17 Nisan 2014 Perşembe Saat 06:49
Kulağa ilk geldiğinde insanda –daha doğrusu kadında- oldukça merak uyandıran, ne anlama geldiği üzerinden yoğunlaşmaya iten bir kavram jineoloji. Evet, ne demek acaba, jineoloji? Neden jineoloji ya da nasıl jineoloji, yani kadın bilimi? Sorular çoğaltılabilir. Çünkü merak etmek, sormak, öğrenmek istemek, araştırmak insana has bir özelliktir. İnsanın bilmeyle, bilgiyle ilk tanışması da bunun üzerinden gerçekleşmiştir. O yüzden bir hususun iyi anlaşılmasında soruyu doğru sormak ve bunun için doğru yöntem arayışı içinde olmak, her daim var olan arayışların cevabına götürecek yolun başlangıcıdır.
Jineoloji konusu bu gün birçok kadının gündeminde. Kürt kadın hareketinin zemin oluşturma yönünde attığı adımlar dört yıla yakın bir süredir devam ediyor. Ancak jineoloji öyle bir konu ki bu günden yarına öyle hemen tamamlanacak bir proje değil. Avrupa’da gerçekleşen jineoloji konferansı ile birlikte birçok kadının ilgisini uyandıran, sadece ilgi uyandırmakla kalmayıp gündemine aldığı bir konu haline geldi. Bu önemli ve olumlu bir adım ama yeterli değil. Bu konuda Kürt kadın hareketi de henüz yolun başlangıcında. Yani jineoloji için hem tartışmalar, görüşler boyutunda, hem de uygulamaya geçirilen yönler açısından başlangıç aşamasındayız.
Peki, jineoloji nedir, neden jineoloji? Bunlar üzerinde çokça tartışılması gereken, her zaman gündemde tutulması gereken konular. Kadın hareketi olarak kendimizi bu bilimin gelişiminden ve bu soruların yanıtlanmasından sorumlu görmemiz çok önemli. Çünkü kadın bilimi çalışmalarını başlatarak sisteme alternatif bir alan ortaya çıkartıyoruz. Jineolojinin hem kapsam hem de yöntem açısından çok farklı bir alan. Çünkü kendisini bilginin ilk olarak öğrenildiği, bilmenin ilk olarak oluştuğu süreçlerin geleneği üzerinden oluşturuyor, günümüzün pozitivist bilim anlayışı üzerinden değil. Pozitivizm erkek aklının bir ürünü, oysaki ilk bilenler ve bunu yaşadığı ortam ile paylaşanlar kadınlardır. O yüzden bilim, bilgi kadın aklının yaratıcılığının bir sonucu olarak ortaya çıktı. Ancak kadınlar bilgiyi tekelleştirmemişlerdir, kadının ve bilginin kutsallığı buradan gelir.
Bir şeyi bilmeye başlamak aynı zamanda onu paylaşmak ile anlam kazanmıyor mu? Ama günümüzde bilim bir kesimin elinde. Bilim topluma ait değil, toplum bilmenin dışına itilmiştir. Topluma düşen tek rol nesne olmaktır. O üzerinde her türlü deney yapılan bir olgudur, bireyciliğin insafına bırakılmıştır toplumun yaşamı. Bizler bireyciliğin her şey olduğu ama toplumun, örgütlü yaşamın hiçbir şey olduğu bir çağda yaşıyoruz. Jineoloji bütün tekelleşmelerin karşısındaki en büyük alternatif oluyor. Jineolojinin karakteri kapsayıcı ve demokratiktir, farklılıkları kapsar. Oysa pozitivist bilimler kesindir, mutlaktır, deneye dayanırlar, formüllerle hesaplanmayan hiçbir şey bilimin konusu değildir. Hislerin, maneviyatın, toplumsal kültürün, ahlakın bilimde yeri yoktur. Burada suçlu bilim değil elbette, suçlu bilimi iktidarlaştıran sistemdir. Jineoloji belirli sınırları olmayan, zekaya ket vurmayan, birinin gözleyen-deney yapan, ötekinin ise gözlemlenen ve bir kobay olarak kullanılan bir pozisyonda olmasına karşı olan bir düşünce sistematiğini ön görüyor. Jineoloji keskin sınırlar koymuyor. Günümüzde bilim kavram ve pratik olarak da çoğu zaman soyut kalıyor ancak jineoloji ise somut yanları, tanımlamaları olan, yaşamsal ve toplumsal konularda güçlü belirlemeler yapan bir alan. Bu da sistemin bilgi yapısından güçlü bir ayrışma noktası.
Verili tarih anlayışını, ekonomik yapıyı, estetik ölçülerini, iktidarlaştıran siyaseti, toplumu bin bir parçaya bölen bilim özellikle de sosyal bilim anlayışını eleştiren ve karşısında alternatifini oluşturan bir gerçekliğe sahip. Ulus devletin toplum biçimine, birey şekillendirmesine, her türden iktidar alanlarına karşı radikal bir mücadeleyi esas alan bir alan oluyor.
Günümüzde insan algısı çok daraltılmış, sınırlandırılmış bir durumda. Oysa ki zeka en esnek gerçektir. Ancak sistem insan zekasının esnekliğine de kendine göre bir biçim vermiş. İnsanlar sistemin izin verdiği kadar bilgilenebilirler. Birey-toplum sistemin izin verdiği konular hakkında bilgi sahibi olabilir. Jineoloji bu bilme anlayışının dışına çıkmak, bilme alanlarının yeniden oluşmasıdır aslında. Elbette ki bu köksüz, ya da her şeyi sıfırdan ele almak değildir. Yaşamda hiçbir şey köksüz, öncesiz, belleksiz, tarihsiz değildir. Her şeyin tarihten gelen bir mirası, geleneği, bilgi birikimi, kültürleşmiş hali vardır. İnsanlık binlerce yıllık tarihi bir geleneğe, mirasa sahip. Bu tarih aynı zamanda bilmenin tarihi oluyor. İnsan kendini bilen canlı olması ile farklılık kazanıyor, Bilmenin tarihsel mirası burada başlıyor. Ve bunun öncüsü de kadınlar oluyor. Kadınlar bilerek, öğrenerek ve bunu topluma mal ederek ekonomiyi, sanatı, kültürü, ahlakı, kökleşmeyi, yaşam alanlarını açığa çıkarıyorlar. Her şey bir uyum ve kendi doğallığı içinde gelişiyor. Jineoloji doğal toplumun tarihsel mirasını güncelleştirerek insanlığın özgürlük tarihinin yeniden canlanmasını ifade ediyor.
Bu açıdan jineoloji dar bir bilim anlayışı değildir. Bizler sistemin düşünce kalıpları içerisinde bir şekillenme aldık. Çünkü sistem bize kendi bilme anlayışını empoze etti. Şimdi o kalıpların dışına çıkmak, anlamaya çalışmak zor geliyor. Jineoloji farklı bir bilme anlayışına sahip olduğu için bizim düşünme sınırlarımızı zorluyor. Herkesin farklı tanımlamaları gelişiyor. Bir konu hakkında çok farklı görüşlerin gelmesi hem güzel hem de büyük bir fikirsel zenginlik. Jineoloji ancak kadınların kendi kimlikleri, kişilikleri, renkleri, sesleri, farklılıklarını bir araya getirmesi ile oluşabilir. Jineolojiye şekil verecek olan kadın doğasıdır. Kadın doğası üzerinde oldukça durulması, yoğunlaşılması gereken bir durum. Çünkü erkek zihniyetinin yapmış olduğu kadın tanımlaması özgür kadın kişiliğinin reddi üzerinden gelişiyor, o yüzden kadınlar kendi gerçeklerini kendileri tanımlamalı. Bu konuda da oldukça farklı görüşler olabilir ancak bizler bu görüşleri ortak bir paydada buluşturabiliriz ve bu konuda jineoloji en önemli zemin. Jineoloji bütün kadınların içinde yer aldıkları bir alan, salt bir ulusa, bir kesime, bir sınıfa ait değil. Pozitivist bilimin bu tür sınırları olabilir ancak jineolojinin bu tür sınırları yoktur. Çünkü bu tür sınırlar bilimin inkarı demektir.
Bunlarla birlikte jineoloji feminizm mirasını da, yaratımlarını da içine alarak, eksik kalan yönlerini daha güçlü tespit ederek, bunların giderilmesi yönünde daha güçlü bir mücadele zemini oluşturur. Feminizm mirasının devamı jineoloji ile olacaktır. Feminizmin sistem içleşen yanlarını aşmak için en uygun alan jineoloji olmaktadır. Feminizm açısından en çok eleştirilmesi gereken husus bu olmaktadır. Ne teorik olarak ne de pratik olarak sistem içine çeken bazı yanları ele alma hususu zayıftır. Örneğin feminizm devlet yapılanmasını güçlü eleştirip alternatif bir zemin yaratmamıştır, beraberinde sınıfsal sınırları kendi içinde dahi aşamamıştır. Kendi içinde bu kadar parçalı olması bunun sonucudur. Feminizm mevcut konumuyla toplumun her kesiminden kadına hitap edememektedir, kendisi kendi etrafında sınırlar oluşturmuştur.
Elbette ki feminizmin bir mücadele mirası vardır, kadın sorununu gündemleştirmek açısından somut sonuçlar açığa çıkarmış, büyük bedeller vermiştir. Bunlar kadınların özgürlük için mücadele çabalarının bir sonucudur. Ancak şu da bir gerçek ki feminizm sistemden köklü bir kopuşu yaşamamıştır. Erkek gerçeğinden köklü bir kopuş yaşamamıştır. Kendini liberalizmin, modernizmin etkisinden kurtaramamıştır. Sistemden kopuş demek onun düşünce kalıplardan kopmaktır. Kadın için hazırlanan düşünce ve yaşam sınırlarını reddetmektir. Kadın doğallığını yeniden ortaya çıkararak kadın eksenli bir bakış açısı ile yaşamaktır, sistemin bilgi yapısını çözümleyerek özgür bilme anlayışını ilk başta kendinde açığa çıkarmak ve bunu paylaşmaktır. Bunun için kendine yaşam alanları yaratmak ve sistem içerisinde her zaman mücadele içerisinde olmaktır, kendi mücadele argümanlarını yaratmaktır, kendini her zaman işlevli kılmaktır. Dar örgütlenmeler ile sınırlı kalmamaktır. Toplumsallığı sağlayan kadındır o zaman şimdi neden bunu yapamasın? Bu açıdan feminizm kendini bu handikaptan kurtaramamıştır. Yaşam tarzında dahi sistemin kalıpları yıkılmamıştır. Feminizmin en çok kaybettiği nokta budur. O yüzden jineoloji bu handikaptan çıkmanın yolu oluyor.
Bu yüzden jineolojiyi yeni bir feminist akım olarak, daha doğrusu Kürt kadınlarının feminizmi olarak ele almak, jineolojinin çıkışını pozitivizm olarak değerlendirmek jineolojinin kapsamını daraltmaktır, pozitivizmi eleştirirken işin özünde Jineolojiye pozitivist bakış açısıyla bakmaktır. İşte bu yüzden sistemin bilgi kalıplarını reddetmeliyiz. Neden kadınların kendi yaratıcılıkları, emekleri, çabaları, tartışmaları ile ortaya çıkan bir kadın bilimi olmasın? Neden kadınlar kendi bilimlerini kendileri inşa edemesin? Bunun önündeki engel nedir? Kadın sadece hastalıklar kapsamında bilimin konusu olabilir mi? Bu kadın doğasına ters düşmektedir. Sistem kadını ezik, güçsüz, silik, pasif, hasta, idraksiz olarak tanıtıyor. Oysaki kadınlar binlerce yıl önce kendi yaratımları olan bir sistem inşa ettiler, toplumsallığı ortaya çıkardılar. Kadın doğasını asıl ifade eden bunlar oluyor. Kadın doğası yaratıcıdır, o zaman jineoloji de yaratıcı, sorunlara çözüm olan bilim olmalıdır. Sistemi yıkmak sadece onu eleştirmek ile değil alternatifini yaratmak ile olur. Jineoloji ancak bu şekilde özünü yakalayabilir. Kadınlar olarak hepimiz jineolojinin bir parçası olarak onu geliştirmekten, oluşturmaktan sorumluyuz.
Evet, bu gün kadınlar jineolojiyi tartışıyorlar, daha da çok tartışacaklar. Soruların, eleştirilerin, jineolojinin geliştirilmesinin, yol ve yöntemlerinin tespit edilmesinde bunlar çok anlamlı ve tarihi adımlar. Nasıl ki feminizm son sömürgenin başkaldırısı olarak üzerindeki binlerce yıllık sömürüye rağmen kadın direnişinin sürdürücüsü olduysa, jineoloji de bu direnişin zafere ulaşmasını garanti altına alma iddiasını taşıyor.
Armanc Sarya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.info