İmralı tabutluğunda tutulan Önderlik tek başına yeni doğumunu gerçekleştirdi. Bu koşullarda hayatta kalıp sağlıklı düşünebilmek bile büyük bir irade ve düşünce gücünü gerektirir. Tanrısal düzeyde kendini yaratımdan başka çare kalmamıştı. Aksi durumda komplonun kaoslu ortamında her şey dağılabilirdi. Kaos bir sisteme, kozmosa evirilmeliydi. Komplocu güçler özgürlük umutlarını, mücadele kazanımlarını bir çırpıda oldu bittiye getirilen tiyatro bir mahkeme ile yok etmek istiyordu. Öyle fazla düşünecek bir zaman da yoktu. Ya AN’da yaratım gerçekleştirilecek ya da kaosun sonsuzluğunda dağılıp gidilecekti. Gerçekten tehlike çok büyüktü. İç tasfiyecilik hastalığı bünyeyi sarmaya başlamıştı. İmralı sisteminde insanlığın en soylu değerleriyle yaratılan PKK’nin tümden imhası gündemdeydi. Kaotik ortamın ikircikliği, kararsızlığı, inançsızlığı ve ihaneti bir hastalık misali yayılmaya başlamıştı. Bir taraftan da Önderliğe bağlanmış hakikat savaşçılarının bedenlerinde tutuşan özgürlük ateşleri Önderlik etrafında koruma kalkanına dönüşmüştü. Halkımız büyük bir öfkeyle ‘’Bê Serok Jiyan Nabe’’ (Önderliksiz Yaşam Olmaz) sloganlarıyla ayağa kalkmıştı. Önderlikle yakaladığı özgürlük umudunu asla kaybetmek istemiyordu. Ortalık cehennem ateşi misali yanıyordu. Umutta, umutsuzlukta Önderliğin tutumuna bağlanmıştı. Tarih yeni bir çıkışı dayatıyordu. Eski paradigmayla bu çıkış yapılamazdı. Yeni paradigma da eski bakış açısıyla geliştirilemezdi. Büyük bir zihinsel doğuş elzemdi. Önderliğin tanrısal mucizesiyle bu gerçekleştirilecekti. Aryen kültüründe Guda, kendi kendine oluşan tanrı anlamına gelmektedir. Bugün Halen Kürtçe ve Farsçada Xweda biçiminde dönüşüm geçirerek benzer anlamda kullanılmaktadır. Xweda, kendini doğuran-yaratan büyük güç anlamındadır. Tasavvuftaki Enel Hak felsefesi tanrısal hakikate ermiş Kâmil bilge insanı tanımlar. İnsandaki Tanrısal Hakikatin büyük bir yoğunlaşma ve bilgiyle, nurlanma ile insanda açığa çıkartılabileceğini savunur. Nurlanan insan, hakikatle aydınlanan insandır. İnsan, ancak evrensel hakikati kavrayıp onunla bütünleştiğinde bilgeliğe ve özgürlüğe kavuşabilir.
Aydınlanmış Kâmil insan; mikro evren ile makro evreni kendinde bütünleştiren bir hakikattir. Hegel felsefesinde, tanrı Geist kendisini felsefik bilinçle özgür insanda keşfeder. İnsan-ı Kâmil, Nirvana, Fenafillâh ve Enel-hak, Geist denilen en yüksek mertebeler insanın en üst düzeyde hakikatle buluşma dereceleridir. Hakikat algısının ve Anlam gücünün yüksek düzeyde insanda yoğunlaşması insanın tanrılaşmasına yol açar. ‘’Tanrı mükemmel bir insan, insan yarı bir Tanrıdır’’ deyişi bunu ifadelendirir. Önderlikte de böyle bir gelişme yaşandı.
PARADÎGMASAL ÜÇÜNCÜ DOĞUŞ
Önderliğin Üçüncü paradigmasal Doğuşu daha önceki iki doğuşu da kapsıyordu. Ama öncekileri içermekle birlikte bazı temel konularda onları çok aşıyor. ‘’Demokratik Uygarlık’’ ve ‘’Demokratik Modernite’’ paradigmasıyla yeni bir zihniyet gelişti. Uygarlık ve kapitalist modernitenin hâkim kıldığı hakikat algısını ve anlam gücünü aşan bir doğuştu. Üçüncü Doğuş; zihniyet, ahlak ve vicdan devrimiydi. İktidar, devlet ve uygarlık zihniyetinden ve araçlarından arınma doğuşuydu. Düşüncenin arınması ve netleşmesiydi. Ortadoğu halklarını ve ilerici dünya insanlığını savunan bir özgürlük doğuşuydu. Kadının özgürlük doğuşuydu. Doğanın yeniden dile gelmesiydi. Paradigmasal Üçüncü Doğuşta, Önderliğin yazdığı Demokratik Uygarlık Manifestoları (Savunmalar) özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi ve sosyalizm isteyen tüm ilerici insanlığa perspektif sunuyor ve sorunların çözümünde çıkış yolu gösteriyor. Yeni Doğuş, PKK’yi yapılandırma ve Kürt halkının özgürlük umutlarını yeniden yeşertme doğuşuydu. Söndürülmek istenen Özgürlük ateşinin yeniden alevlenmesiydi. Önderlik şahsında bitirilmek istenen son özgürlük devriminin yeniden doğuşu ve ayağa kalkışıydı. Devrimcinin, devrimlerin ve sosyalizmin yeniden dirilmesiydi. Üçüncü Doğuş; On milyonlarca şehit vermiş sosyalist mücadelelerin içine düştüğü durumdan ders çıkarmak ve büyük devrimcilerin anılarını yaşatma doğuşu oldu. Olağan üstü bir insan olan Önderlik, her zaman olağan üstü koşullarda devrimciliğin uçurumun kenarında yürümek olduğunu bilerek hareket etti. Adeta uçurumun kenarında kanatlanarak Üçüncü Doğuşu gerçekleştirdi. Önderlik, büyük filozof Nietzsche’nin; ‘’Uçmasını bilmiyorsan, uçurumun kenarında yuva yapma’’ vecizine cevap verircesine kanatlandı. Devrimci mücadele yürütülecekse o zaman onun zihniyeti, koşulları, stratejisi, taktiği ve araçları da yaratılmalıdır. Önderlik bunu yaptı. Önderlik düşünce tarzı dogmatik, statik ve monoton değildir. Kuantumiktir, sıçramalı ve saçaklıdır. Beklenmeyen hamleyi yaparak şok edebilir. Üçüncü Doğuş bizim için böyle oldu. Sadece bizim için değil komplocular içinde öyle oldu. Önderlik, beklenenin aksine bir tutumla komployu boşa çıkardığı gibi, daha güçlü bir mücadelenin yeni paradigmasını geliştirdi.
ÜÇÜNCÜ DOĞUŞTA YENİ BİR ENTELEKTÜEL DEVRİM GERÇEKLEŞTİ
Önder APO, insanlık için büyük bir entelektüel ve ideolojik devrimi gerçekleştirmiştir. Tarihte büyük entelektüel devrimlerin yaşandığı önemli dönemler vardır. Birincisi; Neolitik dönem entelektüel devrimidir. Tarım devrimiyle bağlantılı gelişen Neolitik çağdaki zihniyet doğuşu bütün devrimlerin temeli olarak tarihteki birinci büyük entelektüel devrimi ifade etmektedir. İkinci entelektüel devrim; Sümer-Mısır uygarlığı sürecinde yaşanmıştır. Üçüncü entelektüel devrim; felsefik düşüncenin bir hakikate dönüştüğü Antik Yunan döneminde yaşanmıştır. Zerdüştlük, Budizm, Konfüçyüs çıkışları da hem felsefe hem de ahlak anlamında bu dönemdeki önemli entelektüel gelişmeye tekabül eder. Tek tanrılı Dinler de kendi dönemlerinde önemli bir aydınlanma sağlamış, entelektüel ve ahlaki gelişme kaydetmiştir. Dördüncü entelektüel dönem; Yunan entelektüel devrimiyle bağlantılı Avrupa’da gelişen Rönesans, Aydınlanma ve Reform süreci dönemine oturtulabilir. Beşinci entelektüel devrim; Önderlikle gerçekleşmiştir. Önderlikteki entelektüel devrim, ahlaki ve politik devrimle içiçe gelişmiştir. Önderlik, tarihi sosyolojikleştirerek ve sosyolojiyi tarihselleştirerek tarihin tarihini yeniden yazarak resmi paradigmaları, kavram ve kuramların yetersizliklerini ortaya sermiştir. Toplumsal sorunların çözüm yöntemlerini de geliştirmiştir. Önderlik, yeni paradigmayla özgürlük, eşitlik, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde başta kadın olmak üzere sistem karşıtı mücadelelere kavramsal ve kuramsal perspektiflerle yeni mücadele araçları ve toplumsal sistem modelleri geliştirmiştir.
DEMOKRATİK MODERNİTE KADROSUNUN YENİ GÖREVLER
Kaos dönemlerinde değişen sadece paradigmalar değildir. Eski paradigmaların şekillendirdiği kişiliklerde değişmek zorunda kalırlar. Sorunlara çözüm olamayan, engelleyici hale gelmiş yapılar ve kişiliklerde aşılırlar. Paradigmasal olarak kriz süreçlerinde cevap olamayanlar, çağın çelişkilerine ve ihtiyaçlarına göre kendilerini yenileyemeyen ve örgütleyemeyenler çözülür ve dağılırlar. Ya marjinal hale gelirler ya da başat hale gelen sistemle bütünleşirler. Anti-kapitalist geçinen reel sosyalist partiler ve o eksendeki örgütlenmeler gerekli paradigmasal değişimi yapamadıkları için çözüldüler. 21. yüzyılda, sosyalizm adına paradigmasal dönüşümü başarıp kendini yeni çağın koşullarına uyarlayıp varlığını koruyan ve geliştiren bir tek Önderlik ve PKK olmuştur. Önderlik sayesinde PKK, kaos sürecinde tasfiyeciliğin yol açtığı tahribatlara rağmen başarıyla kendini yeniden yapılandırarak daha da güçlendirmiştir. PKK, 21. yüzyılda sistem karşıtı bir güç olarak büyük bir görev ve sorumluluk üstlenmiştir. Kapitalist modernitenin sistematik saldırılarına ve komplolarına maruz kalmasının nedeni budur.
Yeni paradigma, Demokratik Modernite kadrosunun görevlerini Entelektüel, Ahlaki ve Politik Görevler olarak belirlemiştir ve bunlar teorik ve yapısal açıdan inşa sürecindedir. Rojava Kurdistan Kuzey Doğu Suriye Sistemi bunun somut örneğidir. Kapitalist modernite güçlerinin sürekli Rojava Devrimine saldırması ve tasfiye etme istemi bundan dolayıdır. Kapitalist modernitenin üç ayağı olan azami sermaye düzeni/kapitalist Pazar, Ulus-devlet ve Endüstriyalizme alternatif olarak; Sosyal/komünal pazar, Demokratik Ulus ve Ekolojik Endüstri Demokratik Modernite çözümü şeklinde gelişmektedir.
Önderlik, Ulusal Kurtuluş sürecinin ilk ve ikinci döneminin görevlerini Kürt varlığını ortaya çıkartma, bilinçlendirme, örgütlendirme ve soykırımı durdurma anlamında negatif sorunları çözme görevlerini yerine getirme şeklinde tanımlamaktadır. Yani Diriliş sürecindeki kadro görevleri negatif sorunları çözme görevleriydi. Bulunduğumuz süreçteki görevler; ulusal, siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik ve askeri açıdan varlığı ortaya çıkarılan toplumsal örgütlenmenin Demokratik Ulus ve Demokratik Modernite sistemine dönüştürülmesi anlamında pozitif inşa görevleridir. Kısacası Demokratik Ulusu inşa etme görevlerini yerine getirme sürecindeyiz. Yeni paradigmaya göre PKK’nin yeni dönem kadro ve yönetim görevleri de belirlenmiştir. Çoğumuz halen birinci ve ikinci dönemdeki negatif görevler sürecindeki katılım tarzını aşamadık. Pozitif yönü ağır basan inşa görevlerini yerine getirecek düzeye ulaşamadık. Daha çok eski düşünce tarzı ve görev anlayışıyla yaklaşıyoruz. Bu katılım tarzı sürecin görevlerine cevap olmayan vasat bir katılım tarzı oluyor. Eskiden Reel sosyalizmin ve ulus-devletin olumsuz etkilerini taşıyorduk. Kapitalist sisteme cepheden savaş açmıştık, Uzun Süreli Halk Savaşı stratejisine dayanıyorduk. Dogmatik özelliklerimiz vardı. Newton bilimini, evrim teorisini ve kaba materyalizmi benimsemiştik. İktidar ve devleti farklı yorumluyorduk. Bağımsızlık ve özgürlük anlayışımızda yetmezlikler yaşanıyordu. Ekolojiye daha çok pozitivist anlayışla yaklaşıyorduk. Önderliğin yeni paradigmasıyla bakış açımızda köklü değişim yaşandı. Devrim anlayışımız değişti. Sınıf ve cins çelişkilerini farklı ele alıyoruz. Kadın gerçeğine yüzeysel olan bakışımız şimdi Jineoloji ile derinleşti. Tarih perspektifimiz değişti. Ufkumuz genişledi. Olay ve olgulara Kuantum bilimiyle bakıyoruz. İki modernitenin iç içe yürütülen mücadele tarzını esas alıyoruz. Bunlara bağlı olarak görevlerimizde değişti.
Sonuç olarak; 15 Şubat 1925 Şeyh Said’le başlatılıp 15 Şubat 1999 yılında Önder Apo ile devam ettirilen komplo Kürt ulusunu fiziki ve kültürel bir soykırımla tamamen tasfiye etmeyi hedeflemekteydi. Bu nedenle Önder Apo, 15 Şubat’ı “Kürt Soykırım Günü” ilan etti. Kürtlere karşı geliştirilen komplo ve soykırım İmralı sistemiyle sürdürüldü. Önder Apo ve PKK öncülüğünde gerçekleşen tarihi direnişle Türk devletinin soykırım, inkar ve imha politikaları boşa çıkartıldı. ‘’Güneşimizi Karartamazsınız’’ şiarıyla zindanlardan başlayıp tüm alanlara yayılan direniş komplonun amacına ulaşmasını engelledi. Soykırımcı Türk sistemi gerilla ve halkımızın büyük direnişine karşı çıkmazdadır ve krize sürüklenmiştir. Nasıl ki, komplo mücadeleyle boşa çıkartılmış ve Kürt halkının varlığı kabul ettirilmişse, bugünde daha büyük bir mücadeleyle statüye kavuşacaktır. Kürtler artık statüye kavuşacak aşamaya geldi. Türk devleti bunu engellemek için her türlü ahlaksızca yönteme başvurmaktadır. Halkımıza karşı her gün katliamlar yapmaktan ve insanlık suçu işlemekten geri durmayan faşist TC rejimi yaşadığı krizi taktiksel yaklaşımlarla aşmak istemektedir. Gerçek şudur ki, geldiğimiz aşamada soykırımın merkezi olan Türk sömürgeciliği Önderliğimizin İmralı direnişine karşı yenilmiş ve Önder Apo’ yu muhatap almak zorunda kalmıştır. Önder Apo’nun paradigması dünyaya yayılıyor. Düşünceleri insanlığa ilham veriyor, umut oluyor, mücadele etme azmi, iradesi ve cesareti veriyor. Önderliğin fiziki özgürlüğünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlesi bu devrimin bir yansıması olarak gelişiyor. Yeni enternasyonalist dünya devriminin özgürlük bayrağını dalgalandırmak Apoculaşan; Kürt, Türk, Arap, Fars, Doğulu, Batılı, Avrupalı, Asyalı, Afrikalı, Amerikalı ve diğer halklardan her kültürden ve etnik yapıdan hakikat ve özgürlük arayışçılarına düştü.
Komplonun en önemli hedefi Önder Apo paradigmasıyla gelişen Özgürlük Hareketini ideolojik, felsefik ve örgütsel açıdan tasfiye etmekti. Aynı amaç şimdide geçerlidir. Dolayısıyla sistemle politik ve taktik bazı uzlaşmalar sağlansa da esas olarak ideolojik, felsefik ve örgütsel açıdan mücadele sürecektir. Yani komployla mücadele sadece askeri alanda değil ideolojik ve siyasi boyutta gerçekleşmektedir. Komplocular cephesini temsil eden kapitalist modernite sistemi ile özgürlüğü temsil eden Demokratik Modernite sistemi arasındaki mücadele; tarihsel, ideolojik, felsefik, politik, sosyal, ekonomik ve meşru savunma temelinde bundan sonra da devam edecektir. Güncelde komployu tamamen boşa çıkartmak demek, İmralı sistemini tümden tasfiye etmek, Önderliğin fiziki özgürlüğünü sağlamak ve Kürt halkını bir statüye kavuşturmak demektir. Bunun için; öz güce dayanarak daha fazla örgütlenmek, ulusal ve toplumsal mücadeleyi yükselterek Demokratik Modernite sistemini her alanda inşa etmemiz gerekmektedir.
Dıjwar SASON