26 Aralık 2009 Cumartesi Saat 11:06
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
:” ”
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, 2009 yılında
Kürt siyasetinin güçlü hamleler yaptığını belirtirken, askeri alanda Türk
ordusunun 11 ayda 216 operasyonu, 49 hava saldırısı gerçekleştirdiğini
bildirdi. Gerillaya katılım oranlarına ilişkin de bilgi veren Karayılan,
katılımların yüzde 80’inin genç kadınlardan oluştuğunu vurguladı. Karayılan 13
Nisan’daki eylemsizlik kararına rağmen Türk ordusunun saldırıları nedeniyle 94
gerillanın hayatını kaybettiğini belirtirken, 128 askeri de çatışmalarda
öldüğünü açıkladı.
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, ANF’ye verdiği
mülakatta 2009 yılının hem Kürtler hem de Türk siyaseti açısından
değerlendirdi. DTP’nin kapatılması, “sine-i millet kararı ve Bağdat’daki “üçlü
mekanizma toplantısını da değerlendiren Karayılan, askeri açıdan yapılan
operasyonlar, kayıplar ve gerillaya katılım bilançosunu da açıkladı. Karyılan,
son olarak 2010 yılına dair mesajlar verdi. Karayılan, “2010 yılı halkımız
açısından hayati önemde bir yıl olacaktır dedi.
*2009 yılı Ortadoğu
ve dünya halkları açısından çok hareketli bir yıl oldu. Yıl içerisinde savaş,
ekonomik krizler ve toplumsal olaylar yaşandı. Son günlerini yaşadığımız 2009
yılını Kürt özgürlük hareketi, özgürlük ve demokrasi mücadelesi açısından nasıl
bir yıl olarak değerlendiriyorsunuz?
-Öncelikle 2010 yılının özgürlük, demokrasi, barış ve refah
dolu bir yıl olmasını diliyorum. İnsanlık 2009 yılı içerisinde birçok sorunla
yüz yüze kaldı. Öyle gözüküyor ki içinde yaşadığımız dünyada gereken tedbirler
alınmazsa insanlığın yaşamı açısından büyük tehlikeler söz konusu olacaktır.
Bunun için 2010 yılının dünya insanlığı açısından refah, özgürlük, demokrasi ve
barış yılı olmasını diliyoruz.
2009 YILINDA BİR ÇOK KAZANIM ELDE EDİLDİ
Bilindiği gibi biz Kürdistan’da hala özgürlük, demokrasi ve
barış mücadelesi yürütüyoruz. Çünkü ülkemizde halkımız üzerinde geçen yüzyılın
vahşeti ve baskı siyaseti hakimdir. Kürt halkı Ortadoğu’da çok eski bir halk
olmasına ve tarihin derinliklerinden gelmesine, yine kültür, dil ve bir gelenek
sahibi olmasına rağmen inkar politikalarıyla yüz yüzedir. Bu inkar siyaseti
bugün hala devam etmektedir. Fakat buna karşı halkımızın özgürlük, demokrasi ve
barış mücadelesi yürütülmektedir. 2009 yılı bu çerçevede önemli bir yıl oldu.
2009 yılında Kürt siyaseti güçlü hamleler geliştirdi. Dolayısıyla bu yıl adeta
siyasal hamlenin yükseltilmesi, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin
ilerletilmesi, yine demokratik çözümün tartışıldığı bir yıl oldu. Onun için
halkımız açısından 2009 yılı başarılı, somut kazanımların açığa çıktığı, sonuç
alıcı bir yıl oldu. Elbette 2009 yılında yaşanan bazı yetersizlikler de oldu.
Her şey dört dörtlük olmadı. Birçok yetersizlikleri de kendi içerisinde
barındırdı. Bu farklı bir konudur. Ama genel olarak bakıldığında 2009 yılı
halkımız açısından birçok kazanımın elde edildiği bir yıl oldu. 2009 yılını
böyle değerlendirebiliriz.
Bilindiği gibi hareketimizin tasfiye edilmesine yönelik 5
Kasım 2007’de George Bush ve Erdoğan arasında bir görüşme gerçekleşti. Bu
görüşme ardından yeni bir sürece girildi. Yüksek teknolojiyle havadan ve
karadan operasyonlar gerçekleştirildi. Bu operasyonların bir konsept dahilinde
gerçekleştirilmesinin amacı hareketimizi tasfiye etmeye yönelikti. Biz de bu
konsepte karşı “Edi Bese sloganı adı altında bir hamle süreci başlattık.
Gerçekleştirdiğimiz bu mücadele süreci askeri alanda bazı kazanımları
beraberinde getirdi. Gabar, Oramar ve Zap gibi Türk ordusunun kırıldığı, sonuç
alamadığı 2007-2008 yılları içerisinde askeri başarı ve kazanımlar elde edildi.
Aynı zamanda hareketimiz içerisinde 10. PKK kongresiyle beraber bir netlik ve
ideolojik yükseliş yaşandı. Çünkü birçok çevre ve özel savaş yöntemleriyle
hareketimiz üzerinde psikolojik saldırılar vardı. Birçok polemik yapılmaktaydı.
Ama buna karşı hareketimizde Önder Apo’nun çizgisi zafer kazandı ve 10. PKK
kongresiyle birlikte de hareketimiz yaşadığı yükselişi ve zaferi ilan etti.
Örgütsel açıdan bir gelişme sağladı. KCK sistemi alanlarda kendisini örgütledi.
Hareketimiz örgütsel açıdan bir büyümeyi yaşadı. Yine halkımız Botan
yürüyüşüyle birlikte serhildan çalışmalarını yeni bir sürece taşırarak, bunu
daha da yükseltti.
2007-2008 yılında yaşanan bütün bu gelişmeler başta Kuzey
Kürdistan olmak üzere Kürdistan özgürlük mücadelesi Kürdistan’ın diğer
parçalarında da yeni gelişmeler yarattı. Kuzeyde, doğu ve güneybatı
Kürdistan’da halkın direnişi daha da yükseltildi. Bunun sonucunda kuzey
Kürdistan’da 2009 yılının başlarında 29 martta Türkiye ve kuzey Kürdistan’da
yerel seçimler yapıldı. Yerel seçimler bir referandum olarak gelişti. Çünkü
devlet başarı kazanmak için AKP’ye her türlü desteği sundu. Hem devletin bütün
imkanlarını devreye koyup, maddi-manevi var olan tüm imkanları kullandılar. Biz
de üzerinde durduk. Bunun için biz ve devlet arasında bir deneme, bir
referandum şeklinde gelişti. Sonuçta halkımız kendi iradesine dayanarak,
tercihini yaptı ve yerel seçimler Kürt halkı açısından siyasi bir zafer olarak
sonuçlandı. Kuzey Kürdistan’da yaşanan gelişmelerden sonra yine diğer
parçalarda da yürütülen çalışmalarda da bir başarı düzeyi yakalandı. Biz 13
Nisan’da çatışmasızlık karanını ilan ettikten sonra yeni bir süreç başlattık.
Siyasi bir gündemin oluşması Kürt sorununun siyasal yol ve yöntemlerle
çözülmesi için yine PJAK Doğu Kürdistan’da eylemler gerçekleştiriyordu. Orada
da Kuzey Kürdistan’da olduğu gibi yeni bir sürecin başlaması için çağrıda
bulunduk. Bu konuda girişimlerimiz oldu. PJAK hareketi de bunu kabul etti ve
orada da böyle bir eylemsizlik süreci gelişti. Biz çatışmasızlık sürecini ilan
ettik. Siyasi bir gündem yarattık. Ama Türk devleti buna karşı siyasi alanda
kuzey Kürdistan’da iki yüze yakın kişiyi tutukladılar. 14 Nisan’da bir
operasyon başlatıldı. DTP üyesi olan birçok insan, demokratik Kürt siyasetçisi
ve halktan birçok kişi tutuklanıp, cezaevine konuldu. Bununla siyasi
yöntemlerden vazgeçmemiz amaçlanıyordu. Çünkü Türk devleti siyasi yöntemlerden
de korkuyor. Ama biz bu yöntemde ısrar ettik. Hatta Önder Apo siyasi sürecin
kalıcı bir barış sürecine dönüşmesi için yol haritasını sundu. Yol haritası bu
süreçte mutlak bir biçimde demokratik çözümü amaçlıyordu. Buna karşı Türk
devleti tıkandı.
AKP TEK BİR ADIM ATMIŞ DEĞİL
Türk devleti bu tıkanıklığı aşmak için AKP yoluyla yeni bir
süreci gündeme koydu. Yani bir yönüyle cevap vermiş gibi oldu. Ama biz daha bir
şey yapmadan kendileri “Biz bir çözüm sürecini geliştiriyoruz dediler. Başta
adını “Kürt açılımı koydular. Daha sonra “demokratik açılım dediler. Daha
sonra bunu da değiştirip “bu bir milli birlik ve kardeşlik projesidir dediler.
Türk devleti hazırlıksızdı. Böyle bir konuyu gündeme koymakta mecbur kaldı.
Zaten geçen süreç onların hazırlıksız olduğunu gösterdi. Esas olarak Kürt
sorununun çözümünde hiçbir projeleri yoktur. Onların üzerinde bir baskı vardı.
İlk defa uluslar arası alanda Türkiye’de Kürt sorununun askeri yöntemlerle
çözülemeyeceği dillendirildi. Çünkü PKK gerillaları askeri yöntemlerle yok
edilemez. Örneğin birçok Amerikalı uzman, yine birçok devlet yetkilileri bunu
açıkça dile getirdiler. Yani sömürgeci Türk devletinin inkar ve imha siyaseti
artık boşa çıkarılmış, sonuç alamaz duruma getirilmiştir. Kürt halkı yüz
binlerce insanla sokağa dökülüyor, milyonlarca insan yürüyüş yapıyor. Örneğin
Newroz Bayramı sayıları milyonu bulan insanlarla kutlandı. Askeri güç ve
yöntemler kullanarak bir sonuç alamadılar. Askeri güçle ne kadar saldırı
yapıldıysa da sonuç alınamadı. Bunun için sömürgeci Türk devletinin siyaseti
tıkandı. Bunu dünya kamuoyu da dile getirdi ve tartıştı. Bunun için AKP de
“demokratik açılımı başlatıyoruz dedi. Bunu ne zaman dile getirdiler? Biz
Nisan ayında ilan ettik, onlar bunu Ağustos başında gündeme koydular. Ama
pratik olarak hiçbir şey yürütmediler. Şu sorulabilinir Ağustos ayından bu
yana AKP hükümeti demokratik açılımdan söz etmesine rağmen şimdiye kadar tek
bir adım bile atmış değildir.
BU BİR ULUS SORUNUDUR
*Yıl içerisinde Kürt
sorununun çözümüne dönük bir tartışma süreci başlatıldı. Sayın Öcalan bu
sürecin ivme kazanması için bir yol haritası hazırladı. Ancak yol haritası kamuoyuna
ve taraflara verilmedi. Yine açılım tartışmalarının olduğu böylesi bir dönemde
DTP kapatıldı. Bütün bunları ele aldığımızda 2009 yılını bir de bu açıdan nasıl
okumak gerekir?
-Esas olarak Türk devleti bizim siyasi adımlarımız
karşısında tıkandı. Bu adımlarımızı boşa çıkarmak için içi boş sözleri gündeme
koydu. Şimdi bunlar hala gündemdedir. Demokratik açılım deyip, geçiyor. Ama
hala kimse bu açılım sürecini anlamış değil. Bu nedir, içeriğinde ne var,
bilinmiyor. Çünkü içeriğinde hiçbir şey yoktur. Bir şey olsaydı şimdiye kadar
açıklanmış olurdu. Zaten kendi meclislerinde bir tartışma yürüttüler. Bu
tartışmayı da ilk kez yaptılar. Mecliste bu çalışmayla ilgilenen koordinatör
düzeyindeki içişleri bakanı Beşir Atalay’ın dile getirdikleri gülünç hususlardı.
“Yaylalar üzerindeki yasakları kaldıracağız, yollar üzerindeki kontrol
noktalarını azaltacağız, üniversitelerde kısmi olarak Kürdoloji kürsüsünü
açmayı düşünüyoruz diyordu. Bunları çözüm olarak gösteriyor. Bu bir ulus
sorunudur. Ortada bir ulusun inkar edilmesi durumu var. Bu yanlış siyaset
nedeniyle Kürdistan’da seksen beş yıldır büyük trajediler yaşanmış, katliamlar
gerçekleşmiştir. Yani kimlik, kültür ve dil sorunları var. Kürdistan’da o kadar
katliamlar gerçekleştirilmiş. Bunlar sadece yaylalar üzerindeki yasakların
kaldırılmasıyla çözülebilir mi? Önemli olan Önderliğimiz tıkandıklarını fark
ettiğinde devleti test edip, tıkanıklığın önünü açmak için barış gruplarının
gönderilmesi için bir çağrıda bulundu. Bilindiği gibi biz grupları gönderdik.
YENİ BİR SALDIRI DALGASI VAR
Halkımız barış grubunu büyük bir coşkuyla karşıladı. Onlar
halkımızın bu coşkusu karşısında çok fazlasıyla rahatsız oldular. Devletin
planları bu yönüyle de sonuç almadı, boşa çıktı. Bunun için saldırıları daha
fazla yoğunlaştırdılar. Zaten daha önce de yılbaşından yılsonuna kadar gücümüz
üzerindeki askeri operasyonlar durdurulmadı. Bunu herkesin böyle bilmesi lazım.
Biz tek taraflı bir eylemsizlik süreci başlattık. Ama devlet bize yönelik
operasyonlarını durdurmamıştır. Belki biraz azaltmıştır ama durdurmamıştır. Bu
konuda bilanço da vereceğim. Her şey açık ve ispatlıdır. Biz eksik veya fazla
bir şey belirtmiyoruz. Yine Kürt siyasetçilerinin tutuklanması devam etti.
Baskılar, Kürt çocuklarının tutuklanıp, öldürülmesi, faili meçhuller devam
etti, durdurulmadı. En son da Önderliğimize dönük bir saldırı başlattılar.
Önderliğimizin yol haritasıyla başlattığı hamleyi, yine barış grupları için
yaptığı çağrı da bir hamle oldu. Türk devleti buna karşı adeta geri adım
attırmak için Önderliğimize “bunlar senin başının altından çıkıyor, suçlu olan
sensin hesabıyla “yerini değiştiriyoruz adı altında Önderliğimizi nefes
alamayacağı bir çukura attılar. Bu bir saldırıydı. Önderlik bunu 17 kasım
darbesi olarak tanımladı. Ardından 11 aralıkta da DTP kapatıldı. AKP bunun bir
devlet projesi olduğunu söylüyor. Madem ki bir devlet projesidir o zaman sen bu
sorunu kiminle çözeceksin? Bu sorunu makul bir biçimde çözeceğin adres mecliste
yer alan DTP’dir. Sen önce DTP’nin birçok kadrosunu cezaevine attın. Ardından
da partiyi kapattın. Birçok çevre DTP’nin eş başkanı Ahmet Türk’e “aralarında
en esnek ve makul olan odur demesine rağmen siyaset yasağı getirildi. Aysel
Tuğluk’a beş yıl siyaset yapma yasağı getirildi. Özellikle şunu belirtmek
istiyorum Kürdistan’ın diğer parçalarında Türk devletinin zihniyetini iyi
anlamamış olanlar belki buna anlam veremeyebilirler. Bunun için eğer Türk
devleti çözüm niyetinde olsaydı DTP’yi kapatmazdı. Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a
beş yıl siyaset yapma yasağı verilmezdi. AKP’nin yetkilileri bunun bir devlet
projesi olduğunu belirtiyorlar. Peki bu kararı alan anayasa mahkemesi devletin
esas mahkemesi değil midir? Peki o zaman bu kararı neden aldı? Görünen odur ki
Kürtler üzerinde yeni bir saldırı dalgası var. “Demokratik açılım adı altında
bir tasfiye projesi var. Kürt halkını iradesizleştirmek istiyorlar. Bunun için
DTP’yi kapattılar, yine bu nedenle siyaset yapmama cezası veriyorlar. Kürt
halkının iradesini kırmak istiyorlar. Kürtlerde parçalanmayı yaratarak,
birbirine düşürerek, zayıflatmaya çalışıyorlar. Aralarında fitne-fesat
geliştirip, güçten düşürmeyi amaçlıyorlar.
Kuzey Kürdistan’da şimdi serhildanların olduğu alanlarda
halk toplu ayağa kalkıyor. Burada bir direniş var. Önderliğimiz İmralı’da ve
cezaevlerindeki bütün arkadaşlar bir direniş içerisindedirler. Üzerinde o kadar
baskı oluşturulmasına rağmen geriye adım atma durumu yok. Kürdistan
dağlarındaki gerilla bir savunma pozisyonundadır ve bu temelde direnmektedir.
Türk devleti bunu kırmak için bir politika yürütmektedir.
11 AYDA 216 KARA OPERASYONU YAPILDI
*2009 yılı boyunca
gerçekleştirilen operasyon, yaşanan sıcak temas, gerilla ve asker kayıplarının
bilançosunu açıklayabilir misiniz? Yine gerilla saflarındaki katılımlar hangi
düzeyde? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Özellikle birçok insan asker ölümleri yaşandığında neden bu
ölüm ve savaşlar yaşanıyor, diye soruyorlar. Onlara da cevap vermek açısından
bilanço hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum başta şunu söylemek gerekirse
bu bilanço on bir ayın bilançosudur. Bu Aralık ayı bilanço kapsamında değildir.
Geçen on bir ay içerisinde Türk devletinin kuzey Kürdistan’da operasyon
şeklinde geliştirdiği saldırılar 216 kara operasyonudur. Hem güneyde hem de
kuzeyde havadan yapılan saldırılar da 49’dur. Bu operasyonlarda gerilla temasa
geçmemek ve çatışmamak için çok fazlasıyla hassas yaklaştı. Genel olarak
gerilla ve asker arasında 41 kez temas yaşanmıştır. Yaşanan temaslar zorunlu
olarak gerçekleşmiştir. Bu temasların bazıları kendini savunma şeklinde
gelişti. Kısacası 41 kez temas yaşanmış, bu temaslar sonucunda 94 gerilla şehit
düşmüştür. Gerillanın elindeki bilgilere göre yaşanan bu çatışmalarda 128 asker
de yaşamını yitirmiştir. Ama Türk devleti bunları açıklamamıştır. Özcesi
görünen odur ki çatışmasızlık kararını ilan etmemize rağmen aslında Türk
devleti saldırılarını sürdürmüştür. Bazıları operasyonları azalttıklarını
belirtiyorlar ama 216 kara operasyonu, 49 kez de hava saldırısı olmuştur.
Bunlar az değildir. Bu tür durumlar bir ülkede bir savaş durumu varsa gerçekleşebilir.
TÜRKİYE SİYASETİ YENİLGİ YAŞADI
Katılımları da sordunuz. Şunu belirtmek istiyorum 2009 yılı
bizim açımızdan siyasal ve örgütsel gelişmelerin olduğu bir yıl olarak geçti.
Örgütümüz hem sistemsel boyutta güçlendi hem halkımız barış, demokrasi yol ve
yöntemlerine dönük tartışmalar yürüttü. Kürt sorunu bütün dünyada gündeme
girdi. Özellikle Önder Apo Türkiye’nin gündeminden çıkmadı. Çeşitli vesilelerle
Türk devletinin öyle aldatıcı yöntemlerle bu sorunu ele alamayacağı, kimseyi
aldatamayacağı ve hareketimizi tasfiye edemeyeceği açığa çıktı. PKK’nin
Önderliği ve halkıyla bir olduğu ispat edildi. Yine uluslar arası komplonun
sonuç almadığı, bu hareketin daha da güçlendiği, eğer bu sorunu çözmek
istiyorlarsa bunun muhatabın Önder Apo olduğu açığa çıktı. DTP bunu dile
getirdiği için DTP’yi suçlayarak, kapattılar. Ama DTP hakikati dile getirdi.
Çözümün bir ayağı olabileceğini ama sadece onun muhatap olmadığını dile
getirdi. Onlar hareketimiz ve DTP arasında çelişki yaratmak istiyorlardı. Ancak
DTP bu konuda onurlu bir duruş sergileyerek “bu sorunun bir sahibi var, ben de
varım ama sayın Öcalan ve PKK de var dedi. Onlar hakikati dile getirdikleri
için cezalandırıldılar. Ahmet Türk çok normal açıklamalarda bulunuyor.
Türkiye’deki bütün çevreler Kürt milletvekillerinin tekrardan meclise dönmesini
istiyor. Ahmet Türk de bu temelde milletvekillerinin meclise döneceklerini
belirtiyor. Şimdiden “sayın Öcalan da talep etmiş sözünü kullandığı için bir
soruşturma başlatmışlar. Türk devleti böyle bir devlettir yani sen hakikatleri
söylemeyeceksin, yalan atacaksın. Kanunlarında sen gerçekleri söylemeyeceksin,
yalan söyleyeceksin. Eğer sen doğruyu söylersen ben sana soruşturma açarım,
mantığı var. Ahmet Türk orada gerçekleri dile getirmiştir. Korkusuz ve açıkça bu
kararı neden aldıklarını izah ediyor ama onlar soruşturma açıyorlar. Yani
inkarcı, faşist-milliyetçi bir zihniyet var.
Genel olarak hareketimiz 2009 yılında bir yükselişi yaşadı,
Türkiye siyasetinde de bir yenilgi yaşandı. Bir tıkanma var. dikkat edilirse
gündemi değiştirdiler, iç çelişkileri gündeme getirdiler. Yani suikast var mı
yok mu, şeklinde gündemler yaratıyorlar. Bazı komutanları intihar ediyor.
Bunların hepsi siyasette yaşanan tıkanıklığın bir sonucudur. Türkiye siyaseti
tıkanmıştır. Halkımız açısından 2009 yılı siyasi hamlelerin geliştiği ve
yükseldiği bir yıl olmuştur. Bu çerçevede gerillaya katılım –tabii yine on bir
ayınkini belirtiyorum- bu yıl geçen yılın iki katı şeklinde olmuştur.
KÜRTLER İÇİN SİYASİ ALANI TASFİYE ETMEK İSTİYORLAR
* Genelkurmay ve
İçişleri Bakanının da “katılımları engellemeye dönük çalışmalarımız var
yönündeki açıklamaları oluyor. Siz bu açıklamalara yönelik neler
söyleyebilirsiniz?
-Türk devletinin esas stratejisi gerillaya katılımları
engellemektir. Yani herkes bunun için çalışıyor. Genelkurmay Başkanı İlker
Başbuğ Kürt gençlerinin dağa çıkmaması için onların zafer inançlarını kırmamız
gerekiyor, diyor. Ama bugün halkımızın zafer inancı daha güçlü ve yüksektir.
Bugün Kürt gençlerinin katılımı her zamankinden çok daha güçlüdür. Ben bir süre
önce Kürt gençlerine katılım çağrısında bulundum. Birçok köşe yazarı da buna
karşı çağrıda bulunarak “çözüm dağda değil, çözüm siyasal alandadır dediler.
Doğrudur, çözüm nihayetinde siyasal alandadır ama siyasi alanın Kürt sorununun
demokratik çözümüne zemin sunması için dağın güçlü olması gerekiyor. Kürtlerin
gücü daha çok olmalı ki siyasi alan çözüm zemini olabilsin. Biz de onlara bu
cevabı veriyoruz doğrudur, çözüm siyasal alandadır ama Türk devletinin böylesi
yaklaşımları siyasal alanının önünü kapatıyor. Onun için bir kez daha tekrar
ediyorum Kürt gençlerinin bu dönemde tarihi görevleri vardır. Serhildanlara,
halka öncülük etmeleri, bu yönlü görevlerini yerine getirmeleri ve dağa
çıkarak, gerilla saflarında yer almaları gerekiyor. Bu döneme yaraşırdır ve
kutsal bir görevdir. Bu siyasal alanı reddettiğimiz ya da demokratik çözüm
yollarını kapatıyoruz, anlamına gelmemeli. Öyle anlaşılıyor ki siyasi alanı
kendilerine göre ele almak, bu alanı tasfiye etmek istiyorlar. Onun için her
yerde güçlenmeleri gerekiyor.
KATILIMLARIN YÜZDE 80’İ KADIN
Katılımlara ilişkin de bazı hususları dile getirmek
istiyorum bazı çevreler “işsiz ve boş olanlar katılıyor diyorlar.
Arkadaşlarımızın yaptığı istatistiklere göre katılımların yüzde sekseni kadın
yapısıdır. Genç Kürt kızlarının katılımıdır. Yine yüzde on beş üniversite
katılımı ya da üniversite terktir. Yüzde otuz beşi liseyi ya bitirmiş ya da
terk etmiştir. Yüzde yirmi beşi ortaokulu ya bitirmiş ya da terk etmiştir.
Yüzde on beş ilkokulu bitirmiş, yüzde on da okumamıştır. Yani katılımların
düzeyi bu şekildedir. Onun için 2009 yılı her yönüyle Kürdistan özgürlük
mücadelesinde gelişme ve büyümenin yaşandığı bir yıl olmuştur. Bu yıl
önümüzdeki yıl için güçlü bir zemin oluşturmuştur. Her ne kadar bu yılın
kazanımları ve başarıları olmuş olsa da ulaştığımız düzey demokratik çözümün
gerçekleşmesi açısından yeterli değildir. Kendimizi daha da güçlendirmemiz
gerekiyor. Hem serhildan hem dağ hem diplomasi örgütsel alanda yani bütün
alanlarda daha da güçlenmeliyiz. Hatta önümüzdeki yılı çözüm, özgürlük, barış
ve demokrasi yılı haline getirmeliyiz. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor güçlü
olanlar barış yapabilir. Eğer senin gücün olmazsa kimse seninle barış yapmaz,
sen güçlü olmazsan kimse seninle oturup, barış yapmaz. Kürt halkı her gün
sokaklarda barış diyor. Doğrudur, bizim barış için daha da güçlenmemiz
gerekiyor. Askeri, siyasal, diplomatik, toplumsal, kültürel, ideolojik ve maddi
açıdan güçlenmemiz gerekiyor. Bizim stratejimiz güçlenme stratejisidir. Bizim
hedefimiz demokratik çözümdür, hedefimiz barıştır. Bu sorunu bu yöntemlerle
çözmek istiyoruz. Ama bunun için her şeyden önce güçlenmemiz gerekiyor.
SİNE-İ MİLLET YERİNDE BİR KARARDI
*DTP kapatılma kararı
ardından sine-i millete dönme kararı aldı. Siz de açıklamalarınızda bu kararı
desteklediniz. Ancak Sayın Öcalan’ın istemi ve halkın talepleri çerçevesinde
DTP’nin meclise dönmesi yönünde açıklamaları oldu. Bu kararı nasıl ele
alıyorsunuz?
-Her şeyden önce DTP’nin kapatılması Kürt halkının
iradeleşmesine karşı bir tutumdur ve bu devletin bir tutumudur. Bunun için DTP
milletvekillerinin “biz sine-i millete gideriz şeklinde aldıkları karar
yerinde bir karardı. Bu karar onların halkla bir olduklarını, tutumlarının bir
direniş tutumu olduğu, taviz vermedikleri anlamına gelmektedir. Yani genel
çerçevede yanlış bir karar değildi. Aynı zamanda Önder Apo’nun “bundan sonra
yeniden meclise dönün, sine-i millete değil, sine-i meclise dönün, oradaki
siyasal mücadele yürütün şeklindeki görüşü de doğrudur. Çünkü DTP
milletvekillerinin aldığı karar ne kadar doğruysa da geri çekilmeleri durumunda
siyasal alanda bir tıkanıklık yaşanırdı. Bu tıkanıklık siyasi zemini
zorlayabilirdi. Bu dönemde bizim hiçbir mevziyi bırakmamamız, bütün mevzilerde
mücadele yürütmemiz, siyasal alanı güçlendirmemiz gerekiyor. Bunun için bu iki
karar arasında bir çelişki görmüyorum. Devletin aldığı bu karara direnişle
sine-i millete dönme kararının alınması çok yanlış değildi. Ama Önderlik
“meclise dönebilirsiniz, siyasal çalışmalarınızı devam ettirebilirsiniz
şeklindeki açıklamaları yerindeydi. Yani bu her iki karar birbirini tamamladı.
Milletvekillerinin meclise geri dönmelerine dönük birçok çevre ve halkımızın da
bu yönlü talepleri vardı. Yine her zamanki gibi Önderliğimizin de her zaman
isabetli ve zamanında bazı tespitler yapıyor. Zaten onun için de gittikçe
önderliği derinleşiyor, etkisi daha da artıyor. Bir kez daha bu kararla
birlikte Önder Apo milletvekillerinin meclise geri dönmelerine dönük açıklamada
bulundu. Doğru olan da buydu. Türk devleti parlamenterlerin bu tutumlarından
çok korktu. Meclise geri dönmeleri yönünde hepsi çağrıda da bulundular. Bu
onlar için bir uyarı oldu. sonuçları vardı. Yani yanlış bir karar değildi,
gereken bir duruştu. Bu tutum siyasi alanda ve Türk devleti üzerinde etkide de
bulundu. Ahmet Türk’ün meclise yeniden döneceklerine dönük yaptığı açıklama
Türkiye açısından bir rahatlama da yarattı. Çünkü hem 17 Kasım darbesi hem de
11 aralıkta siyasi bir darbe olan DTP’nin kapatılmasına dönük Kürt halkının
aralıksız olarak serhildanlar gerçekleşti. Bu serhildanlar Türk devletine karşı
ciddi bir uyarı oldu. devlet bundan korktu. Biz üç şehit verdik. O şehitler
özgürlük ve demokrasi mücadelesinin şehitleridirler. Biz değerleri
insanlarımızı şehit verdik, yaralılar oldu. Dört yüzü aşkın tutuklama oldu.
halkımız bu eylemliliklerinde şehit verdi, yaralanma oldu, tutuklanmalar
yaşandı. Ama sergilediği bu tutum çok kutsaldır. Bütün dünya karşısında bir
irade olduğunu beyan etti. Kürt halkının 20 kasımdan bu yana ülkede ve
yurtdışında gerçekleştirdiği serhildanlara katılımı oldu. Kürt halkının
sergilediği bu serhildanlar başarılı olmuş, kendisiyle beraber yeni bir süreci
getirmiştir. Kürt halkı günlerce durmadan direnişini sürdüreceğini açıkça
göstermiş oldu. Türk devleti ciddi ciddi gerçekleşen serhildanlardan korktu ve
bu sonuç alıcı da oldu. Onun için başarılı bir süreçti. Zaten Kürt halkı 2009
yılını kutsallık derecesinde ela aldı. Bundan dolayı Türk devleti bazı
yaklaşımlarını gözden geçirmek zorunda kaldı, yine CPT İmralı’ya gelme kararı
aldı. Yani herkes bu konu üzerinde durdu. Halkımızın bu direnişi ve
milletvekillerinin aldığı bir haftalık karar birbirini tamamladı. Bu tutumlar
birbirini tamamladı. Onlar Kürt siyasi cephesini zayıflatmak, Kürt halkının
iradesini kırmak istediler. Ama Kürt halkı buna karşı bir hamle geliştirerek,
herkese bir irade olduğunu açıkladı.
AÇILIM BAŞLAMADI Kİ BİTSİN
*DTP kapatıldı…Kürt
siyasetçilerine siyaset yapma yasağı getirildi. Son olarak Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç, kapatılan DTP Eşbaşkanı Emine Ayna’ya yönelik hakaret içerikli
ifadeler kullandı. Kürt halkı bu tür söylemleri nasıl algılamalı?
-Bülent Arınç AKP içerisinde özel bir kişiliktir. Kendisini
iyi bir polis olarak ifade ediyor. Sayın Emine Ayna’ya dönük yaptığı saldırılar
Kürt halkına dönük bir saldırıdır. Siyasi partinin eş başkanına beş yıl siyaset
yapma yasağı getirildi. Sayın Emine Ayna’ya karşı da siyasi linç
yapmaktadırlar. Sadece Bülent Arınç değil, birçok köşe yazarı ve siyasetçi
Sayın Emine Ayna’ya dönük saldırı gerçekleştirdiler. Bu yaklaşımlarıyla Kürt
halkını küçük düşürmek, basitleştirmek istiyorlar. En son Bülent Arınç da bu
karalama kampanyasına katıldı. Türkiye gündeminde Bülent Arınç’a dönük suikast
girişimlerinin olduğu söyleniyor. Evinin yanında Türk ordusunun özel kuvvetleri
var. bunlar böyle bir tespit yapmıştır. Şimdi Türkiye’nin gündeminde bu konu var.
Bülent Arınç çok güçlü ise o zaman gitsin onun arkasında bu şekilde gezenlerden
hesap sorsun. Bülent Arınç’ın öyle hakaret etmeye ne hakkı var? Bu hakaret
içerikli sözleri Emine Ayna’nın “açılım süreci bitti sözlerine gerekçe
yaparak, dile getirmiş. Bu ‘bitmiş’ kelimesi bile yanlıştır çünkü açılım süreci
başlamamış ki bitsin. “Demokratik açılım dedikleri şey nedir? Kürtler bu
açılıma ilişkin herhangi bir sonuç görmüşler midir? Kürtler için şimdiye kadar
ne yapılmıştır? Bunların hepsi yalandır. Bu söylemlerin altında Emine Ayna’ya
yapılan saldırılar vardır. Yani niyetlerinde Kürtleri küçük düşürmek,
basitleştirmek, iradesizleştirmek, güçsüzleştirmek, örgütlerini tasfiye etmek
vardır. Ama biri kendisini iyi bir polis olarak gösterip, timsah gözyaşları döküyor,
diğeri de saldırıyor, biri de talimat veriyor. Halkımızın artık bu gerçekleri
anlaması gerekiyor. Bu egemen devlettir ve Kürt halkının iradesini tanımak
istemiyorlar. Sorun buradadır. Bu yaklaşım kesinlikle kabul edilemez. Yine
Kürtler arasına fark koymak istiyorlar. AKP bunu kendisi açısından temel bir
görev olarak görüyor. Kürt halkı bu saldırıları geriye çekmek için Kürt
siyasetçilerine, Emine Ayna’ya sahip çıkmalı, milletvekillerini yalnız
bırakmamalı, onlar üzerindeki saldırılara karşı mücadelede yer almalıdır.
ÜÇLÜ ZİRVELER SONUÇ VERMEZ
*2009 yılında da
hareketinizin tasfiyesine dönük birçok toplantı gerçekleşti. Son olarak güney
Kürdistan’da üçlü zirve toplantısı oldu. Size göre bu üçlü zirvede çıkan
sonuçlar neler?
-Doğrudur, üçlü zirve birçok kez bir araya gelip,
toplanıyor. En son Türkiye İçişleri Bakanı bir heyetle hem Bağdat’a hem de
Hewler’e geldi. Dönüşünde “bu kez zirve başarılı olmuştur, öyle inanıyoruz ki
bazı şeyler olacak dedi. Elbette perde arkasında tam olarak neler konuşulmuş biz
hepsini bilmiyoruz. Ama bu konuya ilişkin bazı şeyleri söyleyebiliriz. Türk
basını ve AKP hükümeti tamamen psikolojik ve özel savaş yürütüyorlar.
Gazetelere “PKK’yi tasfiye etme planıdır, PKK süreci artık bitmiştir şeklinde
manşetler attılar. Her şeyden önce şunu söylemek istiyorum PKK’nin tasfiye
edilmesi mümkün değildir. Bu savaş ilan etme anlamına gelir. PKK’nin
Karadeniz’den Kandil’e kadar gücü vardır. Yani madem PKK’yi tasfiye edecek o
zaman bu savaşı sürdürmenin planı anlamına gelmektedir. Ama biz onlar bunu özel
ve psikolojik savaş olarak dile getiriyorlar. Belki de gerçekte böyle bir şey
yoktur. Bazı yeni şeylerin olacağına yönelik kuşkularımız var. fakat ben
eskisinden farklı yeni bir şeyin gündeme geleceğini düşünmüyorum. Çünkü sürekli
demokratik açılım diyorlar ama bir şey yapmıyorlar. Kürt özgürlük mücadelesine
karşı çaresiz kalmışlardır. Onun için Amerika ve Irak eliyle sonuç almak
istiyorlar. Bugün Türkiye’de de birçok siyasetçi ve köşe yazarı AKP yanlıştır,
diyorlar. AKP’nin umudu şöyledir yani PKK’yi tasfiye etmek için Amerika PKK’ye,
Irak hükümetine, daha sonra da Kürdistan bölge hükümetine baskı uygulayarak,
tasfiye edecektir. Onlar PKK’yi neden tasfiye edecekler? Türkiye “ben de
Afganistan’a asker göndereceğim, Irak’ı koruyacağım, onun için de Amerika benim
için PKK’yi tasfiye etsin şeklinde beklentiler içindedir. Kürt sorunu iki yüz
yıllık bir sorundur. Türkiye cumhuriyetine karşı Kürt halkı seksen beş yıldır
direnmektedir. Sen bu sorunu çözmezsen, şiddetle, operasyonlarla, yabancı devletlerden
destek alarak bu sorun çözülür mü? Bugüne kadar gerçekleştirilen zirveler,
yapılan operasyonlarla PKK tasfiye edilebilir mi? Hayır, bunların hepsi
hikayedir. Yani bazı oyunlar, riskler olacak. Buna hazır olmamız gerekiyor.
Halkımız da duyarlı olmalıdır. ama hükümet yetkilileri ve basının söylediği
gibi olursa bu büyük bir savaş anlamına gelir. Böyle anlamak lazım. Bu yanlış
yaklaşımlarla bu üçlü zirveler de hiçbir sonuca varamazlar. Eğer Amerika bu
konuda ciddiyse yanlarına giden heyete öncelikle sen bir adım atmalısın,
demelidir. Burada bir ulus var, bu ulusun haklarını kabul edin. Demagojiyle,
psikolojik savaş usulleriyle bir ulusu yok edemezsiniz. Biz onları ciddiyete
davet ediyoruz.
GÜNEYLİ GÜÇLERE ÇAĞRI
*Bununla bağlantılı
olarak Güneyli güçlerin yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce nasıl
bir yaklaşım içinde olmalıdırlar?
-Kürdistan bölge hükümeti, KDP ve YNK’yi de bu sürece katmak
için bu yönlü çabaları var. çünkü AKP’nin üstlendiği esas misyon Kürtler
arasında fitne yaratmak ve birbirine kırdırmak amacı var. Kuzeyde de bunu
yapmaktadır. Dikkat edilirse DTP’de iki ayrı görüş yaratmak istediler. Bu
olmayınca da en sonunda DTP’yi kapattılar. AKP kapattırdı. Neden? Çünkü onlar
DTP’nin onların celladı olmasını istiyor, PKK’ye ve onlar içinde PKK’ye destek
sunanlara karşı da savaş açmasını istedi. Ama DTP bunu kabul etmedi. Demokratik
mücadele yürüttüğünü, demokratik siyaset yürüttüğünü belirterek, onların
istediği çizgiye girmedi. Çünkü AKP’nin siyasetinde Kürtleri birbirine düşürmek,
zayıflatmak politikası vardır. AKP kuzey Kürdistan’da Kürtlere yakın olmayan,
aile çıkarlarını düşünen, çıkarcı, devlet ve AKP yanlısı olanları kendi kölesi
yapıp, AKP içerisindeki Kürtleri kullanarak kuzey Kürdistan’da iki taraf
yaratmaya çalışıyor. Aynı biçimde güney Kürdistan’ı da bu şekilde kullanmak
istiyor. Yani YNK ve KDP’yi ikna ederek, bize karşı tavır almalarını
istiyorlar. AKP ve Türk devletinin niyetinde Kürtleri iradesizleştirmek,
böylelikle birbirine düşürme politikası var. Bu politikalar çerçevesinde
Hewler’e gidip-geliyorlar. Daha önce de gidip geliyorlardı. Ama biz Kürt
siyasetinin de bir tutum sahibi olduğuna inanıyoruz. Kürt siyaseti kuzey,
güney, doğu ve güneybatı Kürdistan’da da artık bir kimlik sahibidir. Bizim bir
tecrübemiz var. güney Kürdistan siyasetçilerinde de bir tecrübe var. bu
tecrübelere dayanarak köklü yanlışlıkların olacağını düşünmüyoruz. Özellikle de
Kürdistan bölge başkanının sergilediği tutum göz önündedir. Biz bu tutumun
bütün güney Kürdistan açısından devam edeceğini düşünüyoruz. Onlar başta bizi
devreden çıkarıp, zayıflatmak, onların söylemiyle bizi tasfiye etmek, bizi
tasfiye ettikten sonra da MHP atına binip, gelip Hewler’de duracak. Yani şimdi
gelip bir merhaba vermelerinin nedeni bizden kaynaklanmaktadır. Çünkü bunların
zihniyetinde Kürtlerin inkar edilmesi hala aşılmamıştır. Güney Kürdistanlı
siyasetçiler, basın ve aydınlar artık bu gerçeği biliyorlar. Onun için Türk
devleti kimseyi kandıramaz. Bunun üzerinde çok durmak gerekmektedir. AKP “ben
milli birlik ve kardeşlik projesi gerçekleştiriyorum diyor bazen de
“demokratik açılım diyor. Bu açılım sürecinde Kürt halkının iradesi, kimliği,
hakları tanınıyor mu? ana dilde eğitim yapma hakkı tanınıyor mu? hayır,
bunların hiçbiri yoktur. Hewler’e gelen içişleri bakanını bu sorunun çözümü
için koordinatörü yapmışlar ama bir gün bile Kürt kelimesini ağzına almamıştır.
Bu nasıl bir çözüm oluyor? 21. yüzyılda bizi bu şekilde mi kandıracaklar?
Güneyli Kürt siyasetçilerini böyle mi kandıracaklar? Böyle kandıramayacakları
açıktır. Eğer bu işi ciddiye alıyorlarsa buyursunlar projelerini sunsunlar. Ama
şimdiye kadar herhangi bir proje sunmamışlardır. Önderliğimiz yol haritası
hazırladı, ona el koydular. Kendileri okudular, buna göre tedbirler aldılar.
Onun için yol haritasını da herhangi bir proje de sunmadılar. Kısaca AKP
siyasetinde kandırma var. Kürdistan’daki tüm siyasi oluşumların bu politikalara
karşı duyarlı olması gerekiyor. Eğer AKP bu konuda samimi ve ciddiyse Kürt
halkını, iradesini tanımalı, siyasi, kültürel haklarını tanımalıdır. Böyle
olursa biz de siyasi çözüme varız. Ama burada bir aldatmaca söz konusudur.
Bazıları silah yöntemiyle hak istenmez, deniliyor. Doğrudur, zaten biz de
silahı hak istemek için değil savunma amaçlı kullanıyoruz. Bizim silahlı
savunmamız olmazsa onlar kimsenin yaşamasını istemeyeceklerdir. Biz silahı
kazanımlarımızı savunma amaçlı kullanıyoruz. Çünkü hala her özgür Kürt üzerinde
yaşam tehlikesi var. onun için herkesin gerçekleri daha iyi görmesi
gerekmektedir.
Burada yeni yıl vesilesiyle Kürt siyasetçilerine bir çağrıda
bulunmak istiyorum Kürdistan üzerinde egemen olan güçler her gün kendi
aralarında toplanıp, Kürt hareketine karşı nasıl tedbir alabiliriz, şeklinde
tartışma yürütüyorlar. Ama bizim buna karşı ulusal demokratik bir platformumuz yoktur.
Bu ciddi bir eksikliktir. Biz artık hiçbir zaman birbirimize karşı
savaşmayacağız. Bu defteri kapattık. Ama bu kendi başına yetmez. Bir araya
gelen devletler oturup, tartışıyorlar. Onun için bizim de bir Kürt platformu
yapmamız gerekiyor. Bu bir tercih değil, artık bir zorunluluktur. Onun için ben
bir kez daha ulusal konferansın toplanmasını, tüm Kürt siyasetçilerinin buna
katılmasını ve 2009 yılının demokratik ulusal bir yıl olmasını ve Kürtlerin
birlik olmasını diliyorum. Eğer bu temelde Kürtler arasında bir birlik olursa
önümüzdeki yıl Kürtler açısından bir başarı yılı olacağına dair inancımız
tamdır.
2010 HAYATİ ÖNEME SAHİP
*2009 yılını
değerlendirdiniz. 2010 yılı açısından ne tür mesajlar verebilirsiniz?
-Kürdistan özgürlük mücadelesi genel olarak bir sürece
gelmiştir. Ama hala yetersizlikler var ve bu çözüm için yeterli değildir. Var
olan düzey kendisiyle beraber birçok gelişme yarattı. Fakat çözüm açısından
yeterli değil. onun için daha da güçlenmek gerekiyor. Kürt halkı nerede olursa
olsun kendisini her yerde örgütlemeli, meclislerde kendisini ifade etmeli ve
bir olmalıdır. ülkede ve yurtdışında kendisini iradeli kılmalı ve
örgütlemelidir. 2010 yılı halkımız açısından hayati önemde bir yıl olacaktır.
Çünkü mücadelemiz 2009 yılında bir gelişme yarattı. Bu gelişmeyi 2010 yılında
başarıya ulaştırmamız gerekiyor. Önderliğimizin özgürlüğü, Kürdistan özgürlüğü
için ciddi bir mücadele yürüyüşü olmalıdır. bu temelde hem Kürt kadınları hem
de Kürt gençleri öncülük rollerini daha da oynamalıdırlar. İdeolojik, siyasal,
örgütsel ve savunma çalışmalarına karşı daha fazla sorumlu yaklaşmalıdır. Kürt
halkı 2010 yılını başarı yılı yapmak istiyorsa sorumlu yaklaşmalıdır. Özellikle
de ulusal birlik konusu çok önemlidir. Eğer halkımız bugünkü koşullarda kendi arasında
bir olur, ortak bir strateji oluşturur ve bu temelde mücadelesini yürütürse
başarı kesin olacaktır. Bölge ve dünya koşulları başarı için uygun zemin
sunmaktadır. Ama eğer biz bu koşulları kullanmazsak düşmanlarımız bize karşı
kullanırlar. Uluslar arası, bölgesel çapta bütün imkanları kullanarak, bizim
üzerimize gelirler. Çünkü onların stratejilerinde Kürdistan’ı tasfiye etme
stratejisi vardır. Eğer onların eline bu imkanlar geçerse çok merhametsiz
olurlar ve Kürdistan’da büyük trajediler yaşatırlar. Bu tehlike de vardır. Bu
tehlikelerle karşılaşmamak için herkesin bu sürece karşı sorumlu davranması
gerekmektedir.
2010 yılında hareketimizin kadroları, bütün çalışanlar geçen
yıl içerisinde verilen özeleştiriler temelinde 2010 yılında daha çok katılmalı,
görevlerine sahip çıkmalıdır. Böyle olursa 2010 yılında önderliğimizin ve
Kürdistan’ın özgürlüğüne yakın oluruz. Biz artık yeni bir mücadele süreci için
değil, başarı için yürümek ve mücadele etmek istiyoruz. Önümüzdeki süreç başarı
ve özgürlük sürecidir. İnanç ve umudumuz budur. Savunma, siyasal, ideolojik ve
örgütsel alanda güçlenme olmalıdır. var olan gücümüz birçok şeye yeter. Eğer
güçlenirsek mutlak başarı bizim olur.
2010 yılının bütün Kürdistan halkı, insanlık için başarı,
özgürlük, demokrasi, barış ve halkların kardeşliğinin gerçekleşmesini diliyor,
herkesin yeni yılını kutluyorum. – GÜLİSTAN TARA-ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info