Türk özel savaş rejimi kendi içinde bir yol ayrımına gelip dayanmıştır. Son haftalarda yaşanan gelişmeler bunu göstermektedir. Libya, Suriye ve Kürdistan merkezli gelişmeler özel savaş rejiminin içerde ve dışarda yeni kararlar aldığı ya da alacağını göstermektedir.
Türk özel savaş rejimi 2015 yılından itibaren AKP-MHP adı altında dinci ve faşist bir dil ve politika ile ayakta durmaya çalışmaktadır. Politikasının ana ekseni Kürt soykırım saldırılarıdır. Ancak gelinen aşamada bu rejimin kendi içinde yaşadığı zorlanmalar ve Kürt özgürlük mücadelesi karşısında aldığı yenilgi içerde yeni tartışmalara yol açmıştır.
AKP, özel savaş rejimince Kürt soykırımını tamamlamak için başa getirilmiştir. Dış güçler içinse AKP hem Kürt hem Türk halkı için bir komplo projesi olarak tasarlanmıştır. Bu iki gerçeklik hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir. Ayrıntılarını bu yazıda belirtmek pek gerekli değildir. Bu iki tespitin ne kadar doğru olduğunu birkaç gün önce AKP Tanıtım ve Medya başkan yardımcı Emre Cemil Ayvalı CNN-Türk adlı yandaş bir kanalda çok net cümlelerle açıkladı; ‘biz Kemalistleri tasfiye etmek için Gülen Cemaati ile birlikte çalıştık’ dedi. Türkiye’de hemen herkes Gülen Cemaatinin CIA ile bağlantılı ulsular arası bir proje olduğunu söyleyip duruyor. AKP bilerek ve isteyerek bu güçle çalışmış olduğu itiraf edilmiştir.
İşin ilginç yanı tasfiye edilen Kemalist asker ve bürokratların bir çoğunun toplandığı ve adına Vatan Partisi adı verilen oluşumla 15 temmuz askeri darbe kalkışmasından itibaren AKP’den çok AKPli olmaya başlamasıdır. Peki o zaman Kemalistler kendilerini tasfiye edenleri neden bu kadar hararetle destekliyor? AKP’nin tutukladığı bu Kemalistler son aylarda neden HDP kapatılsın diye kampanya açmış olabilir? Kürtlere karşı saldırganlıklarını neden bu kadar artırmış? Bu Kemalistler neden Libya yerine ile de Suriye diyor? AKP adı altında bir araya gelmiş olanlar neden ağırlığı Libya ihavancılarına veriyor? İşte bu ve benzer soruları yaşanan gelişmeler ışığında cevaplar aradığımızda Türk özel savaş rejiminin içine düşmüş olduğu durumu ve olası gelişmeleri daha iyi analiz etmiş oluruz.
Erdoğan ve AKP Türkiye cumhuriyetinin demokratik değişimini engellemek için bir komplo partisi olarak dış güçlerce tasarlanmış ve devreye konulmuş projedir. Kemalist oldukları halde kendilerini sol, demokrat ve yurtsever tanımlayan kimi Türkiyeli aydın ve gazeteciler bu konuyu araştırıp belgeleri ile yazmıştır. Örneğin Merdan Yanardağ’ın ‘Bir ABD Projesi Olarak AKP’ adlı kitabı bu çalışmalardan biridir.
Uluslar arası sermaye güçleri AKP ve kişilik özelliklerinden ötürü Erdoğan’ı Ortadoğu’daki çıkarlarını güvenceye almak, Türk devletini bu çıkarların savunucusu yapmak için iş başına getirmiştir. Bu amaçla devlet Gülen Cemaati, Gülen Devletinin siyasi yüzü olarak da Erdoğan liderliğinde AKP adı altın bir projenin hazırlanarak sunulduğu son itirafla kesinleşmiş oldu. Bu projenin başarısı milliyetçi ulusalcı kesimin ya tasfiye ya da ikna edilmesini gerektiriyordu. Milliyetçi, ulusalcı Kemalist devlet kadrolarının ikna edilmesinde uluslararası bir komplo ile Kürt halk önderliğinin Türk devletine teslim edilmesinin belirleyici rol oynağı görülmektedir. ABD ve AB ülkelerinden başını Almanya’nın çektiği gurubun Kürt düşmanlığı ve Kürt katliamında TC devletini desteklemesi, milliyetçi Kemalistleri susturmuş olduğu da artık daha net görülmektedir. Kemalist kadrolar tecrübeli oldukları için başlarına gelebilecekleri ön görüp ayak diremiş, ünlü mart tezkeresi gibi daha bir çok kararla ABD’nin Ortadoğu politikalarını zorlamıştı. ABD buna Süleymaniye’de bu kadronun önemli kolu sayılan özel kuvvetlerden askerlerin başına çuval geçirmişti. Sonraki süreç Gülen Cemaati üzerinden devleti ele geçirmenin adım adım geliştirildiği, bunda Erdoğan ve AKP hükümetlerinin çok önemli işler başardığı görülmektedir. Bir dönemin başbakanı Davutoğulu’nun ‘benim ve MİT müsteşarının dayatmasına rağmen Erdoğan 15 temmuz darbesinin önemli generali Mehmet Dişli’yi emekli etmedi’ diyerek yaşanan gerçekliği anlatmış oldu.
