28 Aralık 2014 Pazar Saat 13:52
Bu saldırılardan birkaç gün önce bir gencin silahlı
olarak görüntülerini yayınlaması bir saldırının olacağını gösteriyordu. Hüda-Par
saldırısı Hükümetin asayişi sağlama adı altında halkı sindirmenin bir parçası
olarak gündeme gelmiştir. AKP Hükümetinin de 1990’lı yılların kirli savaşçıları
gibi Hüda-Par’ı kullanacağı anlaşılmıştır. Zaten Hüda-Par 1990’lı yıllarda
kirli savaşçıların Kürt yurtseverlere karşı kullanılan ve halk tarafından
Hizbulkontra denilen odağın devamı olduğunu söylemektedirler.
Hüda-Par denilen çevrenin Özgürlük Hareketi’ne karşı
saldırılarını bırakmayacağı, Türk devletinin her zaman kullanacağı bir zihniyet
ve yapılanmaya sahip olduğu bir daha görülmüştür. Açıkça PKK’yi düşman gören
bir zihniyet ve politikayla hareket etmektedir. Ne devlete karşı mücadele diye bir zihniyeti vardır ne de
kültürel soykırım altındaki Kürt halkının talepleri ve sorunlarıyla ilgilidir.
Varsa yoksa PKK’yi ve Kürt demokratik hareketini nasıl geriletirim hesabı
içindedir. PKK ve demokrasi güçleriyle ilgili değerlendirmeleri bunu
göstermektedir. IŞİD’in Ortadoğu’da yaptığı gibi kendini İslam ve herkesi kafir
gören bir zihniyet Hüda-Par’da da vardır. Biraz güç olduğunda IŞİD’ten farklı
bir pratiği olmayacağı da anlaşılmaktadır. 2000’li yıllardaki “Mezar evler
pratiği bu odağın zihniyetini ve gelecek projesini ortaya koymaktadır. 1990’lı
yıllarda Kürt yurtseverleri katletme pratiğini hala savunan bir siyasi güçten
farklı bir şey beklenmesi, katırdan doğum yapmasını beklemek gibi bir şeydir.
Bir iki gün bu çevrelere yakın yayınları takip edenler Kürt Özgürlük Hareketi
düşmanlığından başka bir şey düşünmediklerini ve konuşmadıklarını görürler. Aynı
derin devletin özel savaş güçleri gibi günün yirmi dört saatinde PKK ile yatıp
kalkmaları, PKK’ye karşı nasıl mücadele edeceklerini düşünmeleri, bunların da
özel savaşçılar gibi aynı zihniyet, tıynet ve karakterde olduklarını ortaya
koymaktadırlar. Bu kadar PKK düşmanlığı olunca, bu odakların PKK düşmanlığı ve
saldırganlığında buluşması ve birbirlerini kullanmak istemesi de anlaşılır bir
durumdur.
Bu güçler PKK’nin nasıl geliştiği ve güçlendiği konusunda
büyük bir yanılgı içindedirler. Bazı yeminli Apo ve PKK düşmanlarının “PKK
vurdu, kırdı, herkesi tasfiye etti, tek güç kaldı gibi şehir hikayelerine
bunlar da kendilerini inandırmışlardır. Söz konusu yeminli Apo ve PKK
düşmanlarının 12 Eylül karşısında yenilmeleri ve tasfiye olmalarını PKK’ye
bağlamaları, aslında kendilerinin 12 Eylül karşısında teslimiyetçi ve tasfiyeci
politikalarını örtmek içindir. Şimdi bu sapkın düşünceli kişiler de PKK böyle
yaptı, o zaman biz de PKK’yi zorla sindirelim, alanda hakim olalım gibi
tarihten, sosyolojiden, kırk yıllık mücadeleden bihaber olarak bir düşünce
sapkınlığı ve saldırganlığı içindedirler. Bu zihniyeti bırakmadıkları müddetçe
saldırganlıklarını sürdüreceklerdir. Bu odağın zihniyet dünyasını ve şekillenen
PKK düşmanlığını iyi anlamadan doğru değerlendirmeler yapmak zordur. Ya da bazı
safdillerin sandığı gibi biz ne kadar alttan alsak onlar da bu kullanılma
durumundan çıkarılır demeleri çok gerçekçi değildir. Bu çevrelerin demagojik ve
toplumu aldatmak için dediği gibi sadece düşünce ve siyaset mücadelesiyle var olma
anlayışları yoktur. Çünkü demokratik zihniyete sahip değildirler. Zaten İslam’a
da haksızlık ve kötülük yapacak biçimde demokrasiyle İslam’ı bağdaştırmayan bir
otoriter zihniyete sahiptirler. Toplumun değerleri olan demokratik ve kültürel
İslam anlayışları yoktur. İktidarcı, devletçi, otoriter ve tek hakim güç olmak
isteyen bir karaktere sahiptirler.
Kürt Halk Önderi de, Kürdistan Özgürlük Hareketi de,
Kürdistanlı demokratik güçler de demokratik bir zihniyetle siyasal alanda var
olmalarını bekledi. Geçmişte yaptıkları yanlışları görerek demokratik bir
anlayışla hareket etmeleri tutumu içinde oldu. Ama öyle şekillenmişler ki,
sabah akşam PKK düşmanlığından başka bir şeyle uğraşmadıklarından sürekli Kürt
Özgürlük Hareketi’ne saldırıyorlar, kendilerini böyle gündemde tutuyorlar,
böyle gelişeceklerini sanıyorlar. Kürt halkının kültürel ve toplumsal değeri
olan İslam’ı da maske edip kullanarak bu amaçlarına ulaşacaklarını sanıyorlar.
PKK düşmanlığı ve iktidarcı, devletçi İslam yorumu onları
dün olduğu gibi bugün de saldırgan kılmaktadır. Ancak büyük yanılıyorlar. Bu
nedenle düşünsel ve siyasal bir kısırdöngü içinde dönüp duruyorlar. Bir defa
PKK kırk yıllık mücadeleyle büyük değerler yaratmıştır. Sadece siyasal devrim
değil, Ortadoğu toplumsal ve kültürel gerçeğine uygun bir toplumsal ve kültürel
devrim de yapılmıştır. PKK’nin yarattığı değerleri sadece siyasal devrim yapmış
toplum ve ülkelerdekiyle karıştırmak bu tür odakların yanlışlar içinde
yüzmesine ve topluma çarpmasına yol açar.
Halkın inancı ve değerleri de PKK’ye karşı kullanılamaz ya
da sınırlı kullanılır. Kürt halkının PKK’nin çıkışından bugüne “Gerçek Müslüman
sizsiniz, hak, adalet, vicdan, ahlak, terbiye sizdedir demesi bu Hareketin
karakterini ortaya koymaktadır. Önder Apo “Benim ideolojik, teorik, felsefi,
ahlaki-politik sistemim Batıya karşı Ortadoğu’nun savunmasıdır diyerek bu
gerçekliği ifade etmiştir. PKK başta İslam olmak üzere tüm dinlerdeki insani ve
toplumsal değerleri kendinde temsil eden bir Harekettir. Bu yönüyle ahlaki-kültürel değerler olarak İslam’ın
özünü de temsil etmektedir. İslam’ın toplumsal, kültürel değerlerini,
ahlaki-politik değerlerini, iktidarcı devletçi, yani Emevi-Muaviye
soylularından kurtarmaya çalışmaktadır. Kürt Melelerinin Önder Apo’ya büyük
sevgi duymaları, Melle Abdurrahman Tımolk’un son yıllarını, aylarını Önder Apo
ve gerillaların yakınında geçirmesi de PKK’nin bu gerçekliğiyle ilgilidir.
PKK kadar dünyada dinlere, inançlara saygı duyan, dine
toplumsal ve kültürel değer veren, dinlerdeki hak, adalet, eşitlik, vicdan
değerlerinin yaşaması ve var olması için çalışan başka bir siyasi hareket
bulamazsınız. Din, toplumun toplumsal, kültürel, ahlaki-politik kimliğiyle
ilgilidir. Bunu iktidara ve devlete alet etmek, iktidar elde etmenin aracı
olarak kullanmak, Önder Apo’nun dediği gibi “Karşıt İslam dır. Bu tür
odakların, çevrelerin hiçbir inanca, dine, kültüre saygısı ve hayrı olmadığı
gibi, İslam’a da hayrı olmayacaktır. IŞİD pratiği bunun en somut ifadesidir.
1990’lı yılların faili meçhul cinayetleri, derin devletin aleti olmak, mezar
evler İslam’ın hangi değerleriyle bağdaştırılabilir? Bu çevrelerin halkın dini
duygularını istismar ve iktidarcı, devletçi, otoriter hedeflerine alet ederek
Kürt Özgürlük Hareketi’ne çelme takacaklarını sanmaları çölde serap görmekten başka
bir anlam ifade etmemektedir.
Ancak mevcut sapkınlıkları bırakarak, demokratik kültürel
değerler temelinde Kürt halkına, Kürt halkının değerlerine saygılı olunursa
Kürdistan’da demokratik ulusun bir unsuru olarak varlıklarını sürdürme
zihniyetine ulaşırlarsa o zaman bugünkü gibi provokatif konumdan çıkabilirler.
Yoksa her gün bir yerde olduğu gibi devletin ve AKP Hükümetinin özel savaş
provokasyonlarının parçası olmaya devam ederler. Kürt halkı kırk yıllık
Özgürlük Mücadelesi ve bu mücadeleye yönelik özel savaşı, psikolojik savaşı
altında bilinçlenmiş, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamıştır. Halk
vicdanında mahkum olanların ne yapsalar da iflah olmaları mümkün değildir.
Halkın vicdanını kazanamayanların Kürdistan’da yer edinmeleri mümkün değildir.
Şiddetle, zorla, kirli politikaların aleti olarak bir yere varılması mümkün
değildir.
Bu saldırılar AKP’nin politikalarından ayrı düşünülemez. KCK
açıklamasında vurgulanıldığı gibi bu saldırıları cesaretlendiren AKP
Hükümetidir. En son Başbakan Davutoğlu’nun Hüda-Par’ı koruyan ve Kürt
yurtseverlerini suçlayan açıklamaları bu gerçeği göstermektedir. Zaten AKP
Hükümetinin yetkilileri uzun bir süredir Hüda-Par’ı koruyan bu tutumlarıyla
Özgürlük Hareketi’ne saldırın, arkanızdayız diyen bir yaklaşım içindedirler.
Hüda-Par yanlıları da Hükümetin bu tutumundan cesaret alarak fırsat buldukları
her yerde saldırarak halkı sindirmeye ve bu temelde halkın üzerinde hegemonya
kurmaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla bu saldırıların süreceği görülmeli, başta
gençlik olmak üzere tüm halk öz savunmasıyla direnerek AKP ile Hüda-Par’ını
birlikte yürüttükleri bu tuzağı boşa çıkarmalıdırlar. Hiç kimse gafil
olmamalıdır. Bunlar hem saldırmakta, sonra da kendini mağdur göstererek yeni
saldırılara zemin hazırlamaktadırlar.
Ermeni dostlarımıza bir şeyler anlatmak gerçekten de zormuş.
Geçen haftaki samimi ve dostça ifade edilmiş değerlendirmelerimize karşı da
zorlama değerlendirmelerle cevap vermişlerdir. Artık ne desek de boştur ancak
zihniyetimiz ve pratiğimiz önemlidir deme noktasına geldik. Çok samimi
duygularla söylediğim sözlerin, “Benim de Ermeni arkadaşlarım vardı, komşum
vardı, benim de Kürt arkadaşım ve komşum vardı gibi ele alınıp rencide edici
biçimde karşılık verilmesini gerçekten de yadırgadım. Çok polemikçi bir dil ve
üslup olarak gördüm. İnsanlar, toplumlar böyle bir üslup ve dille muhataplarına
kendilerini anlatamazlar.
Öyle ki soyadının yanlış yazılmasını bile sorun yapmış. Biz
ne daktiloyla ne de bilgisayarda yazı yazmasını biliyoruz. Biz elle yazıyoruz,
bir arkadaş da bilgisayara geçer. Kaldı ki yanlış yazmış olsam bile bundan mana
çıkarmak zorlama ve önyargı değil midir? Bu Hareket ve kadroları önyargıyla
yaklaşılacak bir geçmiş ve geleneğe de sahip değildir. Bunları belirtmek
zorunda bırakılmamız bile, ifade etme düzeyimizi düşürmektedir.
Lobi kavramı yanlış algılar yaratıyor olabilir. Bu yönlü
kullanmayın, bu kavramı kullanmayı bırakın denilebilir. Eksik, yanlışlık ve
doğruları başka kavramlar ve tanımlar üzerinden ortaya koyalım denilebilir.
İngiliz muhipler cemiyeti ve başka kavramlara kadar inilince bu hassasiyeti
anlayabilirim.
Üsttenci bir yaklaşımımız yoktur. Bize böyle bakılmazsa biz
böyle bakmayız. Ortak vatanda binlerce yıl yaşamış bir topluluktan söz ettim.
Biri ev sahibi, diğeri sığıntı demedim. Ermeniler ata topraklarına gelip kendi
kimliği, kültürü ve özyönetimleriyle yaşarlar. Yine ortak vatanda her biçimde
örgütlenip siyasal yaşamda ve halk yönetiminde (iktidar demiyorum) yer
alabilirler. Kültürleriyle, birikimleriyle bu toprakları şenlendirirler. Bu
toprakların kuraklığına su olurlar. Ermenilerin, Asurilerin, kadim kültürlerin
bizim için anlamı budur. Bunları söylerken folklorik ele alan, yok edildiğinden
sözde bir sahiplenmeden ya da vicdanı rahatlatma biçiminde bir yaklaşımdan söz
etmiyorum. Gerçek anlamda bu toprakların parçası ve sahibi gibi olacak bir yeni
yaşam kurmaktan söz ediyorum.
Önder Apo, Türkleştirilmiş, ama kendi kimliklerini bilen
eski bir köyünde ilkokulu okurken ve sonrasında bu halkın trajedisini anlamış
ve buna cevap olmak için de devrimci sosyalist mücadeleye atılmıştır. Yani
sadece Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi ve Kürtlerin özgürlüğünü değil, tüm
kültürlerin özgürlüğünü ve barışını hedefleyen bir anlayışla mücadele içine
girmiştir. Bunda haksızlığa, zulme ve soykırıma uğrayan Ermeni ve Süryani
halkımızın özgürlüğü ve bu topraklarda kimliğiyle barış içinde yaşaması da
vardır. Asurilerin ve Ermenilerin bu topraklara dönüşü de vardır.
Hareketimizin istediği tek şey Özgürlük Mücadelemizin
savaşırken desteklenmesi gibi, demokratik çözüm yürütürken de desteklenmesidir.
Herkes bilmeli ki, biz hiçbir zaman başka bir ulusal kimliğe, kültüre ve inanca
ihanet etmeyiz. Biz her şeyden önce bir vicdan hareketiyiz. İhanete karşı tarih
sahnesine çıkmış bir Hareketiz. Başkalarına ihanet kendimize ihanettir.
Ermenilere, Süryanilere ya da başka topluluklara ihanet Kürtlere ihanettir.
Mustafa Karasu
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
JA
:” ”
:””
“Cambria”,”serif”
mso-ascii- Cambria
mso-hansi- Cambria