16 Aralık 2009 Çarşamba Saat 17:56
0
21
TR
 
Yaşadığımız tarihi dönem itibarıyla,
yaşanan ekolojik sorunlar ve doğal dengesizlikler günlük yaşamımızı her yönü
ile tehdit eden bir düzeye ulaşmıştır. Birçok ülkede yaşanan açlık ve susuzluk
ile doğada ve mevsimlerde gelişen dengesizliklerin esas nedeni endüstriyalizm,
teknolojik artıklar ve finans kapitalin rekabetçi – hâkimiyetçi mantık ve
siyasetidir.
Bu tehlikeli durumlar karşısında insanların
özellikle gelişen ve canavarlaşan teknik ve teknolojinin insan yaşamını her
yönü ile denetleyen tehdidine karşı oturup tekrardan düşünmesi gerekmektedir.
Bu konuda yeni arayışlar ve insanın kendi özüne dönmesinin zorunluluğuna
ihtiyaç vardır. Bunun adının da “Demokratik – Ekolojik Toplum olduğu
unutulmamalıdır. Bütün bu sorunları aşmanın yolu, bu modeli geliştirmekten
geçiyor. Bu gerçek, kadının öz gerçeği ve bu arayış da kadın özgürlüğüne
aittir.
Doğal toplumda her şey kendi rengi ve
ahengi içerisinde olgunlaşarak oluşmaktaydı. Zorbalık ve egemenlikli zihniyet
olmaksızın yaşam devam etmekteydi. Neolitik devrim kendi özüyle insanlığa
hizmet etmekteydi. Bu dönemde anaerkil yaşam tarzı hâkimdi. Bu kültür ile
doğaya zarar verilmiyor, tahrip edilmiyordu. Kadınlar, bilinç düzeyleriyle doğa
ile ilişkisini ve onunla yaşamasını bilerek, koruyarak insanın yaşamını
sürdürebilmesi için doğadan faydalanmayı amaçlamışlardır. Bu alanda verilen
emek, edinilen tecrübeler günümüz bilimlerinin temellerini oluşturmuştur.
Neolitik devrimde kadının doğadan büyük bir
tecrübe elde ettiği bilinmelidir. Özellikle bitkileri keşfederek, tedavide
kullanılmasını geliştirdi. Doğadan elde edilen bu ürünler toplumun hizmetine
sunuldu. Günümüze kadar da bu kültürün yansıması görülebilir. Sınıflı
toplumların gelişimi ile doğal toplumdan kalan değerlerin heba olduğu, inkâr ve
egemenlikli yaklaşımların geliştiği bir gerçektir.
Yaşadığımız çağda sanayi ilaçlarının ve
teknolojik imkânların gelişmesi yaygın olsa da tıpta bu kullanım bazı
hastalıkların tedavisi için yeterli olmamıştır. Bu duruma rağmen bulaşıcı ve
ölümcül hastalıkların yaygınlaşmasında artış olduğu bir gerçektir. Gerçi son
dönemde ortaya çıkan birçok grip türünün de laboratuarlarda üretilen bakteriler
ile yayıldığı belirtilmektedir. Ne şekilde olursa olsun bu bulaşıcı
hastalıkların önüne geçebilmek için, yapılması gereken tek şey insanlık
tarihinde kaybedilen değerlere insanın tekrardan dönmesi ve bunu yaşatmasıdır.
Egemenlikli sistemin dünyaya olan
hâkimiyeti ve rekabete dayalı mücadelesi acımasız teknolojik yönelimlerle
sadece insan yaşamını değil, bütün doğal zenginlikleri tahrip ederek kendi
amaçları için her şeyi heba etmektedir. Tüm bu tahribatlar sonucunda, küresel
ısınmanın hızlanması, beraberinde açlık ve sefaletin ortaya çıkmasına neden
olmuştur.
Doğal, kendi özünde geliştirilen bazı tedavi
yöntemlerinin insanlar açısından son derece yararlı ve sağlıklı olacağı kesinlikle
bilinmelidir. İnsanlar doğal tedavi yöntemlerinin daha şifalı olduğunu anlamış
ve yeni arayışlar başlatmıştır. Zaten günlük yaşamda ne kadar önemli olduğu net
bir şekilde ortaya çıkmıştır. Bu yüzden buna karşı hem bir ilgi, hem de bir
merak günümüzde giderek artmaktadır. Bu konuda doğal bitki zenginliklerini
araştırmak için yeni ve donanımlı bazı laboratuarlara ihtiyaç vardır. Tanınması
ve incelenmesi gereken o kadar çok bitki türleri var ki, buna ilgisi
olmayanların tahmin edemeyecekleri kadar faydaları vardır.
Kürdistan’da bu durum daha yaygındır. Kürdistan
toplumunda neolitik devrimden kalan ve önemli bir birikim kültürüne sahip bir
potansiyel mevcuttur. Bunu günümüze kadar getiren ve koruyan Kürt kadınının
doğal yapısıdır. Somut olarak Kürt kadınlarında hemen hemen her ailede yöresel
farklılıklarla birlikte, bu kültürü koruyan ve geliştiren yaklaşımlar günümüzde
de sıkça görülmektedir. Kürt aile yapısına baktığımızda çoğu kadın birçok
bitkiyi tanıyor. Bu anaerkil kültürden kaynaklı olarak gelişim göstermiştir.
Tecrübeler nesilden nesile süregelmiştir. Aktarılan kültür yaşamda
öğreticiliğini göstererek hafızalara kazınmıştır. Kürt toplumu doğal ürünlere önem vermektedir.
Doğal tedavilerden tutalım, günlük beslenmeye ve kışlık gıda hazırlıklarına
kadar bu kültür devam etmektedir. Fakat sanayileşmenin şehirlerde yarattığı
çevre kirliliği, nüfus artışları, işsizlik, açlık, susuzluk, betonarmelerin
yeşil alanları istila etmesi vb sorunlar insanların ruh ve beden sağlığı
üzerinde çok olumsuz hatta ölümcül etkiler yaratmaktadır. O nedenle sağlık
alanında etkili, bilinçlendirici mücadele vermek gerekmektedir. Bu mücadele
demokratik-ekolojik toplum mücadelesinin ta kendisidir. Bugün Kürtler özgürlük
mücadelelerini ekolojik karakterli sürdürmektedirler. “Doğaya dönüş ya da
“özgürlüğe dönüş yolu bu mücadeleden geçmektedir.
Ben bir Kürt kızı olarak her ne kadar
şehirlerde yaşamış olsam da annem, edindiği kültürü ve öğretisini günlük
yaşamda neyin nasıl kullanılacağını sürekli anlatarak, hafızamda adeta yer almasını sağladı. Diğer
taraftan yaşadığım, büyüdüğüm yörenin doğal zenginliklerinden kaynaklı oluşan
kültür de geliştirici oldu. Çocukken beş veya altı yaş civarında ben veya
ailenin herhangi bir bireyi, hasta düştüğünde bitki ilaçlarını kullanırlardı.
Soğuk algınlığı, öksürük ve göğüs ağrısına karşı papatya kullanırlardı. Papatya
(beybûn), şilan çiçeği, hîro, givîj çiçeği vb. bitkiler kullanılıyordu. Bunun
olumlu etkisi hissediliyordu. Ayrıca yeşil kekik (catir) otu çiğneniyordu. Daha
çok dişlerin sağlamlığı için. Mesela annem 45 yaşına gelmişti ama dişleri daha
sapa sağlamdı. Kendisi bunu yeşil kekik otunu çiğnediğine borçlu olduğunu
söylüyordu. Özellikle Batı Kürdistan’da Efrîn yöresinde doğal bitkileri
kullanma kültürü yaygındır. Orada çok meşhur olan zeyt-u zatir sabah
kahvaltısında kullanılır. Yöremizde çok ünlüdür. Tamamen doğal ortamda büyüyen
gıdalardan, bitkilerden, baharatlardan başka hiçbir katkı maddesi katılmadan
kendi özünde yapılıyor. Buğday, nohut, çekirdek çeşitleri, fıstık, susam,
sumak, kuru kekik kıyılır ve bu karışım iyice kavrulur. Sonra da zeytinyağıyla
birlikte ekmek banarak yenilir. Ayrıca kışlık hazırlıklarda turşular, reçeller
tamamen doğal ürünlerden ve el emeğiyle evlerde hazırlanır.
Sonuç olarak, her ne kadar teknik ve
teknolojik alanda tıp gelişse de,
insanın döneceği veya ihtiyaç duyacağı doğal bitkisel ürünlerdir. O
nedenle alternatif tıp ya da doğal tedavi yöntemleri çok önemlidir. Doğaya
dönüş için vereceğimiz her türlü çaba ve mücadele bizi doğal topluma götürecek
ve kendi özümüzle buluşturacaktır. Bunun öncülüğünü yapacak ve geliştirecek güç
başta kadınlardır. Çünkü bu tarih kadının gizlenen tarihine ve tecrübelerine
aittir. Onun için buna sahip çıkmak başta onun görevidir. Bu çalışmayı
zenginleştirmek ve geliştirmek daha çok kadınların sorumluluğundadır. Binyıllardır insan ve doğa arasında
oluşturulan uçurumlarda kadınlar köprüler kurarak, demokratik ekolojik
mücadeleyle doğaya dönüşte önemli bir role sahip olabilirler. Günümüz dünya
toplumlarının, insanlarının bu dönüşe acilen ihtiyacı vardır.
Jiyan Lava
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info