18 Nisan 2016 Pazartesi Saat 08:10
MUSUL DOSYASI-2-
SOSYO-KÜLTÜREL YAPI
VE ÖNEMİ
Musul ve çevresindeki Sosyo-kültürel yapı, bölgenin bugününü
ve özellikle son gelişmeleri anlama bakımından da önem taşır. Musul şehrinin
aşiret, etnik ve dini unsurlarıyla şekillenen kozmopolit yapısına uygun olarak,
II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) bölgede “eşraf ve İslam birliği
siyasetini öngören bir yönetim tarzı uygulandı. Bu doğrultuda, çoğunlukla
göçebe (bedevi) hayat tarzı süren Arap ve Kürt aşiretlerinin reislerine, geniş
nüfuza sahip olan Kadiri ve Nakşi (Halidi) tarikat şeyhlerine ve yerel eşrafa
büyük önem verildi. Bölge, maaş, unvan verme ve Hamidiye kumandanlığı gibi
enstrümanlar vasıtasıyla doğrudan padişaha ve dolayısıyla merkeze bağlanmaya
çalışıldı. Çoğunlukla başarılı olan bu siyaset, mahalli birtakım baskı
unsurlarının güçlenmesine, güvenliğin zaafa uğramasına ve ayrıca vilayet
yönetiminde rüşvet, suiistimal ve yolsuzluk gibi şikayetlerin artmasına da
sebep olabiliyordu. Sosyal yapı içerisinde, çoğunlukla bedevi hayat tarzı süren
Arap ve Kürt aşiretleri önemli bir yer tutar. DAİŞ’in Musul’u işgal etmesiyle
beraber onlar biat etmeyen Kürtler ve Türkmenlerin çoğu kenti terk etmiş,
bazıları katledilmiştir. Musul da çoğunluk olarak Sünni Araplar kalmış ve
Musul’un teslim edilmesinde istenen durumda buydu.
Ortadoğu’nun dizaynı
Musul üzerinden gerçekleştirilmektedir. Burası üzerinden gerçekleştirilen
savaşın ortaya çıkartacağı güvenin de kaosun da model olma ihtimali yüksektir.
Irak’ta “Muslawi yani “Musulca anlamına gelen yaşama biçimi bir çok alanda
etkisini göstermektedir. Örneğin sürekli savaş durumu Musul’daki mimari yapının
iki katlı evlerde bile bodrum katını sürekli inşa etmeye zorlamıştır. Yine
Musul halkı sürekli ihtiyacının iki katı gıda ve temizlik malzemelerini
salmakla bilinir. Yani kısaca Musul eşittir sürekli savaş halinin yaşam biçimi
halini almıştır.
NÜFUS VE AŞİRET
YAPISI
Musul vilayetinde kimi zaman tüm vilayet sınırlarında
yaşayanlar, kimi zaman sadece vilayet merkezinde yaşayanlar, kimi zaman sadece
erkekler, kimi zaman da tüm halk sayılmak suretiyle değişik şekillerde nüfus
sayımları yapılmıştır. Bu da yapılan nüfus sayımlarının bugünkü anlamda
sağlıklı olmadığının bir göstergesidir. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Musul
Vilayeti 50.000–400.000 civarı nüfus barındırmaktaydı. Nüfus sayımında erkek
nüfus esas alınmış, bunların dinsel inançlara göre dağılımı yapılmıştır. Daha
çok toplanacak vergi ve asker potansiyelini saptamak için yapılan bu sayıma
kadınlar dâhil edilmemiştir.
Osmanlı devletinin gerçekleştirdiği 1881-83 sayımlarında Musul
halkı Müslüman, Rum, Ermeni, Katolik, Yahudi, Protestan, Keldani, Yakubi, Ezidi
ve Maruni inançları itibariyle tasnife tabi tutulmuştur. Buna göre. %55 Kürt, %23 Arap, %8 Türk, %14
Diğerleri şeklinde belirlenmiştir. Yapılan sayımda, Musul vilayetinde toplam
nüfusun 785.498 kişi olduğu, bunun 424.720‘si Kürt, 30.000’i Ezidi Kürt,
185.763’ü Arap, 65.895’i Türkmen, 79.120’si Hristiyan/Yahudi’dir. 1997 yılı
sayımında Irak nüfus sayımında Musul yaklaşık 2.042.000 kişinin olduğu tespit
edilmiştir. Bu nüfus sayımının
ayrıntılarına ulaşılamamıştır.
Musul’daki Arap
aşiretleri:
Bani Assad Aşireti (Musul, Nasıriye, Sünni Arap),
Şahvan Aşireti (Musul, Sünni Arap),
Duleymi Aşireti
(Bağdat, Felluce, Ramadi, Butbah, Musul,
Sünni Arap),
Sana-Sammer Aşireti
(Basra, Musul, Kerkük, Sünni Arap),
Übeydi Aşireti (Kerkük, Tikrit, Samarra, Musul, Bağdat,
Sünni Arap),6
Nasır (Tikriti)
Aşireti (Tikrit, Bağdat, Musul, Sünni Arap),
Samarri Aşireti
(Musul, Sincar, Tikrit, Sünni Arap),
Besler Aşireti
(Musul, Tikrit, Bağdat, Sünni Türkmen),
Mualla (Kap-lanlı)
Aşireti (Musul, Telafar, Sünni Türkmen),
Cuburi Aşireti
(Musul, Bağdat, Tikrit, Kerbela, Arap, yüzde 70 Sünni, yüzde 30 Şii),
Neiim Aşireti
(Musul, Kerkük, Sünni Türkmen-Arap),
Melali (Mualla-lar)
Aşireti (Musul, Sünni-Şii Türkmen, Arap),
Musul’daki Kürt
aşiretleri:
1-
Herkî Aşîreti: 50 bin kadar mensubu bulunan aşiretin liderliğini Muhammed Cihangir
Herki yapmaktadır. Bahdinan ve Soran olmak üzere iki kola ayrılan aşiret, Akre
ve Revanduz’da yerleşik olup, Türkiye sınırına yakın bölgelerde tabanı
bulunmaktadır. 10 bin kadar silahlı güce sahip bulunan Herki Aşireti’nin
Türkiye’ye yakın bir tutum izlediği bilinmektedir. Herki Aşireti Musul, Kelek, Akre, Duhok, bölgesinde
etkindirler. Aşiret liderleri Cevher ‘e Herki, Mesut Barzani ile uzun yıllar
sorun yaşayarak, Saddam döneminde, Irak Baas rejimi ile ortak hareket
etmişlerdir. 2004 yılında Kürt Bölgesel Yönetimi ile toplumsal barış
çerçevesinde Güney Kürdistan’da siyasal ve ekonomik olarak yerlerini
almışlardır. Cevher ağa Türkiye’de (Mersin’de) yaşamaktadır.
2-
Surçi Aşireti: 65 bin kişilik aşiretin liderliğini Ömer Hıdır Surçi yapmakta olup,
aşiretin içindeki diğer önde gelen isimler Nejat Surçi, Muhammed Emin Ahmed
Abdi’dir. Dohuk, Akra, Erbil, Musul, Harir, Halifan, Şaklava ve Soran’da yaygın
olan Surçi Aşireti, K.Irak’ın en güçlü aşiretlerindendir. 1996 yılında KDP ile
girdiği çatışmada hayatını kaybeden Hüseyin Hıdır Surçi, K. Irak’taki aşiretler
içerisindeki saygınlığı nedeniyle, 1991 yılında aşiretlerin bir araya gelmesiyle
kurulan Kürt Aşiretler Birliği’nin doğal lideri olmuştur. Aşiret, 1994 yılında
KDP ile YNK arasında yaşanan çatışmalarda YNK’yi desteklemiştir. Aşiretin
Musul’da bulunan ve 100 aileden oluşan bölümü ise Saddam Hüseyin taraftarıdır.
Mardin’de de aşirete mensup 30 köy bulunmaktadır. Suriye, Suudi Arabistan ve
Libya ile bağlantıları bulunan aşiretin 3500 civarında silahlı gücü mevcuttur.
3-
Zebari Aşireti: Dohuk, Erbil ve Musul’da yerleşik olan aşiretin ileri gelenleri gerek
Saddam döneminde gerekse Saddam’ın devrilmesinden sonra önemli mevkilerde görev
yapmaktadır. Nüfusu 29 bin civarındadır. KDP yanlısı olan aşiretin Hakkâri
Yüksekova’da akrabaları ve 1 bin kadar silahlı gücü bulunmaktadır.
4-
Zengene Aşireti: Kerkük, Kıfrı ve Derbendıkan’da yerleşik
olan aşiret iki koldan oluşmaktadır. Birinci kolun lideri ibrahim Hacı, ikinci
kolun lideri ise Rüstem Aga’dır. 100 bin civarında mensubu olan aşiretin büyük
çoğunluğu silahlıdır. Musul savaşından sonra Musul’da olan aşiret üyelerinin
fakir kısmı köylerinde kalmıştır. Bunlar DAİŞ’i benimsemeyen ama mecburi bir
şekilde DAİŞ gibi davrananlardır. KDP yanlıdırlar.
MUSUL OPERASYONU
ÖNCESİ MUSUL’UN DURUMU VE DAİŞ’İN HAZIRLIKLARI
Amman’da 1 Haziran 2014 yılında ABD, İsrail, Suudi
Arabistan, Türkiye, KDP arasında bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantı da
Musul’un DAİŞ’e teslim edilmesi planlanmıştı. 8 Haziran günü ise Katar ve
Ürdün’ün dahil olduğu bu devletler Irak’ta da bir toplantı gerçekleştirerek
Musul’un DAİŞ’e teslim edilmesi planı hazırlandı ve sonuca bağlandı. Bunun
sonucunda 10 Haziran günü DAİŞ Musul’a girdi. DAİŞ’in Musul’u işgali sırasında
Musul’da 50 bine yakın Irak askeri gücü bulunuyordu. İşgal sırasında herhangi
bir çatışma veya direniş yaşanmadı. Sadece bir seferde 1700 Irak askeri çeteler
tarafından öldürüldü. Irak ordusuna ait çok miktarda ağır silah ve Musul
bankasında bulunan yüklü miktarda parada DAİŞ’in eline geçti. DAİŞ sonra ki
saldırılarında dahi Musul’da ele geçirdiği ağır silahları kullanıyordu.
Musul’da var olan Eski Arap aşiretleri çıkarları gereği DAİŞ
ile ittifak içindedir. Musul’da çok eskiden beridir rol sahibi olan aşiretler
ile DAİŞ çeteleri alanı işgal etmeden önce bazı hazırlıklar yapmıştır. Söz
konusu aşiretler eskiden beridir BAAS partisiyle olan aşiretlerdir. Bunlardan
en önemlisi Saddam’ında aşireti olan Cuburi aşiretidir. Hatta BAAS partisinin
kurulmasında rol sahibidir. Zira birçok DAİŞ komutanı da BAAS içerisinde
Saddam’a askerlik yapan kişilerden oluşmaktadır. Bunun için DAİŞ’in Musul’a
gelmesi, var olan Sünnilik zemininin iyi kullanılmasının etkili olduğu
söylenilebilir. Hükümetin Şia olmasından rahatsız olan Sünni aşiretler ise
DAİŞ’in gelmesinde en önemli role sahiptirler. Böylelikle Musul’da kendi
hükümlerinin sürme çabası içerisine girmişlerdir. DAİŞ ise var olan
tecrübelerini, ve Sünni-Şia çelişkisini iyi değerlendirerek Musul’da bulduğu
zemini değerlendirdi. Bu esas üzerine Musul’u ele geçirdiler. Sünni aşiretler
DAİŞ Musul’a geldiğinde görkemli törenler ile çeteleri karşıladılar. Bunun aksi
herhangi bir direniş te sergilenmedi. Bu süreç ile birlikte DAİŞ’in güçlenme
durumu yaşanmıştır. DAİŞ’in asıl güçlenme durumu Musul’u ele geçirmesiyle
başlamıştır. Bu durum Telaferin ve Kısmen Şengal’in ele geçirilmesiyle devam
etmiştir. Telafer bölgesinde bir kısım Sünni Türkmen ise hiçbir direniş veya
karşılık göstermeksizin çeteleri karşılamış, onlarla birlikte hareket etmeye
başlamış, onlara katılmışlardır. Burada asıl amaçlarından biride Sünnilerden
oluşan Kürt, Türkmen ve Arap birliği oluşturup, İran, Irak ve Suriye
devletlerine karşı kullanmaktı. Bu tamamıyla Türk devletinin yürütmek istediği
ancak büyük oranda başarısız kaldığı siyasettir. Bu yöntem ile Celawla’dan İran devletine
saldırı başlatıp, İran içerisinde de Suriye ve Irak’ta olduğu gibi kaos
yaratmak istemişlerdir ancak bunu İran’ın erken fark etmesiyle önü alınmıştır.
Söz konusu ittifak içinde çıkan iktidar hırsı ve anlaşmazlıklar ittifakın kısa
sürede dağılmasına neden olmuştur. KDP’ye yakınlıklarıyla bilinen Sünni Kürt Aşiretler
(Zebari Aşireti) de işine dahil edildi fakat bir süre sonra bu ittifaktan
ayrıldı. Ancak Sünni Türkmenler gelecekteki saldırılarda piyon olarak
kullanıldı. Şengal, Tel Afer ve Suriye’nin birçok yerine saldırılar bu Sünni
Türkmen çetelerin eliyle gerçekleştirilmiştir. Şengal’e saldıran çetelerin
büyük bir kısmı Tel Afer Türkmenlerinden oluşmaktaydı. 11 bin peşmergenin
savunduğu ancak Türkmen çetelerin gelmesiyle 11 bin peşmergeden eser kalmadığı
Şengal saldırısını da yaklaşık 300 Türkmen ve Arap çete gerçekleştirmiştir.
Kısmen ele geçirilen Şengal toprakları sayesinde DAİŞ, ticari yolları ve petrol
alanları ile barajları, elektrik ve gaz santrallerini eline geçirmiş ve bu
sayede gücüne güç katmıştır. Bu durum Türk
devletinin iştahını kabartmış olmalı ki DAİŞ ile olan ilişkilerini artık
gizliden gizliye değil de ulu orta yürüten bir duruma gelmiştir. Öyle ki
Musul’daki Türk konsolosluğundaki görevlilerin DAİŞ tarafından alıkonarak daha
sonra serbest bırakılması yürütülen planın bir parçasıydı. Başika’ta Türk
askerlerinin sessizce konumlanması da konsolosluk planının bir diğer yönüydü.
Musul, DAİŞ saldırılarından önce 2.5 milyona nüfusa sahipti.
İçerisinde Hristiyan, Sünni ve Şii mezhepleri, êzîdî halkının oluşturduğu bir
topluluk yaşıyordu. DAİŞ saldırıları sonrası sadece Sünni Arap halkının
oluşturduğu küçük bir topluluk kalmıştır. Bir kısım Kürt olan Zebari aşiretinin
oluşturduğu ve DAİŞ çeteleri içerisinde de olan yaklaşık 70 bin civarı bir
topluluk ta yaşamaktadır. Ancak Musul’da hali hazırda sadece Arap Sünniliğiyle
tek renklilik yaşanmaktadır. Musul’a bağlı Şengal dışında Tıl Kasap, Baac, Tel
Afer, Başika, Bahzan gibi ilçe ve kasabalar DAİŞ çetelerinin elinde
bulunmaktadır. Bunlardan BAAC Şengal şehir merkezine en yakınlığı sadece 15
Km’dir. Baac dışında bulunan diğer bölgeler tamamen Kürtlerin- Êzîdîlerin
topraklarıdır. Hewlêr tarafından Hamdaniye DAİŞ çetelerinin elinde
bulunmaktadır. Öte yandan Musul’dan
Kerkük sınırına Hawicey’i de içine alan bir bölge DAİŞ elinde
bulunmaktadır.
Musul’da bulunan aşiretlerin bir kaçı dışında tamamı DAİŞ’i
destekleyen büyük aşiretlerdir. Bunun nedeni Ekonomiyi elinde bulunduran Şia
hükümetidir. Bunun içinde DAİŞ’in kabulünde ekonominin büyük bir etken olduğu
söylenilebilir. Zira daha önce var olan imkanlar ile şu anki aşiretlerin
imkanları arasında söylenenlere göre büyük farklar belirivermiştir. Buda
DAİŞ’in buradaki aşiretlere ekonomik olarak imkanlar sunduğunu gerçekliğinden
kaynaklanıyor. Burada bulunan temiz su, petrol, gaz vs. doğal zenginlikler DAİŞ
ile aşiretlerin imkan yaratma üzerine kurduğu ilişkiyi güçlendirmektedir.
Musul’daki Arap halkı tamamen çıkarlarını gözeterek DAİŞ’in destekleyicisi
rolünü üstlenmiştir. Ancak DAİŞ elinde bu denli imkanlar olmasaydı şu da
açıktır ki DAİŞ’in Musul’da tutunamayacağı kesindi. Buda gösteriyor ki alandaki
aşiretler imkanlardan faydalanıyor. Ancak imkanlar gelişince var olan maddiyat
rekabeti geliştirmiş bulunmaktadır. Bu rekabet sorunlara neden olmaktadır. Son
süreçte Musul da aşiretler arasında çatışmalar yaşanmış çok sayıda ölü ve
yaralıları da olmuştur. Çünkü gelişen imkanlar iktidarı geliştiriyor ve
sorunlar yaratmıştır. Buda çatışmayı beraberinde getirmiştir. Son çatışma ise
Musul’da iktidar olmak isteyen Şamar ve Zebari aşiretleri arasında yaşanmıştır.
DAİŞ çetelerinin eski gücünde olduğu söylenemez. Zira son
süreçte Rojava’da YPG’den aldığı darbeler ve kaybettiği stratejik topraklar
bunda başlı başına bir etkendir. Bu mücadele ile DAİŞ çetelerinin gücü
kırılmış, psikolojik ve askeri olarak bir çöküntü halini almıştır. Eski
kadroları Kobanê savaşında tamamen tasfiye olmuştur.
Söz konusu tasfiye olan kadroların boşluğu Musul’da bulunan
DAİŞ okulları ile kapatılmaya çalışılıyor. Çok sayıda çete bu okullarda
eğitilip komutan düzeyine getirtiliyor. Psikolojik ve askeri olarak zayıflayan
DAİŞ bu okullar aracılığı ile kendini toparlamaya çalışıyor. DAİŞ Musul’da tam
bir şehir sistemi oluşturmuştur. Asayiş, Hastane, Polis, Belediye, Ticaret
merkezleri vs.dir. Şuan DAİŞ’in alandaki tek destekçileri menfaat güden aşiretler
ile çetelere 10 km uzakta bulunan Türk devletidir. Alandan alınan bilgilere
göre Türk devleti Başika’ya getirdiği birçok ağır silahı aşiretler aracılığı
ile DAİŞ’e aktarmıştır.
Musul’un 20 km.
kuzeydoğusunda bulunan ve tarihi bir Asur yerleşimi olan Başika’nın ismi,
Aramice’de “Bet” (Ev) ve “Aşika” (Aşıklar) sözcüklerinden
türetilmiş ve “Aşıklar Evi” anlamına geliyor. Zeytin ağaçlarıyla ünlü
yerleşimde, Yezidilerin ve Şabakların yanısıra Süryaniler ve Müslüman Araplar
da yaşıyor. DAİŞ bu kasabayı Haziran 2014’te ele geçirdikten sonra ismini
“Dua” olarak değiştirmişti.
BM Güvenlik Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren “Analitik
Destek ve Yaptırım Gözlem Timi nin DAİŞ raporuna göre örgüt temelde üç ana
gruptan oluşmaktadır. Bunlardan ilki çekirdek yönetim kadrosudur. Bu kadro
baskın bir şekilde Iraklılardan oluşmaktadır ve 2010 yılından beri Ebu Bekir
el-Bağdadi tarafından yönetilmektedir. İkinci ana grup Bağdadi’ye biat etmiş
olan ve yine çoğunlukla Iraklılardan kısmen de Suriyelilerden oluşan gruptur.
Bu grup, askerî ve idari işlerde görev almaktadır. Üçüncü ana grup ise 80’in
üzerinde ülkeden gelen yabancı terörist savaşçılardır ve silahlı gücünün önemli
bir kısmını oluşturmaktadır. Musul her ne kadar kuşatmada olsa da, KDP içinde
geliştirdiği ittifaklar ve oluşturduğu kaçak yollarla şuana kadar fazla bir
zorlanma yaşamamıştır.
ABD Bağdat
Büyükelçiliği’nde açıklamada bulunan Steve Warren, Koalisyon güçlerine ait
uçaklar tarafından DAİŞ hedeflerine yönelik 6 Bin 703 hava saldırısının
düzenlendiğini dile getirmiş olsa da takip edildiği kadarıyla DAİŞ, uçakların
saldırı düzenlediği bölgelerde her zaman Irak veya Peşmerge güçlerine
saldırılara maruz kalmış. Peşmergeler, koordinatları verilen DAİŞ hedeflerinin
koalisyon uçakları tarafından etkili vurulmadığını, DAİŞ’in olmadığı mevzilerin
hedef alındığını belirtiyorlar.
Musul operasyonuyla
bağlantılı bir diğer detay ise İran’dır. Şüphesiz ki İran’ın Irak üzerinde
etkisi vardır. Bu Irak hükümetinin Şii olmasından kaynaklanmakta ve Irak’ın
İran’ın savunmasında önemli bir etken olmasından kaynaklı olduğu
söylenilebilir. Sonuç olarak İran’ın hiçbir zaman savaşı kendi topraklarına
taşımaması, İran’ın Irak’ta etken olmaya birazda zorluyor denilebilir. İran’ın
Heşdi Şahbi gücü de bölgede bulunmakta ve sayıları 70 bin civarı olduğu
sanılmaktadır. Heşdi Şahbinin İran denetiminde olmasından kaynaklı Musul’a
girmesi istenmiyor. Şii olan Heşdi Şabinin Musul’da bir Sünni katliamını
gerçekleştirebileceği yönündeki düşünce etkisini korumaktadır. Çünkü var olan
Sünni topluluk 1.5 yıldan fazladır DAİŞ’in Musul’da barınmasının esas nedeni
olarak gösteriliyor. KDP ve Türkiye’nin bu denli Heşdi Şahbiye karşı
çıkmalarının nedenlerinden bir nedenin bu olduğu düşünülüyor. KDP ve
Türkiye’nin Musul’da savaştırmak istediği kendi kadrolarından oluşan Haşdi
Watanidir. Haşdi Watani, Haşdi Şahbi’nin Sünni karşıtı yapılanmasıdır.
Operasyonun gecikmesinin önündeki sorunlardan biride Haşdi Şabi-Haşdi Watani
kararlaşmasıdır. Yapılan değerlendirmelerde Haşdi Watani diğer adıyla Niştimani
Musul’da ilerleyen süreçte kaosun tırmandırıcısı olacağı belirtilmektedir. KDP
ve Türkiye’nin bu kadar ısrarcı olmasının bir diğer nedeni ise, Türk devletinin
KDP’ye verdiği başkanlık sözüdür. Türk devleti, Musul’u da içine alan bir alan
için mücadele edeceğini ve Barzani ailesini bütün Güney Kürdistan’ın başında
kalması için bir takım sözler verdiği belirtiliyor.
OPERASYONA KATILMASI PLANLANAN GÜÇLERİN DURUMU
IRAK ORDUSU: 4.500 askeri güçle operasyona katılmayı
hedefliyor. Uluslararası koalisyon güçleri Irak cephelerine 250 adet zırhlı
Hummer aracı gönderdi. Ayrıca tanklar, helikopterler ve zırhlı araçlarda Irak
tarafından gönderilecek. Söz konusu sevk edilen ve edilecek tüm askeri
teçhizatlar sadece Musul’un kurtarılmasında kullanılacağı belirtiliyor. Bunlara
ek olarak Ninova Operasyonlar Komutanlığı Sorumlusu Necim El-Cuburi “Kent
içerisindeki hücrelerimiz operasyonun yapılacağı günü bekliyor. Onlar da
içeriden harekete geçecekler” açıklamasını yaptı.
PEŞMERGE GÜÇLERİ: KDP’nin 15 bin civarı peşmerge ile
Musul operasyonuna katılması bekleniyor. KDP’nin en ağır silahı tank ve topçu
bataryalarıdır. Onun dışında Hummer ve Kirpi tipi zırhlı araçları
bulunmaktadırlar. KDP’nin 40 civarı tank, 150 civarı hummer 100 civarı kirpi
araç, 30 adet topçu bataryasıyla operasyona katılacağı belirtiliyor.
Anlaşıldığı kadarıyla var olan Türk askerleri Musul operasyonu esnasında
Peşmergeler arasında dağılıp stratejik noktaların alınması ve korunmasını
sağlayacak.
KDP’nin operasyonda yer alacak araçlarına havadan uçaklarla
bombalama da araçların karıştırılmaması için Amerika GPS cihazları takmış.
Alınan bilgilere göre, KDP Musul operasyonun da Musul’un içine girmeyecek.
Operasyona katılmasında ki amaç Musul dışında kalan Kürdistan topraklarını
çembere almak ve özellikle Musul barajını tam korumaya almaktır.
HEŞDİ WATANİ: Eski
Musul valisi Esil Nuceyfinin oğlu Abdullah Nuceyfi’nin komutanlığını yaptığı
Heşdi Watani, Sünni ittifakın oluşturduğu paramiliter bir birliktir.
Nuceyfilerin askeri gücü olan Heşdi Watani şimdi KDP ve Türk devletinin denetiminde
hareket eden maaşlarını bunlardan alan bir konuma gelmiş durumdadır. Operasyona
katılacak olan güçlerin Musul’un inşasında ve yönetiminde de söz sahibi olacağı
göz önüne alınırsa Heşdi Watani TC ve KDP’nin Musul’daki ayağını
oluşturacaktır.
Sayıları 10 bin civarında olan Heşdi Watani milislerinin
çoğunluğunu Musullu Sünniler oluşturuyor. Bir kısmı da Sünni Türkmenlerden
oluşuyor. Heşdi Şahbi’nin İran tarafından kurulup geliştirilmesiyle, Türk
devleti de KDP üzerinden Iraklı Sünni Türkmenleri silahlandırmıştır. Irak
yönetimine karşı KDP’ye yakın duran Nuceyfiler’de bu gücün oluşturulmasında
asıl rolü oynadı. KDP ise bu gruplarla TC arasında köprü rolünü oynamaktadır.
Heşdi Watani Türk ve ABD askerleri tarafından eğitiliyorlar.
Genel yoğunlaşma yerleri Başika cephesi olan Heşdi Watani Mexmur cephesinde de
bulunuyorlar. Mexmur cephesinde ki sayıları 300 civarındadır. Her ne kadar DAİŞ
karşıtı bir güç olarak bilinse de, Heşdi Watani’den kaçıp DAİŞ’e katılanların
olduğu hatta birçok DAİŞ çetesinin Heşdi Watani’ye katıldığı belirtiliyor.
Bağdat hükümetinin maaşlarını vermeyi reddettiği Heşdi Watani güçlerinin
maaşları Türk devleti tarafından karşılanıyor.
TÜRK DEVLETİ: Türk
devletinin Başika mıntıkasında 2500 civarında askeri bulunuyor fakat bu sayının
3500 olduğu da söyleniyor. Aralık 2015’te askerler Başika bölgesine gelmeden
önce, Musul’un DAİŞ’e teslim etmesinden kısa bir süre sonra, önce 10 daha sonra
100 civarında Türk askeri Peşmerge ve Haşdi Watani’ye eğitim vermek amacıyla
Başika bölgesine geldi. Irak Merkezi hükümetinin tepki vermesiyle Türk devleti
askerlerini geriye çektiklerini açıklamış olsa da, askerler 50 civarında tank
ve topçu bataryalarıyla burada bulunuyorlar. Aralık ayında gelen askerlerin
içinde Suudi Arabistan askerlerinin de bulunduğu o dönemde net olarak gelen
bilgiler arasındaydı. Şuan Başika’nın kendisine yetişmeden var olan kamplarında
bulunan bu güçlere ait bazı tanklar Başika’da ki KDP mevzilerinde yer
almaktadır.
Başika’da bulunan askerler, Antep 5. Tank taburu ve Isparta
dağ komando tugayından gelen askerlerden oluşuyor.
KDP içinden gelen bilgilere göre, Türk devleti Şengal-Musul,
Musul-Rojava ve Rojava-Şengal hattını denetimine almak için KDP ile bir plan
yapmaktadır. Bölgede bulunan Türk askerlerinin buralarda bulunan aşiretlerle
diyalog içerisinde oldukları belirtiliyor.
YABANCI KUVVETLER: Peşmerge Irak askeri ve milis grupları eğitmek amacıyla Irak ve
Kürdistan’da 5 bin 600 yabancı asker bulunuyor. Bu askerler eğitim ve savaş
koordinesi görevlerini yürütüyorlar. Yabancı askerlerin aktif olarak cephede
yer alacakları konusunda herhangi bir bilgi bulunmuyor.
SONUÇ:
Musul operasyonu
Ortadoğu ve küresel güçlerin savaş arenasının merkezi haline dönüşmüştür.
Taraflar savaşın katılımında ortaklaşmak için şekilsel budamaya gitse de muhtevası
değişmeyen bir şekilde savaşa katılmaktadır. KDP’nin katılım biçimi zaten
Türkiye, Suudi’nin katılımıdır. Dolayısıyla resmi katılım beyanları fiili
katılımdan çok farklıdır. Yine resmi beyanatlar ve fiili katılım biçimine
sığmayan hazırlıklar olduğunu düşünülüyor. Yani İran, Türkiye, Suudi ve hatta
ABD bile asgari uzlaşmayla savaşın birinci aşamasına yaklaşsalar da her kes
kendini bu savaşın ikinci aşamasına hazırlamaktadır.
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com
– www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”
1- 1- 2- 2- 3- 3- 4- 4- Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkeziwww.lekolin.com
– www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com