Zor ve devrimci şiddet, toplumsal değişimin olmazsa olmazıdır. Bundan dolayı Karl Marx, Zor, devrimin ebesidir diyor. Zor, aslında doğanın ve evrenin doğal işleyişinde de geçerli bir kanun olmaktadır. Zor, olması gerekeni güç kullanarak yapmaktır. Akan suyun, yerinde duramaması ve dolan bir barajın taşmasıda, güneşin doğup batması, dünyanın dönmesi işte zor dediğimiz olaydır. Bundan dolayı, doğadaki temel yasa ve kanunlar toplumsal süreçlerdeki gelişimlerdede geçerlidir tanımı yapılır. Yada doğadaki yasalar-kanunlar toplumlar ve bütün canlılar içinde geçerlidir denir. Tarihin binlerce yıl geçmişine baktığımızda, zorsuz birşey olmamıştır. Mevcut statükocu güçler, toplumsal gelişimin önünde engeller oluştururken, toplumu daha ileri taşımak isteyen devrimci güçlerde, devrimci şiddeti uygulayarak, toplumsal değişimde motor güç olmuşlardır. Tarihte gayri meşru olan hiçbir güç, ebedi olarak varlığını sürdürememiştir. Çeşitli hile, entrika ve göz boyamalarla, ve zaman zaman zulmü-faşizmi uygulayarak egemenlik kurmuşlar, sistemlerinin ömürlerini uzatmışlardır.
Kürtler dünyada en geç uluşlaşan halklardan biridir diyebiliriz. Ulus devletler harıl harıl vahşi bir şekilde kurulduklarında, Kürtler içe kapanık bir aşiretsel yaşam sürdürüyorlardı, olup biten herşeyden habersiz olarak. Feodol çağda aşiret tarzı yönetim Kürtlerin ulusal taleplerine aşiretsel temelde bir nebze de olsa çare olurken ulus devletler çağında bu çok yetersiz kaldı ve Kürtler güçlü ulusal ve kapitalist devletlerin arasında pasta gibi paylaşıldılar. Kürtler güçlü bir ulusal önderliğe sahip olsalardı, bu parçalanmışlık olmazdı ve hiçbir güç, Kürtlerin toprağını işgal etmeye ve asimilasyonu hayata geçirmeye kalkışamazlardı. Son elli yılda eğer PKK olmasaydı, Kürtler şimdi asimile olmuşlardı, geriye sadece kuru kasnak misali bir deri ve kemik kalırdı. PKK’nin çıkışı aslında bir zorunluluktan kaynaklandı. Kürtlerin tanınmaz halde olmaları, PKK’nin kuruluşunu ve gecikmeden harekete geçmesini zorunlu kılıyordu. İşte bundan dolayı 15 Ağustos, Kürtlerin dirilişi için bir milat olma özelliğinde sahiptir. Kürtlerin yaşadığı fiziki trajediyi, katliamı birçok millet yaşadı ama Kürtlere dayatılan beyaz katliamın, asimilasyonun başka uluslarada yatıldığına tanık olmadık, görmedik.
Kürtler, hiçbir zaman şiddet ve zora tapmadılar ve şiddeti tercih etmediler. En kötü şartlarda bile Kürtler, siyasal çözümü tercih etmişlerdir. Kürtler için devrimci Zor sadece bir zorunluluk oldu ama tercih olmadı. İnkarcı sistemlerin nasıl Kürtlere yaklaştıkları ve yaptıkları göz önüne alınırsa, Kürtlerin neden zora başvurdukları yada zorun Kürtler için neyi ifade ettiği ve ne anlama geldiği daha iyi anlaşılır. Hiçkimse, Kürtler şiddetten başka bir mücadele yolu bilmiyorlar diyemezler, diyenlerede, Kürt Ulusal Önderliği’nin 1993’den itibaren kaç defa ateşkes ilan ettiğini ve siyasal çözümde ısrar ettiğini göstermemiz yeterli olur. PKK hiçbir zaman şiddete tapmadı, ancak devrimci şiddeti, var olmak ve yaşamak için gerektiği için etkince uyguladı, uygulayacak. PKK, şiddetten başka yol bilmiyor diyen bazı çevrelerede, PKK önderliği’nin kaç defa siyasal çözümü gündeme getirdiğini, barış elini uzattığını ama elinin havada kaldığını ve muhatap bulamadığını gösteriyoruz.
Bugün, Kürt sorunun siyasal çözümü söz konusu olsun, PKK demokratik çözüme siyasal çözüme dünden razıdır ve siyasal çözüme gelir. Devrimci şiddet, demokratik ve barışçıl kanalların kapatıldığı ve legal sahanın kapalı olduğu koşullarda bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. İşte Kürtlerin ulusal mücadeleside böylesi antidemokratik koşulların en koyu karanlık koşullarında bir var oluş çaresi olarak ortaya çıktı. PKK, aslında klasik bir ulusal mücadele yürütmüyor, PKK Kürtleri uluşlaştırma, sosyalleştirme, demokratikleştirme mücadelesi yürütüyor. Yani PKK, Kürtler için çok yönlü bir gelişim, değişim kavgası, mücadelesi yürütüyor. Kürtler dün olduğu gibi, bugünde siyasal çözüme hazırlar ve demokratik ulus çizgisinde ısrarlılar. 15 Ağustos, Kürtlere cesaret, güç ve mücadele etme azmi verdi, Kürtleri ulusal olarak birleştirdi, güçlendirdi. 15 Ağustos atılımıyla gerilla, Kürtlerin güvenliğini sağlayan bir güç olmuş ve asimilasyoncu inkarcı güçlerin, Kürtleri asimile etmesinin önüne geçmiştir. PKK, artık bir gerilla gücü değil, bir halk gücü haline gelmiştir.
Kürt gençleri elli yıldır büyük bir özveri ve görülmedik bir fedakarlıkla mücadele ederek, isyan ederek, direnerek bu büyük gerilla ordulaşmasını ve adeta yoktan bir halkı var etti, yarattı. Bazıları diyorki PKK’den öncede Kürtler vardı. Tabiki vardı, PKK, Kürtleri gökten zembille getirmedi. Ama PKK yokken nasıl bir Kürt vardı? Kürt olduğunu bilmeyen ve konuştuğu dilin hangi dil olduğunu bilmeyen Kürtüm demeye cesaret edemeyen, tanınmayan bir Kürt vardı. Yani fiziken vardı tabi ama ruhen yoktu, ulusal olarak yoktu. PKK aynı zamanda büyük bir kültür devrimi gerçekleştirdi. Kadın devrimi ve ordulaşması bile başlı başına büyük bir devrimi ifade eder. Askeri direnişler, siyasi, kültürel, sosyal değişimler, başarılar içindir. PKK, siyasi olarak büyük kazanımlar elde etti. Demokratik devrimci bir halk yaratması bunun kanıtı olmaktadır. Kürtlerin ulusal mücadelesini dünya’nın diğer ulusal mücadelelerinden ayırt eden en önemli yönüde kapsayıcı olmasıdır. Yani halkların kardeşliğini hedeflemesidir. Demokratik ulus paradigması ve komünalizm bunu ifade eder. Birçok ulusal mücadele emperyalizmin-kapitalizmin yedek lastiği ve bastonu oldular ve kendilerine bile hayırları olmadı. Son 36 yılda binlerce 15 Ağustos gerçekleşti ve her 15 Ağustos farklı gelişimlere yol açtı. Kürt gerillası kazandı, inkarcı güçler iflas ettiler, askeri çırpınışları ve yenilgileri bunun ıspatı oluyor. Siyasi olarak iflas edenler askeri ve teknik olarak uzun ömürlü olamazlar, yıkılırlar. İnkarcı sistem yıkılma sürecine girmiştir. İslami faşist bir hükümet olan AKP-MHP faşizmi, inkarcı, sistemin son köhnemiş kalesidir ve çatırdıyor, son zamanlarını yaşıyor. Kürtlerin bugün devrimci demokratik bir düzey kazanması, 15 Ağuston’un başarısının bir kanıtıdır…
Kemal Söbe
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi