Adli cinayetlerin sebebi toplumsal sorunlar olur. Yönlendireni ya da hukuk diliyle bir azmettireni olur. Siyasi cinayetlerinse belirleyici sebebi siyasi dengeler, ilişkiler ve ekonomik çıkarlar olur. 2020 yılının ilk günlerinde İran İslam cumhuriyetinin Ortadoğu’daki siyasetinde, askeri politikalarında belirleyici rol oynayan Kasım Süleymani Bağdat’ta Trump ABD’si tarafından öldürüldü. Geçen 2020 Kasımında da İran nükleer çalışmalarının önemli ismi Fahrizade Tahran’da yine bir suikastla öldürüldü. Suikastın ilkini ABD doğrudan, ikincisini de Netanyahu’nun İsrail’i dolaylı üslendi.
İran’ın Ortadoğu’daki siyasi ve askeri ağırlığı biliniyor. Bu nedenle ABD ve İsrail’in İran’ı doğrudan hedeflemesi için gücünden daha fazla güç gerekiyor. İkincisi İran’ı enterne ederken yerine doğacak boşluğu dolduracak benzer bir gücün olması gerekiyor. Her iki ihtiyaç, bölgede İran ile olası savaşta yer alınca karşı karşıya kalacağı riskleri göze alacak kadar büyük emperyalist emelleri ve ABD, İsrail ile açık gizli ilişkileri ve anlaşmaları olacak bir devletle ancak karşılanabilir. Bana göre bu güç Erdoğan Türkiye’sidir. Ben bunu Trump’ın Erdoğan’a Suriye ve Irak’ta verdiği destekten çıkarıyorum.
Türk Devletini Irak’ta ve Suriye’de desteklemek, öne çıkarmak Kürtler üzerinden çıkar sağlatmak ancak İran’ı etkisizleştirmek ve ona alternatif yaratmak için olabilir diye düşünüyorum. Bu görüşü bir yere not edelim.
Trump ABD’sinin İsrail için çok çalıştığı tartışma götürmez. ABD’nin sosyal, siyasal ve kültürel nedenlerden ötürü İran’ı Arap devletleriyle barajlamak mevcut durumda pek mümkün değil. Arap devletlerini güçsüz bırakıp İsrail’e ve dünyadaki bağlantılarının denetimine vermek, ABD stratejisine daha uygun, çıkarlarına daha fazla hizmet eder. Bunu da yukarıdaki notun yanına koyalım.
O zaman ABD ve İsrail’in bölgemizdeki en büyük operasyonu sayılan İran’a karşı savaşında bu iki devlete arka çıkacak ve İran’ın düşmesi halinde doğacak boşluğu dolduracak tek güç Erdoğan politikalarına kilitlenmiş Türkiye kalmış oluyor.
Birinci verim, yukarıda da belirttiğim gibi Trump ABD’sinin TC’yi Suriye de ve Irak’ta desteklemesidir. Bunu hangi verilere dayanarak ileri sürdüğümü de şöyle belirtebilirim. Dikkat edelim, 2019 Ekiminde Türk devletinin kuzey doğu Suriye bölgesinde Gırespi ve Serêkani işgallerine ABD halkı çok büyük tepki göstermiş, ABD içinde başını demokratların çektiği bir grup Trump’ı müttefiklerine ihanet etmekle suçlamıştı. Trump’ı Kürtlere ihanetle suçlayan cumhuriyetçiler de olmuştu. Peki o zaman Trump ABD’nin içerde ve dışarıda prestijini, güvenilirliğini yerle bir eden bu adımı neden atmış olabilirdi? Bu prestij ve güven kaybını göze alacak daha büyük kazanımı ne olabilirdi? Bana göre bu Kasım Süleymani’in öldürülmesi ve sonrasında İran bir hata yaparsa başlayacak savaşta Türk devletini yanına almak içindi. Süleymani öldürüldüğünde AKP cenahında sevinçlerini sosyal medya hesaplarından açıklayan AKP’liler ve o cenahtan insanlar oldu. Yine aldığım bir bilgiye göre Süleymani cinayetinden sonra AKP’li yöneticiler kendi aralarında ‘en büyük belaların birinden kurtulduk, fazla belli etmeyin’ manasında konuşmalar da olmuş. Hatırlanacağı üzere 6 kasım 2018 yılında da Trump İran’a karşı savaşmıyorlar diye PKK yönetiminden üç kişi hakkında ‘tutuklama-öldürme’ kararı çıkarmıştı. Bu karar İran’a dönük savaşta Kürtleri kullanma, Kürtler kendini kullandırtmazsa da öldürme, yerine başka güçler ikame etme anlamına geliyor. Suriye’de Türk devletine Kürtleri ezdirme, Kürtler üzerinden taviz vermenin bir yanının da İran’a karşı TC’yi kullanmak amaçlı olduğunu bu karar kadar açık ortaya koyan başka bir veri daha olmaz.
İkinci verim ise biraz daha özel gibi. Bilindiği gibi İran İslam devriminin İran’a bir kazanımı da genelde Müslümanlar, özelde de bölge Müslümanları içinde anti emperyalist olduğu algısına yol açmış olmasıdır. Erdoğan ile birlikte bu algının değiştirilmesi için çok çalışıldığını ‘one minute’ çıkışından da biliyoruz. Bu nedenle, ABD’nin ve Almanya’nın açık desteğine rağmen Erdoğan’ın içerde sürekli ‘anti emperyalist’ diye sunulması nedensiz değildir. Bunu da ideolojik politik hazırlık olarak okumak geremektedir.
Kasım Süleymani’nin öldürülmesi için Irak’ında Kazımi iktidarıyla hazırlandığına dair güçlü emareler var. Bunlardan biri de Erdoğan Türkiye’sinin ABD ve AB tarafından kuşatılmaya başlandığı, ambargoyla yönünün değiştirilmek istendiği, Türkiye’de ciddi ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde Kazımi’nin Türkiye’ye gitmiş olmasıdır. Her iki gücün ortak noktasının İran’ın zayıflatılması olduğunu düşünmek yanlış olmaz. Bu nedenle Kazımi’nin karşılandığı protokol çok şey anlatıyordu. Erdoğan’ın sarayındaki sofra ise Türklerin Araplara ve KDP’li Kürtlere nasıl baktığını ele veriyordu.
Üçüncü verim, ABD’nin durup dururken ‘Irak, Türkiye ve Başur Kürdistan hükümeti birlikte Şengal sorununu çözmelidir’ demesi oldu. Bu oldukça ilginç bir gelişmeydi. Çünkü bu açıklama, ABD’nin, Kazımi yönetimine ve KDP’ye, TC’yi Irak sorunlarına dahil et demektir. İkincisi Türkiye’ye Irak’ta güçlü ol arkandayız demektir. Bu sözler söylendiğinde Trump ABD seçimlerini kazanacağını düşünüyordu. Trump ABD’sinin Erdoğan Türkiye’sini İran’a karşı savaşta kullanmak istediğinin en güçlü verisi Kürtler üzerinden TC’ye verdiği destektir. Çünkü Kürtler tanınmayan bir halktır. Mücadeleleri terörist görülmektedir. ABD ve müttefikleri, 20.yy boyunca Ortadoğu’daki kirli planlarının neredeyse tümünde Kürtleri kılıf olarak kullanmıştır. Bilindiği gibi Kürtler kullanılarak işlenen suçları örten Kürt örtüsü de bir gurup Barzani’nin denetimindeki KDP olmuştur. Olmaya da devam etmektedir. KDP yönetimindeki Barzanilerin Irak’ta, TC’nin İran’a karşı tutum alması için gerekli yerel desteği vererek, İran’ı zayıflattığı ve Türk emperyalist emellerine meşruiyet kazandırdığı güncel gelişmelerle de sabittir.
Trump ve Erdoğan arasında gizli anlaşmaları olmasaydı, Türkiye Karabağ savaşına girmezdi diyorum. Bunu da Trump’ın seçime giderken ABD’deki Ermeni oylarını ve Ermeni lobisiyle Türkiye konusunda ortaklaşabilen Yunan lobisinin tepkisini göze alarak sessiz kalmasından anlayabiliyoruz. Demek ki seçimde kaybetme riskini göze almasına neden olabilecek bir neden ortada vardı. Bunun da Fahrizade suikastıyla ortaya çıktığını ileri sürüyorum. Ve hem bilgilerime hem de analizime dayanarak farklı bir iddia daha ileri sürmek istiyorum; Bana göre Fahrizade suikastı ya da İran’a karşı daha etkili başka bir saldırı ABD seçimlerinden önce yapılması planlamıştı. Bu saldırı İran’ı karıştıracak kadar etkili bir saldırı olabilir. Böyle bir saldırı gerçekleşmiş olsaydı Trump seçimleri kazanacaktı. Ve Türkiye’nin Karabağ’a gidişinin asıl amacının da Azeriler eliyle İran’ı cihadistler yoluyla kuzeyden kuşatmak olduğu ortaya çıkacaktı. Trump kazansaydı KDP, TC ve Irak birlikte PKK’ye karşı ABD desteğiyle savaşacak ve TC Sidekan üzerinden İran’a dayanacaktı. Böylece dünyanın gözü önünde TC’nin neden DAİŞ artıklarıyla ortak hareket ettiği de gerçek manasına kavuşmuş olacaktı.
Toplamda şunu belirtmek istiyorum; Erdoğan Türkiye’si olmasa, ABD ve İsrail İranlıları öldüremez. En azından bunu, bu kadar pervasızca yapamazdı. Kazımi ve KDP olmasa, TC’ye Irak üzerinden alan açılmazdı.
2021 yılına girerken, 2020 yılının en önemli iki cinayetini ele almak istedim. Tabi ki bu bir analiz yazısıdır. Bu iki cinayetle nereye varılmak istendiğini ve elde edilecek sonuçlardan kimin payına neyin düşeceğini yorumlayarak olası failleri, azmettirenleri ve yardım ve yataklık edenlerin kimler olabileceğini göstermek istiyoruz. Bunun ilerde daha net ortaya çıkacağına da inanıyorum.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi