Osmanlı, Birinci dünya savaşına ittihatçıların marifetiyle sokulmuştu. İttihatçılar Almanya’ya güvenerek, kaybettiklerini geri kazanabileceklerini sanmış, bir kumar oynamış ve kaybetmişti. Öyle ki savaşa kaybettiklerini almak için girenler, ekim devrimi gerçekleşmemiş olsaydı yüksek olasılıkla Ortadoğu’daki Türk varlığını tümden kaybedecek, Türkler bu topraklarda tarihe karışacaktı. İttihatçıların birinci dünya savaşına dahil olmasında onlarca yıl öncesinden Osmanlı ordularına eğitim ve modernizasyon için çağrılmış Alman subaylarının da rolü vardır. Alman asker ve diplomatlarının Ermeni soykırımını bildikleri, gözlemledikleri de belgelidir. Almanlar Türkleri hem savaşa soktu hem de soykırım yaptırarak kendilerine bağladı.
20 ve 21. yyda da benzer bir hikaye bu defa NATO üzerinden ABD tarafından yazdırılıyor; Türk ordusu 1950’den sonra NATO’ya alındı. İçerde demokrasi güçlerine karşı birçok darbe yaptırıldı. Ülkenin dinamikleriyle oynandı. Birçok dış göreve gönderildi. 1920’den 1940’lara kadar Kürtleri katleden bu ordu, NATO içine alınarak adeta temize çıkarıldı. Katil ve soykırımcı yapısı, kurum ve birimleri tabiri caize modernlik suyu ile yıkandı.
1984’den bu yana Türk ordusunun Kürtlere karşı savaşında kendisini destekleyen, ayakta tutan NATO, zaman içinde kontrollünü kaybedince bu defa da Kürtler üzerinden Türk ordusunu yeniden kendine bağlama taktiklerini devreye soktu. 2000’den sonra NATO’nun Türk ordusunu HPG karşısında desteklemesinin amacı bu ordunun kontrolünü yeniden ele geçirmek içindir. Bu Türk egemenlerinin işine geldiği için aralarında tam bir danışıklı dövüş yaşanıyor. Alman ordusunun Osmanlı ve cumhuriyetin ilk yıllarında yaptığını şimdi NATO yapıyor. Almanlara Türklere Ermenileri katlettirdi, böylece suça bulaştırarak ham birinci dünya savaşında yanında tutu, hem de Türk devletinin bugün AKP-MHP’de temsil edilen kolunu kendine bağlamış oldu. Şimdilerde NATO Türk ordusunu yeniden kendine bağlamak için Kürtleri Türk devletine katlettiriyor. Rojava ve Başur’da olanlar NATO’nun ABD isteği ve emriyle Kürtleri Türk devletine katlettirmek suretiyle TC’yi kendine bağlamaktan başka bir şey değildir. 106 yıl aradan sonra bir ABD başkanının ‘Ermeniler soykırıma uğradı’ dediği bir günde Türk ordusunun Kürtlere karşı yeni bir işgal ve soykırım saldırısı başlatması ne tesadüf ne kendiliğinden olan bir şeydir.
Osmanlı ailesinin birinci dünya savaşından sonra içine düşürüldüğü durum, hanedan egemenliğindeki topraklardaki İngiliz, Fransız, İtalyan ve Rus işgali karşısında sessizleşmesine neden olmuştu. Ülke haraç mezat satılıyorken Kürtler direniyordu. Urfa, Antep ve Maraş’ta Kürtler işgal ordularına karşı direnirken, Türk elitleri, bürokratları ‘siyaset ve diplomasi’ yapıyordu. Sağa sola telgraflar çekiyordu. Bugünde benzer bir durum söz konusudur. ABD Erdoğan ailesini avucunun içine almıştır. Erdoğan ailesinden kastımız, sadece Erdoğan eşi ve çocukları değildir. Türk siyasetinde beşli çete denilen ama aslında biraz daha geniş bir çevrenin tümüdür Erdoğan ailesi. Çünkü Erdoğan bu çevrenin medya, silah, reklam ve inşat gücüyle ayakta kalabiliyor. Bunların tümü başta ABD ve Almanya olmak üzere batılı devlet ve şirketlerle açık gizli milyar dolarlarla ifade edilen ilişki içindedir. Erdoğan ailesinin kendisi ve dar çevresi şirket, sermaye, tüccarlıktan değil hırsızlık ve yolsuzluktan zenginleşmiştir. ABD ve AB bunu çok iyi bildiği için Erdoğan ve dar çevresini buradan markaja almıştır. Halkbank davası, hayali şirketler ve para transferleri gibi dosyalar bunun ifadesidir. Bu hırsızlığın bir kolu da güney Kürdistandaki Barzani ailesiyle yapılan petrol anlaşmasıdır ki bunun da mahkemesi Irak devletince Fransa’da açılmıştır. Sonunun ne olacağı belidir. Sadece zamanı bekleniyor. Türkiye’nin Erdoğan ismi etrafında bir araya gelmiş hırsızlar ve soyguncular tarafından soyup soğana çevrildiğini ilk defa HDP Amed vekili Garo Paylan tarafından gündeme getirilen ‘128 milyar dolar kayıp’ meselesinde de açığa çıkmıştır. İşte böyle bir soyguncular ve hırsızlar şebekesince yönetilen Türkiye şimdilerde herkes tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Ukrayna gerginliğiyle birlikte Ruslarla da aralarının açılması işleri daha da tehlikeli bir duruma sokmuştur. Osmanlıya benzer sonuç tam da burada ortaya çıkıyor; Birinci dünya savaşında ve sonrasında emperyalistlerin uşağı ve köpeği olan Türk egemenleri daha sonra Kürtleri emperyalistlerle işbirliği içinde olanlar olarak göstermiş ve katletmişti. Bunu bugün her cinsten Türk egemeni bir kez daha yapıyor. Türklüğü ve Türkiye’yi satan alçaklar sürüsü, sadece Kürt ve Türklerin değil Ortadoğu’nun onur ve gurusu olan PKK ve Kürtleri emperyalistlerle işbirliği içindekiler olarak propaganda edebiliyor. Bu da Türk egemenlerinin ne kadar köpekleştiğini Kürt kadar Türk düşmanı olduğunu gösteriyor.
Birinci dünya savaşından öce bu adamları yıkımın eşiğine getirerek savaşa sokmuşlardı. Balkanlardan kovmuşlardı. Sonra moral vermek için bunlara Ermenileri katlettirmişlerdi. Şimdide yıkımın eşiğine getirmişler. Bu yıkımın Türk halkı tarafından görülmemesi, milletin hırsız ve soygunculara ses çıkarmaması için bunlara Kürt halkının soykırımı ‘hediye edilmek’ isteniyor. Yani hırsızlıkları ve soygunculuklarına Kürt kanı örtü yapılmak isteniyor.
Bıden telefonda Erdoğan’a ‘yarın Ermeni soykırımı oldu diyeceğim’ diyor. Erdoğan dut yemiş bülbüle dönüyor. Birkaç saat sonra ise Kürtlere saldırıyor. Bıden resmi açıklaması basına düşünce de Erdoğan işgal karargahına bağlanıyor ve komutanlara sesleniyor ‘büyük bir beladan kurtulmak için operasyon yapıyoruz’ diyor. Aslında bu cümlenin anlamı başımıza yeni bir bela almak için mecburuz, saldırıyoruz demektir. Çünkü 106 yıl önce de ittihatçılar Osmanlıyı, İslam’ı ve Türklüğü Ermeni belasından ve sorunundan kurtarmak için operasyon yaptıklarını söylemişti. Sonuç ortadır. ABD konuşunca, Türk egemenlerinin tümünün köpekliği yeniden ortaya çıkıyor.
Son üç yüz yıldır Türk egemenleri batılı sistemin kuklasıdır. Bu kukla Ortadoğu halklarının başına bela edilerek yaşatılıyor. Zora sokuluyor, içinden Erdoğan gibi hastalıklı kişi ve guruplar çıkarılıp önlerine kemik atılıp soykırımlar işletiliyor. Bugün bu tehlikeyle Kürtler karşı karşıyadır. Her çizgi ve anlayıştaki Türk yurtseverliği harekete geçmez, Türk halkının bu topraklarda başta Kürtler olmak üzere diğer halklarla ancak ve ancak kardeşlik içinde yaşayabileceği anlatılıp harekete geçilmezse en başta Türklerin kaybedeceği bilinmek durumundadır. Çünkü Kürtlere düşmanlık tarihten de ispatlı olduğu üzere en başta Türklere düşmanlıktır. Kürtlerin kaybedip Türklerin, Türklerin kaybedip Kürtlerin kazandığı görülmemiştir. Ya birlikte kazanacaklar ya da birlikte kayıp edecekler. Başka yolu yoktur bunun. Kürtler Türklerle kazanmaya hazırdır. Peki Kürtlerle kazanmaya hazır Türkler nerededir?
Mehmet Gören
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi