11 Mart 2016 Cuma Saat 14:16
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, “AKP’nin Silopi, Sur ve
Cizre’de gerçekleştirdiği katliamlar kesinlikle bir soykırım ve insanlık
suçudur. Çocuklar, kadınlar, siviller katledilmiştir. Kürdistan’ın şehirleri ve
ilçeleri tank ve top saldırılarıyla yerle bir edilmiştir. Katlettikleri
insanların uzuvları sokaklarda, Cizre nehri kenarlarında görülmüştür.
Sokaklarda, duvarların üzerinde yazdıkları yazılar ahlaksız, çirkef dolu, vahşi
ve insanlıktan çıkmış bir zihniyetin açığa vurmasıdır dedi.
Amed, Suruç’ta AKP’nin desteği ile sivillerin katledildiğini
de vurgulayan Ok şunları belirtti: “Ankara ve Paris’te yüzlerce sivil insan
yaşamını yitirdi. Bu katliamların hepsinde doğrudan veya olaylı AKP’nin rolü ve
payı kesin olarak vardır. Hedef gözetmeksizin sadece katliam amaçlı gerçekleştirilen
bu eylemleri terörizm dışında tanımlamak tabi ki mümkün değildir. Ama bir de
Zinar yoldaşın eylemi vardır. Bu eylemde hiçbir sivil yaşamını yitirmemiştir.
Eylem tamamen askeri niteliklidir. Zinar yoldaşın eylemi kime karşı
yapılmıştır?
Türkiye’de darbe
mekaniği hep siyasi iktidar karşısındaki güçler tarafından yapılırdı. Bu sefer
siyasi iktidarın kendisi Türkiye’de darbe yapıyor. Bunu nasıl değerlendirmek
gerekir?
Türkiye’de siyasi partilere bakıldığında hiçbir bedel
ödemeyip, hiçbir direniş göstermeden tek başına bu kadar uzun süre iktidar olan
tek parti AKP’dir. 12 Eylül faşizminin hışmından payını almayan hiçbir düzen
partisi yoktur. Devrimci direnişçi güçlerden bahsetmiyoruz. Sömürgeciliğin
nezdinde bunlar zaten her halükarda tasfiye edilmesi gereken güçlerdi. Fakat
belirttiğim gibi düzen partileri de bundan nasibini aldılar.
12 Eylül döneminde hiç acı çekmeyen, direnmeyen, emek ve
bedel vermeyen tek parti Erdoğan ve AKP’nin bugünkü yöneticileridir.
Uluslararası bir komployla Erbakan’a karşı bunlar örgütlendirildi. Aslında
uluslararası hegemonik güçlerin Erdoğan’ın şahsına yönelik tepkisi de biraz
bundan ileri geliyor. Destek verdiğimiz, iktidar yaptığımız Erdoğan ve AKP
şimdi bize kafa tutuyor diye düşünmektedirler. Dikkat edilirse Erdoğan ve AKP
ilk başlarda son derece ürkek ve korkak özellikle orduya karşı çok temkinli bir
politika izledi.
Bu süreç sanıyorum ordu ile AKP’nin birbirlerini sınama,
anlama ve aynı zamanda karşılıklı güven geliştirme süreciydi. Ordu Kemalist
kişiliğinden adım adım erozyona uğruyor, AKP ise bundan istifade ediyordu.
Fethullah Gülen’in devlet içindeki örgütlenmesi, Erdoğan ve AKP ile çelişki ve
çatışma durumuna gelmesi ve çıkar savaşında yenilmesinden sonra Erdoğan ve
AKP’nin kendine güveni daha da arttı. Ordu için esas önemli olan PKK ve Kürt
sorunuydu. Erdoğan ve ordu bu konuda anlaştılar. Gerisi çok önemli değildi.
Erdoğan ve AKP ordu ile bu temelde anlaştıktan sonra tamamen faşist bir
örgütlemeye girişti. Kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi olmayan, eleştiren
ve karşıt tutum geliştiren herkesi hedeflediler.
Kendilerine en büyük korkuyu yaşatan, dolayısıyla en büyük
tehlike Kürt sorunu ve PKK’ydi. Kürtleri ezmeden ve PKK’yi tasfiye etmeden
toplumsal muhalefetin, eleştirilerin ve mücadelenin önünü alamayacağını biliyordu.
Ayrıca Kürt sorunu özellikle Rojava devrimi ve Ortadoğu’daki gelişmelerle
birlikte artık kaçınılmaz bir çözüm dayatıyordu. Erdoğan ve AKP’nin faşist ve
sömürgeci zihniyetinden siyasi ve demokratik bir çözüm beklemek mümkün
olmayacağına göre geriye Sri Lanka modelini esas alan imha ve tasfiye
politikası kalıyordu. Erdoğan ve AKP’nin bugün uygulamakta olduğu politika
budur. Dikkat edilirse bir taraftan Kürtlere yönelirken öbür yandan AKP
sultasına karşı şu ya da bu düzeyde tepki gösteren tüm devrimci güçlere,
aydınlara, yazarlara, Alevilere ve emekçilere pervasızca saldırdılar. Demek
istediğim darbe mekaniği zaten Erdoğan ve AKP’nin ta kendisi olmuştur.
Türk devleti Silopi,
Cizre ve Sur’da katlettiği Kürtlerin çocuklarını Çocuk Esirgeme Yurtlarına
veriyor, insanları yakarak, kimliksiz bırakıp kimsesizler mezarına gömüyor.
İnsanlık buna daha ne kadar sessiz kalabilir?
AKP’nin Silopi, Sur ve Cizre’de gerçekleştirdiği katliamlar
kesinlikle bir soykırım ve insanlık suçudur. Çocuklar, kadınlar, siviller
katledilmiştir. Kürdistan’ın şehirleri ve ilçeleri tank ve top saldırılarıyla
yerle bir edilmiştir. Katlettikleri insanların uzuvları sokaklarda, Cizre nehri
kenarlarında görülmüştür. Sokaklarda, duvarların üzerinde yazdıkları yazılar
ahlaksız, çirkef dolu, vahşi ve insanlıktan çıkmış bir zihniyetin açığa
vurmasıdır. Ve bütün bunlar bizzat Erdoğan’ın talimatlarıyla yapılmıştır. Kürt
halkının onuru ile oynanmıştır. Öldürülen insanların, kadınların cesetleri
tanklara bağlanarak yerlerde sürüklenmiştir. İnsanlıktan çıkmış Erdoğan’ın
güvenlik güçleri polisler, özel timler öldürülen Kürt çocuklarının ve
kadınlarının bedenleri üzerinde poz vermiştir. AKP ve Erdoğan bu savaşta hiçbir
ahlaki ölçü, hiçbir savaş kuralı, hiçbir insani değer tanımamıştır. Tarihte
olduğu gibi katlettikleri ailelerin çocuklarını Kürt halkından çalmaya
çalışmışlardır. Kürt halkı bu gibi vahşi sömürgeci uygulamalara yabancı
değildir. Halen ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ denilmektedir. Darağaçlarında,
mağaralarda, zindanlarda ve sürgün yollarında katlettikleri Kürtlerin
çocuklarıyla birlikte Kürt halkının geleceğini de çalmak istemişlerdir.
Bunlar tarihte olmuştur. Erdoğan faşizmi tarihte Kürtlere
yaşatılanları bugün de gerçekleştirmek istemektedir. Ne var ki bu sefer
Erdoğan’ın şahsında faşizme ve sömürgeciliğe karşı direnen örgütlü bir halk
vardır. Aslında Erdoğan ve Türk sömürgeciliğinin tüm öfkesi de bundan
kaynaklanmaktır. Kürtlerin çocuklarını çalıyorlar. Öldürdükleri Kürtleri
tanınmaz hale getirip kimsesizler mezarlıklarına gömüyorlar. Bununla vermek
istedikleri mesaj açıktır. Direnişte ısrar ederseniz size ait bir mezarınız
dahi olmayacaktır. Çocuklarınız sizden alınacaktır. Bu denli vahşi, ahlaksız
bir savaş yürütmektedirler. Aslında Kürdistan’da katledilen insanlıktır.
Dünya’nın bu soykırım suçlarına sessiz kalması gerçekten kabul edilemez. Biz on
yıllardır Türk sömürgeciliğine karşı bir direniş halindeyiz. Türk
sömürgeciliğinin NATO’ya dayanarak bize karşı savaştığını, NATO’nun Türk
devletini ayakta tuttuğunu çok iyi bilmekteyiz. Halen de böyledir.
Erdoğan AKP’si Suriye’deki göçmenler sorununu
gündemleştirerek Kürdistan’da katliamlar yapmaktadır. Bu soykırım
katliamlarında sessiz kalan herkesin payı vardır. Bizim en büyük ve en
öncelikli dayanağımız kendi halkımız ve kendi öz gücümüzdür. Bu kutsal ve meşru
direnişimizin haklılığını her zaman haykıracağız. İnsanlık bu soykırım
katliamlarını mutlaka görecektir. Erdoğan AKP’sinin de Hitler, Franco ve
Musoloni’yi çoktan aşan 21. yüzyılın en değme faşist karakteri gün yüzüne
çıkarılacaktır. Biz direndikçe biliyoruz ki onlar daha da hırçınlaşarak
saldıracaktır. Özgürlüğün bedeli ne olursa olsun hareket ve halk olarak bundan
asla kaçınmayacağız. 40 yıllık amansız mücadele tarihimizden biliyoruz ki,
üzerimizde uygulanan soykırım politikaları ne olursa olsun kazanan halkımız
olacaktır. Mücadele tarihimizde nice Erdoğan’lar gördük, hiçbirisinin esamesi
yoktur artık. Erdoğan’ın akıbeti de böyle olacaktır. Erdoğan ve AKP işledikleri
insanlık suçu ve soykırım politikalarının hesabını mutlaka vereceklerdir.
Ankara’da bir eylem
gerçekleştirildi. Öldürülenlerin hepsi askerdi. Fakat AKP öyle bir algı yarattı
ki neredeyse DAİŞ çetelerinin eylem türleri ile özdeşleştirip terörist bir
eylem olarak nitelendirdi. Bunun için birçok yalan yanlış bilgiler kamuoyuna
sundu. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şeyden önce Zinar yoldaşın şahsında tüm direniş
şehitlerini saygıyla andığımı belirtmek istiyorum. PKK tarihinde gerçekten çok
görkemli direniş örnekleri vardır. Mazlumlar, Hayriler, Kemaller, Zekiyeler,
Rahşanlar, uluslararası komplo döneminde zindanlarda “Güneşimizi
Karartamazsanız şiarıyla direnerek bedenlerini ateş topuna çevirip cayır cayır
yakanlar, Kürt ihanetine karşı uçurumlardan kendini aşağıya atıp direnen
Beritanlar, mücadele çizgimizde yeni bir direnişin ve dönemin adı olan Zilanlar
hepsi birer tarih, birer direniş abidesi, birer gelecektirler. Ve Ankara’nın
göbeğinde Zinar yoldaşın fedai eylemi. Amed’te AKP desteği ile DAİŞ onlarca
çocuk, kadın, sivili katletti. Suruç’ta yine AKP’nin desteği ile DAİŞ 33
gencecik insanı katletti. Ankara ve Paris’te yüzlerce sivil insan yaşamını
yitirdi. Bu katliamların hepsinde doğrudan veya dolaylı AKP’nin rolü ve payı
kesin olarak vardır. Hedef gözetmeksizin sadece katliam amaçlı gerçekleştirilen
bu eylemleri terörizm dışında tanımlamak tabi ki mümkün değildir. Ama bir de
Zinar yoldaşın eylemi vardır. Bu eylemde hiçbir sivil yaşamını yitirmemiştir.
Eylem tamamen askeri niteliklidir. Zinar yoldaşın eylemi kime karşı
yapılmıştır?
Kürdistan’da Cizre, Silopi ve Sur’da sivilleri katleden,
Kürt kadınların cesetlerini yerlerde sürükleyen, öldürdükleri Kürtlerin
cesetleri üzerinde poz veren, Kürtlerin sokaklarına ve duvarlarına tamamen
faşist, ırkçı, ahlaksız ve çirkin yazılar yazan bir askeri güce karşı
gerçekleştirmiştir. Zilan yoldaşın eylemi ne kadar tarihi, siyasi anlamı ne
kadar büyük ve sürece nasıl müdahale eden bir eylem ise Zinar yoldaşın eylemi
de askeri sonuçları itibarıyla o denli büyük bir eylemdir. Bu eylemi TAK ya da
başka bir güç üstlenmiş olabilir. Fakat Zinar yoldaşın eylemi her açıdan
sahiplenilecek ve onur duyulacak tarihsel önemde bir eylemdir. Türk devletinin
katliamlarına, yüzlerce sivili katletmesine bakın bir de Zinar yoldaşın bütün
bu katliamları gerçekleştiren, dolayısıyla sadece askeri güçleri hedefleyen
eylemine bakın vicdan sahibi herkes kimin terörist olduğunu rahatlıkla
görebilir. Bizler Zinar yoldaşla her zaman onur duyacağız. Aynen Zilan yoldaş
gibi kendisi komutan bizlerde onun emir erleriyiz.
AKP devletinin bu
kirli savaşı sürdürme referansı nedir, gücünü nerede alıyor?
AKP devletinin en büyük referansı Türk devletinin sömürgeci,
işgalci karakteridir. Sömürgeci Türk devleti Kürtler üzerinde tarih boyunca
işgal, istila, katliam ve sürgün politikalarını her zaman gerçekleştirmiştir.
Şimdi Erdoğan ve AKP, tam da sömürgeci devletin tarihsel karakterine yakışanı
yapmaktadır. Faşizmin referansı onun tahammülsüz, tekçi ve baskıcı
zihniyetidir. Bununla birlikte uluslararası siyasetin ve kamuoyunun sessizliği,
yine Kürtler içinde bazı güçlerin tepkisizliği AKP için en büyük referanstır.
Eğer Cizre ve Silopi yerle bir edilirken kadınlar, çocuklar ve siviller
katledilip, insanlar direniş kalelerinde cayır cayır yakılırken, hemen yanı
başındaki Güney Kürdistan’da KDP sessizlik ve tepkisizlik içine girer, üstelik
Kürtlerin kanına giren bir güce karşı Ankara’da eylem gerçekleştiğinde bu
eylemi kendilerine yapılmış gibi kınarsa, AKP devleti elbette bundan güç
alacaktır. Ve Kürtler de bunu izlemekte ve görmektedirler.
Yine Avrupa ve Amerika Kürdistan’da soykırım uygulanırken
sırf bazı çıkarları için Erdoğan ve AKP’nin tanklarla ve toplarla dövdüğü
Kürdistan’ın şehirlerinde yaşanan katliamlara sessiz kalırlarsa bundan da güç
alacaklardır. Açıktır ki Avrupa kendi demokratik değerlerinin gereklerini bile
yerine getirmemektedir. Göçmenler sorununu vb. bazı çıkarlarını her şeyin
üstünde tutabilecek kadar kendi değerlerine karşı dahi saygısız ve tutarsız bir
duruma düşmüşlerdir. Halbuki Kürtlerin özgürlük talepleri meşrudur. Avrupa’nın
birçok ülkesinde federasyonlar, özerk bölgeler, kantonlar vardır. Bunlar ne
zaman soykırım politikalarının uygulanmasına sebep olmuştur. Eğer böyle olsaydı
bugün İsviçre’de, Almanya’da, Belçika’da ve daha birçok Avrupa ülkesinde hatta
Amerika’da bile taş taş üstünde kalmazdı. Kürtlerin özgürlük talepleri ve
kendileri için istedikleri demokratik statü Avrupa ve Amerika’da uygulanan
statünün üstünde değildir. Uluslararası güçler yüzyıl önce Sykes-Picot
anlaşmasıyla Kürtlerin geleceğini karartılar. Yüzyıl sonra halen aynı noktada
olmaları büyük bir haksızlıktır ve kabul edilemez. Kaldı ki Kürtler artık eski
Kürtler değildir. Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde Kürtlerin yerini ve
değerini bilmeyenler kesinlikle başarılı olamazlar. Kim ne derse desin Kürt
halkı mücadelesinde her zamankinden daha kararlı ve geleceğini mutlaka kendi
eline alacaktır.
Erdoğan HDP’li
vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için talimat verdi. Bunun
sonucunda HDP’li vekillerin fezlekeleri meclise geldi. HDP’li vekillerin
dokunulmazlıkları kaldırılırsa, nasıl bir sonuç ortaya çıkarır?
Kürt legal siyaseti fezlekelere yabancı değildir. Zaten
Türkiye’de hiçbir zaman demokratik siyaset yapma zemini olmadı. Türk devleti ya
size çizdiğim sınırlar içerisinde kalırsınız ya da size yer yoktur dayatmasında
bulundu. Kürt legal siyaseti bu konuda onurlu bir geçmişe sahiptir. Boyun
eğmediler, direndiler. Bu yüzden onlarca Kürt siyasetçi, aydın, iş adamı faili
meçhul cinayetlerde yaşamını yitirdi. Defalarca partileri kapatıldı. 1994
yılında Kürt siyasetçilerinin nasıl adeta boğazlanarak Parlamento’dan alınıp
zindanlara atıldığı bilinmektedir. Kürtler buna karşı da direndiler,
yılmadılar. Şimdi Erdoğan ve AKP yine fezlekeleri demoklesin kılıcı gibi
Kürtlerin üzerinde sallamaktadır. Şüphesiz ki Kürtler, demokratik ve devrimci
güçler buna karşı da direnecektir. AKP’nin amacı diz çöktürmektir. Halbuki bu
mümkün değil. HDP her fırsatta bu diz çökertme politikasına karşı direnişini
kararlı bir biçimde sürdüreceğini belirtmektedir. Parlamentoda fezleke sahibi
olmayan milletvekili yoktur. HDP dışındaki tüm fezlekeler yolsuzluk, rüşvet,
yüz kızartıcı nitelikte olan fezlekelerdir. Vatan Millet Sakarya diye
bağıranlar milleti soyup soğana çevirenlerdir. Her türlü ahlaksızlığı
yaşayanlardır. Gırtlağına kadar yolsuzluk ve rüşvete bulaşan, çalan
çırpanlardır. Bunların milliyetçilikleri bile sahtedir. Hiçbirisinin çocuğu
savaşta değildir. Ama savaş kararını çılgınca da verenler bunlardır. Şimdi
bütün bu kirli dosyaları bir tarafa bırakacaksın, sonra da HDP’lilerin
fezlekelerini parlamentoya getireceksin. Bu büyük bir ikiyüzlülük, büyük bir
ahlaksızlıktır. HDP’lilerin fezlekelere karşı tutumu ne olur bilemem. Halkın
büyük iradesi ile seçilmişlerdir. Parlamentonun tek seçenek olmadığını çok iyi
biliyorlar. Kürt halkının katliam kararını veren bu parlamentoda bir
beklentisinin olamayacağını da çok iyi biliyorlar. HDP sonuçta legal bir
partidir. Halkın iradesini muhakkak gözetecekleri kesindir, kararlarını
kendileri verirler.
Görülüyor ki Kürt
halkı üzerindeki soykırım politikaları devam edecek ve Kürtler de buna karşı
direnecek. Önümüzdeki süreç için neler söylenebilir?
Çok önemli ve tarihi bir süreçte olduğumuz kesindir. AKP
devleti özgürlük hareketini tasfiye etmek istedi. Kürt Halk Önderi üzerinde tüm
zamanların en büyük baskı ve tehdidi uygulanmaktadır. Halkımızın demokratik
özerklik ve inşa mücadelesine karşı tank ve toplarla toplumsal soykırım
politikalarını uygulamaktadır. Bizde hareket ve halk olarak var gücümüzle bir
direniş içerisindeyiz. AKP’nin saldırıları sürdükçe direniş devam edecektir demeyeceğim.
Kürt Halk Önderi Rêber Apo ve Kürdistan özgürleşinceye kadar bu mücadele
sürecektir diyorum. İçinde olduğumuz süreç başka zamanlara hiç benzememektedir.
Her iki taraf açısından da sonuç alma sürecidir. Bunun içindir ki, Türk
sömürgeciliği tüm gücünü seferber etmiştir. Savaşta hiçbir ahlaki kural ve ölçü
tanımamaktadır. 90’lı yıllar çoktan geride kalmıştır. Bambaşka bir tasfiye ve
soykırım politikası ile karşı karşıyayız.
Bizim açımızdan da daha önceki direniş ve mücadele düzeyi
çoktan geride kalmıştır. 40 yıllık mücadele tarihimizde ilk kez bu düzeyde bir
direniş sürmektedir. AKP, çökertme planı demişti. Biz de buna karşı zafer planı
diyoruz. Sürecin bu minvalde gelişeceği kesindir. Ama denenmiş şeyler vardır.
Hem yakın hem de geçmiş tarihimizde, hem halk hem de hareket tarihimizde
görülmüştür ki, sömürgecilik nasıl bir vahşetle üzerimize gelirse gelsin, asla
sonuç alamayacaktır. Yine tüm bu tarihi süreçler göstermektedir ki, direndikçe
kazanan halkımız ve hareketimiz olmaktadır. Eğer Kürtlerin şehitleri oluyorsa
ve bu şehitlerin yeri yüzlerle ve binlerle doluyorsa, eğer halkımız katliamlara
boyun eğmeyip daha büyük bir kararlılık ve intikam ruhu ile mücadeleye hazırsa,
eğer bu direniş bunca imkan, tecrübe ve kazanımlara rağmen kesintisiz devam ediyorsa
ve her şeyden önce de mücadelemizde haklı ve örgütlüysek kazanan tartışmasız
özgürlük olacaktır. Halkımızın yaşadığı bütün acılar aslında özgürlüğün doğum
sancılardır. Mücadelede tabi ki ısrarlı olacağız. Kürtler artık Cizre direnişi
öncesi ve sonrası demektedirler. Bu doğrudur. Bir katliam yaşanmıştır, bir
direniş geliştirilmiştir. Bunun sonuçları elbette olacaktır. Mehmet Tunçlar,
Zinarlar, Sêvêler, Pakizeler ne yapmamız gerektiğini açıkça önümüze
koymuşlardır. Basında katliam bodrumları denilmektedir. Ben bu tanıma
katılmıyorum. Oralara direniş bodrumları demek gerekir. Mehmet Tunçlar,
Sêvêler, Pakizelerin ruhunu hep gündemde tutmak gerekir. 21. yüzyılın bu
çeyreğinde Kürtler tarihe yön veren bir düzey kazanmıştır. Rojava devrimi tüm
görkemliliğiyle ayaktadır. Halkların mücadelesine öncülük etmektedir.
Kürdistan’da sömürgecilikle ulusal ve duygusal bağ ilk kez bu düzeyde
kopmuştur. Bu önemlidir. Ulusal uyanış en yüksek noktadır. Bütün bu rezervler,
avantajlar, tarihi gerçekler göstermektedir ki bu direniş sürecek ve
kazanacaktır.
Kürt halkı büyük
acılarla ama aynı zamanda büyük bir kararlılık ve büyük umutlarla 2016
Newroz’unu karşılıyor. Sizin Newroz mesajınız nedir?
Rêber Apo’nun şahsında ve şehitlerimizin anısına büyük
bağlılıkla tüm halkımızın serhildan bayramı olan Newroz’u kutluyorum. Newroz
Kürt halkının özgürlüğünde ne kadar ısrarlı olduğu, bunun için direniş
iradesini en üst düzeyde ortaya koyduğu bir gündür. Dehaklardan, Çağdaş Mazlum
Doğanlara, Zekiye ve Rahşanlara kadar bu böyle olmuştur. Kürtler 2016 yılı
Newroz’unu direniş içinde karşılamaktadır. Güçlü iradelerini bir kez daha açık
bir şekilde ortaya koyacaklardır. Oldukları her yerde ruhuna uygun Newroz’un
kutlanacağına inancım tamdır. Halkımız Rêber Apo’nun özgürlüğü şiarıyla
Newroz’u kutlayacaktır.
Gerek Kürdistan’daki gerekse yurtdışındaki tüm halkımız
beynini, ruhunu, iradesini ve kararlılığını birleştirecektir. Newroz’da ortaya
çıkacak olan irade aynı zamanda önümüzdeki sürecin yönünü de belirleyecektir.
Tüm halkımıza çağrım tam bir yürek ve irade birliğiyle mücadeleyi
yükseltmeleridir. Bu vesileyle köy korucularına da bir çağrım vardır. Her ne
sebeple olursa olsun bugüne kadar korucu olanlar artık bu lanetli göreve son
vermelidirler. Belki istemeyerek, belki korkudan, belki ekonomik sorunlardan
dolayı koruculuğu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Ama onurlu yaşam her şeyin
üstündedir. Korucular bugünden sonra halkının yanında yer almalıdır. Türk
devleti Kürtlere karşı soykırım uygulamaktadır. Korucular kendi soylarına,
kendi halkına, kendi tarihine karşı tutum içinde olmamalıdır. Öldürülen ve
katledilen analar, çocuklar siviller kendi anaları, çocukları ve kendi halkında
olanlardır. Böyle bir zulme sessiz kalmamalı ve ortak olmamalıdır. 2016
Newroz’unu kendileri için bir başlangıç yapmaları ve tarihin lanetlileri
kategorisinde kendilerini kurtaracaklarını sanıyorum. Ben bu temelde bir kez
daha halkımızın ve tüm dostların 2016 Newroz’unu kutluyorum.
İzlediğimiz kadarıyla
son günlerde Halep’te Kürtlerin yoğun yaşadığı Şêx Meqsûd mahallesine yönelik
ENKS’nin de içinde olduğu itilafın yoğun saldırıları var. İlginç olan bu
saldırılar Suriye’de ateşkesin sağlandığı ve Cenevre toplantısının yeniden
gerçekleşeceği bir süreçte yoğunlaştı. Neden Şêx Meqsûd?
Şêx Meqsûd Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı bir mahalledir.
Aslında mahalle demek eksik kalır. Yüzbinlerce Kürt Şêx Maqsûd’ta yaşamaktadır.
Rojava devriminden bugüne kadar tüm saldırılara rağmen yerlerini terk etmediler
ve direndiler. Son saldırıların arkasında kesinlikle AKP vardır. Zaten Girê Spi
ve Siluk saldırısında DAİŞ’i örgütleyen, harekete geçiren ve Kürtlere saldırtan
da AKP olmuştur. Türk devleti Suriye’de uygulanan ateşkesi fırsat bilerek
sürekli Efrin ve Girê Spî tarafını bombalamıştır. Ehrar el Şam, Sultan Murat
Tugayı vb. çetelerini Şêx Mepsûd’a saldırtmıştır. Bu saldırıları ENKS aktif
olarak desteklemektedir. Aslında ENKS demek de doğru değildir. Böyle bir örgüt
sadece isim olarak vardır. İbrahim Biro ve Hakim Beşar’da ibarettir. KDP’nin
bunları her düzeyde desteklediği bilinmektedir. ENKS itilafla ve AKP’nin
desteklediği gruplarla birlikte hareket edip Şêx Meqsûd’ta Kürt kadınları ve
çocuklarının katledilmesinde pay sahibidir. ENKS tamamen kendisini pazarlamış,
Erdoğan’ının talimatlarına göre düşmanlık yapmaktadır. Bunların Kürtlükle, Rojava
ile ve insanlıkla bir ilişkisi yoktur. Sanıyorum bunlardan birisini sözcü
yardımcısı da yapmışlar. Böylelerini Kürtlere karşı habire konuşturuyorlar.
Kürtler de bunu biliyor, görüyor ve tanığıdırlar. Kürtlükleri bu kadardır işte.
Cenevre’nin mimari ABD ve Rusya’dır, diğerleri hepsi paravandır ve hiçbir
değerleri yoktur.
Son olarak Kürt Halk
Önderi Abdullah Öcalan’ın durumu ile ilgili yeni bir gelişme ya da herhangi bir
bilginiz var mı?
Rêber Apo’nun durumundan bilgimiz yoktur. Ama biliyoruz ki
iki arkadaşı İmralı adasından sürgün ettiler, yine biliyoruz ki AKP’nin Rêber
Apo üzerinde çok büyük bir baskısı vardır. Tehdit ve tehlike ahlaksız biçimde
sürmektedir. En büyük direnişi de Rêber Apo göstermektedir. AKP’nin ahlaksızca
geliştirdiği her türlü psikolojik baskı, açık tehdit, şantaj ve tehlikelere
karşı Rêber Apo geri adım atmamıştır. AKP devleti her konuda olduğu gibi Önder
Apo üzerinde böyle açık bir baskı geliştirirken, Avrupa, Amerika, CPT, Uluslararası
Af Örgütü, Avrupa Konseyi’nin sessiz kalması gerçekten kabul edilebilir bir
durum değildir. Hareket ve halk olarak Rêber Apo’nun durumundan tabi ki
kaygılıyız. Şunu bir kez daha belirtmek durumundayım ki, tüm direnişimiz aynı
zamanda Önder Apo’nun özgürlüğü içindir. Rêber Apo özgürleşmeden ne bu savaş
biter, ne Kürtler özgürleşir ne de Türkiye demokratikleşir. Herkesin bunu çok
iyi bilmesi gerekir. Bu nedenle hareket ve halk olarak mücadelemizi daha da
yükselteceğimizi belirtiyor, başta Avrupa Konseyi ve CPT olmak üzere
uluslararası güçleri AKP üzerinde baskı yapmaya çağırıyorum.
ANF/Fırat Haber
Ajansı’ndan alınmıştır
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com