Vampir herkesin bildiği üzere filmlere, kitaplara konu olan hayal ürünü olan bir tür. Kandan beslenen bu kurgu yaratıkların temel bir özelliği daha var. Yaşamını sürdürmek için insanların kanına muhtaç vampirler, ışıktan korkuyor. AKP-MHP faşizminin TV ekranlarını doldurduğu güvenlik uzmanlarına bakınca insan aklına vampirler geliyor. Ağızlarından kan sızıyor, hep birileri ölsün onlarda bunun rantını yesin istiyorlar. Bunlar da ışıktan, gerçekten korkuyorlar tıpkı vampirler gibi. Özgürlük hareketinin gerilları karşısında tekrar tekrar bozguna uğrayıp gerçekler açığa çıkınca ne yapacaklarını şaşırıyorlar.
Gerillanın tekniklerini de sözde stratejik planlarını da alt üst ettiği Garê operasyonu boyunca bunların hali traji komikti. Başlarda Garê’yi kontrol etmenin ne kadar önemli olduğunu, artık sıranın Kandil’e geldiğini kısa sürede bilmem ne kadar alanın kontrol altına alındığını köpüre köpüre anlatan bu şahıslar gecenin yarısında paşaları kaçışlarını açıkladıktan sonra ne yapacaklarını şaşırdılar önce. Ardından bu operasyonun zaten kısmi olduğunu söylemeye başladılar. Sonra sanki insan hayatına pul kadar değer veriyorlarmış gibi öldürdükleri esirlere ağıtlar yakmaya, onlar hakkında senaryolar uydurmaya başladılar. Sanki cepheye kendileri gelecekmiş gibi “intikam” naraları attılar. Gerçekte ise gözlerini kan bürümüş ve daha çok kan istiyorlar.
Yaşamlarını devam ettirmek için sürekli kurban arayan bu tiplerin Kürt düşmanı olması doğaları gereğidir. Zaten en fazla da Kürdün kanını istiyorlar. Katliam, suikast, soykırım bunların zihin çerçevesini oluşturan temel dinamikler. Ortak bir özellikleri daha var Kürtler katledilsin, savaş hep sürsün ama onlar hep masa başında kalsın onların sadist rüyaların başkaları gerçekleştirsin istiyorlar. Katliama yolladıkları paralı askerleri, Kürt gerilları çiçekle karşılamıyor tabi. Bu durumda da şehit edebiyatında birinci onlar. Ne de olsa savaşacak, ölecek olan onlar ya da onların çocukları değil.
Bu tiplerin eski generalden masa başı MİT ajanına kadar değişik versiyonları var. Ama ortak özellikleri katil olmaları. Hepsi katil, ellerinde Kürdün kanı var. Kimi Kürdün köyünü yaktı, işkencede öldürdü. Kimisi ihbar ederek öldürdü. Sözde komutan olanları ise erlerine yaptırdı katliamları. Savaşta yer almış olanlardan bazıları arkadaşlarının cenazelerine basarak TV starı oldu. Bu tipler artık rahat. Ekrandan ekrana koşarak rahat koltuklarda ahkam kesebilirler. Onların sözde planları ve stratejik akılları uğruna ölecek çok kişi var nasıl olsa. Tek uzmanlıkları kan tacirliği olsa da artık “güvenlik uzmanı” unvanları var.
Yılda binlerce dolar kazanıp çocuklarını yapabilirlerse ABD’ye en kötü ihtimalle ABD kolejlerine gönderen bu insan müsveddelerinin en çok değindikleri konu da ABD’nin Özgürlük Hareketine sözde yardım ediyor olması. Asker olanlarını NATO karargahlarında ABD eğitti, MİT ajanı olanlarının sadece eğitmeni değil, uzun yıllar maaşını veren bile CİA oysa. Bunların doğruluk, tutarlılık gibi ahlaki değerlerle alakaları yok zaten onlar kan istiyor.
