29 Kasım 2016 Salı Saat 18:14
İşgalci ve sömürgeci devletler – ve özel olarak Türk
devleti – Fırat’ı kirli politikalar ve Kürt düşmanlığının sınırı yapmak
istiyor. Rojava başta olmak üzere Kürtler ve diğer bölge halkları için Fırat’ın
doğusu ya da batısı değil de Fırat’ın ötesi ve berisi var. Bu da siyasi bir
sınır olmaktan ziyade coğrafi bir özellik. Kobani ve Cezire kantonlarında
yaşayan halklar için kendileri Fırat’ın berisinde yaşıyor. Fırat’ın ötesindeyse
Minbic, Şehba, Cerablus, Azaz ve Afrin’de yaşayan halklar ve işgalci ve çeteci
güçler var. Onlar içinse ötede ve beride yaşayanlar ve yaşananlar yer
değiştiriyorlar.
Erdoğan çetelerinin ÖSO’ya bağlı çetelerle Cerablus’u işgal
etmelerinden birkaç hafta önce AKP’nin has kalemlerinden Abdulkadir Selvi
Fethullahçı hainlerin nasıl da güzel Türkiye’yi Suriye batağına çekmek istediklerini
yazıp çiziyordu. Birkaç hafta sonra da Cerablus işgal edilince bu sefer
Cerablus Şifreleri adı altında yazılar yazmaya ve Türkiye’nin bu hamlesini
övmeye başladı. Cerablus hamlesi ve Türkiye içinde yaratılan korku
imparatorluğu tarih ve siyaset bilincden yoksunluğun göstergeleri. Tarihteki
bütün faşistlerin yolundan ilerleyen Makyavel soslu Erdoğan radikalizminin çok
güvendiği çeteler tarafından bile uzun süre desteklenmesini düşünmek büyük bir
siyasi basiretsizlik olur.
Türkiye Cumhurbaşkanı R.T.Erdağan gelenek itibariyle
otoriterleşmeye meyilli bir siyasi yapı içinden geldi. Dönemin şartları
Türkiye’de BOP’un en önemli ayağı olan Ilımlı İslam’ı en iyi uygulayabilecek ve
Türkiye’nin bütün zenginliklerini satabilecek vicdansızlığa sahip bir hükümeti
zorluyordu. Kürt Özgürlük Hareketi, PKK önderliğinde faşist gladiocu
yapılanmaları yıpratmış ve işlemez hale getirmişti. Yani Türkiye içindeki derin
yapılanmaların da devlet yönetiminden biraz çekilip toparlanmak için zamana ihtiyaçları
vardı. 1950’lerden beri siyasi olarak oluşturulan sağ-muhafazakar ağırlıklı
Türk toplumuna AKP hükümeti dönemin CHP’si de dahil hemen herkes tarafından bir
alternatif olarak sunuldu. Konya-Kayseri sermayedarları, Kürt nakşibendileri,
fethullahçılar, refahçılar, devlet aklı ve bir tutam liberalin oluşturduğu AKP
ittifakı 2002 seçimlerinden sonra tek başına iktidara gelerek kuruluş amaçları
olan Ortadoğu’daki gelişebilecek halk hareketlerini asimile edip kapitalist
moderniteye yedeklemek Türkiye’nin maddi ve manevi değerlerini
endüstriyalizmin hizmetine sokmak ve PKK’yi bitirmek görevlerini icraya
başladı. Kara, deniz ve havayollarının sözde özelleştirilmesi Türk Telekom,
TEKEL ve PTT’nin satılması devlet bankalarının hisselerinin satışı çıkarılan
torba kanunlarla orman arazilerinin ve şehir içindeki değerli arazilerin
satılması AKP’nin satma görevi ni layıkıyla yerine getirdiğinin kanıtları.
Ortadoğu halk hareketlerine önderlik etme görevi ise AKP ve Erdoğan aklına
birkaç gömlek büyük geldi. Halktan bu kadar kopuk faşist ve pazarlamacı bir
aklın asimile etmek için bile olsa Ortadoğu’da halk nezdinde yer bulamaması
üzerine AKP Ortadoğu’da diktatörler, Haliç Arap şeyhleri ve Müslüman Kardeşler
ve El-Kaide gibi çeteci guruplar üzerinden etkili olmak istedi. PKK’yi bitirme
görevi ise PKK diyalektiğine ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin Önderlik sistemine
çarptı. Savaşta, ateşkeste, mücadelede PKK hep gelişti ve etki alanını
Ortadoğu’da onsuz politika geliştirilemez seviyesine getirdi.
R.T.Erdoğan ve AKP hükümeti baskı, sindirme, diz çöktürme ve
entrikalarla toplumu yola getirip iktidarını devam ettirmeye çalışmanın
kendilerinin bir icadı olduğunu düşünüyor. Devletçi sistem 5000 yıldır bunu
uyguluyor. Ama günümüzde insanlık tarihi kadar eski bir insanlık mücedelesi ve
devlet tarihi kadar eski bir devlete karşı demokrasi mücadelesi mirası var.
Hitler Berlin’de 3 milyon insanın nazi selamına cevap veriyordu. Şimdi başta
Almanya olmak üzere pek çok devlette Hitler’i ve sistemini övmek suç.
R.T.Erdoğan tarihin faşist liderlerinin yapısal ve kurgusal sistemlerinin
gücünün bile çok uzağında. Türkiye içinde karşısında kendinden olmayan bütün
güçler var. Kürdistan’da kendini kanıtlamış mücadele tarihi ve alternatif
ideoloji ve sistemiyle Kürt Özgürlük Hareketi var. Dünyada ise görece
kurtarılmış alanının yarısını bile kontrol edemeyen aile şirketi Barzani ile
yarım bir dostluk içinde. Suriye ve Rusya tarihsel ve güncel politik öç peşinde
Türkiye’yi Suriye ve Irak bataklığına sürüklüyor. Sünni Araplar, dönemsel Şia
korkusuyla selefi-çeteci gurupların desteklenmesi için Türkiye’yi kullanıyor.
AB kendi iç politik ve sistemsel krizlerinden Türkiye karşıtlığı üzerinden
kurtulmaya çalışıyor. Ve Türkiye kapitalist modernitenin ve devletçi sistemin
bitiş döneminin zararlarından kurtulmak veya bu zararları en aza indirmek için
tek yol olan demokrasi seçeneğini geri dönülmesi zor bir biçimde ötelemiş
durumda.
Rojava’da Kürtler öncülüğünde geliştirilen halklar
demokrasisi (adı ister özerklik olsun, ister federasyon olsun) kendi demokrasilerini
ve yaşam alanlarını korumakta ısrarlı. Uluslararası güçlerle geliştirilen çıkar
birliği de Rojava’nın artılar hanesine ekleniyor. Rojava’daki kantonların
birleştirilmesi projesi Türkiye ile savaş pahasına bile olsa Rojava askeri ve
siyasi güçlerinin önünde bir hedef olarak duruyor. Herkesin bu kadar
tökezlediği bir coğrafyada Rojava, bütün tehditlere rağmen Kürt Özgürlük
Hareketi’nin mirasına sahip çıkıyor ve demokratik konfederal sistemin
demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü ideolojinin sağladığı geniş politik,
toplumsal ve askeri sahada bir istikrar ve umut abidesi olarak karşımızda
duruyor. Aram Ali/Hawar Haber Ajansı
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”