11 Şubat 2016 Perşembe Saat 13:25
Kapitalist modernitenin ürettiği soykırım kıskacındaki bir çok halktan yalnızca biri olan Lazlar, bugün kimlik mücadelesinin neresinde duruyor?
1. BÖLÜM
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”
LAZLAR KİMDİR? KİMLERE LAZ DENİR?
Laz ve Laz kimliği oldukça geniş bir topluluklar bütününe
işaret edebiliyor. Birine ya da birbirlerine göre ‘Laz olmak’ olgusu, kimliğin
tarihsel ve toplumsal gerçekliğini açıklama ihtiyacını daha fazla ön plana çıkartıyor.
Lazlar kimdir, kimlere Laz denir?
Sinop’tan itibaren Karadeniz bölgesinde Türk, Gürcü, Laz,
Hemşinli, Poşa (Kafkas Çingenesi), Çerkez, Balkan göçmenleri, Kürt,
Romeyika/Pontos Rumcası ana dilli toplum gibi çeşitli halklar yaşamaktadır.
Sadece bu bölgede bile Türkçenin dışında Lazca, Gürcüce, Hemşince, Romeyika ve
Lomavren (Poşaca yani çingene Ermenicesi) gibi birden çok dil konuşulduğunu
görebiliriz. Bölgede ayrıca Aleviler de yaşamaktadır Sinop’ta 11, Samsun’da
39, Ordu’da 32, Giresun’da 11, Gümüşhane’de 44, Bayburt’ta 9 olmak üzere yüze
yakın Alevi köyü olduğu bilinmektedir. Din açısından Lazlar, genellikle ya
Hanefi-Sünnidir ya da Ortodoksturlar. Çepniler ise Sünnileştirilerek asimile
edilmişlerdir.
Orta ve Doğu Karadeniz halklarının hepsine “Laz”
denilmesinin sebebi bazı tarihsel gerçeklerden besleniyor. Laz halkının bu
coğrafyada dört bin yıllık bir geçmişi var. Lazlar ‘denizci ve savaşçı’ bir
kavim olarak yörenin en kadim halklarındandır. Elen kolonilerinden sonra
bölgeye gelen Romalılar yöre halkına ‘Laz’, ülkelerine de ‘Lazika’ demeye
başladılar. 6.yüzyıla kadar bu bölge, haritalarda da Lazika adıyla
görülmektedir.
Lazların ataları,
Yunanlılar gelmeden önce Ordu ile Sohum arasındaki bölgede yerleşik olan
bir kavimdi. Ancak Laz kimliği açısından bakıldığında önce Yunanlaşan sonra da
Türkleşen bir Laz toplumundan bahsedilebilir. Bölgeye zaman içinde çok yoğun
Yunan, Gürcü, Ermeni, Türk göçleri yaşandı, nüfus yapısı değişti, ama halka
verilen isim değişmedi. Bugünkü anlamıyla ‘Laz kültürü’ denildiği zaman Elen
kültürüyle harmanlanmış, diğer halkların birikimiyle de ortaklaşmış ve
Trabzon’dan başlayarak Gürcistan’a kadar ulaşan bir kültürden
bahsedebiliriz.
Laz kimdir?
Lazlar Kafkasya orijinli, kendilerine özgü bir dilleri olan
(Lazca/Lazuri) bir halktır.
Bu halk Türkiye’de, Doğu Karadeniz’de Atina’dan (Pazar)
başlamak üzere, Art’aşeni (Ardeşen), Çamlıhemşin’in kuzeyi (Vija/Vijadibi),
Vitze (Fındıklı), Arkabi (Arhavi), Xop’a (Hopa) ve Borçka’nın bir kısmında
yoğun olarak yaşamaktadır. Bu coğrafyaya da “Lazistan” deniliyor.
Lazlar bu ilçeler dışında Marmara ve Batı Karadeniz’de de
çok sayıda köy ve mahallede yerleşik durumdalar. Osmanlı-Rus Harbi’nden
(1877-78) sonra Batum, Hopa, Borçka, Arhavi ve çevresinden sürgün gelmiş
Lazların torunlarıdırlar.
Laz kimliğinin başat
belirleyeni dildir
Laz toplulukların
günlük yaşamda kullandıkları anadilleri Lazcadır.
Laz halkının kimliğinin başat belirleyeni dildir. Diğer
kültürel özellikler açısından yöredeki diğer halklarla büyük benzerlikler
gösterir, önemli oranda ortak bir kültür oluşmuştur.
Kendi içinde Doğu (Batum, Hopa, Arhavi, Fındıklı, diaspora,
Borçka) ve Batı (Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin) Lazcası olmak üzere iki lehçeye
ayrılan ve yerli Kafkas dillerinden biri olan Lazca dünyadaki “yok olma tehdidi
altında” olan dillerden de biridir.
Lazlar ve din
Lazlar oldukça geç bir dönemde, on yedinci yüzyıl içinde
Hıristiyanlıktan Müslümanlığa geçmişlerdir. Megreller, Hristiyan Lazlardır. On
dokuzuncu yüzyılın ortalarına dek -Arhavi’de olduğu söylenen- birkaç Ortodoks
“direnç noktası” varlığını sürdürmüştür.
Genel olarak bakıldığında Lazların dindar bir topluluk
olduğu, özellikle çevre toplumlarla kıyaslandığında söylenemez. Gürcistan’daki
Hıristiyan Lazlar ve Megreller için de dini yaşayış tarzının Müslüman
Lazlarınkine benzediği söylenebilir.
Komşu halklarla
ilişkiler
Laz halkının Lazistan’daki komşuları Türkler, Hemşinliler ve
Gürcülerdir. Bu üç esas topluluk dışında çok az sayıda Poşa ve Kürt de bölgede
yaşamını sürdürüyor.
Fakat diaspora Lazlarına baktığımız vakit, yaşadıkları
bölgelerin kozmopolit muhaceret(göç) yerleşim alanları olması sebebiyle çok
daha karmaşık bir tabloyla karşılaşırız.
Lazlar oralarda Çerkez, Abhaz, Gürcü, Boşnak, Arnavut,
Pomak, Yunanistan-Bulgaristan-Yugoslavya-Romanya göçmeni Türkler, Kürtler,
Dağıstanlılar, Çingeneler gibi çok sayıda halkla yan yana ya da iç içeler.
İlişkide olunan bu kadar çok halka karşın Lazların komşuları
deyince ilk akla her zaman Hemşinliler gelir, çünkü iki toplum arasında çok
derin özel bağlar vardır.
Lazlar ve Hemşinliler, Lazistan’da Arhavi hariç her ilçede
iç içe ve yan yana yaşıyorlar, köylerin kimisi komşu, kimisi ise karmadır. Bin
üç yüz yıllık ortak yaşam pratikleri Lazlar ve Hemşinliler arasında pek çok
ortak kültürel, psikolojik, sosyolojik özellikler yaratmıştır.
Lazlar dağlara kadar yayılmış olsalar da esas olarak bir
kıyı halkıdır ve ülkeleri sahil boyunca uzanır. Hemşinlilerse doğayla daha iç
içe yaşayan, dağlı, çoban bir halktır. Çayeli’nde de yine kıyı halkı olan
Horumlar yaşarlar.
“Horum”, her iki halkın lügatinde de
“Karadenizli Rum” anlamındadır. Trabzon’da bazı ilçelerde güneye
doğru 50-60 köyde Rumca (Romeyika) konuşulmaya devam ediyor.
Ekonomi
Lazların geleneksel üretim tarzları, çay ziraatinin
gelişiyle dağılmış, üretim tarzı tek tipleştirilmiştir. Ekonomi diye
nitelenebilecek üretim faaliyetleri çok sınırlı ve tamamen sömürü sistemin
çıkarları tarafından belirlenmektedir. Nükleer santraller ve HES’lerin
yapımıyla, her türlü doğal zenginlikler, sınırsız kar mantığıyla anti-ekolojik projelere
kurban edilmektedir.
Bugün Lazların diğer halklardan farklılaşan herhangi bir
ekonomik etkinlikleri yoktur. Kapitalist sistemin etkileri ve entegrasyon
politikaları sonucu devletçi sistemle bütünleşme durumu ortaya çıkmış bu da
Laz kültürü ve dilinde aşınmalar yaratmıştır. Asırlardır kendi öz kültürlerini
korumayı başaran Lazlar, Lazistan’ın kapitalizme açılmasıyla hem boşaltılmış
hem de asimile sürecine girmişlerdir.
Feodalite
Lazlarda bilinen anlamda bir feodaliteye, ağalık sistemine
rastlanmaz. Köylülerin çoğu az ya da orta düzeyde toprak sahibidir, toprağı
olmayanlar da “yarıcılık” denilen sistemle ekmeklerini kazanmaya
çalışırlar.
19. yüzyılın sonlarına dek Lazistan’da bir derebeylik
sistemi -yirmiye yakın derebeylik- mevcuttu, bu ağalar genellikle
-Megrelya’daki prensler kadar olmasa da- zalimlikleriyle anılırlar.
Eski ağa soyu olan sülalelerin çoğunun aslen Laz olmaması
ise -Lazistan’da Lazlaşmış kabileler vardır, daha çok soyadları sayesinde
bilinirler- çarpıcı ve ilginç bir durumdur.
Lazistan’da feodalite olgusu, Osmanlı’nın harekatlarıyla
birlikte, büyük isyanlara sebep olarak -Tuzcuoğlu İsyanları- uzun süreçte zorla
sönümlendirilebildi. Bugün eski ağa soylarının zenginlikleri, siyasal/kültürel
baskınlıkları sürse de, bildiğimiz anlamda bir ağalık durumu hiçbir biçimiyle
söz konusu değildir.
2. BÖLÜM
Asimilasyon
Gözden kaçırmamak gereken bir durum Lazistan’ın
isimlendirilmesine ilişkindir. Kürdistan realitesinde olduğu gibi Lazistan’da
da Batum’dan Trabzon’a kadar olan bölge, bütün Osmanlı kaynaklarında1923 yılına
kadar Lazistan sancağı olarak isimlendirilmiştir. Fakat bu faktör Lazların
asimilasyon çarkından geçmiş olduklarını göz ardı etmemiz anlamına da
gelmemelidir. Lazlarda dil ve kültür anlamında yaşanan asimilasyon gerçekliği,
çok yüksek oranlardadır. Özellikle 1980 askeri darbesinin tekçi zihniyeti ve
sistemli asimilasyon politikaları sonucu, günümüzde Laz dilinin varlığı
tehlikeye girmiştir.
Yeni nesil Lazcayı bilmemektedir. Türkçeden önce Lazcayı
öğrenen çocuk artık yoktur. Sadece Fırtına vadisindeki Çamlıhemşin Lazlarında,
Ardeşen’in Dutxe beldesinde, Ardeşen ve Arhavi’nin kimi köylerinde ve
diasporadaki bazı alanlarda Lazca ve Türkçeyi beraber öğrenerek büyüyen
çocuklar yetişmekte.
Lazcanın okul kitaplarında ‘seçmeli ders’ olarak yer
aldığını belirtebiliriz fakat bu Lazların kendi dillerinin yaşatma
mücadelelerinin bir yansımasıdır.
Laz olma bilinci
Lazlarda tarihsel ve ulusal temelde bir toplumsal bilinç
yeteri kadar gelişmemiştir. Lazlar köklü tarihlerinden, geçmişteki
krallıklarından, Yunan kolonicilerle, Roma’yla, Pontos’la, Bizans’la,
Perslerle, Araplarla, Gürcülerle, Abhazlarla, Trabzon Krallığı ve Osmanlı’yla,
Rusya’yla ilişkiler vb. gibi siyasi ve toplumsal tarihlerini fazla
bilmemelerinin nedeni devletçi resmi tarih anlayışının sonucudur.
Lazların neredeyse hepsi Lazlıklarının farkındadır ancak bu
farkındalık onları yeterli tarihsel ve toplumsal bilince taşıyacak düzeyde
değildir. Lazların kendilerine ait dilleri ve ülkeleri olmasına rağmen ulus
bilincinin gelişmemiş olması, Türkiye’de yürütülen asimilasyon politikalarıyla
da doğrudan bağlantılıdır.
Laz kültür / kimlik
hareketi
Laz kültür/kimlik hareketinin tarihi oldukça eski olmakla
birlikte yeteri kadar aydınlığa kavuşmamıştır.
Lazların, Osmanlı’da, Çarlık Rusyası’nda, Cumhuriyet
Türkiye’sinde aynı zamanda da Sovyetlerde genellikle oldukça dar kalmış
kültürel, siyasi, dilsel çalışmaları olmuştur. Özerklik ve bağımsızlık amaçlı
hareketler gelişmiş olsa da hepsi, baskıyla, cinayetle ve zorbalıkla
bastırılmış, hafızalardan dahi sildirilmiştir.
Günümüzde Türkiye’deki Laz kültür hareketine bakarsak,
80’ler döneminde başlayan Almanya’daki Lazebura çevresinin faaliyetlerini
görebiliriz. ’90’ların başında ise bir
grup Laz aydını İstanbul’da toplanmaya başlar, Türkiye’de çoğu birbirinden
habersiz olan insanlar, yine habersiz oldukları ve Türkiye’de yaşayan Lazlara
yönelik faaliyetlerini baskı altında ve gizlilik içinde kısıtlı şartlarda
sürdürmeye çalışan Almanya ekibiyle kolektif oluştururlar ve bu süreçten
1993’te Ogni (Duy) dergisi doğar. Almanya ekibinin etkisi zaman içinde kırılır,
kültür hareketinde belirleyicilik ve yön, kendi birikimini yaratmış olan
İstanbul ekibine geçer.
Ogni’nin DGM’lik olmasından sonra hareket bir dağılma yaşasa
da kısa sürede toparlanarak çalışmalarına devam eder.
Kitap sayısında
önemli bir artış olur, Lazca eserler verilmeye başlar. Lazca albümler çıkar ve
bu süreç günümüze dek de devam etmektedir. Artık bir Laz külliyatından söz
edilecek kadar bir birikim oluşmuştur. Ancak hareket, belirli bir politik
duruşu olmadığı, periyodik yayınlardaki istikrarsızlık, çeşitli iç sorunlar
sebebiyle gelişme imkanı bulamaz.2008’de dernekleşme, zaman içinde enstitü
kurulsa da Lazların kültür çalışmaları sürekliliğe ulaşamamıştır. Küçük çalışma
grupları olarak faaliyet yürütenler de vardır.
Lazlar da diğer bütün kadim kültürler ve halklar gibi
demokratik ulus zihniyetiyle kendi öz kimliklerini ifade edebilecekleri ve
geliştirebilecekleri toplumsal bir sistem arzusundalar. Demokratik bilincin
kendi toplumsallığını örgütleyebildiği koşullarda tarihin büyük mirasları da
yok olmadan kendi topraklarında zenginlikleriyle yaşayabileceklerdir.
Selma Uysal
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”
1. BÖLÜM