Vampirden başka bir şey değiller ama onlar kendilerini “vatan kurtaran aslan” sanıyorlar. TV’de ellerinde değnekle haritalarda vadi vadi, dağ dağ PKK’yi bitiriyorlar. O dağların o vadilerin ekrandaki bir el hareket gibi kolayca aşılamayacağını aslında biliyorlar. Ama kim tutar onları? Zaten çoğu 90’larda PKK’yi birkaç kez bitiren komutanlar. Onlar bitirmiş ama PKK nedense bitmemiş. Kimse sormuyorlar madem bu kadar stratejik aklınız varda iş başındayken niye bitirmediniz PKK’yi? Bu soruyu tabi ki kimse onlara sormuyor. İnsanların akılları karıştırıp bir şeyler biliyormuş gibi yapıp saçmalamaktan öteye bir şey yapmıyorlar. Ama zaten işleri bu. Özel savaş görevlisi olarak beyinleri bulanıklaştırmak temel görevleri. Yalan kimlikleri haline gelmiş durumda. Sahada kaybettikçe, gerilla planlarını tarumar ettikçe bunlar daha çok konuşuyor. Hep konuşuyorlar. Pratikte bir şey yapamadıkça ancak laf kalıyor onlara.
Her devlet topluma yalan söyler. Söyler de hiçbir devlet bu konuda TC’ye yaklaşamaz bile. TC’nin tüm temel dayanakları yalandan ibarettir. Hal boyunca yalan söylemekle görevlendirdiği kişilerin fantezi bir dünyada yaşaması da doğal oluyor. Bunlar yalandan savaş anıları da yazdılar. 2000’lerin başında Kürdistan’daki savaşla ilgili “Atma Recep din kardeşiyiz” dedirten kitaplar yazmak, belgeseller çekmek moda oldu.
Bugünler de televizyon kanallarının vazgeçilmezi olan Abdullah Ağar ve Mete Yarar da bu dönemlerde piyasaya sürüldü. Fakat 2015’te AKP’ye tam biat ettikten sonra televizyonların baş konuğu durumuna geldiler. Onlara Türk toplumunu yanıltma ve Kürt düşmanlığı pompalama göreve verildi. Aynı yaşta olan bu ikili 90’larda Kürdistan dağlarına geldi. Biri yani Mete Yarar, Şırnak’ı tutuşturanlardan biriydi. Diğeri ise erleri öne sürmüş kendisi karakoldan komutanlık yapıyordu. Nereden mi biliyoruz? Kendisi anılarını yazıyor da o dönem sözünü ettiği bölgelerde gerillacılık yapanlar hakikati açığa vuruyordu. Bu kof kişilikler, sözde askerler bol kepçeden atıyor, PKK’ye her yerde büyük darbeler vuruyorlar. Fakat henüz 50’lili yaşlarının başında olan bu şahıslar tekrardan silah kuşanmayı akıllarından bile geçirmiyor. Keza sadece Kürt halkının kanını değil, Türk askerlerinin de kanını içmek bu vampirlere yetiyor.
Unutmadan bu vampirlerden bir de Kürt olan var. En garabet olanı da o. Çetiner Çetin adı. Uzun yıllar Başurê Kürdistan’da MİT ajanlığı yaptı. Sonra birden gazeteci olma görevi verildi buna. Şeflerinin verdiği bilgileri yazı diye gazetelere geçiren bu şahsı uzaktan izlediği bir işgal seferinde beş yüz metre ötesine düşen havan karşısında korkudan ne yapacağını şaşırdığı görüntülerden hatırlayabilirsiniz. Bu kadar da korkusuz olan bu cengâver bir de kendi halkına ihanet etmiş olmanın günahını yüklenmiş durumdadır.
Bu vampirlerin özgürlük mücadelesi karşısında silinip gideceği açık tıpkı onlardan öncekiler gibi fakat bu zaman boyunca televizyonlarda toplumun aklıyla oynayacaklar. Faşizme karşı mücadele aynı zamanda toplumu bu tiplerden kurtarmak için de farzdır.
Ari TUFAN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi