Önder Apo’nun Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’da yaşanan kriz ve sorunların çözümünü sunan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” yeni bir paradigmal yaklaşımı ifade ediyor. Sorunların şiddet sarmalından çıkarılıp siyaset ve hukuk düzlemine taşınması oluyor. Yine sorunların “terör faaliyeti ve terörist örgütlenme” yaftalamalara tabi tutularak kriminalize edilmesinin önüne geçilmesini hedefliyor, gayri meşru yöntemlerle ve savaş zeminini dayatarak marjinalize edilmesini aşmak ve toplumsal sorunları en geniş toplumsal kesimlere mal eden demokratik siyaset zeminine çekmek istiyor. Toplumsal sorunlara toplumun katılmasını öncünün rol ve misyonunu önemli oranda topluma devretmeyi, toplumu bu düzeye çıkarmayı amaçlıyor.
Saydığımız bu hususlar dışında irili ufaklı birçok yenilik ve zenginlik içeriyor. Bu noktada sorulması gereken egemen güçlerin yaklaşımı ne kadar samimi sorusu olamaz. Onların ve özelde TC’nin bu Önderliksel açılıma hangi uluslararası ve bölgesel yine ülkesel gelişmeler temelinde yeşil ışık yakmak zorunda kaldıklarıdır. Bu anlaşıldığında sorunun bir samimiyet meselesi olmaktan daha öte olduğu gerçeğini görebiliriz. Dolayısıyla olası yol kazaları ve sabotajları yine provokasyon ve gelişebilecek saldırıları daha doğruya yakın öngörebiliriz.
BU HAMLE TC İÇİN TAKTİKSEL MİDİR?
TC iktidar bloku ve onun bileşenleri açısından bu açılıma yeşil ışık yakmalarının nedeni çözümsüz ve tıkanmış olan gerçeklikleriyle bağlantılıdır. Yani bizim için stratejik olan bu hamlenin TC’de karşılığı taktikseldir. İktidarın tıkanmış gerçeğini likidite etmek, yaşanan çöküşün ve buna müdahil olmak üzere bekleyen uluslararası güçlerin önünü almak ve en az kayıpla bir restorasyonu gerçekleştirmektir. Ellerinde en kirli silahları zulalarında en sinsi hileleri ve en hain emelleriyle süreçte yol almak istemektedirler. Başarıp başaramayacakları süreç içinde yaşanacak mücadeleyle belirlenecektir. Bu noktada öngörü, örgüt, yaratıcılık, ciddiyet, disiplin ve kararlılık belirleyici kavramlardır.
Devletin sürece yaklaşımı ikili bir özellik taşıyor. Birincisi devletin restorasyonu-ki bu bahçelinin sözcülüğünü yaptığı ve Kürtlerle en asgari taleplerde uzlaşarak ve Kürtleri en güçsüz kılacak bir zemine çekerek devletin restorasyon sürecine katmak- diğeri ise AKP iktidarının devamını sağlayacak şekilde Kürt Özgürlük Hareketini etkisizleştirmek, zayıflatmak ve teslim almak. Sonuç olarak her iki yaklaşımın da ciddi anlamda Kürt sorununu çözme, Kürt inkarına dayalı devlet gerçeğini değiştirme ve demokratikleştirme gibi bir hedefi yoktur.
Süreç Önder Apo tarafından ilan edilmiş, Kürt Özgürlük Hareketi ateşkes kararıyla önderliğiyle bir ve bütün olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Bu anlamıyla süreç Önder Apo ve dolayısıyla Kürt halkının eseri olacaktır. TC talepte bulunmuş Önder Apo projeyi sunmuş ve fakat devletin lütfuna, iyi niyetine ve samimiyetine dayandırmamıştır. Örgütlü ve bilinçli halk gerçeğine, mücadele tecrübesine, öncü kadro gerçeğine dayandırmıştır. Devletin yukarıda özetlemeye çalıştığımız hedeflerine rağmen süreci halklar lehine kazanıma çevirecek, soykırım ve inkara sarılmış faşizm gerçeğini geriletip demokratik bilinci, eylemi ve kazanımları yaratacak olan bunlardır.
CHP CENAHINA YAPILAN OPERASYONUN AMACI NEDİR?
Hem Erdoğan hem de Bahçeli’nin sürece dahil “U“ dönüşü niteliğindeki son açıklamalarıyla akabinde CHP’ye yönelik bir operasyon düzlenmeye başlaması ve muhalefetin önemli isimlerinden İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile birlikte CHP7lilerin tutuklanması aslında yukarıda devlet ve AKP için belirttiğimiz niyet ve amaçlarının doğrulanması oluyor.
