Bilindiği gibi mültecilik son yüzyılımızın yaşanılan bir gerçekliğidir. Savaşlardan, devlet saldırılarından, çeşitli politik ve ekonomik sorunlardan dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan insan topluluklarına mülteci denilmektedir. 1. ve 2 dünya savaşları bugün şiddetli bir şekilde yaşanılan mülteciliğin ilk çıktığı yıllar olmuştur. Bu savaşlar Avrupa ve Afrika hatta dünyada heryerinde gerçekleşen emperyalist savaşlar olduğu için bu her yerden daha çok henüz o dönemler büyük emperyalist bir güç olmayıp ta daha yeni yeni gelişen ve belkide dünyanın çekim merkezi olmaya aday olan Amerikaya yapıldı. Zaten yüz yıl öncesine kadar ABD ne çok kalabalık bir ülkeydi ne de bu denli emperyalist bir güç haline gelebilmişti. O dönemlerin büyük emperyalist güçleri bugün bile hala güçlerini önemli ölçüde koruyabilen Almanya, Fransa, ve İngiltere’ydi. Bilindiği gibi dünyanın ekonomi/politik devleri Başta batı Avrupa ve Amerika’dır. Bu adı geçen ülkeler dünyanın bir çok ülkesinin ekonomi/politik yapılarını dizayn ettikleri ve kendilerine bağımlı hale getirdikleri de biliniyor.
Bu bağımlı hale getirmelerini biraz da sahip oldukları teknolojik güç, birazda siyasi ve askeri güçle yapıyorlar. Tabi sadece bu kadar da değil. Emperyalizm sadece sahip olduğu siyasi, askeri ve teknolojik
güçle bunları yapmaz, ekonomik olarak borç bataklığına sokar, sonrada kendisine göbekten bağımlı kukla yönetimler kurarak uzun yıllara sarkan bir stratejiyi hayata geçirir. Başta Asya, Afrika, hatta Latin Amerika ülkeleri ve Ortadoğu bu adı geçen göbekten bağımlılığı derin bir şekilde yaşamaktadırlar. Bu ülkelerde eğer ki demokratik ve adaletli bir sistem olsa kendi kendilerine yetebilecek bir ekonomik ve verimliliğe sahiptirler. Çünkü adı geçen bu kıta ve ülkeler belli ölçülerde çeşitli zenginliklerin ve birçok üretimin olduğu ama demokrasi ve insan hakları fakiri olan ülkelerdir. Yani bir ülkede demokrasi ve adalet yoksa o ülke altın içinde yüzse de halk fakirliği yaşayacaktır. Afrika, elmas ve altın deposu olarak bilinen bir kıtadır ama açlığın ve fakirliğin en yaygın olduğu bir kıta olup en çok mültcinin geldiği devasa büyüklükte bir ülkeler kıtasıdır.
Toprağı verimli olan, havası temiz olan, suyu ve üretimi olan bir ülkede demokrasi ve adalet varsa hiç bir zaman insanlar işsiz, aç ve susuz kalmazlar. Ama adı geçen kıta ve ülkelerde durmadan insanlar her türlü tehlikeyi göze alarak ve ölmeyide hesaplayarak Avrupa’ya gelmeye çalışıyorsa, kendi ülkelerinde çok ciddi sorunlar var demektir. Savaşlar, açlık ve sefaleti, mültecileşmeyi insanlara dayatıyor. Kendi ülkesinde bir şekilde memnun olup ta refah seviyesi biraz olsun gelişkin olan hiç kimse hiç bilmediği ve birçok zorluğu yaşayacağı ve dahası aşağılanacağı, horlanacağı bir ülkeye ve ülkelere gitmez, gitmek istemez. Ancak adı geçen bu ülkelerde insanlar her gün Avrupa yolunu tutuyor. Bazıları da Akdenizin sularında ölüyorlar, insanın yüreğini sızlatıyorlar. Bu ülkelerde gelen insanların hepside ya savaştan ya da kapitalist emperyalist sistemin yarattığı adaletsizliğin, savaşların, açlık ve yoksulluğun sonucu Avrupa’ya geliyorlar. Yani sorunların ürediği kaynağa geliyorlar ama burada da sorunları bitmiyor. Avrupa ülkelerinin abisi konumunda olan Almanya, İngiltere ve Fransa bu mülteci sorununa sınırlara asker koymak, polisiye tedbirlerle ve tel örgülerle çözüm bulmaya çalışıyor ama bunun önüne geçemezler. Çünkü bu adı geçen ülkelerde demokrasi ve özgürlükler barış ve insanca yaşam olmadığı sürece bu insanlar her gün Avrupa kapılarına gelecekler ve mültecileşecekler.
Ve Avrupa ne kadar önlem alırsa alsın bunun önüne geçemeyecektir. Bunun önüne geçmenin tek yolu var, o da, Avrupa’nın bu adı geçen ülkeleri sömürmekten, siyasetini ve ekonomilerini dizayn etmekten ve yönlendirmekten vazgeçmesidir. Ancak bu şekilde olursa hiç kimse ülkesini nırakıp ta binlerce kilometre uzağa gitmeye kalkmaz. Dolayısıyla Avrupa, ve Amerika bu mülteci sorununun kendi sömürü politikalarının bir sonucu olduğunu görmeliler. Çünkü mültecilik emperyalist, kapitalist, yayılmacı, sömürü politikaların bir sonucudur. Ben bunu burada bütün Avrupalı başbakanlara ve hükümetlere, siyasetçilere söylüyorum. Mültecilik sizin kurduğunuz emperyalist ve sömürü düzeninin bir sonucudur. Bu emperyalist ve sömürü düzeniniz var olduğu sürece insanlar her gün gelmeye devam edeceklerdir, ve siz buna engel olamayacaksınız.
Kemal Söbe
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi