ettiği aşkın sevginin özgürlüğün ancak ve ancak ahlaki bir yozlaşma, içi boşaltılmış bir kişilik, kölece bir yaşam olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Her Kürt gencinin her Kürt yurtseverin her Kürt bireyinin bu gerçeği unutmadan her an her saniye kendine çocuklarına çevresine hatırlatması gerekir ki düşmanın bu hain tuzaklarına çekmeye çalıştığı gençlerimizi onlar şahsında geleceğimizi koruyabilelim. En önemlisi faşizmin bütün saldırıları karşısında en temel direniş kaynağımız olan ahlaki politik toplum özelliklerimizi büyütelim özgür birey ve toplumu inşa edebilelim.
Zilan Kaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi