14 Nisan 2013 Pazar Saat 08:16
Girtiyên jin ên wêneyên Ocalan bi dîwar ve zeliqandin rastî ceza hatin – DîHA
Li Girtîgeha Jinan a Sîncanê 4 jinên girtî ji ber ku di pirozbahiya Newrozê de li hewşa odeya xwe Posterê Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan ê di Rojnameya Ozgur Gundemê de hatibû weşandin li dîwar xistin rastî cezayê hucreyê hatin.
Li girtîgehan rayedarên girtîgehan cezayên balkêş li girtiyan dibirin. Girtî li girtîgehan çi dikin rastî cezayan tên. Yek ji van girtîgehên ku herî zêde binpêkirina mafan çê dibe jî Girtîgeha Sîncanê ya Enqereyê ye. Li girtîgeha Sîncanê ya Jinan 4 jinên girtî ji ber ku di pirozbahiya Newrozê de li hewşa odeya xwe Posterê Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan ê di Rojnameya Ozgur Gundemê de hatibû weşandin li dîwar xistin rastî cezayê hucreyê hatin. Girtiyên bi navê Nedime Yaklav, Hediye Başhan, Ayşe Kaya û Selver Îspîr, ji ber ku di 21’ê Adarê de di pîrozbahiya Newrozê de posterê Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan yê di Rojnameya Ozgur Gundemê de hatibû çapkirin li dîwarê hewşa xwe zeliqandin û gardiyanan ev poster li dîwar dît, der barê girtiyan de lêpirsîn da destpêkirin. Piştî lêpirsînê Midûrê Girtîgeha Jinan a Sîncanê der barê 4 jinan de bi hinceta “Di 21’ê Adarê saet di 10.40’an de li Koxuşa G-2’an de wêneyê Abdullah Ocalan hatiye dîtin. Persolenal li vir girtek girtine û ji Dozgerê Komarê yê Sîncanê re şandine.”
‘Divê lêpirsîn belat bibe’
Girtiyên jin yên bi navê Yaklav, Başhan, Kaya Îspir ku der barê wan de lêpirsîn hat vekirin û rastî cezayê hucreyê hatin ceza îtîraz kirin. Jinan di parastinê de diyar kirin ku wê rojê Newroz bû û ji ber Newrozê pîroz kirin saet di navbera 10.00 û 10.30’an de li hewsa koxuşê stran gotin û pîrozbahî pêk anîn û wiha got: “Dema me stran digotin hemû gardiyan ketin hundir û dest bi lêgerînê kirin. Rojnameyên li koxuşê kom kirin piştre der barê me de cezayê dîsîplîn û hucreyê birîn. Em dixwazin ev lêpirsîn û ceza betal bibe.”
Midîrê Girtîgehê ji bi henceta wê rojê ne pîrozbahiyek fermî ye û li koxuşê pîrozbahî pêk anîne, di pirozbahiyê de afîş û wêneyê “rêxistina sûc” daliqandine der barê Ayşe Kaya û Nedime Yaklav de 11 roj û der barê Hediye Başhan û Selver İspir de jî 12 roj cezayê hucreyê hatiye birîn.
‘KCK’ operasyonların startının verildiği gündeyiz! – DİHA
2009 yılının 14 Nisan’ında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü 13 ilde 90 adrese eşzamanlı operasyon gerçekleştirdi. Söz konusu operasyon ile dalga dalga gelecek olan “KCK” operasyonlarının startı verildi. Operasyonlarda, binlerce Kürt siyasetçi, belediye başkanı, sendikacı, gazeteci, insan hakkı savunucusu gözaltına alındı. Hala gözaltına alınan binlerce kişi “KCK” adı altında yürütülen operasyonlardan dolayı tutuklu.
İşte “KCK” operasyonlarının 4 yıllık serüveninde öne çıkan operasyonlar ve bilançosu
2009
* 14 Nisan 2009 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla Emniyet Genel Müdürlüğü, 13 ilde 90 adrese eşzamanlı olarak operasyon gerçekleştirdi. Operasyonlarda 55 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların arasında DTP Genel Başkan yardımcıları Bayram Altun, Kamuran Yüksek ile Şırnak Milletvekilli Selma Irmak ve DTP MYK üyesi Mazlum Tekdağ da bulunuyordu.
* 2009 yılının Nisan ayından başlayarak dalga dalga Kürt siyasetini bitirmek için yapılan operasyonlarda, Nisan’da 509 kişiden 225’i, Mayıs ayında gözaltına alınan 213 kişiden 116’sı, Haziran ayında ise 223 kişiden 73’ü tutuklandı. “KCK”nin yaptığı ateşkese rağmen 2009 yılında operasyonların yapılması dikkat çekti. Operasyonlar sonucu 2008 yılında tutuklanarak Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Serdar Ziriğ’in dosyası, Kürt siyasetçilerin yargılandığı dosya ile birleştirildi. Kamuoyunda “KCK” ana davası olarak bilinen dava 4’üncü yılını geride bırakırken, operasyonlar ise halen sürüyor. 98’i tutuklu 175 kişinin yargılandığı davada, tüm sanıklar hakkında “örgüte üye olma” iddiasıyla dava açılmış durumda. Kürtçe savunma krizinin damga vurduğu davada, anadilinde savunma hakkı 31 Aralık’ta kabul edilmişti. An itibariyle 98 kişinin tutuklu olduğu davada 18 Şubat yapılan karar duruşmasında 10 kişi tahliye edilmişti.
2010
* Kürt siyasetine cezaevine hapsederek bitirmek projesi hız kesmeden 2010 yılında da devam etti. DTP’nin kapatılması ardından Kürt siyaseti yeni fakat gelenek olarak yabancı olmadıkları yeni bir parti olan Barış ve Demokrasi Partisi ile tanışacak, fakat Kürt siyasi iradesine yönelen baskı zihniyeti yine operasyonlarla devam edecekti. 2010 yılının ikinci BDP operasyonunu 5’inci gününde Antep, Adıyaman, Mersin ve Hatay’da 22 ayrı noktaya eş zamanlı düzenlenen operasyon ile yapıldı. Gözaltına alınan 22 kişiden 21’i “KCK’nin şehir yapılanmalarındaki faaliyetlere katılmak” iddiasıyla tutuklandı. Operasyonun hemen ardından Şubat ayının 3’üncü gününde Antep’te 16 kişi gözaltına alındıktan sonra tutuklandı. Antep’te yapılan operasyonun ardından 13 Şubat’ta Mardin, Siirt, Van, Hakkari, Antep, Muş ve Ağrı’da polisler tarafından düzenlenen baskınlarda aralarında şu an BDP Mardin Milletvekili olan Gülser Yıldırım ve İHD yöneticileri ile belediye meclis üyelerinin de bulunduğu 131 kişi gözaltına alındı ve bunlardan 60’ı tutuklandı.
* Tarih 24 Aralık 2010’u gösterirken gerçekleşen bir diğer operasyonda ise bu kez hedef Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ile belediye başkanları oldu. Birçok ili kapsayan operasyonda Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından milletvekilliği düşürülen DTK eski Eş Başkanı Hatip Dicle, kapatılan DTP’nin Diyarbakır İl Başkanı Fırat Anlı, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin, Çınar Belediye Başkanı Ahmet Cengiz, Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak, Batman Belediye Başkanı Nejdet Atalay, İHD Genel Başkan Yardımcısı ve İHD Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, Dicle eski Belediye Başkanı Abdullah Akengin, DİSKİ Genel Müdürü Yaşar Sarı, Silvan eski Belediye Başkanı Fikret Kaya’nın da aralarında bulunduğu 36 kişi gözaltına alınmış ve bunlardan 23’ü tutuklanmıştı. Operasyonun hız kestiği 2010’un Haziran ayında Hakkari’de ev baskınlarında gözaltına alınan ve aralarında BDP Genel Merkez çalışanları, BDP İl Eş Başkanları M. Sıddık Akış ve Berivan Akboğa ile DİHA Muhabiri Hamdiye Çiftçi’nin de bulunduğu 11 kişi tutuklanmıştı.
2011
* Türkiye geneli “KCK” adı altında Kürt kurumlarına yönelik gerçekleştirilen operasyonlarda aralarında gazeteci, insan hakları savunucuları, akademisyenler, siyasetçilerin de olduğu yüzlerce kişi tutuklandı. 3 Ekim ile 10 Aralık 2011 tarihleri arasındaki 70 günlük sürede 410 kişi gözaltına alınırken, bunların 237’si ise tutuklandı. Tutuklanan 237 kişinin arasında, Prof. Dr. Büşra Ersanlı, yayıncı Ragıp Zarakolu, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 36 avukatı ve BDP’de aktif siyaset yürüten siyasetçiler yer aldı. 10 Aralık 2011 ile 20 Ocak 2012 tarihleri arasında Türkiye’deki gözaltı ve tutuklama bilançosunda 40 günlük bir sürede gözaltı ve tutuklama sayısının artış gösterdiği görüldü. Bu tarihler arasında Türkiye geneli 2 kapsamlı “KCK” operasyonu düzenlendi. İki operasyonun da merkezi İstanbul olurken, 20 Aralık 2011 tarihinde Türkiye geneli Kürt basın emekçileri hedef seçildi. 48 basın emekçisi gözaltına alındı ve bunlardan 36’sı tutuklandı.
* 6 Ekim 2011’de BDP’nin Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş’ın verdiği verilere göre, 14 Nisan 2009 tarihinden 2011 Ekim ayına kadar 7 bin 748 kişi gözaltına alınırken, gözaltına alınanlardan 3 bin 895 kişi tutuklandı.
2012
* 7 Ocak’ta İstanbul’da Bağcılar ve Güngören’de “KCK” adı altında yapılan operasyonlarda gözaltına alınan 15 kişiden 13’ü tutuklandı. Mardin’in Nusaybin ilçesinde 9 Ocak günü “KCK” adı altında yapılan operasyonda gözaltına alınan 9 çocuktan 2’si serbest bırakılırken, 7 çocuk ise “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiası ile tutuklandı. 12 Ocak’ta Şırnak’ın Silopi ilçesinde ev baskınlarında gözaltına alınan ve adliyeye sevk edilen 21 kişiden 2’si serbest bırakılırken, 19 kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi.
* Türkiye geneli 17 ilde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin talimatıyla 13 Ocak’ta yapılan aralarından eski milletvekili Fatma Kurtulan ve DEHAP eski Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın olduğu operasyonda gözaltına alınan 39 kişiden 31 kişi, “Örgüt üyesi olmak” ve “Örgüt yöneticisi olmak” iddialarıyla tutuklandı. Yine aynı tarihte Diyarbakır’da gözaltına alınan 22 kişiden 10’u “KCK/Kent Meclisi’ne üye olmak” ve “Faaliyetlerinde bulunmak” iddiasıyla tutuklandı.
* Tarihler 21 Ocak’ı gösterdiğinde Türkiye geneli “KCK” adı altında düzenlenen operasyonlarda, arada geçen 40 günlük sürede 449 kişi gözaltına alınırken, bunlardan 327 kişi tutuklandı. 26 Ocak’ta, Cizre ilçesinde yapılan operasyon sonucu gözaltına alınan 23 kişiden 1’i çocuk toplam 19 kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi. 28 Ocak’ta, Mardin’in Kızıltepe ilçesinde eş zamanlı olarak yapılan operasyonlarda gözaltına alınan 11 kişiden aralarında Azadiya Welat gazetesi Mardin Temsilcisi Aziz Tekin’in de bulunduğu 8 kişi tutuklandı. 30 Ocak’ta “KCK Urfa” davasında kilit rol alan Gülistan Encü ile röportaj yapan DİHA Muhabiri Murat Çiftçi, çıkarıldığı mahkeme tarafından “örgüte yardım etmek” iddiasıyla tutuklandı.
* 4 Şubat’ta Batman’da “KCK Kent Meclisi” adı altında gözaltına alınan 44 kişiden 31’i, “KCK faaliyetleri içinde bulunmak” ve “Faaliyetlerini yürütmek” iddiasıyla tutuklandı. 9 Şubat’ta Hilvan ilçesinde sabah saatlerinde düzenlenen ev baskınlarında aralarında BDP’li yöneticilerin de bulunduğu 9 kişi gözaltına alındı. İstanbul’da 13 Şubat tarihinde “KCK” adı altında düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınanlardan 49 kişiden 5’i “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. 14 Şubat’ta “KCK” adıyla yapılan operasyonlar kapsamında Manisa’da gözaltına alınan 14 kişiden 10’u tutuklandı. 16 Şubat’ta KCK” adı altında yapılan operasyon ile gözaltına alınan KESK üyesi 14 kadın sendikacıdan 9’u “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.
* 1 Mart’ta Cizre ilçesinde gözaltına alınan aralarında BDP Kadın Meclisi üyesi Dilek Yıldız, BDP Cizre İlçe Yöneticisi M. Sait Asut, Belediye Meclisi üyesi Müdür Gök’ün de olduğu 20 kişiden 11’i tutuklandı.
* 27 Kasım’da Van, Iğdır ve Erzurum’da evlere yapılan baskında gözaltına alınan 51 kişiden çoğu Kürt siyasetçisi 19 kişi tutuklandı. Batman’da “KCK” adı altında düzenlenen operasyonda gözaltına alınan 31 kişiden aralarında BDP PM üyesi, BDP Batman İl Eş başkanları ve Batman Belediye Başkan Yardımcısı’nın da bulunduğu 24’ü tutuklandı. Dersim Merkez ve birçok ilçesinde 11 Aralık’ta “KCK” adı altında yapılan operasyonlar kapsamında 13 kişi tutuklandı.
* Hatay merkezli yürütülen ve Adana, Batman, Kayseri, Diyarbakır, Mardin, Van, Dersim’de onlarca üniversitede öğrencisi gözaltına alınıp tutuklandı. Mardin’in Ömerli ilçesinde 27 Nisan’da gözaltına alınan aralarında BDP yöneticilerin olduğu 21 kişiden 16’sı tutuklandı.
* 13 Mayıs’ta Urfa merkezli İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Eskişehir ve Muş’ta düzenlenen ev baskınlarında gözaltına alınan 30 kişiden, BDP Urfa İl Eş Başkanları Fatma İzol ve Mehmet Vural ile BDP Viranşehir ile Ceylanpınar ilçe başkanlarının da aralarında bulunduğu 22 kişi tutuklandı. 31 Mayıs’ta Urfa ve ilçelerinde “KCK/Kent meclisi faaliyetleri içinde oldukları” iddiasıyla gözaltına alınan 29 kişiden 16’sı tutuklandı.
* 6 Haziran’da Tıp öğrencileri ve doktorlara yönelik 7 ilde eşzamanlı olarak düzenlenen operasyon sonucunda gözaltına alınan 46 tıp öğrencisi ve doktordan 13 kişi tutuklandı.
* 6 Haziran’da Mersin merkezli toplam 6 ilde düzenlenen operasyonda gözaltına alınan ve aralarında DİHA Muhabiri Zeynep Kuriş, Azadiya Welat Gazetesi İmtiyaz Sahibi Halime Parlak ve BDP PM Üyesi Ramazan Yıldız’ın da bulunduğu 27 kişiden 10’u tutuklandı.
* Van merkez ve ilçelerinde 7 Haziran günü düzenlenen operasyonda aralarında Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın da bulunduğu 14 kişi gözaltına alınmış bunlardan Bekir Kaya’nın içinde olduğu 10 kişi tutuklanmıştı.
* 25 Haziran’da KCK operasyonu kapsamında KESK ve bağlı olduğu sendikalara baskın yapıldı. KESK Genel Başkanı Lami Özgen dahil 72 kişi gözaltına alındı ve 22 kişi tutuklandı.
* Ekim ayında Mersin merkezli yürütülen operasyonda gözaltına alınan 38 kişiden aralarında BDP Mersin İl Eş başkanları, İHD Mersin Şube Başkanı’nın da bulunduğu 25 kişi, “KCK yöneticisi” ve “KCK üyesi olmak” iddialarıyla tutuklandı. Aynı operasyon kapsamında Diyarbakır’da 2 kişi tutuklandı. Bu operasyonda gözaltına alınan DİHA Mersin Muhabiri Ferhat Arslan serbest bırakıldıktan kısa bir süre sonra tekrardan gözaltına alınarak tutuklandı.
* Van Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polislerin 26 Kasım’da Van merkez, ilçe ve beldelerinde eş zamanlı olarak “KCK” operasyonu adı altında Dicle Haber Ajansı (DİHA) Van Bölge Temsilciliği, Azadiya Welat Gazetesi Temsilciliği, belediye birimlerinin de bulunduğu çok sayıda adrese yaptığı baskın sonrası 19 kişi tutuklandı.
* Aralık ayında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı’nın talimatıyla Batman, Siirt ve Mardin ile ilçelerinde yürütülen operasyon çerçevesinde gözaltına alınan 85 kişiden 48’i “KCK Kent Meclisi yapılanması içinde yer aldıkları” iddiasıyla tutuklandı.
2013
2013 yılının ilk 16 gününde Malatya, Mardin, Şırnak, Urfa ve Bitlis’te yapılan ev baskınlarında ise, aralarında çocuk ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu 116 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 10’dan fazlası çocuk olmak üzere 57 kişi tutuklandı.
‘Enfal karesata karesatan e’ – ANF
Seddam Husên li Başûrê Kurdistanê hovitiyeke mezin meşand. Navê vê hovitiya ku mirovahiyê ji xwe şerm kir Enfal e. Di Komkujiya Enfalê de hemû rêbazên dermirovî hatin bikarnanîn. Bi hezaran gund hatin wêrankirin. Di Komkujiya Enfalê de ku bênavber 7 mehan berdewam kir de bi sed hezaran kurdistanî bi awayekî hovane hatin qetilkirin. Bi qasî vê hovîtiyê bêdengiya cîhanê ya li hemberî vê komkujiyê mijara nîqaşê ye. Komkujiya Enfalê wekî ‘Kareseta karestan’ tê binavkirin
Enfal navê wê ji sureta heştemîn a Quranê ye û di wateya Xenîme de ye û ev peyva Enfal ji bo Xenîmeyên şer ê navbera misilman û hêzên ne misilman de 1400 sal berê di dema Hz. Muhemed de hatiye bikaranîn. Seddam ji bo komkujiyên ser kurdan rewa bike wateya Enfalê guherandiye û ew ji bo xwe bi kar aniye. Bi taybetî jî piştî belavbûna tevgera hêzên başûrê Kurdistanê ya di sala 1975’an de komkujiya li ser kurdan zêde bû. Ji salên 1975’an şûnde gundên kurdan hatin hilweşandin û şewtandin. Wê demê Serokomarê Iraqê Seddam Husên di televîzyona fermî de digot ku ‘Kesên îxaneta niştimanî ya axa Iraqê kirine me ew şandin dojehê’. Ev axaftina Seddam hişt ku komkujiya li ser kurdan zêde bibe. Di vê çarçoveyê de operasyonên qirkirinê yên bi navê ‘Enfal’ pêk hatin. Komkujiya Enfalê di 23’yê sibata 1988’an de dest pê kir û bênavber heta 27’ê îlona 1988’an berdewam kir.
Operasyonên Enfalê ji aliyê hêzên hewayî û bejayî yên artêşê, hêzên asayîş, polîs, cerdevan û hêzên îstîxbaratê pêk hatin û ji aliyê Alî Hesen Mecîdê pismamê dikatatorê berê yê Iraqê Seddam Husên ve hat koordînekirin.
Di encama van operasyonên Enfalê de 182 hezar kurd hatin windakirin û niha jî dem dem cenazeyên wan di gorên komî da tên dîtin. Kesên ku bi awayekî hovane hatin qetilkirin zêdetir zilam bûn. Her wiha jin jî heta niha vê êşa dermirovahî dijîn. Alî Hesen Mecîd ku ji aliyê kurdan wekî Alî Kîmyewî tê nasîn ji ber bikaranîna çekên kimyewî di komkujiya Helepçeyê de ji Seddam xelat wergirtibû.
Alî Kîmyewî di civîna gulana 1988’an de ya Partîya Baasê ku li Kerkûkê pêk hat de plana tunekirin û şewitandina gundên başûrê Kurdistanê bi taybetî jî herêma Germiyanê aşkera kir. Alî Kîmyewî di vê civînê da dibêje ku ‘Ji bo em planên xwe yên tunekirina kurdan serkeftî bi encam bikin divê em milyonek belavok ên bi zimanê erebî, soranî û behdînî çap bikin û li hemû qadên Başûr belav bikin. Di belavokan de em bang li kurdan bikin ku kesên bên teslîm bibin dê bên efûkirin. Heke ew vê banga me qebûl nekin û bi çekên xwe neyên teslîm nebin em ê çekên kîmyewî bi kar bînin û wan tune bikin.
Oprasyonên Enfal bi heman şêwaza qirkirna cihûyan a li Almanyaya dema nazîyan pêkanîn , despêkê di qonaxa yekemîn da cih û kesên werin tunekirin hatin destnîşankirin û ji bo wê jî di sala 1987’an de hejmartina nufusê pêk anîn. Di qonaxa duyemîn de gundî li wargehan kom kirin û li wir bi cih kirin. Di qonaxa sêyemîn de jî hatin qirkirin û di gorên komî de zîndî hatin binaxkirin. Ajokarên dozerên ku wê demê kurd bi zindî bin ax kirin, piştî serhildana 1991’an li xwe mikur hatin û cihê gorên komî nîşanî rayedaran dan
Dewleta Iraqê ji bo cara yekemîn di 16’ê nîsana 1987’an de çekên kîmyewî di êrişa ser gundê Şêx Wesanan a herêma Xoşnawtî nêzî Hewlêrê ye bi kar anî. Dewleta Iraqê demeke dirêj bû ku dixwest vî planî bi kar bîne, lê ji ber şerê li hemberî Îranê nikarîbû bi du aliyan re şer bike. Li gorî biryara hejmara 160’an a serokatiya Partîya Baasê di 2’yê adara 1987’an Alî Kîmyewî ku hat pêywirdarkirin û di bin navê dê li Başûr aramî çêbibe dest bi hemleyên qirkirinê kirin. Alî Kîmyewî ku piştî Kerkûk ket destê serhildêran dibêje ku ‘Şêwirmendên taburên parastinê hatin cem min û min ji wan re got gundên xwe vala bikin. Ger ku hûn vala nekin ez ê bi çekên kîmyawî êrîşî we bikim’.
Piştî vê axaftinê gundiyên derdora Kerkûkê bi êrîşên hovane re rû bi rû man. Artêşa Iraqê dest bi şewitandina gundan kir. Her wiha bîr û kaniyên gundan çikandin û mal û milkên wan bi darê zorê desteser kir.
Qonaxa herî dijwar û hovane ya operasyonên Enfal qonaxa sêyemîn bû. Ji ber ku ev qonax di meha nîsanê de li herêma Germiyan dest pê kir û zêdetirî 70 hezar kesî bi awayekî hovane hatin qetilkirin û windakirin. Ji bo vê komkujiyê jî roja 14’ê nîsanê wekî roja Enfalê hat qebûlkirin. Di operasyonên Enfalê de rola herî qirêj û diwar rola cerdevanan bû. Di dema komkujiyê de cerdevanên dibin fermandariya zêdetirî 400 sercerdevan de bi awayekî çalak tevlî vê komkujiyê bûn. Cerdevan li pêşiya artêşê derketibûn nêçîra kurdan. Piraniya van sercerdevanan ku destê wan di qirkirina kurdan de ne, hîn jî li Başûr serbest digerin. Hin ji wan jî di nava partîyên siyasî de cih digirin. Balkêş e ku hemû belgeyên operasyonên Enfal piştî sala 1991’an di bin navê parastinê de birin Amerîkayê û niha hemû li kongreya Amerîkayê ne. Ev jî gelo Amerîka dixwaze rola xwe ya di qirkirina kurdan de veşêre tîne bîra mirovan.Tiştê ji Komkujiya Enfalê dijwartir pirsên bê bersiv a piştî serhildana sala 1999’an û helwesta rêveberîya Herêma Federal a Kurdistanê ye. Wextê ku mirov bi kesên ku ji vê komkujiyê xilas bûne re diaxive her tim gotina ‘Enfal didome’ bi kar tînin. Hîn jî pir kes hene ne tenê di asta navneteweyî de, lê di asta herêmî û bi giştî li Kurdistanê nizanin Enfal çi ye? Çawa çêbûye û çi encam bi xwe re aniye?
Hîn jî jinên ji vê komkujiyê rizgar bûne bi pirsgirêkên pir cidî yên derûnî, civakî û aborî re dijîn. Enfal hê jî ji bo wan girî, lorîn, kincên reş , xwîn û tarîtiyê îfade dike. Gelek jinên ku ji vê komujiyê rizgar bûn ji bo jiyana zarokên xwe bidomînin neçar man pir karên zehmet bikin. Hîn jî naxwazin bawer bikin ku kes û karên wan êdî venagerin. Di vê komkujiyê de bedena zilamên wan hatin enfalkirin û qirkirin, lê ji bo jinan jî jiyana wan hat qirkirin.
Wextê ku mirov pirsan ji wan bike li ser dema operasyonê dibêjin ‘Em çima li jiyanê hiştin. Ji bo ku em êşê bikêşin em sax hiştin’.
Armanc ne tenê kuştina fîzîkî bû, lê kuştina ruh û hebûna gelekî bû ku ji dîroka mirovahiyê re dayiktî kiriye. Enfal hîn jî zîndîye û ne guftûgo û ne lêkolînên cidî li ser nehatine kirin. Hê jî pênaseya rast jê re nehatiye kirin. Di be ku wezaratêk li ser navê operasyonê hatiye peywirdarkirin lê hîn jî ji rastiya çareserîya pirgirêkan dûr in. Hem di asta navneteweyî de û hem jî di asta hundirîn de ji bo dermankirina birîna Enfalê hê jî gavên pêwîst nehatine avêtin. Wekî ku Lêkolînerê Phîlîp Sipînser ji bo komkujiya cihûyan dibêje ‘kareseta karesetan’, lê mirov vê yekê dikare ji bo Komkujiya Enfalê bibêje.
Kalkan: Hali hazırda çekilme pozisyonu söz konusu değil – ANF
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, gerilla güçlerinin hali hazırda çekilme pozisyonuna geçme durumunun söz konusu olmadığını belirterek, “Herkes mevzisinde ateşkes konumunda kendini savunuyor, meşru savunma konumunda bekliyor, sürecin gelişimini izliyor dedi.
Gerillaların bazı amaçlar, yaşam imkanları gerçekleşsin diye dağa çıkarak silahlandıklarını kaydeden Kalkan, “Önder Apo’ya özgürlük istiyor. Kürt sorununun çözüm sürecinin başlamasını istiyor. Kürt kimliğinin tanınmasını, Kürtlere adil, insanca, eşit davranılmasını istiyor. Bunları görmeden, gerillanın çekilmeye ikna edilmesi zordur diye belirtti.
Kalkan, “Bu konuda ya somut adımlar olur, yada ancak önder Apo doğrudan girişimde bulunur, ikna edebilir diyerek geri çekilmenin başlayıp yürüyebilmesi için Öcalan’ın gerillalara doğrudan hitap edebilmesinin şart olduğunu söyledi.
‘GERİLLA ÇEKİLME MERAKLISI DEĞİL’
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Sterk TV’de gazeteci Cahit Mervan’ın hazırlayıp sunduğu Sela Sor programında gerilla güçlerinin geri çekilmesi, TBMM’de kurulan ‘çözüm komisyonu’ ile Akil İnsanlar heyeti konusunda önemli açıklamalarda bulundu.
Gerilla güçlerinin çekilmesi konusunda Türk basınında özellikle son günlerde “Gerilla güçlerinin silahsız bırakarak geri çekileceği ve “Geri çekilirken Türk ordusu tarafından denetleneceği şeklinde çeşitli iddialar ve senaryolar yer almakta.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, iddiaları yalanlayarak, gerillanın çekilme meraklısı olmadığını, halı hazırda çekilme pozisyonuna geçmiş olma durumunun da söz konusu olmadığını söyledi.
Kalkan, “Şunun kamuoyu tarafından da, özellikle de ilgili kesimler tarafından da iyi bilinmesini istiyorum ki gerilla çekilme meraklısı değil. Güle oynayarak kimse çekilmek falan istemiyor. Tersi geçerlidir dedi.
‘HALİ HAZIRDA ÇEKİLME POZİSYONUNA GEÇMİŞ OLMA DURUMU SÖZ KONUSU DEĞİL’
Gerilla güçlerinin “Hali hazırda çekilme pozisyonuna geçmiş olma durumu da söz konusu değil diyen Kalkan, başlayıp başlamayacağı tartışma konusu olan durumla yüz yüze olduklarını belirterek şunları söyledi:
“O üretilen senaryoların hiçbir geçerliliği yok. Söz konusu iddiaların hiçbir geçerliliği yok. Herkes yerli yerinde ve gerilla ateşkes konumundadır. Önder Apo’nun Newroz’da yaptığı çağrı ve Yürütme Konseyi Başkanlığı’mızın 23 Mart tarihli talimatı temelinde gerilla ateşkes pozisyonuna çekilmiştir ve bu pozisyonunu sürdürüyor. Bu konuda ne geri nede ileriye dönük her hangi bir değişiklik yok. Yeni bir talimat da gerilla komutanlığına yoktur. Her hangi bir talimat karargaha ulaşmamış, birliklere de öyle bir talimat verilmemiştir. Herkes mevziisinde ateşkes konumunda kendini savunuyor, meşru savunma konumunda bekliyor, sürecin gelişimini izliyor. Gerilla birliklerimiz her olasılığa göre de hazır olmayı esas alıyor.
‘HENÜZ BİR GÖREVLENDİRME YOK’
“Çekilme başlayabilir mi, Olabilir mi? diye soran Duran Kalkan, yönetimlerinin ‘koşulların gerçekleşmesi temelinde’ buna hazır olduğunu beyan ettiğine dikkat çekti. Kalkan, “Koşullar gerçekleşmiş mi gerçekleşmemiş mi onu yönetimimizin takdiri bilir. Ama henüz böyle bir görevlendirmesi söz konusu değildir. Fakat genel yönetimimiz, Yürütme Konseyi Başkanlığımız şunu da açıkladı: Yönetimimizde bir sorun yok, görüş birliği vardır. Fakat gerillanın öyle kolay, rahat geri çekilmeye ikna edilmesi mümkün değil dedi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Kalkan, gerilla güçlerinin geri çekilmeye ikna edilmesinin neden kolay olmadığına şu sözlerle açıklık getirdi:
“Orta kademe komuta da, savaşçı güç de bir amaç için dağa çıkmış, silahlanmış durumda. Fedai çizgisinde, büyük bir cesaretle, fedakarlıkla savaşa hazır. Bunu laf olsun diye yapmıyor. Can sıkıntısını gidermek için yapmıyor. Bazı amaçlar, yaşam imkanları gerçekleşsin diye yapıyor. Önder Apo’ya özgürlük istiyor. Kürt sorununun çözüm sürecinin başlamasını istiyor. Kürt kimliğinin tanınmasını, Kürtlere adil, insanca, eşit davranılmasını istiyor. Bunları görmeden, gerillanın çekilmeye ikna edilmesi zordur. Bizim yönetimimizin bunu başarması çok zor bir iş.
ÇEKİLMENİN İKİ KOŞULU
Duran Kalkan, gerilla güçlerinin hangi koşullarda ikna olabilecekleri ilişkin, bunun iki şekilde ancak olabileceğini belirterek şöyle dedi:
“Bu konuda ya somut adımlar olur, yada ancak önder Apo doğrudan girişimde bulunur, ikna edebilir. Yoksa öyle kolay olacağını ben hiç sanmıyorum. Kimse de öyle düşünmemeli. Sanki gerilla güle oynaya bunu yapacakmış, bunun için hazırmış gibi bir hava yaratılıyor. Onlar hakarettir. Gerillayı küçük göstermeye yönelik davranışlardır. Gerçekle hiçbir alakası yoktur. Öyle sananlar tersi durumlarla karşılaşırlarsa yalancılıkları ortaya çıkar. O bakımdan da kamuoyunun yalan yanlış bilgilendirilmesini doğru bulmuyoruz. Bunun ne basın ahlakıyla, nede basın özgürlüğüyle bir ilgisi yoktur.
‘KRİZ DEVLET VE HÜKÜMETİN YETERLİ ADIMLAR ATMAMASINDAN KAYNAKLANIYOR’
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, Türk meclisinde süreci izlemek üzere komisyonun kurulmasının geri çekilme konusunda yaşanan krizi aşmak için yeterli olup olmadığını değerlendirirken, krizin kendilerinden değil, devlet ve hükümetin ‘yeterli adımlar atmamasından’ kaynaklandığını söyledi.
“Adına çözüm süreci, yeni süreç denilen bu sürecin gelişmesi bazı koşullara bağlıydı. Taraflara yüklediği yükümlülükler vardı. Bir çözüm projesi temelinde gelişen süreç oluyordu. Çeşitli aşamalardan oluşuyordu. İlk aşamasında savaş güçlerinin geri çekilme koşullarının oluşması için tarafların bazı adımlar atması gerekiyordu. Bize gelen bilgiler, Önder Apo’nun eylem planı, mektupları, çözüm projesi bunları içeriyordu. Biz bu temelde durumu değerlendirdik yönetim, örgüt olarak karar verdik. Önder Apo’ya tümüyle birlik bütünlük halinde olduğumuzu ifade ettik. Bu temelde önder Apo Newroz’da o tarihi çağrı, açıklamasını yaptı, yönetimimizde 2 gün sonra gerillaya ateşkes çağrısı yaptı, tüm gerilla güçleri ateşkes konumuna geçti. Yani Kürt tarafı olarak biz bu süreçte, bu aşamada yapmamız gerekenleri yaptık, atmamız gereken adımları attık. Bunun karşılığında da devlet ve hükümet tarafından çekilmenin koşullarının oluşturulması, çekilmenin yasal ve siyasal bir zemin kavuşturulması yönünde atılması gereken adımlar vardı. Bu konuda yeterli adım atılamıyor, kriz buradan doğuyor. Bizden değil, hükümet tarafından doğan bir kriz. Mümkün olduğu kadar bir kriz olmaması için çaba harcıyoruz. Bu konuda önder Apo’nun çok sabırlı bir tutumu ve çabası var. Herkes bunu bilmeli, takdir etmeli.”
‘ÖNGÖRÜLENLERİN YAPILMASINI BEKLİYORUZ’
Bu bakımda öngörülenlerin yapılmasını bekliyoruz. Bunlar işte Akil İnsanlar Komisyonuydu, meclisin bu sürece el koymasıydı. Karar alması kanunlar yapması. Mademki siyasal süreç esas olacak, siyasi çözüm gelişecek, o halde en üst siyaset kurumu sürece el koymalı, kanun çıkarmalı, komisyon örgütlemeliydi. Dolayısıyla askeri güçlerin geri çekilişi siyasetin etkinliğinde, denetiminde olmalıydı.
‘MECLİS İSTEKSİZ GÖRÜNÜYOR’
Atılan adımların zayıf olduğunu, Meclis komisyonunun da çok yeterli görünmediğini belirten Kalkan, “Kanun yapma, karar alma konusunda meclis isteksiz görünüyor. Bir ilerleme sağlayamadı. Bir komisyon öngörülüyor. Tümden reddetmiyoruz ama projede ifade edilen komisyon düzeyinde değildir. Bunların kalıcı bir geri çekilmeyi sağlatmak için çok yeterli olacağını sanmıyorum ben dedi.
‘ÖCALAN’IN GERİLLAYA DOĞRUDAN HİTAP EDEBİLMESİ ŞART’
İddiaların aksine, gerillanın ‘tersi konumda’ olduğunu, Güney Kürdistan’daki gerillaların Kuzey Kürdistan’a gitmek istediklerini belirten Kalkan, yönetimleri üzerinde büyük bir baskı ve dayatmanın olduğunu belirterek şunları kaydetti:
“Geri çekilmenin başlayıp yürüyebilmesi için önder Apo’nun gerillaya doğrudan hitap edebilmesi şart. Bunu herkes bilmeli. Yönetimimiz bunları laf olsun diye, yada birilerini korkutmak için, siyasi üstünlük sağlamak için, yada şantaj yapmak için söylemiyor. Bir gerçek ifade ediliyor. Bunu herkes bilmeli. Herkes sanıyor ki gerilla zaten dünden hazır, hemen silahı kapar koşar. Öyle bir durum yok. Herkes şimdi tersi konumda. Güneydeki de Kuzeye gitmek istiyoruz diyor. Müthiş bir baskı var dayatma var yönetimimiz üzerinde. Eğer süreç ilerlemez, önder Apo’nun daha açık bir hitabı gelişmezse yönetimimizin bu konuda çok zorlanacağı, bu tutumların önünde set çekemeyeceği söylenebilir. Herkes böyle bilmeli. Bu bakımdan hem siyasetin tam açık hakim olması, el koyması, hem gerçekten de bunun Kürt sorununun siyasi çözümüne, Türkiye’nin demokratikleşmesine bağlı olduğu konusunda güvence verilmesi, hem de önder Apo’nun gerillaya doğrudan hitap edebilmesi gerekiyor.
‘AKİL İNSANLAR KOMİSYONU BU DÜZEYDE KALIRSA YETERSİZ OLUR’
Duran Kalkan, geçtiğimiz günlerde göreve başlayan Akil İnsanlar Komisyonu’nun görev ve misyonunu da değerlendirdi. Komisyonun mevcut düzeyde kalması durumunda bunun yetersiz olacağını belirten Duran kalkan, bu konuda şunları kaydetti:
“Komisyon sayı olarak da nitelik olarak da öyle çok zayıf değil. İstekli de görünüyorlar. Hükümet de ilgi gösteriyor. Bu çabaları küçümsemiyoruz, hemen reddetmiyoruz. Fakat olması gereken bu muydu denilirse, o kanaatte değiliz. Olması gerekene göre değil. Niteliği biraz daha farklı olabilirdi. Biraz çok tek yanlıdır. Görev kapsamı bakımından da, deneme yapılıyor, sanki muğlak bir durumu var gibi. İşte alanları gezin, bilgi toplayın, rapor hazırlayın deniliyor. Öyle değil. Aslında nasıl ki meclis komisyonu oluşacak karar yada kanun temelinde, siyaseten sürece el koyacak, süreci yönlendirecek, siyasetin nabzı olacak idiyse, Akil İnsanlar Komisyonu da toplumun nabzı olacaktı, kalbi olacaktı. Toplumun vicdanı olacaktı. Toplum adına geçmişi de geleceği de yönlendirecekti. Siyasetten sıkılan, siyaseti doğru bulmayan toplumun muhatap aldığı benimsediği kurum olacaktı. Gerekirse siyaseti yönlendirecekti. O etkinlikte olması, o tarafsızlıkta olması, tüm toplumda, her keste öyle bir itibar bırakması, herkes tarafından kabul edilebilir olması bu bakımdan önemlidir.
Mevcut komisyonun hem birleşiminde öyle bir zayıflık var hem de görev kapsamı böyle değil. Şu haliyle böyle değil. İlerde değişebilir. Komisyonun oluşması önemli tabi. Süreç gereği oluyor. Fakat şu haliyle tamda yapması gerekeni üstlenmiş, ona hazırlanan bir komisyon konumunda değil. Böyle bir komisyon bu düzeyde kalırsa yetersiz olur. Olması gereken değildir. Örneğin geçmişi netleştirecek bir adalet ve hakikat komisyonu gibi rol oynamalıydı. Geçmişe dönük de öyle bir çalışma yapması gerekiyordu. Geleceğe dönük siyasetin, süreci yönetimi üzerinde toplum vicdanı olarak bir denetim kurulu biçiminde rol oynamalıydı. Böyle bir konumu pozisyonu olursa, süreci ilerletebilir, sorunları çözebilirdi. Bizce ancak böyle bir komisyon bu süreci yürütebilir.
Ji penaberan îdîayên sosret – Yeni Özgür Politika
Piştî li Tesîsa Kerwanan a Suleyman Şah a 7 kîlometre ji navçeya Akçakale ya Rihayê dûr şewat derket û 2 zarokan jiyana xwe ji dest da penaberên Suriyeyê îsyankiribûn û nêzî 600 penaber dersînor hatibûn kirin.
Rayedaran jî piştî bûyeran daxuyanî dabûn û diyarkiribûn ku tenê 130 penaber bi daxwaze ji Tirkiyeyê çûn e. Penaberên hatin qewirandin û li bajarê Tel Abyad hatin bicihkirin bi dîmenên ji DÎHA’yê re şandin gotin ew bi zorê ji bajarê Konê yê Suleyman Şah derxistin vegotin. Halîd Salîh (60), çawa piştî îsyanê dersînor hatin kirin wisa vegot: “Em bi dildarî û vîna xwe derneketin. Destûr nedan em kincên xwe li xwe bikin û em bi zorê li wesayîtan siwar kirin. Em bi malbatên xwe ji aliyê leşker û hêzên ewlehiyê ve bi şîdetê bi wesayîtan anîn sînor. Gelek malbata şandin Deyrezorê. Ji zarok, ciwan û hemû kesî re heman pêkanîn kirin. Di dema îsyanê de ciwanên me bi wan re bi hêz şer kirin. Bi keviran li me xistin. Ev pêkanîn li hemberî me kirin. Me nexwest em biçin. Lê em qewirandin. Dema em ji konan derxistin dujîn, gef li me kirin û li hemberî me şîdet pêk anîn. “
Jina ducanî ya nexwest navê xwe bide jî wiha got: “Di dema îsyanê de ji zaroka min ya 4 salî re ava şid avêtin. Di vucuda wê de sorbûn çêbû. Hêj ev jê neçûne. Dema em derxistin me berxwe dan lê gotin ‘bimirin jî bavêjin’ ” Kese birîndar hatî Tirkiyeyê jî wiha got: “Ez birîndar hatibûm Tirkiyeyê. Ez hatim Tel Abyadê. Ez du rojan li nexweşxaneyê raketim. Pişt re ez li kampê hati bicîhkirin. Nîva şevê ez ji kon derxistim. Pêdîvî pêk hebe ez dê heta Enqere gilî bikim.
Jina got hevserê wê li Suriyeyê şer dike jî wiha got: “Ez jî derxistim. Ez diraziyam ji nişkave bi ser kon de girtin. Derfet nedan ez serê xwe jî bigirim. Gotin ‘Hadê hadê her Suriyeyê herin cem Beşar’ Min ji wan re got hûn çima dikevin hûndir ez tazî me. Di wê demê de keça apê min li cem min bû. Ew weke hevserê min dîtin. Ji min re gotin ‘Ka hevserê te li Suryeyê bû’ Min jî ji wan re got ez keça apê min e. 5 kes ketibûn kon. Em bi piyên tazî li wesayîtan siwar kirin. Em bi lezgînî anîn aliyê din ê sînor vala kirin.” Jinekî din jî wiha golt: “Bi ser kon de girtin û ez li wesayîtê siwar kirim. Keça min di kon de diraziya. Destûr nedan ez wê bigirim. Guhdariya min jî nekirin. Keça min li wir ma. Şîrê wê jî xilas bûye. Jin ji wan re got cih ez bimirim ez naçimê lê gotin ‘tu bimirî jî em dê te bibin'” Jinekî din jî diyar kir ku di saetên şevê de de ew derxistin û wiha got: “Xwarin û vexwarin ji bo me girîng nîn e. Em ji ber ewlehiyê hatibûn. Ji bo ku em namusa xwe muhafaze bikin em hatibûn. Leşkeran bi boriyê li min da. Di nav kesên hatin derxistin de birîndar jî hebûn.”
‘Me di dawî de komplo ferq kir’
Endamekî OSO’yê yê nexwest navê xwe bide diyar kir ku “Ji rêveberiya kampê li me geriyan û got, ‘Em 600 alîgirên Esed tesbît kirin werin ji sînor bigirin û ya pêdivî pê heyî bikin’ Me ji bi hêrsekî mezin dar û çekên xwe girtin û em hatin sînor. Me di heman demê de êrîş li wan nekir em hinek pê re axivîn. Piştî axaftinê em hînbûn ku ew Nusayrî nin in. Me fêm kir ku ew ji me ne. Heke em pê re neaxivî ban û em di heman demê de êrîş li wan kiriba dê tiştên nebaş çêbiban.”
Hiqûq hate binpêkirin
Qeymeqamê Akçakaleyê Eyup Firat jî têkildarî îdîayan de bêdeng ma. Hate zanin ku Suriyeyiyên ji ber tiştên piştî îsyanê hatin jiyîn nerihat e û diyar kirin ku ew şerê Suriyeyê ji jiyana kon tercîh dikin. Hate îdîakirin ku ji 27’ê adar heta niha 2 hezar û 500 Suriyeyî bajarê kon terk kirin. Parêzer Cuneyt Altinparmak, têkildarî prosedura hiqûqî ya dersînor diyar kir ku hiqûqa penabaran hate binpêkirin û hatin dersînorkirin û wiha got: “Îsyanek pêk bê jî penaberekî din naşînin kampekî din. Heke li wir aramî pêk neyê di bin çavderiya Neteweyên Yekbûyî de dê bişînin welatekî din. Tirkiyeyê hiqûqa xwe û ya gerdûnî binpêkiriye.”
Yanlış hesap yapmayın! – Yeni Özgür Politika
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, Dicle Üniversitesi’nde gerçekleşen olayların gerçekliği açığa çıktıkça, yaşananların sıradan bir olaylar dizisi olmayıp ciddi bir tertip olduğunun da anlaşıldığın belirterek, hem tetikçi grupları hem de Türk Hükümeti’ni uyardı.
Yürütme Konseyi Başkanlığı tarafından dün yapılan yazılı açıklamada, ilk etapta normal bir öğrenci olayı gibi cereyan eden Dicle Üniversitesi’ndeki durumun, kasıtlı bir biçimde sürece yaydırılmasının, bir planlama çerçevesinde geliştirildiğini gösterdiği kaydedildi. Geçmişi bilinen marjinal bir grubun polis desteğinde ve Rektörlüğün koruması altında piyasaya sürülmesi suretiyle yurtsever-demokratik gençlerin bıçaklanmasına kadar varan bu olayın, ciddi boyutları bulunduğu vurgulanan açıklamada, “Amed’deki demokratik kurumların sorunu çözme çabalarına rağmen, ısrarlı bir biçimde sürece yaydırılması ve birçok öğrencinin gözaltına alınarak işkenceye tabi tutulması, önemli bir durumdur. Polisin bu tutumuna ve öğrencilerin bıçaklanmasına karşı Türkiye’deki diğer bazı üniversitelerde devrimci-demokrat-yurtsever öğrenciler tarafından haklı olarak demokratik tepkiler konulmuştur. Ancak tepki gösterilen bu yerlerde de Amed’deki provokatif grubun devamı niteliğindeki grupların karşı çıkışları gerçekleşmiştir. Bütün bunlar, bir tertiplemenin olduğunu göstermektedir.
PKK aleyhine sloganlar
Amed’de polisin koruması altında PKK aleyhine sloganlar attırılması ve olayların yaydırılmak istenmesi oldukça manidar bulunan KCK açıklamasında, 1990’larda polis ve devlet desteğinde tetikçi olarak kullanılan ve belleklerden silinemeyecek düzeyde gaddar ve sadist yöntemlerle yurtseverleri katleden bir grubun bugün farklı bir biçimde ortaya çıkıp geçmişteki kontra pratiğini anımsatan tarzda girişimlerde bulunması ve polisten güç alarak yurtsever-demokratik gençlikten insanları bıçaklaması, “çok tehlikeli bir durum olarak nitelendirildi. “Umarız yanlış hesap peşinde olanlar, yanlışlarını kısa sürede görüp bu tehlikeli girişimden ve duruştan vazgeçerler denilen açıklamada, şunun altı bir kez daha çizildi: “Kimse yanlış hesaplar yapmamalı, geçmişteki devlet desteğindeki tetikçilik, bugün devlet desteğindeki bir siyasi tetikçilik ve bıçakçılığa dönüşmemelidir.
Tam da bu süreçte…
Öcalan’ın Newroz’da ilan ettiği ve başlattığı yeni sürecin, şiddetin tamamen bir tarafa verildiği, silah yerine fikirlerin ve düşüncenin konuşması gerektiği bir süreç olduğunu hatırlatan KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, tam da böylesi bir dönemde bu tür olayların dayatılmasını “düşündürücü buldu. Açıklamaya şöyle devam edildi: “Biz hareket olarak böyle bir dönemi pratikleştirme sürecine girerken bu tür girişimlerle bizi ve tabanımızı farklı tutumlara zorlama çabalarının sonuç almayacağını belirtmek istiyoruz. Ancak her koşul altında, herkes, hesabını doğru yapmak zorundadır. Bu konuda herkesin, kendi cephesinden, hayaller kurmadan gerçekçi davranması ve sorumlu yaklaşması önemli olacaktır.
Bu önemli süreçte halkımız bu tür olaylara karşı daha duyarlı davranmalı Kürdistan gençliği, provakatif girişimlere meydan vermeden kendi örgütlenmesini ve mücadelesini demokratik yöntemlerle daha da yükseltmelidir.
Devlet ve AKP’nin tavrı
Burada devletin ve AKP Hükümeti’nin tavrının önemine işaret edilen KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı açıklamasında, şunlar belirtildi: “Daha sürecin başında iken polisin bu biçimde yurtsever-demokratik gençliği bastırmak istemesi, süreci oldukça zorlayan bir tutumdur. Geçmiş dönemler boyunca her yeni hamlede böylesine paravan grupların piyasaya sürülmesi ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin darbelenmeye çalışılması, Türk sömürgeciliğinin geleneksel bir sindirme taktiği olarak süregelmiştir. Ancak gelinen noktada AKP Hükümeti gerçekten sorunu çözmeye karar vermişse, Türk sömürgeciliğinin öteden beri kullandığı bu tarz değişik grupları kullanarak Kürt Özgürlük Hareketi’ni yıpratma taktiğine son vermelidir. Dicle Üniversitesi’nde yaşanan bu olaylarda polisin provokatif bir grubu teşvik edici ve kollayıcı pratiği açıkça ortadadır. Yine Rektörlüğün olayların durdurulması yönünde çaba göstermek yerine aynı gruba sahip çıkması, sürece müdahale edilmesini ve olayların durdurulmasını engellemiştir.
Koruculuk niye geliştiriliyor?
Tarihi bir sürecin yaşandığı bugünlerde, bir taraftan geçmişte Kürt halkına çok acılar çektirmiş yöntemlerin yeniden devreye konulması, bu tür grupların polisçe desteklenmesi ve diğer taraftan Kürt toplumunda önemli bir dejenerasyona yol açan köy koruculuğu sisteminin de yeni bir süreç yokmuşçasına geliştirilmeye çalışılması, sürecin ruhuna ters durumlardır. AKP hükümetini, Türk devletinin öteden beri Kürt halkına karşı kullandığı bu tür yöntemleri artık durdurmaya ve süreci sabote etmeye dönük bu gibi girişimlere karşı açık ve tutarlı bir tutum almaya çağırıyoruz.
DAVA ÇÖKTÜ AMA KÜRTLER HAPİSTE! – Özgür Gündem
2009 yılının 14 Nisanı’nda başlayan ‘KCK’ operasyonlarının üzerinden 4 yıl geçti. Binlerce Kürt siyasetçi barış sürecine rağmen hâlâ tutuklu. Çözüm süreciyle bu davaların çöktüğünü söyleyen Fırat Anlı, ‘tutsaklar derhal serbest bırakılmalı’ dedi
TAHLİYE GÜVEN ARTIRICI ADIM OLUR
19 Şubat’ta serbest bırakılan Yenişehir Belediyesi eski Başkanı Fırat Anlı, “çözümün tartışıldığı bu süreçte “KCK operasyonlarında tutuklananların serbest bırakılmasını, Kürtler çözüm sürecinde güven artırıcı adım olarak görür dedi.
HUKUKSUZLUĞU SONLANDIRIN
“Sayın Öcalan’ın 21 Mart Newrozu’nda buna dönük kamuoyuna önemli mesajlar verdiği bir süreçte beklentimiz odur ki bu hukuksuzluğa son verilmelidir diyen Anlı, “Anti-demokratik bu yargılama trajedisine son artık verilmeli diye konuştu.
Rehinelerin bırakılması sürece güven katar
14 Nisan 2009 günü başlayan “KCK operasyonlarının ilki 4 yılı geride bıraktı. Kamuoyunda “KCK Ana davası olarak bilinen dava kapsamında 26 Aralık 2009 günü tutuklanan ve 4 yıl aradan sonra 19 Şubat’ta serbest bırakılan eski Yenişehir Belediye Başkanı Fırat Anlı, “KCK operasyonlarına ilişkin değerlendirmede bulundu. Anlı, Kürtlerin de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana hep ayrı bir hukuk ve ayrı bir rejime tabi tutulduğunu belirtti. “KCK operasyonlarının da bu kapsamda hayata geçirildiğini dile getiren Anlı, “KCK operasyonları kapsamında binlerce insanın haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklandığının altını çizerek, “Çift yönlü hukuk söz konusu, Kürtler olunca çok basit delillerle hatta delil olmayacak kimi iddialarla tutuklayabiliyor. Yıllarca cezaevinde haksız bir şekilde tutabiliyor. İşte KCK yargılaması budur. Aralarından seçilmiş milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri, sivil toplum yöneticileri, hukukçular, gazeteciler, öğrenciler, sağlıkçılar, emekçiler, kadın, yaşlı, genç yani bir bütün toplumsal yapının olduğu binlerce kişiden bahsediyoruz. Bu sadece klasik bir yargılama değildi. Bir halkın tümüne, örgütlü yapısına, siyasal yapısına, partisine, kurumlarına dönük büyük kapsamlı bir operasyondur. Burada ortaya çıkan tablo şunu gösteriyor belki birileri Sri Lanka modelinin uygulanmasına ciddi ciddi inandılar ve bunun bir boyutuyla bir adımını da KCK yargılamaları adı altında Kürt siyasi hareketini, Kürt sivil örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin üye ve yöneticilerini, seçilmiş insanlarını tutuklayarak toplumu öncüsüz, örgütsüz ve bir biçimiyle de hareketsiz kılmak istediler diye değerlendirdi.
Yanlıştan derhal dönülmeli
Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiyeye yönelik atılan adımların çözüm olmadığının ve sonuç vermediğinin görüldüğüne vurgu yapan Anlı, şunları dile getirdi: “Bunda tabi ki halkımızın gösterdiği sahiplenmenin, gösterdiği direnişin, operasyonlara karşı ortaya koyduğu tavrın ve tepkinin çok önemi vardı. Bu açıdan özellikle içinde bulunduğumuz süreçle bağını kurduğumuz zaman, yeni bir işte çözüm sürecinden geçtiğimiz PKK’nin silahsızlanması yönünde ya da PKK’nin Türkiye sınırları dışına çıkması, en azından Türkiye sınırları içinde silahlı mücadeleyi sonlandırması, yönünde tartışmaların yoğunca olduğu, Sayın Öcalan’ın 21 Mart Newroz’unda buna dönük kamuoyuna önemli mesajlar verdiği bir süreçte beklentimiz odur ki bu hukuksuzluğa son verilmelidir. Bu güne kadar sürdürülen antidemokratik ve yasa dışı sayabileceğimiz bu yargılama trajedisine son verilmeli ve arkadaşlarımız özgürlüğüne kavuşmalıdır. Bu hem yürütülen sürecin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlayacak hem de Kürtlerin sürece bir biçimde güven artırıcı bir adım olarak yaklaşmasına sebebiyet verecektir. Bu açıdan Mayıs ayı içerisinde özellikle KCK ana davasının yargılamasının da yapılacağını düşündüğümüzde 4 yılını bitirmiş, artık 5’inci yılına girmiştir. Bir yargılamada tutukluluğun sürdürülmesi çok iyi niyetli bir yaklaşım olmayacaktır. Zaten hukuka aykırı bir yaklaşım bu açıdan da yeni sıkıntılara sebebiyet verecektir. Bu yargılamalara derhal son verilmeli ki, siyasi tutsak sayabileceğimiz bu arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşmasını bekliyoruz.
14 Nisan’da özgürlük için alanlara
Bugün birçok yerde 2009 yılının 14 Nisanı’nda başlayan “KCK operasyonları yürüyüş ve basın açıklaması ile protesto edilecek.
BDP Şirnex İl Örgütü tarafından basın toplantısı düzenlendi. BDP İl Eşbaşkanı Baki Katar, şunları ifade etti: “14 Nisan KCK operasyonlarının yıldönümüdür. Bizim temel talebimiz Sayın Öcalan’ın ve bütün tutsak yoldaşlarımızın özgürlüğüdür. Bu temelde 14 Nisan’da Şirnex il ve ilçelerinde yapılacak olan yürüyüşe tüm Botan halkını davet ediyoruz.
Colemêrg’in (Hakkari) Gever (Yüksekova) İlçesinde BDP öncülüğünde operasyonlar protesto edilecek. BDP İlçe Örgütü tarafından yapılan açıklamada, bugün saat 14.00’te BDP İlçe binasından Yüksekova Adliyesi’ne yapılacak yürüyüşe katılım çağırısı yapıldı.
Daxwaza gel azadiya Ocalan e – Azadiya Welat
Komîsyona Aqilmendan li Amedê civîna gel pêk anî û komîsyonê anî ziman ku daxwaza gel ya yekem azadiya Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan û daxwaza duyem divê Qendîl û Îmralî raste rast têkiliyê deynin
Hevdîtinên komîsyona Aqilmendan ya Başûr Rojhilatê Anatolyayê li Amedê didomin. Serokê heyetê Yilmaz Ensaroglu anî ziman ku di hevdîtinên li herêmê de daxwaza gel ya yekem azadiya Rêberê Gêlê Kurd Abdullah Ocalan e. Ensaroglu anî ziman ku daxwaza duyem jî divê Qendîl û Îmralî raste rast bi hev re bikevin têkiliyê û wiha got: “Di mijara paşvekişinadinê de psîkolojiyeke cuda heye. Daxwazên wekî ev zarokên me ne çima welat terk bikin biçin tînin ziman.
Komîsyona Aqilmendan di çarçoveya xebatên xwe yên li Amedê de li Navenda Çand û Hunerê ya Cegerxwîn civîna gel li dar xistin. Serokê komîsyonê Yilmaz Ensaroglu, Kezban Hatemî, Mehmet Emîn Ekmen, Fazil Husnu Erdem, Etyen Mahçupyan û Murat Belge û gelek welatî tevli civînê bûn. Di beşa ji çapemeniyê re hat girtin de nêrînên û pêşniyarên gel yên der barê pêvajoya çareseriyê hatin girtin. Endamên heyet bi puşiyên ku gel ji wan re diyarî kirin tevli civînê bûn.
Di beşa ji çapemeniyê vekirî de Yilmaz Ensaroglu axivî diyar kir ku hêviya wan ew e ku di vê pêvajoyê de bi ser bikevin. Ensaroglu mînakên komîsyonên aqilmendan, rol û mîsyona wan anî ziman û wiha got: “Li her welatekî ku komîsyon bên avakirin rol û mîsyona wan diguhere. Li hîn deran rola hekemtiyê, li hîn deran rola navbeynkrayiyê û li hîn deran jî rola şahidiyê tê girtin. Komîsyona ku li Tirkiyeyê bi armanca agahdarkirina gel hat avakirin, gelo gel çawa vê pêvajoyê dinirxîne, hêvî û fikarên gel çi ne? Bi vê armancê hevdîtin tên kirin.
Ensaroglu, der barê xebatên heyetê yên 3 rojan de agahî dan û wiha got: “Armanca me ne ku em tiştekî vebêjin. Me 3 rojan li vir bi nûner û saziyên sivîl ên civakî re hevdîtin kir. Armanca van civînan em daxwaz, pêşniyar û bendewariyên beşdarên civînan kom bikin û bi nivîskî pêşkêşî meclisê bikin. Em ê van bendewarî û pêşniyaran bi nivîskî û belge bidin Enqereyê. Em ê raporê bi meclisê û heyetên din re parve bikin. Em ne li bendê ne ku tiştên berê pêk hatin ji nişka ve bên jibîrkirin. Lê bêyî ku em paşeroja xwe ji bîr bikin em bêtir li pêşeroja xwe binêrin. Hemû mirov pir tije ne. Pir êş kişandine. Hin êş hatin nûkirin. Ji bo ku em baştir li pêşerojê binerin divê em hin êşên xwe jî bibîr bîr bikin. Hin pêşniyarên şênber û spesifik hatin kirin.
Ensaroglu, pirsên rojnamegeran jî berisvandin û diyar kir ku di civîn û hevdîtinan de daxwaza herî zêde derket pêş serbestberdana Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan e û wiha got: “Me dît ku geşedanan bandorek neyînî li ser civakê çêkiriye. Derûniya dayik û mirovan xera kiriye. Ger ku wekî tiştek nebûye û em tevbigerin em nikarin aştiyê ava bikin. Di civînan de heri zêde daxwaza ‘Bila Abdullah Ocalan serbest bê berdan’ derket pêş. Dîsa daxwaza duyemîn ‘bila di navbera Qandîl û îmraliyê de diyalog pêş bikeve’ bû. Disa daxwaz û derûniyên cihê derketin pêş ji bo paşvekişandinê gotin ‘Ev zarokên me ne, dê çima ji welatê xwe derkevin’ xwestin mafê perwerdehiya zimanê zikmakî û siyaseta demokratîk ji aliyê makeqanûnan ve bê parastin û pêşxistin. Malbatên leşkerên jiyana xwe ji dest dane hatin ziyaretkirin.
Karayilan bi partiyên Rojavayî re hate cem hev – hawarnews
Serokê Konseya Rêveber a KCK’ê Mûrat Karayilan li gel şandeyek KCK’ê bi serokên 7 partiyên siyasî yên Rojavayê Kurdistanê re hevdîtin pêk anî. Karayilan ku bal kişand ser girîngiya yekîtiya neteweyî ya Kurdan li Rojavayê Kurdistanê û got: “Em ê piştgiriyê bidin hemû rêxistinên alîgirê yekîtiyê û piştevaniyê bikin.
Serokê Konseya Rêveber a KCK’ê Mûrat Karayilan tevî şandeyeke KCK’ê bi şandeyeke partiyên siyasî yên ji Rojavayê Kurdistanê re hevdîtin pêka anî.
Karayilan bi Serokê Partiya Çep a Kurd li Sûriyeyê Muhemed Musa, Serokê Partiya Pêşverû ya Demokratîk a Kurd li Sûriyeyê Hemîdê Hecî Derwêş, Hevserokê PYD’ê Salih Muslim, Serokê Partiya Yekitiya Demokratîk a bi navê Wehdê tê nasîn Şêx Elî, Serokê Partiya Çep a Demokratîk a Kurd a Sûriyeyê Salih Gedo, Serokê Partiya Demokratîk a Kurd Cemal Şêx Baqî û Serokê Partiya Komunîst a Kurdistanê Necmedîn Mele Omer û şandeyên bi wan re li Herêmên Parastinê yên Medyayê hevdîtin pêk anî.
Di hevdîtinên ku cûda cûda pêk hatin de destkeftiyên Kurdan ên li Rojavayê Kurdistanê hatin nirxandin û îşaret bi girîngiya parastina van desteftiyan hate kirin. Partiyên Rojavayî di hevdîtinê de ji KCK’ê piştgirî xwestin û tecrûbeyên ji şoreşa Rojavayê Kurdistanê bi dest xistine jî parve kirin.
Serokê Konseya Rêvebera KCK’ê Mûrat Karayilan têkildarê hevdîtinan agahî da ANF’ê û got:
“Serhatî û ceribandinên tevgera me li Rojava hene. Rêbertiya me bi qasî 20 salan li wir ma. Di vê demê de gelê Rojava Rêbertiya me ji nêzîk ve nas kiriye û tevkariyeke mezin daye tevgera me. Heta niha jî sempatiyeke mezin a vê parçeyê ji bo rêbertî û tevgera me heye. Em helbet destekê didin şoreşa gelê Rojavayê Kurdistanê ya ku 19’ê tîrmehê dest pê kir. Weke ku her tim tê gotin nîne, yanî em tenê destekê nadin partiyekê têkiliya me bi gelek partiyan re hene. Hin ji van partiyan ev sih û çar sal in em hev nas dikin. Di demên cûda de hevdîtinê me çêbûne. Niha jî hevdîtinên me çêdibin.
Em li Rojava ne tenê piştgiriya PYD’ê dikin, em piştgirî û piştevaniya hemû rêxistin Rojava dikin û têkiliyên me bi wan re hene. Ji bo me ya girîng berjewendiyên gelê me yê Rojavayê Kurdistanê ye, divê bigihe azadiya xwe. Berjewendiya gelê me jî yekitî ye û ji ber wê jî em jî destekê didin yekîtiyê. Em ê piştevaniya hemû rêxistinên alîgirê yekitiyê û piştevaniyê bikin. Ji ber ku yekitiya neteweyî li qada Rojava pir girîng e. Di vê çarçoveyê de em girîngiyeke mezin didin xebatên Desteya Bilind a Kurd û em nirxek mezin didin wê. Me di hevdîtinên bi partiyên Rojavayî re jî ev tişt axivî. Me nêrînên xwe bi hev re parve kir. Em ê weke tevgerê destekê bidin şoreşa bi vîna gelê me pêş dikeve.
BDP Kadın Meclisi: Olay intihar değil, katliamdır! – JINHA
Siirt’te 13 ve 15 yaşlarındaki iki kız çocuğunun katledilmesi olayına tepkiler büyüyor. Olaya ilişkin açıklama yapan BDP Kadın Meclisi, “Siirt’te aynı gün içerisinde iki kız çocuğuna yönelik vahşet Türkiye’de kadına bakışın fotoğrafı niteliğindedir. Siirt’te yaşanan yozlaşma ve kırım kadınlar açısından kıyameti koparma gerekçesidir dedi.
Siirt’te 9 Nisan günü 13 ve 15 yaşındaki iki kız çocuğu hunharca katledilerek “intihar süsü verilmiştir. 15 yaşındaki L.B. av tüfeğiyle vurularak katledilirken, 13 yaşındaki S.O. boğazı kesilmiş bir vaziyette bulundu. S.O. hala yaşam mücadelesini vermeye devam ediyor. Türkiye ve Bölge’deki kadın kurumları ise sessiz kalmayarak iki kız çocuğu için harekete geçti. Barış ve Demokrasi Partisi Kadın Meclisi de, yaptığı yazılı basın açıklaması ile diğer davalar gibi, bu iki davanın da yakından takipçisi olacaklarına işaret etti.
Barış ve Demokrasi Partisi Kadın Meclisi, 9 Nisan günü Siirt’te hunharca katledilen iki kız çocuğuna ilişkin yazılı bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada AKP hükümetinin iktidara geldiği günden bugüne kadın katliamlarının ve kadına yönelik şiddetin yüzde 1400 oranında artış gösterdiğine dikkat çeken BDP Kadın Meclisi, bu katliamların, Bölge’de sürdürülen savaş politikalarından bağımsız olmadığına vurgu yaptı. AKP Hükümetinin Kürt halkının yıllardır verdiği haklı mücadelesi karşısında kirli savaş politikalarını kadın üzerinden de yürüterek sonuç almaya çalıştığını belirten Kadın Meclisi, “AKP, iktidara geldiği günden beri kadına yönelik gerek çıkardığı yasal düzenlemeler, gerekse kadını ev içine hapseden uygulamalarıyla erkek egemen sistemi üreten, besleyen ve güçlendiren bir tutum izlemiştir dedi.
Şiddete uğrayan kadınların devlet kurumlarına yaptığı başvurular sonucunda korunma yerine mağdur olduklarını ifade eden BDP Kadın Meclisi, AKP’nin kendi basın alanını yaratarak ve kadın kırımı politikalarını kamuoyundan gizleyerek kadına şiddet haberlerinin çok önemsiz, kısa ve görmezlikten gelinebilir bir şekilde işlenmesini sağladığının altını çizdi. BDP Kadın Meclisi, yaratılmak istenen toplum modelinin, kadın üzerinden geliştirilen şiddet politikası ile ataerkil zihniyeti güçlendirerek sağlanmak istenildiğini kaydetti.
BDP Kadın Meclisi, günde ortalama 5 kadının öldürüldüğü bir ülkede artık kadın cinayetleri değil, en hafif tabiriyle kadın kırımı yaşandığına dikkat çekti. Kadın katliamlarına eklenen son olayın da daha önce yine kız çocuklarına tecavüz skandalıyla gündeme gelen Siirt’te yaşandığını hatırlatan BDP Kadın Meclisi, “Siirt’te aynı gün içerisinde iki kız çocuğuna yönelik vahşet Türkiye’de kadına bakışın fotoğrafı niteliğindedir. Siirt’te yaşanan yozlaşma ve kırım kadınlar açısından kıyameti koparma gerekçesidir açıklamasında bulundu. Kadınlar, açıklamalarında şu ifadeleri kullandı:
“Henüz 13 ve 15 yaşında olan iki kız çocuğu ‘namus’ adı altında vahşete maruz kaldı. 15 yaşındaki L.B. av tüfeğiyle vurularak vahşice katledildi. Yine 13 yaşındaki S.O. boğazı kesilmiş bir vaziyette bulundu. S.O. henüz hayati tehlikeyi atlatamamış ve yaşam savaşı vermektedir. Ailesi bunun bir intihar girişimi olduğunu söylese de biz kadınlar, kadınların intihar süsü verilerek nasıl katledildiğini çok iyi biliyoruz.
BDP Kadın Meclisi olarak henüz 13 ve 15 yaşında olan bu iki kız çocuğuna yönelik vahşeti nefretle kınıyoruz. Kadın kırımlarına karşı alanlarda tepkimizi ortaya koymaya devam edeceğiz. Şimdiye kadar katledilen bütün kadınların davalarının takipçisi olduğumuz gibi, bu iki davanın da takipçisi olacağız.
Ataerkil devlet, ataerkil toplum ve ataerkil hukuk katil erkekleri koruyadursun, biz kadınlar erkek şiddetini kabul etmeyeceğiz.
Tuncel: Kürt hareketi ne yaptığının farkında – Etkin Haber Ajansı
HDK Kadıköy Meclisi’nin düzenlediği panelde konuşan BDP Milletvekili Tuncel, henüz barış sürecine gelinmediğini belirtti, “Ortada, barış için direten bir taraf var” dedi. AKP Hükümeti’ne güvenmediklerini belirten Tuncel, “Biz halkımıza, Kürt özgürlük hareketine ve Sayın Öcalan’a güveniyoruz. Kürt hareketi ne yaptığının farkında” diye konuştu.
Halkların Demokratik Kongresi Kadıköy Meclisi tarafından düzenlenen panelde, müzakere ve barış süreci tartışıldı.
Panele konuşmacı olarak BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, HDK Yürütme Kurulu üyesi Prof. Gençay Gürsoy, Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyesi Murat Peker, Ermeni Kadın Platformu’ndan Kayuş Çalıkman Garilof ve Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Servet Demir katıldı.
Panelde ilk olarak söz alan Prof. Dr. Gürsoy, hükümetin Kürt sorununa yaklaşımına dikkat çekerek, kaygılarını dile getirdi. “Barışın olanaklarının ortaya çıktığı şu günlerde verilen sözler yerine getirilecek mi endişesi var. Ama bu endişeler bizim kendi aramızdaki endişeler” dedi.
Sürece ilişkin kimi sol çevrelerden gelen eleştirilere dikkat çeken Gürsoy, eleştiriler karşısında dikkatli ve kavrayıcı olunması gerektiğini söyledi.
Akil İnsanlar Komisyonu’nun eksikliklerine, yanlışlıklarına rağmen bütünüyle reddedilmemesi gerektiğini ifade eden Prof. Gençay Gürsoy, şöyle konuştu: “Gittikleri yerde barış konuşacaklar. Kürt sorunuyla ilgili toplumsal meşruiyet kazandırması bakımından bu çabaların anlamı vardır. Ancak kendi başına bırakmamak gerekiyor. Başbakan’ın aklındakiyle bize gösterdiği proje arasında geniş bir açı farkı var. Bu nedenle heyetlerin yalnız bırakılmaması, yapılan toplantılara aktif bir şekilde katılım sağlanması gerekiyor.”
‘SÜRECİ ELEŞTİRİLERLE DESTEKLİYORUM’
Akademisyen Murat Peker, “Bu süreci eleştirilerle destekliyorum. Ciddi eleştirilere muhtaç olan, eleştirildikçe derinleşecek, gelişecek bir sürece girildiğini düşünüyorum” diye konuşmasına başladı.
Öcalan ile devlet arasında genel çerçevesi çizilen anlaşmanın ayrıntılarının süreç içerisindeki mücadele ile belirleneceğini söyleyen Peker, Oslo sürecinin kesintiye uğramasının nedeninin “toplumsal yüzleşme çabasının” gerçekleştirilmemesi olduğunu söyledi. Peker, “Kalıcı adil bir barışa ulaşılacaksa, önemli bir mesafe toplumsal yüzleşme sürecine ayrılması gerekir. Desteğin sürdürülebilir olması için bu toplum yakın tarihi ile bu konu üzerinde yüzleşmeli” dedi.
Peker, yüzleşmeyi şöyle tanımladı: “Yüzleşmenin iki temel amacı vardır. Birincisi hakikatın ortaya çıkmasıdır. İkinci amacı da iki tarafın arasında ilişkisel bir alanın kurulmasıdır. Yüzleşme, uzlaşma dediğimiz pratikteki en önemli şey, kendilik halimizle yüzleşmedir. Türklerin Türklük haliyle, devletin kendisiyle yüzleşmesi. Kürtler açısından yaşadığı mağduriyetlerle yüzleşmesidir.”
Peker, yüzleşmenin 10 temel ilkesi olduğunu söyledi:
“-Güven ve güvenlik, aktif silahlı çatışma ortamını sona ermesi.
-Eş değerlilik ve saygı. İki tarafın birbirini eşdeğer olarak görebilmesi, asgari olarak birbirine saygı duyması gerekir.
-Bilgi ve hafıza, hakikatin ortaya çıkartılması. Failler ve mağdurların belirlenmesi. Bu aşama için uzun süreli çalışacak hakikat komisyonlarının kurulması gerekir. 12 Eylül dönemine kadar olanları ve 12 Eylül döneminde ve savaş döneminde olanları araştırmak için iki hakikat komisyonu kurulmalı.
-Duygu. Ötekini anlamak ve duygudaşlık kurmak için bilginin ötesine geçmek. Yüzleşmenin duygusal boyutunun devrede olabilmesi için sanatçılara görev duşuyor.
-Anlam. Bütün bu duygulardan ve bilgilerden anlam çıkartmak gerekiyor.
-Özür ve bağışlanma talebi. En yetkili resmi mercinin ağzından işlenen suçlar için mağdurlardan ve yakınlarından açıkça ve samimi bir özür dilenmeli.
-Tazminat. Mağdurların maddi ve manevi kayıpları giderilmeli.
-Tamirat. Hasarların giderilmesinin yüzleşme faaliyetinin bir parçası olması.
-Yasal ve anayasal düzenlemeler. Toplumun ayrımcılık konusunda aktif biçimde eğitilmesi.
-Yeniden ilişkilenme ve toplumsal adalet.”
‘ERMENİ SORUNU ÇÖZÜLMEDEN KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEZ’
Ermeni Kadın Platformu’ndan Kayuş Çalıkman Garilof, Türkiye’deki Ermenilerin durumunu anlattı, “Bu topraklarda Ermeni olmak kadar Ermenilerin yanında olmak da zordur” dedi. Öcalan’ın 21 Mart mesajına dikkat çeken Garilof, şunları söyledi: “Önemli olan umut, sürecin önemi ve devamı. Bir kadın ve Ermeni olarak, her iki kimliğimin de bu sürecin dışında bırakılmasının süreci de tıkayacağını düşünüyorum. Barış, Türkiye’nin demokratikleşmesine yönelik çabasında bir araç olmalı. Ermeni sorunu, 1915 olayları, hatta 1909 Adana olayları hatırlanmalı. Ermeni sorunu çözülmeden Kürt sorunu çözülemez. Kürt sorunu çözülmediği sürece Türkiye demokratik bir ülke olamaz.”
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Servet Demir, bazı Alevilerden Öcalan’ın mesajına gelen tepkileri hatırlattı, Kürt halkının haklarının verilmesine Alevilerin hiçbir zaman sırtına dönmediğini belirtti. Demir, “Biz hiçbir zaman demokratik Kürt hareketinin karşısında olmadık, sürekli dayanışma içinde olduk. Hakların verildiği bu sürecin tarafıyız. Kürt halkının taleplerinin kazanmasından yana tarafız” dedi.
Sürece dair kaygıları olduğunu söyleyen Demir, şöyle konuştu: “Ancak bu sürece ilişkin kaygılarımızı da var. Alevi toplumunun referansları İslami referanslar olmaz. Burada Kürt hareketinin önderi sayılan Sayın Öcalan’la bu konuda ayrışıyoruz. Biz tarihte barışı değil, katliamları yaşadık. İslami referanslarla Alevi toplumuyla buluşma mümkün olmaz.”
Demir, Türkiye’nin demokratikleştirmesi sürecinde Aleviler olarak yer alacaklarını belirtti, “Ancak bize akıl veren tarzda değil, eşit bir tarzda ilişki kurulmasını istiyoruz. Kürt hareketinin de, devrimci örgütlerin de arka bahçesi olmadan mücadelede yer alacağız” diye konuştu.
‘HENÜZ BARIŞ ORTAMINA GELİNMEDİ’
BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Kürt özgürlük hareketinin uzun süredir hakikatleri araştırma ve yüzleşme komisyonu kurulması önerisinde bulunduğunu söyledi, “Ancak Türkiye henüz buna hazır değil” dedi. Henüz barış ortamına gelinmediğini belirten Tuncel, ekledi: “Ortada, barış için direten bir taraf var.”
Tuncel, PKK’nin daha önce yaptığı ateşkeslerin devlet tarafından imha operasyonlarıyla karşılandığını hatırlatarak, Oslo görüşmelerinin sona ermesinin ardından askeri ve siyasi operasyonların arttığına dikkat çekti. Tuncel, “Ancak tüm askeri ve siyasi operasyonlara rağmen Kürt özgürlük hareketi, AKP’yi masaya oturttu” dedi.
AKP Hükümeti’ne güvenmediklerinin altını çizen Tuncel, şöyle konuştu: “Biz halkımıza, Kürt özgürlük hareketine ve Sayın Öcalan’a güveniyoruz. Kürt hareketi ne yaptığının farkında. Emek, ekoloji, dil sorunlarımız çözülmedi. Daha yolun başlangıcındayız. Demokratik mücadele ile devleti buna zorlayacağız. Kürtler demokratik özerklik talebinden, demokratik Türkiye talebinden vazgeçmiş değildir. Tüm halklara, mücadeleyi bırakma değil, yeni mücadeleyi sürdürme çağrısı yapıyor.”
Tuncel, Aleviler ile tartışmalara ilişkin de şunları söyledi: “O metin, Kürt halkına değil, Türk halkına ve dünyaya yazılmış bir metindi. İslam kardeşliği geleceğe dönük bir değerlendirme değildi. ‘Sizin İslam kardeşliği dediğiniz şeyde yok etme yoktur’ demiştir. Mesajı buydu.”
Tuncel, sürecin nasıl gelişeceğinin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtti, “Bu mücadeleyi birlikte yürüteceğiz. Barışı hep birlikte kuracağız. Bu barış AKP’ye bırakılmayacak kadar çok önemli bir süreçtir” diye konuştu.
“Kaybedeceklerini Bilseydim, Oğlumu Çoban Yapardım” – Bianet
Cumartesi Anneleri, bugün tam o noktada 420. buluşmasını gerçekleştirdi 12 Nisan 1981’de İstanbul’da “kaybedilen” Nurettin Yedigöl’ün hikayesini yeniden anımsattı.
Güneşli bir cumartesi günü. Neredeyse öğlen vakti. İstiklal Caddesi tipik keşmekeşini yaşıyor.
Galatasaray Lisesi ile Yapı Kredi Bankası önündeki alanda bir kalabalık oluşmakta.
“Nokta atışı” yaparak söylersek, tam da heykeltıraş Prof. Sadi Çalık tarafından 1973 yılında Cumhuriyet’in 50.Yılı anısına yapılan anıtın sıfır noktasında.
Paslanmaz çelikten üç büyük boru, toprağı delerek arşa yükseliyor, Cumhuriyet’in “dinamizm ve aydınlanmasını” simgeliyor.
Anıtın keskin hatlarla belirli dikdörtgen gölgesi ise her dakika artan kalabalığın üstüne düşüyor. Cumartesi Anneleri, bugün tam o noktada 420. buluşmasını gerçekleştirdi, 12 Nisan 1981’de İstanbul’da “akıbeti kararan” Nurettin Yedigöl’ün hikayesini yeniden anımsattı.
İstanbul’un göbeğinde insan çemberi
Saatler tam 12’yi gösterdiğinde, bütün Cumartesi Anneleri yerlerini almıştı, “Failleri Belli. Kayıplar Nerede?” afişinin önünde. Bağdaş kurup oturan bu kadınlardan kiminin başı tülbentle kapalı, kimininki yemenili, kimininkisi ise açıktı
Ama hepsinin elinde kayıp oğulları, eşleri, kardeşlerinin resmi ve kırmızı bir karanfil vardı. Ve neredeyse hepsinin başı, sözbirliği etmişçesine, eğikti.
Cumartesi Anneleri yalnız değildi elbette: Arkalarında ayakta duran 250’e yakın kişi – yani Cumartesi İnsanları – ellerindeki kayıp insan fotoğraflarını karşılarındaki yaklaşık 50 kişilik gazeteci ordusuna doğrultmuştu.
İstanbul’un göbeğinde çember oluşturmuş bu insan topluluğu, onlara dışarıdan bakan yabancılara içeride yaşananın kâh teatral bir gösteri, kâh bir sufi ayini, kâh bir seremoni olduğu izlenimi veriyordu.
Aslına bakarsanız, öyle olabilir de: Yüzlerce anne (ve insanın) kayıp yakınlarının kemiklerini her hafta “cumhur cemaat” ve azimle yetkililerden talep etmesi kadar trajik, korkunç ve mistik ne olabilir ki?
Çivili işkence
Cumartesi oturmaları ilk olarak 27 Mayıs 1995 günü başladı. 1999’da zorla girdiği 10 yıllık aradan sonra 31 Ocak 2009’da yeniden devam etti.
Neredeyse ilk başladığından beri, Cumartesi Oturumları yıllar önce o zaman diliminde “kaybedilen” insanlara adanıyor, o insanların hikayesi paylaşılıyor.
“Nurettin Yedigöl (26), 12 Nisan 1981 günü İstanbul’un İdealtepe semtinde bir eve yapılan baskında polis tarafından gözaltına alındı. 12 Eylül’ün işkence merkezlerinden Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne sevkedildi ve 1. Şube’de işkenceyle sorgulandı. 860 numaralı işkence timi ona, derilerinin yüzülmesi, kafasına çakılan çividen elektrik verilmesi dahil, en ağır işkenceleri uyguladı” diyor İHD Gözaltına Kayıplar Komisyonu’nun açıklamasını okuyan Gönül Sonbahar.
Nurettin Yedigöl ile aynı zamanlarda Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’nde işkence gördüğünü söyleyen Ümit Efe ise o günlere tanıklık ediyor:
“Herkes onu kafasına çivi çakılarak öldürülen birisi olarak hatırlayacak. Oysa ki, o dünyanın en iyi niyetli, mülayim ve fedakar insanıydı. Ülkesinin geleceği ve insanların iyiliği için yaptı ne yaptıysa. İşkenceye kendi çapında sessiz bir karşı çıkışla itaatsizlik etti. Bu itaatsizlik işkencecilerini daha da kızdırdı.”
Tıkanan hukuk süreci
Nurettin Yedigöl’ün yakınları bugüne kadar birçok suç duyurusunda bulundu, ancak hiçbir sonuç alamadı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 21 Mart 2012’de Yedigöl’ün kaybedilmesinden sorumluluların bulunup yargılanması yönündeki suç duyurusuna “kovuşturmaya yer yok” diye reddetti. Aile en son olarak geçtiğimiz şubat ayında Anayasa Mahkemesi’nde bireysel başvuru yolunu denedi
Oturuma katılan Yedigöl’ün avukatı Eren Keskin, geçtiğimiz hafta Meclis’te kabul edilen 4. Yargı Paketi’nin işkence suçlarında zamanaşımını ortadan kaldırdığını hatırlattı.
“Şimdiye kadar alınan takipsizlik kararlarına katkıda bulunan bütün yetkili ve kişiler bir sistemin bir parçası. Demokratikleşme için bunun artık son bulması gerekir.”
“Okusun diye büyüttüm onu”
Oturumda söz alan Nurettin Yedigöl’ün annesi Zeycan Yedigöl, oğlunu anlattı. Kısa ve öz konuştu:
“Okusun diye büyüttüm onu. Bana herkes niye harman sürdüğümü soruyorlardı. Niye kendime hırpaladığımı soruyorlardı. ‘Oğlumu okutmak için’ diyordum. Bilir miydim böyle olacağını? Kaybedeceklerini bilseydim, oğlumu okutmaz çoban yapardım.”
Cumartesi İnsanları, yaklaşık 45 dakika süren eylemlerinin ardından sessizce dağılmaya başladı. Oturumun ardından birçok insan küçük gruplar oluşturarak hikaye paylaşımında bulundu.
Orta yaşlı bir adam yanındaki (muhtemelen) öğrencisi genç kadın gazeteciye şöyle diyordu: “Okula benzemiyor burası. Bu ortamı yaşamak hiçbir yerde haberini okumaya benzemez. Annelerin acısını kimse tasvir bile edemez.”
Piştgiriya bo pêvajoya çareseriya aştiyê zêdetir dibe – Xendan
Ji TUSÎAD`ê, ji pevajoya çareseriyê re piştgirî hat. Ji şandeya TUSÎADê ya ku li meclîsê koma BDP’ê zîyaret kir, daxuyaniya, “pêvajoya çareseriyê ji bo Turkiyê fersendeke mezin e , hat.
Serokê TUSÎAD`ê Muherem Yilmaz got: Ger ev pevajo bi serfîrazî bidawî bibe, ji bilî Rojhilat û Rojhilatê Başûr,li her derê welêt sermayexistin dê zêdetir bibe.
Serokê TUSÎADÊ Muherem Yilmaz derbarê pêvajoya çareseriyê de daxuyaniyên girîng dan.
Yilmaz got: Ev pêvajoya çareseriyê ji bo Turkiyê fersendeke mezine û divê em vê fersendê bikarbînin.
Yilmaz diyarkir, ger ev pevajo bi serfîrazi dawî bibe dê kêrî me hemûyan were, ku her dere welêt sermayexistin dê zêdetir bibe.
Müslim: Suriye koalisyonundan teklif gelirse katılacağız – Kurdistan Post
PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Suriye muhalefetinin temel bileşeni olan Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’ndan teklif gelmesi halinde bu koalisyona katılacaklarını söyledi. Müslim, “Biz inanıyoruz ki Kürtsüz yapamayacaklar dedi.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) Eşbaşkanı Salih Müslim, Suriye’de temel muhalif oluşum olan Suriye Devrimci Güçler Koalisyonu’ndan kendilerine teklif gelmesi halinde koalisyona katılabileceklerini söyledi.
Müslim, “Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonuna gelince, görüşme kabul ederlerse biz varız, katılacağız bu koalisyona. Ki biz inanıyoruz ki Kürtsüz yapamayacaklar dedi. Suriye muhalefetinin Kürtleri temsil etmeyen kişileri yanına alarak bir yere varamayacağının altını çizen Müslim, “Muhakkak onlar Kürtleri kapsamaya, almaya çalışacaklar. Bu da Kürt Yüksek Konseyi’dir. Başka çaresi yok diye ekledi.
Ancak mevcut durumda Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu ile doğrudan ilişkilerinin olmadığını ifade eden Müslim, “Direkt bir ilişki yok. İndirekt yollardan vardır dedi.
MOAZ, KÜRTLER OLMAZSA BEN DÖNMEM DİYOR
“Ama son zamanlarda tartışılıyor diyerek sözlerini sürdüren Müslim, “Onlarla aramızdaki bazı kişilerle ilişkiler var. Onlarda ciddi olarak tartışıyorlar. Örneğin Ahmed Muaz el Hatib’in (Suriye Devrimci Güçler Ulusal Koalisyon Başkanı) verdiği bir istifa vardı. Geri döndürmek istiyorlar, kendisi Kürtler olmazsa ben dönmem diyor. Şartı var yani. Kendisi dönmesi için Kürtlerin içinde olması gerekiyor. Kürtler içinde olursa o zaman Kürt Yüksek Konseyi olacak, başka birisi değil şeklinde konuştu.
Şu an koalisyon içinde bireysel olarak bir-iki Kürdün olduğunu ve bunların örgütleri temsil etmediğini söyleyen Müslim, sahada ise Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile ilişkileri değerlendirirken, bu yapının yekvücut olmadığına dikkat çekti.
“Tek baş da değil, çok başlı. Her yerde değişik gruplar var. Onun için hepsiyle kalkıp anlaşmak biraz zor. Ki siyasi temsilcileri de yok diyen Müslim, koalisyon ile ÖSO arasında da kopukluk olduğunu belirtti.
ANLAŞMALAR YEREL DÜZEYDE VE ÇATIŞMALARI ÖNLEMEK İÇİN
Müslim, “Bizim yaptığımız anlaşmalar ise sadece bazı bölgelerde çatışmamak, geri çekilmek, ilişki içinde olmaktır. Kürt bölgesidir, Arap bölgesidir, böyle karma durumlar var. Onlar girdiğinde, bizimkiler girdiğinde çatışmalar oluyor. O zaman şarta bağlanıyor. Siz bizim bölgemizde girerseniz bizden izin alacaksınız, biz girersek sizden izin alacağız şeklinde. Yani çatışmaları önlemek için, bir birlerini öldürmemek için, önlem olarak bazı anlaşmalar, yerel bazda, olmuştur. Tabi rejim de bundan rahatsız oluyor şeklinde konuştu.
HALEP’TE SİLAHLI GRUPLARLA ANLAŞMALAR
Halep’te Kürtler ile diğer silahlı muhalifler arasında anlaşma olduğu iddialarına da açıklık getiren Müslüm şöyle dedi: “Olan anlaşmalar bazı kesimlerledir, yani herkesle değil. Yani yerel askeri meclisle oluyor. Heseke’deki askeri meclis ile oldu. Halep’te Faruk Tugayı ile oldu. Bunlar Müslüman kardeşlerdir. Heseke’deki ise liberaldir, liberal kesimdir. Bunlar gerçekten oradaki Arapları temsil ediyor. El Kaide, El Nusra gibi değiller.
GENEL DURUM ‘VUR-KAÇ’TIR
Suriye’de tarafların mevcut askeri durumlarını da değerlendiren Müslim şunları ifade etti: “Genel durum ‘vur-kaç’tır. Biri vurup kaçıyor, sonra diğeri vuruyor kaçıyor. Böyle sürüp gidiyor. Yani kendini tekrarlama var. Rejimin silahları var, hala güçlüdür. Durmadan da Rusya’dan, İran’dan şurdan burdan silah alıyor. Diğerleri de bu silahlı gruplara silah veriyorlar. Suudi Arabistan’dır, Katar’dır, Türkiye’dir, durmadan onlarda silah veriyorlar. Biz ise ancak kendimizi koruyabiliyoruz.
Halep’te Kürt mahallelerine yönelik saldırılardan dolayı Batı Kürdistan’a yönelik yoğun göç ile birlikte yaşanan sıkıntılara dikkat çeken Müslim, “Yapılan yardımlar belirli oranda ihtiyaçları karşılıyor. Ama süreç itibariyle sıkıntılar olacak. Kendimiz de elimizde biraz imkanlar var. Ama pahalılık var. Mesela tüccarlar her şeyi getiriyorlar. Araplar bizimkilere satıyorlar. Ama pahalıya satıyorlar diye konuştu.
UMARIM KÜRTLERİN BİRLİĞİNİN ÇEKİRDEĞİ OLURUZ
Müslim, “Son olarak, biz halkımızın, 40 milyon Kürdün halkımızla dayanışma içinde olduğunu görünce çok bahtiyar oluyoruz, mutluyuz. Kürtlerin birliğinden ve destek olmasından mutluyuz. Umarım bütün Kürtlerin birliğinin çekirdeği biz oluruz. Bu anlamda biz görevlerimizin farkındayız. Destek olan tüm halkımıza teşekkür ve selamlarımızı sunuyorum dedi.
Karayılan: Rojava´da ulusal birlik çok önemlidir – Rizgarî Online
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve beraberindeki KCK heyetinin, Rojava´daki 7 siyasi parti başkanlarıyla bir dizi görüşme gerçekleştirdi. ANF´nin haberi: Kürtlerin Rojava’da ulusal birlik etrafında toplanmasının önemine değinen Karayılan, “Birlik ve dayanışma anlayışını benimseyen tüm örgütlerle dayanışma içinde olacağız dedi.KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve beraberindeki KCK heyeti, ulusal birlik çalışmalarını aralıksız sürdüren Batı Kürdistanlı siyasi parti liderleri ile bir dizi görüşme gerçekleştirdi.
Karayılan, Suriye Kürtleri Sol Partisi Genel Başkanı Muhammed Musa, Suriye Kürtleri İlerici Demokratik Partisi Genel Başkanı Hemidê Hecî Derwêş, PYD Eşbaşkanı Salîh Müslîm, Wehdê adıyla bilinen Birliğin Demokratik Partisi Genel Başkanı Şêx Alî, Suriye Kürtleri Demokratik Sol Partisi Genel Başkanı Salîh Gedo, Demokratik Kürt Partisi Genel Başkanı Cemal Şêx Baqî ile Kürdistan Komünist Partisi Genel Başkanı Necmeddîn Melle Ömer ve beraberindeki heyetlerle Medya Savunma Alanları’nda görüştü.
Ayrı ayrı yapılan bu görüşmelerde genel olarak Rojava’da Kürt partilerin birlikte hareket etmesi ve elde edilen kazanımların korunması konularının ele alındığı bildirildi. Görüşmede KCK’den destek isteyen Rojavalı partiler ayrıca Rojava devriminde edindikleri tecrübeler paylaştıkları kaydedildi.
Rojavalı partilerle yaptığı görüşmelerle ilgili ANF’ye bilgi veren Karayılan, görüşmeler hakkında şunları belirtti:
“Hareketimizin Rojava deneyimi ve tecrübesi vardır. Önderliğimiz orada yaklaşık 20 yıl boyunca kaldı. Bu süre içerisinde Rojava halkı Önderliğimizi yakından tanımış ve hareketimize büyük katkılar sunmuştur. Halen de bu parça halkımızın Önderliğimize ve hareketimize büyük bir sempatisi vardır. 19 Temmuz’da gerçekleşen Rojava’daki halk devrimi sürecine elbette ki destek veriyoruz. Çokça belirtildiği gibi tek bir partiyle ilişkimiz yoktur birçok partiyle ilişkimiz vardır. Bu partilerden bazılarıyla otuz dört yıldan beri tanışıyoruz. Çeşitli dönemlerde görüşmelerimiz olmuştur, ortak dayanışmalarımız yaşanmıştır. Şimdi de görüşmelerimiz vardır.
Biz Rojava’da sadece PYD değil, tüm örgütlerle ilişki halinde olmak ve hepsini desteklemek, dayanışma içinde olmak durumundayız. Bizim için önemli olan, Rojava’daki halkımızın çıkarlarıdır, özgürlüğe kavuşmasıdır. Halkımızın çıkarı da birlikten geçtiğine göre, biz birliği desteklemek durumundayız. Birlik ve dayanışma anlayışını benimseyen tüm örgütlerle dayanışma içinde olacağız. Çünkü Kürtlerin Rojava sahasında ulusal birlik etrafında toplanması çok önemlidir. Bu anlamda Rojava Kürtlerinin iradesi olan Yüksek Konsey çalışmalarını çok önemli görüyor ve değer biçiyoruz. Görüştüğümüz Rojavalı Kürt partileriyle de bu temelde konuştuk. Karşılıklı olarak görüş alış verişinde bulunduk. Hareket olarak kendi iradesiyle devrimini zirveleştirmeye çalışan halkımıza desteklerimizi sunacağız.
Peyama Serokayetiya Herêmê bo 25. Salvegera Karasata Enfalê – Peyamner
Peyama serokayetiya Herêma Kurdistanê bo bîst pêncemîn salvegera karesata Enfalê kû bi hezaran Kurd bûne guriyên nasnama xwe ya netewî, peyam weha despêdike: Raste cîhan beramberî enfalan bê deng ma, lê belê gelê Kurd parastina xwe kir û niha bi serbilindî berê xwe dide pêşerojê.
Peyama Serokahetiya Herêma Kurdistna:
Li salvegera bîst û pêncemîn salvegera destpêkirina karesata diltezîna Enfal ya li dijî ax û gedeyên gelê me, em silav ji bo giyanê pakê şehîdên Enfal û hemû şehîdên rêya azadiya Kurdistanê re dişînîn. Ew şehîd bi tenê ji ber nasnameya xwe bûne qurbanî û dirindetirîn awayê bîrkirinê û hukimraniyê ku Be’esa gor be gor piyade kir.
Enfal zamêkî ebediye li ser bedena gelê sîtemdîtiyê Kurd û nîşana rûtana dijminên gelê Kurde li hemû bihayekî mirovî û exlaqî. Li gel wan hemû azaran jî raste dijmin bêbak û dilreq bû, raste cîhan bê bezeyî û bê deng bû, lê belê gelê Kurd bergiriyê li xwe kir û zîndî ma û niha bi serbilindî ruyê wî li paşarojêye.
Li vê salvegera xemgîn da hez dikim bi welatiyên rêzdarên Kurdistanê û hemû aliyê siyasiyan re bibêjim enfal û ew hemû nehametiyên li ser gelê me da hatin divê piştgiriya me bide li bira wê yekê bîkîn keresteya muzayedeya siyasî bila pêkve kar ji bo pêkanîna armancên gelê me bikîn ji bo wê yekê qurbanîdana enfal bi vala neçê û paşarojeke aram û dûr li karesatan ji bo nifşên paşarojê dabîn bikîn.
Mîrê Êzdiyan rakirin nexweşxaneyê – Rûdaw
Mîrê Êzdiyên Kurdistan û cîhanê Mîr Tehsîn Beg ji bo çareserkirinê rewaneyî nexweşxaneyekî bajarê Hamburg ê Almanya hat kirin.
Kurê Mîrê Êzdiyan, Mîr Hazim Tehsîn derbarê nexweşiyê de ji Rûdawê re wiha got: “Dema Mîr Tehsîn serdana mala welatiyekî Êzdî yê li Hamburgê kir, ket û êşiya.
Mîr Hazim Beg wiha got: “Serê Mîr Tehsîn Beg êşiyaye û bi armanca çavdêrîkirinê ji bo nexweşxaneyekî bajarê Hamburgê hat veguhestin. Niha rewşa tendirûstiya wî başe.
Swîsre Ocalan vexwende 1ê Gulanê – AvestaKurd
Komîteya Amadekar a 1ê Gulanê a ku ji 60 partî û rêxistinên li Swîsreyê pêk tê, Rêberê PKKê Abdullah Ocalan ji bo ku axaftina serete a pîrozbahiya 1ê Gulanê bike, vexwendine Swisreyê.
Li Swîsreyê Komîteya Amadekar a 1ê Gulanê, ku ji 60 partî û rêxistinên wek partiya sosyalîst, rêxistinên cuda, sendîka û komên cuda pêk tê, ji bo ku bigihînine Rêberê PKKê Abdullah Ocalan, ji BDPê re, bi Kurdî, Tirkî û Îngilizî dawetiye şandin.
Di dawetiyeya ku ji Ocalan re hatiye şandin de, ji Ocalan hatiye xwestin ku, bila beşdarî pîrozbahiyê bibe û wek axivbêjê serete di 1ê Gulanê de cihê xwe bigre.
Şandeya BDP a ku wê biçe Îmraliyê, dike daweta Komîteya 1ê Gulanê a Swîsreyê bi Ocalan re bibe. Tê texmîn kirin ku Ocalan bona ku di pîrozbahiyê de bê xwendin, peyamekê ji pîrozbahiya 1ê Gulanê a Swîsreyê re bişîne.
Li ser navê Komîteya Amadekar, dawetiye bi îmzeya Anna Klieber û Cristian Diebold hatiye şandin. Di dawetiyê de hatiye diyarkirin ku, ger pêvajoya aştiyê neyê provekirin û aktorên ku terefên şer in bi xwînsarî nêzika pêvajoyê bibin, baweriya wan tam e ku ev şerê ku bi deh salan e tê dewamkirin, wê bi dawî bibe.
Dîsa tê gotin ku, di nav têkoşîna we a polîtîk a demdrêj de tecrûbeyên ku we bidestxistine, li qadên 1ê Gulanê ji bo girseyên pêşverû wê bibe îlhameke bêhempa. Ji bo vê jî ku em we di nav xwe de karibin bibînin, wê ji bo me rûmetiyeke mezin be.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info