15 temmuz darbesi başarısızlıkla sonuçlanınca ABD ve müttefiklerinin Gülen Cemaati ve AKP üzerinden Türk devletini ele geçirmede aldıkları mesafe çok büyük tehlikeyle yüz yüze geldi. Kullanımlık olduğu kesin olan Erdoğan ve AKP bu defa da kendisini batılı güçler ile Ergenekoncu denilen ulusalcı milliyetçi Kemalistler arasındaki çelişkiyi kullanmaya yatırdı. ABD’de Trump’ın iş başına gelmesiyle AKP üzerinden yeni hamleler başlattı. ABD, AKP’nin Ergenekoncuları susturması, onların gücünü kullanarak Türk devletini istediği çizgiye çekmek için Kürtlere saldırılarının önünü açtı. Destek verdi. Tabi Almanya’da boş durmadı. O da hamlesini Davutoğlu üzerinden yaptı. Erdoğan’ın durup dururken Davutoğlu’nu başbakan yapması ve hiçbir neden yokken azletmesinin nedeni ABD-İngiltere ile Almanya-Rusya hattı arasındaki çelişkilerdir. Bu çelişki ve gerginlikler içinde ABD AKP ve Erdoğan’ı güvensiz ve İslamcı olduğunu bildiğinden kendince tedbir alıp Türk devletini Daiş ve İran ile ilişkiler üzerinden suça bulaştırdı. Erdoğan’da iktidarı için buna çok kolay yattı. ABD desteği sayesinde Erdoğan AKP, Kürtlere soykırım saldırıları yaparak Ergenekoncuları susturdu. Kendine bağladı. Ya da Ergenokoncular ‘Kürtleri katlet, bitir istediğin kadar devlet senindir’ diyerek siyaset yapar çizgiye getirilmiş oldu. Ancak ergenekoncular tedbirsiz de kalmadı. ABD ve NATO’nun tüm itirazlarına rağmen Ruslarla S-400 füze savunma anlaşmasını Erdoğan’a yaptırıp ABD’ye mesaj verdiler. ABD buna karşı Rojava’da her türlü saldırı yapma izni vererek, AKP Erdoğan şahsında temsil edilen İslamcılığı da destekleyerek AKP ve Erdoğan’ı saflarına çekme hamlelerini geliştirdi. Ergenekoncular Devlet Bahçeli ve MHP ile tedbir alarak Erdoğan ve AKPyi kendine bağlamaya başladı. Giderek toplumsal desteği tükenen AKP Erdoğan, MHP ve Bahçeli’siz adım atmayacak noktaya getirildi. Bu, ABD için çok büyük riskler barındıran bir gelişmedir. İşte tüm bu süreçlerde en büyük faydayı sağlayan Erdoğan ve AKP adı altında bir araya gelmiş kesim oldu.
Kürdistan özgürlük hareketi ve Kürt halkı direndikçe zorlanan ve çözülmenin eşiğine gelmiş bulunan AKP MHP faşizmi yukarıdaki belirlemelerden de anlaşılacağı üzere ittifaktan fazla bir şeydir. Türk Devleti MHP ile AKP’yi kontrol ediyor. Kullanıyor. Fakat uluslararası çelişkiler, Suriye ve Libya’daki gelişmeler özellikle de Rusya ile ABD arasında askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik çelişki ve gerginliklerden kaynaklı hareket alanı buluyor AKP adı altında adımlar atabiliyor. Örneğin bu çelişki ve çatışmalar içinde ABD’nin Erdoğan ve AKP’yi yanına çekme ve kullanma siyaseti Türk devletinin Rusya ile hareket etme imkanı verebiliyor. Sanıldığı gibi Türk devleti çok güçlü olduğu ve stratejik konumunu çok iyi kullandığı için ABD ile Rusya arasında gidip gelmiyor. ABD’nin Kürdistan ve Ortadoğu siyaseti değişmediği için Türk devleti bu kadar rahat hareket edebiliyor. Türk devleti de bunu bildiği için yararlandıkça yararlanıyor. ABD’nin Ortadoğu’da geçen her gün biraz daha zayıflamasının nedeni değişen Ortadoğu toplumsal gerçekliği ve bu gerçekliğe PKK ile bilinçlenmiş Kürtlerin öncülüğünü görmemesi ya da görmek istememesidir.
İşte tüm bu süreçlerin sonu geldi gibi. Rusya Suriye’de elde ettiği kazanımları koruyacak kalıcılaştırarak güvenceye alacak adımlar atmak istiyor. Bunu da Suriye rejiminin devamında görüyor. ABD ise rejimi yıkmak istiyor. Bunun için Kürtleri ve muhalif Arapları kullanmak istiyor. İşte Türk özel savaş rejimini giderek içerden zorlayacak birinci husus budur. Ulusalcı, milliyetçi ve Ergenekoncular denilen kesim Rusya gibi düşünüyor ve destekliyor. Karşılığında da Esat rejiminden özerk yönetimin tasfiye edilmesini istiyor. Erdoğan AKP ise ABD tarafından desteklendiği ve Ergenekoncular karşısında ABD AB desteğine ihtiyaç duyduğu için ABD gibi düşünüyor.
İkinci büyük çelişki Libya’da ortaya çıkıyor. Erdoğan AKP Libya’da da Rusyaya karşı bir siyaset izleyerek Ergeneokoncuları kendi çizgisine çekmeye çalışıyor. Bu nedenle
Ergenekonculara ve Türk kamuoyuna Libya’daki gelişmeleri ve elde edileceğini iddia ettiği kazanımları abartarak sunuyor. Rusya’nın bu kazanımları engellediğini ileri sürerek Rusya ile arasını açmaya zemin ve gerekçe yaratıyor. Bu karşı Rusya Erdoğan ve AKP’yi Suriye’de çizgisine çekmek için Libya’da daha sert ve uzlaşmaz bir politika izliyor. Birkaç hafta önce yapılması gereken Türk Rus Dış İşleri ve Savunma Bakanları toplantısının yapılmamasının asıl nedeninin Libya’daki gelişmeler olduğu basına yansıdı. Libya’da elde edilecek kazanımları kendisi için hayati bulan Erdoğan AKP, zorlandığı için ABD ile ortak çalıştığını ilan etmek zorunda kaldı. Bu da Erdoğan ve AKP’nin Suriye’de de çok daha fazla ABD’ye yakınlaşması, Rusya’ya karşı durmasını beraberinde getirecektir. ABD, Ergenkoncuların olası bir darbe ya da iç müdahale ile Erdoğan ve AKPyi tasfiye etmesini engellemek için ise bu kesimleri Kürtlere saldırtmaktadır. Maxmur, Şengal ve medya savunma alanlarına dönük son zamanlarda aratarak süren saldırıların anlamı budur. Giderek tutumlarında netleşmeye doğru giden emperyalist güçlerin bu süreçte neden olacakları gelişmelerden Erdoğan AKP kendi iktidarını güvenceye almaya çalışırken, MHP’de gördüğümüz kesim ise Kürt soykırımını tamamlamak için çalışmaktadır.
Görüldüğü gibi iş gelip Kürt halkının direnişine dayanmaktadır. Kürtleri katlederek bitirmek için kendine iktidar alanı açılmış Erdoğan ve AKP, başarısız kaldıkça ve toplumsal desteğini kaybettikçe Ergenekoncularca miadı dolmuş artık başka bir yol bulmalıyız çizgisine doğru itiyor. AKP Erdoğan ise ABD’ye yakınlaşarak kendini güvenceye almaya çalışıyor. Yani gelişmeler 2015 yılından beri devam eden AKP-MHP-ergenekon ittifakını bozmaya başlamıştır. Soylunun istifası bu bozulmanın ilk somut işareti olarak okunabilir. Kılıçdaroğlu çizgisindeki CHP’nin adam gibi muhalefet partisi olmaya başlaması da bu gelişmelere yorumlanabilir. AKP’den kopan Babcan ve Davutoğlu da giderek daha sonuç alıcı konuşmaya başlamıştır. Bu politikayı da ABD ve AB’nin Erdoğan ve AKP’nin gidiciliğini görmesi şeklinde yorumlamak gerekir. Netice itibarıyla tüm gelişmeler adına cumhur ittifakı denilen kesimlerin kendi aralarında yapmış olduğu anlaşmanın bozulmakta olduğunu ve bu bozulmanın neticesinde de Erdoğan ve AKP’nin tasfiye edileceğini gündeme getirmiştir demek mümkündür. Bu nedenle Türkiye’de her an her şey olabilir diyoruz.
Mehmet Gören
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi