20 Temmuz 2013 Cumartesi Saat 08:35
Buldan: Daxuyaniya wezaretê têrê nake – DÎHA
Seroka Koma BDP’ê Pervîn Buldan da zanîn ku daxuyaniya wezaretê ya derbarê tendûristiya Rêberê PKK ‘ê Abdullah Öcalan de têrê na ke.
Seroka Koma BDP’ê Pervîn Buldan derbarê daxuyaniya ku wezaretê ya têkildarî rewşa tendûristiya Rêberê PKK’ê Abdullah Ocalan de dayî ji DÎHA re nirxand. Buldan, diyar kir ku ev daxuyanî ji bo ku fikarên wan ji holê rake têrê nake û wiha axivî: “Min bi xwe daxuyaniya wezartê xwediye û me ev daxuyanî bes ne ditiye û me dinava xwe de niqaş kiriye. Li gorî daxuyaniya wezaretê dayî diyarkirin de rewşa ku heyi li ber çavan were destnişankirin û derbas bibe. Weki ku ‘Birêz Öcalan grtiyekê ji rêzê nine’ daye diyarkirin. Li gori wê li ji derveyi mevzuata ji di karin kontirolekê pêk binin. Li ser vê mijarê serîlêdayîna TTB û DTK’ê hebûn ji bo ku biçin gravê. ji bona vê ji ji dervayî hukmetê aternatifên ji bo hevditinê hene. Daxuyaniya wezaretê dayi heya ku erêni neyê dayîn em têr na bînin. Jİ ber ku Birêz Öcalan grtiyekê ji rêzê nîne. Demê ku me bi Öcala re hevditin pêk di anîn me dizani ku çi kas rewşa wî başe ya ne başe. Me rihetsiziyên wî di dîtin. Ji bona wê ji divê bi lezgînî heyeteki serbixwe biçe gel. Ev wê rewşekê erênî bi xwe re bine”.
Van ve Kızıltepe’de on binler ‘Rojava devrimini’ selamladı – DİHA
“Rojava devriminin” yıldönümünde Van ve Kızıltepe’de düzenlenen şölenlerde biraraya gelen on binler, “Rojava devrimini” selamladı. Rojava halkının devrimi gerçekleştirirken PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasını esas aldığını dile getiren BDP Diyarbakır Milletvekilli Nursel Aydoğan, “Ne Esad’a dayandılar ne de uluslararası güçlere güvendiler. Kendi öz gücü ve halkına güvendiler. Örgütlendiler, üçüncü bir yolu ve çizgiyi denediler, kazandılar. Bu üçüncü yol ve çizgi, Sayın Öcalan’ın çizgisidir” dedi.
Van Büyükşehir Belediyesi ve BDP Van İl Örgütü tarafından “Rojava devriminin” yıldönümü nedeniyle şölen düzenledi. Belediye Garajı’nda yapılan şölene polis tarafından oluşturulan 2 noktadan giriş yapan yurttaşlar, alanı doldururken polisin şölene gelen yurttaşları tek tek araması ve alan içerisine akrep tipi zırhlı araçları koyması yurttaşların tepkisine neden oldu. Yurttaşlar ile polis arasında yaşanan kısa süreli tartışmanın ardından polis zırhlı araçları alan içerisinden çıkardı. On binlerce kişinin katıldığı şölene, BDP Van Milletvekili Özdal Üçer, Van İl Örgütü Eş Başkanları, BDP’li bölge belediye başkanları ile kentteki sivil toplum örgütü temsilcileri de katıldı. Alanda kurulan sahneye, “Em salvegere yekemîn a şoreşa Rojavayê silav dikin”, “Em şoreşa Rojava bi şoreşgerî û bi nêrînek hunêrî silav dikin” ve BDP Van Gençlik Meclisi tarafından hazırlanan “Demokratik kurtuluş ve özgür yaşam şiarıyla Rojava devrimini selamlıyoruz” pankartları asıldı. Şölene katılan on binler sık sık “Bijî Rojava”, Bijî YPG”, “Bijî Serok Apo”, “Bê Serok jiyan nabe”, “Kürdistan faşizme mezar olacak”, “Şehît namirin” ve “Gençlik Apo’nun fedaisidir” sloganlarını attı. Sarı, kırmızı, yeşil flamaların taşındığı şölende, PKK bayrağı da açıldı.
Ramazan ayı dolayısıyla yenilen iftar yemeğinden sonra demokrasi mücadelesinde yaşamlarını yitirenlerin anısına bulunulan saygı duruşunun ardından başlanan şölende, Nuda Kültür Merkezi sanatçılarından Hozan Zana sahne aldı. Seslendirdiği Beritan şarkısı ile alanda bulanan kitleye duygulu anlar yaşatan Hozan Zana, programın akışında seslendirdiği hareketli şarkılara da kitlenin de eşlik etmesiyle alanda bir anda coşku seli yaşattı.
‘Rojava devrimin mimarı Sayın Öcalan’a bin selam’
Zana’dan sonra konuşma yapan BDP Van İl Örgütü Eş Başkanı Musa İtah, “Xebat Derîk şahsında Rojava devriminde yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor ve önlerinde saygıyla eğiliyoruz. Rojava devriminden bahsederken bu devrimin mimarı ve Kürdistan’daki devrimin mimarı Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ı da unutmamak gerekiyor. Kürt halkının özgürlüğü için yaklaşık 15 yıldır, İmralı cezaevinde eşine ender rastlanan bir direniş sergileyen Önder Apo’yu buradan selamlıyoruz. Rojava devrimi ile Kürdistan’ın bir parçasının daha özgürlüğüne kavuşması bizim için onur ve gurur vericidir. Biz de Rojava halkının her zaman yanında ve arkasındayız” dedi. Konuşması sık sık “Bijî Serok Apo” ve “Kürdistan faşizme mezar olacak” sloganları ile kesilen İtah, “Kürdistan’ın 4 parçasındaki Kürtlerin artık birlik olma zamanıdır. Eğer biz birlik olmazsak Cigerxwin’in de bizlere öğrettiği gibi tek tek kaybederiz. Önder Apo’nun sağlık koşullarını düzeltmesi ve ardından müzakerenin eşit koşullarda yürümesi için Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ı serbest bırakmalıdır. Eğer hükümet adım atmazsa biz de Kuzey’deki Kürt halkı olarak Rojava halkı gibi kendi özgürlüğümüzü kendimiz alabilecek güçteyiz” diyerek, konuşmasını “Bijî Rojava” ve “Bijî gele Kurdistan” sloganı ile sonlandırdı.
Üçer: Artık sıra Kuzey Kürdistan’da
İtah’ın ardından Mezopotamya Kültür Merkezi sanatçılarından Hozan Şirin sahne aldı. Daha sonra Van Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kaya ve BDP Van Milletvekili Özdal Üçer sahneye çıkarak, halkı selamladı. Üçer yaptığı konuşmada, Rojava devrimini selamlayarak, her Kürt’ün Rojava devrimine güç ve destek vermesi gerektiğini kaydetti. Üçer, “Kürdistan Ortadoğu’da en kadim toprakların başında gelir. Bundan dolayı emperyalist ve faşist güçler Kürdistan’ı 4 parçaya böldüler. Ama Kürdistan’daki Kürtlerin kalbinde asla bu parçalamayı gerçekleştiremediler. Görüldüğü gibi Kürdistan parça parça kendi özgürlüğünü alıyor. Artık sıra Kuzey Kürdistan’da. Şimdiye kadar Kürdistan’ın özgür olmasını ve kendi kendisini yönetmesini faşist ve statükocu güçler istemedi. Bundan dolayı yıllardan beri dönem dönem Kürtleri katliamlardan geçirdiler. Ama Önder Apo, gerilla, zindan direnişçilerimiz ve Kürt özgürlük mücadelesi buna dur dedi ve verilen mücadeleye karşı kimse duramadı. Biz Önder Apo, gerilla ve zindan direnişçilerimizin sonuna kadar arkasındayız” diye konuştu.
Yapılan konuşmaların ardından sanatçı Yunus Agirî sahne alırken, ardından sanatçı Heme Hecî sahne alarak alanda bulunan on binlere coşkulu anlar yaşattı. Program sonunda alandan ayrılan kitle alanın etrafını kuşatan polislere tepki gösterirken, kalabalık bir grup sloganlar eşliğinde Sanat Sokağı’na kadar yürüdü.
KIZILTEPE
BDP Kızıltepe İlçe Örgütü de, “Rojava devrimi”nin birinci yıldönümü nedeniyle Özgürlük Meydanı’nda şölen düzenledi. Şölene, binlerce yurttaşın yanı sıra BDP Diyarbakır Milletvekilli Nursel Aydoğan, PM üyeleri Ali Ürküt ile Fesih Özel, BDP Mardin İl Eş Başkanı Reşat Kaymaz, BDP Kızıltepe İlçe Başkanı Fettah Tekin, Barış Anneleri İnisiyatifi üyeleri, MKM, MEYADER, TUHAD-DER, KURDİ-DER, MAYA-DER, belediye meclis üyeleri, Nuda Kadın Merkezi, Memet Yalçın Etüt Merkezi çalışanları da katıldı. Saygı duruşu ile başlayan şölen alanına PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın posterleri ile PKK ve KCK bayrakları asıldı. Sık sık “Şehit namirin”, “Bijî serok Apo” sloganlarının atıldığı şölende konuşan BDP Diyarbakır Milletvekilli Nursel Aydoğan, gençlik tarafından başlatılan direniş ile bugünlere geldiklerini belirterek, “Zulme karşı direnen, zulüm karşısında baş eğmeyen ama baş eğdiren gençliği, Amed’in sıcaklığıyla selamlıyorum. Rojava’daki Kürt özgürlük devriminin birinci yıl dönümünü selamlıyorum. Rojava devriminin şöyle bir özelliği var. Devrime 7’den 77’ye bütün Kürt halkı katıldı. Buradan Rojava’daki Kürt halkını da selamlıyorum. Rojava’daki devrimin önemli bir özelliği daha öncülerinin genç kadın yoldaşlardır. Rojava devrimin sadece Kürt halkının özgürlük devrimi değildir, aynı zaman da Kürt kadının da özgürlük devrimidir” dedi.
‘Kazanan Sayın Öcalan’ın çizgisidir’
Rojava’daki devrimin kolay gerçekleşmediğini aktaran Aydoğan, birçok gencin bu devrimde yaşamını yitirdiğini söyledi. “Rojava halkı bu devrimi gerçekleştirirken, Kürt halk önderi Sayın Öcalan’ın demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum paradigmasını esas aldı” diyen Aydoğan, şöyle devam etti: “Ne Esad’a dayandılar, ne de uluslararası güçlere güvendiler. Kendi öz gücü ve halkına güvendiler. Örgütlendiler, üçüncü bir yolu ve çizgiyi denediler, kazandılar. Bu üçüncü yol ve çizgi, Sayın Öcalan’ın çizgisidir. Rojava’da kim kazandı? Rojava’da halk kazandı. Rojava’da Sayın Öcalan’ın çizgisi kazandı. Şimdi bu noktaya gelmiş olan bir özgürlük devrimini karşı devrimciler, devrime inanmayanlar yok saymaya çalışıyorlar. Bu devrimi olmamış gibi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Bunlardan biri de Türkiye’dir. AKP hükümetine seslenmek istiyoruz Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. İşte Kürt halkının mücadelesi, Kürt halkının direnişi AKP hükümetini, devleti İmralı’da çözüm masasına, müzakere masasına oturttu. Sonuç almadan asla ve asla geri dönülmeyecektir. O çatışmalı günleri, her gün ölümlerin geldiği günleri yaşamayalım diyoruz. Hep birlikte bir daha o günleri yaşamama adına, mücadeleye devam, direnişe devam diyoruz.”
Konuşmaların ardından şölen, MKM’ye bağlı müzik gruplarının söylediği şarkılar eşliğinde gecenin geç saatlerine kadar devam etti.
Li navenda El-Nusra pasaporta Amerîkayê – ANF
Li navenda Dewleta Îslamê ya Iraq û Biladî Şam ku Cephet El-Nusra jî di nav de cîh digire û girêdayî El-Qaîdeyê ne, pasaporta kesekî ji Amerîkayê hate bidestxistin. Heman kes li ser Tirkiyê re derbazî Sûriyeyê bûye. Li navenda ku ji aliyê YPG’ê ve hate bidestxistin, her wiha pasaport û nasnameyên kesên ji Misir, Tunus û Bahreynê jî hene. Ev kes jî dîsa li ser Tirkiyê re derbaz bûne. Li heman cihî nasnameya endamekî îstîxbarata Sûriyeyê jî hat dîtin.
Li bajarê Serêkaniyê yê Rojavayê Kurdistanê êrîş û pevçûnên ku di 8’ê Mijdara 2012’an de bi ketina komên çete a bajêr re destpê kiribûn û 3 caran agirbest hatin îlankirin, di 17’ê Tîrmeha 2013’an de bi derxistina koman a ji bajêr re bidawî bûn. Komên wekî Cebhet El-Nusra, Emin Mislimîn ên girêdayî Dewleta Îslamî ya Iraq û Biladî Şam ku ew jî girêdayî El-Qaîdeyê ye ji aliyê Tirkiyeyê ve ketibûn bajar û heta pevçûnên dawî gelek êrîş pêk anîn.
Di pevçûnên ku di vê pêvajoyê de qewimîn de kesên ji Tirkiyeyê hatin kuştin, ambulansên Tirk û Fransî hatin desteserkirin û ala Tirk û belgeyên cuda hatin dîtin. Li gel van pêşveçûnan tevgera Kurd gelek caran bi daxuyaniyan diyar kir ku, li pişt êrîşan hêzên wekî Tirkiyê û yên navnetewî hene. Lê ev yek tu caran ji aliyê van hêzan ve nehat qebûlkirin.
PASAPORTA AMERÎKA, MISIR, TUNUS Û BAHREYN
Di demeke ku salvegera şoreşa 19’ê Tîrmehê ku gelên Rojavayê Kurdistanê rêveberiya bajarên xwe bi dest xistin tê pîrozkirin û îradeya siyasî li qada navnetewî jî tê qebûlkirin de, dîsa li Serêkaniyê heman koman êrîş pêk anîn. Li hemberî vê yekê YPG’ê û gel berxwedan nîşan da û kom ji bajêr derxistin. Tevgera siyasî ya Kurd jî di dema êrişan de diyar kir ku, hêzên li dijî îradeya derketiye holê dîsa ketin nava hewldanan û li pişt van êrîşan hêzên derve hene. Di belgeyên ku li navendên komên êrîşkar ên bajêr hatine derxistin hatine dîtin jî vê nêrînê piştrast dikin.
Di 17’ê Tîrmehê de hêzên YPG’ê navenda Dewleta Îslamê ya Iraq û Biladî Şam ku Cebhet El-Nusra jî di nav de ye bidest xist û lêgerîn pêk anî. Di lêgerînê de gelek belge, nivîs, nasname û pasaport hatin bidestxistin. Di nava van de ya herî balkêş jî pasaporta kesekî ji Amerîkayê bû. Wekî tê zanîn Amerîkayê Cebhet El-Nusra wekî ‘terorîst’ îlan kiribû, lê li ser endamên heman komê pasaporta Amerîkayê derket. Ji bilî pasaporta yê Amerîkayî, pasaportên kesên ji Misir, Tunur û Bahreynê jî hene.
Di nava belgeyan de nasnameya endamekî îstîxbarata Sûriyeyê yê bi navê Cemîl Şahîn jî heye.
LI SER TIRKIYÊ RE DERBAZ BÛNE
Li gorî agahiyên ku ajansa nûçeyan ya Hawarê ANHA dayî, di pasaportan de navên van kesan û welatên wan wiha ne:
-Abdulrehman Adel Hesen Hamad: Ji Bahreynê hatiye
-Cemal Elî Riad Alaaddîn: Ji bajarê Qahîre yê Misrê ye. Li ser Balefirgeha Ataturk a Stenbolê ya Tirkiyeyê re derbazî Sûriyeyê bûye. Heman kes bi pasaportê çûye Erebîstana Sîudî, Urdun, Iraq û Lîbyayê jî.
-Ridha Hisên Mansourî: Ji Tunusê ye. Di 25’ê Sibata 2013’an çûye Lîbyayê û heman rojê derbazî Baregeha Ataturk a Stenbolê ya Tirkiyeyê bûye.
-Faruk Zekî Îbrahîm: Ji Misrê ye û li Amerîkayê jidayîk bûye.
-Emîr Faruk Îbrahîm: Ji bajarê Pensilvanya yê Amerîkayê ye. Bi riya Balefirgeha Aturk a Stenbolê ya Tirkiyeyê hatiye Sûriyeyê.
Balkêş e ku 3 kesên li ser Tirkiyê re hatine jî di navbera 18 û 25’ê Sibata 2013’an de derbazî Balefirgeha Ataturk a Stenbolê bûne.
Di belgeyên din de jî krokiyên navendên leşkerî yên Serêkaniyê, Tiltemir û Hesekê jî hene. Her wiha belgeyên ku danûstandina bi komên li ser bendana Mebruka ya Rakayê nîşan didin jî hatine dîtin. Di belgeyan de hatiye diyarkirin ka dê ji kîjan bajarî re çiqas ceyran bê dayîn. Li gorî vê yekê bajarên Rojavayê Kurdistanê yên wekî Tiltemir, Qamişlo û Dirbêsiyê wê tenê rojê di navabera 2 û 3 saetan de ceyranê bigirin. Lê ji bo bajarê Serêkaniyê ji ber ku beşek di destê wan de bû reqemek nehatiye diyarkirin.
Ji belgeyan tê fêmkirin ku komên çete heta xutbeyên ku dê li mizgeftan bêne xwendin jî mudaxeleyî her tiştî kirine. Di nava belgeyan de daxwaznameya melayê mizgeftekê ku destûrê dixwaze da xutbe bide jî heye.
Nakokiyên di navbera komên çete bixwe de jî di belgeyan de têne dîtin. Di belgeyekê de tê gotin ku koma bi navê Liwa El-Umma leşkerî Sûriyeyê ku ji artêşê veqetiya bû revandiye û ew rasdestî koma bi navê Sewaeq El-Heq kiriye. Vê komê jî îşkence li leşker kiriye û bi zorê li pêşiya kamerayan daye axaftin. Li gorî belgeyê Sewaeq El-Heq piştre jî serokê Liwa El-Umma revandiye û li hemberî wî 10 milyon pere xwestine. Dîsa hinek belge nîşan didin ku baweriya endamên koman jî li hev nayê û bi ajantiyê hevdu tawanbar kirine.
Di nava belgeyan de lîsteya navên kesên ku ji welatên din tevlî çeteyan bûne jî heye. Di lîsteyê de tê dîtin ku gelek çekdar ji welatên wekî Tirkiye, Tunus, Misir, Sûriye, Dewleta Mîrekên Ereban a Yekbûyî hatine.
Di nava tiştên hatine desteserkirin de hebên hişbir jî hatine dîtin.
Girke Lege’de şiddetli çatışmalar – ANF
Girke Lege’ye bağlı Siwediye köyünde YPG savaşçıları ile El Kaide’ye bağlı silahlı gruplarla yaşanan şiddetli çatışmalarda ağır can kaybı meydana geldi. 5 YPG savaşçısının yaşamını yitirdiği çatışmalarda, 15 saldırgan öldürüldü, çok sayıda saldırgan da yaralandı. Siwediye köyü saldırgan gruplardan kurtarılırken, çatışmalar Cedaan köyünde yoğun bir şekilde devam ediyor.
Suriye El Kaide’si olarak bilinen El Nusra Cephesi’nin Serekaniye’de Kürtlere karşı başlatmış olduğu saldırı dalgası devam ederken, Girke Lege’de büyük çatışmalar meydana geldi.
YPG kaynaklarından elde edilen bilgilere göre Girke Lege ile Til Koçer arasında bulunan Siwediye köyünde 3 gündür devam eden çatışmalar bu sabah saatlerinde şiddetlendi. Gün boyu devam eden çatışmalarda 15 saldırgan öldürüldü, birçok saldırgan da yaralandı.
Çatışmalarda 5 YPG savaşçısı da yaşamını yitirdi. YPG Basın Merkezi, yaşamını yitiren savaşçıların kimliklerinin yarın kamuoyuna açıklanacağını bildirdi.
Yaşanan şiddetli çatışmalar sonucu Siwediye köyü saldırgan gruplardan kurtarılırken, çatışmaların Cedaan köyünde yoğun bir şekilde devam ettiği bildirildi.
El Kaide’ye bağlı El-Nusra Cephesi’nin aralarında bulunduğu Irak İslam Devleti ile Biladi Şam grupları 16 Temmuz günü Serekaniye’de YPG’li kadın savaşçılara saldırarak, Kürtlere karşı saldırı dalgası başlatmıştı. Saldırıya karşı büyük savunma savaşı başlatan YPG, Serekaniye’de El Kaideci gruplara ağır darbeler vurarak kenti saldırgan gruplardan kurtardı.
Serekaniye’de ağır darbe alan El Kaide’ci gruplar özellikle Girke Lege bölgesinde Kürt köylerine saldırarak bölgesi ele geçirmeye çalıştı. YPG savaşçılarının işgal edilen köyleri kurtarmak için başlattığı eylem dalgası karşısında ağır kayıplar veren El Kaideci gruplar birçok yerde geri çekilmek zorunda kaldı.
4 gündür devam eden çatışmalarda 100 üzerinde El Kaideci öldürülürken, onlarcası yaralandı.
Çatışmalarda 20’ye aşkın YPG savaşçısı da yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren 6 YPG savaşçısı bugün onbinlerce kişinin katıldığı törenlerle toprağa verildi.
Ji KCK’ê hişyariya tund – Yeni Özgür Politika
Hevserokatiya Konseya Rêveber a KCK’ê der barê astengkirina hevdîtinên Îmraliyê, tendûristiya Ocalan û êrîşên li ser Rojavayê Kurdistanê de hikûmeta AKP’ê bi tundî hişyar kir.
Hevserokatiya Konseya Rêveber a KCK’ê destnîşan kir ku, xemsariya li pêşberî pirsgirêkên tenduristiyê yên Ocalan, astengkirina hevdîtina 15 rojan carekê ya heyeta BDP’ê û hewldanên fetisandina şoreşa Rojavayê Kurdistanê, nêzîkatiyên AKP’ê yên sabotekirina pevajoyê ne. KCK’ê got, “Em cara dawî hikûmeta AKP’ê hişyar dikin.”
KCK’ê diyar kir ku tevî tê zanîn qonaxa duyemîn a pêvajoya çareseriya Demokratîk ji 1’ê Hezîranê û pê ve destpê kiriye jî heta niha gavek bi tenê jî nehatiye avêtin û got, “Em weke tevger, cara dawî hikûmeta AKP’ê hişyar dikin. Eger di demeke kurt de, di mijarên me eşkere kirine de gavên berçav neyên avêtin, wê pêvajo nemeşe û berpirsyarê vê jî wê hikûmeta AKP’ê be.”
Tenduristiya Ocalan…
Daxuyaniya Hevserokatiya Konseya Rêveber a KCK’ê weha dewam dike: “Pêvajoya aştî û çareseriya demokratîk a ji aliyê Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan ve hatiye destpêkirin, gihaştiye qonaxeke krîtîk. Em pêwistiyê dibînin ku di vî warî de gelê xwe û raya giştî agahdar bikin.”
Di daxuyaniya KCK’ê de hestyariya aliyê Kurd a derbarê rewşa Ocalan de hate dubare kirin û wiha hate gotin: “Tenduristî, ewlekarî û azadiya Rêber Apo, ku pêvajoya aştiyê daye destpêkirin, xwedî girîngiyeke di asta mayîn û nemanê de ye. Me beriya du heftayan dabûn xuyakirin ku rewşa tenduristiya Rêber Apo gihaştiye asteke xetere û bang li hikûmetê kiribûn ku li gorî vê girîngiyê gavan biavêje. Banga berpirsyarî û pêwendîdariyê li gel û dostên xwe kiribûn. Heta roja îro bi sedan rêxistinên civakî yên sivîl bi dehan caran daxuyanî dan çapemeniyê û di mîtîngan de bal kişandin ser pirsgirêkên tenduristiya Ocalan, xwestin heyeteke serbixwe ya ji doktorên pispor biçe girava Îmraliyê û Rêber Apo di muayeneyeke dorfireh de derbas bike. Di vê mijarê de hin saziyên pêwendîdar ên li Kurdistan û Tirkiyê heyetên tenduristiyê ava kirin û bi awayekî fermî serî li Wezareta Edaletê dan. Lê belê heta roja îro ji aliyê hikûmetê ve der heqê mijarê de ti daxuyanî nehat dayîn û ji bangên ji bo heyetan jî besiveke erênî yan neyînî nehat dayîn.
Eger hikûmet vê helwesta xwe ya xemsar a li pêşberî tenduristiya Rêber Apo dewam bike, samimiyeta wê ya li pêşberî pêvajoya çareseriyê, wê ji aliyê tevgera me, gelê me û raya giştî ya demokratîk ve bi awayekî cidî were lêpirsîn û guman jê bê kirin.”
‘Hewl dide aramiya Rojava xira bike’
Di daxuyaniya Hevserokatiya KCK’ê de rewşa rojavayê Kurdistanê û êrîşên komên çetê yên ji aliyê Tirkiyeyê ve têne kontrol kirin jî hatin destnîşan kirin û ev agahî hatin dayin: “Ji aliyê din ve, ji bo têkbirina derfetên azadiyê yên gelê me yê li Rojavayê Kurdistanê bi dest xistiye, hikûmeta AKP’ê timî piştgiriyê dide komên çete û kujer ên mîna Cebhet-Ul Nusra û hewl dide aştî û aramiya li herêma Kurdan têk bibe. Diyare ku bi vê yekê re dixwaze deskevtiyên gelê me tine bike. Hikûmetke ku hînê nikare xwe li deskevtiyên gelê me yê li Rojava rabigir, gelo wê bi çi rengî mafên gelê me yê li Bakurê Kurdistanê nas bike. Ev yek cihê gumanbariyê ye. Em bang li AKP’ê dikin ku dest ji vê helwesta dijminane ya li dijî mafên demokratîk ên netewa Kurd li Rojavayê Kurdistanê berde, têkiliya xwe ya bi komên El-Qaîdeyî qut bike û tavilê dest ji komên çete berde.”
‘AKP berpirsiyariyên xwe bicîh nayîne’
Di daxuyaniya KCK’ê de astengkirina hevdîtinên bi Îmraliyê re weke sabotekirina pêvajoyê hatin destnîşan kirin û wiha hate gotin: “Weke pêwistiyeke pêvajoyoa çareseriyê, diviyabû hîn bêtir derfetên hevdîtina bi Rêber Apo re bihata afirandin, ne tenê heyeta BDP’ê derfet ji heyetên cuda re jî bihata dayîn ku Rêber Apo bibînin. Lê berovacî vê yekê, di asta niha de heyeta BDP’ê nikare hevdîtina xwe ya 15 rojan carekê di dema xwe de pêk bîne û nameya me şandiye ji Rêberê xwe re jê re nehatiye dayîn. Ev yek bûye sedem ku em pêvajoyê ji nû ve binirxînin. Tevî ku tê zanîn qonaxa duyemîn a pêvajoyê ji 1’ê Hezîranê û pê ve di meriyetê de ye, hînê gaveke bi tenê ya berçav jî nehatiye avêtin. Di vê mijarêde AKP berpirsyariyên xwe bicih nîne û hevdîtinên asayî yên bi Rêber Apo re tê kirin jî, bi helwestên kêfî taloq dike. Eşkere ye ev yek bi ti awayî nayê qebûlkirin.”
‘AKP pêvajoyê sabote dike’
Hevserokatiya KCK’ê kirinên AKP’ê mîna sabotekirina pêvajoyê binav kirin û bi van gotinan banga dawîanîna helwesta têkbirina pêvajoyê kir: “Ji aliyê din ve, li Bakurê Kurdistanê çêkirina qereqol û bendavan, zêdekirina hejmara cerdevanan, xebatên keşfê yên hewayî bi lez dewam dikin. Xemsariya li pêşberî pirsgirêkên tenduristiyê yên Ocalan, astengkirina hevdîtina 15 rojan carekê ya heyeta BDP’ê û hewldanên fetisandina şoreşa Rojavayê Kurdistanê, nêzîkatiyên AKP’ê yên sabotekirina pevajoyê ne. Di rewşeke bi vî rengÎ de jî Serokwezîr, berdevkên wî û çapemenî, van helwestên xwe yên sabotekirina pêvajoyê nabînin, berovacî tevgera me sûcdar dike.”
Banga bilindkirina têkoşînê
KCK’ê daxuyaniya dayî mîna hişyariya dawî ya li hikûmetê binav kir û banga xwurtkirina têkoşînê li gelê Kurd kir: “Em weke tevger, hikûmeta AKP’ê cara dawî hişyar dikin. Eger di mijarên me ji raya giştî û gelê xwe re eşkere kirine de, di demeke kurt de gavên berçav neyên avêtin, wê pêvajo nemeşe û berpirsyarê yekane yê vê jî wê hikûmeta AKP’ê be.Em careke din bang li hikûmeta AKP’ê dikin ku dest ji nêzîkatiyên xetimandin û sabotekirina pêvajoyê berde û di qonaxa duyemîn de wezîfeyên xwe bicih bîne. Em bang li gel û dostên xwe jî dikin ku bi berpirsyarî rabin, di mijara tenduristî, ewlekarî û azadiya Rêberê me de, serhildanên xwe bilind bikin.”
Bakanlıktan jet açıklama – Yeni Özgür Politika
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’nın yazılı uyarısından kısa bir süre sonra Adalet Bakanlığı, Öcalan’ın sağlığıyla ilgili açıklama yaptı. BDP heyetinin de 21 Temmuz’da İmralı’ya gideceği duyuruldu.
Adalet Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada şunlar belirtildi:
– Ceza infaz kurumlarında sağlık hizmetleri Adalet, Sağlık ve İçişleri bakanlıkları arasında imzalanan ‘Üçlü Protokol’ kapsamında, Sağlık Bakanlığı’nın görevlendirdiği doktorlar aracılığıyla yürütülmektedir.
– İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda da sağlık hizmetleri, Bursa Sağlık Müdürlüğü tarafından görevlendirilen aile hekimi ve sağlık memuru tarafından kesintisiz bir şekilde sürdürülmektedir.
– Kurumda barındırılan hükümlüler, istedikleri zaman kurum doktoruna muayene olabilmekte, doktorun gerekli gördüğü durumlarda, Bursa Sağlık Müdürlüğü tarafından görevlendirilen uzman hekim tarafından da gerekli muayene ve tetkikler yapılmaktadır.
– Bu kontroller sonrası ihtiyaç duyulması halinde ileri tetkik ve tedavi gerektiren bir durum söz konusu olduğunda tüm hükümlülerin sevk edileceği tam teşekküllü sağlık kuruluşları da belirlenmiştir.
– Bunların yanı sıra Türkiye’deki tüm Ceza İnfaz Kurumları ulusal ve uluslararası denetimlere açıktır. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) 1 Şubat 1989 tarihinden bu yana, düzenli aralıklarla cezaevlerinde inceleme yapmakta ve cezaevlerine ilişkin durumu raporlandırmaktadır. Bu kapsamda, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, Haziran 2013’de, doktorların da içinde olduğu CPT heyeti tarafından ziyaret edilmiş ve gerekli denetimler yapılmıştır.
– Kurum doktoru, CPT heyetlerinin verileri ve 16 Temmuz 2013 günü değişik branşlardan uzman doktorların yaptıkları muayenelere göre, hükümlü Abdullah Öcalan’ın genel sağlık durumuna ilişkin herhangi bir olumsuzluk söz konusu değildir.
– Bu bilgilere rağmen: sağlık konusu üzerinden yapılan spekülasyonların çözüm sürecini olumsuz etkilemeye yönelik sonuçlarının olabileceği değerlendirilmektedir.
Buldan:Açıklama yeterli değil
BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, Adalet Bakanlığı’nın Öcalan’ın sağlık durumuna ilişkin yaptığı açıklamanın yetersiz olduğunu söyledi.
Buldan, mevzuatlar çerçevesinde bir kontrolün söz konusu olduğunu vurgulayarak, “Oysa Sayın Öcalan sıradan bir hükümlü değildir. Mevzuat dışında da kontrollerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda TTB ve DTK’nin adaya gitmek yönünde başvuruları var. Bunun yanı sıra bizim hükümet ile görüşmelerimizde sunduğumuz başka alternatifler var. Bakanlığın yaptığı açıklama olumlu ama yeterli değildir. Çünkü Sayın Öcalan sıradan bir hükümlü değildir. Sayın Öcalan’ın bizim yaptığımız görüşmelerde üst solunum yollarındaki rahatsızlıklarını biliyorum. Ondan acilen bağımsız bir heyet gitmelidir. Bu olumlu bir ilerleme sağlar” dedi.
BDP heyeti İmralı’ya gidiyor
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ve BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, 21 Temmuz’da Öcalan ile toplantı yapmak için İmralı’ya gidecek. BDP heyeti, en son 24 Haziran’da İmralı Adası’na gitmişti.
Ailelerden başvuru
Öcalan’ın dayısı Süleyman Arslan ve dayısının oğlu Mehmet Arslan’ın yanı sıra İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’ndeki tutsaklardan ikisinin aileleri, yakınları ile görüş için başvuruda bulundu.
Öcalan’ın dayısı Süleyman Arslan ve dayısının oğlu Mehmet Arslan’ın yanı sıra İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde tutulan tutsaklardan Şeymus Poyraz’ın kardeşi Felek Cızlamaz ve Cumali Karsu’nun kardeşi Hanifi Karsu, İmralı Adası’na giderek yakınlarıyla görüşmek için Bursa Cumhuriyet Savcılığı’na başvuruda bulundu. Başvuruya olumlu yanıt verilmesi durumunda ailelerin Pazartesi günü İmralı Adası’na giderek, yakınları ile görüşmesi bekleniyor.
Öcalan’ın dayısı Süleyman Arslan’ın daha önce de bir kez İmralı Adası’na gitmek için başvuruda bulunduğu fakat reddedildiği, bu başvurusunun uzun bir sürenin ardından yaptığı ikinci başvuru olduğu öğrenildi.
KCK’DEN ÖCALAN İÇİN SON UYARI – Özgür Gündem
Çözüm sürecine yönel ilk başta Öcalan’ın koşulları olmak üzere daha bir çok konuda üzerine düşenleri yerine getirmeyen ve her adımda sorun çıkaran AKP hükümetine KCK’den sert uyarı geldi: Hükümeti son kez uyarıyoruz. İmralı’ya ‘bağımsız bir sağlık heyeti’ gitmeli
YÜZLERCE ÇAĞRIYA HÜKÜMET DUYARSIZ KALDI
KCK, “Yüzlerce STK, onlarca basın açıklaması ve mitingde Önder Apo’nun sağlık sorununa dikkat çekmiş, acil olarak bağımsız bir sağlık heyetinin adaya giderek, Önder Apo’yu muayeneden geçirme talebinde bulunmuştur derken, Hükümetten bugüne kadar ses çıkmamasını sert biçimde eleştirdi.
KENDİ HEYETİN YETMEZ BAĞIMSIZ HEYET GİTSİN
KCK, “2. aşamaya geçilmesine rağmen somut tek bir adım atmayan hükümeti son kez uyarıyoruz derken, bağımsız bir sağlık heyetinin İmralı’ya gönderilmesini Adalet Bakanlığı reddetti. Bakanlık bağımsız heyet yerine 16 Temmuz’da kendi sağlık heyetini İmralı’ya gönderdiğini de açıkladı.
KCK: AKP’yi son kez uyarıyoruz
Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) haberine göre, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, demokratik çözüm sürecinin ikinci aşaması ve KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ın koşullarına ilişkin bir açıklama yaptı. Demokratik çözüm sürecinin ikinci aşamasının 1 Haziran’dan itibaren geçerli olduğu bilinmesine rağmen somut tek bir adım atılmadığını belirten KCK, “Biz hareket olarak son kez AKP hükümetini uyarıyoruz. Tüm halkımız ve kamuoyu tarafından belirttiğimiz konularda en kısa zamanda somut adımların atılmaması halinde, sürecin ilerlemeyeceğini ve bundan da AKP hükümetinin sorumlu olacağının bilinmesini istiyoruz dedi.
‘Kritik bir aşamaya gelinmiştir’
“Kürt Halk Önderi Öcalan’ın başlattığı demokratik çözüm ve barış süreci kritik bir aşamaya gelmiştir denilen açıklamada şunlara dikkat çekildi: “Bugüne kadar yüzlerce sivil toplum örgütü, onlarca basın açıklaması ve mitingde Önder Apo’nun sağlık sorununa dikkat çekmiş, acil olarak bağımsız bir sağlık heyetinin adaya giderek, Önder Apo’yu kapsamlı bir muayeneden geçirme talebinde bulunmuştur. Hatta bu konuda Kürdistan’da ve Türkiye’de bazı ilgili kurumlar sağlık heyetini oluşturarak, resmi olarak adalet bakanına da başvurmuştur. Ancak bugüne kadar konuya ilişkin hükümet tarafından hiçbir açıklama yapılmadığı gibi, heyetlerin çağrısına da olumlu-olumsuz bir yanıt verilmemiştir. Önder Apo’nun sağlığına böyle yaklaşan bir hükümetin, çözüm konusunda samimiyeti hareketimiz, halkımız ve demokratik kamuoyu tarafından ciddi anlamda sorgulanır ve kuşku duyulur hale gelmiştir.
‘Sabote etme çabası var’
Çözüm sürecinin gereği olarak Öcalan’la gerçekleşen heyet görüşmelerinin düzenli yapılmadığı eleştirisini yapan ve farklı heyetlerin de Öcalan’la görüşmesi gerektiğini vurgulayan KCK açıklamasında şunlar ifade edildi: “Gönderdiğimiz mektubun Önderliğe henüz ulaştırılmaması süreci yeniden tartışmayı gündemimize koymaktadır. Sürecin ikinci aşamasının 1 Haziran’dan itibaren geçerli olduğu bilinmesine rağmen hala bu konuda somut tek bir adım atılmış değildir. Öte yandan Kuzey Kürdistan’da yoğun karakol ve baraj yapımıyla birlikte, koruculaştırma politikası, hava keşif çalışmaları tüm hızıyla sürmektedir. Önderliğin sağlık kontrolü için hala bir heyetin adaya gitmemiş olması, BDP heyet görüşmelerinin belirlenen 15 günlük sürede yapılmıyor olması, Rojava devrimini boğma ve tasfiye hesapları yan yana getirildiğinde, AKP hükümetinin süreci sabote etme çabası içinde olduğu çok açıktır.
‘Serhildanları yükseltelim’
“Biz hareket olarak son kez AKP hükümetini uyarıyoruz. Tüm halkımız ve kamuoyu tarafından belirttiğimiz konularda en kısa zamanda somut adımların atılmaması halinde, sürecin ilerlemeyeceğini ve bundan da AKP hükümetinin sorumlu olacağının bilinmesini istiyoruz denilen açıklamada şu çağrı yapıldı: “Tekrardan, AKP hükümetini süreci tıkatıcı ve sabote edici yaklaşımlardan vazgeçerek ikinci dönemde üzerine düşen görevleri yerine getirmeye, halkımızı, dostlarımızı ise duyarlı davranarak, Önderliğin sağlığı, güvenliği ve özgürlüğü için serhildanlarını yükseltmeye çağırıyoruz.
KCK’ê hikûmeta AKP’ê hişyar kir- Azadiya Welat
Hevserokatiya Konseya Rêveber a KCK’ê bi daxuyaniyekê neşandina heyetek doktorên serbixwe ya Îmraliyê rexne kir û wiha hat gotin: “Em wekî Tevgera Azadiyê cara dawî di vî warî de hikûmeta AKP’ê hişyar dikin.
Hevserokatiya Konseya Rêveber a KCK’ê destnîşan kir ku xemsariya li pêşberî pirsgirêkên tenduristiyê yên Ocalan, astengkirina hevdîtina 15 rojan carekê ya heyeta BDP’ê û hewldanên fetisandina şoreşa Rojavayê Kurdistanê, nêzîkatiyên AKP’ê yên sabotekirina pevajoyê ne. KCK’ê ev tişt ragihand: “Em cara dawî hikûmeta AKP’ê hişyar dikin.
KCK’ê diyar kir ku tevî tê zanîn qonaxa duyemîn a pêvajoya çareseriya Demokratîk ji 1’ê Hezîranê û pê ve dest pê kiriye jî heta niha gavek bi tenê jî nehatiye avêtin û wiha got: “Em wekî tevger, cara dawî hikûmeta AKP’ê hişyar dikin. Ger di demeke kurt de, di mijarên me aşkera kirine de gavên berbiçav neyên avêtin, dê pêvajo nemeşe û berpirsyarê vê jî dê hikûmeta AKP’ê be.
Daxuyaniya KCK’ê wiha dewam dike: “Pêvajoya aştî û çareseriya demokratîk a ji aliyê Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan ve hatiye destpêkirin, gihîştiye qonaxeke krîtîk. Em pêwîstiyê dibînin ku di vî warî de gelê xwe û raya giştî agahdar bikin. Tenduristî, ewlekarî û azadiya Rêber Apo ku pêvajoya aştiyê daye destpêkirin, xwedî girîngiyeke di asta mayîn û nemanê de ye. Me beriya du heftayan dabû xuyakirin ku rewşa tenduristiya Rêber Apo gihîştiye asteke xetere û bang li hikûmetê kiribûn ku li gorî vê girîngiyê gavan biavêje. Banga berpirsyarî û pêwendîdariyê li gel û dostên xwe kiribûn. Heta roja îro bi sedan rêxistinên civakî yên sivîl bi dehan caran daxuyanî dan çapemeniyê û di mîtîngan de bal kişandin ser pirsgirêkên tenduristiya Ocalan, xwestin heyeteke serbixwe ya ji doktorên pispor biçe Girava Îmraliyê û Rêber Apo di muayeneyeke dorfireh de derbas bike. Di vê mijarê de hin saziyên pêwendîdar ên li Kurdistan û Tirkiyeyê heyetên tenduristiyê ava kirin û bi awayekî fermî serî li Wezareta Edaletê dan. Lê belê heta roja îro ji aliyê hikûmetê ve der heqê mijarê de tu daxuyanî nehat dayîn û ji bo bangên ji bo heyetan jî bersiveke erênî yan neyînî nehat dayîn. Ger hikûmet vê helwesta xwe ya xemsar a li pêşberî tenduristiya Rêber Apo dewam bike, samîmiyeta wê ya li pêşberî pêvajoya çareseriyê, wê ji aliyê tevgera me, gelê me û raya giştî ya demokratîk ve bi awayekî cidî were lêpirsîn û guman jê bê kirin.
‘AKP TEHEMUL NAKE’
Daxuyaniya KCK’ê wiha didome: “Ji aliyê din ve, ji bo têkbirina derfetên azadiyê yên gelê me yê li Rojavayê Kurdistanê bi dest xistiye, hikûmeta AKP’ê timî piştgiriyê dide komên çete û kujer, ên mîna Cebhet-Ul Nusra û hewl dide aştî û aramiya li herêma kurdan têk bibe. Diyar e ku bi vê yekê re dixwaze destkeftiyên gelê me tune bike. Hikûmeteke ku hê nikare xwe li destkeftiyên gelê me yê li Rojava ragire, gelo dê bi çi rengî mafên gelê me yê li bakurê Kurdistanê nas bike. Ev yek cihê gumanbariyê ye. Em bang li AKP’ê dikin ku dest ji vê helwesta dijminane ya li dijî mafên demokratîk ên neteweya kurd li Rojavayê Kurdistanê berde, têkiliya xwe ya bi komên El-Qaîdeyî re qut bike û tavilê dest ji komên çete berde.
‘NAMEYA ME NEDANÊ’
KCK’ê bal kişand ser nameya ku şandine û ev tişt hat gotin: “Wekî pêwîstiyeke pêvajoya çareseriyê, diviyabû hîn bêtir derfetên hevdîtina bi Rêber Apo re bihatana afirandin, ne tenê heyeta BDP’ê derfet ji heyetên cuda re jî bihatana dayîn ku Rêber Apo bibînin. Lê berovajî vê yekê, di asta niha de heyeta BDP’ê nikare hevdîtina xwe ya 15 rojan carekê di dema xwe de pêk bîne û nameya me ji Rêberê xwe re jê re şandibû nedanê. Ev yek bûye sedem ku em pêvajoyê ji nû ve binirxînin. Tevî ku tê zanîn qonaxa duyemîn a pêvajoyê ji 1’ê hezîranê û pê ve di meriyetê de ye, hê gaveke bi tenê ya berbiçav jî nehatiye avêtin. Di vê mijarê de AKP berpirsyariyên xwe bi cih nayne û hevdîtinên asayî yên bi Rêber Apo re tê kirin jî, bi helwestên kêfî taloq dike. Ev yek bi tu awayî nayê qebûlkirin.
HEWLDANA SABOTEKIRINÊ
KCK’ê ev ragihand: “Ji aliyê din ve, li Bakurê Kurdistanê çêkirina qereqol û bendavan, zêdekirina hejmara cerdevanan, xebatên keşfê yên hewayî bi lez dewam dikin. Xemsariya li pêşberî pirsgirêkên tenduristiyê yên Ocalan, astengkirina hevdîtina 15 rojan carekê ya heyeta BDP’ê û hewldanên fetisandina şoreşa Rojavayê Kurdistanê, nêzîkatiyên AKP’ê yên sabotekirina pevajoyê ne. Di rewşeke bi vî rengî de jî Serokwezîr, berdevkên wî û çapemenî, van helwestên xwe yên sabotekirina pêvajoyê nabînin, berovajî tevgera me sûcdar dikin.
HIŞYARIYA DAWÎ
KCK’ê herî dawî hikûmeta AKP’ê der barê tenduristiya Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan de hişyar kir û ev tişt hat gotin: “Em wekî tevger, hikûmeta AKP’ê cara dawî hişyar dikin. Ger di mijarên me ji raya giştî û gelê xwe re aşkera kirine de, di demeke kurt de gavên berbiçav neyên avêtin, dê pêvajo nemeşe û berpirsyarê yekane yê vê jî dê hikûmeta AKP’ê be. Em careke din bang li hikûmeta AKP’ê dikin ku dest ji nêzîkatiyên xetimandin û sabotekirina pêvajoyê berde û di qonaxa duyemîn de wezîfeyên xwe bi cih bîne. Em bang li gel û dostên xwe jî dikin ku bi berpirsyarî tevbigerin û di mijara tenduristî, ewlekarî û azadiya Rêberê me de, serhildanên xwe bilind bikin.
Şahîn Cîlo: Divê di sala duyemîn a şoreşê de rêveberî fermî bibe – ANHA
Endamê Konseya Rêvebir a KCK’ê Şahîn Cîlo, diyar kir ku bi şoreya 19’ê Tîrmehê re bersiva keda Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan û têkoşerên ku di vê rê de jiyana xwe ji dest dane hatiye dayîn û gelê herêmê lehengiyeke gelekî mezin nîşan daye. Cîlo, destnîşan kir ku ji bo ev ked vala neçe û destkeftî bêne mîsogerkirin, pêwîste sala duyemîn şoreşê bibe sala serkeftinê, her wiha rêveberiya xwe fermî bike.
Endamê Konseya Rêvebir a KCK’ê Şahîn Cîlon, bi munasebeta yekemîn salvegera şoreşa 19’ê Tîrmehê ku li Rojavayê Kurdistanê gel rêveberiya bajaran girt destê xwe û dest bi avakirina sîstema xweser kir, pirsên me bersivandin.
* Hun dikarin hinekê behsa şert û mercên beriya şoreşa 19’ê Tîrmehê bikin. Şertên ku ber bi şoreşê ve dibirin çawa bûn?
Destpêka 2011’an li welatên ereban tevgereke giştî ku jê re dibêjin “Bihara Ereben lê em jî jê re dibêjin “Bihara Gelan destpê kir. Ev jî di encama zulma li ser gelan hatiye meşandin, bi dijderketina gelan de destpê kir. Vê yekê bandora xwe li ser Suriyê û Rojavayê Kurdistanê jî kir. Li Suriyê rêveberiyek dîktator hebû. Piştî ku di sala 1963’yan de rejîma Baas hate desthilatdariyê, Suriye bi qanûnên leşkerî, zulm û zorê hate birêvebirin. Gelên Suriyê demeke dirêj bi vî rengî hate birêvebirin. Piştî ku pêvajoya “Buhara Gelan destpê kir, gelê Suriyê jî cesaretek mezin girt serî hilda, tirsa li ser xwe şikand. Li ser vî esasî pêvajoyek serhildanê li Suriyê jî destpê kir.
Lê li Rojava pêvajoyek berwedanê ya berê hebû. Em dikarin bêjin ku bi dehan salan berê destpê kiribû. Ji salên 1960’î û vir ve bi awayekî plankirî li ser gelê kurd siyasetek asîmîlasyon û zextan hebû. Yanî em dikarin bêjin ku piştî Suriye di sala 1946’an de ji bin dagirkeriya Fransayê xilas bû û vir ve polîtîkayên li dijî kurdan hene, lê di dema Baasê de dijwartir bûn. Piştî salên 2000’î, di navbera Tirkiyê û rejîma Suriyê de li dijî kurdan mutabakata Edeneyê çêbû û zextên mezin pêk hatin. Lê gelê kurd wekî gelên din ên Suriyê serî netewand. Herî dawiyê di sala 2004’an de li Qamişlo berxwedanek mezin nîşan da. Dema “Buhara Gelan destpê kir jî, gelê kurd bi awayekî xurt tevlî pêvajoyê bû. Yanî pêvajoya “Buhara Gelan şertên şoreşa Rojava hêsantir kirin û şoreşa 19’ê Tîrmehê pêk hat.
* Baş e, ji bo rizgarkirina bajarên kurdan, yanî ji bo şoreşa 19’ê Tîrmehê ji berê de planek çawa hatibû kirin?
Dema “Buhara Gelan destpê kir, tevgera me jî li Rojava amadekariyên xwe kirin. Dema li Suriyê jî pêvajoya şoreşê di 15’ê Adara 2011’an de destpê kir, amadekariyên tevgera me yên ji bo Rojava jî xurt tir bûn. Hemû rêxistinên girêdayî tevgerê ketin nava liv û tevgerê ku ji pêvajoyê serkeftî derketin. Ya rastî di destpêkê de planek amadekirî tunebû. Tenê biryar hebû ku tevlî pêvajoya şoreşa Suriyê bibin û rola xwe di şoreşa Suriyê de bilîzin û azadiya xwe bidest bixin. Tevlîbûn wê li gorî pêşketina şoreşa Suriyê çêbibûya.
Em dikarin bi 2 aliyan bigirin dest. Yek amadekarî çawa hatin kirin. Ya din jî herêmên kurdan çawa hatin rizgarkirin. Bi rastî rizgarkirina herêmên kurdan di planê de nebûn. Ev wekî encama şoreşa rojava, di nava gel de pêk hat. Lê amadekariyên ji bo rizgarkirina herêmê ji berê de hebûn.
* Astengiyên ku derketin pêş hebûn an na?
Di destpêka şoreşê de li Rojava 2 astengî hebûn li pêşiya şoreşê. Yek ji van tirsa ji rejîmê bû, gel hîn jî ji ber zulma berê tirsa rejîmê ji serxwe ne avêtibû, lewre destpêkê tevlîbûna gel hinekê lawaz bû. Astengiya duyemîn jî ew bû ku hêzên şoreşa Suriyê birêve dibin, kurd înkar dikirin. Şert danîbûn, li gorî wan kurd dê xwe înkar bikin, bi rengê xwe na wê bi rengê Suriyê tevlî şoreşê bibûna. Ev jî ji aliyê ciwanên kurd ên rojava ve hatibû qebûlkirin. Ev li pêşiya şoreşê asteng bûn.
Ji bo derbaskirina vana, yanî beriya şoreşa 19’ê Tîrmehê nêzî salek û nîv an xebat hatin meşandin. Destpêkê ji bo ku tirsa dewletê bê şikandin, xebatên lehengî hatin meşandin û gavên şoreşgerî hatin avêtin.
* Dema ev xebat dihatin meşandin yanî beriya 19’ê Tîrmehê nêzîkahiya dewletê û muxalefetê ya li dijî kurdan çawa bû?
Herdu aliyan jî kurd înkar dikirin. Dewletê dixwest ku kurdan li dijî muxalîfan bike alîgirên xwe, lê tu mafan nede. Li hemberî vê hêzên muxalîf jî dixwestin kurdan bikişînin aliyê xwe û li dijî dewletê bidin şerkirin, lê ew jî tu mafan nedin. Yanî herdu aliyan dixwestin kurdan bikin leşkerên xwe.
* Baş e, li hemberî van nêzîkahiyan kurdan çi kir?
Bêguman kurdan ev qebûl nekir û çalakiyên ku tirsa dewletê ji ser xwe di avêjin pêk anîn. Destpêkê bi pêşengeya TEV-DEM’ê çalakî pêk hatin. Gavên di asta şoreşê de hatin avêtin. Cara yekem li gundekî Efrînê dibistana zimanê kurdî hate vekirin. Dîsa saziyên civakî yên tevgera kurdî xebatên xizmetê dan meşandin. Karê ku dewletê dida meşandin êdî ji aliyê saziyên gel ve hatin meşandin. Mazot belav kirin, kolan paqij kirin û hwd. Li gel vê pêşketinê gel bi hilbijartinan meclîsên xwe ava kirin. Cara yekemîn ciwanên kurd ketin dibistanên seretayî û yên navîn ên dewletê û dersên zimanê kurdî dan, ev li dijî asîmîlasyonê pêngavek girîng bû. Ji ber ku hêza dewletê nemabû, nekarî li dijî derkeve. Van pêngavan hemûyan tirsa li ser gel jî avêt, bandora dewletê ya li ser civakê têk bir.
Li aliyê din li dijî nêzîkahiya muxalefetê jî gavên girîng hatin avêtin. Cara yekemin kurdan meşên înê ku li tevahiya Suriyê dihatin lidarxistin, li Rojavayê Kurdistanê li ser navê xwe pêk anîn. Meşên “ala rengîn hebûn û bi rengê xwe tevlî şoreşa Suriyê bûn. Li pey wê kurdan meclîsên xwe ava kirin û gotin “Em serbixwe ne . Ev derbeyek mezin li siyaseta înkarê bû.
* Yanî siyaseta xeta sêyemîn beriya 19’ê Tîrmehê hatibû diyarkirin…
Raste, ji berê de çêbibû. Kurd hem dûrî rejîmê hem jî dûrî muxalefetê sekinîn û wekî hêzek sêyemîn rengê xwe nîşan da. Yanî kurdan salek û nîvan beriya 19’ê Tîrmehê siyaseta xwe çêkir, bi 19’ê Tîrmehê re jî hêza xwe ya sêyemîn nîşan da.
* Eger ku em werin mijara Şoreşa 19’ê Tîrmehê. Çawa destpê kir, ji berê de amadekariya rizgarkirina bajaran hebû yan li gorî şertên wê demê û bî hêza gel pêk hat?
Bi rastî dema pêvajoya şoreşa Rojavayê Kurdistanê destpê kir, di mijara “bajar dê çawa bêne rizgarkirin de planek diyar tunebû. Fikrek wekî “dê Şam bikeve, bi wê re wê valahî çêbibe û em ê jî herêmê bidest bixin hebû. Yanî fikra ku li Suriyê jî pêvajoyek wekî ya Iraqê çêbibe hebû. Dîsa hinek digotin “wê rejîm hilweşe, herêmê dê ji me re bimîne . Hinekan digotin, “Êm bi hêzên muxalefetê re êrîş bikin . Yanî gelek tişt dihatin gotin. Lê di pratîkê de tiştek cuda derket. Ev jî rastiya şoreşê bû. Li gorî şertên şoreşê bi awayekî xwezayî plansaziyek derket. Em dikarin bêjin ku ev jî hinekê girêdayî zeîfbûna rejîmê û hêza muxalefetê ya li herêmên kurdan pêk hat. Yanî li hemberî zeîfbûna van hêzan, bi xurtbûna hêzên şoreşê pêk hat. Bi awayekî xwezayî derket, encamek şoreşê bû, encama hêzên civakî ku TEV-DEM temsîl dike, hêzên leşkerî û hêza gel bixwe bû.
Stratejiya rizgarkirinê li ser esasê 3 merheleyan çêbû. Ya yekemîn, ji ber ku rejîm li wan deran zeîf bû, herêmên bejayî û gund hedef hatin girtin. Şoreş li van deran destpê kir. Hêzên YPG’ê li van deran bicîh bûn. Merheleya duyemîn desteserkirina saziyên xizmetê yên di destê dewletê de bûn. Saziyên avê, ceryanê, navendên ciwanan û hwd. hatin bidestxistin. Hêzên rejîmê tenê li navendên leşkerî man. Ew jî lawaz bûn. Di merheleya sêyemîn de jî ev navendên leşkerî jî ji hêzên rejîmê hatin girtin. Yanî bidestxistina bajaran bi yek carê çênebû, di encama çend mehan de pêk hat. Niha tenê bajarê Qamişlo maye û ev stratejî ji bo vir jî tê meşandin.
* Baş e, çima ji Kobanê destpê kir, taybetiyek vî bajarî hebû yan na?
Belê, taybetiyek Kobanê heye. Du sedemên esasî hene. Ya yekemîn cihê ku Tevgera Rizgariya Kurdistan ku TEV-DEM temsîl dike herî zêde birêxistinkirî ye Kobanê bû. Yanî hêzên şoreşê herî zêde li Kobanê xurt bûn. Sedema duyemîn jî cihê ku dewlet herî zêde lê zeîf bûye Kobanê bû. Bajarên derdora wê ji aliyê hêzên muxalefetê ve hatibûn girtin û têkiliya dewletê ya Kobanê û Helebê hatibû qutkirin.
Planek ku Kobanê di 19’ê Tîrmehê de bê rizgarkirin tunebû. Tevgera Azadiyê, YPG’ê dema rizgarkirina Kobanê wekî mehekê diyar kiribû. Lê di 18’ê Tîrmehê de bûyerên girîng li Suriyê çêbûn. Li navenda krîzê ya Suriyê teqînek mezin pêk hat û gelek rêveberên dewletê mirin, yanî dewlet bê rêveberî ma. Şeva 19’ê Tîrmehê jî bajarên derdora Kobanê yên wekî Cerablus, Minbic ji aliyê Artêşa Azad ve hatin bidestxistin. Hêza dewletê ya li Kobanê êdî bê tesîr ma. Li ser vê yekê Tevgera Azadiyê û YPG’ê şeva 19’ê Tîrmehê biryar girtin û bajar bidest xist. Bajarên din ê Rojavayê Kurdistanê jî bi heman rêbazê hatin rizgarkirin.
* Piştî rizgarkirina bajaran we nirxandinên wekî, “me bawer nedikir ku di demeke kurt de bajar bêyî ku pevçûnên mezin derkevin bikevin destê me yan jî “Baweriya me hebû ku tu pirsgirêk dernakevin hatin kirin an na?
Ji bo herêma Cizîrê guman hebûn. Ji ber ku li vê herêmê hêza dewletê hebû, lewre tirsa ku dê pevçûn çêbibin hebû. Mînak Dêrik di 21-22’yê Tîrmehê de hate rizgarkirin, lê pevçûn çêbûn ji hêzên rejîmê jî gelek kes hatin kuştin. Hevalên me jî şehîd ketin, şehîdê yekemîn (Heval Bawer) li vir çêbû. Li bajarên din ên Cizîrê jî hinek zehmetî çêbûn. Lê ji bo herêma Efrînê tiştek wisa tunebû. Ji ber ku Efrîn wekî keleha tevgar azadiyê bû û xurt bû, lewre rizgarkirina Efrînê bi zehmet nebû.
* Bi rizgarkirina bajaran re nêzîkahiya gel û pêkhateyên din ên herêmê çawa bû?
Ji nêzîkahiyên gel zêdedir, em ji nêzîkahiyên hêzên herêmê yên wekî Tirkiyê, dewletên ereban û hikûmeta herêma Kurdistana Başûr ka wê vê rewşê qebûl bikin an na ditirsiyan. Wekî din di nêzîkahiya gel de tu pirsgirêk tunebû, ji ber ku ji bin zordariyê hatibû rizgarkirin, keyfxweşî hebû. Dîsa nêzîkahiya pêkhateyên din jî erênî bû û aktîf tevlî şoreşê bû, wekî rizgariyek ji xwe jî didîtin.
* Nêzîkahiya hêzên derve çawa bû. Wê demê Tirkiyê ev rewş wekî sedema mudaxelekirinê dinirxand?
Planek Tirkiyê ya ji bo Suriyê û Rojava hebû. Wan hesab dikir ku dê Artêşa Azad Rojava bidest bixe û bi vî rengî dê ji bo mudaxelekirina tevahiya Suriyê herêmek tampon ava bikin. Lê ev pêk nehat, lewre Tirk aciz bûn, êrîş pêk anîn. Şerê Efrînê, Qestel Cindo di encama vê de bû. Artêşa Azad şer dikir, lê çekên tirkan bikar di anîn. Li Serêkaniyê tiliya Tirkiyê aşkera hate dîtin. Hikûmeta herêma Kurdistanê jî destpêkê nerazîbûn nîşan da, lê piştre neçar man ku qebûl bikin.
* Wekî tê zanîn kurdên Rojava wekî îradeyek nedihatin qebûlkirin. Piştî rizgarkirina bajaran, nêzîkahiya hêzên navnetewî çawa bû?
Destpêkê Tevgera Azadiya Kurdistanê qet qebûl nedikirin, wekî hêzek derveyî Suriyê didîtin. Bêguman di vir de rola hinek hêzên kurd hebû, her wiha para dewleta Tirkiyê gelek e. Ji ber van sedeman di sala yekemîn a şoreşê de tevgera azadiyê bi vî rengî didîtin. Lê piştî ku dîtin kurdan bajarên xwe bidest xistine û li dijî êrîşan berxwedanê nîşan didin, êdî fêm kirin ku li vir îradeyek heye, ev hêz hêza gel bixwe ye. Lewre neçar man ku qebûl bikin û bi tevgerê ketin têkiliyê. Niha jî nîqaşên ku tevgara azadiyê bi riya Desteya Bilind di civîna Cenevreyê de bê temsîlkirin û hatiye qebûlkirin jî.
* Li hemberî êrîş û neqebûlkirinên derve û hundir xebatên çawa hatin meşandin, di warê siyasî û civakî de sîstemek çawa hat çêkirin?
Li herêmên Suriyê muxalefetê alîkariya madî, leşkerî û hwd. ji derve girtin, deriyên sînor vekirî ne. Lê li Rojava dibin zor û zehmetiyê de gel lehengiyek mezin nîşan da. Dewletên cîran sînor girtine, Artêş Azad rêyên tên bajarên kurdan girtine, rejîm bi heman rengî nêzîk dibe. Lê li gel vê yekê jî gelê kurd têkoşîna xwe meşand. Destpêkê ji saziyên xizmetê destpê kirin. Piştre saziyên parastinê, hêzên asayîşê, saziyên çandê, civakî, dadgeh, herî dawî jî saziya aboriyê ava kir. Yanî bi kurtasî gelê Rojava di yaxa xwe de qijirî.
* Di warê dîplomasiyê de xebatên çawa hatin meşandin, çi destkeftin çêbûn?
Destpêkê zehmetî hebûn, hêzên navnetewî li dijî bûn. Lê piştî ku li Rojava rêveberiyek nû çêbû û Desteya Bilind a Kurd hate avakirin, di warê dîplomasiyê de jî pêşketin çêbûn. Hêzên weki Rusya, Çîn, hinek hêzên Ewropî têkilî danî. Tirkiye gelekî li dijî bû, lê bi serkeftinên siyaseta kurd re ew jî neçar dimîne ku qebûl bike. Qebûlkirina tevlîbûna îradeya kurdan a ji bo civîna cenevreyê jî wekî serkeftinek dîplomasiyê dikare bê nirxandin.
* Dema ev pêşveçûn hemû li ber çavan bêne girtin, mirov dikare bêje ku li Rojava sîstemek hatiye avakirin an na?
Rast e, em bi rehetî dikarin bêjin. Li Rojava saziyên bingehîn ên ku ji bo civakek karibe xwe birêve bibe hatine avakirin. Wekî hêza parastinê YPG heye, ji bo ewlekariya nava bajaran hêza asayîşê heye. Saziya Pêşxistina Aboriya Rojava, saziya dadgehê hatine avakirin. Dîsa saziyên xizmetê, hilberînê û çandê hene. Mesela li vir rejîm tuneye, lê perwerde ji dibistana seretayî heta lîseyê didome.
* Baş e, ev sîstem çawa tê binavkirin. Di gelek daxuyaniyan de behsa netewa demokratîk û xweseriyê tê kirin. Mirov dikare bêje ku li vir rengê xweseriyê êdî diyar bûye? Li hemberî vê pêkhateyên din vê sîstemê qebûl dikin an na?
Di cewher de sîstema netewa demokratîk e û hemû pêkhate têne parastin û dikarin rengê xwe nîşan bidin. Destpêkê ev sîstem baş nehat nasandin, kêmasî derketin. Di warê teorîk û pratîk de xebat hatin meşandin. Bi taybetî li hemberî polîtîkayên rejîm û muxalefetê ku zirarê didin gelan danasîma sîstema netewa demokratîk hate kirin û êdî tê qebûlkirin. Şeklê wê yê siyasî xweseriya demokratîk e. Ev sîstem êdî tê avakirin.
* Ev sîstem li dijî berjewendiyên hêzên herêmê û navnetewî ye, lewre zû bi zû nayê qebûlkirin. Di demên dawî de jî êrîşên li dijî herêmên rojava çêdibin, her wiha di warê polîtîkayê de hewldanên li dijî îradeya herêmê hene. Ev hemû wekî hewldanên belavkirina îrade û sîstema Rojava dikarin bêne nirxandin an na?
Belê rast e. Ev salek li Rojava rêveberiyek hatiye avakirin û ev rêveberiya herî demokratîk a Rojhilata Navîn e. Vê sîstem û rêveberiyê herêma Rojava wekî herêma herî bi aram parast. Li Suriyê hilweşandin heye, lê li vir aramî heye. Ev bixwe ji bo gelên Suriyê dibe mînak. Li hemberî vê hêzên herêmê û navnetewî siyasetên reşkirinê û êrîş pêk anîn. Destpêkê gotin, “alîgirên rejîmê ne , piştre bi riya leşkerî êrîş kirin. Herî dawiyê dixwazin di hundir de tevlîheviyan derxînin. Hinek kesayetên kurd ên wekî Ebdulbasît Seyda derdixînin pêş. Dixwazin Desteya Bilind têk bibin û nûnerên sexte yên kurd derxînin pêş.
* Li Rojavayê Kurdistanê xebatên diyarkirina rêveberî û hevpeymana demî, her wiha amadekariyên hilbijartinên ji bo rêveberiya herêmê bersiva van hewldanan e?
Ew dixwazin me reş nîşan bidin û li ber çavên pêkhateyên herêmê bêrûmet bikin. Lê gelê kurd bi fedakariyek mezin sîstemek ava kiriye. Niha jixwe rêveberiyek heye, lê nav lênahatiye kir. Êdî dem hatiye ku hem êrîşên li ser gelê kurd vala bêne derxistin, hem jî gel berdêla fedekariya xwe bigire, vê rêveberiya xwe fermî bike, nav lê bê kirin. Ev jî dibe îradeya Rojavayê Kurdistanê. Navê wê dê gel bixwe lê bike û dê saziyên wê jî bêne temamkirin. Hêzên cîhanê jî divê êdî wisa nêzîk bibin.
* Ev sîstem dê bandorek çawa li ser Suriyê û Rojhilata Navîn bike?
Li gorî encaman dê bandoreke mezin çêbike. Ji ber ku tecrubeyek serkeftî ye. Di warê siyasî, civakî, çandî û parastinê de tecrûbeyek nû ye. Ev sîstemek desthilatdariyê nîn e, rêveberiya civakê ye. Lewre hemû sazî wê bi hêza civakê bêne avakirin. Sîstema aborî wê sîstema kapîtalîst nebe, sîstema civakî be. Dîplomasî, parastin û asaşî dîsa wisa. Yanî li hemberî desthilatdariyê wê bibe hêza civakê û nexweşiyên desthilatdariyê nayên jiyandin. Kêmasî wê hebin, lê civak bixwe dê çareser bike.
* Wekî dawiyê di yekemîn salvegera 19’ê Tîrmehê de merheleya niha wekî serkeftinekê dibînin an na, tişta dihat plan kirin pêk hat an na û hêviya we ya ji bo pêşerojê çiye?
Beriya her tiştî em gelê xwe pîroz dikin. Ji ber ku hemleyek serkeftî derbas kir. Dîsa kedeke bêhempa ya Rêber Apo ya 20 salan heye. Piştî ket zindanê jî bi rojava re gelekî eleqedar dibe. Rojava di têkoşîna rizgariya Kurdistanê de nêzî 4 hezar şehîd dane, di şoreşa rojava de jî bi sedan şehîd dane. Lê keda Şehîdan û Rêber Apo vala neçû û berhema wê hate girtin. Lê hîn kêmasî gelek in. Dîsa êrîş û xetere hene. Lewre, pêwîste em xebateke mezitir bidin meşandin. Ez bawerim ku gelê me dê di sala duyemîn a şoreşê de têkoşînek xurt tir bidin meşandin û vê salê bikin sala serkeftinê ku hemû hêz qebûlu bikin.
‘Devlet gençliğin kampanyasını engelliyor’ – ROJACIWAN
BDP Gençlik Meclisi’nin “Sömürgeci uygulamalara son kampanyası sürüyor. BDP Gençlik Meclisi üyesi Yoldaş Çelik, kampanyalarının Türkiye halkı üzerinde büyük bir etki yarattığını belirterek, örgütleme yaptıklarında özellikle devlet tarafından çoğu noktada engellendiklerini söyledi.
Bir ay önce kuruluşunu ilan eden BDP Gençlik Meclisi, 23 Haziran’da uyuşturucu, fuhuş, yozlaşma ve asimilasyona karşı “Sömürgeci uygulamalara son kampanyası başlatmıştı. Kampanya kapsamında Türkiye’nin çeşitli illerinde yürüyüşler düzenlenerek eylemsellikler oldu. Bir ay boyunca yürüttükleri kampanyalarına ilişkin konuşan BDP Gençlik Meclis üyesi Yoldaş Çelik, BDP Gençlik Meclisi’nin önüne koyduğu plan ve programlarının asıl amacının sömürgeci zihniyetin gençlik üzerindeki yönelimini bir parça da olsa engellemek olduğunu ifade ederek, “Gençliği en saf ve duru haliyle halkların ve toplumun geleceği olması nezdinde doğru ve iyi olana yöneltmektir. Biliyoruz birçok sistemin ilk yönelimi gençliğe olmuştur. Çünkü gençlik toplumun geleceğidir. Eğer toplumla ilgili planlanan bir düzen varsa bu, ilk başta gençliğin zihniyeti kirletilerek yapılır. Türkiye Cumhuriyeti, Kürdistan gençliği üzerinde yoğun bir şekilde uyuşturucu, fuhuş ve kumar ilişkilerini yozlaştırır bir hale getirerek gençliğin düşünememesine ve böylece uyuşmasına neden olabiliyor dedi.
Çelik, örgütlü ve bilinçli bir gençliğin yaratılması için tüm dünya insanının kazancı ve amacı olduğu bilinciyle bu perspektifi önlerine koyduklarını ve olabildiğince her ortamda gençliği bir araya getirdiklerini dile getirerek, “Çeşitli eylemsellikler, paneller ve buna benzer projelerle gençliği bilinçlendirme ve buna karşı duruşu göstermeyi irade sahibi olması için gerekli özgüveni sağlaması için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmeye çalıştık şeklinde konuştu.
‘Birçok kişi bizden yardım istiyor’
Eylemselliklerinin sadece bölge endeksli olmadığını aynı zamanda Marmara, Ege, İç Anadolu ve birçok alanda gerçekleştirdiğine dikkat çeken Çelik, şöyle dedi: “Kürdistan’daki etki ve kazanım batı tarafından istenilen noktaya gelmemiş olabilir fakat kitlede bir uyanış ve bunun karşısında durabilecek irade kazanımı somut bir şekilde görünüyor. Birçok kişi uyuşturucu bağımlılığı noktasında bizden yardım istiyor. Kişilerin yardım istemelerinin ötesinde kendilerinin de adım atması noktasında somut kazanımlar elde ettik.
‘Sürekli engellendik’
Çelik, etkinlikleri örgütlerken özellikle devlet tarafından çoğu noktada engellendiklerini belirterek, devletin bu engellemeleri bölgede ve Türkiye gençliği üzerinde bulaştırmak istediğini, eylemsellikler karşısında devletin bilfiil müdahale etme ihtiyacı duyduklarını söyledi. Çelik, şunları belirtti: “En son Diyarbakır’daki gençlik yürüyüşünde gördük ki gençliğin 200 metre yürümesine bile tahammül edemeyen bir devlet, bu eylemsellik ve etkinlikleri engellemeye çalıştı. Biz bu engellemelere rağmen amacımıza ulaşmak için mücadele edeceğiz ve Kürdistan ve Türkiye halklarının gençliğinin bilinçlendirip onları da bunun karşısında durmasını sağlayacağız.
‘Türkiye ve Kürdistan gençliğinin enternasyonalliğini sağlamak istiyoruz’
Kampanya boyunca eksikliklerinin olduğunu belirten Çelik, kampanyanın birçok kazanımları olduğuna dikkat çekerek, Türkiye’nin uyuşturucu ticaretinin en yoğun bölgeden giden yurttaşların ve Roman gençliğinin en çok yaşadığı Ankara Yenidoğan alanında bulunan Çinçin bölgesinde olduğunu söyledi. Çinçin bölgesinde 13 -14 yaşındaki gençlerin uyuşturucu maddeyi hem kullanımını hem de satışını yaptıklarını aktaran Çelik, “Biz buradaki Kürdistanlı ailelerin yanlarına gittiğimizde ve bu son kampanyamızla ilgili bilgilendirme yaptıktan sonra ailelerden tamamen bize destek sunduğunu ve kendi evinde bulunan bir gencin bir şekilde çalışmalarda aktif bir şekilde yer alabilmesi için bizden yardım istedi. Kendi çocuğunun bu illetten kurtulabilmesi için tamamen bize teslim etmek istediği ailelerden somut olarak duyduğumuz sözlerdir diye konuştu. Çelik, bunun yanında önceden bu işin kullanımını yapan gençlerin kendilerinden yardım istediklerini ve yardımdan sonra da uyuşturucuyu bırakmak için gerekli çabayı gösterebileceği noktasında sözler verdiklerini kaydetti.
Son olarak kampanyanın sadece Kürt halkı için olmadığını Türk, Arap, Laz ve tüm Türkiye halkı için olduğunu dile getiren Çelik, amaçlarının gençliğin enternasyonalliğini sağlamak olduğunu söyledi.
‘Rojava’da halk kendi kendini yönetiyor’ – Etkin Haber Ajansı
Rojava devriminin 1. yılında ETHA’ya konuşan PYD Eş Başkanı Salih Müslim: Kürt bölgelerinde yüzde 90 oranında halk kendi kendini yönetiyor. Bir sene içinde bu kurumsallaştı. İleriki dönemlerde bunları daha organize hale getirmeye ve kurumsallaştırmaya çalışıyoruz.
Suriye Kürdistan’ında halkın 19 Temmuz 2012 tarihinde Kobanê’den başlayarak kentlerin yönetimini ele geçirmesiyle başlayan devrim süreci birinci yılını doldurdu.
2012 yılının Temmuz ayında halk, bulundukları kentlerin yönetimlerini ele geçirmeye başladı. İlk olarak 19 Temmuz’da Kobanê’de halkın da katılımıyla rejim güçleri kentten çıkarıldı. Kobanê’den sonra Efrîn, Serêkaniyê, Dirbêsiyê, Amudê, Dêrik, Girkê Legê, Tirbespiyê ve Tiltemîr’e halk yönetimi ele geçirdi. Ayrıca Suriye’nin Heleb, Rakka ve Hesekê kentlerindeki Kürt mahallelerinde de Esad güçleri çıkarıldı. Bu süreç 2-3 ay sürerken, bölgenin en büyük kenti olan Qamişlo’da da denetim büyük oranda Kürtlerin eline geçti.
Partiya Yekîtiya Demokrat (Demokratik Birlik Partisi-PYD) Eş Başkanı Salih Müslim, Rojava devriminin 1. yıl dönümünde ETHA’nın sorularını yanıtladı.
Kürt bölgelerinin yüzde 90’ında halkın kendi kendini yönettiğine dikkat çeken Müslim, devam eden çatışmaların da çok uzun sürmeyeceğini, çetelerin Serêkaniyê’den çıkartılmasının ardından durumun halk için normalleşeceğini söyledi.
Devam eden ambargonun halkın yaşamını olumsuz etkilediğini belirten Müslim, ambargonun kaldırılması için çeşitli temaslarda bulundukları söyledi.
Müslim, Türkiye’deki çözüm sürecinin başarıya ulaşmasının sadece Kürtler değil tüm Ortadoğu halkları için olumlu sonuçlar doğuracağını kaydetti, “Türkiye, kendi Kürtleri anlaştıktan sonra başka Kürtlere düşmanlık yapamaz” dedi.
PYD Eş Başkanı Salim Müslim’in ETHA’nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
HALK KENDİ KENDİNİ YÖNETİYOR
Birinci yılında Rojava devrimini bekleyen somut tehlikeler neler?
Bir yıl önce, 19 Temmuz’da Kobani’den başlamak üzere halk yönetime el koydu. Bu bugün genişledi. Qamışlo gibi yerlerin bazı bölümleri hala rejim güçlerinin elinde bulunuyor. Diğer Kürt bölgelerinde yüzde 90 oranında halk kendi kendini yönetiyor. Bir sene içinde bu kurumsallaştı. Hem dış saldırılara karşı kendi alanlarımızı koruyoruz hem de sivil toplum örgütleri yerleşti. İleriki dönemlerde bunları daha organize hale getirmeye ve kurumsallaştırmaya çalışıyoruz.
ÇETELER FETİH ANLAYIŞI İLE SALDIRIYOR
Serêkaniyê’de çatışmalar devam ediyor, neden bu kadar yoğunlaştı? Ne oluyor Serêkaniyê’de?
2012 yılının Aralık ve 2013 yılının Ocak ayında çatışmalar yaşandı. O zaman araya giden bazı liderler sayesinde anlaşmalar imzalandı. Ancak bu grup hiçbir zaman anlaşmaya uymadı. Hep siviller üzerinde baskı kurmaya çalıştı. En son da rehin almalara, kaçırmalara başladılar. Bu da bardağı taşıran son damla oldu. Fetih ve ganimet anlayışıyla saldırıyorlar. Halkın günlük yaşamına, alışkanlıklarına, kıyafetlerine müdahale ediyorlar. Halk bu duruma tepki gösteriyor. Dolayısıyla bu duruma bir son vermek gerekiyor. Serêkaniyê’de bu çeteler şehir dışına çıkartıldı. Şehrin 6-7 kilometre batısında çatışmalar oluyor. Başka yerlerde de zaman zaman harekete geçiriliyorlar. Bu çatışmalar çok uzun sürecek gibi görünmüyor. Çeteler Serêkaniyê’den atıldıktan sonra durum normalleşmeye başlar.
AMBARGO DEVAM EDİYOR
Devrimin birinci yılında ambargonun etkisi nasıl?
Ambargo son iki aydır yoğun olarak Afrin üzerinde uygulanıyor. Güney ile Kuzey sınırının yanı sıra Güney ile Batı Kürdistan arasındaki sınırda da sıkıntılar yaşanıyor. Ambargo nedeniyle halkımız sıkıntı çekiyor. Türkiye’deki sivil örgütleri, sınırın açılması ya da ambargonun hafifletilmesi için bazı taleplerde bulunuyor. Ancak ambargo devam ediyor. Bir taraftan rejim, bir taraftan çeteler, bir taraftan da Türkiye Cumhuriyeti ambargoyu devam ettiriyor. Buna karşı bir çarenin bulunması gerek. Ambargoya karşı çeşitli temaslarda bulunuyoruz. Güney’de Kürtlerle birlikte soruna çözüm bulmalıyız. Bu yönde girişimlerimiz sürüyor. Türkiye’de sivil inisiyatiflerin temasları var. Bunların sonuçlarını göreceğiz.
ÇÖZÜMÜN BURAYA ETKİLERİ ÇOK ÖNEMLİ OLUR
Türkiye’deki müzakere süreci Rojava devrimini nasıl etkiledi?
Türkiye’deki çözüm süreci henüz pratik adımların atıldığı bir döneme girmiş değil. Hala birinci aşamadan bahsediliyor. Çözüm sadece Kürtler için değil, bütün Ortadoğu için iyi olacak. Türkiye, kendi Kürtleri anlaştıktan sonra başka Kürtlere düşmanlık yapamaz. Örneğin Suriye muhalefeti ile Kürtlere karşı işbirliği yapamaz. Çözümün buraya etkileri çok olumlu olur. Umarım ki sonuna kadar gidilir ve barış süreci başarıya ulaşır.
Medya Devrimi Gerçekleşti – Bianet
Medya istifaları üzerine bol bol konuşulurken, kurulması gereken yeni yapı hakkında, haber televizyonculuğunu yeni bırakmış biri olarak söyleyecek sözlerim var.
Uzun zamandır yazmayı düşündüğüm ama ne zaman ve nasıl yazılması gerektiği yeni yeni aklımda oturan bir yazı bu. Gezi Parkı protestosuyla başlayıp, ülkenin büyük bölümünün adeta bir özgürlük mücadelesine baş koyduğu bu süreçte, benim de anlatacağım zorlu bir öyküm oldu.
Önden bilgilendirmeyi yapayım bu süreç içinde “NTV istifaları olarak başlıklandırılan yaprak dökümünde ben de yer aldım. NTV Program ekibinin önemli bir bölümü, yayın politikası nedeniyle “e şimdi ben nasıl geçineceğim diye düşünmeden istifalarını verdi. Ben de o editörlerden biriyim.
Bu süreçte birçok yayın organı bu konu hakkında konuşmamız için hepimize mikrofon tutmak istedi. Ama bunca yıllık medya deneyimimden bildiğim bir şey var: Ayrılana mikrofon tuttuğunuz zaman kendinizi temize çekmiş de oluyorsunuz. Oysa tencere dibin kara, seninki benden kara!
Gezi protestolarıyla beraber Türkiye’de bir devrimin gerçekleştiğini düşünen azımsanmayacak sayıda insan olduğunu olayları yakından takip eden herkes biliyor.
Diğer konu başlıkları hakkında söz hakkı bana çok geç gelir ama medyada bir devrin sona erdiğini ve yeni bir devrin inşa edilmesi için tüm koşulların oluştuğunu görmemek için kör olmak gerekir.
Sonuç olarak içinden geçtiğimiz süreçte, medyadaki hükümet baskısı, CEO düzeyinde gelen istifa ve açıklamalar sayesinde itiraf edildi. Bu süreçte arkaya dönüp çalıştığınız kurum hakkında edilecek sitemler muhakkak vardır ama bu sitemlere istifayı veren biri olarak ben dahi kıymet vermiyorum.
Sabun köpüğüdür, gelir ve geçer. Eğer bir medya çalışanı hiç istifa etmediyse ya da işten çıkarılmadıysa, orada bir sorun aramak daha normal.
Sadece habercilik bağlamında değil, medyayla ilgili geleneksel olan tüm yayın biçimlerine bakın, bunların ömrünün çok kısaldığını 28 Mayıs 2013 günü tabii ki herkes söylerdi ama üç gün sonra tüm medya sisteminin sarsılacağını kimse düşünemezdi.
Devrimin saati önceden bildirilmiyor işte. Dolayısıyla asıl sitemim, o binaların önünde çalışanlara açılan “simit sat, onurlu yaşa pankartlarına oldu.
Birlikte iş yaptığımız, sokaklarda beraber gaz yediğimiz birçok arkadaşımız belki ailesini düşünerek, belki kredi taksitlerini düşünerek ya da belki de aklımıza asla gelemeyecek bambaşka bir sıkışıklık içinde istifa edemedi.
O kanala reklam verip, sistemin koltuk değneği olan firmalarda çalışıp da, medya kuruluşlarında çalışan emekçileri, direnişçileri onur tartısına koyma kibrini kendinde görenleri bizler kendi tarihimizi yazarken unutmayacağız.
Tabii işin başka bir boyutu daha var. Ben iletişim fakültesini bitirdiğim günden beri bu mesleği yapmak istiyorum ve bünyesinde çalışmayı kendime hedef olarak belirlediğim birçok kurumda çalıştım.
“Medya çalışanlığı işini çok sevdim. Ben neden simit satıyorum? Simit satmanın bu kadar kolay ve herkesin yapabileceği bir iş olarak görülmesi de ayrı bir konu.
Burayı daha fazla uzatmanın gereği yok, medyadaki köklü değişimler tamamen gerçekleştiğinde zaten herkesin her şeyi baştan aşağı göreceğini tahmin ediyorum.
Fakat medyadaki bu köklü değişim sürecinde görülmesi ve atlanmaması gereken bazı noktalar var. Haber yokluğu, haber yoksunluğu, sansür ve kirli bilgi ortamında biz gerçek yayıncılığın nasıl bir şey olduğunu unuttuk.
Bu özgürlük mücadelesinin başından beri sokaklarda, medya şirketlerinde olan bir vatandaş olarak, bir gruba destek olarak haber/bilgi dağıtımının çok sağlıksız bir anlayışı, zihinlerimize zerk ettiğini düşünüyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının Türkiye’ye zerk ettiği en büyük zehir “ya bizdensin ya da onlardan etiketiyle günlük hayatta dolaşıma giriyor.
Bu zeminde haber vermek, bilgi vermek neredeyse imkânsız hâle geliyor. Bir yandan iktidar baskısı, bir yanda sokakların baskısı, geleneksel medya iflas ederken, zihin haritamızda tüm açık istihbarat bilgilerinin haber değeri taşıdığı yönünde bir algı oluşuyor.
İşte bugün herkes bir köşede komplo teorisyenliğine soyunduysa, bu durumun başlıca nedeni, analiz yeteneğini çöpe atıp her şeyi tarafgirlik üzerine kuran bir ideolojinin Türkiye’deki 11 yıllık iktidarıdır.
Şu anda geleneksel medya yöneticiliği, vasat ve vasat altı bir aklın hakimiyeti altında, toptan medyanın güvenirliğinin altına dinamit yerleştirmiş ve var olan bu yapıyı enkaz hâline getirmiştir.
Bu enkazın altından çıkamayacak olan tek zümrenin, Türkiye’de gazeteciliğin, haber televizyonculuğunun, haber dergiciliğinin tabutuna çivi çakan, bu insanlardan oluşacağına kimsenin şüphesi olmasın.
Bağımsız yayıncılığı “ana akımda yer bulamayan kovulmuş gazetecilerin alternatif mecrası olarak görenlerin de geleceği çok parlak görünmüyor. Bunu da bir köşeye not olarak düşelim.
Televizyon, gazete, internet sitesi, dergi gibi iletişim kanalları, teknik ve teknolojik bağlamda kitle iletişiminin araçlarıdır sadece.
Oysa biz “Medyadaki Gezi Devrimi nde bilginin ne şekilde harekete geçtiğini, bilginin gündelik hayattaki yeni anlamını, bilgi kaynaklarının ne şekilde sorgulanması gerektiğini, en güzel şekilde öğrendik.
Yeni döneme kitle iletişim aracının ne olduğundan çok, kitle iletişim aracına erişim biçimlerimiz, bu erişimin sağladığı bilgi dolaşımı damgasını vuracak.
Bu kadar hengame içinde, bu kadar ölümün, yaralanmanın içinde, bu kadar mecra azlığı ve köhneliğin içinde, tabii ki bu konuları enine boyuna tartışacak ortamları yaratmak şu an için güç ama gidilecek yön, bilginin, paylaşımın ve sorgulayıcı zihinlerin belirleyeceği perspektifte belirlenecek.
Kurdan li Suriyê 2 MIT ê Tirk destgîr kirin – Rojeva Kurd
Nûnerê Fermî yê Hêzên Kurdî Alî Başar Omerî ragihand ku li şerê di navbera El Qaîde (Cebhetul Nusra) wan de rûdaye hêzên Kurdî 13 çekdar li bajarê Serê Kaniyê destgîr kirine û 2 ji wan endamên MIT (Rêxistina Hewalgiriya Tirkiyê) bûn ku ew wekî mamosteyê wan leşkeran bûn.
Nûnerê Fermî yê Hêzên Kurdî Alî Başar Omerî ragihand ku li şerê di navbera El Qaîde (Cebhetul Nusra) wan de rûdaye hêzên Kurdî 13 çekdar li bajarê Serê Kaniyê destgîr kirine û 2 ji wan endamên MIT (Rêxistina Hewalgiriya Tirkiyê) bûn ku ew wekî mamosteyê wan leşkeran bûn.
Her wiha Omerî ragihandiye ku ji van 13 kesan 6 Çeçen û 2 Tirkên endamên MIT a Tirkiyê dîl girtine ku ew kes wekî mamoste û perwerdekarê leşkerî li nav wan hêzan cîh digirt.
Bînîcî:El Nesra Dixwaze Turkîye û YPG berde hevdu – Xendan
Derbarê şer û pevçûnên navbera Yekîneyên Parastina Gel û Bereya El Nesre çend grûpên çekdar yên girêdayî Artêşa Azad, parlamenterê Partîya Aştî û Demokrasîyê (BDP) yê Ruha`yê Îbrahîm Bînîcî di daxuyaniyekê de bo Radyo Dengê Emrîka de got: Berya El Nesra û YPG li bajarê Serêkanîyê şer kirin û di dema vekişîna Bereya El Nesra bi guleyên havanê hêrîş bir ser sînorê Turikiyê û bargehên leşkerî.
Binîcî îddîa kir hêza El Nesra li Sûriyê kêm bûye û dixwaze Turkîye û YPG’ê berî hev bide da ku şerek di nav wan de dirust bibe.
Parlamenterê Kurd da zanîn ku 3 endamên El Nesrayê yên ku di pevçûna YPG’ê de hatine kuştin, yek jê ji Erzeromê ye, 2 kes jî ji Edenê ne.
Ew kes ji alîyê Turkîyê hatine şandin û birîndarên El Nusra jî li nexweşxaneyên Turkîyê tên derman kirin.
”Öcalan yarını iyi okuyor ” – Rizgarî Online
Abdullah Öcalan´ın “Kürt halkının önüne siyasallaşma hedefini koyduğunu belirten AKP MKYK üyesi Yasin Aktay, “Öcalan’ın sağlık ve yaşam koşullarıyla ilgili talepler normaldir, makuldür dedi. Taraf´ gazetesinden Güler Yılmaz´ın haberinde şunlara yer verildi: Türkiye’de silahlı mücadele yürütmenin artık mümkün olmadığını belirten AKP MKYK üyesi ve Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Kürtlerin siyasi mücadeleye odaklanması gerektiği yönünde yeni bir konsept ortaya koyduğunu söyledi. Öcalan’ın dünyanın geleceğini iyi okuyup PKK’nın ve Kürt tabanının önüne siyasallaşma hedefini koyduğunu dile getiren Aktay, Öcalan’ın sağlık ve yaşam koşulları ile ilgili olarak Kürt tarafından gelen taleplerin makul olduğunu da dile getirdi.
Aktay, Taraf ’ın çözüm süreci ve Kürt sorunuyla ilgili son gelişmelere ilişkin sorularını yanıtladı.
Çözüm süreci nereye gidiyor?
Öcalan bence hükümetteki demokratikleşme iradesini ve Kürtler için son 10 yıldır yapılanların hayatı daha demokratik hale getirmiş olduğunu gördü. Öcalan, dünyanın geleceğini iyi okuyup Kürtlerin, PKK’nın, kendi tabanının önüne yeni bir hedef koymuştur. Bu da siyasallaşmadır. Siyasallaşmanın da her bakımdan sınırları bellidir. Siyasallaşma ile silah beraber olmaz. Öcalan, Türkiye’nin gelmiş olduğu yer itibariyle artık silahın çözüm olmadığı, Kürtlerin siyasi mücadeleye odaklanması gerektiği yönünde yeni bir konsept ortaya koydu.
İkinci demokrasi paketi hazır mı?
AK Parti’nin programındaki zaten demokratikleşme paketleri var. 63 madde olarak kamuoyuna yansıyan içerikler var ve bunlar hayata geçirilecek. Bunu çözümün bir şartı gibi ele almak doğru değil. Siyaset, toplumu ikna etme sanatıdır. Değişikliği sadece BDP’nin talep ettiğini düşünmüyoruz. Türk toplumu istediği için bu adımlar atılacaktır. Ya bunu yaparsınız, ya da terör geri döner mantığı işi kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor.
Süreci sabote etme çabası var mı?
Bazı yerlerdeki olayları süreci sabote etmek isteyenlerin çabası olarak görüyorum. Doğrusu Güneydoğu öyle bir tablo içinde olmaktan uzak. Toplumda oluşan barış iradesi çok yüksektir. Yüzde 90’ların üstündedir. Bazı hevesliler olabilir. Onların da Öcalan’a rağmen, çözümü sabote edecek güçte olduklarına inanmıyorum.
Dağdakiler indi mi?
Dağdakiler inmedi, dağdakiler dışarı çıkacak. Zaten tereddüt yaratan konulardan biri çoğunun henüz çıkmamış olması. Bu konuda bir yavaşlık söz konusu. Bu yavaşlık bir hesaba mı dayanıyor, yoksa teknik bir sorundan mı kaynaklanıyor o bir soru işareti.
AKP’de bu konu hakkında nasıl konuşuluyor?
Doğrusu birtakım endişeler olsa da süreci aksatacak nitelikte bir direniş veya bir güvensizlik yok. Sürece dönük hükümetin baskın bir iyi niyeti var. Bu iyi niyet tabii ki öbür taraftaki sabotaj girişimlerini görmeye engel değil. Güveni tamamen bitirecek herhangi bir risk görülmüyor.
“Çözüm süreci aslında bir sabır sınavıdır
MİT, İmralı ve Kandil arasında görüşmeler sürüyor mu?
Mutlaka…Sürekli temas halinde bu işin gidişatı konusunda, aksamaması konusunda bir diyalog halindeler. Bu iş kimi ilgilendiriyorsa bütün taraflar sürekli temas halinde. Sürecin en önemli aktörlerinden olan Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesi talepleri var. Sağlık kontrolünden geçirilmesi, odasının genişletilmesi isteniyor. Bu talepler normaldir Hükümet taleplerin muhatabıdır. Öcalan’ın durumunun iyileştirilmesi talepleri de olabilir. Talep meşrudur hakaret olmaması şartıyla. Öcalan’ın da avukatları vardır, sevenleri vardır, talepleri hukuk devleti ölçüsünde ve hak ettiği ölçüde dillendirilir. Ama bu yapılacağı anlamına gelmez. İllaki karşılanacağı anlamına gelmez. Makulse hukuk standartları ölçüsündeyse bu taleplere bakılır tabii ki. Ama sırf talep ediyor diye, dünya yıkılmış gibi bir hava yaratılmasının da bir anlamı yoktur. İsteyen isterse ülkenin bölünmesini talep edebilir, bunun için yol bellidir. Gidip halkını ikna etmesi lazım, gidip yasal mücadelesini yapsın, propagandasını yapsın bu da meşrudur. Bölünmenin propagandası bile yapılabilir Türkiye’de artık. Yani bu Türkiye’nin demokrasisinin geldiği noktayı gösterir. İfade özgürlüğünün hangi noktaya geldiğinin ifadesidir. Kimse diyemez ki insanlar düşüncelerinden dolayı hapistedir. Hayır düşüncelerinden değil, mutlaka bunu şiddete dökmüş olduklarından dolayıdır.
Çözüm sürecindeki en önemli sınav nedir?
Bu bir sabır sınavıdır. Süreç içinde iki taraftan da sabrı zorlayacak çok şey olabilir. Bu işte biraz kanaat önderi niteliğinde olan insanların galeyana gelip, her olayın üzerine atlamaması çok önemlidir. Hamasi duyguları daha da pekiştirecek, tahrik edecek şekilde atlamamaları çok önemlidir. Parti yetkililerine, kanaat önderlerine çok önemli bir görev düşüyor. Sürece başlarken bu tür sabotajların, direnişlerin olacağını öngörüyorduk zaten. Bu yola öyle girdik girmek zorundaydık artık. Dolayısıyla en önemli imtihan sabırdır.”
Salih Müslim: ‘Devlet kurma niyetimiz yok’ – Kurdistan Post.eu
Suriye’nin Türkiye sınırındaki çatışmalar nedeniyle kamuoyunda gözlerin çevrildiği PYD (Demokratik Birlik Partisi) Eş Başkanı Salih Müslim, “PYD, Suriye’nin kuzeyinde devlet kuruyor” iddiasını reddetti.
BBC Türkçe’ye konuşan Müslim, ortada Türkiye’nin güvenlik açısından kaygılanacağı bir durum olmadığını belirtti ve çatışmalarda PYD’ye bağlı YPG (Halk Savunma Birlikleri) tarafından kontrol altına alınan sınır bölgesinde denetimin sivil yöneticilere devredildiğini söyledi.
‘Çatışılan gruplar Cihatçı’
PKK’ya yakın olduğu iddia edilen PYD’nin lideri Salih Müslim son çatışmaları değerlendirirken, bunların yeni olmadığını, daha önce de bu tür olaylar yaşandığını belirttikten sonra şu yorumu yaptı: “Bazı kişilerin araya girmesiyle anlaşma yapıldı, çatışmalar yatıştı. Ancak Cihat anlayışıyla hareket eden bu gruplar anlaşmaya uymadı. Bölgede karışıklık yarattılar. En son Serekaniye’de birisini kaçırdılar. Bizimkilerin araya girmesiyle onlar salındı ama kışkırtmalara devam ettiler. O yüzden YPG güçleri bunlara saldırdı ve sınır bölgesinde bütün halkı rahatsız eden bir grubu oradan çıkardı.
‘Türkiye’nin karışmasını istemiyoruz’
Müslim, YPG’yle çatışan İslamcı grupların Türkiye sınırından Suriye’ye geçiş yaptığını, Türkiye’den yardım alıyor olabileceklerini belirtti ve “Türkiye Selefi grupları desteklemesin dedi.
Türk ordusu tarafından Suriye tarafına ateş açılmasını eleştiren Müslim, “Onlar da kendi vatandaşlarını korumak mecburiyetindeler ama havan toplarıyla ateş açılması hiç iyi bir şey değil. Biz Türkiye’nin aramızdaki meseleye karışmasını istemiyoruz. Kuzeyde onlar Kürtlerle bir anlaşmaya yönelmişler, bu iyi bir şeydir. Ama bıraksınlar Suriye’dekiler de kendi kendileriyle bir anlaşmaya varsınlar. Eğer karışmak istiyorlarsa kapılarını insani yardım için açsınlar.
‘Ele geçirilen sınır kapısı normal bir sınır kapısı değil’
Müslim, ortada Türkiye’nin güvenliğiyle ilgili kaygı duymasını gerektirecek bir durum olmadığını da belirtti: “Serekaniye’deki kapı mesela bir Akçakale’deki gibi normal bir geçiş kapısı değil. Bazı bayramlarda falan açılıyordu. YPG burayı almıştı. Bu kapılar bundan sonra sivil halk tarafından oluşturulan komitenin elinde olacaktır. Bu tür komitelerde sadece Kürtler değil, Araplar ve Hristiyanlar da bulunuyor.
Türk ordusunun sınırda olası bir operasyon düzenleyeceğine inanmadığını söyleyen Müslim bu olasılıkla ilgili şu yorumu yaptı: “Bir saldırı isterse Kuzey’den isterse Güney’den gelsin halk mutlaka kendisini savunacaktır. Ama böyle bir durumun olmamasını temenni ediyoruz. Türk ordusuyla karşı karşıya gelmek istemiyoruz. Burada birileri silah kulanmışsa, bu halkın kendi kendisini koruması içindir. Onların Türkiye’ye bir tepkisi yoktur.
‘Askeri dış müdahale Suriye’yi karıştırır’
Salih Müslim Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun çatışmaların gelen kurşun nedeniyle Ceylanpınar’da bir kişinin ölümünün ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni Suriye’yle ilgili harekete geçme çağrısında bulunmasını da şu sözlerle değerlendirdi: “Bundan kasıt dış müdahalenin yapılması ise bunu kimse istemiyor. Askeri dış müdahale Suriye’yi karıştırır. Ama bir arabuluculuk kastediliyorsa bu yönde çalışmalar var ve biz de bu çabanın içindeyiz.
Suriye’den ayrılıp ayrı bir devlet kurma gibi bir niyetlerinin olmadığını belirten Müslim, PYD’nin savunduğu siyasi projenin demokratik özerklik olduğunu belirtti.
‘Seçim fikri geçici bir yönetim için’
Müslim bununla birlikte önümüzdeki dönemde yapılması tartışılan seçimlerin iddia edildiği gibi doğrudan demokratik özerklik ilanıyla ilgili olmadığını belirtti: “Bölgede halk birçok yerde kendi denetimini kurmuş durumda. Şimdi bu denetimin halkın ihtiyaçları için bir çeşit örgütlenmeye gitmesi gerekiyor. Örneğin birçok yardımın organize edilmesi gerekiyor. Kış yaklaşıyor. Kızılay’la, Kızılhaç’la görüşülmesi gerekiyor. Batı Kürdistan’da halk adına konuşabilecek bazı kimselerin olması gerekiyor. Önümüzdeki üç ay içinde seçime gidilip bunlar belirlenebilir. Ama bu henüz kararlaştırılmadı, diğer gruplarla da konuşuluyor, önümüzdeki günlerde belirlenir. Bu geçici bir yönetim olur. Bu demokratik özerklik değil ama onun bir parçasıdır.
Suriye yönetiminin seçimler karşısında bölgeye topyekun bir askeri harekata girişmesi olasığıyla ilgili soruyaysa Müslim şu cevabı verdi: “Suriye askerleri zaten saldırıyorlar. Ama öyle büyük bir saldırı durumunda halkımız kendisini savunacaktır. Ama böyle bir şey olmasını istemiyoruz.
Karayilan: Konfransa Neteweyîya Kurd dihête sazkirin – Peyamner
Endamê Konseya Serokatiya Giştî ya KCK’ê Murad Karayilan û serfermandarê hêzên parastina gel (HPG) da diyarkirin ku, demek dirêje basa konferansa netewîya Kurd tê kirin û heger hîç girift û astengiyek çênebe dê di rojên nayinde de bihê sazkirin. Karayîlan herwisa got: “Pêşkevtinên girîng hene .
Li gor nûçeyeka malpera Firat niyoz a nêzîkî PKK ku duh çarşembîyê belav bûye, serokê berê yê KCK û endamê niha yê konseya seroaktîya KCK Murad Karayilan derbareya konfransa neteweyîya navbera Kurdan de peyamek daye û tê de ragihandiye:´´ weke dihê zanîn rêberayetîya me bo encamdana 4 konfransan bangewaz kiribû. Ji wan, 3 konfransên (Turkiye, Bakûrê Kurdistanê û derveyê welat ) hatin encamdan, niha jî konfransa neteweyîya Kurd di rojevê de ye.
Li gor evê nûçeyê Murad Karayilan bi “cîhaza mezin ku weke cîhazê bêtêl yê dûr dikişîne tê zanîn bangî gerîlayên li herêmên (Dêrsim, Erzrom, Amed, Garzan, Botan, Amanos, Metîna, Heftenîn, Zap, Zagros, Gare, Xakurkê) û gelek herêmên din kiriye.
Karayilan Bi rêya bêtêlê bangî gerîlayên HPG’ê kiriy. Karayilan agahiyên têkildarî pêvajoyê parvekirin û di derbarê biryarên 9’mîn Civata Giştî ya KONGRA-GEL de agahî dan gêrîlayan.
Derbarê 9`emîn civata kongire gel de jî Karayilan gotiye: “Di peymana KCK’ê de guhertin pêk hatine û di vê çarçoveyê de pergal hat nûkirin. Mînak Serokatiya Giştî û saziyên Konseya Serokatî hat avakirin. Dîsa ji bo konseya rêveberî û Serokatiya Giştî ya Kongreyê de sîstema hevserokatiyê pêk hat.
Karayilan bal kişand li ser naveroka nameya dawî ya Ocalan û got: “Rêberê me, dixwaze bi evan hewldanan re pêşî li pêvajoyê veke. Karên divê em û dewlet bikin, ji nû ve tîne ziman. Bi vê yekê re hewl dide bi dewletê gavan bide avêtin û fikar û gumanên me jî ji holê rake.
Di dirêjahiya axavtina xwe de, Karayilan bang li hêzên HPG kiriye û gotiye: “Divê hemû heval ji gorî perspektîfên di destpêka pêvajoyê de hatin dayîn tevbigerin, nêzîkatiyeke seranser nîşan nedin. Bi taybetî divê mijara vekişînê bi rêk û pêk û bi plan pêk were. Divê rêbaza gerîla ya tevgerê, ji dest neyê berdan.
Di bareya amadekariyên konferansa netewî de jî Karayilan got: “Weke ku tê zanîn Rêberê me ji bo 4 konferansan bang kiribû. Ji van 3 (Tirkiye, Bakurê Kurdistan û Derveyî Welat) pêk hatin. Niha jî Konferansa Netewî di rojevê de ye. Eger astengiyek dernekeve wê konferans di dema pêş de pêk were.
Karayilan aşkira kir û got: “Li ser vê bingehê xebat û hevdîtin dewam dikin. Pêşketinên girîng hene. Gelê me bi salane xeyala platformeke yekitiya netewî ya navbera her çar parçeyan dijî. Em hêvîdarin ev xeyala gelê me wê pêk were.”
Pêştir jî çendîn caran Mesûd Barzanî serokê herêma Kurdistanê amaje bi sazkirina konfransa neteweyîya her çar parçeyên Kurdistanê daye ku hemû alîyên siyasî, akademîsîyen, rewşenbîr û hemû tuwêjek ji hemû Kurdistanê tê de beşdar bin û bi rêya evê konfransê peyama aştîyê biidn bi hemû gelên cîhanê bi taybetî jî gelên hevsêyên kurd, gelên ereb, fars û turk.
Barzanî di piranîya gotarên xwe de amaje bi ewê çendê daye ku ´´yekrêzî p tebayîya nav mala Kurd gelek girînge´´ û di pênaw evê armancê jî de pêngavên baş havêjtine. Barzanî hevdem yekrêzîya nav mala Kurdî bi pirseke stratejîk nav biriye û ragiahndiye, ku ji niha û şûn de nabe kurd beramberê kurd bisekine.
Buhara Erebî çareseriya pirsa kurdî – Avesta Kurd
Ji Tirkiyê heta Sûriyê û Îraqê, aloziyên ku herêm dane ber xwe li bayê otonomîxwazan e.
Di rojhelata navîn de, Kurd, ên ku di navbera Îraq, Îran, Tirkiyê û Sûriyê de hatin parvekirin, mezintrîn gelê bê Dewlet in.
Di sedsala bîstan de, dîroka wan dîroka şoreş û serheldanên ku di xwînê de hatine perçiqandin. Lê serheldan û hevalbendiyên ku herêmê ji nûve didarijênin li gor berjewndiya wan diçin.
Gelo hêviya aştiyê li Tirkiyê heye?
Di 8ê gulana bûrî de, şervanên kurd, bi fermî, dest bi pêvajoya vekişandina ji nav xaka Tirkiyê kirin û berê xwe dane binkeyên PKK li bakurê Îraqê. Eger ev pêvajo bêyî asteng birêve biçe, reng e vekişîn di payizê de bi serî bibe. Ev qonaxeke sereke ye di danûstandinên ku di dawiya sala 2012 de, di navbera hikûmeta Recep Tayyip Erdogan û Ebdullah Ocalan, rêberê PKK ê ku li grava Îmraliyê girtiye, de destpê kiribûn daku dijberiya ku ji sala 1984 an ve bûbû sedema kuştina bêhtirî 45 hezar kesî, ku pirraniya wan kurd in, were bidawî anîn.
Di dema bûrî de, hinek danûstandinên bi dizî hatibûn kirin – ên herî dawî di sala 2011 an de, li Oslo hatibûn kirin- lê bi ser neketin.
Rêveberê International Crisis Group, ango grûpa kirîzên navdewletî li Tirkiyê, Hugh Pope dibêje ku vê carê ” Her du alî dizanin ku ew nikarin di warê leşkerî de zora hev bibin.”
Misilmanên parêzer ên desthelatdar ji hêzên berî xwe û ji artêşê bêhtir bersiva daxwazên kurdan didin. Artêşa niha hatiye dûrxistin û ew tenê di baregehên xwe deye, ew edî nikare li dijî çareseriya aştiyane raweste. Ji aliyê xwe ve, serheldêrên kurd êdî nema daxwaza Kurdistaneke serbixwe dikin. Lewra tu caran weke vê carê nîrên guncaw ji bo aştiyê berhev ne bûne.
Tevî weha, pêvajo pirr lawaz dimîne. Parlemanterê alîgirê kurdan, Altan Tan, ku rêdana hevdîtina bi Ebdullah Ocalan re wergirtibû, bi guman dibêje ” tişa tenê ku ji hikûmetê re tê hejmartin ew e ku PKKê çek daniye.”
Şander dibêje ew dilreht e ji ber ku reformên girîng ji bo xurtikirna pêvajoyê kêm in.
Di meha adarê de, rêberê serheldêran agirbestek ragihand û bang kir ku çek bi siyasetê werin guhartin. Li hember vê yekê, Kurdên Tirkiyê daxwaza otonomiyeke herêmî, serbestberdana hezarên girtiyan, di nav de jê Ocelan, lêbûrîna şervanan, perwerdeya bi zimanê zikmakî yanjî serastkirina pênasîna welatîbûnê dikin.
Lê reform bi Destûreke nû ve girêdayî ne û ev yek heta niha cihê gumanek mezin e. Her çiqas darijandina Destûrê nakokiyan jî di navbera alî û partiyan de derdixe, lê ew pirr girîng e: Çareseriya pirsa kurd tenê bi lihevkirina bi PKKê ve na qede ji ber ku serheldanên kurdan li hember Anqerayê ji dema damezrandina komara Tirkiyê sala 1923 ve berdewam in.
Gelo Kurd ji şerê Sûriyê sûdmend in?
Belê. Beriya ku ev dijberî derkeve, hêviyên otonomîxwazên kurd ên Sûrî, ku hejmara wan nêzîka 2 melyonan e, hatibûn perçiqandin. Bi sed hezaran (di navbera 300 hezarî û 800 hezarî de) heta ji mafê nasnameya Sûriyê hatibûn bêparkirin û di encamê de ew bi rengekî fermî hatibûn tunekirin.
Di destpêka serheldanê de, di 2011 an de, kurdan yekser piştgiriya serheldêrên ereb nekirin, tew hin caran li hember wan rawestiyan û xwestin ku berjewendiyên xwe piparêzin. Ew tevlî Artêşa Sûriyê ya Azad ne bûn. Li hember vê bêalîtiyê, Şamê destê xwe ji deverên kurdan li bakur-rojhelatê welêt bi dirêjahiya sînorên Tirkiyê û Îraqê kişand. Bi destpêka tîrmeha 2012 an re, artêşa Sûriyê, piştî ku neçar bû hêzên xwe li Hums û Helebê xurt bike, ji pirraniya van deverên kurdî vekişiya û zemîn ji Partiya Yekîtiya Demokratîk (PYD)ê re, şaxê PKKê li Sûriyê, vala hişt. Roja îro, ev partî pirraniya van deveran birêve dibe û milîsên wî rewşa ewlekariyê kontrol dikin.
Otonomiyek (de facto), ango jîwarî, hatiye damezrandin. Binemayek ji dewleta PKKê re tê danîn. Lê serdestiya vê tevgerê aloziyan bi partiyên din ên kurd re, ku di Encûmena Niştimaniya Kurdî de hevalbend in, derdixe holê.
Di tîrmeha bûrî de, rêkeftinek di navbera her du baskan de, bi serpereştiya, paytexta kurdên îraqê, Erbîl hat imzekirin. Lê heta niha li ser zemînê cih negirtiye. Di her demekê de, dibe ku tundûtîjî di nav kurdan de derkeve. Ji bilî vê metirsiya navxwe, di dawiya sala bûrî de, şer û pevçûnên giran di navbera şervanên kurd û grûpa cihadî, Cebhet El- Nusre li bajarê Serê Kaniyê qewimîn.
Bi armanca xurtkirina otonomiya xwe, tê xuyanîkirin, ku di çend heftiyên bûrî de, PYDê hinekî ji Rejîma Beşar El-Esed dûr dikeve û ji serhildêrên Sûriyê ve nêzîk dibe.
Gelo petrola Kurdistana îraqê dikare bibe yek ji kilîtên pirsgirêkê?
Serokwezîrê berê yê Herêma Kurdisatana Îraqê, Berhem Saleh, vê dawiyê, şabûna xwe diyar kir û got:” Buhara Kurdî hatiye”. Kurdên Îraqê, berya parçeyên din, di sala 2005 an de, otonomiyeke fermî wergirtin. Vê nimûneyê hêviyên birayên wan li Sûriyê, Tirkiyê û Îranê geşkirin. Ew di graveke ewlekarî û geşepêdana aborî de dijîn û heme heme ji Baxdayê serbixwe ne û tebaba enerjiya jêrzemîn wan têve dide ku bêhtir bi tena xwe bilivin. Hevalbendeke ku ne dihat çaverêkirin ji wan re derket, ew jî: Tikiyê ye. Heta demek nêzîk, tenê hebûna Kurdistana Îraqê xewnereşa Ankara bû çiku ew herdem ditirsiya ku ev nîv-dewlet kurdên wê têve bide ku heman rêyê bigrin.
Berhem Saleh dibêje: ” Îro, Kurdistana Îraqê dosta herî cihê baweriyê ye (…) ji bo Tikiyê .”
Petrol û gazê ev dostanî di nav kurdên Îraqê û tirkan de pêk anîn ji ber ku li cem kurdan hene û pêwîstiya Tirkan bi wan heye. Avakirina boriyekê ji bo hinartina yekser a zêrê reş ê kurdan di rêya Tirkiyê re renge ji niha heta payizê bi serî bibe. Ev hevbendiya enerjî û aboriyê – projeyên Tirkiyê li her deverê bakurê Îraqê hene- aramiyeke Tirkî-Kurdî di herêmê de diafirîne û rê dide Tirkiyê daku bandor û têkariya xwe bigihîne Rojhelata Navîn. Kurdên Îraqê roj bi roj ji Bexdayê bêhtir serbixwe dibin, lê buhayê vê azadiya wan zêdebûna raspartina Anqera li ser wan e.
Ev balansa nû aloziyan li herêmê peyda dike. Çiku berjewendiyên vî tewerê sunî li dijî berjewendiyên kevanê şî`î Tehran-Bexda diçin.
Ji weha bêhtir, boriya petrola kurdî ya siberojê, ji toreya boriyên Îraqê cuda ye û ev yek nakokiyan di navbera Erbîl û desthelata navendî de li ser dahatên petrolê gur dike. Desthelata Bexdayê ji wê yekê ditirse ku serxwebûna Kurdistanê di warê petrolê de parçebûna welêt bilez dike, bi taybetî ku berê yekîtiya wî ji aliyê tundûtîjiya di navbera erebên Sunî û Şî`î de di bin gefê de ye.
Gelo afirandina Kurdistana mezin dikare di siberojek nêzîk de bibe rastiyek?
Rêkeftina Sêverê, di sala 1920 an de, pêşbînî dikir ku dewleteke Kurdî li Başûr-Rojhelatê Tirkiyê û parçeyekê ji Bakurê Îraqê were afirandin. Piştî 3 salan ji wê dîrokê, Rêkeftina Lozanê êdî nema behsa wê projeyê kir.
Piştî nêzîka sedsalekî ji vê soza windabûyî, avakirina Kurdistaneke ku tevahiya Kurdan li xwe bigre, rastî çendîn zehmetiyan tê.
Berî her tiştî, dijminahiya Anqera, Bexda, Tehran û Şamê. Nemaze ku çendîn terk û derzên rewşenbîrî û siyasî di laşê cîhana kurdî de hene.
Zimanê kurdî, wek nimûne, nehatiye yekkirin û bi awayekî sereke di navbera her du zaravên Kurmancî û Soranî de dabeşkirî ye. Li hember siyasetên asîmîlasyonê berxwedan kirine, lê rengê welatê ku tê de dijîn li wan vedaye. Vê cudahiya ceyografî, nasnameyên siyasî yên cîwaz û hevrik di xebata wan de peyda kirine.
Niha, li ser şanoya xebata netewî ya kurd, du tevger serdest in: PKK, rêxistina Markisîst-Lenînîst ku li Başûr-Rojhelatê Tirkiyê hatibû damezrandin û Partiya Demokrata Kurdistanê (PDK), rêxistina sereke ya kurdên Îraqê bi serkêşiya malbata Barzanî ku bêhtir feyodal û alîgirê Emerîka ye (vê partiyê daye pêşiya partiya din a mezin di nav kurdên Îraqê de, ango YNK ku serokomarê Îraqê yê niha Celal Talabanî serkêşiya wê dike.)
Di salên 1992 an û 1995 an de, şerê birakujiyê di navbera PKK û PDK de derketibûn.
Îro jî, her du alî rikberiya hev dikin daku bandora xwe berfirehtir bikin. Ev rikberî û pêşbaziya her du aliyan bi taybetî li Sûriyê berçav dibe: Masûd Barzanî hewl dide ku opozisyona di nav Encûmena Niştimanî ya Kurdî de xurt bike. Li Îranê, PKK, di rêya baskê xwe yê Îranî, PJAK re, bêhtir cîgirtî ye, lê zordariya Tehranê rê li pêş her derbirîneke siyasî digre. Eger rewşa geyosiyasî di destpêka vê sedsala 21 an de, ji her demê bêhtir li gor berjewendiya kurdan e, vêce Kurdistana serbixwe yanjî federal dimîne utopya.
Têbînî: Ev gotar di rojnameya Fransî, Le Figaro, hejmar 21396, duşemê, 20 gulana 2013 ande hatiye belavkirin.
Öcalan: Hükümet, 15 Ekim’e kadar yol haritasını açıklamalı – T24
Abdullah Öcalan Kandil’e gönderdiği mektupta, 2’inci aşamının 15 Ekim’e kadar tamamlanmasını istedi.
Çözüm sürecinin İkinci aşamasında, demokratik reformlar ve anayasal değişiklerin yapılması için hükümetin adım atması beklenirken Abdullah Öcalan’ın, 2’nci aşamanın 15 Ekim’e kadar tamamlanmasını istediği öğrenildi.
24 Haziran’da İmralı’ya giderek KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’la görüşen BDP heyeti, adadan döndükten sonra Öcalan’ın bazı mesajlarını kamuoyu ile paylaşmıştı. Öcalan, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan aracılığı ile çözüm sürecinin ikinci aşamasının başladığını ve sürecin tartışılması gerektiğini belirtmişti.
Öcalan, 15 Ekim’i işaret etti
Abdullah Öcalan’ın BDP heyetiyle KCK-PKK yönetimine gönderdiği mektupta hükümetin, 15 Ekim’e kadar 2’nci aşamadaki yol haritasını tamamlayıp, kamuoyu ile paylaşması gerektiğinin söylediği öğrenildi. Mektupta Öcalan’ın Meclis’in tatile girmesine rağmen atılacak adımların devam etmesini istediği ve Çözüm Komisyonu içinde oluşturulacak sekiz alt komisyonun sürece katkı sunacağını belirttiği öğrenildi.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan’da önceki gün Yeni Özgür Politika Gazetesi’nden Nurdoğan Aydoğan’a verdiği röportajda, Ekim ayının ortasına kadar, ‘Öcalan’ın koşullarının değişmesi’ ve ‘hukuki açıdan Türkiye’de köklü bir demokratik reform yaşanması’ gerektiğini söyleşide ifade etmişti.
İmralı paketi yola çıkıyor – Taraf
BDP heyeti yarın Öcalan’a gidiyor. Hükümetin paketinde eve dönüş yasasının genişletilmesi, kamuda türban ve anadil var .
Hükümet, çözüm sürecinin ikinci aşaması için hazırlıklarını sürdürdüğü demokratikleşme paketi kapsamında muhalefetin de istediği yüzde 10’luk seçim barajının düşürülmesini planlıyor. Hükümet bu kapsamda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “istikrar için şart dediği yüzde 10 barajının Siyasi Partiler Kanunu’na göre Hazine yardımı alabilme sınırı olan yüzde 7’ye çekilmesini tartışıyor. Bu oranın istikrarı etkilememesi için de “daraltılmış seçim bölgesi sistemi üzerinde duruluyor.
Edinilen bilgilere göre hükümette, seçim sisteminde yapılacak bir değişiklikle, barajın yüzde 7 veya en fazla yüzde 8’e çekilmesinin mümkün olabileceği konuşuluyor. Buna göre seçim barajı aşağı çekilirken, daraltılmış bölge seçim sistemine geçilecek ve böylece, barajın aşağı inmesinin oluşturabileceği istikrarsızlık dengelenecek. Bu düzenlemenin demokratikleşme paketinde yer alabileceği belirtiliyor.
Seçim mevzuatı gözden geçirilecek
Buna göre hükümet, çözüm sürecinin PKK militanlarının çekilmesinden sonraki ikinci aşaması kapsamında, 30 Eylül 2012’deki AKP 4. Olağan Büyük Kongresi’nde dağıtılan “AK Parti 2023 Siyasi Vizyonu başlıklı kitapçıktaki 63 maddeyi hayata geçirmek için çalışıyor. 63 madde içerisinde, seçim sistemi ile ilgili olarak “Seçimlerle ilgili mevzuatın topyekûn gözden geçirilmesi ve “Temsilde adaletin sağlanması için tedbirler alınması maddeleri de bulunuyor. Dolayısıyla hükümet, hem 63 maddeyi hayata geçirmek hem de çözüm süreci için BDP’nin talepleri arasında yer alan seçim barajı sorununu çözmek istiyor. Bu çerçevede, seçim barajının aşağı çekilmesi konusunda henüz net bir kararın olmadığı hükümette, birçok ülkede uygulanan daraltılmış bölge sisteminin Türkiye’de de uygulanabileceği konuşuluyor. Hükümet, konunun kamuoyunda da tartışılmasını istiyor. Bu arada, 63 madde içerisinde bulunan “Anadilde kamu hizmetlerine erişim ve “Kamu hizmetlerinden yararlanmada her türlü etnik ayrımcılığa son verilmesi gibi konuların da yeni pakette olması öngörülüyor.
Diğer yandan, hükümet, çözüm sürecinin ikinci aşaması için yapacağı yasal düzenlemeleri büyük ölçüde somutlaştırdı.
Eve dönüş yasası genişliyor
Âkil İnsanlar heyeti raporlarındaki önerilere ve kamuoyu anketlerine göre yaz sonunda nihai şeklini alacak olan paketin, PKK önümüzdeki günlerde geri çekilmeyi hızlandırırsa ve sonbahara kadar tamamen sınır dışına çekilirse, yeni yasama yılında gündeme gelmesi bekleniyor. Bu konudaki çalışmalar bir süredir Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin koordinasyonunda devam ediyor. Paketin, ağırlıklı olarak çözüm sürecine yönelik “vatandaşlık gibi maddeleri içermesi planlanıyor. Paketle, Eve Dönüş Yasası’nın kapsamının genişletilmesi bekleniyor. Ayrıca, kamuda türbana özgürlük sağlayacak bir maddenin de pakette yer alması planlanıyor.
Ana başlıklar BDP’ye iletildi
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın, önümüzdeki günlerde, çözüm sürecinde gelinen aşama hakkında PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere sekizinci kez İmralı Adası’na gitmesi öngörülüyor. BDP heyetinin Öcalan ile çözüm sürecine ilişkin hükümetin hazırlıklarını sürdürdüğü “demokratikleşme paketini görüşmesi bekleniyor. Paketin ana başlıklarının BDP’ye iletildiği belirtiliyor.
ÖSO bayrağı indirildi, PKK bayrağı çekildi! – Vatan
Sınırın öte yanındaki bayrak savaşları devam ediyor.
Rasulayn’da kontrolü ele alan PKK’nın bu ülkedeki kolu PYD, Türkiye sınırına 100 metre uzaklıktaki binada asılı olan Özgür Suriye Ordusu bayrağını indirerek, yerine kendi bayrağını astı.
Şanlıurfa’nın Ceylanpınar İlçesi’nin karşısında bulunan ve şiddetli çatışmaların ardından geçen yıl kasım ayında Özgür Suriye Ordusu’nun kontrolüne geçen Rasulayn’da, geçen salı günü PYD ile El-Nusra cephesi arasında çatışma çıktı. Şiddetli çatışmaların ardından Rasulayn’ın kontrolü çarşamba günü akşam saatlerinde PYD’nin eline geçti.
Silahlar susmuyor
Rasulayn’da kontrolün PYD’ye geçmesinin ardından azalan çatışmalar, ilçe merkezine birkaç kilometre uzağındaki Tel Halaf bölgesinde yoğunlaştı. Çatışmaların devam etmesi Ceylanpınar’da tedirginliği daha da artırdı. Suriye tarafından ateşlenen silahlardan çıkan mermilerin sınırı aşması üzerine belediye hoparlörleri ve zırhlı araçlardan vatandaşlara dışarı çıkmamaları yönünde uyarı anonsları yapıldı. Şiddetin azalmasına rağmen dün gece ve bu sabah aralıklarla silah sesi duyulmaya devam ediyor.
100 metre uzakta
Çatışmaların halen sürdüğü Rasulayn’da, Ceylanpınar sınırına 100 metre uzaklıktaki 9 katlı makarna fabrikasının çatısındaki Özgür Suriye Ordusu bayrağı, bu sabaha karşı indirildi ve yerine PYD bayrağı asıldı. Sınır hattından net olarak görülen PYD bayrağı, Rasulayn’da kontrolü tamamen PKK’nın Suriye’deki uzantısı örgütün eline geçirdiği olarak yorumlandı.
Önlemler artırıldı
Çatışmaların Rasulayn’ın iç kesimlerinde yer yer sürmesi nedeniyle Ceylanpınar’da güvenlik önlemleri artırıldı. Güvenlik güçlerinin zırhlı araçlar ile sınır hattında sürekli devriye dolaştığı görülürken, askeri yetkililerin de sık sık gelişmeleri Ceylanpınar’da takip ettiği bildirildi. İlçe merkezinde de polislerin güvenlik önlemlerini yoğunlaştırdığı bildirildi.
Kayseri’den sınıra sevkiyat
SURİYE sınırındaki çatışmaların yoğunlaşması ve Haseki kentine bağlı Rasulayn İlçesi’nde kontrolün PKK’nın bu ülkedeki kolu olan PYD’nin eline geçmesi üzerine, Türk Silahlı Kuvvetleri bölgeye askeri malzeme sevkiyatı başlattı. Kayseri’den de onlarca araçlık askeri malzeme gönderildi. Kayseri Garı’ndan yüklenen askeri malzemeler, demiryoluyla Suriye sınırında birliklere ulaştırılacağı belirtildi.
Kimse bizi tehdit olarak görmesin
PYD yetkililerinden Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yürütme Konseyi üyesi Dr. Nasır Hacı Mansur, Rasulayn’da ÖSO içindeki aşırı dinci militanların kasabadan temizlendiğini söyledi. Mansur, şiddetli çatışmalarda 2 kayıp verdiklerini, karşı taraftan 11 cenazenin ellerinde olduğunu anlattı. Mansur, Türkiye’nin kendilerine yönelik tutum değişikliğinde olduğunu da öne sürdü: “Şimdiki tutumları eskisi gibi değil. YPG (PYD’nin silahlı kolu) Türkiye’yi tehdit edecek güç değildir. Türkiye karışırsa, bize saldırırsa direniriz. Bize saldırmazsa kardeşçe yaklaşıyoruz. Kimse bizi tehdit olarak görmesin.
AK Parti El Nusra’yı destekliyor
Kandil’den Suriye’deki olaylarla ilgili açıklama geldi. Bir süre önce Cemil Bayık ve Bese Hozat’ın getirildiği “KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı adına yapılan açıklamada, “AKP hükümeti Rojava’da (Kuzey Suriye) Cebhet-Ül Nüsra başta olmak üzere bir çok çeteci, katil grupları desteklemeye, Kürt bölgesinde barış ve istikrar ortamını bozmaya çalışıyor. AKP’yi El Kaideci gruplarla ilişkisini kesmeye ve çeteci gruplardan derhal vazgeçmeye çağırıyoruz dendi.
Hükümetten seçim barajı açıklaması – Yeni Şafak
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, seçim barajının düşüleceği iddialarıyla ilgili, “Bu konuda bizim yaptığımız bir çalışma yok” dedi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, seçim barajının düşüleceği iddialarıyla ilgili, “Bu konuda bizim yaptığımız bir çalışma yok. Gazeteler yazıyor biz de oradan takip ediyoruz” dedi.Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Diyanet İşleri’nin İslam ülkeleri büyükelçilerine verdiği iftar yemeğine katıldı. Bozdağ, çıkışta gazetecilerin sorularını cevapladı. Bir gazetecinin “Seçim barajı düşürülecek mi, bu konuda çalışma var?” sorusuna Bozdağ, “Şu anda bir çalışma yok. Gazeteler yazıyor, biz de oradan takip ediyoruz. Bu konuda bizim yatığımız bir çalışma yok” yanıtını verdi.Başka bir gazetecinin Başbakan Erdoğan’ın “Tencere tava çalanlar suç işliyor” sözlerini hatırlatması üzerine Bozdağ, “Kanunlarda bunların karşılıkları var. Bu karşılıklara göre şikayet halinde işlem yapılabilir” şeklinde konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Başbakan Erdoğan’ın “Ben dört dörtlük Aleviyim” sözlerinin hatırlatılması ve bazı Alevi kesimlerin bu açıklamalara tepki göstermesinin sorulması üzerine, şunları kaydetti:”Başbakanımızın bu ifadesi yeni değil. Daha önce de değişik vesilelerle bunu ifade etmiştir. Çünkü Alevi kardeşlerimizin ehlibeyt sevgisi üzerine, Hz. Ali sevgisi üzerine büyük bir yoğunlaşması var. Ona binaen sayın Başbakanımız kendisinin de Hz. Ali efendimizi ve ehlibeyti sevdiğini ifade etmek için bunu kullanmıştır. Gayet güzel bir ifade ve hepimiz Hz. Ali efendimizi, Hz Fatma validemizi ve ehlibeytten olan herkesi seviyoruz. Bu konuda Alevi kardeşlerimizle hepimiz müşterekiz. Başbakanımız onu ifade etmiştir. Bu müştereklikten memnun olmak lazım. Rahatsız olmak Aleviliği gerçekten bilenler bakımından izahı zor bir husustur.”
Avukatın şok CV’si – Sabah
DHKP-C iddianamesine göre avukat Taylan Talay’ın örgüte gönderdiği CV’sinde “Askerlik yapmadım. Boru bomba ve molotof kullandım. 14’lü silah ve pompalı tüfek kullanabiliyorum. Keleşin tüm özelliklerini bilirim ” ifadeleri yer aldı
DHKP-C’ye yönelik yürütülen soruşturma sonucu yazılan 622 sayfalık iddianamede Avukat Taylan Talay’ın örgüte gönderdiği şok CV yer aldı. İddiaya göre CV’de Taylan Talay patlayıcılardan, bombalardan, silahlardan ve keleşten bahsediyor ve bunları iyi kullandığını belirtiyor.
BELGELER HOLLANDA’DAN
İddiaya göre Taylan Talay ile ilgili CV çok ilginç bir yerden alındı. 2009’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Belçika ve Hollanda adli makamları ile irtibata geçilerek DHKP-C terör örgütü ile ilgili dokümanlar istendi. Uzun uğraşlar sonucu elde edilen belgeler arasında Talay’ın CV’si de çıktı. CV’de şu ifadelerin yer aldığı iddia edildi:
‘PATLAYICI YAPABİLİYORUM’
“1999-ayhan-nisan-o10nis11″ isimli word belgesi incelendiğinde Ayhan kod Necdet Berk tarafından yurtdışındaki sorumluya gönderilen rapor içerisinde Taylan Talay’dan bahsediliyor ve Talay’ın örgüte verdiği CV’ye yerveriliyor. Hakkında 53 yıl hapis cezası ile dava açılan Talay CV’de şöyle yazmış: Askerlik yapmadım. Ama halk patlayıcılarını yapabiliyorum. Boru bomba ve molotof kullandım. l4’lü silah kullanabiliyorum. Ayrıca keleşin tüm teknik özelliklerini biliyorum ama kullanmadım. Pompalı tüfek kullanabiliyorum.” CV’de gözaltına alınmasını, hapiste yatmasına ilişkin ise şunlar olduğu öğrenildi: Elaziğ, Elbistan hapishanelerinde müşadiyede kaldım. Elbistan’da açlık grevi sonrası Malatya Hapishanesine getirildim. Malatya Hapishanesinde içtima sorumluluğu yaptım. Süresiz açlık grevi direnişinde ve barikat direnişlerinde bulundum….7 kez gözaltına alındım. 4 kez TEM’e götürüldüm. Her defasında savcılığa çıkarılmadan bırakıldım.
“ASKERİ EĞİTİM ALDIM”
Taylan Talay cezaevinde askeri eğitim aldığından da bahsederek, “Malatya Hapishanesi’nde 96 Ölüm orucu direnişinin 45 günlük süresiz açlık grevi direnişinde bulundum. Bu süreçte yapılan barikat direnişlerine katıldım. Yapılan eğitim çalışmalarında teorik ve askeri birikim kazandım” dedi. Çağdaş Hukukçular Derneği ise iddianameyle ilgili bir basın toplantısı düzenleyerek, “İddianame 622 sayfa ve bomboş, somut dayanağı olmayan, soyut suçlamalardan ibaret” dedi.
7 yıl hapsi istenen İtalyan fotoğrafçı: Şaka mı bu? – DHA
GEZİ Parkı olayları sırasında Taksim’de gözaltına alındıktan sonra savcılıktan serbest bırakılan ve hakkında 7 yıla kadar hapis cezası istenen İtalyan fotoğrafçı Mattia Cacciatori, dava açılmasını hayretle karşılayarak, “Şaka mı bu? Ben orada sadece fotoğraf çekiyordum. Akıl dışı iddialar” diye tepki gösterdi.
İtalya’da çalıştığı özel bir fotoğraf ajansı için 22 Haziran’dan itibaren İstanbul’daki protestoları takip eden 24 yaşındaki Mattia Cacciatori, Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla 6 Temmuz akşamı Gezi Parkı’na girmek isteyen gruplara polisin müdahalesi sırasında 59 kişiyle birlikte gözaltına alındı. Daha sonra savcılığa çıkartılan Cacciatori, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, aralarında Cacciatori’nin de bulunduğu 20 şüpheli hakkında hazırladığı iddianameyi tamamladı.
“YOKSA BENİ ÖZEL BİR HELİKOPTERLE ALMAYA MI GELECEKLER?”
Hakkında, ‘Toplantı ve gösteri kanununa muhalefet’ ve ‘Görev yaptırmamak için direnme’ suçlarından 1 yıl 2 aydan, 7 yıla kadar hapis cezası istendiğini Doğan Haber Ajansı muhabirinden öğrenen Mattia Cacciatori, hayretler içerisinde kaldığını ve şok geçirdiğini söyledi. Serbest kaldıktan sonra İtalya’ya döndüğünü belirten Cacciatori, “Şaka mı yapıyorsunuz? Yoksa beni özel bir helikopterle almaya mı gelecekler?” diye gülerek, “Akıl dışı iddialar bunlar” dedi.
“SAVCI ‘SENİ SUÇLAYAMAZLAR’ DEDİ”
Herhangi bir suçlama olmadan savcılıktan serbest bırakıldığını savunan Cacciatori, “Eğer bu suçlamalar doğru ise sadece gülerim. Çünkü ben ne bir aktivistim ne de polise falan direndim. Beni kolumdan çekiştirerek otobüse götürdüler ve ben de sakin bir şekilde onlarla birlikte yürüdüm” diye sözlerini sürdürdü.
Şu an Milano’da olduğunu söyleyen Cacciatori, “Ben sadece orada işimi yapıyor ve fotoğraf çekiyordum. Savcı da bana, ‘Sana karşı bir suçlama olacağını zannetmiyorum’ demişti. Bu yüzden bu iddiaları duyunca çok şaşırdım” dedi.
Özellikle savaş bölgelerinde çalıştığını ifade eden Cacciatori, “Bana henüz resmi bir bilgi ulaşmadı. Ulaşırsa da burada, İtalya’dayım ve kaçmıyorum” diye konuştu.
JİTEM için hiyerarşik tespit – Radikal
Kızıltepe Başsavcılığı, o dönem bölgede görev yapan subay, astsubay ve korucuların tespitiyle JİTEM hiyerarşisinin de belirleneceğini savundu.
Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığı’nın faili meçhul cinayetlere ve zorla köy boşaltmalara ilişkin hazırladığı fezlekede, JİTEM denilen yapının tamamının ortaya çıkarılması için çarpıcı bir öneride bulunularak “Jandarma Genel Komutanlığı aracılığıyla soruşturmalara konu eylemlerin gerçekleştiği dönemlerde Güneydoğu ’da görev yapan subay, astsubay ve korucuların tespitiyle örgütün hiyerarşik yapısı net olarak belirlenecektir denildi.
Mardin’de Kızıltepe Başsavcılığı’nın failli meçhul cinayetler ve zorla köy boşaltmalarına ilişkin hazırladığı fezlekede 2 yıl haber elemanı ve 8 yıl olarak da köy koruculuğu yapan bir gizli tanığın ifadesine de yer verildi. ‘Tebliğ adresi Mardin Tanık Koruma Büro Amirliği’ görünen gizli tanık ‘Oğuz’, Şubat ve Nisan 2013‘te verdiği iki ifadede JİTEM yapılanmasına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
JİTEM kartım vardı
1994 -2010 yıllarında geçici köy korucusu olarak görev yaptığını ifade eden gizli tanık Oğuz, 1997-1999 yıllarında JİTEM’e katıldığını, bu süre içinde JİTEM kimliği ile görev yaptığını da belirterek şu iddiaları dile getirdi:
“JİTEM’in Kızıltepe bünyesinde faaliyet gösteren yapının lideri o dönem Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olan Hasan Atilla Uğur’du. Hasan Atilla Uğur tarafından ‘bıçak timi’ adıyla oluşturulan ve hatırladığım kadarıyla 11 kişiden oluşan bir tim insanları evlerinden alıyor ve bir daha bu insanların çoğuna ulaşılmıyordu.
Gizli tanık Oğuz ifadesinde, JİTEM’in işkence ve cinayet merkezi olarak boşaltılan Katarlı Köyü’nü kullandığını da öne sürerek köydeki kuyularda çok ceset olabileceğini belirtti.
Fezlekede Hasan Atilla Uğur’a ‘silahlı örgüt kurma ve yönetme’ suçlaması yöneltilirken, diğer sekiz şüpheli ‘örgüt üyeliği’yle suçlandı.
Fezlekede, şüphelilerin sadece bu kişilerle sınırlı olmadığına da işaret edilerek “JİTEM Güneydoğu’nun büyük kısmında faaliyet gösteriyordu. Dolayısıyla örgüt mensupları bu soruşturmada şüpheli olarak gösterilen kişilerden ibaret değildir denildi.
Savcıdan çarpıcı öneri
Fezlekede, örgütün jandarma subaylarınca yönetildiği, bölgede organize biçimde faaliyet gösterdiği tespiti yapılarak, şu çarpıcı değerlendirmeye yer verildi: “Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki hiyerarşik yapının JİTEM bünyesinde faaliyet gösteren asker kişiler arasında da aynen geçerli olduğu hususları dikkate alınarak, Jandarma Genel Komutanlığı aracığıyla soruşturmalara konu eylemlerin gerçekleştiği dönemlerde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde görev yapan subay, astsubay ve korucuların tespiti suretiyle, örgütün hiyerarşik yapısı net olarak belirlenecektir.
Uğur: Takdirnamelerim var
Ergenekon davası kapsamında tutuklu bulunan Hasan Atilla Uğur da hakkında başlatılan soruşturmayı duyunca savcılığa bir dilekçe göndererek şunları kaydetti: “Hakkımda terör örgütü yandaşlarının iftiralarına dayalı bir soruşturma başlatıldığını gazeteden öğrendim. Atılı iddiaların hiçbirini kabul etmiyorum. Ben Abdullah Öcalan’ı sorgulamış bir Türk subayıyım. Abdullah Öcalan’ı ‘Nasıl Sorguladım’ adlı kitabı ekte gönderiyorum. Kızıltepe’de çalıştığım dönemde bir yandan terörle mücadele edip diğer yandan kan davalarını sona erdirmek için yaptıklarıma o dönem benimle birlikte görev yapan kamu görevlileri şahittir. Yine ekte, aldığım takdirnamelerin suretini gönderiyorum.
‘Yeşil’ gazete ilanıyla aranacak – Zaman
Diyarbakır’da devam eden 16 sanıklı JİTEM davasında yargılanan ve yaşayıp yaşamadığı tartışmaları süren ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’ın bulunması için gazeteye ilan verilecek.
Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi, Yeşil’in bu şartlarda da bulunamaması durumunda ‘kaçak’ olarak sayılacağını bildirdi.
Davanın dün görülen duruşmasında söz alan mağdur avukatlarından Barış Yavuz, İsveç’te yaşayan itirafçı Abdülkadir Aygan’ın Türkiye’ye iadesi için gerekli girişimlerin başlatılmasını, ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım için de yakalama kararı verilmesini talep etti. Mahkeme, Bingöl’in Solhan İlçe Jandarma Komutanlığı’na, Mahmut Yıldırım’ın Ankara’daki adresinin neye isnaden tespit edildiğinin sorulması için yazılan müzekkereye cevap beklenmesine karar verdi. Mahkeme ayrıca, Yeşil’in bu adreste oturup oturmadığının, bu adresin gerçek adresi olup olmadığının, başka ikamet kaydı bulunup bulunmadığının da sorulmasını kararlaştırdı.
Jandarma Komutanlığı’ndan gelecek cevabın ardından, Ceza Muhakemeleri Kanunu 247’nci maddesine göre işlem yapılacak. Bu çerçevede Mahmut Yıldırım’ın arandığına dair gazete ilanı verilerek, bu ilan Yeşil’e ait bilinen konutunun kapısına asılacak. Gazete ilanına rağmen 15 gün içinde gelmemesi durumunda, olay tutanak altına alınarak Yeşil’in kaçak olduğuna karar verilecek. Yeşil, uygulanan prosedüre rağmen mahkemeye gelip teslim olmazsa, Türkiye’de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına amaçla orantılı şekilde mahkemece el konulabilecek.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info