19 Şubat 2014 Çarşamba Saat 10:33
Xwendekar tablet naxwazin perwerdehiya zimanê zikmakî dixwazin! – DÎHA
Xwendekaran bertek nîşanî kampanyaya serokwezîr Erdogan ya li dibistanan belavkirina tabletan dan. Xwendekaran xwestin pirsgirêkên perwerdehiyê bên çareserkirin û perwerdehiya zimanê zikmkaî bê dayîn.
Serokwezîr Recep Tayîp Erdogan di çarçoveya ‘Projeya Fatîh’ de li Stenbolê di dibistanan de tablet belav kir. Erdogan diyar kir ku dê li bajarên din jî tabletan belav bikin, lê salvegera 21’ê Sibatê Roja Zimanê Zikmakî ye, kurd, laz, ermenî, çerkez, pomak, ereb û gelek neteweyên din nikarin bi zimanê zikmakî perwerdehiyê bibiînn. Xwendekaran der barê tablet û perwerdehiya zimanê zikmakî ji DÎHA’yê re axivîn.
‘Daxwaza sereke perwerdehiya zimanê zikmakî ye’
Xwendekarê Zanîngehê Samî Boz diyar kir ku li Tirkiyeyê gelek netew perwerdehiya zimanê zikmakî dixwazin û wiha got: “Mafê min yê perwerdehiya zimanê zikmakî ji tabletê girîngtir e. Li gorî min, serokwezîr beriya ku li dibistana tabletan belav bike, bila bi pirsgirêkên rasteqîn re eleqedar bibe. Daxwaza sereke perwerdehiya zimanê zikmakî ye û ji bo perwerdehiya ziman ez ê li kolanan bim.”
Xwendekara bi navê Mujgan Yuceturk bi bîrxist ku gelek pirsgirêkên perwerdehiyê hene û wiha axivî: “Li vî welatî beriya her tiştî rastiya YÎBO heye. Rewşa xwendekarên ku li YÎBO’yê perwerdeyê dibînin li holê ye. Gelek xwendekar lênûsk, pênûsan nabînin ku biçin dibistanê, lê serokwezîr tabletan li xwendakaran dide belavkirin û vê yekê wekî pêşketin binav dike. Ev rewşeke îronîk e.”
Xwendekarê bi navê Ensar Bozkurt da zanîn ku li herêmê, bi temenê biçûk destpêkirina dibistanan pirsgirêke cidî ye û wiha got: “Li Kurdistanê zarok bi tirkî dest perwerdehiyê dike, ev yek dibe sedema pirsgirêkan lê serokwezîr dixwazi bi belavkirina tabletan ve, welat wekî nûjen bide nîşandin. Heta ku li welat pirsgirêka perwerdehiya zimanê zikmakî neyê çareserkirin, hûn çiqas tabletan jî belav bikin, feydeya wê nîne.”
‘Xebateke ji bo hilbijartinan e’
Xwendekarê bi navê Şahîn Temel destnîşan kir ku ji bo li dibistanan belavkirina tabletan ji bo hilbijartinan e û wiha got: “Li gelek deverên welat, xwendekar lênûsk û pênûsan bi dest naxin ku biçin dibistanan. Gelek kincan nabînin biçin dibistanê. Di dibistanan de belavkirina tabletan xebateke ji bo hilbijartinan e.” Temel diyar kir ku bi salane kurd perwerdehiya zimanê zikmakî dixwazin û dê bi tabletên tirkî ve zarokên kurd bêtir bên asîmîlekirin.
Xwendekara bi navê Îpek Moral bilêv kir ku îktîdareke ku nikaribe mafê gelan bide, dayîna tabletan bê wate ye û wiha axivî: “Dixwazin xwendina pirtûkan kêm bikin. Li gorî min AKP ji bo propagandaya xwe li dibistanan tabletan belav dike. Bila berê mafê perwerdehiya zimanê zikmakî bidin, piştre tabletan bidin. Ger îktîdarek nikaribe mafê mirovan bide, tu wateya dayîna tabletan nîne.”
BDP’li adayların 14 kentte seçim hazırlıkları sürüyor – DİHA
Yerel yönetim seçimlerine hazırlanan BDP, Ağrı, Muş, Kulp, Mardin, Nusaybin, Artuklu, Birecik, Siverek, Halfeti, Karaköprü, Eyyübiye, Hilvan, Bozova ve Silvan’da çalışmalarını sürdürdü. Ağrı Belediyesi Eş Başkan Adayı Mukaddes Kubilay, AKP’nin iki dönemdir Ağrı’da herhangi bir çalışma yapmadığını belirterek, “Belediye tekleştirilmiş ama biz eş başkanlık sistemini uygulayarak daha demokratik ve şeffaf belediyeciliği ortaya koyuyoruz” dedi. Urfa Eş Başkan Adayı Osman Baydemir de Birecik’te yaptığı konuşmada, “Emeğin hesabını soracağız” dedi.
AĞRI
BDP Ağrı Belediye Eş Başkan adayları seçim çalışmalarına gece gündüz demeden sürdürüyor. Seçim çalışması kapsamında Bahçelievler Mahallesi’nde düzenlenen toplantıya katılan BDP Ağrı Belediye Eş Başkan Adayı Mukaddes Kubilay, sistem partilerinin belediyeyi rant kapısı olarak gördüklerini belirterek, AKP’nin iki dönemdir Ağrı’da herhangi bir çalışma yapmadığını söyledi. Kubilay, “Özelikle Türkiye’de demokrasi ve özgürlük sorunu var. Halkların kendilerini ifade etmeme sorunu var. Bu seçimde bu kısıtlamaların ortada kaldırılması için bir referandum ifade ediyor. Belediye tekleştirilmiş ama biz eş başkanlık sistemini uygulayarak daha demokratik ve şeffaf belediyeciliği ortaya koyuyoruz. Kadınlara yönelik projelerimiz var. Kadınları ev hapsinden çıkarıp hayata katacağız. Açacağımız kooperatiflerle kadınlar ekonomik özgürlüklerini yakalayacaklar. Sistem partilerin bizde çaldıkları oyları onlardan alarak onları bu topraklara sandığa gömeceğiz” dedi. Toplantı kadınların soru ve önerilerini alınması ile son buldu.
MUŞ
BDP Muş İl Örgütü, seçim çalışmaları kapsamında Yeşilyurt Mahallesi’nde kadın seçim bürosu açtı. Açılışa Varto Belediye Eş Başkan Adayı Sabite Ekinci, BDP Muş Belediye Eş Başkan Adayı Halide Bulak ve çok sayıda kadın katıldı. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın posterlerinin taşındığı açılışta sık sık, “Biji Serok Apo”, “Jin Jiyan Azadi” sloganları atıldı. Saygı duruşu ardından konuşan BDP Muş Belediye Eş Başkan Adayı Halide Bulak, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın başlatmış olduğu “Demokratik çözüm süreci”ne değinerek, birlikte yaşam vurgusu yaptı. 30 Mart’ta Muş’u kadının rengiyle buluşturacaklarını belirten Bulak, “Halkımızın ihtiyacı olan tüm projeleri hazırlayıp sizlerin hizmetine sunacağız. Belediyeyi kazanırsak hareketimiz çizgisinde bir çalışma yürüteceğiz. Partimizin gençlere, kadınlara, engellilere ötekilere olan yaklaşımı ortadır. 30 Mart’ta bu farklılıklarla kenti donatacağız” diye konuştu. Açılış söylenen şarkılar eşliğinde çekilen halaylarla son buldu.
KULP
Diyarbakır’ın kulp (Pasur) ilçesinde BDP Belediye Eş Başkan adayları Metin Dinar ve Sadiye Süer Baran, Aygün (Mamika), Kayacık (Înikan), Salkımlı (Firkê), Yuvacık (Hêlin), Hamzalı (şêxhamza), Akçasır, Yukarı Elmalı, Karaağaç, Karpuzlu köyleri ve mezralarını ziyaret etti. Dinar ve Baran, bu köyler içinde şimdiye dek hiç gidilmedik veya BDP’ye hiç oy gelmemiş köylerin bulunması dikkat çekti. Dinar, yaptığı ziyaretlerde yerel yönetim modellerini ve projelerini halkla paylaştı. Baran ise, seçim çalışmalarında şimdiye dek Pasur’da hiç olmadığı kadar kadın rengi ve kadın çalışmasının ön plana çıktığını belirterek, gittiği mahalle ve evlerde özellikle kadınlardan büyük bir ilgi gördüğünü söyledi. Kulp’u kadın rengiyle iyi bir yere getireceklerini belirten Baran, çalışmalarına devam edeceklerini aktardı.
MARDİN
BDP Mardin İl Eş Başkanı Reşat Kaymaz, belediye meclis üyesi aday listelerini il ve ilçe seçim kurulluna gönderdiklerini açıkladı. Seçim çalışmaları son hızıyla devam ettiğini belirten Kaymaz, “Bu seçimlerde kimi arkadaşlarımı encümen listelerinde yer alamadığı için sorunun olmamsı temenni ediyoruz. Çünkü biz örgütüz. Partimizin kararlarına saygı göstermesi gerekiyor” dedi. Seçim merkezleri tarafından şu ana kadar evrakları açısından herhangi bir sorun çıkarılmadığını dile getiren Kaymaz, eksik listeleri olduğu takdirde de 2 günlük süre içinde onları da hal edeceklerini belirterek, bütün evrakları seçim kuruluna sunduklarını söyledi.
NUSAYBİN
Mardin’in Nusaybin ilçesinde BDP Belediye Eş Başkan adayları Sara Kaya ve Cengiz Kök, seçim çalışmaları kapsamında Nusaybin Belediyesi’ni ziyaret etti. Gökkan, demokratik ve özgür parti olarak bu günden görev devri yaptıklarını söyleyerek, demokratik bütün ülkelerde böyle olduğunu ve bununda bir örnek olması için şimdiden böyle bir şey yaptıklarını belirtti. Gökkan, “Kolektif yaşamda her şey birlikte yürür. Bizde bugün Türkiye devletinin antidemokratik sistemi değiştirip görevi devrediyoruz. Zaten iki aydır arkadaşlarla birlikte karar alıyoruz. Seçime kadar da bu böyle devam edecek. Bu sistemimizle de devleti değiştirebileceğiz. Devlet iktidarı bıçakla kesip yeni bir iktidarla devam ediyor fakat biz böyle yapmayacağız. Biz hem örgütlü hem kadın mücadelesiyle hem de yerel yönetimlerle böyle bir değişikliği yapıyoruz” dedi. Nusaybin Belediye Eş Başkan adayı Sara Kaya ise, birlikte çalışacaklarını belirterek, “Belediye halkın belediyesidir, bizde çalışmalarımıza öyle devam edeceğiz. Halkı yönetime daha çok katarak halk belediyeciliğini geliştireceğiz” dedi.
ARTUKLU
Mardin merkez BDP Artuklu İlçe Örgütü, Yüksek Seçim Kurumu’na BDP Artuklu Belediye Meclis üye listelerin teslim etti. Meclis üyeleri listelerin teslimi ardından kısa bir açıklamaya yapan BDP Artuklu İlçe Örgütü Saymanı Ramazan Admış, meclis üyeleri listelerinde her kesimden yurttaşların bulunduğunu söyledi.
BİRECİK
BDP Urfa Büyükşehir Eş Başkan Adayı Osman Baydemir ve Birecik Belediye eş başkan adayları Aliye Kızıldamar ile Samir Akşahin’in yanı sıra çok sayıda yurttaşın katılımı ile seçim irtibat bürosunun açılışı gerçekleştirildi. Açılışta konuşan Sami Akşahin, herkesi 30 Mart’a kadar seferberlik ruhu ile çalışmaya çağırdı. Eş Başkan Adayı Aliye Kızıldamar ise açılışa kadınların yoğunlukta katılmasını olumlu ve umut verici bulduklarını kaydetti. Ardından konuşan Baydemir, Birecik’in bir zamanlar dünya tarihinde İpek Yolu’nun merkezi olduğuna dikkat çekerek, “Ama maalesef Birecik gibi stratejik öneme sahip bir kent en yoksul kentler arasında. Emeğin hesabını soracağız. Türkiye’nin en geri kalmış vilayeti Fırat’ın arka tarafında kalmıştır. 18 il içinde Urfa da dâhildir. Enerji politikası elektrik kesimi kırsalda günde 5 veya 6 saat oluyormuş. Urfa karanlık alanda kalmış. Türkiye’nin batısına fabrika, doğu tarafında gelince karakol, kalekol, ölüm ve katliamlar. Bu artık Kürtlerin kaderi olmakta çıkacaktır” diye belirtti. Yapılan açılışın ardından eş başkanlar esnaf ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarını ziyaret ederek seçim çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.
SİVEREK
BDP Siverek Belediye eş başkan adayları Metin Özbadem ile Sevinç İzol, Özipek Mahallesi seçim bürosunda halk ile bir araya gelerek, halkın sorunlarını dinledi. Toplantıda konuşan Eş Başkan Adayı, Sevinç İzol, Siverek Belediyesi’ni halkla birlikte yöneteceklerini dile getirdi. Ardından konuşan Metin Özbadem ise, halka Kürtçe ve Dimilki lehçesinde seslenerek demokratik özerkliğe vurgu yaptı. Özbadem, “Bizim mücadelemiz sadece seçim çalışmalarına kadar değil, Kürt Halkının önderi özgürlüğüne kavuşuncaya kadar olacaktır” dedi.
HALFETİ
Halfeti de ise belediye eş başkan adayları Mustafa Bayram ve Ayşe Durmuş, seçim bürosunda gençler ile seçim çalışmaları kapsamında toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda gençler ile seçim çalışmaları kapsamında daha aktif yer almaları konusunda durum değerlendirmesi yapıldı. Gençler de toplantıda kendi görüş ve önerilerini dile getirdi. Ardından eş başkan adayları Mustafa Bayram ve Ayşe Durmuş esnaf ziyaretleri gerçekleştirerek destek istedi.
KARAKÖPRÜ
BDP Karaköprü Belediye eş başkan adayları Gülay Koca ve Serhat Erdem, seçim çalışmaları kapsamında Cemal, Yedikuyu, Bırcık (Uğurlu), Golli köylerini ziyaret etti. Eş başkanlar halkın yoğun ilgisiyle karşılanırken, köylülerin evlerini tek tek ziyaret ederek halkın sorunlarını dinleyip projeleri hakkında yurttaşlara bilgi verildi.
EYYÜBİYE
Merkez Eyyübiye eş başkan adayları Şükrü Turgut ve Hedibe Ötünç ile Urfa Büyükşehir Eş Başkanı Leyla Akça, Sigorta Mahallesi’ndeki seçim bürosunun açılışına katıldı. Açılışta yurttaşlara hitap eden adaylar, özgürlüğe yürüyeceklerinin sözünü verdi.
HİLVAN
Hilvan Belediye eş başkan adayları Mehmet Polat ve Sibel Sütpak seçim çalışmaları kapsamında Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan’ın katılımı ile seçim irtibat bürosunun açılışını gerçekleştirdi. Bini aşkın kişinin katıldığı açılışta PKK Lideri Abdullah Öcalan lehine sloganlar atıldı. Daha sonra konuşan Ayhan, 1979’da Hilvan Belediye Meclis Encümenliği yapan Dürre Kaya’yı hatırlatarak, Kürt kadının bugün geldiği aşamanın Dürré anaların attıkları ilk adımın sonucu olduğunu vurguladı. Daha sonra seçim bürosunun kurdelesi kesilerek açılış gerçekleştirildi.
BOZOVA
Bozova’da ise belediye aday meclis üyelerinin tanıtımı için seçim irtibat bürosunda biraraya gelindi. Tanıtımda konuşan Bozova Belediye Eş Başkan Adayı Zeynel Taş, 30 Mart yerel seçimlerinden zaferle çıkacaklarını belirterek, “30 Mart gelince sandıktan zaferle çıkacağız. Halkımız ile birlikte eşitlikçi bir temelde hep beraber bir şekilde Bozova’mızı Urfa’nın Akdeniz’i yapacağız” dedi. Yapılan konuşmaların ardından Bozova’nın önde gelen Xalté ailesi BDP’ye katıldı.
SİLVAN
Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde 30 Mart yerel seçim çalışmaları kapsamında BDP’li eş başkan adayları Mehmet Şah Teke ve Yüksel Bodakçı ilçeye bağlı köyleri tek tek geziyor. BDP ilçe binasında bir araya gelen ve aralarında BDP’li eş başkan adayları Yüksel Bodakçı ve Mehmet Şah Teke’nin de bulunduğu kalabalık grup buradan araçlarla köy ziyaretlerine başladı. Gittikleri bütün köylerde büyük bir coşku ve sevinçle karşılanan heyet Yolaç(Susa), Akyol (Kilêsî), Güçlü(Zêrê), Hıncıkan(Xincikan), Yolarası(Qurtê), Başıbüyük(Başbûk), Mala Zorê ve Otluk(Girbilok) köylerini ziyaret etti.
Ji KCK’ê banga xwedîderketina li zimanê dayikê – ANF
Komîteya Ziman û Perwerdeyê ya KCK’ê, bi wesîleya “Roja Zimanê Dayikê ya Navneteweyî” banga xurtkirina têkoşîna ji bo zimanê dayikê kir û got, “girînge her kes li dibistan, kolan, gund û bajaran bi zimanê dayikê biaxivin, cil û bergên neteweyî li xwe bikin û xwedî li nasnameya xwe derkevin.”
Komîteya Ziman û Perwerdeyê ya Koma Civakên Kurdistanê (KCK) bi wesîleya 21’ê Sibatê Roja Zimanê Dayikê ya Navneteweyî, daxuyaniyek nivîskî weşand û got, “Di serî de em cejna zimanê dayikê li afînerê rojên azad û pêşengê pêvajoya çareseriya demokratîk Rêber APO, tekoşerên azadiyê yên li girtîgehan, li parazvanên ziman dayîkê û gelê me pîroz dikin.”
Komîteyê di peyama xwe de bal kişand ser êrîşên netewe dewletan ên ji bo bênasname û bêziman hiştina gelê Kurd û destnîşan kir ku ji ber vê polîtîkayê gelê Kurd bi salan li her çar parçeyên Kurdistanê bûye mexdûrê asîmîlasyon û zilma dewletan.
Di daxuyaniyê de hat gotin, “Ji bo ku dewlatên dagirker xwedî li gotina xwe ya ku dibêje “ her kes tirke derbikeve, nasnameya kurd tine hesibandiye, ziman û hebûna çanda wê qedexe kiriye. Lê tevî hemû girtin, ceza, binçavkirin heta cinayatan kurdan zimanê xwe yê devkî bi înat dane jiyîn. Çawa ku muzîk, cil û bergên wan bûne îfadeya nasnameya wan, di heman demê de bûye îfadeya wan a siyasî jî.
Li ser vê bingehê welatê ku me bi keda xwe avakiriye, pêwîst e em destûr nedin ku dagirker ji niha û şûnde li ser rûnîn û di welatê me de li ser galan zextê bide meşandin. Ji bo ku em di xaka kurdistanê de aramîbûnê bidin avakirin di serî de dayîkên me yên parazvanên ziman, ciwanên kurd û gelê me ji her demê zêdetir xwedî li çand û zimanê xwe derbikevin.”
Komîteya Ziman û Perwerdeyê ya KCK’ê bi vê boneyê bang li tevahiya gelê Kurd û welatparêzan kir, ku di asta herî bilind de beşdarî çalakiyên bi wesîleya cejna ziman bibin û got.
KCK’ê diyar kir ku divê têkoşîna bi destxistina mafê zimanê dayikê tenê di vê rojê de sînordar nemîne û hemû roj bibin rojên bidestxistina mafê ziman û perwerdeyê. KCK’ê destnîşan kir ku xwedîderketina li çand û zimanê dayikê bi têkoşînê dibe û ev bang kir: Li ser vê bingehê girînge li dibistan, kolan, gund û bajaran bi zimanê dayikê were axaftin, her kes cil û bergên neteweyî li xwe bikin û bi nasname ya xwe tevbigerin.”
Komîteya Ziman û Perwerdeyê ya KCK’ê ragihand ku ancax bi vî rengî mafên herî xwezayî yên gelê Kurd dikarin bicih werin anîn û got, “Di vê çarcoveyê de em careke din weke Komîteya Ziman û Perwerdeya KCK’ê roja cejna zimanê dayîkê ya cîhanê li hemû gelê xwe pîroz dikin.”
21’ê Sibatê ji aliyê Rêxistina Çand, Zanyarî û Perwerdeyê ya Neteweyên Yekbûyî ve, di 17’ê Mijdara 1999’an de weke “Roja Zimanê Dayikê ya Navneteweyî” hatibû îlankirin.
Abdullah Öcalan’a Arjantin’de onursal başkanlık – ANF
Arjantin’de Che Guevaracı gençlik hareketinin yıllık yönetim toplantısında Abdullah Öcalan Onursal Başkan olarak seçilidi.
Her yıl yapılan yönetim toplantısında bir onursal başkan belirleyen Che Guevaracı gençlik hareketi bu yıl Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı onursal Başkan olarak seçti.
Daha önceki yıllarda Che Guevara, Fidel Castro, Hugo Chavez, Arjantinli gerilla önderlerinden Mario Roberto Santucho gibi önemli kişiliklerin seçildiği onursal başkanlık bu yıl Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a atfedildi.
Bu yılki merkez yönetim toplantısını sembolik olarak Öcalan’a yönelik komplonun yıldönümü olan 15 ve 16 şubat tarihlerinde gerçekleştiren Guevaracı Gençlik Hareketinin iki sayfalık bir açıklama yayınladı.
Yayınlanan açıklamada, Öcalan Önderliğindeki PKK mücadele tarihi, Kürdistan’da geliştirilen gerilla mücadelesi, Kürdistan’da ve Diasporada Kürt halkının Başkan Öcalan önderliğinde geliştirdiği mücadele, Demokratik Konfederalizm ve yeni paradigmanın dünya halkları açısından önemi gibi konulara ayrıntılı olarak değinildi.
Kuruluş açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “10 yıl boyunca Başkan Öcalan, askeri bir kamp olan İmralı adasında tek tutuklu olarak bulunuyordu ve yoğun baskı ve tecrit politikalarına maruz kaldı. Aynı dönem tüm demokratik hareketler yoğun tutuklama, katliam ve baskılara maruz kaldılar. Kürt özgürlük hareketi eksenli tüm demokratik girişimler anti terör yasaları çerçevesinde bastırılmak istendi ve günümüzde 10 binin üzerinde tutuklu bu politikalara maruz kalmaktadırlar.
KCK çatısı etrafında örgütlenen, tıpkı Batı Kürdistan-Rojava halkının tümünün olduğu gibi, Kürdistan’ın dört parçasından örgütlenmeler Başkan Öcalan’ı Önderi olarak benimsemiştir.
Bugün Rojava’da ilan edilen otonom bölgeler, YPG savaşçılarının emperyalistlerin saldıkları Al Kaida vb çetelere karşı yürüttükleri kahramanca direniş Başkan Öcalan’ın rehberliği temel alınarak yürütülmektedir.
PKK ve KCK önderliğinde geliştirilen bu devrimci mücadelede yine Başkan Öcalan’ın Önderliğinde ve büyük katkılarıyla kadının özgürleşmesi konusunda bölgede bir devrim yaşanmıştır. KCK ve PKK önderliğinde oluşan tüm kurum ve örgütlenmelerde bir kadın bir erkek olmak üzere benimsenen eş başkanlık sistemi tüm dünyaya örnek teşkil etmektedir.
Bir çok değişik örnekle izah edebileceğimiz Orta Doğu’nun kalbinde devrimci gelişmeler ve kazanımları Başkan Öcalan’a borçluyuz. Başkan Öcalan’ın, Dünya halklarının düşmanı Kapitalist moderniteyi ve kapitalist ulus devlet modellerini sorgulayarak geliştirdiği Demokratik Konferderalizm düşüncesi tüm dünya halklarının örnek alabileceği çözümleri içermektedir. Sadece Kürdistan’da değil tüm Orta Doğu’da halkların, kültürlerin kardeşliği ve sosyalist adil bir yaşamın somut çözüm önerileri ve yeni paradigmasıyla Abdullah Öcalan’ı Che Guevaracı Gençlik Hareketinin Onursal Başkanı olarak ilan ediyoruz.
Ve bu temelde diyoruz ki :
¡Bijî Serok Apo! ¡Viva el Presidente Öcalan!
Bijî Serok Apo Yaşasın Başkan Öcalan
Kamp li Reyhanli’yê ne – Yeni Özgür Politika
Du endamên komên çete yên dema xwestin li Efrînê çalakiya xwe kujiyê lidarbixin û ji aliyê hêzên asayişa Kurd ve hatin girtin, derbarê rêxistinên çeteyan de agahiyên girîng dan.
Endamên çeteyên li Rojavayê Kurdistanê hatin girtin, li xwe mukur hatin ku li Tirkiyeyê kampên wan hene. Endamên çete yên ji aliyê Asayîşa Efrînê ve hatin girtin diyar kirin ku ewê biçûna kampên xwe yên li Reyhanliyê û li wir perwerde bidîtina. Der heqê alîkariya Tirkiyeyê ya ji bo çeteyan re heta roja îro gelek agahî û belge derketin holê. Bi mukurhatinên endamên çeteyan ên di demên dawî de hatin girtin re, derket holê ku li Tirkiyeyê kampên wan ên perwerdeyê hene.
Gelek agahî dan
Endamên çete yên di rojên bihurî de li nuqteya kontrolê ya gundê Xezevî ya nahiya Şêrava ya Eefrînê, dema xwestin çalakiya xwekujî pêk bînin neçar man xwe tine bikin, gelek rastî derxistin holê. Asayîşa Efrînê ya ku piştî vê êrîşê, ji bo pêşî li êrîşên gengaz bigire tedbîrên ewlekariyê xurt kir, di lêpirsîna kesên bi gumanbariya çeteyê hatine girtin de xwe gihand agahiya hebûna kampên çeteyan li Reyhanliyê.
Komele li Reyhanliyê ye
Yek ji kesên ji aliyê Asayîşa Efrînê ve hat girtin û lêpirsîna wî hat kirin Şêx Mûhammed Mekawî yê Fîlîstînî ye. Malbata Mekawî di dema îlana dewleta Îsraîlê de koç kiriye û li Sûriyeyê bicih bûye. Li kampa Handarat a Helebê jiyaye. Mekawî diyar kir ku piştî li Sûriyeyê bi navê şoreşê serhildanê destpê kir li derdora Helebê gelek komele derketine holê û yek ji van jî komeleya Şam Şerîf e ku navenda wê li Reyhanli ye.
Ji Helebê diçû Rehyanliyê
Mekawî da xuyakirin ku piştî bû endamê vê komleya li Saxûr a Helebê bi bandor e, ji aliyê kesê bi navê Ebû Zeynep ê xebatên rêxistinbûna vê komeleyê ve dimeşîne hatiye birêxistinkirin û ji bo perwerdeyê bibîne hatiye xwestin ku wî bişînin Reyhanliyê. Mekawî di vê mijarê de ev agahî dan: “Ebû Zeynep anî ziman ku navenda komeleya wan a bi navê Şam Şerîf li Reyhanliyê ye. Û diyar kir ku tevî vê, ji bo meşandina Doza Îslamê saziyeke wan a bi navê Navenda Lêkolînên Îslamî heye û eger ew bixwaze, ewê ji bo perwerdeyê karibin wî bişîne. Min qebûl kir û ji bo biçim kampa perwerdeyê ya bi navê Navenda Lêkolînên Îslamî ya li Reyhanliyê ji Helebê ketim ser rê û ji aliyê Asayîşê ve hatim girtin.
Komel bi navê olî kar dikin
Rayedarên Asayîşê dan zanîn ku di lêpirsînê de Mekawî gelek agahiyên cuda dane, lê ji ber nepenîtiya lêpirsînê ewê niha van agahiyan bi raya giştî re parve nekin. Asayîşê diyar kir ku Mekawî agahî û nav dane ku nîşan didin ev navendên di bin navê perwerdeya olî û komeleyên alîkariyê hatine vekirin de, kampên leşkerî ne.
Misrî, Siûrî û Urdinî
Kesekî din ê bi Mekawî re ji bo biçe kampa perwerdeya leşkerî ya li Reyhanliyê ji aliyê Asayîşa Efrînê ve hat girtin, Meleyê du mizgeftên li ser rêya Saxûr û Babê, Abdullah Genco yê 19 salî ye, ku li nahiya Dêrcêmêl a Helebê ji dayik bûye. Genco jî ragihand ku ew ji aliyê Ebû Zeynep ve hatiye rêxistinkirin û piştî ku jê re hatiye gotin dê perwerde mehekê dewam bike, wî biryar daye biçe perwerdeyê.Genco da xuyakirin ku beriya niha ew neçûye kampê, lê belê meleyên mizgefa Xelît Bîn Welîd a li Helebê ku ew jî lê mele bû jê re gotine ku Misrî, Urdunî û Siûdiyî li wê kampê perwerde dîtine û wiha peyivî: “Kes nîne ku nizane li Reyhanliyê kampên me yên bi vî rengî hene. Li derveyî Reyhanliyê jî hin kampên me hene. Li kampên me ji bo xurtkirina baweriya Îslamê, ji bo afirandina mirovên dilsozên doza Îslamê, perwerde tê dayîn. Ji ber ku berê neçûme, nizanim ka perwerdeya leşkerî tê dayîn yan na. Lê belê gelek ji mirovên ez wan nas dikim dibêjin wan li wir perwerde dîtine û piştî perwerdeyê çek û cebilxane hilgirtine û hatine.
Çima Efrîn?
Rayedarên Asayîş dan xuyakirin ku Mekawî û Genco di îfadeyên xwe de ragihandin ku ji ber rêya Heleb Îdlîbê girtî ye wan xwestine di ser Efrîn Atmê re derbas bibin. Asayîşê destnîşan kir ku ji ber di destê wan de hin îxbar hene ku li Efrîn û derdora wê çalakiyên xwekuj bên kirin, wan dest bi girtinan kirine.
Kampanyaya destek büyüyor – Yeni Özgür Politika
Amed’deki 116 sivil toplum kuruluşu, Öcalan’ın özgürlüğü için başlatılan imza kampanyasına destek verdi. STK’ler, “Öcalan’ın yürütülen diyalog sürecinde daha aktif rol alabilmesi için özgür kalması gerektiğine inanıyoruz dedi.
Amed’de bulunan sivil toplum kuruluşları, Türkiye genelinde 127 aydın, sanatçı, siyasetçi, akademisyen, insan hakları savunucusu, hukukçu ve gazetecinin 15 Şubat günü açıkladıkları “Öcalan’a Özgürlük Deklarasyonu” ve başlattıkları imza kampanyasına destek amacıyla ortak bir açıklama yaptı. Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti’nde yapılan açıklamaya, aralarında dernekler, işçi ve memur sendikaları, meslek odaları, kadın örgütleri, yurttaş dernekleri, engelli örgütleri ve işveren kuruluşları temsilcilerinin yer aldığı çok sayıda kişi katıldı. 116 STK adına açıklamayı okuyan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, bu açıklamayı kentte bulunan ve toplumun önemli bir kesiminin temsil edildiği kuruluşlar adına yaptıklarını söyledi.
Süreç ilerlemedi
Tarihi bir süreçten geçen Türkiye’de özgürlükçü ve eşitlikçi fikirlerin ve insan haklarına dayanan demokratik siyasetin egemen olduğu bir yaşamı inşa etmenin bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç haline geldiğini vurgulayan Bilici, şunları söyledi: “Türkiye’nin tarihsel geçmişinde ciddi bir demokrasi eksikliği ve onun yarattığı olumsuz sonuçlar olduğunu düşünüyoruz. Bilindiği üzere geçtiğimiz yılın başından itibaren devlet ile PKK arasında yürütülen görüşmeler sonrası gündeme gelen demokratik çözüm süreci, başta bölgemizde olmak üzere Türkiye genelinde önemli bir rahatlama ve sorunların çözümüne dönük büyük bir umut yaratmıştı.”
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 21 Mart Newroz Bayramı’nda yaptığı çağrı ve sonrası PKK’nin ateşkes ilanıyla birlikte silahlı güçlerini sınır dışına çekme kararının bu sürecin somut en önemli adımı olduğunu kaydeden Bilici, “Ancak, geride bıraktığımız bir yılda diyalog süreci ve barış görüşmeleri istenilen düzeyde bir sonucu ortaya çıkarmamıştır” dedi.
Onurlu barışın şartı
“Baskıcı zihniyetler her ne kadar dirense de, Türkiye toplumu tarihinin derin günahlarıyla bir bir yüzleşmek zorundadır” diyen Bilici, şöyle devam etti: “Bu toprakların katliamlar ve savaşlarla yazılan tarihini barış ve demokrasi ile yeniden yazmanın vakti gelmiştir. Bu nedenle geçmişten bugüne toplumun geneline hakim olan sosyal, siyasal, ekonomik tüm geriliklerin ve antidemokratik uygulamaların ancak demokratikleşme ve eşitlikçi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü esas alan bir toplumsal sözleşme ile son bulacağına inanıyoruz.
Bunun için:
* Öncelikle Türkiye’de onurlu bir barışın ve demokratik çözümün mimarlarından olan Sayın Abdullah Öcalan’ın yürütülen diyalog sürecinde daha aktif rol alabilmesi için özgür kalması gerektiğine inanıyoruz.
* Ayrıca, Öcalan’ın özgürlüğüyle birlikte, antidemokratik ve hukuk dışı uygulamalar nedeniyle özgürlüklerinden mahrum bırakılarak cezaevlerinde tutulan tüm siyasi tutuklu/hükümlülerin de özgürlüğüne kavuşması gerektiğini düşünüyoruz.”
Bilici, Öcalan ve tüm siyasi tutsakların özgür kalması için Barış İçin Öcalan’a Özgürlük Platformu tarafından başlatılan imza kampanyasını desteklediklerini de sözlerine ekledi.
KAMPANYAYA DESTEK VERENLER
1. Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi, 2. Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi, 3. Sanayi Sitesi Yapı Kooperatifi, 5 Nisan Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, 78’liler Derneği, Ahmedê Xanî Dil Akademisi, Bağlar Kadın Kooperatifi, Barış Anneleri Meclisi, Belediye Çalışanları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (BELÇAD), Belediye-İş, Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS), Bölge Diş Hekimleri Odası, Büro Emekçileri Sendikası (BES), BÜŞAK-Der, Ceren Kadın Danışmanlık Merkezi, Ceren Kadın Derneği, Çevre Gönüllüleri Derneği, Çevre Mühendisleri Odası, Dev-Sağlık İş, Dicle Fırat Kültür Merkezi, Dicle Görme Engelliler Derneği, Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi, Dicle Üniversitesi Özgür Öğrenci Derneği (DÜÖ-DER), Diclekent Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, DİKASUM, Din Adamları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAY-DER), DİSK Bölge Temsilciliği, Diş Hekimleri Odası, Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası (DİVES), Diyar GÖÇ-DER, Diyar TUHAD-DER, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Girişimci İşadamları Derneği (DİGİAD), Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği (DİSİAD), Diyarbakır Tabip Odası, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO), Diyarbakır TOBB Genç Girişimciler Kurulu, Doğu Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu (DOGUNSİFED), DTK Engelliler Meclisi, EĞİTİM SEN, Elektrik Mühendisleri Odası, Emek Akademisi, Enerji Sanayi ve Maden Kamu Emekçileri Sendikası (ESM), EPİDEM, Fatihpaşa Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, GAP Bedensel Engelliler Derneği, Gaziler Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, Genel-İş 1 Nolu Şube, Genel-İş 2 Nolu Şube, Güneydoğu Tekstil Sanayi ve İşadamları Derneği (GÜNTİD), Haber-İş, HABER-SEN, Harb-İş, Harita Mühendisleri Odası, Hasırlı Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, HDP Engelliler Meclisi, İnsan Hakları Derneği (İHD) Bölge Temsilciliği, İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, İnşaat Mühendisleri Odası, İşadamları Yapı Derneği, Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisler Odası, Kadın Akademisi, Kardelen Kadın Evi, Kaynartepe Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, Kimya Mühendisleri Odası, Körhat Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği Kültür Sanat Sendikası Temsilciliği, KÜRDİ-DER, KÜRT ENSTİTÜSÜ, Kürt Yazarlar Derneği, Kürt-PEN, Liceliler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Maden Mühendisleri Odası, Makine Mühendisleri Odası, Mazıdağlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, MEYA-DER, Mezopotamya Kulüpler Birliği, Mimarlar Odası, Nujîn Kadın Merkezi, Ortadoğu Sanayici ve Genç İşadamları Derneği (OSGİAD), Ortadoğu Tarih Akademisi, Özgür Gazeteciler Cemiyeti, Peyzaj Mimarları Odası, Pir Sultan Abdal Derneği, Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Sağlık-İş, Sanayi ve Ticaret Odası, SARMAŞIK Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği, Selahattin Eyyubi Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, SELİS, Silvanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi (STGM), Şehir Plancıları Odası, Şehitlik Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, Şeyhşamil Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, Şoförler Odası, TARIM ORKAM SEN, Tek-Gıda İş Sendikası, Tes-İş 1 Nolu Şube, Tes-İş 2 Nolu Şube, Tezkoop-İş, TUHAD-FED, TÜM BEL-SEN, Türk-İş 7. Bölge, Türkiye Barış Meclisi Diyarbakır Barış Girişimi, Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği Diyarbakır Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), TZP Kurdi, Veteriner Hekimler Odası, YAPI-YOL SEN, YG21 Kent Konseyi Engelliler Meclisi, Yol-İş 1 Nolu Şube, Yol-İş 2 Nolu Şube, Yunus Emre Eşit Özgür Yurttaş Dayanışma Derneği, Ziraat Mühendisleri Odası.
Til Koçer Kapısı resmen açıldı – Özgür Gündem
Batı Kürdistan’ın Irak ile olan sınırındaki Til Koçer Kapısı, Irak hükümeti ile yapılan görüşmeler sonucunda resmen açıldı.
Cizîre Kantonu Hükümet sözcüsü Ciwan Mihemed, Irak hükümeti ile yapılan görüşmeler sonucunda Til Koçer Sınır Kapısı’nın açılması konusunda anlaşmaya vardıklarını söyledi.
Bu anlaşma Batı Kürdistan ile komşu bir ülke arasındaki ilk anlaşma özelliğini taşıyor. Anlaşmaya göre öncelikle günlük yaşam ihtiyaçları bu kapıdan geçirilecek.
Cizîre Kantonu hükümet yetkilileri 12 Şubat’ta ilk yurtdışı ziyaretine çıkarak önce Federal Kürdistan Bölgesi’nde, ardından Bağdat’ta temaslarda bulunmuştu.
Cizirê Kantonu 21 Ocak’ta ilan edildi. Üç resmi dilli bu kanton, bir başkan, iki yardımcısı, 22 bakan ve 101 sandalyeli meclisten oluşuyor. 27 Ocak’ta Kobani ve 29 Ocak’ta Afrin kantonlarında da demokratik özerk yönetim ilan edilmişti.
Bu yönetimleri Güney Kürdistan’da Mesut Barzani’nin KDP’si hariç diğer partiler tanıyor. Bunların başında mevcut Hewler hükümetinin ortağı YNK ile en büyük muhalefet partisi Goran bulunuyor.
Til Koçer Kapısı (Al Yarubia), 23 Ekim 2013’te başlatılan “devrimci operasyonlar” ardından El Kaideli grupların elinden alınmıştı. Musul ile sınırı olan bu kapı El Kaideli grupların temel saldırı üssü olarak kullanılırken, buradan savaşçı ve silah geçişi sağlanıyordu.
YPG güçleri 2013 yılı içerisinde sınır kenti Serêkaniyê dahil en az 5 kent, 6 belde ve 120’yi aşkın köyün kontrolünü ele geçirmişti. Geçen yıl boyunca, yine en az 376 Suriye askeri, 2.923 El Kaide üyesi öldürülmüştü. YPG güçleri yıl içinde 379 kayıp verdiğini bildirmişti.
Baş ucunda 10 KURSUN – Özgür Gündem
12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı ‘terörist’ diyerek 13 kurşunla katleden devletin benzer bir vahşeti daha açığa çıktı. Fatma Erkan, 14 Ekim 1995’te Midyad’da daha 13 yaşındayken ‘terörist’ denilerek infaz edildi. Fatma’nın baş ucunda 10 kurşun bulundu
TIPKI UĞUR KAYMAZ GİBİ
Devletin Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaşın en büyük mağduru çocuklar oluyor. Enes, Ceylan ve Uğur’la simgeleşen devletin çocukları infaz etme siciline şimdi de Fatma eklendi. Fatma da tıpkı Uğur gibi 13 yaşında ‘terörist’ denilerek katledildi.
TERLİKLERİ YANINDAYDI
İnfaz, 14 Ekim 1995’te Mêrdîn Midyad’da yaşandı. Sîte köyüne baskın yapan askerler, 13 yaşındaki Fatma Erkan’ı, iki gerilla ile birlikte infaz etti. Dönemin Savcısı Cengiz, infazı “13-14 yaşlarında çıplak ayaklı örgüt mensubu diyerek kayıtlara geçirdi.
Baş ucunda 10 kurşun
Mêrdîn’in (Mardin) Midyad ilçesine bağlı Sîte (Çalpınar) köyüne 14 Ekim 1995 tarihinde askerler tarafından düzenlenen baskında, 2’si PKK’li 3 kişinin infaz edildiği ortaya çıktı. Baskı ve tehdit nedeniyle bugüne kadar kamuoyundan sır gibi saklanan olayda infaz edilen 3 kişi arasında kayıtlara “PKK’li olarak geçen 13 yaşındaki Fatma Erkan da bulunuyor. Görgü tanıklarının beyanına göre, akşam saatlerinde köyü çembere alan asker ve korucular, hiçbir ikazda bulunmadan PKK’lileri yaylım ateşine tuttu. Açılan ateşe karşılık bile veremeyen 2 PKK’li olay yerinde yaşamını yitirirken, Erkan da kurşunların hedefi oldu. İddialara göre, çatışma olmamasına rağmen bir askerin de yaşamını yitirdiği belirtilen çatışmadan ancak bir gün sonra dönemin Midyat Cumhuriyet Savcısı Atilla Cengiz olay yerine gitti.
Çıplak ayaklı bir infaz!
Hazırladığı “Olay yeri tespit ve otopsi tutanağı nda köyün tam ortasında açık bir şekilde meydana gelen infazı “çatışma olarak niteleyen savcı Cengiz, hazırladığı tutanağın devamında, “Örgüt mensubu olarak tanımladığı Erkan’ın bir 30 santim metre boylarında 45 kilo ağırlığında 13-14 yaşlarında kumral saçlı buğday tenli, kahverengi gözlü “Bir kız çocuk cesedi olduğunu ifade ederken, giydiği kıyafetleri ise şu dikkat çekici cümleler ile tanımlıyor: “Üst kısmında açık kahverengi gömlek olduğu alt kısmında karışık renkli etek, pembe eşofman olduğu, ayaklarının çıplak olduğu, her iki ayağının yanında da terlik olduğu. Bizzat savcının altına imza attığı ve zorlama bir “Örgüt mensubu nun yaratılmak istendiği açıkça anlaşılan tutanakta en dikkat çeken kısım ise, Erkan’a ait cenazenin yanında bulunan 10 adet G-3 piyade tüfeğine ait boş kovan oldu.
İsmi yok, sıfatı var!
Olay tarihinden birkaç ay önce korucu olmadıkları için köylerinden zorla göç ettirildiklerini belirten baba Hasan Erkan, yıllardır suskun kalmalarına neden olan “korku nedeniyle çocuğunun cenazesinin dahi kaldıramadığını İHD Amed Şubesi üzerinden yargıya taşıma kararı aldıklarını belirtti. Çocuğuna ait bir kimliğin bulunmadığını, bu nedenle resmi kayıtlara “Kimliği belirsiz kadın terörist… olarak geçtiğini dile getiren Erkan, “Bu kabul edilemez bir durumdur. Hazırlanan olay yeri tutanağına bakıldığı zaman bile bunun bir infaz olduğu apaçık anlaşılabilir. DNA sonucunda kızım olduğunu kanıtlayabildim diye belirtti.
Armanc bênasnamekirina jinan e – Azadiya Welat
Endama Meclisa YJA’yê Rotînda Amed der barê polîtîkayên başûrê Kurdisatanê yên li ser jinan û jinên ku ji rojavayê Kurdistanê koçî başûr Kurdistanê kirine axivî û diyar kir ku divê jin bi hev re li dijî van pêkanînan xwe bi rêxistin bikin û têkoşîna xwe xurt bikin
Li başûrê Kurdistanê tundiya li ser jinan û îstîsmara zayendî, xwekuştin û komkujiyên jinan her roj zêdetir dibin. Li gorî daneyan di nava du mehên dawî de 22 jinan bedena xwe dan ber agir. Li gel vê tabloya xeter, niha jî li Başûr êrîşên zayendî li ser jinên ku ji rojavayê Kurdistanê koçî Başûr kirine zêde bûye. Der barê vê mijarê de endama Meclisa YJA’yê Rotînda Amed axivî û diyar kir ku polîtîkaya bênasnamehiştinê li ser jinan tê ferzkirin.
Amed anî ziman ku êrîşên li dijî jinan bi feraseta desthilatdariyê ya li başûrê Kurdistanê ve girêdayi ye û wiha bi lêv kir: “Hikûmeta Başûrê Kurdistanê û rejîma wê, bi temamî li derdora hêz û desthilatdariyê teşe girtiye. Civakîbûna vê pêkhateya siyasî ya ku hemû derfetan ji bo berjewendiyên xwe yên teng bi kar tîne, cihê nîqaşê ye. Herî zêde jinên ji Başûr bûne mexdûrên şer û pergala feraseta desthilatdarî û dewletê.
Amed bal kişand ser êrîşên li dijî jinên Rojava ku koçî başûrê Kurdistanê dikin û wiha got: “Li Başûr tê xwestin ku jinên penaber bi birçîbûnê bên terbiyekirin û li ser vê yekê zexta fûhûşê li ser wan zêde bikin. Ev yek ne şerma wan jina ne. Şerma wijdan û mejiyê hikûmet û zilamê serdest ê hikûmeta Başûr e.
JINÊN DIN…
Amed da zanîn ku destavêtin û tundî tenê ne li dijî jinên rojavayî tê kirin û wiha domand: “Ji ber polîtîkaya bi salan a hikûmeta Başûr, jinên ji gelên din ên li Başûr dijîn jî mexdûr in. Bi hezaran jin û ciwanên endonezyayî li navendên mezin ên bazarê bi erzanî tên xebitandin, li malan wekî xizmetkar tên bikaranîn.
Amed daxuyakirin ku di şerên li her devera cîhanê de herî zêde jin û zarok mexdûr dibin û wiha pê de çû: “Divê hedefgirtina jinan a di şer de wekî konsepteke êrîşê ya bi zanebûn bê dîtin. Ji ber ku şer, pêkanîn û berhema hişmendiya desthilatdarî, dagirkerî û destavêtinê ye.
XWEDÎ DERKETIN GIRÎNG E
Amed bang li hemû jinên ereb, rojavayî, endonezyayî û jinên ji gelên din ên li başûrê Kurdistanê dijîn kir ku bi awayekî rêxistinbûyî tevbigerin û wiha axivî: “Divê em bi hev re li dijî van pêkanînan rawestin. Bêguman bûyerên dawî yên li Başûr rû dan, rê li ber hin nerazîbûnan vekirin. Lê belê ya ku divê were kirin, vekirina qadên azadiyê ji bo jinan e. Divê her tim em hesabê ji kesên ku têl û dîwar di navbera me de danîne bipirsin.
Rotînda Amed herî dawî bang li jinên Rojava jî kir ku vegerin ser xaka xwe û li wir beşdarî têkoşîna watedar a gel bibin.
XWEŞ BAZARE – Tevn.org
Ev dazdeh sale bê navber AKP me dikuje. Di şerê sêh (30) sala de bi qasî desthilatdara Erdogan, tu kesî evqas bi hovîtî em ne kuştin, bê erz ne kirin û dest ne avêtin rûmeta me.
Jixwe ev sed sale qir kirinên dibin navê ‘Dewleta Turk’ de dikin bê hed û hesabin. Bê goman wêdetira wê jî heye yên Paşayên kulek-milek anîn serê me nayên gotin.
Lotkeya tevayê van bê exlaqiyan û bê erziyan bê goman Desthilatdartiya Erdogan û hevkarê wî Fethullah Gûlen bû.
Ev şîrîk (teyîb, fethullah), ev bazirganên xwînê çeka herî dawî, şansê herî dawî yên Pergalê bûn. Sofiyek çawa ji şêxê xwe bawer dike, Pergalê wusa ji van bawer kiri bû kû yên Tevgera Azadiya Kurdistan tune bikin.
Star ya Rebî! Ya ne anîn serê me nema. Ji ber kû bê xişwaşî, Begên Kapîtalîzmê pîsîkolojiya wan li gor tune kirina me amade kiribûn. Û ew jî sofiyên sîstemê bûn û bi doza tune kirina Kurdan bawer kiribûn.
Wextê Erdogan nû hatî desthilatdartiyê, li Rosya ji karkerek Kurd re got: “Heke tu reman nebî, pirsgirêka Kurd nîne .
Li mantiqê temaşe bike! Û ev dazdeh sale bi zirbavê xwe re, vê mantiqê li ser me dimeşînin. “Heke tu reman nebî, tu ne Kurdî Ji ber kû ez û zirbavê xwe wusa dixwazin !
Di dîroka desthilatdartiya AKPê de kîjan leşkerî, polîsî, dozgerî, dadgerî, walî û qaymiqamî zererek, ziyanek dabe Kurdan, Erdogan derketiye Televîzyonê û ew pîroz kirî ye. Bi sedan car ev hatiye dubare kirin û na xwazim dîsa yêk û yêko binivîsim.
Nejdet’ê Kîmyewî zilamê herî dilsoz yê van Bazirganên xwînê ye. Çima? Çima wê eve ji ber kû di dîroka Têkoşîna Azadiyê de turkê herî zêde Kîmyasal li himber Şervanên Kurdan bikaranîye. Herî dawî li Geliyê Tiyarê bi Fermana Erdogan, Nejdet’ê Kîmyawî kelaşê 36 şervanên Kurdan bi kîmyasalê danîn ser hev.
Erdogan, bê dudilî derket û pîlotên 34 ciwanên Robozkîyî qir kirîn, pîroz kirin.
Bi fermana van bazirganên xwînê, xwarin li ser Pêşengê Gelê Kurd qut kirin, Pora wî qusandin û îzayê fizîkî bikaranîn.
Jixwe tecewûz û bê exlaqiya di Zîndana Pozantî de li ser xortên Kurdan pêkanîn, di dîrokê de bê hemsale.
Li hember berxwedana Gelê Kurd têkçûn û wekû xwezayî ev têkçûn bû sedem kû li hev bikevin. Jixwe di xwezaya desthilatdartiyê de ev heye dema li bin dikevin, her yêk binketinê têxe stûyê yê din de û li hev dikevin.
Hûn dizanin li hev ketina zirbav û zirkur pir bê merîs û bê exlaqe. Ji ber kû di pîvanên wan yên bi hev re bûyînê de exlaq nîne.
Ew me eleqedar nake li hev dikevin, li hev dikin ew pirsgirêka waye.
Ya dixwazim bibêjim eve begên Kapîtalîzmê jiyanek du reng bi xwilamên xwe û mirovên dibin desthilatdariya xwilamên xwe de dane pejirandin. Êdî bi mirov dane pejirandin kû mirov neçare yêk ji her du renga hilbijêre. Wekî din reng ne hiştine.
Dînek yê gundê me hebû, navê wî, Evdila yê Dîn bû. Dema keyfa wî ji yêkî re ne dihata, di got: “Vîyê mejî keşk .
Vêca hin mejî keşkê me jî hene bawer dikin kû di jiyanê de du reng hene.
Li Sûrî, Çete û Rejim hene, li Turkî Erdogan û Fethullah hene. Li gor mejî keşkîtiya wan tu neçarî ya li vî alîbî, yan jî li aliyê din. Bi dîtina wan rengê sêyemîn ne maye di vê cîhanê de.
Çima bira? Qey gunehe wekû mirov, wekû kurd, em li welatê xwe li gor exlaqê xwe, çanda xwe, berjewendên xwe xeta xwe ya jiyanê kifş bikin? Bixwidê bavo xweş bazare! Me du celad hene, em neçarin xwe bi spêrin himbêza yêkê.
Qey çiyê me ji çeteyên kûreyî yên li Sûrêye, Xoce Efendiyê li Pennsylvania kême? Aha erê, raste em wekî wan ne Bazirganên xwînêne. Di xwilamtiya Began de me xwe îspat ne kirî ye.
Yên serpêhatiya Cihûyên di kampê Nazîyan de xwendîn baş dizanin cihû di kampên Nazîyan de anîbûn rewşek wusa kû li ser celadê xwe digirîyan. Ew celadên, îro, siba wan bibin û di firinan de bêxin sabûn, ji wan re kiribûn sitargahên pîroz!
Ya îro dixwazin li ser me bidinmeşandin heman mantiqe, heman nêzîkatiye û heman têgihiştine. Evê jî bi zanebûn dikin. Dema qelemşûrek yê wan derdikeve û binîv devê xwe dibêje “Meyla Kurdan bêhtir li ser Erdogane , ne wusa ji kîs xwe dibêje ew wekû endamê Şerê teybet taxive.
Û ew baş dizane avê dikişîne aşê kî. Mantiqa her Turk leşker jidayik dibe, mejiyê wan dagir kirî ye.
Wekû encam Kurd êdî hêza herî sereke ya Rojhilata Navînin.Di bin Pêşvantiya PKK’ê de û dibin Pêşengtiya Pêşeng APO de, êdî ber bi damezrandina Serdemek nû ve dibezin. Wekî mejî keşk raman dibin, em qet û qet jî ne mecbûrê tu celadane. Wekû rêgezî, wekû exlaqî armanca me ya bingehîn ebedil ebed ji holê rakirina celadaye û emê vê bikin jî.
Wekû lezgîn ya ji me re pêwîsat, di Parêznameyên Pêşengtiyê de xwe kûr kirine!
GÜNEY KÜRDİSTAN’DAKİ IŞİD ÇETELERİ – Lekolin.org
Bir süre önce sosyal medyada IŞİD çeteleri, Kürtler karşı her türlü katliamın yapılması için fetva çıkarıp Kürt kanını vacip görmesini ilan etmişti. Suriye’deki rejimle savaşarak büyük kayıplar verdiği biliniyor. Esed Rejimi karşısında başarısız olan IŞİD çeteleri Rojava’daki Kürtlere yönelerek İşbirlikçi Kürtlerin desteğiyle eylemlerine devam ediyor.
Bir süre önce sosyal medyada IŞİD çeteleri, Kürtler karşı her türlü katliamın yapılması için fetva çıkarıp Kürt kanını vacip görmesini ilan etmişti. Suriye’deki rejimle savaşarak büyük kayıplar verdiği biliniyor. Esed Rejimi karşısında başarısız olan IŞİD çeteleri Rojava’daki Kürtlere yönelerek İşbirlikçi Kürtlerin desteğiyle eylemlerine devam ediyor.
KDP, IŞİD’i Güney Kürdistan’a Yerleştiriyor
IŞİD çeteleri Suriye ve Rojava’da başarısız olunca KDP hükümetiyle anlaşarak KDP’nin denetimindeki alanlarda konumlanmış. IŞİD çeteleri Kerkük etrafındaki stratejik noktaları ele geçirmeyi hedefleyerek, Kerkük’ün etrafındaki stratejik noktalara yerleşmeleri için Sunni köylerden destek alıyor. Maxmur kasabası civarındaki köylerde üstlenene IŞİD çeteleri Neynewa bölgesini neredeyse tamamında hakimiyetini sağlamış durumda. Bu çete Irak askerlerine ağır darbeler vurmak ve alanlarını genişletmek için özellikle geçeleri hareket ediyor. Geçeleri hareket eden IŞİD çetelerinin barbarlığından dolayı halkta korkular yaratıyor. Yine
halka psikolojik baskılar uygulamak için araçların üzerine yerleştiren ağır silahlarla gövde gösterisi yapıyor.
IŞİD çeteleri KDP’nin denetimindeki alanlarda cirit atarak bu şekilde dolaşmaları her şeyi açıklıyor. Bir süre önce Maxmur kasabasına giren çeteler kardeş olan iki polisi öldürdükleri söyleniyor. KDP, zamanlarda yapamadıklarını IŞİD sayesinde gerçekleştirmeye çalışıyor. Böylelikle IŞİD çeteleri bölgede KDP’nin hakimiyet alanlarını arttırarak imkan sağlıyor.
Güney Kürdistan’a Yerleşen IŞİD, YNK’yi Tehdit Ediyor
Maxmur alanı ve civarına 2.500 peşmerge getiren KDP, Hewler girişindeki merkezi kontrol noktasını da 36. paraleldeki topraklara taşıması dikkat çekicidir. Kontrol noktalarını 36. paralele taşıyan KDP güçleri bir sınır hattı oluşturarak hendekler kazıyor. Kazıyan hendeklerle sınırlarını genişlemeyi hedefliyor. IŞİD çeteleri KDP’den çok YNK’yi düşman olarak görüyor. Bölgedeki bir IŞİD komutanı, “YNK, YPG’ye destek veriyor. Allah’ın izni ve Müslüman Kürt kardeşlerimizin desteği ile kafirlerden hesap soracağız dediği belirtiliyor. Bu açıklamanın ardından IŞİD saldırıları daha çok YNK’nin ağırlıkta olduğu Kerkük ve civarı ile Süleymaniye ve çevresinde görülüyor. KDP, IŞİD çetesini Baxirte’ye yerleşmesi için birlikte hareket ederek barınmalarına olanak sağlıyor.
KDP ve IŞİD çetelerinin giderek birbirlerine yakınlaşmalarından güç alan Selefi imamlar camilerde ve toplumsal alanlarda IŞİD çetelerini öven vaazlar veriyor. Güney Kürdistan’da giderek sayıları çoğalan çeteleri kamufle etmek için Selefi imamlar, Allah uğruna savaşan mücahitlerimizin deşifre olmamaları için herkesin sakal bırakması gerektiği söyleniyor.
GÜNEY KÜRDİSTAN’DA ÇALIŞAN KÜRT İŞÇİLER OY KULLANAMAYACAK – Lekolin.org
AKP Hükümeti Güney Kürdistan’da çalışan Kuzey Kürdistanlı Kürtlerin 29 Mart seçimlerinde oy kullanma haklarını ellerinden almak için kanun çıkarttığı iddia ediliyor.
AKP Hükümeti Güney Kürdistan’da çalışan Kuzey Kürdistanlı Kürtlerin 29 Mart seçimlerinde oy kullanma haklarını ellerinden almak için kanun çıkarttığı iddia ediliyor.
Hewler’deki Türkiye konsolosluğu, Güney Kürdistan’a çalışmak için gelen 20 bin civarındaki Kuzey Kürdistanlı Kürt’ün 29 Mart yerel seçimlerinde Türkiye’ye gidip oy kullanamayacağını söylediği aktarılıyor.
Habur sınır kapısından Güney Kürdistan’a geçiş yapan Kürt işçiler, kapıdaki görevlilerin konsolosluk genelgesini göstererek Güney Kürdistan hükümetinden 3 ay ile 1 yıl arasında oturum izni alanların yeni çıkan yasaya göre oy kullanamayacakları konusunda uyarılıyorlar.
Konuyla ilgili görüştüğümüz Kuzey Kürdistanlı bir Kürt işçisi, kendisinin 5 yıldır Güney Kürdistan’da zor şartlarda inşaatlarda çalıştığını, Türkiye’ye gidip gelmesinde hiçbir sorun olmadığını, seçimler yaklaşırken AKP’nin yine seçim oyunlarına başvurarak Kürtlerin oylarının kendi dışındaki partilere gitmemesi için Güney Kürdistan’a özgü bir kanun çıkartarak oy kullanmalarının engellenmek istediğini aktarıyor.
Bir başka Kürt işçisi de bu kararın KDP ile birlikte alındığını, uygulayıcının KDP olacağını söylüyor. Oturum izinlerini uzatmak için Hewler’deki genel asayişe gittiklerinde orada bulunan asayiş sorumlularının oturum izni alanların Nisan’a kadar çıkış yapamayacağını, öncesinde çıkış yapanların oturum izinlerinin iptal edilerek bir daha Güney Kürdistan’a girişlerine izin verilmeyeceğinin söylendiğini belirtiyor.
AKP Hükümeti, ayakta kalmak ve iktidarını korumak için Türkiye’de hukuku ayaklar altında alıyor. Yasa ve kanunları kendine göre çıkartıyor. Güney Kürdistan’daki Türk konsolosluğunun hukuka aykırı çıkardığı genelge ile 20 bin civarındaki Kürt oylarının BDP’ye gitmesi engellenmek isteniyor.
Rudaw TV Türk medyasının Kürt uzantısıdır – Kurdistan24.org
Rudaw televizyonu ve gazetesi kurdistan24.org sitesinde medya tasnifi içinde Türk medyası içinde yer alıyor. Bazıları ilk görüşte şaşırıyor ve “neden Rudaw’a Türk medyası bölümünde yer verilmiş diyor? bu soru masum bir soru. Ancak Rudaw tv ve gazetesi hiç de masum değil. 15-20 yıl önce olsaydı Kürde dair, Kürtçe’ye dair yapılan yayınların değer ölçüsü farklıydı.
Ama günümüzde Kürdistan medyası bütün badireleri atlatıp dünya medyası içinde kendisine saygın bir yer edinmiş durumda. Sürgünde çıkan Kürdistan gazetesi, ardından Serxwebun, Yeni Ülke, Özgür Gündem, Med Tv, Roj Tv, Gali Kürdistan, KNN ve daha değişik gazete, dergi, tv, internet sitesi ile yüzlerce noktada Kürt medyası referans oluşturdu. Kürdistan’a dair, Kürdistani olan bütün halklar, inançlar, kültürel zenginlikler kendisini eksik fazla bu alanda kendisini ifade ediyor. Kürt medyasının damarı, zemini Kürt halkının kalbinin attığı her yerdedir. Ancak artık sadece Kürtçe yayın yaptığı için, biraz Kürtçe konuştuğu için Kürdistani’dir diyemiyoruz. Bunun tipik örneği Türk devletinin kendi inkarcılığını incelterek sürdürmek istediği TRT6’da gördük. Bu Türk devletinin kendi zihniyetinin zemininden kaynaklanmıştı. Kürtler ve Kürdistani olanlar için meşruiyeti sorgulanır durumdaydı. Hala da öyle.
Para ile satın alınanlarla, Kürt Özgürlük Mücadelesinin önüne set çekmek isteyenlerin projesiydi TRT6. AKP ve Fethullahçıların ortaklığı ile türetilen bir devlet projesiydi. Kürdistani özgürlükleri devletiçileştirme hedefi vardı. AKP-Fethullahçılar kavgasından sonra Fethullahçı kadroların atıldığında anladık ki burası Fethullahçılara peşkeş çektirilmiş. Türk devleti bu TRT6 ile yapamadığını bu kez Kürdistan coğrafyası üzerinden Rudaw projesi ile yapmaya çalıştı. Çünkü Ankara’nın Kürtler için anlamı açık ve aleniydi. Bu nedenle bu proje Rudaw ismiyle Kürdistan’a taşındı.
Rudaw TV’nin ve gazetesinin yaptı aslında kısa anlamı ile TRT6’in daha genişletilmiş halidir. Bu televizyonun yayın politikası Kürtlere, Kürdistani kazanımlara düşmanlık zemininde gelişmektedir.Bu televizyonun haberlerinde İŞİD çetelerine, katliamcı gruplara övgü vardır. Ama Rojava’ya ise düşmanlık söz konusudur. PYD, YPG örgütlerine karşı düşman siyaseti izlenmektedir. Bu konudaki örnekleri saymakla bitmez. Ama Rojava’daki halk devrimine, direnişine gölge düşürmek ve Türk devletinin Rojava politikasını başarılı kılmak için Rudaw’da çalışanlar her gün 40 takla atmaktadırlar.
Rudaw’ın yayın politikası ile AKP’li Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye ve Irak’ta yürüttüğü politika ile sadece paralel benzerlikleri yoktur. Rudaw Tv, resmi Türk dış politikasının birebir uygulayıcısıdır. Sadece bunun dilini Kurmanci ve Sorani olarak yapmaktadır. Belki de bu nedenle kapatılan Dijle TV’nin frekansını RTÜK Rudaw’a vermiştir.
Örneğin Türk Dışişleri diyor ki
“1) Bölücü örgüte mesafeli ve karşı olanlar öne çıkartılmalıdır,
2) bölücü örgüt PKK ve uzantıları PYD-YPG karşıtı propagandaya …… veren programlar hazırlatılmalı,
3) Suriye’de PKK karşısındaki Kürt şahsiyetleri (S. Bedrettin, A. Beşar) öne çıkartılarak Kürt önderleri olarak lanse edilmeli,
4) Suriye Kürtlerinin bulunduğu bölgelere Peşmergenin girmesini meşrulaştıracak programlar hazırlanmalı
5) Bölücü örgüt uzantıları PYD-YPG teşhir edilmeli, güvensizlik yaratılmalı, Suriye Kürtlerini temsil etmediği vurgusu öne çıkartılarak itibarsızlaştırılması sağlanmalı,
6) Kuzey Irak’taki KDP ve hükümet ile ….. alınan karar doğrultusunda sınır kapıları kapatılarak Suriye’de Kürt bölgesine uygulanacak ambargo ile ortaya çıkacak yaşamsal sorunlarda PYD hedef gösterilmeli, bu çerçevede röportaj ve haberlere yer verilmeli,
7) PKK ile Suriye rejimi arasında ittifak olduğu yönünde dezenformasyon haberler yayınlanmalı,
8) Suriye’de Kürt partilerine bölücü örgüt PKK’nın baskı yaptığı, tutuklamalar yaptığı haberleri ile Kürtlerin tepkisi PKK’ya yönlendirilmeli,
9) Televizyonda PKK ve uzantıları PYD-YPG propagandası sayılabilecek haberler asla yapılmamalı,
10) Suriye Kürtleri üzerinde Türkiye’nin dost, kardeş bir ülke olduğu etkisini güçlendirecek propagandalara ağırlık verilmeli…
Yukarıdaki Türk Dışişlerinin sıraladığı bu 10 maddeye bakın. Bir de Rudaw tv’nin haber sıralaması ve yorumlamasına bakın birebir. Aynı. Bütün yayınlarında bu çizgiyi izleyen bir kanal Kürt medyası olabilir mi? Geçmişte Kürt Özgürlük Mücadelesi saflarından kaçanları önce itirafçı yapıp sonra tetikçi yapan sistem bugün bunu medya alanında ise farklı yöntemlerle yapıyor. Her gün onlarca Rojavalı gencin halkını ve ülkesini korumak için ödediği bedeli hiçleştiren, Türk devletinin çıkarlarına hizmet eden bir kanal nasıl Kürt medyasının parçası olabilir ki!..
Dolayısıyla dili ve yayın yaptığı yere değil, yayın yaptığı dil ile kime hizmet ettiği önemlidir. Gerisi boş laftır. Rudaw bir kontr-Kürt yapılanmasının bir medya aracıdır. Türk Özel Savaş Politikalarına göre şekillenmiş, kişiliksiz bir yayın çizgisine sahiptir.
Fermandariya YPG: Çalakiya Cezaa serkeftî bi dawî bû – ANHA
Fermandariya Giştî ya YPG’ê diyar kir ku çalakiya bajaroka Cezaa ku wekî gavek biçûk ji paqijkirina herêmê ji komên çete pêk hatibû, serkeftî bi dawî bû. Di encama çalakiyê de hêzên YPG’ê bajaroka Cezaa û 11 gund ji çeteyan rizgar kir.
Fermandariya Giştî ya YPG’ê derbarê çalakiya hêzên YPG’ê ya li bajaroka Cezaa ya Tirbespiyê daxuyaniyek niviskî weşand. Di daxuyaniyê de hate gotin ku hêzên YPG’ê di şeva 15-16 sibatê li bajaroka Cezaa ya Tirbespyê ya herêma Cizîrê bi armanca tolhildana şehîdên Til Hemîs û Til Berek li dijî bargehên komên çete yên Cebhet El-Nusra û Ehrar El-Şam çalakî pêk anîn. Di berdewama daxuyaniyê de hate diyarkirin ku di encama çalakiyê de hêzên YPG’ê bajaroka Cezaa û gundên di xeta di navbera gundê Hedad û Bajaroka Cezaa yên bi navê Ebû Menasib, Hibêbiyê, Umkêf Xerbî, Umkêf Şerqî, El-Misterîha, Naûra, El-Zerqai, Sefana, Ekreqa, Elkoz El-Şerqî û El-Koz El-Xerbî bi temamî rizgar kirin, her wiha gelek çete hatin kuştin û gelek çekên wan hatin destserkirin. Di daxuyaniyê de hate gotin ku hêzên YPG’ê piştî çalakiyê li van gunan opersyon dane destpêkirin û di encamê de hin fermandarên Ehrar El-Şam jî di nav de 30 çeteyên Cebhet El-Nusra û Ehrar El-Şam ên ku xwe wekî sivîl di van gundan de veşartibûn girtin.
Di daxuyaniyê de hate diyarkirin ku hêzên YPG’ê di encama çalakiyê de her wiha çekên sivil, orete, giran, cebxane û 5 tirmpêl destserkirin, her wiha 3 cenazeyên ku çeteyan dema ji qada şer reviyane li şûna xwe hiştin ketin destê YPG’ê de. Fermandariya Giştî ya YPG’ê di daxuyaniya xwe de diyar kir ku çalakiya wan bi hevkariya eşîreyên ereban û şêniyên herêmê ku ev demeke ji kiriyarên komên çete bêzarbûne, pêk hatiye.
Di dawiya daxuyaniyê de Fermandariya Giştî ya YPG’ê da zanîn ku çalakiya wan a bajaroka Cezaa serkeftî bi dawî bû ye û wiha hate gotin: ”Hêzên me bi armanca paqijkirina herêmê ji komên çete çalakiya Bajaroka Cezaa wekî çalakiyeke biçûk pêk anî. Em soz didin şehîdên xwe û hemû kantonên Cizîrê, Kobanê û Efrînê ku em ê hêza parastina ewlekariya gelê herêmê bin. ”
Sabri Ok: AKP için tek yol Öcalan ile müzakere – ROJACIWAN
KCK Yürütme Konsey üyesi Sabri Ok, demokratik çözüm sürecinin “kritik bir noktada olduğunu belirterek, İçinde bulunduğu sıkıntılı zor durumdan kurtulmak, Kürt sorununun çözümünü gerçekten istiyorsa bunun yolu çok nettir. Önderlikle çok ciddi bir şekilde müzakere yapacaklar dedi. Ok, Kürtlerin gelinen noktadan rahatsız olduğuna vurgu yaparak, sürecin tıkanması halinde yeni bir sürecin başlayacağı uyarısında bulundu.
KCK Yürütme Konsey üyesi Sabri Ok, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat komplosu ve gündemdeki diğer gelişmeleri değerlendirdi.
ACI OLDUĞU KADAR DERİN BİR KOMPLODUR
Uluslararası 15 Şubat komplosunun hareket ve halk olarak hiç düşünmedikleri bir saldırı olduğunu, komplonun hesaplarının büyüklüğü kadar Kürt halkı ve hareket olarak kendilerinin yanıtının da büyük olduğunu söyleyen Sabri Ok, komplonun hedeflerini şu şekilde değerlendirdi: “15 yıl geçti, Önderliğimizin uluslararası bir komployla esaret altına alınmasının 16. yılına giriyoruz. Tabii komplonun anlamı çok büyüktür. Hareketimizin ve halkımızın hazır olmadığı, hiç düşünmediği bir komploydu. Acı olduğu kadar derin bir komplodur. Komployla birlikte, 3 ay sonrasını dahi göremeyecek kadar hazırlıksızdık. Komplonun amacı belliydi. Ortadoğu yeniden dizayn edilmek isteniyordu. Kürdistan Özgürlük Hareketi, büyük bir güçtü ve etkisizleştirilmek isteniyordu. Bunun için Önder Apo etkisizleştirilmeliydi. Hareket tasfiye edilmeliydi. Bir ulusal Önder düzeyinde olan Önder Apo’nun yerine güneyde başka kişiliklerin şahsında sözüm ona zorlama bir önderlik hazırlanmak isteniyordu. PKK hareketi de son isyan olarak tarihte nostaljik bir biçimde hatırlanılacak bir hareket yapılmak, yok edilmek istendi. Halkımızın ve hareketin cevabı komplonun büyüklüğü kadar büyük oldu.
YENİLEN KOMPLOCU GÜÇLER OLDU
Gelinen aşamada komplonun hesaplarının tutmadığını, Öcalan ve Kürtlerin değil, komplocuların yenildiğinin açığa çıktığını söyleyen Ok, özellikle Batı Kürdistan’da yaşanan devrimin bunun kanıtı olduğunu söyledi. Ok, devamla şöyle dedi: “Güreşimizi karartamazsınız adıyla cezaevlerinde 40’tan fazla arkadaşımız bedenlerini ateşe verdiler. Komploya karşı direndiler. Kürdistan ve dünyanın her tarafında Kürtler ayaklandı. Yenilen kaybeden Önder Apo ve Kürtler değil, uluslararası komployu düzenleyen güçler oldu. Bu anlamda komplo yenilmiştir, kaybetmiştir. Önder Apo’nun Kürdistan’la birlikte Ortadoğu’ya verdiği perspektif ve oluşturduğu paradigma, Rojava’da bu paradigmanın hayat bulması aslında uluslararası komplonun yenilgisidir.
ÖCALAN’IN ESARETİ SON BULMADIKÇA YÖNELİMLER DEVAM EDECEK
“Kürdistan özgürlük mücadelesinin uluslararası hegemonik güçlerle ideolojik, ahlaki ve politik bir mücadelesi vardır. Kürt sorunu var oldukça, Kürt halkı özgürleşmedikçe, Önder Apo esaret koşullarından kurtulup halkıyla buluşmadıkça, hareketimize ve Önderliğimize karşı farklı yönelimler her zaman olacaktır diyen KCK Yürütme Konsey üyesi, komplonun 15. yıldönümünde Kürtlerden tepkilerini zirveye çıkarmasını ve her türlü direnişle komployu lanetlemelerini istedi.
Ok, şöyle devam etti: “Buna komplo da diyebiliriz ve bu anlamda çabalar ve girişimler komplonun devamı olacaktır. Buna karşı tecrübesi büyük, imkanları gitgide artan, kendine güveni tam olan hareketimiz, halkımız ve Önderliğimizle birlikte bütün belaları bertaraf edebilecek bilince, tecrübeye ve olanağa sahiptir. Böyle bir günde halkımız kendi gerçekliğini iyi anlamalıdır. Uluslararası hegomonik güçlerin vicdansızlığını ve Kürt halkına olan acımasız yaklaşımını iyi anlamak gerekir. Böyle bir günde tüm halkımızın, tüm yurtseverlerin, bütün Kürtlerin yürek ve el birliğiyle, eylem birliğiyle komployu lanetleyerek, Önderliğin etrafında tekrar kenetlenmesi ve tepkilerini her düzeyde açığa vurması önemlidir. Komplo hiçbir zaman unutulamaz. Her gün lanetlenmesi gerekir. Halkımız 15 Şubat’ı tepkilerin zirvesi görüp her türlü direnişle tepkiyi dile getirmelidir.
KASET SALDIRISI KIZIL ELMACILARIN İŞİ
İşçi Partisi’nin yayın organları Ulusal kanal ve Aydınlık gazetesinin yayınladığı İmralı görüntülerini değerlendiren Sabri Ok, bu görüntüleri yayınlayan güçlerin Kızıl Elmacılar olduğunu söyleyerek kaset olayını beyhude ve alışılagelmiş kirli ve gereksiz kampanyalar olarak tanımladı.
Ok, konuya ilişkin şunları söyledi: “Türkiye’de Kızıl Elmacılar, ulusalcılar deniliyordu. Bunlar adeta homojen bir güçtür. Orduda, bürokraside, siyasette, İP içinde, CHP’nin bir kısmı ve daha da ötesi MHP. Bunlar 20. Yüzyılın kafasıyla düşünen ulusalcı, milliyetçi güruh olarak demokrasiyi, Kürt halkının varlığını ret ve inkar eden ve bu temelde bir mücadele gelişirse de her türlü ezme ve yok etme yöntemlerini kullanmayı mubah gören bir zihniyet ve geçmiş sahibidirler. Önderliğimiz İP için 35 yıldır bu mesleği yapıyorlar dedi. Bu anlamda Önderliğimize dönük bu tür saldırılar yeni değildir. Aslında hareketimizin ta başlarından beri bu tür saldırılar olmuştur. İP’in de bu konuda her zaman büyük bir gayreti olmuştur. Yine aynı tutumunu sürdürmektedir. Bu süreçte İP’in Türkiye halkının demokratikleşmesi, bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve Kürt sorununun çözümüne dönük her hangi bir çabası ve gayreti görülmemiştir. Tek çabası ve amacı acaba ordu daha iyi nasıl güçlenir?, oligarşik faşist rejim daha iyi nasıl hakim olur? acaba Kürtler daha iyi nasıl ezilir ve acaba Türkiye’de demokrasinin önü daha iyi nasıl kesilir? biçimindedir. Bütün yoğunlaşmaları ve son yaptıkları da bu açıdan tabii ki bilinçlidir ve olumlu anlamda hiçbir şeye hizmet etmez. Karalama çabasıdır, Önderliğimizi sözüm ona olumsuz yönde tartıştırmaktır amaç. Fakat tabi beyhude ve alışılagelmiş kirli ve gereksiz kampanyalardır.
KARALAMA VE İMAJ DÜŞÜRMEYE YÖNELİK KAMPANYA
Bu kasetlerin 15 Şubat komplosunun yıldönümüne doğru yayınlanmasının bilinçli olduğunu ifade eden Sabri Ok, “Türkiye’nin gündemi doludur. Rojava devrimi, seçimler, Türkiye’nin iç gündemleri, bölgede yaşanan gelişmeler birbirini etkiliyor. Önderliğin siyasetin yönünü ve doğrultusunu belirleyen çabaları var. Böyle bir süreçte Önderliği tartışma konusu yaparak bazı gelişmelerin önünü almak, yapay, yanlış ve sahte gündemler oluşturmak için ve 15 Şubat’ta tekrar o lanetli günü Kürt halkına olumsuz bir şekilde hatırlatmak için yapılan karalama ve imaj düşürmeye dönük kampanyadır. Kasetleri yayınlamak için böyle bir dönemin seçilmesi bilinçlidir. Fakat çok zorlama, çok gereksiz ve ne kendilerine ne de başkasına bir yararı olmayacak çabalardır. Ben bunları çok fazla ciddiye de almıyorum. Halkımız da, hareketimiz de Önderliğimiz de bunları çoktan aşmıştır aslında. şeklinde konuştu.
ÖCALAN’IN ÇİZGİSİ NETTİR, BU ÇABALAR BEYHUDE
Öcalan’ın düşüncelerini bilen herkesin oynanan oyunun rahatça farkına varabileceğini söyleyen Ok, kaset saldırısıyla amaçlananın aksine, Önderliklerinin itibarının ve imajının daha da güçleneceğini kaydetti. Sabri Ok, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Önderliğimizi, Türkiye halkı da hareketimiz ve Kürt halkı da çok iyi bilir. O görüntülerde söylenenler, tabii ki bilinçli kesilmiş ve montajlanarak verilmiştir. Önderliğimiz bütün savunmalarında, bütün görüşmelerinde, konuşmalarında her zaman Türkiye ve Kürdistan halkının özgürlüğünü ve demokratikleşmesini çok açık ve geniş perspektiflerle ortaya koymuştur. Önder Apo’nun çizgisi nettir ve bunu herkes iyi biliyor. Önderliği biraz takip eden herkes aslında çok iyi bilir ki Önderliğimiz 1993 yılından beri her zaman onurlu bir barıştan ve demokratik çözümden yana olduğunu söylemiştir. Bu yönlü birçok çağrısı ve çabaları olmuştur. Kürdistan ve Türkiye halklarının eşit, özgür ve demokratik yaşamasının doğru çözüm, doğru bir model olduğunu savuna gelmiştir. Perspektifleri, paradigmayla örtüşen görüşlerdir. Birbirinden anlamını kopararak, montajlayarak sözüm ona bazı şeyleri çarpıtmak istemişlerdir. Bu tür karamaların hiçbir etkisi olmayacaktır. Amaçlananın aksine hareketimizi daha da geliştireceğine Önderliğimizin itibarının ve imajının daha da güçleneceğini düşünüyorum.
DİYALOG SÜRECİ KRİTİK BİR NOKTADA
Diyalog sürecine ilişkin de önemli açıklamalarda bulunan Sabri Ok, sürecin kritik bir noktaya geldiğini ve böyle gitmeyeceğini ifade ederek, aslında müzakereye başlamayarak AKP’nin Kürt Halk Önderi’nin muhataplığını kabul etmediğini söyledi. Ok, şöyle konuştu: “Süreç tabi kritik bir noktadadır. Önderlik defalarca sırat köprüsünden geçiyoruz şeklinde değerlendirmeler yapmıştı. AKP, sürecin önemine ve büyüklüğüne denk düşen bir yaklaşım içerisinde değildir. Halen pragmatik, günü kurtarmaya çalışan bir tutum içerisindedir. Bu tutum, tabi sürece yazık eder. Süreç böyle gitmez zaten. Tek taraflı veya sözüm ona demokratikleşme paketleriyle çözülebilecek bir sorun ve gelişebilecek bir süreç değildir. Bu aslında AKP’nin zihnen Kürt Halk Önderi’nin muhataplığını kabul etmediği anlamındadır. Müzakere ve adım atmak yerine, ben doğru bildiğime inanırım, inandığım zaman da kendi inisiyatifimle yaparım diyorlar. Bu açıdan bu aslında müzakereye açık olmamaktır. Dolayısıyla taktiksel bir yaklaşımdır. Önderlik ve Kürt halkı bunu çok iyi biliyor.
TEK YOL ÖCALAN İLE MÜZAKERE
AKP’nin demokratikleşme paketi adıyla sunduğu düzenlemeleri “uyduruk paketler olarak tanımlayan Ok, sürecin ilerleyebilmesi için yapılması gerekenleri şu şekilde sıraladı: “Bu paketlerin sorunun büyüklüğüyle hiçbir alakası yoktur. Bu tür sorunlar böyle tek taraflı yüzeysel paketlerle çözülecek sorunlar değildir. AKP her şeyden önce bunu çok iyi bilmelidir. İçinde bulunduğu sıkıntılı zor durumdan kurtulmak, Kürt sorununun çözümünü gerçekten istiyorsa bunun yolu çok nettir. Önderlikle çok ciddi bir şekilde müzakere yapacaklar. Heyetler bu temelde oluşturulacak. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de heyetler karşılıklı oturup birbirini kabul edecek. gündemlerini belirleyip müzakere yapacaklar. Bu ne demektir? Hangi zamanda taraflar hangi adımı atacaklar, hangi zamana neler sığdırılacak? bunları birlikte müzakere edecekler ve ona göre süreç gelişecek.
SÜREÇ TIKANISA, YENİ SAVAŞ VE ŞİDDET DALGASI GELİŞİR
AKP’nin var olan tutumunu sürdürmesi durumunda diyalog sürecinin biteceği ve yeni başlayacak sürecin de ister istemez yeni savaş ve şiddet dalgası olacağını vurgulayan Ok, şöyle konuştu: “Şimdi AKP müzakerelere geçebilecek bir zihniyet ve tutum sahibi değildir. Dolayısıyla Önderlik şimdiye kadar tek taraflı büyük bir sorumluluk örneğini sergiledi. Yine hareketimiz tek taraflı bir çaba sahibi oldu. Ama bu böyle gitmez. AKP eğer gerçekten ciddi yaklaşmazsa, böyle tek taraflı paketlerle bu sorunun çözüleceğini düşünür ve müzakere yapmazsa, yapılan görüşmelerin hukuki boyutunu netleştirmezse bu süreç tıkanır tabi ki. Tıkanması da yeni bir sürecin başlaması demektir. Bu sürecin adı da ister istemez yeni savaş, şiddet dalgasıdır.
Bu durumun Türk ve Kürt halkına getirisi ve götürüsünün ne olacağının iyi hesaplanması gerektiğini belirten KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok, “Önderliğin tüm çabası bu noktaya gelmeden AKP’yi ciddiyete davet ederek bu sorunu çözmektir. şeklinde konuştu. AKP’nin gerçekten sona doğru gelindiğini çok iyi bilmesi gerektiğini kaydeden Ok, şunları sözlerine ekledi: “Kürt halkı AKP’nin bu tutumundan rahatsızdır. Hareket tek taraflı olumlu adımlar atarken, bunun karşısında AKP’nin hiçbir şey yapmaması ne anlama geliyor? diye bize soruyorlar tabi ki. Bu durum da artık kabul edilmez.
KÜRT HALKI GELİNEN NOKTADAN RAHATSIZ!
“Ya AKP var olan durumu kendisi için de büyük bir fırsata dönüştürür ve daha iradeli daha ve sorumlu bir şekilde müzakere sürecine girer. Ya da bu süreç tıkanır. diyen Sabri Ok, “Artık bu noktaya gelmişiz. Halk olarak da bu noktadan rahatsızız. Şüphesiz bundan AKP sorumlu olur. şeklinde konuştu. Ok, şöyle devam etti: “Yani hiç kimse Önderlik için, hareketimiz için neden AKP’ye şans tanımadınız demez artık. Bir yılı aşkın bir zamandır neredeyse tek ayak üzerinden gelişen bir süreçtir. Buna rağmen süreç tıkanırsa süreci tıkatan doğal olarak AKP’dir. Bunun sorumluluğu da vebali de onlarda olur. Umarız artık ciddi yaklaşırlar. Tabi bunun için kamuoyunun oluşturularak AKP üzerinde baskı geliştirilmesi önemlidir. Aydınlar, yurtseverler, devrimciler, akil insanlar, insan hakları dernekleri, sivil toplum kuruluşları AKP üzerinde baskı kurmalıdırlar. Sorunu gündemleştirmelidirler. Türkiye’nin gündemi sadece yolsuzluk ve rüşvet değildir. Sadece AKP ile Fethullah Gülen arasındaki ilişki ve çelişki değildir. Aslında bütün bunların altında yatan da çözülmeyen Kürt sorunudur. Bütün bu çirkeflikleri ortaya çıkaran da çözülmeyen Kürt sorunudur. Eğer Kürt sorunu çözülüp demokratikleşirse Türkiye gerçek gündemine dönmüş olur. Bu yönüyle bugün gündemde olan bütün sorunlar çözülmüş olur. AKP’nin sürecin önemini böyle bilmesi gerekir.
AYDINLARIN KAYGILARINI ANLIYORUZ
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın verdiği mücadele, duruşu ve Türkiye gündemini belirleyen yoğunlaşmasıyla doğal olarak her zaman gündemde olduğunu, kendisine dair olumlu-olumsuz tartışmaların her zaman geliştiğini söyleyen KCK Yürütme Konsey üyesi Sabri Ok, Türkiye’de önemli, Kürdistan’da tarihi gelişmelerin yaşandığı böyle bir süreçte de Önderliklerinin gündemde olmasının doğal olduğunu ancak kendisine nasıl yaklaşıldığının önemli olduğunu söyledi.
Ok, gazeteci-yazar Hasan Cemal’in de aralarında bulunduğu bazı aydınların eleştirilerini de değerlendirirken, şunları söyledi: “Hasan Cemal gibi sosyalist gelenekten gelen, bugün liberal demokrat olarak kendisini tanıtan dostların, aydınların daha objektif ve sağlıklı değerlendirme yapmasını beklerdik. Kaygılarını anlıyor ve iyi niyetli değerlendirme yaptıklarını düşünüyoruz fakat yanılgıları vardır. Hasan Cemal’in de aralarında bulunduğu liberal demokratların ‘yetmez ama evet’ diyerek Erdoğan’ı destekledikleri dönemde de, Önder Apo ve hareketimiz her zaman olduğu gibi AKP’nin tutarsızlığını eleştirmiştir. Birçok kişinin bize ‘Türkiye’de ilk defa Erdoğan’ın gibi bir başbakan Kürt sorununu çözmek istiyor. PKK bunu bilmeli, buna değer vermeli, elini tetikten çekmeli. Bu sorunu çözerse Erdoğan çözer’ gibi değerlendirmeleri ve tavsiyeleri olmuştur. AKP’ye karşı Önder Apo’nun ve hareketimizin tutumu baştan beri bellidir. Önderliğimiz her zaman AKP’nin ideolojik olarak hangi noktada olduğunu, politik olarak nerede durduğunu, Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve Kürt sorununda ne kadar sorumsuz ve tutarsız yaklaştığını sorgulamış ve eleştirmiştir.
AKP VE GÜLEN’İ EN İYİ ÇÖZÜMLEYEN ÖCALAN’DIR
Bazı aydınların AKP’ye yönelik güvensizliklerini ifade etmelerinin doğru olduğunu ancak hareketlerine ve Önderliklerine yönelik söylemlerinin yanlış ve haksız olduğunu söyleyen Ok, “AKP’yi ve Erdoğan’ı en iyi çözümleyen Önder Apo’dur. çünkü Önder Apo ve hareketimiz hem AKP’yi ve Erdoğan’ı hem de Fethullah Gülen’i iyi bilir, iyi analiz eder diye konuştu.
Sabri Ok, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama düşünmesen Kürt yoktur diyen Erdoğan ve AKP nasıl bu noktaya geldiği önemlidir. Sorun şüphesiz ki güven-güvensizlik olayının ötesindedir. Politik güç dengeleri, Türkiye gündemi, özgürlük hareketinin ulaşmış olduğu düzey bunda belirleyicidir. Eğer Kürt sorunu bu kadar gündeme girmişse, Türk devleti Önder Apo’yu resmi muhatap kabul ederek görüşmeler yapmış ve diyalog geliştirmişse bu herhangi başka bir gücün, AKP’nin ya da Erdoğan’ın iyi niyetinden veya çözüme büyük istek duyduğundan değildir. Böyle yorumlamak yanlış olur. Bunu, özgürlük hareketinin ulaşmış olduğu düzey, Önder Apo’nun onbeş yıldır İmralı’da gösterdiği duruş ile açıklamak doğrudur. Dolayısıyla AKP’yi ve Erdoğan’ı en iyi çözümleyen Önder Apo’dur. Hasan Cemal gibi yazarların, aydınların AKP ve Erdoğan’a yönelik güvensizliklerini dile getirmeleri yanlış değildir, doğru bir tespittir. Fakat Önder Apo’ya ve hareketimize dönük değerlendirmeleri yanılgılı ve eksiktir. Çünkü Önder Apo ve hareketimiz AKP’yi iyi bilir, iyi çözümler. Fethullah Güleni de iyi bilir, iyi çözümler. ‘Tekrar düşünme’, hele hele işte ‘Türkiye’de demokrasiyi ve hukuku satma biçiminde’ değerlendirmeler tabi haksız, abartılı ve yanlış değerlendirmelerdir. PKK’nin AKP’ye angaje olma tespiti tamamen yanlıştır. Önder Apo’nun yapmak istediği siyasi bir partiye, devlet de dahil irade kazandırmak, bir çözüm perspektifi kazandırmak ve güven sorununu aşmaktır.
AYDINLAR BUGÜN ELEŞTİRİ YAPABİLİYORSA BUNDA PKK’NİN PAYI BELİRLEYİCİDİR
Önderliklerinin hep Türkiye’de gündemi doğru belirleme temelinde ve Türkiye halkında demokrasi bilincini ve perspektifini geliştirme ekseninde olguya baktığını ve hiçbir zaman Kürdistan özgürlük mücadelesini Türkiye devriminden soyut ve ayrı değerlendirmediğini kaydeden Ok, şöyle konuştu: “Önder Apo her zaman ben Mahir Çayan’ların, 71 hareketinin bir mirasçısıyım ve bu çizginin yaratıcı bir temsilcisiyim biçiminde kendisini değerlendirmiştir. Bugün de öyledir. Kürtlerin özgürlüğünü Türkiye halkının özgürlüğünden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bugün Türkiye’de aydınlar biraz tartışıyorsa, devletin hegemonik yaklaşımına dönük bazı eleştiriler gelişiyorsa, Kürt sorununun çözümüne ve Türkiye’nin demokratikleşmesine dönük yine etnik ve inanç topluluklarının özgürleşmesine ilişkin tartışmalar varsa bunda özgürlük mücadelesinin çok değerli bir payının olduğunu bilmek gerekir. Şu çok açıktır: eğer ordu özgürlük hareketine, PKK’ye karşı başarılı olsaydı aslında bugün ne AKP yerinde dururdu, ne orduyu, otoriter güçleri eleştirenler çok fazla olurdu. Bu cesareti kazandıran aslında ve bilinci özgürlük mücadelesidir. Ordunun başarısızlığı, PKK hareketi karşısında ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla toplumun sorgulama bilinci, aydınların ve devrimcilerin daha çok eleştiri gücü ve örgütlenme imkânları oluşmuşsa, demokratik bir düzey açığa çıkmışsa bunda özgürlük mücadelesinin belirleyici rolünün olduğunu bilmek gerekir. Hasan Cemal, diğer aydınların değerlendirmeleri daha doğru daha gerçekçi olabilmelidir. Sanırım son değerlendirmelerinde Türkiye halkını satışa çıkartıyorlar gibi çok yanlış ve PKK’nin hiç hak etmediği sözleri düzeltici oldular, doğru olan da budur.
HDP’NİN GENEL SEÇİMLERDE HÜKÜMET ORTAĞI OLMA ŞANSI VARDIR
30 Mart seçimlerine dair de değerlendirmelerde bulunan KCK Yürütme Konsey üyesi, siyasette iddialı olunması gerektiğini belirterek, önümüzdeki dönemde Türkiye’de koalisyonlar döneminin gelişebileceğini ve HDP’nin hükümet ortağı olabileceğini söyledi.
Ok, “İddialı oldukları kadar var olan imkanları ve avantajları da çok güçlü değerlendirmek gerekiyor. Neticede hem HDP hem de BDP bu seçimlere büyük avantajlarla giriyor. HDP gerçek bir demokratik muhalefet şahsına sahiptir. Hatta mevcut duruma bakıldığında önümüzdeki süreçlerde Türkiye’de koalisyonlar dönemi gelişebilir. Bu anlamda hükümete ortak olma şansına da sahiptir. Çünkü Türkiye’de ezilenlerin, emekçilerin, kadınların yine çevrecilerin ve inanç topluluklarının haklarını, emeğini, özgürlüğünü savunan başka parti yoktur ifadelerini kullandı.
HDP SEÇİMDEN BAŞARILI ÇIKACAKTIR
Türkiye halklarının bir arayış içerisinde olduğunu ve HDP’nin var olan siyasete alternatif olarak bu arayışlara cevap olması gerektiğini söyleyen Sabri Ok, “CHP’de Türkiye nasıl daha da demokratikleşir uğraşısı yoktur. AKP kendi gündemiyle meşguldür. MHP’yi saymıyorum hiç. Dolayısıyla Türkiye halkları bir önderlik, bir alternatif arayışı içerisindedir. HDP buna rahatlıkla cevap olabilecek bir partidir. HDP içerisindeki bütün bileşenler, sosyalist güçler, kadınlar, gençler kısacası herkes gerçekten büyük bir istekle ve yoğun çalışırsa, doğru politikalarını doğru zamanda ve doğru şekilde dile getirirlerse ve güçlü örgütlenirlerse alternatif olmamak için bir neden yoktur. HDP’nin bu anlamda bu seçimde başarıyla çıkacağına inanıyorum. dedi.
AKP KÜRDİSTAN’DA DİĞER PARTİLERİN KONUMUNA GETİRİLMELİ
30 mart seçimlerinde Kürdistan’da BDP’nin avantajlarının çok fazla olduğunu ve diğer düzen partilerinin Kürdistan’da bir etkisinin olmadığını kaydeden Ok, “Şimdi AKP’nin aynı duruma getirilmesi gerekiyor. dedi.
Sabri Ok devamla şöyle konuştu: “Kürt halkı yaşanan bu süreçte AKP’yi çözümlemiştir. Geçmişte kimisi inanç nedeniyle, kimisi değişik kaygılarla ya da beklentilerle AKP’ye oy vermişse de artık bunun gereksiz ve anlamsızlığını daha iyi bilmektedir. Bu kesimler de artık AKP’den desteğini çekerek, özgürlüğünü ve haklarını talep eden BDP’ye destek vermelidir. Bu açıdan AKP’nin artık Kürdistan’da fazla şans bulmaması lazım.
30 MART’TA İYİ SONUÇ ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜNE HİZMET EDECEK
BDP belediyeciliğinin bunca yolsuzluk, rüşvet ve kirli ilişkiler ağı karşısında temiz kalmasının en önemli farklarından birisi olduğunu dile getiren Sabri Ok, “BDP kendi modelini daha da geliştirmelidir dedi ve ekledi:
“BDP güçlü ve avantajlıdır. AKP ile Gülen’in çelişkileri, her ikisinin de kirlenmişliği ve birbirini besleyen yüzsüzlükleri ortadadır. BDP, bunlarla hiç kıyaslanmayacak kadar temizdir. Hiçbir kire, menfaate, yolsuzluk ve rüşvete bulaşmamıştır. Belki kendi modellerini daha iyi geliştirebilirlerdi. Bu bir eksiklik olarak görülebilir. Ama temiz kalmışlardır. Halka hizmet etmişlerdir. Hizmet anlamında da diğer partilerle karşılanmayacak kadar başarıları vardır. Bütün bunları iyi değerlendirmek gerekir. Siyasi hava BDP’den yanadır. Rojava devriminin yanı sıra PKK’nin Ortadoğu’daki ağırlığı ve önemi ile Önderliğin Türkiye gündemini belirleyen varlığı halkımızı çok olumlu etkiliyor. BDP’nin yapması gereken doğru temelde ve gece-gündüz çok çalışmaktır. Bu temelde BDP iyi çalışırsa, inanıyoruz ki çok iyi bir sonuç elde edecektir. Bu da Kürdistan’da demokratik özerkliğin inşasının güçlü bir zemini olacaktır. Önderliğimizin özgürlüğüne de hizmet eden bir gelişme olacaktır. Tüm Kürtlerin, Kürdistanlıların tüm halkımızın bu bilinçle seçimlere yaklaşması gerekiyor.
DEMOKRATİK ÖZERKLİK
Devletin tüm baskılarına ve eşit olmayan koşullarda yapılan seçimlerde BDP’nin güçlü çıkmasının Kürt halkının kendisini yönetme isteminin ifadesi olacağını söyleyen Sabri Ok, “Böylece halkımız, Türk devleti elini bizden çeksin. Demokratik Özerklik inşa koşullarını yarattık demiş olacak. Çünkü Kürdistan coğrafyasında Kürt iradesinin güçlü çıkmasının anlamı ancak buna yorumlanabilir. Hedeflenmesi gereken de budur. Bu açıdan seçimler çok önemlidir. Bunun imkanları vardır. Bu bilinçle, bu seçimlerin demokratik özerkliğin inşasında ve ilan edilmesinde çok önemli bir rol oynayacağını düşünüyorum. dedi.
Kürtler, 21 Şubat’ta anadilleri için alanlarda – JINHA
Türkiye’de konuşulan 18 dil yok olmanın eşiğinde iken, Kürtler, “Anadil Günü nde hâlâ yasaklı olan anadilleri için alanlarda olacak. Diyarbakır KURDİ-DER Yöneticisi Hamra Yakut Bakır, halkın diline sahip çıkması için herkesi 21 Şubat Dünya Anadil Günü dolayısıyla, “Siyasi mücadele dile, tarihe ve toprağa sahip çıkma mücadelesidir” şiarıyla gerçekleştirilecek olan yürüyüşe katılmaya çağırdıi ve
Uluslararası Anadil Günü, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), tarafından 17 Kasım 1999’da 21 Şubat olarak açıklandı. 2000 yılından bu yana “Uluslararası Anadil Günü”nde anadile ilişkin etkinlikler gerçekleştiriliyor. UNESCO tarafından yayınlanan, “Tehlike Altındaki Diller Atlası na göre, dünyada 6 bin 700 dil bulunuyor ve bunlardan 2 bin 400’ü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Türkiye’de ise konuşulan 18 dil yok olmanın eşiğinde iken, Kürtler de “Anadil Günü nde hâlâ yasaklı olan anadilleri için alanlarda olacak. Kürt Eğitim ve Dil Hareketi (TZP Kurdî) öncülüğünde, bu yıl “21 Şubat Dünya Anadil Günü” dolayısıyla başta Diyarbakır olmak üzere birçok kentte eylem ve etkinlikler düzenlenecek. “Siyasi mücadele dile, tarihe ve toprağa sahip çıkma mücadelesidir” şiarıyla alanlara çıkacak olan TZP Kurdî’nin etkinliklerine BDP, DTK, Eğitim Sen ve KURDÎ-DER de destek verecek. Diyarbakır KURDÎ-DER Yöneticisi Hamra Yakut Bakır, Bugün Kürt dilinin hala esaret altında olduğunu belirterek, tüm zorluklara, yasaklara karşı yine de anadil hakkını savunacaklarını ifade etti. Ayrıca Hamra, 21 Şubat Cuma günü saat 13.00’da Koşuyolu Parkı’ndan KURDÎ-DER binasına kadar gerçekleştirilecek olan yürüyüş için de katılım çağrısı yaptı.
‘Halkımız her alanda kendi dilini konuşmalı’
Kürt dilinin çok zengin olduğuna işaret eden Diyarbakır KURDÎ-DER Yöneticisi Hamra Yakut Bakır, “Biz Kürt’üz ve Kürtlüğümüzü Kürt dilinden alıyoruz. Halkımız her alanda, kurumda kendi dilini konuşmalı. Kürt dili kaybolan bir dil değildir, fakat konuşulduğu gibi asimilasyon da büyümüştür şeklinde konuştu. Bangladeş’te üniversite öğrencilerinin kendi dilleri olan Urdu dili için verdikleri mücadeleyi örnek gösteren Hamra, “Üniversite öğrencilerinin devlete karşı anadilleri için verdikleri mücadelede birçok kişi canını feda etti. UNESCO da bugünü dünya dil günü olarak kabul etmiştir” dedi.
‘Kadınları yürüyüşte en önde görmek istiyoruz’
21 Şubat’a yönelik gerçekleştirecekleri etkinliklere ilişkin konuşan Hamra, “18-19-20 Şubat’ta programlarımız var. Bu üç günde gezdiğimiz Pazar yerlerinde halka sebze ve meyve isimlerini paylaşacağız. 21 Şubat’ta gerçekleştireceğimiz yürüyüşe ilişkin bildiriler dağıtacağız” ifadelerine yer verdi. Anadili sahiplenmek amacıyla yapılacak olan yürüyüşe herkesin katılmasını beklediklerini söyleyen Hamra, özellikle kadınları yürüyüşte en önde görmek istediklerini kaydetti. Hamra,“Halk dilini sahiplendiği zaman, devlete karşı anadilimizde eğitim görmek için taleplerimizde daha güçlü oluruz. Biz anadilimizde eğitim vermek için mücadele edip, öğretmeye devam edeceğiz diye konuştu.
TZP Kurdî öncülüğünde gerçekleştirilecek etkinlikler kapsamında, 18-19 ve 20 Şubat tarihlerinde merkez ilçelerde el bildirileri dağıtılacak, billboardlara afişler asılacak. 20 Şubat saat 13.00’da AZC Plaza önünde basın açıklaması gerçekleştirilecek. Son olarak 21 Şubat günü ise, saat 13.00’da Koşuyolu Parkı’nda bir araya gelinerek, KURDÎ-DER binasına kadar yürüyüş gerçekleştirilecek.
Önder: Varlığımız yadsınamaz, gölgelenemez – Etkin Haber Ajansı
Halkların Demokratik Partisi, İstanbul’da basınla buluşma kokteyli düzenledi.
Taksim Hill Otel’de düzenlenen kokteyle, HDP Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan Adayları Pınar Aydınlar ve Sırrı Süreyya Önder, belediye eş başkan adayları, meclis adayları, HDP Eşbaşkanları Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü, HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, EMEP Genel Baþkanı Selma Gürkan, ESP İl Başkanı Çiçek Otlu ile Yıldırım Türker, Ruşen Çakır’ın da içinde olduğu gazeteciler katıldı.
Eşbaşkan Adayı Pınar Aydınlar, “Yeni bir siyasetçi olarak karşınızdayız” diyerek konuşmasına başladı. Dünyanın her yerinde ezilenlerin diktatörlere karşı mücadele ettiğine dikkat çeken Aydınlar, “Dünya üzerinde 120 bin siyasi tutuklu var. Bunların 10 binin üzerinde siyasi tutuklu Türkiye’de bulunuyor” dedi.
‘MİLLETVEKİLİNİN NİTELİĞİNİ DEĞİŞTİRDİK’
Eşbaşkan Adayı Sırrı Süreyya Önder ise 2011 seçimlerinden sonra milletvekillerine en büyük kötülüğü kendilerinin yaptığını söyledi, “Milletvekilleri, ‘Siz gelince kadar bizim rahatımız yerindeydi’ diyor. Tarihi bizimle başlatmıyoruz tabi ki, ancak bizimle birlikte seçilmişlerin yapması gereken işlerin niteliği değişti” dedi. Toplumsal itiraz alanlarının en önünde yer aldıklarını hatırlatan Önder, “Farkındalığı ilk yaratanlar olarak içimizden geçen gaz miktarı BOTAŞ boru hattını kıskandıracak düzeyde. Bizim yaptığımız bütün toplumsal muhalefet alanının ortaklaştırılması, demokrasi paydasında birleşmesini sağlamaktır.”
Daha önce yerel söz konusu olduğunda adlarının bile anılmadığına dikkat çeken Önder, “Ancak artık biz konuşulmadan yerel seçimler konuşulmuyor” dedi.
İLK GEZİ HAKKINDA KONUŞTU
Önder, şöyle konuştu: “Bu kadar çok konuşulmamızın birinci nedeni, yaptıklarımız. Bütün hak gasplarının olduğu yerde en önde durduk. Bu kadar az vekil ile bu kadar çok işi nasıl yapabildiğimizi biz bile anlayamadık. Bir taraftan morg kapılarında genç bedenleri bekledik. Cezaevlerini ziyaret ettik. Her muhalefet gösterisinin içinde yer aldık. İkincisi, bütün bu birikimlerin yarattığı Gezi isyanı. Bu konuda çok konuşmamayı tercih ettim. Çünkü bu direnilecek bir konuydu. Ama üzerinden biraz zaman geçti. Artık biraz konuşabilirim. Gezi’den önce kentsel dönüşüm ve afet yasası çıktı. 24 kanunu değiştirdi. 20 bin kelime içinde ‘afet’ kelimesi bir kere geçiyordu. Rantın yasal kılıfını hazırlama operasyonuydu. O zaman Meclis’te konuşulurken, Kuzey Ormanları’nın talan edileceğini söyledim. 1 Mayıs’ta basına açıklama yaparken, ‘Arkaya dönün ve Gezi Parkı’na pan yapın’ dedim. ‘Buradaki vahşetin biricik gerekçesi, Gezi Parkı için kıyım hazırlığıdır’ dedim. 2 Mayıs’ta polis saldırısını protesto ederken de, aynı noktaya dikkat çektik. AKP’nin ne yaptığı ortada. Peki, CHP ne yaptı? CHP, belediye meclislerinde bu kepazeliğe oy birliği ile destek verdi. Demek istediğim şu direnişimiz ve öncülük rolümüz tesadüfi değildi. Böyle bir duyarlılıkla Gezi kalkışmasının içinde yer aldı. Gezi platformunun kurucusu 8 partiden biri BDP’dir. Bizi itibarsızlaştırmak istediler. Ancak bunların hiçbirinin gerçek olmadığını Gezi direnişçileri biliyordu. Çünkü başlarını çevirdikleri her yerde bütün yoldaşlarımızı gördüler. Bugün bize ‘Siz kenara çekilin oyları, bölmeyin’ deniliyorsa, bizim yadsınamaz, gölgelenemez varlığımızdır.”
Önder, 30 Mart seçimlerine iki siyasi partinin katıldığını söyledi, “Biri biziz, diğeri tüm siyasi partiler. Biz de kent hakkı, halkın karar alma süreçlerine katılımı, kültür, inanç ve cinsiyet kimliklerine temsiliyet hakkı var. Onlarda bunların hiçbiri yok” diye konuştu.
Belediyelerde yapılan yolsuzluklara ilişkin binin üzerinde dosya olduğuna dikkat çeten Önder, “BDP’li belediyeler hakkında tek kör kuruşluk dosya yoktur. Kamunun hakkına tenezzül etme suçunu bulamazsınız. Bize ‘Oylarını bölmeyin’ dedikleri diğer siyasi parti ne yaptı? Belediyelerde ihaleye fesat karıştıranların alacakları cezaevine girmeyi gerektiren ceza 3 yılın üzerindeydi. CHP, AKP ile kolkola girdiler, 7 dakikada, ihaleye fesat karıştıran belediyecilerin cezasını 3 yıl sınırının altına indirdiler” dedi.
Konuşmaların ardından kokteyl halaylarla sona erdi.
Barış treni yol almıyor – Milliyet
HDP Eşbaşkanı Kürkçü, grup toplantısında ‘çözüm süreci’ne değindi. Kürkçü, “Elimizde sadece çatışmasızlık var derken, Gezi’yi ‘Cumhuriyet tarihinin en önemli isyanlarından biri’ diye niteledi
HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü, Gezi Parkı eylemlerinin cumhuriyet tarihinin en önemli isyanlarından biri olduğunu belirterek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “direniş e dair iki yalanı olduğunu söyledi. Kürkçü, iki yalanı, “Camide içki içilmesi ve Kabataş’ta başörtülü kadının dövülmesi olarak açıkladı. Ak Parti’nin kendisini koruma refleksinin adalet ve barış talebinin önüne geçtiğini belirten Kürkçü, “Barış treninin yol almadığını biliyoruz. Elde var çatışmasızlık, başka hiçbir şey yok dedi.
‘Tren sallanıyor ama…’
BDP’nin dünkü grup toplantısında kürsüyü BDP’liler yerine HDP adına Kürkçü kullandı. Grup toplantısına hasta mahpusların aileleri ile Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tahliye olan hasta mahpus Hediye Aksoy da katıldı. BM Dünya Anadil Günü nedeniyle konuşmasına Türkiye’de konuşulan dillerle izleyicilere “merhaba diyerek başlayan Kürkçü, Türkiye’de bazı dillerin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu söyledi. Konuşmasında çözüm süreci önündaki sorunlara da dikkat çeken Kürkçü, şunları kaydetti:
“Barış treninin yol almadığını biliyoruz. Kitleler alanlarda bunu haykırdılar. Tren sallanıyor ama biz onun gitmediğini biliyoruz. Barış ve mücadele sürecinin tıpkı bu şekilde gittiğini biliyoruz. Elde var çatışmasızlık, başka hiçbir şey yok. Hükümetin en önemli meselemiz olan hasta tutsakların serbest bırakılması için hiçbir adım atmadığını biliyoruz. Hasta tutsaklar serbest bırakılmıyor. Kürtler ve muhalefet olunca her türlü adaletsizlik olurken, faili meçhullerin bir numaralı sanığı olan Mehmet Ağar özel oturumla ifade veriyor. Bunlarla suçlanan bir muhalif olması durumunda başına gelecekleri bilmeyen yok. Tayyip Erdoğan’ın adalet diye bildiği şey bütün savcı ve hâkimleri kendisine bağlamaktır. AKP’nin kendisini koruma refleksi adalet ve barış talebinin önüne geçmiştir.
Yerel seçimlerde Ak Parti ile hesaplaşmak için gün saydıklarını ifade eden Kürkçü, “Biz, Tayyip Erdoğan’a muhalefette olmayı tattırmak istiyoruz dedi. Gezi olaylarından “isyan diye söz eden Kürkçü, Gezi direnişine ilişkin Erdoğan’ın iki büyük yalanı olduğunu ileri sürdü. Kürkçü, “Biri camide içki içildiği iddiası. Camide içki içilmediği, Zaman gazetesi tarafından açıklandı. Bira kutularının oraya sonradan konulduğu açıklandı. Ama Erdoğan aynı yalanı söylemeye devam ediyor. İkinci büyük yalan Gezi direnişçilerinin başı örtülü kadınlara karşı saldırılara giriştiğine dairdir. Bugüne kadar hiçbir şekilde kanıtlanmamıştır. Gerçekler araştırıldı ve Kabataş’ta böyle bir şey olmadığı ortaya çıktı. Biz oradaki kadının iddiasının peşinde sonuna kadar gitmesinin arkasında oluruz. Ama Gezi direnişçilerinin onuru bizim onurumuzdur ve bu onuru sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz diye konuştu.
HDP: Kedi köpeğin de milletvekiliyiz – Star
HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü, BDP’nin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, 21 Şubat’m BM’nin “Dünya Anadili Günü” olarak kutlandığını ifade ederek, “Anadilim kimliğimdir” dedi. Barış ve müzakere sürecine değinen Kürkçü, barış treninin yol almadığını, trenifîhenüz bulunduklan istasyona yaklaşmadığını söyledi. Kürkçü, “Şu an elde çatışmasızlık var” dedi.Kürkçü, yerel yönetimleri döneminde ağaç ve hayvan katliamlarının son bulacağını ifade ederek, “Biz Gezi’den beri diyoruz ki ağaçlann da vekiliyiz, kedinin, köpeğin de vekiliyiz” diye konuştu,
İstanbul’daki oy oranını açıkladı! – Vatan
İstanbul’daki oy oranını açıkladı! HDP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Eşbaşkan Adayı Sırrı Süreyya Önder, “Eğilim olarak anket firmalarından bize gelen anonslar, bir yükselme trendinde olduğumuz şeklinde. Yüzde 10 bandının üzerinde olduğumuz şeklinde” dedi.
HDP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Eşbaşkan Adayı Sırrı Süreyya Önder, düzenlediği basın toplantısında AK Parti ile CHP’yi eleştirdi. Önder, “CHP bu kadar kategorik bir iktidar karşıtlığı ile kendini konuşlandırıyor. Ancak, AKP ile kol kola girerek tam 7 dakikada ihaleye fesat karıştıran belediyecilerin cezasını 3 yıl sınırının altına indirdiler.” dedi.
Halkların Demokratik Partisi(HDP)’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Eşbaşkan Adayları Sırrı Süreyya Önder ve Pınar Aydınlar, yerel seçim öncesi basın kokteyli düzenledi. Taksim’de bulunan bir otelde düzenlenen kokteylde, Önder ve Aydınlar’ın yanı sıra, HDP Eş Genel Başkanları Sabahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü, milletvekili Levent Tüzel de hazır bulundu.
“GEZİ DİRENİŞİNDEKİ ÖNCÜ ROLÜMÜZ TESADÜFİ DEĞİLDİR”
Burada basın açıklaması yapan Sırrı Süreyya Önder, “Gezi direnişine 28 gün kala 1 Mayısta, Sabahat Tuncel ile telefonla konuştuğum sırada, beni görüntüleyen basın mensuplarına, ’Kameraman arkadaşlar lütfen bana değil de arakaya dönelim. Şu Gezi Parkı’na bir pan yapın. Burada bugünkü vahşetin biricik gerekçesi var. O da şu Gezi Parkı için kıyım hazırlığı’ dedim. 2 Mayıs’ta polis şiddetini protesto ederken de, Gezi Parkı’nda olacak olanlara dikkat çektik. İktidarın hüneri ve bu konudaki azgın iştahı zaten malum. CHP de, hem Beyoğlu encümeninde hem büyükşehir encümeninde oy birliğiyle destek vermekle meşguldü. Bizim bu direnişimiz ve buradaki öncülük rolümüz tesadüfi değildir. Gezi Direnişi’nin sekizinci gününe miting koyup ancak 8 saat kala iptal etmeyi akıl edecek kadar durumun farkında değillerdi. Biz böyle bir duyarlılıkla Gezi Direnişi’nin içerisinde yer aldık. Daha bundan öncesi de var ki, Gezi Platformu’nun ilk 8 bileşeninden birisi BDP’dir.” dedi.
“BİZE ÇEKİLİN OYLARI BÖLMEYİN DENİLİYOR”
Önder sözlerini şöyle sürdürdü: Dünya görüşü belirlenmiş, referansları son derece net bir siyasal partiye, herkes bize terbiyesizce nezaketi yok sayarak, ’Siz kenara çekilin, oyları bölmeyin’ gibi bir yaklaşım geliştiriliyor. Bizim 100 tane yerel yönetimimiz var. Bu belediyelere devlet, askeriyle, polisiyle vergi müfettişiyle, Sayıştay denetçisiyle, istihbaratçısıyla karargah kurdu. En küçük bir şey bulduklarında onu devasa bir şey haline getirmek için ellerinden geleni yaptılar. Peki, ’Oylarımızı bölmeyin, siz kenara çekilin’ diyen diğer siyasi parti ne yaptı? Bu ülkede belediyelerde ihaleye fesat karıştıranların çarptırılacağı hapis cezası, cezaevine girmeyi gerektiren boyutlarda, yani 3 yılın üzerindeydi. 3 yılın altında olunca mevcut infaz sistemiyle ceza ertelenebiliyor. CHP bu kadar kategorik bir iktidar karşıtlığı ile kendini konuşlandırıyor. Ancak, AKP ile kol kola girerek tam 7 dakikada ihaleye fesat karıştıran belediyecilerin cezasını 3 yıl sınırının altına indirdiler. Bugün telefon konuşmalarıyla milletin anasına küfredenler, CHP tarafından da bizzat grup konuşmalarında bile dinletilme aşamasına gelmişken, sorulacak soru şu, ya da acı gerçek şu: Bakın bunlar sizin yüzünüzden hapis yatmayacaklar. Siz AKP ile kol kola girdiniz ve bu ülkede bu kadar hak ihlalleri varken, 7 dakikada bunları affettiniz.Bu seçim diğerlerinden farklı olacak. Belki bu söz çok sarf edilmiştir. Ama belki ilk defa bu kadar ağırlıklı bir karşılığı olacağını düşünüyorum. Çünkü “Gezi”den sonra çiğnenen bir sakız vardır. ’Gezi’den sonra hiçbir şey eskisi olmayacak’ dendi. Ama herkes her şeyi eskisi gibi yapmaya devam ediyor.
ANKETLERDE YÜZDE 10 BANDININ ÜZERİNDE OLDUĞUMUZ SÖYLENİYOR
Yapılan anketlere göre İstanbul’da durumlarının ne olduğunun sorulması üzerine Önder, “Eğilim olarak anket firmalarından bize gelen anonslar, bir yükselme trendinde olduğumuz şeklinde. Yüzde 10 bandının üzerinde olduğumuz şeklinde. Fakat sahaya daha yeni indik.Eğer öyleyse bile biz bu denklemi yukarıya doğru çekeceğiz.” şeklinde cevap verdi.
Başbakan’a, hakareti sordu – Taraf
BDP’lİ Baluken, Sabah-atv yolsuzluk fezlekesindeki kayıtlarda yer alan iki işadamının “En iyi Kürt ölü Kürt’tür sözlerini Meclis’e taşıdı. BDP Grup Başkanvekili ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken, ‘ATV-Sabah Yolsuzluk’ başlıklı fezlekedeki ses kayıtlarında “En iyi Kürt ölü Kürttür diyen Başbakan’a yakın iki iş adamının Kürtlere yönelik nefret söylemlerini Başbakan Tayyip Erdoğan’a sordu. Baluken, “Kabine üyesi Bakanlarınızın duyarsızlığı ve iş adamlarının nefret söylemlerinden dolayı Kürt halkından özür dileyecek misiniz dedi.
Öcalan için Kenya’ya 50 milyon dolar verildi – Taraf
Gazeteci Pekmezci’nin “Memlekete Hoş Geldin Öcalan adlı kitabında Öcalan’ın Kenya’dan getirilişi ile ilgili iddialar yer aldı
Gazeteci Necdet Pekmezci’nin piyasaya yeni çıkan “Memlekete Hoş Geldin Öcalan adlı kitabında, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 15 yıl önce Türkiye’ye getirilmesinin perde arkasına dair çarpıcı iddialar yer aldı. Kitapta, ABD’nin, dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Şenkal Atasagun’a, “Öcalan’a bir fiske dahi vurulmayacak, hakaret edilmeyecek, ayrıca uçakta mutlaka doktor olacak talimatını verdiği ve Atasagun’un da bu isteği yerine getirdiği ileri sürüldü. Öcalan’ın teslimine karşılık, Kenyalı güvenlik güçlerine 50 milyon dolar verildiği de iddia edilen kitapta, Öcalan’a ‘’Memlekete hoş geldin’’ diyen kişinin Albay Abdullah olduğu iddia edildi. Kitapta, operasyonun perde arkasına dair, özetle, şu ifadeler yer alıyor: ‘’İşadamı Cavit Çağlar’ın özel uçağı 200 bin dolara kiralanıyor ve bilinmez rotaya uçmak için hazır bekletiliyordu. Uçakta ikisi pilot, dördü operasyon elemanı, biri doktor olmak üzere toplam yedi kişi bulunuyordu. Üç kişi Atasagun tarafından seçilmişti. Bu üç kişi Atasagun’un yakın korumalarıydı. Operasyonu yürüten Atasagun, Kenya’dan gelecek ‘paket’e herhangi bir zarar gelmemesi için özellikle yakın korumalarını veriyordu. Uçak, 12 Şubat’ta, ‘paketi’ almak üzere içinde 50 milyon dolar parayla Kenya’ya doğru yola çıkıyordu. Bu 50 milyon dolar, Kenyalı güvenlik güçlerine yaptıkları hizmetin karşılığı olarak elden verilecekti.
Uçak Türk hava sahasına girdiğinde Öcalan göz bantları açılınca yüzleri maskeli görevlilerle karşılaşıyordu. MİT mensupları zaferlerini ‘çak’ yaparak kutlarken kamera kaydediyor ve arkadan da bir ses duyuluyordu: ‘Memlekete Hoş Geldin Abdullah Öcalan!’ Peki, ‘Memlekete Hoş Geldin Abdullah Öcalan’ diyen sesin sahibi kimdi? Bu konuda birçok spekülasyon yapıldı sesin sahibinin Balyoz hükümlüsü ve MHP İstanbul Milletvekili Engin Alan veya Ergenekon Davası hükümlüsü emekli Albay Levent Göktaş olduğu iddiaları ortaya atıldı. O sesin sahibinin adı Abdullah’tı… Abdullah’ın rütbesi albaydı… Uzun yıllar Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görev yapmış emekli olduktan sonra da MİT Kontr- Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür tarafından teşkilata alınmıştı.
MİT MENSUPLARINA FIRÇA
Öcalan’ı getiren ekip daha sonra Atasagun’un karşısına çıkıyordu. Ekip ‘teşekkür’ bekliyorlardı ancak zılgıtı yiyorlardı. ‘Çak’ yaparak zafer kutlaması yapılmasına sinirlenen Atasagun, ‘Siz MİT mensubu musunuz yoksa şaklaban mısınız’ diye çıkışıyordu.
“Kürtlerin kaygılarını dikkate alıyoruz – Taraf
Avrupa’daki Kürt diasporasının Türkiye’deki Kürtler ve Paris cinayetleri ile ilgili endişelerini anlattığı mektuba Fransa lideri Hollande’dan yanıt geldi
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Türkiye’de Kürtlerin maruz kaldığı uygulamalar ve Paris cinayetlerine ilişkin Avrupa’daki Kürt diasporası tarafından gönderilen mektuba verdiği yanıtta, “dile getirilen kaygıları dikkate aldığını söyledi ve Türkiye’deki çözüm sürecini selamladı.
Hollande kabine şefi aracılığı ile mektuba verdiği 11 Şubat tarihli yanıtında dile getirilen ve Hollande’ın Türkiye ziyareti ardından gelen bu en üst düzeydeki yanıtta şu ifadeler yer aldı:
SÜRECE SELAM
“Fransa, Türk makamlarının Kürt sorununa ilişkin angaje olduğu görüşme sürecini selamlamakla birlikte, Türkiye’de demokrasi ve insan hakları alanındaki en yüksek normlara saygı konusunda da son derece ihtiyatlı olmaya devam ediyor.
Mektupta Avrupa Komisyonu’nun Türkiye ilerleme raporuna işaret edilerek etnik veya dini aidiyeti ne olursa olsun tüm vatandaşların yararına özgürlüklerin güçlendirilmesi ve hukuk devletinin sağlamlaştırılması için gösterilen çabalardan bahsedildi. Mektupta, şu ifadeler yer aldı: “İnanın ki Fransa, bahsettiğiniz vakalarda zan altında kalan yasamanın daha etkili bir şekilde ifade ve toplanma özgürlüğünü koruması amacıyla açık hale getirilmesini Türkiye’den talep etmeye devam edecektir. Paris’te 2013’te üç Kürt kadın militan cinayeti ile ilgili ise bildiğiniz gibi bir soruşturma yürütülüyor. (Bu soruşturma) ilk sonuçlarını verdi.
Hollande’ın yanıtı Paris cinayetlerine ilişkin ortaya çıkan yeni belgelerin sonrasına denk geldi. Ortaya çıkan bir ses kaydı ve yazılı MİT belgesi, katliamın sorumlusu olarak Ankara’nın merkezini işaret ediyor.
Jest bekliyorlar
FRANSA Kürt Dernekleri Federasyonu (FEYKA) ile 15 yerel ve ulusal örgütten oluşan CNSK’nın 22 Ocak’ta, Hollande’ın Türkiye ziyareti öncesi gönderdikleri mektup Komünist Partili Marsilya Belediyesi Meclis üyesi Joël Dutto tarafından kaleme alındı. Mektupta Türkiye cezaevlerindeki binlerce siyasi tutsağın durumuna dikkat çekilirken, ziyarette Kürtlerin kendi kimliğine saygı gösterilmesi talebinin görmezden gelinmemesi istendi. Kürtlerin uluslararası toplumdan “tanınma beklediğinin ifade edildiği mektupta, “Eğer dilerseniz, bizim ülkemiz bu sıfatla Kürt sorununun siyasi ve barışçıl çözümü için büyük rol oynayabilir denildi. Fransa ile Türkiye arasındaki polisiye ve adli işbirliğinin de hatırlatıldığı mektupta, 9 Ocak 2013’te Paris’te üç Kürt kadın devrimcinin hayatını kaybettiği katliama da dikkat çekildi. Kürt diasporası, Fransa’dan Paris katliamı ve Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda somut jestler bekliyor. Kürt- Breton Dostluk Derneği Başkanı André Métayer, Hollande’ın mektubuna ilişkin “Elysee Sarayı aileleri kabul etmekle diplomatik anlamda güçlü bir mesaj gönderebilir dedi.
“Olacak şey değil!” – Cumhuriyet
Cumhurbaşkanı, Başbakan’ın ‘Alo Fatih’ müdahalesi karşısında gazetecileri isyana çağırdı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Macaristan gezisinin ikinci gününde gazetecilerin sorularını yanıtlarken günlerdir kamuoyunu meşgul eden “Alo Fatih hattına dair bir soruyu cevaplandırdı ve açıkça Başbakan’ın müdahalesine karşı tavır aldı. “Basın özgürlüğü bir ülkenin gururudur diyen Gül, “Yayıncılık bir kamu görevidir, yeri geldiğinde doğru gördüğünde ısrar edecektir, doğru görmediğine isyan edecektir dedi ve ekledi:
“Tabii başka bir alışveriş ilişkisi içinde değilse… Gül, soruları şöyle yanıtladı:
‘Basın özgürlüğü bir ülkenin gururudur’
Basın özgürlüğünde Türkiye hızla geriye düştü. Gelinen nokta, sizi rahatsız ediyor mu?
Basın özgürlüğü, gelişmiş demokrasilerde ülkelerin onurudur ve daima güç verir. Açıklıkla söyleyeyim: İstismar, yanlışlar söz konusu olursa, bunlar serbestlik anlamına gelemez. Basın hayatında yanlış yapılırsa bu ayrı, ama evrensel anlamda basın özgürlüğü, bir ülkenin gurur duyacağı bir şeydir.
‘Medyaya müdahale olmaması lazım’
Bir anlamda şikâyetler çoğalıyor. Çok hızlı telafi etmemiz lazım. Algı ile gerçek arasında daima fark var. Algı çok daha tehlikeli oluyor. Gerçeğe giderseniz de algı devam ediyor bir süre. Bunlara yol açan şeyler varsa düzeltmemiz ve fırsat vermememiz lazım. Kesinlikle…
Başbakan’ın medya organlarıyla diyaloğuna dair bazı kayıtlar ortaya çıktı. Hükümetin medyaya baskısı olduğuna dair bir eleştiri var. Sizce böyle bir ortam var mı? Varsa nasıl düzelecek?
Herkes kendi işine sahip çıkacak, doğru olduğuna inanıyorsa, arkasında duracak. Kim ne derse desin, kimse kolayına da kaçmayacak. Yaşanan şeyler olabilir. Bir yayın kuruluşu doğru bildiğini yapmalıdır. Niye çekinecek ki?
Yaptırım endişesinden olabilir mi?
Niye cezalandırma olsun ki? Bir alışveriş ilişkisi varsa o zaten yanlıştır.
‘Basın yeri geldiğinde isyan edecektir’
Müdahale edene hiç mi uyarınız olmayacak?
Söylüyorum, bunların, bu tür müdahalelerin olmaması lazım. Olamaz böyle bir şey.
Ancak siyasetin doğasında şu var ki, herkes benimle ilgili iyi yazsın ister. Ama aynı zamanda yayıncılık bir kamu görevidir açıkçası… Siz milyonlarca insana hitap ediyorsunuz. Orada da bir sorumluluk vardır. Yeri geldiğinde kendi otokontrolünü yapacaktır, yeri geldiğinde kendisi çeşitli ahlaki kurallara uyacaktır. Yeri geldiğinde doğru gördüğü şeyde ısrar edecektir. Doğru gördüğüne karşı bir şey görüyorsa da orada isyan edecektir. Başka bir alışveriş ilişkisi içinde değilse açıkçası…
‘İnternet yasasındaki sıkıntı yönetmelikle düzelmez’
İnternet yasasında bir yönetmelik değişikliği sizi tatmin edecek mi?
İnternet yasası yönetmelikle halledilecek bir konu değil…
İtiraz ettiğiniz konu, başka bir torba kanuna, başka bir madde eklenerek sonradan düzeltilebilir mi?
Önemli olan mahsurlu, problemli olan şeyleri düzeltmek… İki durum var. Bir, gerçekten problemli görülen bir şeyi düzeltmek, ikincisi, algıyı da tekrar pozitif hale getirmek lazım. O da çok önemli… Öyle bir algı çıktı ki ortaya, iyi olan hiçbir şey konuşulmuyor. Problemli noktalar olunca konuşuluyor. Hem problemli noktaları düzeltmek gerekir, hem algıyı… Türkiye’nin dış görüntüsü açısından da önemli. Bunun birkaç yöntemi var: Herkes beni bir siyasi pozisyona zorluyor, ama benim amacım neticedir. Neticede işlerin düzgün ortaya çıkmasıdır. Metodum budur.
HSYK yasasında en az 10 sorun var
HYSK ile ilgili de bu yasa Meclis’e geldiğinde ilk taslağı aldım. 15’e yakın mahsurlu nokta var. İyi-kötü olması ayrı konu. Size göre iyi, ötekine göre kötü yasa olabilir. Ama benim anayasa problemi olarak gördüğüm 10’dan fazla nokta vardı. Bunları Adalet Bakanıile paylaştım, düzenletilmesini önerdim.
‘Özerkliğin faydası olmaz’
BDP’lilerin mesajları, özerklik lafları, Apo posterleri… Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasa ve kanunlar ortadayken çeşitli fikirler söylenebilir. Ancak böyle bir özerkliğin kesinlikle Türkiye için doğru olmadığı, kimseye de faydası olmayacağı kanaatindeyim. Avrupa Konseyi’nin yerel yönetim şartı var. Şartta bir iki noktada rezervlerimiz vardı. Resmi olarak duruyor ama uygulamalarımızda bunların bir mahsuru olmadığını ispatlamışız. Bu rezervleri kaldırdığımızda İzmir’dekine de, Diyarbakır’dakine de, Kayseri’dekine de daha çok imkân ve yetki tanıyan bir düzenleme… Bunun ötesine geçilmesinin kesinlikle doğru olmadığı kanaatindeyim. Avrupa Yerel Yönetim Şartı’nın birçok şikâyetleri gidereceğine inanıyorum. Ötesi özerkliktir… Arkasında şiddet olmayan fikir söylenebilir, ayrı konu, ama kesinlikle bu söylenenlerin fayda getirmeyeceği kanaatindeyim.
“Cumhurbaşkanı istedi, yaptık – Sabah
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan internet yasasında yapılacak değişiklik konusunda dün CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural ve BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’la görüştü. Genel hatlarıyla görüşmelerde olumlu bir kanaat edindiğini belirten Elvan, yeni teklifi “ileri bir düzenleme” olarak nitelendirdi. Mahkeme kararı olmadan erişimin engellenemeyeceğini belirten Elvan, “Sayın Cumhurbaşkanımız iki temel alanda değerlendirme yapılmasını arzu etti, biz de yaptık” dedi.
Cumhurbaşkanı Gül’e jet ‘unfollow’ tepkisi – Hürriyet
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün twitter hesabını takip edenlerin sayısı hızla azalmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, internet yasasını onayladığını mikro paylaşım sitesi twitter’daki kendi hesabından duyurdu. Gül’ün yasayı onayladığını açıklamasından sonra twitter hesabındaki kullanıcı sayısı 4 milyon 390 binden 4 milyon 373 bine düştü. Cumhurbaşkanı Gül kısa sürede yaklaşık 17 bin kullanıcı kaybetti. Gül’ün kullanıcı sayısının hızla azaldığı gözlemleniyor.
Cumhurbaşkanı Abdulah Gül, internet yasasını veto hakkını neden kullanmadı? – T24
BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, ‘Cumhurbaşkanı topu taca attı’ dedi
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, internet yasasını neden onayladığı siyasetçiler arasında tartışma konusu. Eski AİHM yargıcı ve Meclis Anayasa Komisyonu’nun CHP’li üyesi, İzmir Milletvekili Rıza Türmen, “Hem hükümet hem de cumhurbaşkanı veto görüntüsü vermek istemedi” derken, BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, “Cumhurbaşkanı topu taca attı” dedi.
Türmen: Veto etmesi doğru olurdu
CHP’li Türmen, cumhurbaşkanının yasaya ilişkin itirazlarını hükümetle anlaşarak çözme yolunu tercih ettiğini söyledi. “Hem hükümet hem de Cumhurbaşkanı veto görüntüsü, Ayrı tellerden çaldı görüntüsü vermek istemiyor” diyen Türmen, “Madem cumhurbaşkanın itirazları var tasarıyı geri gönderebilirdi. Bu daha doğru olurdu. Ama, koşullu olarak yasayı onayladığı anlaşılıyor. Yani, ertesi gün değişiklik Meclis’e gelecek. Yasada bazı değişiklikler yapılacak” dedi. Türmen, yapılan değişikliklerin internette temel sakıncaları ortadan kaldırmadığına dikkat çekti.
Kaplan: Cumhurbaşkanı topu taca attı
BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan da, internet yasasının belkide yürürlükte en kısa kalan yasa olabileceğine dikkat çekti. Meclis Genel Kurulu’nda bazı maddellerinde değişiklik yapılacağını söyleyen Kaplan, ” Onaylandıktan bir gün sonra Meclis’de değişiklik yapılacak. Cmhurbaşkanı topu taca attı. Üstelik veto hakkı vardı. Ancak, hükümetle anlaşma ile bakanlık yeni bir düzenleme getirirerek anayasaya uygunluğu formülü getiriliyor. Ancak, bu yapılanda özgürlükleri karşılamıyor.”
AKP, TBMM Genel Kurulu’nda AFAD tasarısında internetle ilgili değişiklikleri görüşecek.
İşte o düzenlemeler
Mevcut kanunun 2. Maddesinin birinci fıkrasının ‘Trafik Bilgisi’ başlıklı (j )maddesi, “ Taraflara ilişkin IP adresi, verilen hizmetin başlama ve bitiş zamanı yararlanılan hizmetin türü, aktarılan veri miktarı ve varsa abone kimlik bilgilerini ,
3. maddeye eklenen iki fıkrayla, “ Trafik bilgisi ancak bir suç soruşturması ve veya kovuşturması kapsamında mahkemelerce talep edilmesi halinde Başkanlık tarafından içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı ve /veya erişim sağlayıcıdan alınarak verilir.
8. maddeye eklenen fıkrayla , “ Bu maddeye göre soruşturma aşamasında verilen hakim kararı ile 9.cu ve 9/A maddesine göre verilen hakim kararı birden fazla sulh ceza mahkemesi bulunan yerlerde Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenen Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenen sulh ceza mahkemeleri tarafından verilir .
Kanunun 9/ A maddesinin 8. Fıkrasının son cümlesi madde metninden çıkarılıyor ve şöyle düzenleniyor: “Başkan tarafından verilen erişimin engellenmesi kararı, Başkanlık tarafından 24 saat içinde sulh ceza hakiminin onayına sunulur.”
RSF: TIR’larla ilgili yayın yasağı ‘sansür’ – BBC Türkçe
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Suriye’ye silah kaçırdığı iddiasıyla arama yapılan ve daha sonra Türkiye’nin istihbarat kuruluşu MİT’in hizmetinde olduğu anlaşılan TIR’larla ilgili yayın yasağına tepki gösteriyor.
“Siyasi kriz derinleşirken sansür nereye kadar gidecek?” başlıklı açıklamada, Adana’daki mahkemenin 13 Şubat’ta “devlet sırrı” gerekçesiyle getirdiği yasağın, halkın kamusal bir meselede bilgilenme hakkını engelleyen bir “sansür” olduğu vurgulanıyor.
Yasakla birlikte, Türkiye’nin dış politikası ve devlet kurumlarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından Gülen hareketine karşı kullanılmasıyla ilgili tartışmaların önünün tıkandığını belirten RSF, Erdoğan’ın Habertürk televizyon kanalı yöneticisini arayarak yayın içeriğine müdahale ettiğine ilişkin telefon görüşmesi kaydına da gönderme yapıyor.
Reyhanlı bombalamaları ve Gezi Parkı eylemleri sırasındaki sansür ve otosansür, Today’s Zaman gazetesi muhabiri Mahir Zeynalov’un sınırdışı edilmesi ve tıklayın tutuklu gazetecilerin durumu, açıklamada değinilen diğer konular arasında.
‘Bilgilenme hakkının ihlali’
Paris merkezli sivil toplum kuruluşunun Doğu Avrupa ve Orta Asya Masası Başkanı Johann Bihr, açıklamada şu ifadeleri kullanıyor:
“Bu bariz sansür eylemi, Türk halkının kamu yararıyla ilgili bir meselede bilgilenme hakkını ihlal etmektedir…”
“Ulusal güvenliği bahane olarak kullanan yetkililer bir kez daha Türk dış politikasının ve devlet kuruluşlarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti tarfından Gülen hareketine karşı açtığı savaşta kullanılmasıyla ilgili meşru bir tartışmayı bastırmaya çalışmaktadır.”
“Adalet sistemine, bu orantısız yasağı derhal kaldırmaya ve medyanın işini yapmasına izin vermeye çağırıyoruz. Böyle bir kutuplaşma döneminde bütün taraflar gazetecilerin bağımsız olarak çalışma, profesyonel etiği uygulama ve her türlü siyasi gündemden sakınma hakkına saygı duymalıdır.”
HSYK Düzenlemesiyle Yargı Yürütmeye mi Bağlandı? – Amerika’nın Sesi
Yeni düzenlemeye karşı çıkanlar iktidarın yargıyı kontrolü altına almaya çalıştığını söylerken, bazı AK Partililer yasa teklifini bir demokrasi mücadelesi olarak tanımlıyor
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgili tartışmalı yasa teklifi 15 Şubat günü TBMM genel kurulundan geçti. Yeni düzenleme Adalet Bakanlığı’na HSYK üzerinde genişletilmiş yetkiler tanıyor.
Yasa teklifi hem ülke içinde hem de ülke dışında tepkiyle karşılandı. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Nils Muiznieks Pazartesi günü Twitter üzerinden attığı mesajda düzenlemeyi geriye dönük bir adım olarak tanımladı. TBMM’den ivedilikle geçirilen yasa teklifi, Adalet Bakanlığı’nın HSYK üzerindeki yetkisini önemli ölçüde artırıyor.
Avrupa Mahkemesi eski hakimlerinden CHP Milletvekili Rıza Türmen, düzenlemenin yargı ile yürütme arasındaki güçler ayrılığı ilkesini sona erdirdiğini bildirdi. Yasanın yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdığını belirten milletvekili Türmen, HSYK’nın hakim atamaları ve tayinlerine karar verdiğini ve ayrıca disiplin cezalarından da sorumlu olduğunu söyledi. Türmen, bundan sonra ise HSYK’nın önemli siyasi davalara hükümetle aynı görüşlere sahip hakim ve savcıları atayacağına dikkat çekti.
Yasa teklifi, hükümetin yolsuzluk skandalıyla çalkalandığı bir dönemde hazırlandı. 17 Aralık’taki yolsuzluk soruşturmasından bu yana hükümet yüzlerce savcı ve polisin görev yerlerini değiştirdi. Hükümet karşıtları görevden almaların yolsuzluk soruşturmasını durma noktasına getirdiğini söylüyor.
İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimler Profesörü Nuray Mert, yasa teklifinin iktidarın ülkeyi daha da demokratikleştirdiği iddialarına gölge düşürdüğünü söylüyor.
Mert, “Herkes, hükümetin yasayla kendini yolsuzluk soruşturmalarına karşı güvenceye altına almaya çalıştığını biliyor, dedi.
Yasa teklifiyle yargı üzerinde tam bir kontrol kurmaya çalışmakla suçlanan hükümet ise yolsuzluk soruşturmasının siyasi olduğunu iddia ediyor ve soruşturmalardan Gülen Hareketi’ni sorumlu tutuyor.
Eski bir hakim olan AK Parti Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Osman Can ise, yeni düzenlemenin yargı sistemini Gülen Hareketi’ne bağlı isimlerden temizlemek için gerekli olduğunu söyledi.
HSYK’nın “Gülenciler’in kontrolünde olduğunu ve bunu herkesin bildiğini söyleyen Can, yasanın bu nedenle bir demokrasi mücadelesi olduğunu görüşünü savundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tartışmalı yasa teklifini Brüksel ve Berlin ziyaretlerinde kararlı biçimde savundu. Düzenleme, insan hakları grupları tarafından sıklıkla eleştirilen Özel Yetkili Mahkemeleri kaldırdığı için Avrupa’dan övgü alsa da ülke içi ve dışında endişeler artıyor.
İstanbul Politikalar Merkezi uzmanı Cengiz Aktar yasa teklifinin Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde de önemli bir engel olacağı görüşünde.
Aktar, düzenlemenin Türkiye’nin kesin bir biçimde gerilediği anlamına geldiğini söylüyor. Avrupa’da tek bir tip yüksek hakimler kurulu olmadığını söyleyen uzman, ancak her ülkede bu tür kurumların amacının yargının hükümetten bağımsızlığını garanti altına almak olduğunu belirtti.
Yeni düzenlemeye karşı çıkanlar Cumhurbaşkanı Gül’e veto yetkisini kullanma çağrısında bulunuyor. Ancak AK Parti’nin kurucularından olan Gül veto yetkisini kullanma konusunda bugüne dek çekingen davrandı.
Muhalefet partileri yeni düzenlemenin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracaklarını söylüyor. Ancak uzmanlar mahkeme başvuruyu kabul etse dahi, davanın aylarca sürebileceğine ve bu dönemde hükümetin yargıda büyük değişikliklere gidebileceğine dikkat çekiyor.
MİT’e siber yetki yasası – Star
Yeni yasayla MİT’in teknik ve yasal altyapısı, ‘siber-casusluğa’ karşı güçlendiriliyor. MİT dış istihbarat, savunma, terör ve casusluğa odaklanıyor. ‘Paralel istihbarat’a karşı yasal altyapı oluşturuluyor. Yeni yasayla ‘TIR krizleri’ de tarihe karışacak.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) 1 Ocak 1984’te çıkan yasayla yönetilmekten 30 yıl sonra kurtuluyor. İnternet çağına ‘yönetmeliklerle’ ayak uydurmaya çalışan kurum, siber casuslukla mücadele yeteneğine sahip olacak.
MİT yasasının yenilenmesinin en önemli gerekçesi, iletişim ve bilişim teknolojisi ile internetle ilgili gelişmelere ayak uydurmak bu alandaki gelişmelerin yabancı istihbarat birimlerinin faaliyetleri ve casusluk için yarattığı imkanlara karşı koyabilmek.
Yeni yasa neler getiriyor
– MİT’in görev alanı netleştiriliyor ve ağırlıkla dış istihbarat, savunma, terör ve casusluk alanlarına yönlendiriliyor.
– MİT’in bilişim teknolojilerine dayalı altyapısı güçlendiriliyor özellikle iletişim teknolojisi ve internetin sağladığı imkanlar üzerinden yapılacak ‘siber casusluk’a karşı faaliyetlerin yasal altyapısı oluşturuluyor.
– 30 yıldır dünyadaki ve Türkiye’deki değişikliklere ‘yönetmeliklerle’ uyum sağlamaya çalışan kurum, dünyadaki güçlü istihbarat kurumlarıyla aynı teknik imkanlar ve yasal atyapıya kavuşturuluyor.
– Daha önce gizli yönetmeliklerle yürütülen faaliyetler açık ve şeffaf olarak yasaya alınıyor.
– Devlet güvenliği ile ilgili konularda yetki Bakanlar Kurulu’na verilebilecek.
– Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu da, artık MİT müsteşarı tarafından değil Başbakan veya atayacağı bir bakan tarafından yönetilecek.
– Böylece, Batı’daki örneklerine uygun olarak, siyasi otorite MİT bürokrasisinin üzerine çıkıyor, bürokratik yapının milli siyasete uygun olarak şekillendirilmesi sağlanacak.
– Teknik istihbarat da bu kapsamda yasaya giriyor. Siber saldırı ve siber casusluk girişimlerine karşı ‘siber savunma’ da MİT’in alanları arasına alınıyor. Böylece izinsiz dinlemeler, yabancı istihbarat faaliyetlerinin önlenmesi amaçlanıyor.
– Halen Emniyet ve Jandarma İstihbarat’ın sahip olduğu yasal izin ve imkanlar MİT’e de sağlanıyor.
– MİT’in siber teknolojisi yabancı ülkelerdeki muadilleriyle eşit düzeye çıkarılıyor ve yasal altyapıya kavuşturuluyor.
‘Paralel istihbarat’a takip
Öte yandan, dünyada ve Türkiye’de ‘bilişim şirketi’ veya ‘güvenlik şirketi’ adı altında siber operasyonlar yapma ev, işyeri veya kamu kurumlarındaki bilgisayarlara erişerek onların kamera ve mikrofonları üzerinden yasadışı dinleme, izleme ve kayıt yapma faaliyeti yapıldığı biliniyor. Bu şirketler, hem yabancı istihbaratlar hem de ülke içindeki yasadışı oluşumlar tarafından kullanılabiliyor. Bilişim teknolojisinin verdiği imkanlarla bu tür yasadışı faaliyetler yapılmasına karşı MİT hem teknik hem de yasal olarak altyapıya kavuşturuluyor.
ABD, SİBER KUVVET KOMUTANLIĞI KURDU
ABD’nin siber saldırı ve casusluğa karşı kurduğu United States Cyber Command (USCC) ‘kuvvet komutanlığı’ düzeyinde bir savunma kolu. Bu kurumun başına da General Keith B. Alexander getirildi. Alexander, aynı zamanda Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) ve Merkezi Güvenlik Servisi’nin (CSS) de başında bulunuyor. Ayrıca, bu birimin kurulmasından bir süre sonra, CBS kanalında ‘Intelligence’ adlı bir dizi başlatıldı. Kısa sürede büyük ilgi gören dizinin başrol oyuncusu bir USCC ajanı. Dizinin ‘kahramanı’ üzerinden aslında USCC’nin imaj kampanyasının yapıldığı belir
Sıra psikolojik terapide! – Akşam
Hükümet, ‘sessiz devrim’ olarak adlandırdığı ‘çözüm süreci’ne ilişkin adımların ardından ‘psikolojik terapi’ye odaklandı. Üniversiteler ve uzmanların da katılacağı uygulamalarla milli birlik ve kardeşlik” pekiştirilecek.
Başbakanlık Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı (KDGM), demokratikleşme paketleriyle ivme kazanan sürecin kesintiye uğramaması amacıyla yol haritasını çizdi. Atılacak adımların ipuçları ise kurumun 2014 Performans Programı’nda yer aldı. Öne çıkan başlıklar şöyle:
ÇÖZÜM PAKETLERİ MERCEK ALTINDA
Terör konusunda sosyo-ekonomik, kültürel ve psikolojik faktörlerin analizleri yapılarak demokratikleşme süreçleri ve etkileri incelenecek. Önümüzdeki sürecin ana hedeflerinden biri “sosyal bütünleşme” olacak. Sosyal yaşama katılım ve rehabilitasyon konularında araştırma-geliştirme projelerine ağırlık verilecek. Akil adamlar sürecini yürüten ve çözüm sürecini halka anlatan KDGM, sempozyum ve çalıştaylarla yeni adımlara da yön verecek.
ÜNİVERSİTELER VE AYDINLAR DEVREDE
Hükümet, kamu kurumları ve güvenlik birimlerinin çalışmalarına ek olarak üniversiteler, düşünce kuruluşları, medya ve alanında uzman kişilerin de devrede olacağı çalışmalara ağırlık verecek. KDGM, özellikle insan hakları ve demokratikleşme alanındaki düzenlemelere dönük önerileri hükümete sunacak.
İYİ UYGULAMALAR ÖRNEK OLACAK
Terörle mücadelede sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve demokratik açılardan en iyi uygulamalar belirlenerek, uygulamaya yönelik proje ve raporlar hükümete sunulacak. Terörden etkilenen bölgelerde görev yapan personele de bölgenin şartlarını anlatan eğitim verilecek.
ŞEHİT YAKINLARINA POZİTİF AYRIM
Psikolojik terapinin bir boyutunu da şehit yakını, gazi ve terör mağdurları oluşturacak. Pozitif ayrımcılık ilkesi çerçevesinde mevzuattaki eksikliklerin aşılması hedefleniyor. Kadınların, gençlerin ve çocukların, ekonomik ve toplumsal yaşama aktif katılımlarının desteklenmesi için STK’larla ortak projelere ağırlık verilecek.
ÇÖZÜM SÜRECİNDE İKİNCİ ADIM
Çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte silahların sustuğu bölgede şimdi sıra 2. adımda. Terör yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalanların dönmeye başladığı bölgede istikrarın kalıcı olması için hükümet kolları sıvadı.
‘Truva‘ planı dönünce kumpasa sarıldılar – Akşam
Genel seçim öncesi AK Parti kurmaylarıyla bağlantıya geçen aracılar, paralel yapıya bağlı çok sayıda isim için çalışma başlattı. Kabine’de bakanlık isteyen planı ise Başbakan bozdu…
PARALEL yapının, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve hükümeti hedef alan “darbe” girişiminin, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinden de önce farklı bir senaryo ile planlandığı, ancak bu planın Erdoğan tarafından bozulduğu ortaya çıktı.
ERDOĞAN’DAN DÖNDÜ
Genel seçim öncesi AK Parti kurmaylarıyla bağlantıya geçen aracılar, paralel yapıya bağlı çok sayıda ismin aday gösterilmesi için yoğun bir çalışma başlattı. Derin yapının, TBMM’de dengeleri bozacak orandaki “koltuk” talebi Erdoğan’dan döndü. Erdoğan, aday listelerine son şeklini verirken objektif kriterlere göre hareket etti ve milletin destekleyeceği isimleri tercih etti. Hedeflediği sayıda vekili Meclis’e sokamayan derin yapı, seçimlerden sonra daha tehlikeli bir planı uygulama için harekete geçti. Başta Emniyet ve yargı olmak üzere tüm kurumlarda örgütlenen paralel yapı, yeni kurulacak kabinede mümkün olduğu kadar çok bakanlık elde edebilmek için olağanüstü bir çalışma başlattı.
TOPLU İSTİFA TEHDİDİ
İcracı bakanlıklara talip olan derin yapı, bu yolla hem devlet kadrolarında çok daha güçlü bir şekilde örgütlenecek, hem de zamanı geldiğinde topluca istifa ederek Hükümet’e karşı “darbe” gerçekleştirecekti. AK Parti’ye sızarak milletvekili seçilen isimlerden oluşan listeler, aracılar kanalıyla kurmaylara ulaştırıldı.
SERT TEPKİ ADRESE ULAŞTI
17 Aralık operasyonun ardından AK Parti’den istifa eden bazı vekillerin de aralarında yer aldığı isimlerden oluşan paralel yapının kabine listesine, Erdoğan sert tepki gösterdi ve bu tepki aracılar kanalıyla muhatabına bildirildi. Böylece, paralel yapının devletin kalbi olan kabineye sızma hedefi olan “Truva” planı da başarısızlıkla sonuçlanmış oldu.
ALEYHTE AÇIKLAMA BASKISI
Devlette “liyakat” kriterini esas alan Erdoğan, kabinesini buna göre oluşturdu ve hükümet göreve başladı. Başbakan’ın gözünde “maskesi” düşen ve süreç içinde daha da zor duruma sürükleneceğini anlayan malum yapının yönetimi son çare olarak, yargı ve Emniyet’teki kadrolarını kullanarak “kumpas” kartını devreye soktu. Paralel yapının şimdi de aralarında bazı eski bakanların da bulunduğu AK Parti içindeki kimi isimleri, Başbakan ve hükümet aleyhine açıklamalar yapmaları konusunda zorladıkları da konuşuluyor.
EMNİYET’TE İSİMSİZ MUHBİR AVI
PARALEL yapının tasarladığı 17 Aralık operasyonlarının ardından Emniyet Genel Müdürlüğü birçok soruşturmanın başlangıç noktası olan isimsiz ihbar mektuplarını mercek altına aldı. Yapılan değerlerdirmede paralel yapının istediği kişiye operasyon yapmak, telefon dinlemek ve takibe almak için bu ihbar mektuplarını kullandığı belirlendi. Emniyet Genel Müdürlüğü müfettişleri, son 5 yılda gelen tüm ihbar mektuplarının doğruluğunu ve kaynağını araştırmaya başladı. Emniyette ayrıca ihbar sistemiyle ilgili de yeni çalışma başladı. Bundan sonra yapılan ihbarların doğruluğu ve kim tarafından yapıldığı tespit edilmeden operasyon yapılmayacak. İhbarı yapan eğer doğru çıkarsa ödüllendirilecek. İddiaya göre polis, çalışmaya hedefledikleri kişilerle başladı. Ardından suç tespit edilmişse ihbar mekanizması harekete geçecek. Operasyonlar, isimsiz ve imzasız ihbarların doğruluğuna göre şekillenecek. Son yıllarda kimler tarafından yapıldığı bilinmeyen ihbar mektupları ile ilgili hukukçuların sık sık şikayetleri olmuştu. Eğer isimsiz ve imzasız yapılan ihbar doğru çıkarsa, ödül sistemi de devreye girecek.
Paralel yapı şimdi de sendika işine el attı – Y. Şafak
Paralel yapı memur ve işçileri sokağa dökmek için sendika kartını devreye sokuyor. 15 Ocak ile 31 Ocak tarihleri arasında ‘PAK’ adı altında 19 sendika kuruldu. Çoğu Çankaya’daki bir adreste kurulan sendikaların, Çalışma Bakanlığı’nda irtibat numaraları bulunmuyor.
Paralel yapı şimdi de sendika işine el attı
Emniyet, yargı ve eğitim bürokrasisinde paralel bir yapı kuran cemaat, memur ve işçileri örgütleyip sokağa dökmek için sendika kartını oyuna sokmaya hazırlanıyor. Devletin içinde girilmeyen kurum bırakmayan paralel yapı, 17 Aralık’taki oyunu deşifre olunca yeni stratejileri devreye soktu. Paralel yapının ‘Pak Sendika’ adı altında 15-31 Ocak tarihleri arasında 19 tane sendika kurduğu belirlenirken sendikaların birçoğunun aynı gün ve aynı adreslerde kurulması dikkat çekti.
NEDEN ŞİMDİ?
‘Paralel sendika’ kartını oyuna sokan Paralel yapının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı iş kolları arasındaki 20 iş kolundan sadece 2 iş kolunda sendika kurmadığı diğer bütün iş kollarında çeşitli sendikalar kurduğu belirlendi. Paralel yapı tarafından kurulan sendikaların meslek grupları arasında bankacılık, gıda sanayi, inşaat sektörü, sağlık sektörü, turizm ve spor gibi ülke için hayati önem taşıyan meslek grupları yer alıyor. Pak Sendika’ ismini taşıyan sendikalar kuran paralel yapının daha önce sendikal mücadele veren işçilerin yanında neden olmadığı ise merak konusu haline geldi.
DÜĞMEYE BASILDI
Paralel yapı tarafından kurulan sendikalar PAK adı altında çeşitli iş kollarını kapsıyor. 15 Ocak 2014 ‘te kurulan birçoğu Ankara’nın Çankaya İlçesi’nde bulunan aynı adresten kurulurken diğer sendikalar farklı illerden aynı günlerde kuruldu. Sendikalar ve kurucuları şu şekilde: ‘Pak Eğitim İşçileri Sendikası, kurucu Ali Gül. Pak Hizmet İşçileri Sendikası kurucu Tahir Çetinkaya. Pak Savunma İşçileri Sendikası kurucu Yasin Tunar. Pak Toprak İşçileri Sendikası kurucusu Faruk Özkoçak. Pak Tarım ve Orman İşçileri Sendikası, Yakutiye/Erzurum adresli kurucu İlhan Polat. Pak Ağaç İşçileri Sendikası, Melikgazi/Kayseri adresli kurucu Mehmet Toktemur. Pak Maden İşçileri Sendikası, Yenimahalle/ Ankara adresli kurucu Vedat Öztürk.’
BİR GÜNDE 10 SENDİKA
Paralel yapının 15 Ocak’ta düğmeye basmasıyla 31 Ocak’a kadar Türkiye’nin çeşitli illerinde sendikalar kurulmaya devam ediyor. Pak Turizm İşçileri Sendikası 16 Ocak’ta Antalya Muratpaşa’da Musa Uyar tarafından kuruldu. 17 Ocak’ta kurulan sendikalardan Pak Medya İşçileri Sendikası İzmir Buca ‘da Cemil Ovalı, Pak Finans İşçileri Sendikası ise Ümraniye İstanbul’da Ufuk Altınbaş tarafından kuruldu. 21 Ocak’ta kurulan sendikalardan Pak Enerji İşçileri Sendikası Bursa Osmangazi’de Murat Bingöl, Pak Sağlık İşçileri Sendikası İzmir’in Karabağlar İlçesinde M.Zeki Polat tarafından kuruldu. Aynı gün Pak Gıda İşçileri Sendikası Gaziosman Paşa İstanbul’da Hasan Aslan tarafından kuruldu.
İKİNCİ PARTİ 22 OCAK’TA
Paralel yapı tarafından 22 Ocak’ta kurulan sendikalar ise Pak Metal İşçileri Sendikası Çamdibi İzmir’de Tahir Özdemir, Pak Tekstil İşçileri Sendikası Pamukkale Denizli Selim Demiralp tarafından kuruldu. Aynı gün Kâğıthane İstanbul’da Pak Taşıma İşçileri Sendikası Davut Suşehirli tarafından kuruldu. Bir gün sonra Pak Deniz İşçileri Sendikası Pendik’te Ali Fuat Nergiz tarafından kurulurken Pak İnşaat İşçileri Sendikası İsanbul Avcılar’da Resul Kılınç tarafından kuruluyor. Kurulan son sendika ise 31 Ocak’ta ŞehitKamil Gaziantep’te Bilal Öztürk tarafından kuruldu.
2.5 milyon çalışan sendikalı
Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre, Türkiye’de 11.6 milyon işçi çalışıyor. Toplam sendikalı işçi sayısı ise 1 milyon 32 bin kişi. Türkiye’de kamuda sendikalı memur sayısı toplam 1 milyon 468 bin kişi.
Emniyet’e yeni sendika
Tüm Emniyet Sen’in kuruluş dilekçesi Ankara Valiliği’ne sunuldu. Sendikanın kurucu Genel Başkanı Yüce Fuat Ural Valilikten ayrılırken yaptığı açıklamada Anayasa Mahkemesinin emniyet hizmetleri sınıfına mensup personelin sendika üyesi olmasına izin vermediğini ancak emniyet teşkilatında görevli sivil personelin sendikalı olmalarının yolunu açtığını belirtti.
Tüzük metni Gülen’den
Paralel yapı tarafından kurulan sendikalara ait hiçbir irtibat numarası Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerinde yer almıyor. Sendikaya ait web siteleri ise yapım aşamasında. Paralel sendikaların tüzüklerinde yer alan ifadeler ise Fethullah Gülen’in 2009 yılında resmi sitesinden yayınlanan ‘Emek ve Sermaye’ başlıklı yazısında yer alan ifadelerle birebir aynı. Gülen’in yazısında, ‘Meseleye İslâmî perspektiften bakıldığında, emek ile sermayenin ruh ve ceset gibi bir bütün olduğu görülür. Ruh, yani emek asıldır ceset, yani sermaye ise, ona bağlıdır. Sermayedeki düzen, sistem, âhenk, canlılık ve cevvaliyet, emekle yakından alâkalıdır’ diyor.
EMEK VE SERMAYE RUH GİBİ BÜTÜN
Gülen’in sözleri sendikaların tüzüğünde şöyle yer aldı: ‘Sendika, emek ile sermayeyi ruh ve ceset gibi bir bütün kabul eder. Ruhu yani emeği asıl, cesedi yani sermayeyi ona bağlı değerlendirir. Fakat bu yaklaşımda emeği putlaştırmayı kabul etmez. Sendika bir yandan çalışmanın alkışlanmasını, diğer taraftan işverenin hakkının ve iş hukukunun çiğnenmemesini savunur.’
Kamuda ortak kodları ‘Ufuk’
Paralel yapının sendikalaşma yönündeki ‘Pak Sendika’ hareketi ilk değil. Daha önce Kamu işçilerini temsil etmek üzere kurulan Ufuk başlıklı sendikaları hayata geçirmişti. Paralel yapı, bünyesinde bulunan Aktif Eğitim-Sendikasını ise dershane tartışmalarının ardından yeniden hayata geçirmişti. Kamu çalışanlarına yönelik 9 ayrı hizmet kolunda sendikalar kuruldu. Ufuk başlığıyla kurulan sendikalar ise şu şekilde: Ufuk Sağlık-Sen, Ufuk Yerel-Sen, Ufuk Haber-Sen, Ufuk Kültür-Sen, Ufuk Bayındır-Sen, Ufuk Ulaştırma-Sen, Ufuk Tarım Orman-Sen, Ufuk Enerji-Sen, Ufuk Büro-Sen.
Dudullu Greif’te patron-polis el ele – Evrensel
Sendikaları DİSK/Tekstil ile Greif patronu arasında devam eden sözleşme görüşmelerindeki dayatmalara karşı fabrika işgaline başlayan Greif işçilerine baskılar artmaya başladı. Dudullu Fabrikasındaki eylemi bölmek için her yolu deneyen patron, fabrika içine sivil polis bile yerleştirdi.
Ümraniye Dudullu OSB’deki Greif fabrikasında çalışan 650 işçiden, 190 kadrolu işçi direnişe katılırken taşeron ve fason işçiler, işten atılma tehdidi ile direnişten vazgeçirildiler. Bunu fırsat bilen patron direnişi kırmak için müdür ve şefleri de devreye soktu. İşçilerin fabrika bahçesine çıkmasını engellemek için ise fabrikada sürekli polis bekliyor. Polis eyleme katılan işçilerin bahçeye çıkmasına izin vermiyor. Ayrıca patron, taşeron işçileri ve fason üretim yapan diğer şirket işçilerini Samandra ve Sultanbeyli fabrikalarına kaydırarak sendikal örgütlenmeyi engellemeye çalışıyor.
İşçiler, teknik ve idari personelin eymemci işçilerle yan yana gelmesini engelleyen patronun sivil polisleri fabrika içine sokarak kendilerine baskı yapatığını dile getiriyor. İşçiler, sivil polislerin kendilerini sürekli taciz ettiğini dile getiriyor. Organizede bulunan diğer fabrikalardan işçilerin eyleme destek vermesini engellemek içinse, OSB yönetimi harakete geçti. OSB güvenlikleri diğer işçilerin Greif’e gitmesine engel oluyor.
KÖLE MUAMELESİ YAPILIYOR
Belli ihtiyaçlarını karşılamak için gruplar halinde dışarı çıkan işçilerin anlattıklarıysa fabrikada yaşananları gözler önüne seriyor. Sendikalı olmadan önce asgari ücret aldıklarını, sendikalı olduktan sonra ise ücretlerinde sadece 50 ile 100 lira arasında bir artış olduğunu anlatan işçiler, hiçbir hamarının olmadığını dile getirdiler. “İş güvencemiz asla yok. Çalışma koşulları ağır. Dayanamayıp ayrılanlar hayli fazla. Bazen Samandra’daki fabrikaya, bazen Sultanbeyli’deki fabrikaya götürülüp 10-12 saat aralıksız çalıştırılıyoruz diye yaşadıkları sorunları anlatan işçiler sendikalarına tepkililer.
SENDİKA GİZLİCE GELİYOR
Eylemlerinin başladığı günden bu yana sendikalarını yanlarında görememelerine tepkili olan işçiler şunları anlattı: “Sendika işçiden yana bir tutum almadı. Fabrikaya geldiklerinde bizimle değil gizlice fabrika yetkilileriyle görüşüp gidiyorlar. Biz sendikanın işçi komitelerinin inisiyatifinde bir TİS sürecine dahil olmasından yanaydık. Biraz sırtımızda vurulduk gibi. Buna rağmen sendika olsun diyoruz, süreci işçilerin lehine değiştirsin diyoruz. Bunu yapmazlarsa iki elimiz onların yakalarında olacak.
FABRİKA MI KARAKOL MU?
Greif fabrikasının Esenyurt’ta bulunan fabrikasında 500 işçinin başlattığı işgal eylemi halen kararlılıkla devam ediyor. Fabrikanın Dudullu ve Esenyurt’taki fabrikalarının dışında Sultanbeyli ve Samandra’da da fabrikaları var. Sultanbeyli ve Samandıra fabrikalarındaki işçilerin eyleme katılmasını engellemek isteyen patronun bu fabrikalarda polis yığınağı yaptığı belirtiliyor. İşçilerin anlattığına göre üç fabrikadan işçilerin Dudullu’daki fabrikayı ziyaret edeceğini öğrenen patron polise haber verdi. Bunun üzerine Ümraniye, Sancaktepe, Sultanbeyli İlçe Emniyet Müdürlüklerinin terörle mücadele, asayiş, güvenlik şubelerinden çok sayıda polis fabrikaya yığınak yaparak işçilerin bir araya gelmesini engelledi. İşçiler polislerin ailelerini arayarak haklarında asılsız iddialarda bulunduğunu da dile getirdiler.
TAKSİM’DE AÇIKLAMA
Greif dün Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması yaptı. Galatasaray Lisesi önüne “İşgal, grev, direniş ve “Bu daha başlangıç mücadeleye devam sloganlarıyla gelen işçilere, Galatasaray taraftar grubu Kızılaslan’da meşalelerle destek verdi. Greif İşyeri Baştemsilcisi Orhan Purhan, fabrikalarındaki kölelik koşulları dayanılmaz hale geldiği için emeklerine ve fabrikalarına sahip çıkarak direniş başlattıklarını belirtti. Patronun direnişi kırmak için çeşitli oyunlara başvurduğunu aktaran Purhan, bedeli ne olursa olsun direnişlerini devam ettireceklerini vurguladı.
Ukrayna’da isyanın en kanlı günü: 15 ölü – Milliyet
Kiev’de hükümet karşıtı Euromaidan işgalini bitirmek için harekete geçen polise 20 bin gösterici karşılık verdi. Altısı polis en az 15 kişi öldü. Muhalif lider Kliçko, Devlet Başkanı Yanukoviç’le gece yarısı görüştü
Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in AB’yle anlaşmaya imza atmayıp Rusya’yla yakınlaşmasına tepkinin sembolü Özgürlük Meydanı’nın işgali dün gece bitirilmek istendi. Gündüz saatlerinde eylemciler, muhalefet partilerinin önerisi üzerine 2004 anayasasının geri getirilmesi ve Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in yetkilerinin kısıtlanmasının görüşüldüğü oturum sırasında parlamentoya yürümek istedi. Polisin plastik mermi ve gözyaşartıcı gaz kullandığı müdahaleler sırasında en az 9 gösterici hayatını kaybetti, 100 kişi yaralandı.
‘Başsız ceset’ iddiası
Eylemciler Yanukoviç’in Bölgeler adlı partisinin genel merkezini de yağmaladı. Binanın camları kırılırken yetkililer ateşe verilmiş ofislerden birinde bir çalışanın cesedine ulaşıldığını açıkladı. Parlamentoya yakın bir binada ve sokaklarda da cesetlere rastlandığı belirtildi. BBC’nin olay yerindeki muhabiri ise parlamento yakınında başsız bir ceset gördüğünü açıkladı. Sosyal medyada da başsız cesede ait olduğu iddia edilen fotoğraflar paylaşıldı. Sosyal medya hesaplarında ise Ukrayna çevik kuvvet polisi olan Berkut’un eylemcileri dövdüğü ve göstericilere şiddet uyguladığına dair görüntülerin yer aldığı videolar paylaşıldı.
Polis el bombası kullandı
Kiev’de gün boyu süren şiddet, polisin eylemcilere ‘gösterilerini bitirmesi’ için tanıdığı sürenin yerel saatle 18.00’de dolmasıyla doruğa ulaştı. AP haber ajansına göre el bombası taşıyan binlerce polis TOMA’larla birlikte iki aydan uzun süredir işgalin sürdüğü ‘Euromaidan’ı boşaltmak için operasyon başlattı. Fakat barikatları yıkılan, çadırları yakılan yaklaşık 20 bin gösterici taş, sopa ve molotof kokteyli atarak polise karşılık verdi. İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre 6 polis ölürken sivil kayıplarla ilgili resmi kaynaklardan açıklama yapılmadı. Muhalefet liderlerinden Vitali Kliçko şiddetin tırmanması üzerine istifasını istediği Yanukoviç’le görüşmek üzere gece yarısı resmi konutuna gitti.
500 bin Suriyeli daha geliyor – Vatan
Amerika’da yayımlanan New York Times gazetesi Halep’teki çatışmalardan kaçan yaklaşık 500 bin Suriyelinin Türkiye için yeni bir mülteci akını yaratabileceğini öne sürdü
Suriye’de rejim ve muhalefet arasında uzlaşmayı sağlamak için toplanan Cenevre-2 konferansının fiyaskoyla sonuçlanmasının ardından şiddetlenen savaş, Türkiye için de endişe yaratıyor. ABD’de yayımlanan New York Times (NYT) gazetesi, Halep’in isyancıların kontrolündeki mahallelerindeki çatışmalardan kaçan ve Birleşmiş Milletler’e sayıları 500 bini bulan Suriyelilerin Türkiye için yeni bir mülteci dalgası anlamına gelebileceğini belirtti.
Son haftalarda Devlet Başkanı Beşar Esad’a bağlı ordunun Halep’e yönelik ağır hava bombardımanında kaçan siviller Suriye’nin kuzeyinde en temel gıdalardan yoksun biçimde Türkiye sınırına doğru yol alıyor. Kimi aç, susuz biçimde, kimileri de yaralı olarak uzun yol kat eden Suriyelilerin sınırda ilk sığındığı yerlerden biri olarak Kilis ön plana çıkıyor. Ben Hunnard imzasını taşıyan, Kilis mahreçli haberde “Suriye’nin kuzeyinden gelen insan dalgasının büyük kısmı bir zamanlar sakin bir yer olan bu sınır iline varıyor.
Günde 20 ila 30 ameliyat
Artık Suriyelilerin sayısı 90 bin nüfuslu ilin Türk sakinlerini neredeyse geçmek üzere ifadesi kullanıldı. Habere göre sirenlerini çalarak geçen ambulansların eksik olmadığı şehirde, Türkiye’nin sağladığı tıbbi ve sosyal hizmetlerin üzerindeki baskı da artıyor. Kilis Devlet Hastanesi’nde görev yapan Doktor Mehmet Beyazıt, son haftalarda günde 20 ila 30 ameliyat yapıldığını belirtti. Tedavi edilenlerin arasında ‘aşırı İslamcı’ isyancıların olduğunu öne süren NYT, ameliyat edilenler arasında Suriye ordusunun kullandığı varil bombaları nedeniyle ağır şekilde yaralanan sivillerin çokluğuna dikkat çekti. Kilis’e sığınan Suriyelilerde Fatima Abtini, pazar yerinde 12 yaşındaki torununun varil bombasının isabet etmesiyle bir bacağını kaybettiğini anlattı. Gazetenin haberinde Halep’teki evlerini yanlarına hiçbir şey alamadan terk eden çocuklu ailelerin ciddi biçimde para sıkıntısı çektiği belirtildi.
Tayland Başbakanı ifade verecek – Milliyet
Tayland’da hükümet karşıtı eylemler tekrar canlanırken polis ve göstericiler arasında çıkan çatışmalarda biri polis, dört kişi hayatını kaybetti
Başbakan Yinglak Şinavatra ise yolsuzluk yaptığı iddiası yüzünden mahkemeye ifade vermeye çağırıldı. Yinglak’ın 27 Şubat’ta mahkemeye gelerek savunmasını yapması bekleniyor. Yinglak hükümetin devlet pirinç üretimini destekleme programında yapılan yolsuzlukla ilgili olarak yargılanacak. Aynı zamanda Tayland Ulusal Pirinç Komitesi Başkanı olan Yinglak’ın, yolsuzluk konusunda pek çok kişi tarafından uyarılmış olmasına karşın bu programı sürdürdüğü belirtildi. Program çiftçilerden, piyasanın üstünde fiyattan pirinç alınmasını öngörüyordu. Ancak pazartesi borçları nedeniyle bir çiftçinin daha intihar ettiği haberi üzerine öfkelenen pirinç üreticileri hükümet binasını bastı. Tayland’da yıl başından beri altı çiftçi intihar etti. Öte yandan halk, çiftçilere ödenemeyen borç sorununu rahatlatmak için çiftçi kredisi sunan Devlet Tasarruf Bankası’nı protesto için bankalara hücum edip bir gün içerisinde tam 1 milyar dolar para nakit para çekti.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info