11 Nisan 2010 Pazar Saat 15:13
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Türkiye gündeminde anayasa değişikliği uzun bir süredir
yoğun olarak tartışılmakta ve daha da tartışılacağa benzemektedir. İlk etapta
12 Eylül cunta anayasasının tartışılıyor olması ve hele somut adımların
atılabilmesi kulağa hoş geliyor. Ama işin politik hesapları düşünüldüğünde ve
perde arkası irdelendiğinde hiçte öyle olmadığı rahatça görülmektedir. Türkiye
gündemindeki anayasa değişikliği bana hep davulun sesi ile ilgili söylenen ve
sıkça kullanılan atasözünü hatırlatıyor. Yani Sesi uzaktan hoş gelse de bu
anayasa değişiklik tartışmalarına yakınlaşıp içine girildiğinde bırakalım hoş
olmasını Türkiye’de ki demokratikleşme ve diğer sorunların demokratik
yöntemlerle çözümü konusunun aksine bir komplo ve tuzak olduğu net bir biçimde
anlaşılıyor.
Türkiye’de, Kürt özgürlük mücadelesi büyük bedel ve
emeklerle 30 yılı aşkın bir sürede büyük bir demokratik-sivil anayasayı
oluşturma fırsatı doğurmuştur. Toplumun her kesimi yıllardır Türkiye’deki
halklara ve özelliklede Kürt halkına kan kusturan 12 Eylül faşist anayasasının
değiştirilmesi konusunda hem fikirdir. Aslında bu noktada bir toplumsal
mutabakatın olduğu da söylenebilir. Dünya görüşü ne olursa olsun bunun böyle
olduğu görülmektedir. Toplum 28 yıldır kendisine giydirilen bu deli gömleğinden
kurtulmak istemektedir.
AKP’nin böyle bir atmosferde anayasa değişikliği yapıyorum
diyerek ortaya çıkması yukarıda da ifade ettiğimiz nedenlerle tesadüfî
değildir. Zaten bu gerçeği çok net bir biçimde gördüğü için etekleri
tutuşurcasına yamalama bir anayasa değişiklik paketi ile anayasayı
değiştireceğim diyor. Acaba AKP gerçekten toplumu bu militarist darbe
anayasasının cenderesinden kurtarmak için mi böylesi bir söyleme soyundu.
AKP’nin bugüne kadarki sergilemiş olduğu pratik bunun böyle olmadığını ispatlamaya
yetiyor. En bariz örnek anayasa değişiklik paketi noktasında demokratik anayasa
ölçütü olarak sayabileceğimiz %10’luk seçim barajı ve parti içi demokrasiye
yaklaşımıdır. Hani derler ya niyet üzüm
yemek değil bağcıyı dövmek hatta dövmekle yetinmeyip öldürmeye kalkılıyor…
Anayasa değişikliği söylemi AKP için sadece devlet
içerisindeki kadrolaşmasını tamamlama ve iktidarlaşmasını garantiye almak için
bir araç olmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Bu aracıda kendisi açısından
çok fütursuzca kullanmaktan çekinmiyor. Böylelikle çok tehlikeli oynayarak
darbe anayasası ve zihniyetinin ortadan kaldırılmasından ve demokratik-sivil
bir anayasanın geliştirilmesi ile ilgili tarihi fırsatı heba ve tasfiye etmek
istiyor. Bununla da AKP kendine demokrat bencil anlayışıyla toplumun
sorunlarını, demokratik çözüm ve toplumsal barış taleplerine karşı üç
maymunları oynuyor.
Toplumun bu muhalefetini temsil etme çabası sergileyen
radikal demokrat kesimin örgütlü gücü olan BDP ve demokrasi güçlerine rağmen,
AKP öncülüğünde oluşan demokratik-sivil anayasa koşullarını tasfiye etme
çabaları başarıya ulaşabilir mi? Kuşkusuz başarıya ulaşması pek mümkün
görünmüyor. Çünkü ne AKP’nin zihni yapısı ne de tüccar mantalitesi buna el
vermiyor. Şimdiye kadar bu zihin yapısı neden bahsetmişse özünü boşaltmaya,
anlamsızlaştırmaya ve sulandırmaya çalışmıştır. Bununla da demokrasi, özgürlük,
barış ve eşitlik bağlamındaki talepler ile ilgili mücadelenin boşa çıkarılması
amaçlanmıştır. Bu Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye amaçlı başlatmak istediği
sözde demokratik açılım süreci içinde Alevi ve Roman açılımı içinde böyle
olmuştur.
12 Eylül faşist darbe anayasasını farklı bir biçimde ve bir
takım kozmetik değişikliklerle topluma yedirmeye çalışan AKP için bu komplocu
anayasa yaması kendisi açısından bir ömür uzatma niteliği taşıyor. Gelecek 2011
genel seçimleri içinde hazırladığı seçim stratejisini de bunun üzerine kuruyor.
Seçim öncesi bu arayış ve çabalar tıpkı ilk iktidara gelmeden önce
demokratikleşme, reform ve toplumsal sorunları çözme vaatleriyle iktidar olmuş
ve 8 yıldır da yalan ve oyalamalarla bugüne kadar gelmiştir. Şimdi de seçim
öncesi bu toplumsal ihtiyaç ve talepler doğrultusunda kendisini demokratik bir
anayasadan, reformdan yana gibi göstermeye çalışarak toplumu kandırma ve
oyalama işini daha da uzatmaya çalışıyor. Ne yazık ki beyhude çabalardır. Çünkü
yalancının mumunun yatsıya kadar yanması misali AKP’nin ampulü de ancak 2011
seçimlerine kadar yanacağa benziyor.
Böyle bir ortamda radikal demokrat güçlerin güçlü bir
muhalefet anlayışıyla AKP’nin komplocu anayasa değişikliğine ve toplumu
kandırmasına karşı gerçek bir demokratik-sivil anayasa cephesi
oluşturulmalıdır. En radikal ve toplumcu muhalefeti bu cephe yaparak AKP’nin
gerçek yüzünü deşifre etmelidir. AKP anayasa değişikliği ile ilgili komplocu
anayasa ancak böyle boşa çıkarılabilinir. Demokrasi güçlerinin oluşturduğu
demokratik-anayasa paketi toplumun her kesimin desteğine erişmeli güçlü ve
sarsıcı bir toplumsal muhalefet oluşturulmalıdır. İstanbul Kadıköy’de düzenlenen Demokratik
Anayasa mitingi güçlü bir Demokratik Anayasa muhalefetinin oluşmasında önemli
bir başlangıçtır.
Mazlum Yılmaz
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info