Kürtler, hiçbir halkın yaşamadığı trajediyi ve inkarı yaşadılar-yaşıyorlar. Tarihte birçok halk katliama uğramış, savaşlara kurban edilmiştir. Ancak, Kürtlere dayatılan inkar ve soykırım, başka hiçbir halka dayatılmamıştır. Kürtlere dayatılan soykırım, aslında bir devletlerarası emperyalist karardır. Kapitalizmin en etkili olmak istediği alanlardan biri olan Kürdistan ve Ortadoğu coğrafyasında, yüz yıldır Kürtlere dayatılan inkar ve soykırım planlamaları bilinçlice yapılmaktadır. İşgalci/Faşist TC’yi, emperyalist emeller doğrultusunda kullanma karşılığında Kürtlere uygulanmak istenen soykırımada destek veriyorlar. TC, Kürtleri inkar ve imha etme karşılığında emperyal küresel güçlerden destek alıyor. Kürt inkarı ve soykırımı, Türkiye’nin tek başına yapabileceği bir iş değildir. Bunun arkasında ” Önder Apo’nun belirttiği yüz yıllık plan ve ” tavşan kaç tazı yakala ” siyaseti vardır. Bu siyaset 1916-1923’den günümüze kadar uygulanıyor. Emperyalist çıkarlar için Kafatasçı, Kürt düşmanı rejimi ayakta tutma ve bu rejimi emperyalizmin ileri karakolu olarak kullanma siyasetine kirli siyaset diyoruz. Kürtler PKK öncülüğünde, ulusal demokratik birlik ve örgütlülüğü en üst seviyede oluşturdukları halde bile hala Kürtlere kirli savaş ve soykırım dayatılıyor. Bölgede statükoyu ayakta tutmak ve kendi eserleri olan katı ulus devletleri egemenlik altında tutmak için, Kürtler kart olarak görülüyor.
Kürtler, PKK’yle birlikte bu kart olarak görülme durumunu kırdılar, teşhir ettiler. Önder Apo, yüz yıldır Kürtlere dayatılan soykırımı durdurup, katı ulus devlet sistemine alternatif bir sistem olan demokratik ulus sistemini geliştirmesi, bölgenin statükocu işbirlikçi güçlerini ciddi olarak rahatsız etti. Alternatif sistem oluşturmak çok ciddi bir iştir. Uluslararası komplonun gerçekleşmesi, kimyasal silahların kullanılmasına ses çıkarılmaması, Kürt Halk Önderine uygulanan tecrid için harekete geçilmemesi, kimyasal silahların kullanılmasını ve kullanımını engelleyen kurumların harekete geçmemelerinin hepsi emperyalizmin Kürtlere uyguladığı özel-kirli savaşın kendisidir. Irak’a yapılan müdahaleye Saddam’ın kimyasal silah kullanımı gerekçe olarak gösterilmişti. Ama TC’nin 1993’lerden beri defalarca kimyasal silah kullanılması Kürtler tarafından gündeme getirildi ama hiçbir kurum ne araştırdı ne de TC’ye birşey dedi. Kürtler, yüz yıldır emperyalist-ekonomik çıkarlara kurban ediliyor. Bir halka dayatılacak en kötü şey bu olsa gerek. Nüfusu elli milyon olan bir halk, göz göre göre inkar ediliyor ve dünya bu soykırıma sessiz kalıyor, seyrediyor, hatta destek veriyor.
SSCB-Rusya bile hep çıkar elsenli yaklaştı, Kürtlere. Mazlum Kürt halkına zulmün her türlüsü yapıldı. Kürtler, her toplum ve canlı gibi, var olmak için hep meşru mücadele yürüttüler. Kürtler, önderliksiz ve örgütsüz oldukları için kolay lokma olarak görüldüler. Kürtler, PKK’yle ulusal bilince, önderliğe, örgütlülüğe ve demokratik ulus siyasetine sahip oldular. Var olabilmek ve yaşayabilmek için kendisini savunması gerekiyordu. Kürdistan ve Ortadoğu gibi şiddet sarmalının özelliklede emperyalist şiddetin bir kader olarak Kürtlere dayatılması, Kürtleri meşru müdaafa yürütmek zorunda bıraktı. PKK, Kürtleri yeniden diriltti. Kendi ayakları üzerinde yürümesini öğretti, politikleştirdi. PKK ve Kürtler hiçbir zaman şiddeti tercih etmediler ama var olmak için zorunlu bir mücadele yöntemi olarak uyguladılar. PKK hiçbir zaman sivilleri hedef alan eylemlere girmemiştir. Sivilleri hedefleyen eylemler PKK’nin stratejisine ve ideolojisine aykırıdır, terstir. PKK, halkların devrimci demokratik partisi ve hareketidir. 1984’ten günümüze kadar PKK hiçbir zaman sivillere yönelik bir eylem yapmamıştır, yapmazda. Halkların devrimci bir hareketinin halklara yönelik bir eylem yapacağını ancak özel-kirli savaş uygulayıcıları olan AKP-MHP’nin faşist yöneticileri düşünür.
İstanbul taksim’de sivillere yönelik yapılan bombalama eylemini PKK’ye mal etmek ancak özel-kirli savaş kliğinin bir yöntemi olabilir. Bazı yabancı haber ajanlarının ” PKK Taksim’deki eylemi üstlenmedi” demelerini hazmedemiyorlar. PKK devrimci ve mert bir harekettir. Bundan dolayı sivilleri hedef almaz. Ama iktidarı kan kaybeden AKP-MHP faşizmi, milliyetçiliği körüklemek ve kaybolan kitle desteğini kazanmak için kirli oyunlar peşindedir. Çünkü, AKP-MHP’nin şimdiki durumu, geminin karaya vurma durumuna benziyor. Bir taraftan PKK’ye mal edilmek istenen eylemler, diğer taraftan HDP’nin her defasında hedeflenmesi, faşist Bahçeli denen özel savaş elemanının ”HDP derhal kapatılmalıdır” demesi, faşist iktidarın çöküş korkusu yaşamasıdır. Kürtler ve gerilla güçlerine yapılan kimyasal silahların, dünya gündemine oturması ve tartışılması, Faşist AKP-MHP rejimini zor durumda bıraktı. Hem bu durumu unutturmak ve hemde kaybolan kitle desteğini yeniden kazanıp iktidar ömrünü uzatmak için kirli savaş yöntemlerine yöneliyorlar. Faşizan diktaların, zor durumda kaldıklarında bu tür yöntemlere baş vurdukları biliniyor. PKK devrimci olduğu kadar vicdanlı ve merhametli bir örgüttür.
Defalarca PKK’nin eline esir askerler ve polisler geçti ama PKK bir askesin ve polisin burnunu bile kanatmadı, tam tersi tedavi etti ve ailelerine sağ-salim teslim etti. TC’nin, eline geçen gerillara neler yaptığını yazmamıza gerek varmı? Kendi asker cenazelerini yakan, uçurumlardan atan ve bombalayan bir rejim, düşmanı olarak gördüklerine akla gelmeyen kötülükler çok rahat yapabilir.
PKK, Kürtlerin inkar edilmesinden, yok sayılmasından, ulus olarak kabul edilmemesinden kaynaklı olarak doğdu ve Kürtlerin dirilen bedeni oldu, yaşayan ruhu oldu. PKK, hiçbir zaman şiddete tapmadı, şiddeti amaç olarak görmedi. Devrimci şiddet PKK için bir tercih değil bir zorunluluk olmuştur. PKK devrimci şiddeti bile gerektiğinde devrede tutmuştur. PKK 1993’ten günümüze kadar, sürekli Kürt sorununu siyasal demokratik yollarla masa başında konuşarak çözelim diyor ve bu konuda defalarca tek taraflı eteşkeslere gidildi ama TC, bunu PKK’nin askeri olarak bir zayıflığı olarak görüp bu durumu bir fırsat olarak gördü, daha çok soykırım şiddetinde ısrar etti. Şiddetin en kirlisinde ısrar eden AKP-MHP faşizmidir. PKK her zaman demokratik çözümü tercih etmiştir. Türkiye’nin demokratik ve özgür bir ülke olması, başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunların çözümü anlamına gelmektedir. PKK’de hareket olarak bu çözümden yanadır. Çünkü PKK halkların devrimci, demokratik hareketidir.
Kemal SÖBE