AKP, iktidarının güvenceye alınması ve bunun önündeki engellerin tasfiye edilmesi diğeri buna paralel devletin daha faşizan daha inkarcı daha despotik bir restorasyona tabi tutulması. Kürt Özgürlük Hareketini barış ve çözüm süreci adı altında etkisizleştirmeye çalışırken diğer yandan da iktidar alternatifi CHP’nin tasfiye edilmesi. Aynı zamanda iki muhalif gücün iktidara karşı birlik ve ortak mücadele zeminlerinin parçalanması. Bu temelde harekete geçilmiş ve CHP operasyonu başlatılmıştır. İktidar karşıtı tüm odakların her yöntemle etkisizleştirilmesi temel amaçtır. Önder Apo, barış ve demokratikleşme hedefiyle başlattığı sürecini AKP ve devletin Türkiye ve Kürdistanı teslim alma süreci olarak yürütmek istediği nettir.
Bölge ve dünyadaki değişim sürecine böyle değişimle girdiğinde kazanacağını ve kendini koruyacağını düşünen bir akıl hüküm sürmektedir. Ancak iç dinamikler ve dünya-bölge konjonktürü dikkate alındığında bunun bir akıl tutulmasına denk geldiği açıktır. Toplum desteğini kaybetmiş, Kürt direnişini kıramamış, ekonomi-eğitim-sağlık başta olmak üzere hayatın tüm alanlarında çöküşü durduramamış, uluslararası ve bölgesel ittifaklarını yitirmiş, tüm siyasal projelerin dışına itilmiş iktidar gerçeğiyle AKP-MHP iktidarının çöküş süreci başlamıştır. İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan CHP’ye müdahale İmamoğlu’nu da CHP’yi de aşan Türkiye ve Kürdistan’ın tümüne yayılan bir toplumsal demokrasi talebine dönüşmüştür. Toplum en temel demokratik talepler temelinde sokağa çıkmıştır. Muhalif tüm kesimler birleşmiş sanılanın aksine barış süreci nedeniyle sessiz kalacağı düşünülen Kürt demokrasi dinamiği en başından beri sokaktaki yerini almış deneyim ve birikimiyle olduğu dinamizmi ve bilinçli yaklaşımıyla da en güçlü demokrasi dinamiği olduğunu bir kez daha göstermiştir. Türkiye ve Kürdistan’da bundan sonraki süreç sokakta şekillenecek halklarımız kendi demokratik geleceğini sokakta bilince çıkaracak ve sokak üzerinden dayatacaktır.
ULUSLARARASI GÜÇLERİN YAKLAŞIMINI BELİRLEYECEK OLAN DEMOKRASİ MÜCADELESİDİR
Türkiye ve Kürdistan’da yaşanan gelişmeler çerçevesinde uluslararası güçlerin yaklaşımı elbette ki önemlidir. Ancak unutulmamalıdır ki egemen güçlerin yaklaşımını da belirleyecek olan halklarımızın demokrasi mücadelesindeki dinamizmi yaratıcılığı ve ısrarıdır. Bu güçlerin Türkiye’nin içindeki dinamiklerden, bunlar arasındaki mücadeleden bağımsız kendinden menkul bir yaklaşımları yoktur, olmayacaktır. Bunların tutum ve yaklaşımlarını belirleyecek olan da mücadeledir. AKP-MHP iktidarının ne içeride ne dışarıda kimseye kazandıracağı bir şey kalmamıştır ve bu çokça dile getirilmektedir. Sadece Türkiye halklarının gerçeğini değil dünya ve bölge gerçeğini de okuyamayan ve rüzgâra karşı yol almakta ısrarcı tutumuyla bir yük haline gelmiştir. CHP’ye müdahale göründüğü kadarıyla iç kamuoyunda olduğu kadar dış dünyada da gayri meşru ve despotik bir yaklaşım olarak görülmekte, iktidar blokuna yönelik tek bir destek açıklaması yapılmamaktadır. Aksine AKP-MHP iktidarının meşruluğu sorgulanmakta halklarımızın demokrasi talepleri lehine açıklamalar gelmektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken halklarımızın geri çekilmesine ve pasifize edilmesine neden olacak yaklaşım ve politikalara düşülmemesidir. Kürt halkının dinamizmi ve birliği kadar tecrübe ve birikimi de demokrasi mücadelesinin motor gücüdür. Bu tarihsel rolünün farkında olarak Türkiye halklarıyla daha güçlü buluşmayı, ortaklaşmayı ve ortak taleplerde buluşmayı gerçekleştirebilmelidir. Tüm demokratik hak ve talepleri sahiplenerek oportünizme ve pragmatizme düşmeden, provokatif ve ayrıştırıcı yaklaşımlara fırsat vermeden demokrasi mücadelesine yön verebilmelidir.
En görkemli Newroz kutlamalarının ardından gelen sokak gösterileri de Türkiye tarihinin en kitlesel sokak gösterileridir ve öyle kolay kolay dineceğe benzememektedir. Her zulüm düzeni kendi kahramanlarını ve öncülerini yaratır. Sokağa taşan demokrasi istemi kendi kahramanlarını ve öncülerini yaratarak ilerleyecektir.
Hakkı TEKİN